Büyük Islam Tarihi

Yunan Taarruzu Yunanistan'in tasarladigi taarruz planinin tatbikine adeta bütün devlet erkani katildi. Krali, Basbakani, Genelkurmay Baskani, Bakanlardan bazilari hep Anadolu'ya geçti. Ve Kral Atina'dan ayrilmadan evvel bir beyanname yayinladi!.. Diyordu ...


Ağaç Şeklinde Aç5Beğeni

  1. Alt 09-23-2008, 16:29 #531
    Sarax Mesajlar: 678
    Yunan Taarruzu

    Yunanistan'in tasarladigi taarruz planinin tatbikine adeta bütün devlet erkani katildi. Krali, Basbakani, Genelkurmay Baskani, Bakanlardan bazilari hep Anadolu'ya geçti. Ve Kral Atina'dan ayrilmadan evvel bir beyanname yayinladi!.. Diyordu ki, Kral bu beyannamede:



    Altintas Bozgunu'nda sol cenahimizm çökmesiyte sehid düsen Kurmay Yarbay Nazim Bey.

    Ordunun basina geçmek için hareket ediyorum. Asirlardanberi Yunanliligin mücadele etmekte oldugu o topraklarda, mukaddes zafere dogru karsisinda durulamaz bir sekilde ilerleyen irkimizin muharebelerini taçlandiracagiz. Bugün, bu vilayetlerdeki hakimiyyetimiz, eski zamanlardaki cedlerimiz gibi en yüksek hürriyet, müsavat ve adalet ideallerinin gerçeklesmesini saglayacakti.

    Böyle taçlandirilacak savaslar sayiklayan Yunanlilar'in taarruzu 10 Temmuz 1921 günü baslayip 25 Temmuz'a kadar araliksiz on bes gün devam etti. 16 Temmuz günkü Yunan taarruzunda sol kanadimiz bozulup ordumuz büyük bir tehlikeye maruz kaldi. Bu arada orduda pek sevilen Kurmay Yarbay Nazim Bey sehid düstü ve cenazesi Ankara'ya götürülüp büyük merasimle kaldirildi. Garb Cephesi Kumandani îsmet (înönü) Pasa da, bu savaslardaki ilk geri çekilme emrini sol kanadin bozulmasini müteakib verdi!. Bu geri çekilme 17, 18, 19 Temmuz günleri de devam etti. 21 Temmuz günü Eskisehir'i geri almak gayesiyle yapilan taarruzumuz bir netice vermedi. Ve nihayet birliklerimiz 25 Temmuz aksamina kadar Sakarya gerisine çekildi. Cephe karargahi da, 24 Temmuz'da Polatli'ya nakledildi.

    Millî Mücadele'yi pek nazik bir noktaya getiren Altintas Bozgunu budur... 1522 sehid, 4714 yarali verdigimiz bu bozgundan sonra simaran ve «Türk birliklerinin geriye kalanlarinin da tamamen dagilmasi çok sürmeyecektir» diye beyanat veren Yunan askerî erkani, Altintas Bozgunu'ndan hemen sonra Sakarya'da korkunç bir maglubiyete ugrayacak ve biz Büyük Zafer'e dogru esasli bir adim atacagiz.

    Ancak, Sakarya Meydan Muharebesinde, îsmet (înönü) Pasa «fiilen yoktur»!. Yanlis sevk-ü idaresiyle Altintas Bozgunu'na sebeb olan îsmet Pasa, Sakarya Savasi'nda da. bir tahta sandalye üstünde uyuya kalmistir!.

  2. Alt 09-23-2008, 16:29 #532
    Sarax Mesajlar: 678
    Bozgun Olayi Meclisde

    Altintas Bozgunu'nun ne derece mühim oldugunu ve aci neticesiyle nelere sebep oldugunu tesbit bakimindan hemen kaydedelim ki, Büyük Millet Meclisi 23 Temmuz 1921 günü ilk üçü gizli olmak üzere dört celse akd' etmis ve bu gizli görüsmelerde «rengi uçmus, feras olmamis, kimbilir kaç gündür uykusuzluktan gözlerinin etrafi halka halka, elbisesi toz toprak içinde perisan kiyafetle» kürsüye çikan îcra Vekilleri Reisi (Basbakan) ve Erkan-i harbiye-i Umumiye Reisi (Genel Kurmay Baskani) Fevzi (Çakmak) Pasa, o günlerdeki aci durumu söyle anlatmistir:

    «— Arkadaslar! Tarihî günler yasiyoruz. Yunanlilar'm çok üstün kuvvetle yaptiklari taarruza karsi asker ve subaylarimiz insanüstü bir gayretle kahramanca çarpistilar. Harb çok kanli oldu. Agir zayiata ugradik. Biz sehir, bölge harbi yapmiyoruz, hedefimiz nihaî zaferdir. Ordumuz stratejik bakimdan en müsait yerde harbe devam edecektir. Askerî noktadan en emin yerde harbedecegiz. Hükümetimiz namina Ankara'yi bir hafta zarfinda tahliye etmeye, hükümet merkezini Kayseri'ye nakletmeye karar verdik. Simdiden hazirliga baslamanizi rica ederim.»

    Fevzi Pasa'nin bu izahati Meclis'de «top gibi patlamis», pek çok milletvekili kürsüye gelip konusarak «açik, gizli ne varsa hepsi 'ortaya dökülmüs», «Orduyu bu hale getiren kumandanlari cezalandirmak» teklifi ortaya atilmis, bütün bu konusmalardan sonra tekrar söz alan Fevzi Pasa:

    «— Memleket müdafaasinda tamamen sizinle ayni fikirdeyim. Staretejik kumanda hatasina gelince, Erkan-i harbiye-i Umumiye Reisi olmakla bizzat ben mes'ulüm. Hiçbir kumandan bundan mes'ul tutulamaz. Vereceginiz cezayi sahsen simdiden kabul ettigimi arzederim» demisse de, Meclis'deki umumî kanaat «Fevzi Pasa'nin hiçbir kusuru olmadigi» yolundadir. Biina ragmen bu konusma, bir yumusama havasi dogurmus ve bu mevzuda kimse söz alip kürsüye çikmamistir. Neticede, cepheye



    Garb / Bati Cephesi Kumandani Ismet (inönü).

    Meclis'den bir hey'et gönderilmesi, Ankara'nin müdafaasma hazirlanilmasi, Meclis çalismalarina araliksiz devam edilmesi ve bazi evrakin Kayseri'ye naklinde hükümetin serbest oldugu yolunda, karar alinmistir.

    Meclis'in cepheye gönderdigi on dört kisilik hey'ette Dr. Riza Nur.da vardir. Riza Nur cephedeki tetkikattan sonra yazdiklanyla hatiratinda Ismet Pasa'yi pek fena hirpalamistir!.

    Ali Fuad (Cebesoy) Pasa ise, Altintas Bozgunu'ndan sonra Mustafa Kemal Pasa'ya sorar:

    «— Eger düsman Kütahya ve Eskisehir civarinda yenilmis olsaydi, netice ne olurdu?.»

    Mustafa Kemal Pasa'nin cevabi mühimdir. Der ki:

    «— Bu takdirde, lehimize bir baris anlasmasini Batililara kabul ettirmek belki daha evvel mümkün olabilirdi.

    Nitekim, Sakarya zaferinden sonra Batililarin ileriye sürdükleri sartlar, mesru ve hakli davamizi te'min edecek mahiyyette olmamakla beraber, birkaç defa bize mütareke ve müsalaha teklifinde bulunmuslardir.»

    Fevzi (Çakmak) Pasa'nin söyledikleri ise acidir!. Ankara'daki Ziraat mektebinde bulunan dairesinde, basini iki elinin arasina almis yeis içinde düsünen Fevzi Pasa'ya sorulur:

    «— Pasa, ne haber?.»

    Fevzi Pasa üstü haritalarla dolu masasindan basini kaldirarak» cevap verir:

    «— Ismet, eline verdigim gül gibi kuvvetleri mahv ve perisan etti!.»

    Halide Edib Adivar'da, o müdhis bozgundan bahisle der ki:

    «— Eskisehir'den döndükten sonra karargahta bir saat kadar çahstim. Sonra eve gitmek için Dr. Adnan (Adivar)'i ararken, sesini duydugum bir odaya girdigim vakit, Mustafa Kemal Pasa ile konustugunu gördüm. Ikisi de, odanin ortasinda ayakta duruyordu. Pasa'nin yüzü sapsari idi. Iç ayaklanmalarin en kötü günlerindeki kadar endise içinde idi.

    Içeri girdim, el sikistiktan sonra, bu durumdan ne kadar müteessir oldugumu söyledim. Bana, bir fincan kahve içip, Eskisehir'de dövüsen Ismet Pasa'dan gelecek haberleri beklememi söyledi. Oturdum. Nihayet neticeyi ögrendik.

    Mustafa Kemal Pasa, yaverin durmadan getirdigi haberlerin hepsine sögüyordu. Nihayet sabah oldu. Mustafa Kemal Pasa:

    «— Ismet, Eskisehir savasini kaybetti» dedi. Altintas Bozgunu, sayfalarimizin müsaadesi nisbetinde aydinlatmaya çalistigimiz gibi Millî Mücadele'nin pek mühim bir safhasidir ve görüldügü üzere tamamen Ismet (Inönü) Pasa aleyhinedir!.

  3. Alt 09-23-2008, 16:29 #533
    Sarax Mesajlar: 678
    30 AGUSTOS 1922 HAREKATINA KIMLER MUHALEFET ETTI?

    Millî Mücadelenin gizli kalmis yönleri vardir. Bugün bunlardan birine temasla 30 Agustos 1922'deki harekata kimlerin muhalefet ettigi üzerinde duracagiz.

    Ilk Meclis tesrî ve icraî, yani, bugünkü tabiriyle yasama ve yürütme yetkilerini kendinde toplamis, bu haliyle de o 'Meclis nev'i sahsina münhasir bir topluluk olarak vazife görmüstür!...

    Bu nev'i sahsina münhasir Meclis'de 1922 yilinin Mart ve Temmuz aylari arasindaki dört ay pek buhranli geçmistir! Ayrica inceleyecegimiz «Baskumandanlik Kanunu»nun üç ay daha uzatilmasi bu devrede gerekli oyu alamamis, «Sarih hakkimizi vermeyiz. Bu bir gasbtir. Tahammül edemeyiz» itirazlarmin yükseldigi Meclis'de çetin. «adeta mübareze (dögüsme) tarzinda cereyan eden» münakasalar olmustur.

    Bu çetin münakasa, Afyonkarahisar milletvekili Mehmed Sükrü Bey'in celsenin açik yapilmasi teklifiyle baslamis ve neticede o nazik günlerde Meclis müzakerelerinin düsman tarafindan duyulmasindaki mahzur göz önüne alinarak, müzakere gizli yapilmistir.

    5 ve 6 Mayis 1922 günleri devam eden bu müzakerelerde ilk Meclis'in mühim simasi Hüseyin Avni (Ulas) Bey'in Baskumandanlik yetkilerini Meclis'in fiili varligindan ayrilmis bir parça saymasi görüsü ile yaptigi konusmada:

    «— Bu hareketimizle milleti tarih huzurunda rezil ediyoruz. Miskinlik gösteriyoruz. Vazife sahislarla olmaz. Sahislar yoktur, Millet vardir.» demesi üzerine Mustafa Kemal Pasa söz alarak:

    «— Gerçi asil olan millettir, heyeti içtimaiyedir. Onun da umumî iradesi Meclislerde tecelli eder. Fakat fertler de vardir. Meclis, memleket ve devlet islerini fertlerle, sahislarla yapmaktadir. Hakikati, manasiz nazariyelerle inkara mahal yoktur.

    Su dakikada ordu kumandansizdir. Eger ben orduya kumanda etmekte devam ediyorsam, gayri kanunî kumanda ediyorum. Meclis'de tecelli eden .re'ye göre, derhal kumandadan uzaklasmak isterdim ve baskumandanligimin hitam buldugunu hükümete teblig ettim. Fakat gayri kabili telafî bir fenaliga meydan birakmamak mecburiyeti karsisinda bulundum. Düsman karsisinda bulunan ordumuz bassiz birakilamazdi. Binaenaleyh, birakmadim, birakamam, ve birakamiyacagim» demistir.

    Mustafa Kemal'in bu sekilde milletvekillerinin karsisina dikilmesi, direnisi, münakasalar daha da agirlastirmissa da, ilk Meclis'in o muvafiki ile muhalifi ile Millî Mücadeleyi zafere ulastirabilme (gayreti 6 Mayis gününün gece yansinda yapilan oylamada görülmüs ve on bir red, on bes çekimser, yüz yetmis yedi kabul oyu ile Baskumandanlik Kanunu üç ay daha uzatilmis/daha sonra bu üç ay kaydi süresiz olarak kabul edilmis ve 30 Agustos, bu karardan otuz yedi gun sonra kazanilmistir.



    30 Agustos harekatina muhalefet eden kumandanlardan Yakup Sevki Pasa (solda) ve Nureddin Pasa (sagda).

    30 Agustos'daki zafer, evveliyati ve sonrasi ile Mustafa Kemal Pasa'nin nutkunda bütün safahatiyle uzun uzun anlatilmistir. Biz bu harekatla degil, harekata muhalif kalanlar üzerinde duracagiz...

    30 Agustos harekati sirasinda hükümetin basinda Rauf (Orbay) Bey vardir. Baskumandan Mustafa Kemal Pasa'dir. Genelkurmay Baskani Fevzi (Çakmak)'dir. Garb Cephesi Kumandan Ismet (înönü), Birinci Ordu Kumandani Nureddin, Ikinci Ordu Kumandani Yakup Sevki (Subasi) Pasalardir. Sonralari Genel Kurmay Baskanligi yapan Asim Gündüz Pasa ise; Garb Cephesi Kurmay Baskani'dir.

    Bu Asim Gündüz Pasa'nin hatiratindan ögrendigimize göre, 30 Agustos'daki büyük taarruza Ismet Inönü, îkinci Ordu Kumandan Yakup Sevki Pasa tamamen, Birinci Ordu Kumandani Nureddin Pasa kismen, Genelkurmay Baskani Fevzi (Çakmak) ise bazi temel noktalarda muhalefet etmisler ve bu anlasmazlik zaman zaman hadd safhayi bulmustur.

    Asim Gündüz. Pasa, Birinci Ordu Kumandaninin 30 Agustos harekatinin mevzii kalip bizi Izmir'e ulastirmayacagi kanaatinde oldugunu, Nureddm Pasa'nin Kurmay olmadigini, ancak degerini Irak cephesinde ispat ettigini kayitla: «Kahraman, ahlak sahibi cesur bir zatti. Muhafazakardi. Izmir'in isgalinden evvel bu bölgenin kumandani idi. Galip devletler tarafindan istenmemis, yerinden aldirilmisti. Eger vazifesi basinda kalsa idi, daha sonra yerine gelen Ali Nadi Pasa'nin zaaflarina ve hatalarina düsmez, Izmir'in de eli kolu bagli teslim edilmesi mümkün olmazdi. Müdafaaya geçecegi süphesizdi» diyor.

    Ismet (înönü) Pasa ile arasindaki ihtilafin ise, taarruz emri müsveddesini yazmasindan dogdugunu kaydeden Asim Pasa, neticede kendisinin öne sürdügü planin agirlik kazandigini ve gerek Sakarya'daki ve gerek 30 Agustos'da sebkeden gayreti dolayisiyle terfi ettirildigini ve opeletlerinin bizzat Mustafa Kemal tarafindan takildigini yaziyor ve ilave ediyor:

    «— Ismet Pasa, Mustafa Kemal'in bu müstesna yakinligini, kadirsinasligini, alicenapligini asla affetmedi, hos görmedi ve unutmadi. Sahsimiz ve emeklerimiz için Mustafa Kemal'in alaka ve mürüvvetine daima istirak etmis olan Marasal Fevzi Çakmak'a karsi bile kirginligini, hepimizi elinde kuvvet oldugu anda unutarak, aktif hizmetlerden ayirarak gösterdi. Hem de küçük, çok küçük hesaplarla...»

    Asim Gündüz Pasa'nin yukarida isimlerini saydigi zevattan gayri digerleri, 30 Agustos harekati planina katilmislardir. Bunlar arasinda basta Asim Gündüz olmak üzere, Fahreddin Altay, Izzeddin Çalislar, Sükrü Naili, Kemaleddin Sami, Hüseyin Hüsnü Erkilet, Kazim Inanç, Naci Tinaz, Kazim Orbay, Salih Omurtak, Naci Eldeniz, Asir Atli, Deli Halid Pasa, Abdurrahman Nafiz Gürman, Halid Akmansü, Halis Biyiktay gibi muhtelif rütbedeki askeri zevat vardir.

    Kaynak: Mustafa Müftüoglu, Yalan söyleyen tarih utansin, cilt: 10

  4. Alt 09-23-2008, 16:30 #534
    Sarax Mesajlar: 678
    Meclis-i Meb’ûsân’in Mîsâk-i Millî’yi kabulü

    28 Ocak 1920 Çarsamba günü Son Osmanli Meclis-i Meb’ûsani’nin gizli toplantisinda, bütün milletvekillerinin oybirligi ile sonralari “Mîsâk-i Millî” diye anilan “Ahd-i Millî” kabul edilmisti.

    Erzurum (23 Temmuz 1919) ve Sivas (4 Eylül 1919) Kongrelerinde görüsülen Mîsâk-i Millî metni, Son Osmanli Meclis-i Meb’ûsâni’ndaki Millî Mücadele’ye taraftar milletvekillerinin toplandigi “Felâh-i Vatan Grubu”nun 22 Ocak 1920 günkü gizli celsesinde Hüsrev Bey tarafindan okunup, “daha toplu ve daha esaslara muvafik bir surette tesbit edilmis” ve yukarida görüldügü gibi bir hafta sonra da Meclis-i Meb’ûsân’da oy birligiyle kabul edilmistir.

    Son Meclis-i Meb’ûsân’a Kastamonu milletvekili olarak katilan Yusuf Kemal (Tengirsek) hâtiratinda: Mîsâk-i Millî’yi hazirlayan komisyonda ben de çalistim. Mîsâk’in baslangici ve maddeleri bastan asagiya “Istiklâl!.. Istiklâl!.” diye haykirmaktadir. Bu, öteden beri disaridan, içeriden ma’ruz kaldiklari kötü muamemelere karsi artik isyan bayragini açmis, herseyin kayboldugunu görerek saha kalkmis olan Türk yigitlerinin icabinda canlarini vererek kazanmaya ahdettikleri bir dâvâ idi.

    Mîsâk’in özellikle altinci maddesi tam ve iyi bir idare kurabilmek, iktisaden ilerleyebilmek için tam istiklâl ve hürriyetin esas oldugunu ilân ediyordu. O zamanki Türk aydinlari hep böyle düsünüyorlardi, Mîsâk-i Millî’de bu istekler âlemin önüne kondu. Yapilan bütün anlasmalarda delegelerin israrla istedikleri ve aldiklari milletin bu basit haklarindan baska bir sey degildi. Mîsâk-i Millî, Türk Cemiyeti’nin sonradan yaptigi bilhassa siyaset sahasinda bir kalkan oldu. Hep onun kabulünü, onun tahakkukunu istedik. Mîsâk-i Millî, simdi kullanilan tabirle milletçe millî mücadeleye baslarken, ilerdeki hareketler için yapilmis bir plândi” diyor.

    Bir Iddia!..

    Meshur “Büyük Türk Lûgati” sahibi, zamaninin ünlü fikir ve siyaset adami Hüseyin Kâzim Kadri Bey, Son Osmanli Meclis-i Meb’ûsâni’nda Aydin Milletvekili ve Meclis Baskanvekilidir. Seyh Muhsin-i Fânî, müstear adiyla pek çok eser birakan bu zatin Ikinci Abdülhamid Hân, Ikinci Mesrutiyet ve Ittihatçilarla ilgili hâtiratinin mühim bir kismi degerli arastirmaci Ismail Kara kardesimizin gayretiyle “Mesrutiyet’ten Cumhuriyet’e Hatiralarim” adiyla hazirlanip “Iletisim Yayinlari” arasinda yakin tarihimiz meraklilarina kazandirilmis hayirli bir hizmet olmustur.

    Hüseyin Kadri Bey bu hatiralarinda Son Osmanli Meclis-i Meb’ûsân faaliyetinden bahisle “Mîsâk-i Millî” mevzuunda der ki: “Mîsâk-i Millî” hazirlandi ve defaatle müzakereler ve ictimalar yapildi. Mîsâk’daki esaslari teklif eden benim. Hattâ bunun müsveddesi benim elyazimla Âsaf Bey’in (Bursa meb’usu) nezdindedir. Sonradan Anadolu’dan gelen meb’uslarin istirakiyle de kat’i seklini aldi. Reis’e vekâlet ettigim günlerde Fransizcaya tercüme ettirerek ba’de’l-imza (imzadan sonra) bütün hükümetlere ve parlamentolara göndermistik. En son güne kadar takip edilecek dahilî ve harici siyasetle buna bagli millî istekleri ihtiva eden “Mîsâk-i Millî” benim fikrimden dogmustu. Bu hakikati fahr u mübahât ile (hakli olarak övünerek) yâd ve tekrar ederim.”

    Pek çok eserde görülmeyen “Mîsâk-i Millî” ile alâkali bu mühim iddiayi naklettikten hemen sonra ilâve edelim: Meclis-i Meb’ûsân’in gizli celsesinde kabul edilen “Ahd-i Millî/Millî Misâk”in bütün parlamentolara ve basina bildirilmesine dair Edirne Milletvekili Seref Bey’in verdigi takrir (uydurmacasi: Önerge) Meclis’in 17 Subat 1920 günkü toplantisinda okunmus ve Seref Bey o gün sadelestirilmis sekliyle hulâsaten su konusmayi yapmistir:

    “-Muhterem arkadaslarim, millet bizi buraya gönderirken omuzlarimiza mühim bir hizmet yükledi. Altiyüz yildir adaletin keskin kilicina dayanarak ayakta duran bu devletin tarihi, dini ve bütün haklariyla müdafaasini bizden istedi. Hepimiz de kabullendik ve öylece buraya geldik. Buraya geldimiz günden beri de gönüllerimizde ve kafalarimizda bir düsünce belirdi. Bir arkadasimiz bütün yüreklerden kopup gelen baris sesini bir noktada topladi ve bütün vicdanlar bu noktada birlesti. Ortaya, ölümümüze kadar sürecek olan bir “Ahd-i Millî” çikti. Bu, öyle bir millî anddir ki, Meclisimiz bunu kat’i bir kararla bundan sonraki tarihimize kaydederken, geçmisin güçlü ve parlak günleri kadar gelecekte de, milletimiz için umdugumuz ve devletimiz için bekledigimiz en parlak günleri hazirlamis olacagiz. Okuyacagim “Ahd-i Millî”nin, insanlari çignemek ve esir yasatmak istemediklerini ilân etmis olan Avrupa’nin bütün medenî devletlerine duyurulmasini teklif ediyorum. (Bravo sesleri ve alkislar.)

    Milletin oyu ile buraya gelen, devletin ve milletin namusunu ve dinini müdafaa ve muhafazada birlesen arkadaslarimin bu “Ahd-i Millî”yi kabul suretiyle gösterdikleri iman ve karardan Allah da razi olacak ve bizleri basariya ulastiracaktir. (Sürekli alkislar.)

    Büyük Milllet Meclisi’nce de kabulü

    Kisa bir giris yazisiyla alti maddeden ibaret “Mîsâk-i Millî”nin Meclis-i Meb’ûsân’da okunmasini müteâkib Baskanin “Bunu kabul ediyor musunuz?” sualine “Hepimiz ve oybirligi” cevabi verilmis, “O halde gereken yerlere bildirecegiz” diyen baskan daha sonra, Sinop Milletvekili Dr.Riza Nur Bey’i kürsüye dâvetle onun yaptigi konusmadan sonra celseyi kapatmis, o günkü kararla “Ahd-i Millî” dünyaya duyurulmustur.

    “Mîsâk-i Millî”, 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanan Ilk Büyük Millet Meclisi’nin 18 Temmuz 1920 Pazar günkü ictimainda aynen kabul edilmis ve Son Osmanli Meclis-i Meb’ûsâni’ndan sonra BüyükMillet Meclisi’nce de aynen benimsenen “Mîsâk-i Millî”, yer yer temiz Anadolu topragini kirleten düsmana müdhis bir darbe olmus, millî kiyamda mühim bir merhale katedilmistir.

    “Mîsâk-i Millî”de Bati-Trakya ve Musul sinirlarimiz içinde gösterilmesine ragmen, Lozan’da bu topraklara sahip olamayisimiz Büyük Millet Meclisi’nde genis tenkit mevzuu olmus, 21 Agustos 1923 günkü Meclis toplantisinda Izmir Milletvekili Necati Bey Musul; sonralari Içisleri Bakani olan Sükrü Kaya Bati-Trakya mevzuunda hayli sert konusmalar yapmislardir!..

  5. Alt 09-23-2008, 16:30 #535
    Sarax Mesajlar: 678
    CHP’nin kurulusu ile alâkali bazi gerçekler

    23 Nisan 1920 Cuma günü Ankara’da açilan Ilk Büyük Millet Meclisi kabul ettigi “Nizâb-i Müzakere” Kanunu’nun birinci maddesine göre: “Hilâfet ve saltanatin, vatan ve milletin kurtulus ve istiklâlinden ibaret olan gayesine ulasincaya kadar fasilasiz toplanarak” çalismalarini sürdürürken, 1923 yilinin 1 Nisan Persembe günü alinan bir kararla seçimin yenilenmesine gidilerek Ilk Meclis dagilmistir.

    Ikinci Büyük MilletMeclisi seçimleri hazirliklarinda ilk defa “Halkin Firkasi/Partisi”nde söz edilmis, milletvekilligi adayligi için 16 Nisan 1923’te yayinlanan tebligde “Müdafaa-i Hukuk Gurubu ve Halk Firkasi namzettigine/adayligina talip olacaklar” denilirken, yeni Firka/Parti’nin Müdafaa-i Hukuk’un devami olacagi düsünülmüs, seçimler dolayisiyla yayinlanan bildirilerde de, hem Müdafaa-i Hukuk’tan hem de Halk Firkasi’ndan bahsedilmistir.

    Ikinci Büyük Millet Meclisi için seçim 22 Haziran 1923 günü yapilmis ve 11 Agustos Pazartesi günü ilk toplantisini yapan bu Meclis bir milletvekili disinda tamamen Müdafaa-i Hukuk mensuplarindan tesekkül etmistir. Ilk Meclis’teki “Ikinci Gurup” milletvekillerinden, yâni, muhaliflerden çogu Ikinci BMM seçiminde aday gösterilmemislerdir. Bu Meclis’te yegâne muhalif–müstakil meb’us, Gümüshane Milletvekili Zeki (Kadirbeyoglu) Bey’dir.

    Ikinci BM Meclisi’nin açilmasindan hemen sonra Müdafaa-i Hukuk mensuplari, Halk Firkasi kurulusu için çalismaya baslamislardir. Firka/Parti 9 Eylül 1923’te kurulmus ve Dahiliye Vekâleti’ne/Içisleri Bakanligi’na verilen bir dilekçe ile tescili istenmistir.

    Mustafa Kemal Pasa’nin imzasini tasiyan bu dilekçe ile resmî makamlara bildirilen “Halk Firkasi”nin kurulusu 9 Eylül 1923 ise de, yine Mustafa Kemal’in 1927 Kurultayi açis nutkundan ögrendigimize göre, Halk Firkasi/Partisi, Müdafaa-i Hukuk’un devami olup, kurulusu “Sivas Kongresi”dir (4–11 Eylül 1919) ve bu Kongre, Firka’nin/Parti’nin ilk kurultayidir. Bu mevzuda diyor ki, Mustafa Kemal Pasa:

    “– Bütün Anadolu ve Rumeli’ye samil olmak üzere ilk kongremiz Sivas’ta akd’edilmistir. Gerçi o zaman kullandigimiz ünvanla, bugünkü ünvan arasinda fark vardir. Fakat teskilât esas itibariyle mahfuz kalmisti. Bugün siyasî firka/parti halinde tecelli eden mevcudiyete mebde teskil edilmistir.”

    “Prognami yoktur dediler”

    Bu ifadeye göre kurulusu “Sivas Kongresi”ne kadar uzanan Halk Firkasi’nin ilk Genel Baskani Mustafa Kemal Pasa’dir. Baskan Yardimciligi’na Ismet (Inönü) Pasa, Genel Sekreterligi’ne ise Recep (Peker) getirilmis ve ilk Umumî Heyet: Celâl (Bayar), Sabit (Sagiroglu), Cemil (Ubaydin), Dr. Refik (Saydam), Saffet (Arikan), Münir Hüsrev (Göle), Zülfü (Tigrel) ve Kâzim Hüsnü’den tesekkül etmistir.

    Firka’nin/Parti’nin ilk programi mevzuunda Mustafa Kemal Pasa “Nutuk”ta der ki:

    “– Gerek bâzi zevattan aldigim tahriri mütalâattan (yazili görüslerden) ve gerek halk ile müdavele-i efkârdan (fikir alisverisinden) çok istifade ettim. Nihayet 6 Nisan 1923 tarihinde nokta-i nazarlarimi (görüslerimi) “dokuz umde” halinde tespit ettim. Ikinci Büyük Millet Meclisi’nin seçimi esnasinda nesir ve ilân ettigim bu program, Firka’nin tesekkülüne esas olmustur. Nesrettigim programi bir siyasî firka/parti için gayrikâfi, kisa bulanlar oldu. Halk Firkasi’nin programi yoktur, dediler.”

    Böyle Halk Firkasi’nin/Partisi’nin kurulusuna esas olan “9 Umde” mevzuunda Mete Tuncay, tek parti ile alâkali tetkikinde der ki:

    “– Anadolu-Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerine gönderilen “9 Umde Beyannâmesi” tepkisiz kalmamistir. Halk Firkasi’na dönüstürülmeye karsi direnmelerin ilginç bir örnegi Trabzon’dur. Burada, eski Vali Deli Hamid Bey, Belediye Reisi Gazzaz-zâde Hüseyin Efendi, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Baskani Barutçu-zâde Ahmed ve oglu “Istikbâl” gazetesi sahibi Faik Ahmed Beylerin önderligindeki muhalif bir çevre, Trabzon Meb’usu Ali Sükrü Bey’in Topal Osman’ca öldürülmesi olayindan ötürü, zaten galeyana gelmis bir durumdaydilar. Bu hava içinde Anadolu-Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Halk Firkasi’na dönüstürme girisimi, Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nce kisisel yönetime varacak, üstelik dernek tüzügüne aykiri bir tasari olarak degerlendirilmis ise bu itiraz, Beyannâme’ye bir cevapla bildirilmistir. Bunun üzerine, Trabzon’a iki milletvekilinden olusan bir sorusturma kurulu gönderilmis ve sonuçta, eski heyet-i merkeziyeye isten el çektirilip yeni bir heyet-i mütesebbise kurulmustur.”

    Bir görüs daha

    Sonralari “Terakkiperver Cumhuriyet Firkasi’nin/Partisi’nin” kurulusu dolayisiyla Halk Firkasi programi yine bahismevzuu olmus ve “Terakkiperver Cumhuriyet Firkasi’ni kuranlarin belli prensiplere sahip olmadiklari, sirf iktidar hirsiyla Halk Firkasi’ndan ayrilip muhalefete geçtikleri” iddiasina Ali Fuad (Cebesoy) Pasa’nin cevabi su olmustur:

    “– Firkamizin/Partimizin kurulusu bir çok ta’rizlere ve itirazlara vesile teskil etti. Bunlarin baslicasi, Halk Firkasi ile Firkamiz programlari arasinda hiç bir fark bulunmadigi halde, yeni bir Firka teskil etmemiz, yâni, muayyen prensip ve gâyelere degil, sahsî ihtiraslara tâbi bulunmamiz iddiasidir. Iki Firka’nin programlari arasinda bir fark bulunup bulunmadigini anlamak için, iki programi karsilastirmak lâzimdir. Halbuki, Halk Firkasi’nin yazilmis bir programi bile yoktur. Mevcut olmayan bir seyle mukayese imkâni da elbette yoktur. Fakat buna ragmen, aramizdaki en büyük fark kendiliginden meydana çikiyor ki, o da, bizim müsbet, muayyen ve yazilip nesredilmis bir programimiz bulundugu halde, karsimizdakilerin bundan mahrum oluslari, yâni, hiç bir programlari bulunmayisidir. Onlar bu noksanlarini ma’zur göstermek için: “Bizim programimiz, icraatimizdir. Biz yazmayiz, yapariz. Hükûmetimizin beyannâmeleri programimizi teskil eder” gibi sözler söylemektedirler. Fakat bunlarin hiçbiri, programsizligin bir siyasî Firka için haiz oldugu mânayi izale edemez.”

    6 ok Anayasa’da

    1923’te kurulan “Halk Firkasi” adli siyasî tesekkül, sonralari “Cumhuriyet Halk Firkasi” diye anilmaya baslamis, 1935’te ise “Cumhuriyet Halk Partisi” (CHP) adini almistir. Halk Firkasi’nin adina “Cumhuriyet” kelimesinin ilâvesi yeni bir partinin tesekkülü sirasinda olmus ve Fahir Giritlioglu’nun CHP ile ilgili eserine göre: “Yeni kurulan parti ismini “Terakkiperver Cumhuriyet Firkasi” olarak almak üzere iken, Halk Partisi daha atik davranmis ve “Cumhuriyet” ismini bir baska partiye kaptirmamak için 10 Kasim 1924 tarihinde kendi adini “CHP” olarak degistirmistir.”

    CHP’nin “6 Ok”u ise Ismet Inönü’nün yüz elli üç arkadasiyla birlikte Meclis’e getirdigi bir takrir (önerge) ile o günkü Anayasa’nin ikinci maddesine girmistir.

    5 Subat 1937’de kabuledilen bu degisiklik, merhum Ali Fuad Basgil’e göre: “Anayasa’nin aslindaki berrak çehresini bir hayli burusturmustur.”

    “Anayasa bir parti programi degildir. O, bir millî misaktir. Yalniz muayyen bir partinin mensuplarina ve yalniz yasayan nesile hitap etmez. Milletin her ferdine ve kanun olarak kaldikça, her nesile hitap eder. Bir parti için yerinde ve münasip olan bir fikir, devlet için ve devletin kanunu olan Anayasa için münasip degildir” diyen Ali Fuad Hoca devamla:

    “– Devletçilik nedir?.. Lâiklik ve milliyetçilik ne demektir?.. Inkilâpçiligin zaman içindeki hududu nedir?.. Bizde bunlar ne Anayasa’da ve ne de baska bir tatbikat kanununda tarif edilmemis, hiç birinin hududu ve sümûlu gösterilmemistir. Meselâ, devletçilik sahsî temayüle göre degisik, hattâ zit mânasi olan bir tâbirdir. Biz de bu prensibin kanunlarimizda bir tarifine rastlanmadigi gibi, hukukçularimiz arasinda da ilmî bir izahi yapilmis degildir.

    Lâiklik de böyledir. Garb (Bati) ilmine sorarsaniz, lâikçilik din ve vicdan hürriyetinin teminatidir ve lâik olmayan bir devlette bu hürriyetin teminati yoktur.

    Bize gelince, maziyi yasayanlar bilirler ki, bizde lâiklik sol ve sag temayüller arasinda bocalamis, iktidar adamlarinin içtihadina göre mâna almistir. Aci olan sudur ki, bu içtihad memleket realitesinden ziyade yanlis görüslere saplanmaktan dogmustur. Su da acidir ki, Üniversitelerimiz, bu hususta efkâri aydinlatacak bir görüs vermemis, ayni fakülte hocalari bile bir anlayis birligine varamamistir.”

    Su görüs de, Ali Fuad Basgil hocanindir: “Lâiklik Anayasa’ya kelime olarak degil, tarif olarak girmeli, hududu ve sümul sahasi gösterilmelidir. Ancak bu sekilde lâiklik adina yapilacak su’i-istimallerin önüne geçilebilir.”

    Kurulusunun yildönümü kutlanan CHP’nin “9 Umde”si ile “6 Ok”una böyle kisaca temas ettiktensonra hemen ilâve edelim ki, baslibasina bir kitap mevzuu olan CHP icraatindan bâzilarini gününde ve sütunumuzun müsaadesi nisbetinde inceleyecegiz.

  6. Alt 09-23-2008, 16:30 #536
    Sarax Mesajlar: 678
    Alti Ok’un hikâyesi

    Atatürk’ün iltifatina mazhar olan Münir Hayri Egeli, “Eski Bir Atatürkçü” adiyle 1954 yilinda yazdigi ve 1959’da “Ahmed Halid Kitabevi”nce yayinlanan “Atatürk’ten Bilinmeyen Hatiralar” isimli kitabinda “Alti Ok’un Hikâyesi” basligi altinda diyor ki:

    “Bir gün Recep Peker beni çagirdi:

    “– Halk Partisi’nin amblemi olmak üzere bir sey istiyorum” dedi. Bir seyler düsün...

    Hemen ise koyuldum. Fakat isin eninde sonunda Ata’ya intikal edecegini biliyordum. Usulca onun Halkevi’ne gelmesinden istifade ederek yaptigim örnekleri reis/baskan masasinin üzerine biraktim.

    Atatürk bunlari görmüs. Reis Nafi Atif (Kansu)’tan sormus. O da benim krokilerim oldugunu söylemis. Nihayet beni çagirtti.

    – Bunlar ne?.. diye sordu.

    – Efendim, Parti’ye amblem denemeleri.

    Atatürk, sadece:

    – Senin baska isin yok mu?.. dedi. Sonra Nafi Atif’a döndü:

    – Receb’in (Peker) isi yok böyle seylerle ugrasir. Bizi Fasist partilerine çevirecek” diye mirildandi. Ben ondan sonra isi biraktim. Alti Ok’u Recep Bey, Mahmud Akok’a çizdirmis. Bana da:

    – Bu islerin inhisari/tekeli sende olacak degil ya... Bak ne güzel oldu, dedi.

  7. Alt 09-23-2008, 16:31 #537
    Sarax Mesajlar: 678
    "Resmî bayram günlerinden" biri olan 23 Nisan'da okullarda ve meydanlarda merasimler yapilir, çocuklar siirler okur

    TBMM nasil açildi?



    23 Nisan, bazilari için yalnizca "Çocuk Bayrami" olarak kutlanan bir tarihtir. Ayni zamanda "Resmî bayram günlerinden" biri olan 23 Nisan'da okullarda ve meydanlarda merasimler yapilir, çocuklar siirler okur. Belediye baskanlari, valiler, kaymakamlar, hatta ve hatta bakanlar o gün kisa bir müddet için de olsa koltuklarini, "önceden seçilmis ve ne söyleyecekleri ezberletilmis" çocuklara terkederler. O gün koltuklarini "geçici" olarak çocuklara devreden büyüklere Basbakan, Cumhurbaskani ve TBMM Baskani da dahildir.

    Adi hep çocuklarla birlikte anilan ve bolca merasim yapilan 23 Nisan tarihi Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açildigi tarihtir. Bu bakimdan yakin tarihimizdeki "satir baslarindan" birisini teskil etmektedir.

    Epeydir yapilagelen 23 Nisan merasimlerini artik ezberledik. Hatta artik çocuklarin geçici olarak oturduklari koltuklarda neler söyleyeceklerini, telefon açarak karsidaki muhataplarina ne gibi talimatlar vereceklerini de az çok tahmin edebiliyoruz. Peki acaba bu mühim tarihte TBMM'nin nasil açildigini, o gün nasil bir merasim yapildigini biliyor muyuz?.. Bu sorunun cevabina geçmeden önce geliniz 23 Nisan 1920 öncesini kisaca göz gezdirelim.

    Yarali, yorgun, bitkin...

    23 Nisan 1920 tarihine gelinceye kadar Anadolu tarih boyunca görmedigi elem verici hadiselere sahitlik etmisti. Isgal ve esaret nedir bilmeyen Anadolu isgalle tanismisti.

    Anadolu insani çok uzun zamandan beri savastaydi. Daha öncekileri saymazsak, 18 Ekim 1912'de baslayan Balkan Savasi'yla birlikte asirlardir besledikleri kinlerini kusan düsmanlarin tecavüzatini durdurmak için cansiperane bir savasin içine dalmisti.

    Henüz Balkan Savasi'nin yaralari sarilmadan, Birinci Dünya Savasi patlak vermis, yüzbinlerce gencimiz yedi cephede savasmaya baslamisti.

    Bu müthis savasta kuvvetler arasinda muazzam dengesizlikler vardi. Anadolunun imanli ve yigit gençleri yedi düvele, yetmis iki millete karsi savasiyorlardi.

    Savasta yüzbinlerce genç sehit düsmüstü. Sag olarak dönen gazilerin pek çogu da ya hastalanmis, ya kolunu, bacagini kaybetmisti.

    Nicedir Osmanli devletine "Hasta adam" deyip, kendi aralarinda onun mirasini bölüsenler, 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesinin ardindan, kapali kapilar ardinda hazirladiklari planlarini tatbikat safhasina koymaya baslamislardi.

    Isgaller basliyor

    Anadolu insaninin yarali, bîtap ve bassiz oldugunu gören düsmanlar aç kurtlar gibi Osmanli mülküne saldirmaya, isgallere baslamislardi.

    Ingilizler; 8 Kasim 1918'de Musul'u, 10 Kasim'da Çanakkale'yi ve 13 Kasim'da bütün Bogaz istihkamlarini isgal etti. Trakya bölgesine önce Yunan sonra Fransiz birlikleri girmeye basladi.

    Fransiz birlikleri ile bu birliklere öncülük eden Ermeni misil güçleri; 11 Aralik'ta Dörtyol, 17 Aralik'ta Mersin, 21 Aralikta Adana, 27 Aralikta da Pozanti'yi isgal etti. Bu isgaller esnasinda Fransizlardan cesaret alan Ermeniler katliamlara giristiler. Fransizlar da Ermenilerden asagi kalmayacakti.

    Ingilizler 19 Aralik'ta (1918) Batum'u, bir ay sonra da Kars'i isgal etti. Mart 1919 tarihine kadar da Urfa, Maras ve Antep Ingilizler tarafindan isgal edildi.

    Yaklasik dört asir Osmanli idaresi altinda yasamis olan Yunanlilar 15 Mayis 1919'da Izmir'i isgal etti. Yunan palikaryalari daha sonra Ayvalik, Ödemis, Nazilli, Tire ve Akhisar basta olmak üzere bölgedeki yerlesim merkezlerini isgal edecek, yakip yikacak, dehsetli katliamlara girisecek, vahset tablolari sergileyecekti.

    Dünkü usaklarin bu küstahligi ve hunharligi Anadolu halkini yüregini dagliyordu.

    Asirlar boyunca devletin payitahti olan Istanbul, 16 Mart 1920'de isgal edildi. Düsman harp gemileri Bogaz'a demirlemis, düsman askerleri Istanbul'a ayak basmis, bilhassa Ingilizler magrur ve küstah tavirlarla sehirde terör estirmeye baslamislardi.

    Iste TBMM böylesine yürekleri dagdar eden bir atmosferde açilacakti.

    Milleti ayaga kaldiracak güç

    Anadolu, Ingiliz, Fransiz, Italyan, Yunan, Ermeni çapulculari tarafindan isgale ugramisti. Anadolu halki yillarca devam eden savastan dolayi yarali, yorgun ve bîtapti. Bu durumdaki bir halki ayaga kaldiracak güç ne olabilirdi? Bu sorunun cevabini kurtulus hamlesini baslatacak olan bütün kurmaylar bilmekteydi. Asirlar boyunca bu halki zaferden zafere kosturan kuvvet, yarali arslani terar ayaga kaldiracakti.

    Çok uzun yillar dünyanin bir numarali "süper devleti"ni ayakta tutmayi basarmis, dünyanan en büyük devletlerine hükmetmis, dünyanin en büyük ordularini perisan etmis, zafere kosmus yigit insanlar; sadece ve sadece "Allah'in rizasini kazanmayi" düsünmüslerdi.

    Onlarin hayali I'layi kelimetullah idealini dünyanin her yanina tasimakti. Bu hayal ve gaye ile yola çikmislardi.

    Allah demisler, Resullulah demisler, Kur'an demisler, Islamiyet demisler ve kalblerindeki iman nurunun rehberlignde yollarina azimle devam etmislerdi.

    En zor sartlarda bile hayatin hayati olan hak dine sarilinca engelleri birer birer asmislardi. Iste yine öyle olacakti. Gün gayret günüydü, Islamî degerlere sarilarak ayaga kalkma günüydü...

  8. Alt 09-23-2008, 16:31 #538
    Sarax Mesajlar: 678
    Kast-i Mahsusla Cuma Günü

    Esaret nedir bilmeyen insanlar, her karisi sehid kaniyla sulanmis olan Anadolu topraklarinin düsman çizmeleri altinda çignenmesine asla izin veremezlerdi. Elbette düsmanlara hadleri bildirilecekti. Bunun için organize olmalari sartti. Iste bu maksatla Ankara’da Millet Meclisi toplanacakti.

    Meclis’in açilisi kast-i mahsusla Cuma gününe denk getirilmisti. O gün muhtesem bir merasim yapilacakti.

    23 Nisan 1920 günü yapilacak açilis merasiminin programi bir tamimle bütün yurda duyurulmustu. “Heyeti Temsiliye Namina Mustafa Kemal” imzali tamim, yerlesim merkezlerinin en merkezi yerlerine, camilerin kapilarina asilmis, ayrica matbaada bastirilarak halka dagitilmisti.

    Daha sonra TBMM Reisi, bilahare de ilk Reis-i Cumhur olacak olan Mustafa Kemal Pasa imzali tamimi, 1927 yilinda “Tayyare Cemiyeti” tarafindan 50 bin adet bastirilmis olan Osmanlica Nutuk’un (O tarihte henüz harf devrimi yapilmamisti) Birinci Cildi’nin 272 ve 273. sayfalarindan aynen aktariyoruz.

    (Akisi bozmamak için evvela metni verecegiz. Daha sonra, hülasa ederek bugünkü Türkçe’ye aktaracagiz.)

    Heyecan uyandiran tamim

    “Tel: Gayet Müstaceldir

    Ankara, 21/4/1920

    Ankara’ya acele tezkere

    Kolordulara (K.O. 14 Vekâletine)

    Firka 61 Kumandanligina, Refet Beyefendiye,

    Bilumum Vilâyata, Müstakil Livalara, Müdafaai Hukuk Heyeti Merkeziyelerine, Belediye Riyasetlerine

    1– Bimennihilkerim Nisan’in 23’üncü Cuma günü, Cuma namazini müteakip Ankara’da Büyük Millet Meclisi küsat edilecektir.

    2– Vatanin istiklâli, makami refii hilâfet ve saltanatin istihlasi gibi en mühim ve hayatî vezaifi ifa edecek olan bu Büyük Millet Meclisi’nin yevmi küsadini Cuma’ya tesadüf ettirmekle yevmi mezkûrun mebrukiyetinden istifade ve bilumum meb’usini kiram hazarati ile Hacibayram-i Veli Camii Serifi’nde Cuma namazi eda olunarak envari Kur’an ve salattan da istifaza olunacaktir. Badessalât lihyei saadet ve sancak-i serifi hamilen daireyi mahsusaya gidilecektir. Daireyi mahsusaya dahil olmazdan evvel bir dua kiraatile kurbanlar zebholunacaktir. Isbu merasimde camii seriften bedile daire-i mahsusaya kadar Kolordu Komutanligi’nca kitaati askeriye ile tertibati mahsusa alinacaktir.

    3– Yevmi mezkûrun teyidi kutsiyeti için bugünden itibaren merkezi vilayette vali Beyefendi hazretlerinin tertibile hatim ve buharii serif tilavetine bed’olunacak ve hatm-i serifin son aksami teberrüken Cuma günü namazdan sonra daire-i mahsusa önünde ikmal edilecektir.

    4– Mukaddes ve mecruh vatanimizin her kösesinde ayni suretle bugünden itibaren buharî ve hatemati serife kiraatine suru edilerek Cuma günü ezandan evvel minarelerde salavat-i serife okunacak ve esnayi hutbede hilâfetmaabimiz padiahimiz efendimiz hazretlerinin nam namii humayunu zikredilirken zati sevketsimati padisahilerinin ve memaliki sahaneleriyle bilumum tebaai mülûkânelerinin bir an evvel naili halâs ve saadet olmalari duasi ilâveten tezkâr olunacak ve Cuma namazinin edasindan sonra da ikmali hatmedilerek makam-i muallayi hilâfet ve saltanatin ve bilcümle aksami vatanin halâsi maksadile vukubulan mesaii milliyenin ehemmiyet ve kutsiyeti ve her ferdi milletin kendi vekillerinden mürekkep olan bu Büyük Millet Meclisi’nin tevdi eyleyecegi vezaifi vataniyeyi ifaya mecburiyeti hakkinda mev’izeler irat olunacaktir.

    Badehu halife ve padisahimizin, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin halâsi, selâmeti ve istiklâli için dua edilecektir. Bu merasim-i diniye ve vataniyenin ifasindan ve camilerden çikildiktan sonra bilâd-i Osmaniye’nin her tarafinda makam-i hükûmete gelinerek Meclis’in küsadindan dolayi resmen tebrikât icra edilecektir. Her tarafta Cuma namazindan evvel münasip surette mevlid-i serif okunacaktir.

    5– Isbu tebligin hemen nesrü tamimi için her vasitaya müracaat olunacak ve serian en ücra köylere, en küçük kitaat-i askeriyeye, memleketin bilûmum teskilat ve müessesatin iblagi temin edilecektir. Ayrica, büyük levhalar halinde her tarafa talik ve mümkün olan mahallerde tabi ve teksir ve meccanen tevzi edilecektir.

    6– Cenab-i Hakk’tan muvaffakiyet-i kâmile tazarru olunur.

    Heyet- Temsiliye Namina

    Mustafa Kemal”

    Davetiyede neler deniliyordu?

    Yukaridaki metin bahsettigimiz gibi 1927 baskili Nutuk’ta Osmanlica olarak yer almaktaydi. Ayni metin 1934 tarihinde Devlet Matbaasinda bastirilan Nutuk’un 1. cildinin 308–309. sayfalarinda aynen yer almistir. Diline dokunulmamistir. Daha sonraki Nutuklar’da maalesef sözde “sadelestirenler” kafasini gözünü yararak günümüz Türkçesine aktarmislardir.

    Metinde görüldügü üzere, hayli yüksek bir kültürün izleri derhal farkedilmektedir. O yillarda bilhassa kurmay subaylar mükemmel bir egitim almaktaydilar.

    Bir kere hepsi Türkçe, Arapça, Farsça dillerini çok iyi bilmekteydi. Islâmî kültürleri mükemmeldi. Temel dinî bilgileri de elde ediyorlardi. Edebî bilgileri de fevkalâdeydi.

    Her neyse biz daha fazla saded haricine çikmadan, TBMM’nin açilis davetiyesini, aslina sadik kalmaya çalisarak günümüz Türkçesine aktaralim.

    Tamimde, yani bir nevi “Millete açik davetiye”de söyle denilmektedir:

    “1– Kerim olan Allah’in izniyle (Insaallah) 23 Nisan Cuma günü Cuma namazindan sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açilacaktir.

    2– Vatanin istiklali, yüce hilafet ve saltanat makaminin kurtulmasi gibi en mühim ve hayatî vazifeleri yerine getirecek olan Büyük Millet Meclisi’nin açilis gününü Cuma’ya denk getirmekle zikrolunan günün mübarekliginden istifade ve bütün Milletvekilleriyle birlikte Haci Bayram-i Veli Camii’nde Cuma namazi kilinarak Kur’an’dan ve namazdan feyz alinacaktir.

    Namazdan sonra Peygamberimiz’in sancagi ve sakal-i serifi tasinarak Meclis önüne gidilecektir. Meclis binasina girilmezden önce bir dua yapilacak ve kurban kesilecektir. Bu merasim esnasinda, Haci Bayram-i Veli Camii’nden Meclis binasina kadar Kolordu Kumandanligi’na bagli askerler hususi tertibat alacaklardir.

    3– Zikrolunan günün (Cuma günü) kutsiyeti için bugünden itibaren vilayet merkezinde (Ankara’da) vali Beyefendi hazretlerinin organizesi ile hatim (Kur’an-i Kerim’in tamamini okumak) ve buharii serif (seçme hadisler) okunmasina baslanacak ve hatmi serifin son kismi teberrüken (ugur sayilarak) Cuma günü namazdan sonra Meclis binasi önünde tamamlanacaktir.

    4– Mukaddes ve yarali vatanimizin her kösesinde ayni sekilde bugünden itibaren Buhari ve Kur’an hatimlerinin indirilmesine baslanilarak Cuma günü ezandan önce minarelerde salavat-i serife okunacak ve hutbe esnasinda halife ve padisahimiz hazretlerinin isimleri zikredilirken, padisahlik makaminin ve bütün ülkenin bir an evvel kurtulmalari ve saadete kavusmalari için dualar edilecektir.

    Cuma namazinin kilinmasindan sonra da hatimler bitirilerek vatanin kurtulmasi, bunun için milletçe gayret gösterilmesinin lüzumu ve Millet Meclisi’nin verecegi vazifeleri yerine getirmenin ehemmiyetiyle ilgili vaazlar verilecektir.

    Daha sonra halife ve padisahimizin, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin kurtulusu, selâmeti ve istiklâli için dua edilecektir. Bu dinî ve vatanî merasimin yerine getirilmesinden ve camilerden çikildiktan sonra Osmanli beldelerinin her tarafinda, hükümet konagina gelinerek Meclis’in açilisindan dolayi resmî kutlamalar yapilacak, tebrikler kabul edilecektir.

    Her tarafta Cuma namazindan önce münasip sekilde mevlid-i serif okunacaktir.

    5– Bu tebligin derhal nesredilmesi ve yayilmasi için her vasitaya müracaat edilecek ve en hizli sekilde en ücra köylere, en küçük askerî birliklere, memleketin bütün teskilat ve müesseselerine ulastirilmasi temin edilecektir. Ayrica büyük levhalar halinde her tarafa yazilacak ve mümkün olan yerlerde matbaada bastirilip çogaltilarak ücretsiz olarak dagitilacaktir.

    6– Cenab-i Hakk’tan tam bir muvaffakiyet niyaz olunur.

    Heyeti Temsiliye Namina

    Mustafa Kemal”

  9. Alt 09-23-2008, 16:31 #539
    Sarax Mesajlar: 678
    Merasim nasil gerçeklesti?

    M. Kemal PaSa'nin "Heyet-i Temsiliye" adina gönderdigi tamim Anadolu’da büyük heyecan uyandirmisti. Tamimi alan resmî makamlar derhal geregini yapmis, yani en ufak yerlesim merkezlerine kadar ulastirmis, büyük afisler seklinde yazdirarak merkezî yerlere astirmis, binlerce nüsha bastirip halka dagittirmisti.

    Peki sonra ne oldu... Ankara'da ve Anadolu'da -tamim çerçevesinde- muhtesem merasimler yapildi. Anadolu halki bir anda bütün sikintilarini, elemlerini, kederlerini, yaralarini, kayiplarini unutarak ayaga kalkmisti.

    Merasim nasil gerçeklesti?

    Tamim alinir alinmiz yurdun dört bir yaninda yediden yetmise bütün halk heyecanla Cuma namazi için hazirlik yapmaya basladi. Vilayetlerde, kazalarda, kasabalarda, hatta köylerde hatimler indirilmeye baslandi. Camilerde Buhari-i serif okundu.

    23 Nisan 1920 Cuma günü Cuma'dan önce artik heyecan son hadine ulasmisti. Yurdun bütün camilerinde minarelerde salavat-i serife okunuyordu. Cuma hutbesinde Meclisin o gün açilacagi belirtildi ve istiklal mücadelesinin basladiginin ilk isareti verildi. Herkes mesaji almisti.

    Cuma namazinin ardindan okunan hatm-i seriflerin dualari yapildi. Daha sonra hükümet konaklarinda tebriklesme merasimi yapildi. Halkla idareciler kaynasti.

    Ankara'daki muhtesem merasim

    23 Nisan günü en muhtesem merasim ise Ankara'da yapildi. Tamim geregince, Valinin organizesiyle 21 Nisan'dan itibaren Kur'an ve hatim okunmaya baslanmisti.

    Cuma günü namazdan önce ahali sel gibi Hacibayrami Veli Camiine akmaya baslamisti. Minarelerden okunan salavat-i serife, o günkü manevî havayi bütün kâinata duyurur gibiydi.

    Camie Ankara'ya intikal etmis olan bütün milletvekilleri gelmisti. Hutbede o günün ehemmiyetinden bahsedildi. Namazi müteakip daha önce okunan Kur'an-i Kerim, hatimlerinin duasi yapildi. Buhari-i Serif okunmasi ise Meclis'e bikarildi.

    Namazdan sonra sancak çikarildi ve kafilenin önüne geçirildi. Bu arada sancagin yaninda, Sinop Mebusu Hoca Abdullah Efend, üzerine yesil örtü açilmis bir rahlenin üzerinde Kuran-i Kerim ve sakal-i serif tasimaktaydi. Rahleyi yari yoldan sonra Meclis'e kadar tasimak üzre Yozgat Mebusu Müftü Hulusi Efendi almisti. (TBMM Zabit Ceridesi, c. 1/1; Millî Mücadelede Din Adamlari, c.2/194)

    Yol boyunca devamli tekbirler getiriliyordu. Bu sekilde Meclis binasi önüne gelindi. Burada kurbanlar kesildi. Daha sonra Bursa Mebusu Hoca Fehmi Efendi dua etti. Bu duaya bütün milletvekilleri ve halk heyecanli bir sekilde "amin" diyorlardi.

    Meclis'te herkes yerini aldiktan sonra yine hocalarin bir kismi hep bir agizdan nakarat halinde dua ve ayetler okuyorlar, bir kismi da Buhari-i Serif kiraatinde bulunuyorlardi.

    Bu arada Haci Bayram Veli Türbesinden alinan sancak ve rahle üzerinde getirilen Kur'an-i Kerim ile Peygamber Efendimizin (a.s.m.) sakal-i serifi de kürsüye konmustu. (a.g.e./194)

    Bu merasimlerin ardindan çalismalara baslandi. Baskanlik divani seçildi. Reislige M.Kemal Pasa, reis vekilliklerine ise Mevlevi Postnisini Abdülhalim Efendi ile Haci Bektas Çelebisi Cemaleddin Efendi seçilmisti.

    Gayet normal bir hâdise

    Buraya kadar naklettiklerimiz, olup bitenlerin özetin özeti seklinde aktarilisidir. Bazilari sasirabilir. "Yok canim! Hiç olur mu?.. O zaman 312. madde yok muymus? Bunu yapanlar hakkinda herhangi bir sorusturma açilmamis mi?.." diyebilir. Böyle diyenlerin cehaletini mazur görerek mevzua dönelim.

    23 Nisan günü yapilan bu merasimi, bugün degil de o günün sartlari isiginda düsündügümüzde, bunun son derece normal bir hadise oldugunu görürüz. Zaten baska türlüsü düsünülemezdi. Ülkemizin yakin tarihine damgasini vurmus isimlerden biri olan sayin Süleyman Demirel de bir zamanlar bu hadisedeki tabiilige parmak basarak su degerlendirmede bulunmustu:

    "... 1924 Anayasasinin devleti tarif eden ikinci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin bir "Islam devleti" oldugu yazilidir. Ve 1920'de Mustafa Kemal Pasa'nin bütün ordulara ve vilayetlere gönderdigi bir tamim vardir. (Bizim daha önce naklettigimiz tamimi kastediyor.) O tamimde, camilerde dua edilmesini, Kur'an okunmasini, Mevlidi Serif, Buhari-i Serif okunmasini ister. Meclis açilirken de evvelâ Haci Bayram Camiinde namaz kilinir, hutbe okunur. Daha sonra dualarla Meclise gelinir, kurbanlar kesilir, Meclis açilir.

    "Bunlar o günün sartlari içinde samimî seylerdir. Baska türlü hükmetmek de mümkün degildir. Istilâya ugramis, tüme yakin herseyini kaybetmis bir milletin, toparlanmak için Cenab-i Allah'a sigindigi zaman, bunlarin milleti bir araya toplamasi gayet tabiîdir.

    "Yine ayni yillarda Yahya Kemal'in, Istanbul'da eski Osmanli eserlerini gezip dolasip da söyledigi iki söz var. Fevkalâde önemlidir bu sözler. Diyor ki: "Bu Osmanli devletini 600 sene ayakta tutan sebebi aradim. Ayasofya'nin minarelerinde okunan ezanlarla, Hirka-i Saâdet’te okunan Kur'an oldugu kanaatine geldim."

    24 saat Kur'an okunuyor. Çok enteresan bir seydir. Yine Yahya Kemal'in "Galib et yâ Rab, çünkü bu son ordusudur Islâm’in" seklinde kurtulus ordusunu tarif edisleri var. O zamanlar kurtarilmak istenen sey, tabii ki, vatan, millet ve dindir. Her üçüne birden siginilmis olmasi tabiidir." (Köprü, Eylül, 1988, s. 35)

    Vatan, millet, din

    TBMM'nin açilisinda yapilan "resmî merasim"in en büyük gayesi halkin Meclise güvenmesini saglamakti. Halk bu sekilde açilan Meclisin kararlarini ona göre degerlendirecekti.

    23 Nisan'da açilan Meclisin en mühim vazifesi asker toplamakti. Peki asker nasil toplanacakti? Bu yarali ve bitkin halk nasil ayaga kaldirilacakti? Bu sorunun cevabini Birinci Mecliste milletvekili, Milli Egitim Bakani ve Saglik Bakani sifatlariyla bulunmus olan Dr. Riza Nur su sekilde vermektedir:

    "... Simdi tuttugumuz siyaset, elimizdeki düstur sudur:

    "Padisah-Halife, Hükümet Istanbul'da düsmanlar elinde esirdir.

    Biz vekilleriyiz. Onlari, dini, milleti, devleti kurtaracagiz. Ey millet! Yunan gibi asirlardan beri kölemiz olan bir millete nasil boyun egeceksiniz?! Bu millet buna dayanamaz. Gayrete geliniz. Din gayreti lazimdir. Çünkü bütün millet âdeta istisnasiz, padisaha mutî, dine merbut (bagli), "padisah, din" diyor, baska birsey bilmiyor. Harpten de yorulmus, bitmis, parasiz, sefalette, bu haldeki bir milleti kolay kolay yeni bir harbe hazirlamak da mümkün degil. Bunun için Rumlar ile izzeti nefsini gicikliyorduk. "BakkalYorgi basiniza vali, mutasarrif, tasçi Vasil jandarma zabiti olacak nasil dayanacaksiniz?" diyoruz. Hakikaten Türk buna tahammül edemiyor. Anadolu’dan bu esnadaki seyahatlerimde bizzat böyle propaganda yaparken bu sözlerin herseyden müessir oldugunu görüyorum. Ayni zamanda dini de ele aliyorduk. "Kur'an'i apteshane kâgidi yapacaklar. Size sapka giydirecekler." diyorduk. Bu da pek müessir oluyordu..." (Hayat ve Hatiratim. c.3, s. 623)

    Iste bu sekilde vatan, millet ve din unsurlarinin öne çikarilmasi pek müessir olmakta, halk yarali arslan gibi silkinip ayaga kalmakta, gönüllü olarak askere yazilmaktaydi...

  10. Alt 09-23-2008, 16:32 #540
    Sarax Mesajlar: 678
    Irsad heyeti Anadolu’da

    TekbIrlerle, dualarla açilan Meclis zafere kadar ayni hüviyetini muhafaza edecekti. O Birinci Meclis'te dinî tahsil görmüs olanlarla, din görevlisi olanlarin sayisi hayli fazlaydi.

    Meclis kayitlarina göre seçilen 437 milletvekilinden 34'ü Meclis'e katilmamisti. Böylece Birinci Meclis'te milletvekili sayisi 403 idi. Bu milletvekillerinden din adami vasfini haiz 78 kisi vardi. Bu sayinin 101'i bulmasi da muhtemeldir. Çünkü medreseye belli bir müddet gittigi halde baska meslegi seçen milletvekilleri de bulunuyordu. (Dr. Recep Çelik, Milli Mücadelede Din Adamlari) Ayrica sair meslek mensubu milletvekillerinin tamami da mükemmel bir dini tahsil görmüslerdi.

    Irsat komisyonlari

    Meclisteki dini tahsil görmüs milletvekilleri çok büyük hizmetlerde bulunmuslardi. Halkin irsad ve isgal kuvvetlerin propagandalarina karsi tenviri gibi...

    Meclisin ilk ele aldigi mevzulardan biri de halka gerçeklerin anlatilmasi, Millî Mücadele'ye fiilen istiraklerinin saglanmasi idi. TBMM Reisi Mustafa Kemal Pasa bu mevzunun ehemmiyeti üzerinde durmus. 25, 26 ve 27 Nisan tarihlerinde "Irsad heyetinin teskili" görüsülmüstü.

    27 Nisan 1920 tarihli toplantida Irsad Encümeni Meselesi yeniden gündeme gelmisti. Seyh Servet Efendi'nin takririyle irsad subesi kurulmasi teklif edilmisti. Teklifte su açiklamalar bulunuyordu:

    "Insanligi aydinlatmanin, insan varliginin mutlulugu yolunda en önemli hizmet oldugu, çok eski devirlerden beri bilinen bir gerçektir. Ne yazik ki düsmanlarimiz bu güzel hakikati, kötü yollarda kullanmakta ve batili Hak gibi gösterme gayreti içinde bizi dertlendirmektedirler. Propaganda adi verilen olaylari özel ve gizli çikarlara alet etme, düsmanlarimizin basari ile yürüttükleri en tesirli silahtir. Silaha, benzer tesirli silahla karsi konulur. Dogruluguna inandigimiz hakikatleri milletimizin önüne açikca sermek için biz de harekete geçelim... Bu gaye ile Millet Meclisi'mizin halk hizmetleri için kuracagi subeler arasinda bir irsad subesinin eklenmesini teklif ediyorum." (a.g.e./210)

    Ingilizler'in propagandalari

    Bu takrirde de belirtildigi gibi o esnada düsman kuvvetler müthis sekilde propaganda yapmaktaydi. Bilhassa Ingilizler dessasâne bir sekilde batili Hak, Hakki batil göstermeye çalisiyor, istiklâl mücadelesini temelinden çürütmek için her yolu deniyordu.

    Ingilizler propagandalarinda sik sik din unsurunu kullaniyor ve kendilerinin "Islâm'in hâmisi" olduklarini belirtiyorlardi. Iste o sirada isgal altindaki Istanbul'da bulunan bir âlim bu Ingiliz propagandalarina yazmis oldugu makalelerle, brosürlerle cevap veriyordu.

    Tipki Mehmed Âkif gibi, Osmanli Devleti'nin en büyük ilmî müesseselerinden biri olan Darü'lHikmeti'l Islâmiye" azasi olan Bediüzzaman, "Tükürün Ingiliz lâininin hayasiz yüzüne!", "Ey ekpekü'l küpekadan tekepküp etmis köpek!" gibi ifadelere de yer verdigi makalelelerinde ve "Hutuvat-i Sitte" isimli, Ingilizlerin alti maddelik dehsetli yalanlarini çürüten eserinde halka gerekçeleri açikliyor ve uzun zamandan beri Islâm âleminin en büyük düsmani olan Ingilizler'in propagandalarina kanmamalarini ihtar ediyordu.

    Bediüzzaman'in bu nevi çalismalari Anadolu'da ve Meclis'te yanki uyandirmisti. Basta TBMM Reisi M. Kemal Pasa olmak üzere bir grup milletvekili onu israrla Ankara'ya davet etmekteydi.Bediüzzaman ise "Ben tehlikeli yerde hizmet etmek istiyorum" diyordu. Gerçekten o sirada Istanbul'da bulunmak çok tehlikeliydi. Zira Ingiliz isgal komutanilgi Bediüzzaman için görüldügü yerde vurulmasi emrini çikartmisti.

    Irsad heyeti Anadolu'da

    TBMM'de "Irsad ve Tenvir heyetlerinin kurulmasi" fikri hüsnü kabul görecek ve daha ziyade din adamlariyla dinî egitim almis milletvekillerinden seçilmis heyetler Anadolu'ya dagilarak halka olup bitenleri anlatmaya baslayacaklardi.

    Bu heyette yer alan isimlerden birisi de Istiklâl Marsi sairi, o günkü ünvaniyla "Burdur Meb'usu" olan Mehmed Âkif'ti. Vaazlarinda Islâm kardesligi üzerinde israrla duran Âkif söyle diyordu:

    "Devlet, millet, ordu bizden fedakârlik istiyor. Biz bu fedakârligi dinimizi, vatanimizi korumak için, seve seve yapacagiz. Alimler ilmiyle, zenginler servetiyle, fakirler güçleri nisbetinde, eli silah tutanlar kuvvetiyle çalisacak. Bundan kaçmak haramdir, dine ihanettir. Her seyi devletten bekleyemeyiz."

    Camilerde, meydanlarda halka hitap eden, gerçekleri anlatan Âkif düzenli ordu birliklerinin kurulmasindan sonra sik sik ordu birliklerini ziyaret ederek Mehmedcikle sohbet ediyordu. Onun yazmis oldugu ve Meclis'te ayakta alkislanarak kabul edilen "Istiklâl Marsi" metni askerin elinden ve dilinden düsmeyecekti.

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.