Büyük Islam Tarihi

MEDINE FATIHI FAHREDDIN PASA Osmanli Imparatorlugu, 1. Cihan Harbi'nde yedi cephede düsmanlanyla carpisti. Bu cephelerden Filistin-Hicaz cephesinde maalesef yenilmistik. Mondros mütarekesi hükümlerine göre bütün ordumuz silahlarini teslim ederek, kendileri de ...


Ağaç Şeklinde Aç5Beğeni

  1. Alt 09-19-2008, 15:32 #321
    Sarax Mesajlar: 678
    MEDINE FATIHI FAHREDDIN PASA
    Osmanli Imparatorlugu, 1. Cihan Harbi'nde yedi cephede düsmanlanyla carpisti. Bu cephelerden Filistin-Hicaz cephesinde maalesef yenilmistik. Mondros mütarekesi hükümlerine göre bütün ordumuz silahlarini teslim ederek, kendileri de galip müttefiklere teslim olacaklardi. 0 cephedeki diger ordularimiz teslim oldu, bunun tek istisnasi Hicaz kumandani Fahreddin Pasaydi. Istanbul'dan kendisine yapilan 'teslim ol' emrini dinlenmiyor, 'ben Efendimiz (sav)'in merkad-i mübareklerini teslim edemem' diyor, bütün telkinleri geri ceviriyordu.

    Her ne kadar Ingilizler, Medine-i Münevvere'ye dorudan girememis ve askerini sokamamislar ise de, meshur casuslari 'Lawrens' vasitasiyla satin aldiklari bazi kabile seyhleri ve o zamanki Mekke Serifi vasitasi ile Medine'yi tazyik ettiriyorlardi. Neticede Mescid-i Nebeviyi, Merkad-i Mübareki ve o mukaddes beldeleri aylar süren, ac ve susuzluga ragmen devam eden müdafaa neticesinde teslim etmek mecburiyeti hasil oldu. Oradaki rnukaddes emanetlerden, 80 sandik kadarini zabitlar tutarak, lstanbul'a gönderdi. Gerci bazi sandiklar o zamanin Sam valisi tarafindan acilmis ise de emanetlerin bir kismi Istanbul'a gelmistir.

    1919'dan sonra ülkesine dönen Fahreddin Pasa 1948'de vefat etmistir.

    Peygamber ve Medine asigi bu kahraman pasamiza Allah'dan Rahmet diliyoruz.

  2. Alt 09-19-2008, 15:33 #322
    Sarax Mesajlar: 678
    Istanbul’da ilk metro

    17 Ocak 1875 günü Istanbul’un ilk “Yeralti treni/Metro”su hizmete girmisti. Sultan Abdülaziz Hân’in saltanatinin son yillarinda çalismaya baslayan ve halk dilinde “Tünel” diye anilan “Yeralti treni” on dokuzuncu yüzyil Istanbul’undan günümüze kadar gelebilen yegâne vesait-i nakliyedir.

    Karaköy’le Beyoglu’nu birbirine baglayan ve Fransizlarca “Metro” diye anilan bu vesait-i nakliyeye Türkçe’de “Yeralti treni” demek varken Baticiligimiz icabi (!) “Metro” kelimesi aynen alinmis ve Istanbul’un trafik kesmekesinin halli mevzuunda bu kelime son yillarda da sik sik tekrarlanir olmustur.

    Henry Gawan adli bir Fransiz mühendisi Dogu’ya yaptigi seyahatte -Istanbul’a da ugramis ve o yillarda “Pera” diye anilan Beyoglu ile “Galata/Karaköy” arasini en kisa yolla birbirine baglayan Yüksek kaldirim’dan hergün pek çok sayida insanin inip çiktigini görüp o civarda açilacak bir yeralti yolunda isleyecek trenin büyük bir ihtiyaca cevap verecegini düsünmüs, tabii bu arada herseyden evvel isin “kâr” yönünü hesaplamis ve Fransa’ya döner dönmez taninmis insaat firmalariyla temasa geçmistir.

    Fransiz firmalarindan iltifat göremeyen Henry Gawan, daha sonra Ingilizlere müracaat etmis ve Istanbul’un ilk yeralti treni Ingilizlerce insâ olunup, tahminen yüz elli bin Ingiliz lirasina mal olmustur.

    Bes yüz elli metre uzunlugundaki bu yeralti treni, 1914 yilina kadar Ingilizlerce isletilip bu tarihte bir osmanli sirketine devredilmis, 1939’da ise, IETT eline geçmistir. Ikinci Dünya Savasi’nda malzeme yoklugundan çalistirilamayan yeralti treni halen faaldir.

    Çiragan Sarayi yangini

    1908 Mesrutiyeti’nin ilk Meclis-i Meb’usâni Ayasofya’daki binada toplanmis iken, sonralari Meclis baskani Ahmed Riza’nin israriyle Çiragan Sarayi’na tasinmistir. Bu nakil isine zamanin pâdisahi Sultan Resad muhalefet etmisse de, Ahmet Riza Bey isi bir oldu bittiye getirmis, büyük masrafla Çiragan ta’mir olunmus, bu arada Yildiz Sarayi’ndaki kiymetli san’at eserleri de Çiragan’a tasinmistir!..

    Bu sekilde Meclis-i Meb’usân ittihaz edilen Çiragan Sarayi 90 yil evvel 19 Ocak 1910 Çarsamba günü yanmis, muhtesem bina ile beraber nadide san’at eserleri ve ilk Meclis-i Meb’usan zabitlarinin mühim bir kismi maalesef kül olmustur!..

    Sözde elektrik kontagi ile yanan ve deniz suyundan dahi istifade edilemeden iki saat içinde kül olan Çiragan yangini dolayisiyla Iltihatçilar pek fena hirpalanmislardir.

  3. Alt 09-19-2008, 15:34 #323
    Sarax Mesajlar: 678
    Hazin son


    --------------------------------------------------------------------------------

    Millet kaniyla, caniyla Istiklal Savasi'ni kazanmis, büyük bir mücadeleyi atalarina lâyik oldugunu göstererek zafere götürmüstür.

    TBMM'nin 1 Kasim 1922'de çikardigi iki madelik kanunla saltanat kaldirildi. Yalniz hilâfet müessesi birakildi. Halifeyi de Ankara'daki Meclis Osmanli sehzadeleri arasindan seçecekti (Ne var ki Halifelik müessesi bu sözlere ragmen 1 sene sonra kaldirildi, M.K.)

    Böylece Sultan VI Mehmed Vahidüddin'in padisahligi sona ermis bulunuyordu. Yalniz haliflelik sifati kalmisti. Bu da kisa bir süre sonra Sultan Abdülaziz'in oglu Abdülmecid Efendi'ye verilecekti. Sultan Vahdettin ise ülkeyi terk zorunda kalacakti (Son halife Abdülmecid Efendi'de bir sene sonra çikan ve, halife dahil, bütün Osmanli hanedaninin ülkeyi terk etme zorunlulugu getiren 431 sayili kanuna göre ayni kaderi tatti, M.K.).

    Çünkü hayatini tehlikede görüyordu. Ankara'daki söylenenler bunu dogrular sekildeydi. Istanbul'daki isgal kuvvetleri komutanina müracaat ederek, baska yere naklini istedi. Ve 17 Kasim 1922, yilinin hüzünlü bir sabahi, Ingilizlerin "Malaya" isimli zirhlisiyla ülkesinden ayrildi (Abdurrahman Dilipak'a göre ise Sultan Vahdettin Ingilizler tarafindan kaçirilmistir, bak. Abdurrahman Dilipak, Bir baska açidan kemalizm, Beyan yayinlari, M.K.)

    Agliyordu. Ama bir tesellisi vardi. Yabanci isgali kirilmis, vatan topraklarinin tamami degilse de bir kismi kurtarilmisti.

    Saraydaki bütün kiymetli esyalari bütün hazineyi götürmesi için hiçbir engel yoktu. Ama O, Osmanli hanedanina mensuptu. Kendisinden çok vatanini, milletini düsünürdü. Atalarinin kurdugu bir devletin hükümdariydi. Sahsi serveti dahil, hiçbir seye elini sürmedi. Bes parasiz denebilecek halde atalarinin yurdunu terk etti.(Sultan Vahdettin'in çileli gurbet hayati için bak. Kadir Misiroglu, Osmanogullarinin drami, Sebil yayinevi, M.K.). Fransa'da vefat ettigi zaman cenazesine haciz konmustu. (Cenazesi birçok israr ve Inönü'nün sözlerine ragmen Türkiye'de defni'ne izin verilmedi ve son çare olarak Medine'de defnedildi, M.K.)

  4. Alt 09-19-2008, 15:34 #324
    Sarax Mesajlar: 678
    OSMANOGULLARIN DRAMI

    Osmanli'nin o hasmetli ve izzetli insanlarinin torunlari bir gecede Avrupa'ya atildigi zaman, kimse onlarin halini hatirini sormadi. Hanedan sülalesinin erkekleri ekseriyetle askerdi, meslekleri disarida geçmedi. Buradaki mallari da tarümar edildi. Ayrilacaklari gece evlerini soydular ve Türkiye'nin disinda hepsi aç birakilip öz vatanlarindan uzakta ölüme terkedildiler.

    •••

    Hanedan mensuplarindan çogu, Sultan Vahidettin basta olmak üzere Sam'da Selimiye Camii Serifinin avlusunda medfundur. Halife Abdülmecid Efendi Medine'de Cerinet'tül Bakiye defnolunmustur. Paris Camii'nde cenazesi 10 sene beklemistir. Kendisi öyle vasiyet ettigi için

    1944'den 1954 e kadar mücadele edilmistir. Bir Ali Osman'a yakisan da böyle vatan topragina gömülmeyi istemektir.

    Mesela O'nun oglu Sehzâde Ömer Faruk Efendi Misir'da vefat etti. Misir bir Müslüman topragi oldugu halde Türkiye'de isbasina gelen herkese mektup yazmistir. "Her türlü siyasî haktan mahrum olarak vatanda yasamama müsaade edin. Bogaziçi'nde balikçilik yapmaya raziyim" diye Cemal Gürsel'e bile mektup yazdi. Sonunda kabul edilmeyecegini anlayinca, o sirada Hanedan hakkinda bir yazi yazmis bulunan rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti'ye bir mektup yazarak "Bizi vatana kabul etmeyeceklcrinden emin oldum. Bir zarfin içine Allah rizasi için bir avuç vatan topragi koyun da hiç olmazsa kabrime konulsun" diyecek kadar vatan hasreti içinde kivranmis bir insandi.

    Bunun diger bir misali de Sultan Abdülhamid'in kizlarindan birisi olan Zekiye Sultan'dir. Kocasi da Gazi Osman Pasa'nin ogludur. Nice'de vefat ettiginde vasiyet etti ki, "bir gün müsait olursa beni vatan da defnedin". Bu sebeple cenazesi Nice'deki bir kilisede tahnit edilmis (ilaçlanmis) olarak 30 sene bekledi. Sonunda kilise mensuplari götürüp bir yere defnettiler.

    •••

    ...Sultan Vahdettin aç'ti. Öldügü zaman Italyan bakkallarina 150 bin liret borcu vardi. Tabutuna haciz karari geldi.

    Ve "Bu tabut para ödenmeden kaldirilamaz" diye tabuta yazi asildi. Abdülmecid Efendi'nin oglu ve Sultan Vahdettin'in damadi Ömer Faruk Efendi ve bir kaç kisi, mutfak kapisindan tabutu kaçirdilar, Sam'a götürüp defnettiler. Sonradan kizi, Italyan bakkallarin borcunu ödedi.

    •••







    Vahidettin Italya'ya ilk gittigi zaman, San Remo'da kiralik bir villada kalmaya basladi. Oradayken Kral Emanuel, Vahdettin'e bir yaver gönderdi. "Ulkenin muhtelif yerlerinde saraylarim vardir. Zatiali nerede oturmak istiyorsa emrine" amadedir. Kendisine aylik su kadar liret tahsis edilmistir" dedi. Sultan Vahdettin bunlarin hiçbirisini kabul etmedi. Yaveri Miralay Fahri Engin o sirada tercümanlik yapiyordu. "Efendim bu kadar ikrami reddediyorsunuz. Herhalde mutfaginizda kuru sogan bile olmadigini bilmiyorsunuz" dedi. Bunun üzerine Vahdettin "Fahri Bey, Maiyeti saniyemde bulunmaya mecbur degilsiniz. Zor geliyorsa ayriliniz. Ben Müslümanlarin halifesi sifatiyla bir gayri müslim hükümdarin ihsanini kabul edemem" dedi.

    •••

    Mahmut Sevket Efendi'yi ziyarete gitmistik. Bir Fransiz kasabasinda oturuyordu. O siralar kizi Avinyon'da ameliyat olmus. Birlikte onu ziyarete gittik. Odasina girdigimiz zaman kizi konusamiyordu. Mahmud Sevket Efendi "Nermin" diye sesleniyor, kizinda cevap yok. Nermin isaretle kagit kalem istedi, bulduk. Yazdi ki "ameliyat ederken yanlislikla dilimi kestiler konusamiyorum." O adamin karyolanin üzerine bir abanisi yardi. Dünyada bir kizim var, bundan sonra o da böyle dilsiz mi kalacak?" diye. Ben hayatimda, aniden bir insan yüzünden böyle ter aktigini görmedim. Sonra bana döndü dedi ki: "Osmanogullarinin dramini yazip bizi aleme mi acindiracaksin? Hiristiyanlara da "Müslümanlari asirlarca zaferden zafere kosturmus bir aileden iste böyle intikaminizi aldiniz, sizin arzu ettiginizden daha büyük facialara sürüklendiler? diye mi göstereceksin?" Bu söz, onlarin gurbet hayatini anlatirken daima kulaklarimda çinladi.

    Düsünün ki bir sehzade ölmüstür. Belediye kendi imkanlari ile bir mezarlik yeri vermedigi için, cenazesi Mans Denizine atilmistir. Bu, Sultan Abdülhamid'in ogludur.

    Yine Nice'de parkta bir sehzade ölü olarak bulunuyor. Bankada son nefesini vermeden bir mektup yazmis ve gögsüne ilistirmis. Mektupta söyle diyor. "Benim ölümümden kimseyi mesul tutmayin, ben açliktan ölüyorum. Yelegimin iç cebinde beni Islamî usullere göre Müslüman mezarligina defnedecek para vardir." Fransiz polisinin degerlendirmesi de "daha birkaç ay yasayacak kadar parasi oldugu halde cenazesini düsünüyor, bu enayiymis" oluyor.

    •••

    Abdulhakim Arvasi (rahimehullah) 1940'larda buyurmus ki: "Biz Sultan Aziz'in ahini çekiyoruz. Sultan Hamid'in ahina daha sira gelmedi. Biz bu hanedana yapilan zulme kayidsizligimizin cezasini çekiyoruz. Hanedan bedduasi müthistir. Bizim ecdadimiz, hanedan bedduasindan korkardi. Çünkü onlarin liderlikleri Allah'in tensibi takdiri ve kendi bileklerinin hakkiydi. Birçok Avrupa ülkesinde oldugu gibi, kimse onlari Türk Milletinin basina memur olarak koymamistir.

  5. Alt 09-19-2008, 15:34 #325
    Sarax Mesajlar: 678
    Bu aksamdan itibaren

    Osmanli Hanedani' ndan hiç kimse kalmayacak

    Osmanli hanedaninin bütün erkekleri bu gün aksama kadar hudutlarimizi terke mecburdurlar. Malum oldugu gibi bunlarin bir kismi dün muhtelif yerlere gitmisler, bir kismi da bugün gitmek üzere kalmislardir. Hanedan azasi önce gidecekleri yerleri tespit ettikten sonra polis müdürlügü gidecekleri memleketlere kadar aile biletlerini almis ve harcirahlarini vermistir. Polis Müdür Muavini Kamil Bey ayrica hanedan azasinin her birine birer senet mukabilinde bin lira (125 sterlin) vermistir.

    Vali Haydar ve Emniyeti Umumiye Müdürü Muhittin beylerin verdikleri izahata göre bu alelhesap verilmis bir miktar olup bir müddet sonra gidenlere ihtiyaçlarini temin etmek üzere para gönderilecektir.

    Aksam 7 Mart 1925

  6. Alt 09-19-2008, 15:35 #326
    Sarax Mesajlar: 678
    BAY NECATININ OLÜMÜ

    Onk. Dr. Haluk Nurbaki

    Rahmetli babam o zamanlar Konya'nin tek gazetesi olan "Babalik" gazetesinin basyazari idi. Ondan isittigim su olayi aynen naklediyorum:

    "Devrin ilk Maarif Vekillerinden (Milli Egitim Bakani) Necati Konya'ya gelmis ve Latin harflerinin üstünlügünü(!) anlatmak üzere bir konferans düzenlemisti. Sehrin her tarafina yapistirilan ilanlarda:

    "Eski Harflerle Birlikte Kur'an'i da Tarihe'e Gömdük" yaziyor ve konferansin ertesi gün saat 10'da verilecegi belirtiliyordu.

    Aksam, mükellef bir ziyafet verildi. Yemekten sonra bay Necati, ani bir apandist krizine yakalandi ve hemen hastahaneye kaldirilarak ameliyat edildi. Gösterilen itinayi anlatmaya lüzum yok, bütün hastahane hatta Konya ayakta idi. Bay Necati kurtulmus, fakat ne çare ki haddini asarak Kur'an'a dil uzatmisti. Gece yarisi, imkansiz denebilecek bir sey oldu ve Bay Necati'nin yatagi yan demirinden kirildi. Hasta yere düsmüs ve ameliyat yeri patlamisti. Ertesi gün saat 10'da, yani konferansin yapilacagi bildirilen saatte öldü."

    Kur'an'i tarihe gömmek isteyenler, tarihin en kokusmus sahifelerine gömüldüler.

  7. Alt 09-19-2008, 15:35 #327
    Sarax Mesajlar: 678
    ERMENI MESELESI

    MILLET-I SANDIKA’NIN IHANETI

    Muzaffer Tasyürek

    Osmanli topraklarinda 600 yil yasamis hiristiyan bir milletti onlar. Dinlerine, dillerine, gelenek ve göreneklerine müdahale edilmemisti. Serbestçe ticaretlerini yapmis, çocuklarini egitmislerdi. Osmanli yönetimiyle uyum içinde yasadiklari için “Millet-i Sadika” adini almislardi. Ermenilerden söz ediyoruz. Nice karanlik siyasi emellere malzeme olan veya edilen Osmanli Ermenileri’nden ve o çok “tartismali” Osmanli-Ermeni münasebetlerinden...

    Osmanli toplumu, diger bir-çok etnik unsur gibi Ermenileri de kendilerinden farkli görüp ayirmamisti. Onlarla komsuluk yapmis, ticari iliskiler kurmuslardi. Yönetim kadrolarinda yer verilmis, danismanlik, tercümanlik, hatta bakanlik olmak üzere devletin her kademesinde istihdam edilmislerdi. Içlerinden edebiyatçilar, müzisyenler, mimarlar, bürokratlar ve tip adamlari çikmis, Osmanli’nin toplum dokusunda bir renk olmuslardi.

    Evet; Ermeniler Osmanli’nin temel unsurlarindan birini olusturuyorlardi. Ta ki 3 Mart 1878’deki Ayastefanos Antlasmasi’na kadar.

  8. Alt 09-19-2008, 15:35 #328
    Sarax Mesajlar: 678
    KAPI BIR KEZ ARALANINCA

    Ayastefanos Antlasmasi Erme-niler’le iliskilerimizde bir dönüm noktasidir. Bu antlasmadan sonra Istanbul kapilarina kadar dayanan Rus Prensi Grandük Nikola’yi karsilamak üzere harekete geçen Ermeni Patrigi Narses, Ermenilerin isteklerinden olusan bir listeyi Nikola’ya iletti. Bu listede esas olarak Ermeniler’in yasadiklari vilayetlerde islahatlar yapilmasi ve müslüman halka karsi haklarinin korunmasi isteniyordu. Bu istekler, Ayastefanos antlasmasina ve daha sonra ayni yilin 13 Temmuz’unda imzalanan Berlin Antlasmasi’na birer madde olarak eklendi.

    Bunun anlami suydu: Rusya ve batili devletler, Osmanli topraklarinda nüfuz alanlari olusturmak için büyük bir firsat yakaliyorlardi. Osmanli’yi içten içe bölmek için artik dügmeye basilmis oluyordu.

  9. Alt 09-19-2008, 15:35 #329
    Sarax Mesajlar: 678
    ANADOLU ÜZERINE OYUNLAR

    Osmanli Devleti, iç islerine karisilmasina ve bilhassa hiristiyan tebanin tahrik edilmesine karsiydi. 4 Haziran 1878’de im-zalanan Kibris Antlasmasi’yla, topraklarinda yasayan gayri müslimler lehine islahatlari gündemine alarak, bu konuda gelebilecek talepleri susturmak istiyordu.

    Ama Ruslar, Ermeni Patrigi Narses’in verdigi kozu kullanmaya niyetliydiler. Ermeni haklarini savunuyormus gibi gözükerek, Kuzey Kafkasya ve Dogu Anadolu topraklarini ele geçirme harekâti baslattilar. Gerçek hedefleri ise, Akdeniz ve Hint Okyanusu’na ulasabilecekleri bir yol açmakti. Ruslar’in niyetini sezen Ingiltere ve Fransa da bos durmuyor, kendi çikarlarina uygun stratejiler gelistiriyorlardi.

    Aslinda batili devletlerin bu plâni yeni degildi. Daha 1800’lü yillarin basinda Avrupa’dan gönderilen misyonerler, ortodokslugun bir kolu olan Gregoryan Türkiye Ermenileri ile Protestan ve Katolik Ermenileri birbirine düsürmeyi basarmislardi. Öyle ki, 1820’de Katolik ve Gregoryan Ermeniler arasinda çikan bir tartisma sonucunda, Patrikhane saldiriya ugramis ve patrik canini zor kurtarmisti. Yapilan tahkikat sonucu yakalanan ve suçlu bulunan Ermeniler’den besi idam edildi ve bazilari da sürgüne gönderildi. Fransa, Ingiltere ve Rusya bu olayi siyasi malzeme yapmakta gecikmedi ve konuyu uluslararasi zemine tasidilar.

    Avrupa’da Ermeni lobileri olusturuldu. Bati medyasi Ermeni haklarini savunan yayinlar yapmaya basladilar. Isviçre’de Ermeni milliyetçiler tarafindan “çan sesleri” anlamina gelen “Hinçak” komitesi kuruldu ve komite kisa bir süre sonra Ingiltere’ye tasindi. Ingiltere’nin baslangiçta tanimak istemedigi Hinçaklar, 1880’de liberallerin seçimi kazanmalariyla siyasi kimliklerine kavustular.

    Hinçaklar, ilk hayali Ermenistan devletini kurdular. Bu hayali devletin sinirlari içinde, Osmanli’nin “Vilâyât-i Sitte” adini verdigi, Erzurum, Van, Diyarbakir, Sivas ve Bitlis bölgesi giriyordu. Bu merkezlere bagli olan Erzincan, Hakkari, Bingöl, Malatya, Amasya, Tokat, Giresun ve Ordu’nun bir kismi da hayali Ermenistan’in sinirlarina dahildi.

    Hinçak komitesi hizla teskilatlanarak, basta Istanbul olmak üzere Halep ve Izmir gibi büyük merkezlerde subeler açmaya basladi. Bu arada Ruslar da bölgede kendi emellerine hizmet edecek Tasnak komiteleri olusturuyorlardi. Fransa ise Güneydogu Anadolu’da ekonomik, askeri ve siyasi çikarlari için kullanacagi “Ermeni lejyonlari” olusturmanin hesaplarini yapiyordu.

  10. Alt 09-19-2008, 15:36 #330
    Sarax Mesajlar: 678
    ILK OLAYLAR

    1893 yilinda Istanbul’dan Mus vilayetine gelen bir yazida, vilayet gelirlerinin 500 lira artirilmasi isteniyordu. Bunun üzerine Mus valisi bölgeye hemen yeni vergiler koyma yoluna gitti. Ancak Sasun bölgesi Ermenileri bu karara itiraz ederek, hükümete bir telgrafla müracaatta bulundular.

    Hükümet kararin geri alinmasi için valiyi uyardi. Vali ise kararin geri alinmasina itiraz edip, bölgenin hassas dengelerini bozacak icraatlara giristi. Ermenilerle müslümanlarin arasini açan uygulamalar, bölgeye yerlesmis Hinçak ve Tasnak komitelerinin ekmegine yag sürdü. Ermeni köylerini basip katliamlar yapmaga baslayan komitacilar, katliamlari Türkler yapiyormus görüntüsü verip isyan baslattilar. Hükümet olay yerine askeri birlikler gönderip isyani bastirdi ve valiyi görevden aldi. Ancak Hinçak ve Tasnak komiteleri olayi Avrupa kamuoyuna tasiyip, “Türkler hiristiyanlari katlediyor” propagandasina baslamislardi bile.

    Bunun üzerine Osmanli hükümeti, içinde Fransiz ve Ingiliz temsilcilerin de bulundugu bir heyeti bölgeye gönderdi. Heyette bulunan Fransa disisleri bakani Gabriel Hanotaux, Mus’taki incelemelerin sonucunda bölgede bir Ermeni sorunu olmadigini; konunun, Berlin Antlasmasi’ni istismar etmek isteyen güçlerin provakasyonundan ibaret oldugunu açiklayan bir rapor yazdi.

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.