![]() |
SÜLEYMAN SAH (1075-1086) -------------------------------------------------------------------------------- Anadolu'da kurulan ilk müslüman Türk devleti olan Anadolu Selçuklulari'nin kurulus tarihi hakkinda tarihçiler degisik görüsler ileri sürerler. Anadolu Fatihi Süleymansah ve kardeslerinin ne sekilde ve hangi sifatlarla Anadolu'ya geldikleri konusu üzerinde yerli ve yabanci tarihçiler arasinda sonu gelmeyen münakasalar halâ devam etmektedir. M. Altay Köymen bu konuda farkli üç görüs belirtir ve devletin 1073, 1077 ve 1092 olmak üzere üç defa kuruldugunu iddia ederek özetle söyle der. "Sultan Meliksah Abbasi halifesinin tavassutu ve hatta israriyla Anadolu'yu 1073'te Kutalmis'in ogullarina tevcih etmistir. Burada dikkati çeken husus devlet kurma yetkisi kardeslerden sadece birine degil dördüne (Bizans kaynaklarina göre 5) birden verilmis ve kollektif bir hakimiyet sürme yetkisi kardeslere birakilmistir. Bunda Selçuklu hanedaninin iki kolu arasindaki rekabetin önemli rol oynadigi söylenebilir. Zira Meliksah tek bir hükümdarin idaresi altindaki güçlü bir devlet yerine 4 kardesin (Mansur, Süleymansah, Alp Ilig, Devlet) ortaklasa hüküm sürecekleri daha zayif bir devleti tercih etmis olabilir. Ayni tarihlerde Anadolu'da Danismendliler, Mengücüklüler ve Saltuklular gibi vassal devletlerin hakimiyetlerine müsaade edilmesi de Türkiye Selçuklulari'ndan gelecek tehlikeye karsi bir tedbir olarak düsünülebilir. Bu Anadolu Selçuklu Devleti'nin birinci kurulusudur. Sultan Meliksah kendisine bagliligi ile dikkat çeken Süleymansah ile agabeyi Mansur arasinda çikan anlasmazlik üzerine emir Porsuk kumandasindaki bir orduyu Anadolu'ya göndererek Mansur'u bertaraf etmis, diger kardeslerini de merkeze alarak Süleymansah'in Anadolu'ya tek basina hakim olmasini saglamis ve yeni bir mensûr ile onu hükümdar ilân etmistir (1077). Süleymansah'in 1086'da öldürülmesi üzerine devletin basina bir hükümdar tayin edilmemesi yüzünden ikinci kurulus devri de sona ermis ve Devlet 1092'de Sultan Meliksah'in ölümünden sonra I. Kiliç Arslan tarafindan üçüncü ve son defa olarak kurulmustur. Mükrimin Halil Yinanç da Türkiye Selçuklulari'nin 1077'de kuruldugunu ve devletin ilk baskentinin Konya oldugunu iddia ederek özetle söyle der: Bizans imparatoru Botaniates kendisine isyan ederek tahti ele geçirmek isteyen Bryennios'a karsi Anadolu'daki Türk beylerinden Süleymansah ile Mansur'dan yardim istedi. O sirada Kütahya yakinlarinda karargâh kurmus olan Süleyman ile Mansur Istanbul'un karsisina kadar geldiler. Bu sirada iki kardes arasinda anlasmazlik çikti ve Süleymansah kardesini Sultan Meliksah'a sikayet etti. Sultan Bizans imparatoruna elçi göndererek Mansur'un öldürülmesini istedi. Fakat bundan bir netice alamadi. Daha sonra Anadolu'ya dönen iki kardes tekrar birbirleriyle mücadeleye basladilar. Süleymansah da ikinci defa Sultan Meliksah'a elçi gönderip yardim istedi. Bunun üzerine Sultan Meliksah Emir Porsuk kumandasinda Anadolu'ya bir ordu gönderdi ve yapilan mübareze veya savasta Mansur öldürüldü. Böylece Anadolu'daki hükümdarlik mensûru Meliksah'a sadik kalan Süleymansah'a tevcih edildi. Abbasi halifesi de Süleymansah'a hilatlerle birlikte saltanat mensuru da göndermistir (1077). Zeki Velidi Togan ise Türkmen beyleriyle birlikte bütün Anadolu'ya hakim olan Süleymansah'in 1080'de Iznik'i baskent yaparak Türkiye Selçuklu devletini kurdugunu söyler. Fransiz müstesrik I. Laurent de Süleymansah'in Anadolu'ya yayilmis olan bütün Türk kuvvetleri üzerinde nüfuz ve otorite sagladiktan sonra artik Meliksah'i metbu tanimadigini ve Abbasi halifesinin de muvafakatini almadan kendini sultan ilân ettigini ve 1081'de baskenti Iznik olan bir devlet kurdugunu söylemektedir. Osman Turan ayni konuyla ilgili olarak özetle söyle der: "Bazi kaynaklar Süleymansah'in Alp Arslan tarafindan Anadolu'nun fethine memur edildigini ve kendisine ikta edilen bu ülkede hükümdarlik hakkinin verildigini de yazarlar. Fakat bunun tarihi gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktur. Süryani Mikhail daha da ileri giderek Süleymansah'in Malazgirt savasina katilarak büyük kahramanliklar gösterdigini ve bundan dolayi ona Anadolu'da saltanat hakkinin tevcih edildigini savunur. Halbuki Alp Arslan'in rakibi olan Kutalmisogullarina saltanat bahsetmesi mümkün olmadigi gibi kaynaklar o dönemde Anadolu'da faaliyette bulunan pek çok Türkmen beyi hakkinda bilgi verdikleri halde Kutalmis ogullarindan hiç bir sekilde bahsetmezler. Bunlarin Alp Arslan zamaninda Anadolu ve Suriye'de bulunmadiklarina dair en kuvvetli delillerden biri de Kutalmis'in isyanindan sonra Filistin'de bir Türk beyligi kurmak için çaba sarfeden Atsiz Bey'in kuracagi beyligin basina geçirecegi bir Selçuklu sehzadesi bulamamis olmasidir. Zaten kaynaklarin büyük bir bölümü de Kutalmis ogullarinin Anadolu'ya ancak Meliksah zamaninda geldigini ifade ederler. Bununla beraber Meliksah'in Süleyman ile kardeslerini Anadolu'da bassiz dolasan Türkmenleri idareye memur ettigine dair kayitlar da hakikate aykiridir. O halde en makul görüs Süleymansah ile kardeslerinin Alp Arslan'in ölümü üzerine baslayan taht kavgalari sirasinda Anadolu'ya geldikleridir. Ibnü'l-Ezrak el-Farikî Süleymansah'in Malatya, Kayseri, Aksaray, Konya, Sivas ve bütün Anadolu'yu fethedip bölgeye hakim oldugunu söylerken herhangi bir tayin veya tevcihten bahsetmez. Buna karsilik Bizans ve Süryani kaynaklari Süleymansah ile kardeslerinin isyan halinde Anadolu'ya sigindiklarini söyler ki bu gerçegi daha açik bir sekilde yansitmaktadir. Sibt Ibnü'l-Cevzî de 1073'de Filistin'de bir beylik kuran Atsiz'in baska bir Türkmen beyi olan Sökli ile bozustugunu ve Sökli'nin 1074'te Kutalmisogullarindan birine mektup yazarak onu Filistin'e davet ettigini ve hükümdar (Selçuklu) soyundan oldugu için kendisine itaat etmeyi seref kabul edecegini bildirmistir. Bu davet üzerine Kutalmisoglu ile Sökli birleserek Taberiye'ye gittiler ve Fatimî halifesine itaat arzettiler. Fakat Atsiz Meliksah'in yardimiyla onlari maglup etti. Sökli öldürüldü, Kutalmisoglu da esir alindi. Ayni kaynaga göre bu olaylarin cereyan ettigi tarihte Kutalmis'in diger oglu Süleymansah da Mirdâsî Emîri Mahmûd'un ölümü üzerine Haleb'i muhasara ediyordu. Mir'atü'z-zaman'daki bu bilgiler Süleymansah ile kardeslerinin Alp Arslan veya Meliksah tarafindan Anadolu'nun fethi ve idaresiyle görevlendirildigine ve kendilerine Anadolu'da hakimiyet mensûru gönderildigine dair görüslerini çürütmektedir. Suriyeli tarihçiler Anonim Selçuknâme'deki bilgilere uygun olarak Süleymansah'in 467 (1075)'de Iznik ve havalisini fethedip burayi kendine baskent yaptigini ve Türkiye Selçuklu devletini kurdugunu söylerler ki dogrusu budur. Konya'nin ilk baskent olduguna dair bilgiler sadece tahminden ibarettir". Ibrahim Kafesoglu ise bu konuda söyle der: "Anadolu Selçuklu devleti fiilen ve hukuken Süleymansah'tan sonra ve Sultan Meliksah'in 1092'de vuku bulan ölümünden sonra meydana gelen iktidar boslugundan yararlanan Süleymansah'in oglu I. Kiliç Arslan tarafindan kurulmustur. Yani Anadolu Selçuklu melikligi Kiliç Arslan'in idaresinde bir devlet hüviyetini kazanmistir. Zira Bizansli tarihçi Anna Komnena bunu hiç bir tereddüde yer birakmayacak sekilde Büyük Süleymansah'in iki oglunun Horasan'dan süratle Iznik'e geldigini ve Kiliç Arslan'in sultan ilan edildigini söyler. O zamana kadar bir askeri üs olan Iznik de bu devletin bassehri oldu." Bu konudaki görüsleri iki grupta toplamak mümkündür. Bunlardan birincisine göre Kutalmis'in ölümünden sonra esir düsen kardesi Resul Tekin ve ogullari Süleyman ile Mansur Alp Arslan tarafindan öldürülmek istenmis ancak vezir Nizamü'l-Mülk hanedan azasini öldürmenin ugursuzluk getirecegini ve devletin bekasina tesir edecegini söyleyerek Sultan'i bundan vazgeçirmistir. Bu arada yeniden isyan etmelerini önlemek gayesi ile de onlari fetihlerle mesgul olmalari için Anadolu'ya göndermistir. Bu suretle ya cihad ederek devlete hizmet etmeleri veya din ve devlet ugrunda sehid olmalari hedef alinmistir. Ikinci görüse göre ise Süleymansah ile agabeyi Mansur Malazgirt savasina katilmis ve bu savasta büyük yararliklar göstererek Sultan Alp Arslan'in güven ve sevgisini kazanmislardir. Bundan dolayi da Alp Arslan Anadolu'yu onlara tahsis etmistir. Süleymansah'in Alp Arslan'in ölümünden sonra sultan Meliksah tarafindan Anadolu'yu idare etmek, burada basibos dolasan Türkmenleri ve birbirleriyle mücadele halinde olan emîrleri (bey) disiplin altina almak için gönderildigini iddia eden bazi tarihçileri de bu grup içinde mütalâa etmek mümkündür. Bu son iki görüsle Süleymansah ve kardeslerinin Anadolu'ya gelislerine bir nevi mesrûiyet taninmaktadir. Anadolu Selçuklu hanedani ile Büyük Selçuklu ailesi arasinda daha ilk yillarda ortaya çikan gerginlik birinci gruptaki rivayetin daha dogru oldugu kanaatini uyandirmaktadir. Bu da Büyük Selçuklu sultanlarinin sünnî Islâm âleminin hâmîsi sifati ile müslüman tebeayi rahatsiz eden Türkmen gruplarini sinir boylarina sürmek seklinde beliren siyasetlerine uygun düsmektedir. Bizans kaynaklarinin Süleymansah ve kardeslerinin Sultan Alp Arslan'a isyan ederek kaçtiklarini belirten rivayetleri de mübalâgali olsa gerektir. Böyle bir hususun kabulü onlarin sikinti içinde yasadiklari Urfa bölgesinin Meliksah devrinde bile hâlâ Selçuklu hakimiyetine girmedigini düsünmeye sevkeder ki bu da dogru degildir. En güvenilir rivayetlere göre Süleymansah, agabeyi Mansur, kardesleri Alp Ilig (Yülüg) ve Devlet 1072 yilinda veya ertesi yil Urfa ve Birecik yakinlarina kaçmislar, yahut da sürülmüslerdir. Bunlar o yörede basibos dolasan Yâvekiyye türkmenleri ile onlar tarafindan basbug olarak taninmislardir. Dört kardesten ikisi Alp Ilig ve Devlet daha sonra Suriye olaylarina karismislar ve burada kendi adina fetihlerde bulunan Türkmen emri Uvak oglu Atsiz'a baskaldiran Sökli (Söklü) adindaki baska bir Türkmen beyini desteklemislerdir. Ayrica Misir'daki sii Fatimî halifesi ile anlasip Büyük Selçuklularin bastan beri takip ettikleri sünnî siyasete yüz çevirmisler, fakat Atsiz tarafindan maglub edilerek Sultan Meliksah'in yanina gönderilmislerdir (1074). Sultan Alp Arslan ile maglup imparator Romanos Diogenes arasinda kararlastirilan barisin Bizans hükümeti tarafindan taninmamasi üzerine muhtelif Türkmen kitleleri Sultan Alp Arslan'in emiri ile Anadolu'ya girmislerdir. Bu Türkmen beyleri arasinda Saltuk, Danismend, Mengücük, Çavuldur ve Artuk beyleri sayabiliriz. Bu beylerin kendi adlari ile anilan küçük devletler kurduklari ve bazilarinin uzun yillar hakimiyetlerini sürdürdükleri tarihen sabittir. Ancak dikkatimizi çeken nokta Anadolu'nun ilk fâtihleri sayilan bu Türkmen reisleri arasinda Artuk Bey'den baskasinin faaliyetlerini tesbit etmenin mümkün olmayisidir. Artuk Bey disindakilerin sadece ogul ve torunlarinin faaliyetleri hakkinda az da olsa bir miktar bilgiye sahibiz. Artuk Bey'in Anadolu'nun fethi ile ilgili icraatina gelince Romanos Diogenes'in yerine Bizans tahtina geçen Mikhail Dukas Isaak Komnenos ile kardesi Alexios Komnenos ve Malazgirt'te Romanos Diogenes'e ihanet etmis olan norman kumandani Urselius (Russel)'u Anadolu içlerine kadar ilerlemis olan Türklere karsi gönderdi. Bizans tahtina göz dikmis olan Urselius Kayseri'de onlardan ayrilarak Sivas'a gitti. Kamnenos kardesler Kayseri yakinlarinda Artuk Bey tarafindan maglûp edildiler. Urselius da Artuk Bey'in önünden batiya dogru çekildi. Imparator Mikhail Dukas onun üzerine Johannes'i gönderdi ise de maglub oldu ve Urselius tarafindan zorla hükümdar ilan edildi. Mikhail Dukas bunun üzerine Artuk Bey ile görüsmelere basladi. Yapilan anlasma uyarinca Urselius ve Johannes üzerine yürüyen Artuk Bey Sapanca yakinlarinda her ikisini de maglub ve esir etti. Ancak daha sonra karisinin gönderdigi fidye mukabilinde Urselius'u serbest birakti ve sadece Johannes'i imparatora teslim etti. Imparator Mikhail Dukas Urselius gailesinden kesin olarak kurtulmak için onun üzerine müstakbel imparator Alexios Komnenos'u gönderdi. Alexios Artuk Bey ile görüserek onu Urselius'u tevkif ve teslim etmeye ikna etti. Anadolu'nun bir plân dahilinde fethi bu olaylardan sonra baslamistir. Yesilirmak ve Kelkit havzasi 1074 yilindan itibaren emîr Danismend Gazi tarafindan ele geçirildi. Daha doguda yer alan Sebinkarahisar, Erzincan ve Divrigi bölgesinin bu sirada Emir Mengücük Gazi tarafindan zaptedilmeye baslandigini görüyoruz. Anadolu'da vuku bulan bu olaylar sirasinda Kutalmisogullarinin herhangi bir icraatina rastlanmamaktadir. Onlar bu sirada Anadolu'nun güneyinde Birecik ve Urfa taraflarinda kendilerine yasama imkâni saglamaya çalisiyorlardi. Kutalmis'in ogullari Devlet ve Alp Ilig Suriye'de bazi olaylara karismis ve Atsiz tarafindan esir alinarak Meliksah'in yanina gönderilmislerdir. Kutalmis'in diger iki oglu Mansur ve Süleymansah ise Anadolu'da faaliyet göstermeyi daha uygun bulmuslardir. Artuk Bey'in de Sultan Meliksah tarafindan Anadolu'dan geri çagrilmis olmasi soylarinin yüceligi bakimindan onlara Anadolu'daki Türkmen gruplari üzerinde mutlak bir hakimiyet kurma fikrini vermistir. Anadolu'da çok müsait bir ortam bulan Selçuklu ailesinin bu kolunun gayesi amcazedeleri gibi müstakil bir devlet kurmakti. Bizans imparatorlugunun 1025 tarihinden beri devamli bir bocalama devresi içinde olmasi ve Bizans asillerinin devletlerinin istikbalini düsünmeden sürekli isyan etmeleri Kutalmisogullarina Anadolu'da büyük bir ümit kapisi açmakta idi. Süleymansah'in Anadolu'ya girdikten sonra nerelerde faaliyette bulundugu kesin olarak belli degildir. Bazi kaynaklara göre Konya ve civarinda harekâtta bulunmus, Konya ile yakininda bulunan Gâvele kalesini almistir. Onlarin bu basarilarini hangi tarihlerde gerçeklestirdikleri de bilinmemektedir. Fakat Konya'nin yaklasik 1075 yilinda Selçuklularin eline geçtigini söyleyebiliriz. Kutalmisogullarinin eline geçen bu önemli sehrin onlar tarafindan karargâh ve merkez olarak kullanildigi kabul edilebilir. |
SÜLEYMANSAH DEVRINDE BIZANS IMPARATORLUGU VE BÜYÜK SELÇUKLULARLA ILISKILER -------------------------------------------------------------------------------- Sultan Alp Arslan zamaninda isyan ederek Bizans'a siginmis olan Erbasgan (Erbasan) 7 Ocak 1078'de kendisini Anadolu'da imparator ilan etmis olan Botaniates ile isbirligi yaparak Istanbul üzerine yürüyünce Mikhail Dukas Kutalmisogullarini yardima çagirdi. Ancak Botaniates Erbasgan araciligi ile Kutalmisogullarini kendi tarafina çekti ve Iznik'e kadar geldi. Mikhail Dukas'in idaresinden usanmis olan Bizans halki isyan ederek Botaniates'i destekledi ve Botaniates 25 mart 1078'de imparator ilan edildi. Kutalmisogullari bir süre daha Botaniates'i desteklemeye devam ettiler. Gerçi bizans tahtinda hak iddia eden Nikephoros Bryennios'a karsi Alexios Komnenos kumandasinda gönderilen Bizans ordusunda Selçuklular da vardi. Nikephoros'un ordusundaki Peçeneklerin Alexios'un ordusundaki irkdaslarina karsi savasmak istememeleri Nikephoros'un maglub ve esir düsmesine sebeb oldu. Bu hadiseden sonra kendilerini daha da güçlü hisseden Kutalmisogullari Bizans'in birçok sehir ve kalesini fethederek kendi topraklarina kattilar. Iste tam bu sirada mahiyeti hâlâ kâfi derecede açiklanmamis olan önemli bir hadise meydana geldi. Sultan Meliksah Anadolu içlerine müdahale etti. Sultan Meliksah Kutalmisogullarinin Anadolu'da kuvvetle yerlesmekte olduklarini endise ile takip ediyordu. Amcasi Kavurd'un hükümdarliginin ilk yillarinda isyan ederek öldürülmesinden sonra bu büyük Türk sultani merkezî devlet otoritesini tesis etme fikrine sikica sarilmisti. Merkeziyetçi yönetime zit bir gelisme baslica iki istikamette yani Suriye ve Anadolu'da vuku buluyurdu. Maveraünnehir'den mütemadiyen akip gelen Türkmen gruplarinin müslüman ahaliyi rahatsiz etmemeleri gayesi ile uç bölgelerine dogru sevk edildiklerini daha önce anlatmistik. Yavekiyye denilen ve Oguzlarin muhtelif kollarina mensup bulunan bu Türkmenler Suriye'de Uvakoglu Atsiz adli bir Türkmen reisinin idaresinde Fatimilere karsi akinlarda bulunmaktaydi. Diger bir Yavekiyye grubu ise Kutalmisogullarinin idaresinde Anadolu'da faaliyet gösteriyordu. Bu iki Türkmen grubu arasinda zaman zaman birbirleri ile mücadele halinde olanlar vardi. Meselâ Atsiz'dan ayri olarak Filistin'de faaliyette bulunan Sökli adli baska bir Türkmen reisi Kutalmisogullarindan ikisi ile birlesmis Fatimiler'i tanimis fakat Atsiz tarafindan maglub edilerek öldürülmüstü. Bu hadiseden dolayi Atsiz ile Süleymansah ve Mansur'un arasi açilmistir. Atsiz'in Sultan Meliksah'in kardesi Tutus tarafindan öldürülmesi ile Suriye bölgesi merkezi hükümetin yönetimi altina alinmistir (Eylül 1078). Sultan Meliksah Anadolu'yu da kendi hakimiyeti altina almak için Emir Porsuk'u görevlendirmistir. Kutalmisogullarinin daha Anadolu'ya geldikleri ilk günlerden itibaren Büyük Selçuklularla aralarinin iyi olmadigini anlayan Mikhail Dukas'in 1074 Haziran'inda Abbasi halifesi Kaim Biemrillah'a mektup yazarak Sultan Meliksah ile barismasi için tavassutunu rica ettigini ve 1076 yilinda Azerbaycan'da bulunan Meliksah'a muazzam hediyeler gönderdigini biliyoruz. Muhtemelen imparator ile Sultan Meliksah arasinda bir anlasma vuku bulmus olmalidir. Belki de rakip taht iddiacilarina karsi Türkler tarafindan desteklenmesinin sebebi de budur. Anadolu'da Kutalmisogullarinin fetih hareketine paralel olarak akinlarda bulunan Afsin, Sanduk, Dilmaçoglu Mehmed, Dudu Bey, Tarankoglu gibi meshur bazi Türk beylerinin 1076 yilindan itibaren Anadolu'dan ayrilip Suriye'deki Tutus'a iltihak etmeleri bu beylerin büyük Selçuklu Devleti'ne itaat ettiklerine ve belki de âsî saydiklari Kutalmisogullarinin yanindan bu sebeple ayrildiklarina delil teskil eder. Bu beylerin de geri dönmesi ile Anadolu'nun iç ve bati kesimlerinde tek basina kalan Kutalmisogullari üzerine gönderilen Emîr Porsuk yapilan savasta veya mübarezede Mansur'u öldürmüs fakat baska bir netice elde edemeden geri dönmüstür. Mansur'un sultana isyan ettigi için ortadan kaldirildigi ve hakimiyet sahalarinin Süleymansah'a verildigine dair rivayetler dogru olmasa gerektir. Çünkü Sultan Meliksah'in Kutalmisogullarina karsi iyi niyet beslemedigi onun daha sonraki icraatindan da açikca anlasilmaktadir. Nitekim Süleymansah'in Tutus tarafindan öldürülmesinden sonra ogullarini Isfahan'a götürmüs ve onlar Sultan Meliksah'in 1092'de ölümüne kadar orada kalmislardir. Agabeyinin (Mansur'un) ne sekilde olursa olsun ortadan kalkmasindan sonra Süleymansah bir müddet daha Bizans'la isbirliginde bulundu. Porsuk'un ona karsi bir sey yapamamis olmasinda Bizans'in destegini görmüs olmasi da rol oynamistir. Sultan Meliksah'in gönderdigi ordu geri döndükten sonra Süleymansah'in durumunun daha da kuvvetlendigi anlasiliyordu. Bu arada Abbasi halifesi Muktedi Biemrillah'in kaynaklarin ifadesine göre Süleymansah'a bir mensûr, sancak ve hil'at göndererek onu Sultan olarak kabul etmesi biraz güç anlasilir bir keyfiyettir. Çünkü halifelik bütünüyle Meliksah'in hakimiyetinde bulunuyordu. Bundan dolayi Sultan Meliksah'in arzusu hilafina baska bir sahsa Sultan ünvanini tevcih etmesi mümkün görünmemektedir. Bu rivayetin sonradan yani Anadolu Selçuklu Devleti'nin kurulusundan sonra uydurulmus olmasi ihtimali vardir. Bununla beraber Süleymansah'in bu ünvani kendiliginden almis olmasi da mümkündür. 1079-1080 yillarinda Türk fetihleri Marmara ve Karadeniz sahillerine kadar uzanmistir. 1080 yili sonlarinda Bizans'in asil ailelerinden birine mensub olan Nikephoros Melissenos Süleymansah ile anlasarak Imparatorlugunu ilan etti. Türk kuvvetlerinin yardimi ile Iznik'i karargâh yapip Istanbul üzerine yürümeye hazirlandi. Ayni tarihte Bizans tahtinda hak iddia ederek Istanbul üzerine yürüyen Alexios Komnenos, Melissenos'u aldatarak Istanbul'da tahta çikti. Süleymansah ise Melissenos tarafindan muhafaza edilmek üzere kendisine birakilan Iznik civarindaki bazi kaleleri bir daha terk etmeyerek bölgeye sikica yerlesti. Alexios'un tahta geçmesi Süleymansah'i Bizans'a karsi daha serbest ve kaygisiz davranmaya sevketti. Yeni hükümdarla hiç olmasa önceden bir ittifaki mevcut degildi. Bilakis Melissenos ile birlikte hareket etmis oldugu için Bizans'i yeni hükümdarla birlikte düsman kabul etmekle siyasi ve ahlâkî bir sakinca yoktu. Bu sebeple Türkler'in artik Bogaziçi sahillerine kadar geldikleri ve buradan geçen gemilerden haraç almak üzere karakollar tesis ettikleri Anna Komnena'nin ifadesinden anlasilmaktadir. Bursa ve Iznik sehirleri basta olmak üzere o bölgedeki bütün sehir ve kasabalar ister istemez Türklere teslim olmuslardi. Daha çok genç yaslardan itibaren savas meydanlarinda tecrübe kazanmis, Türklerin adetlerini ve hareket tarzlarini daha iyi ögrenmis bulunan imparator Alexios önce Istanbul sehrine rahat bir nefes aldirmak maksadiyla küçük gemilerle Bogaziçi sahillerinde bulunan Türk karargâhlarina bazi baskinlar tertip etti ve onlari geri çekilmeye zorladi. Türkmenler bölgenin iç kisimlarina çekildiler. Alexios bundan sonra Peçenek ve Norman gailelerini ortadan kaldirmak maksadiyla Türkmenlerle daha fazla bozusmayi tercih etti. Süleymansah'a müracaat ederek hediye adi altinda muayyen yillik haraç mukabilinde baris isteginde bulundu. 1081 yilinda yapilan anlasmaya göre Izmit körfezine dökülen küçük Dragos (Drakon, Kirkgeçit) çayi Bizans ile sinir olarak kabul edildi. Süleymansah'in bu münasebetle Bizans imparatoruna batidaki düsmanlarina karsi savaslarinda yardimci kuvvetler göndermeyi taahhüt ettigi de anlasilmaktadir. Nitekim Alexios önce Dalmaçya kiyilarina çikartma yaparak Draç'i aldi ve sonra Selanik üzerine yürüyen Norman kuvvetlerini ve bunlarin basinda bulunan ünlü Bohemund'u Süleymansah'in Yagmur adli bir kumandanin emrinde göndermis oldugu Türklerin yardimlari sayesinde geri çekilmeye mecbur etti. Türkler bu sekilde Bizans imparatorlugu bünyesinde çikan taht kavgalarina müdahale ederek hakimiyet sahalarini Karadeniz, Marmara ve Akdeniz sahillerine kadar genislettiler. Bir Bizans kaynaginin ifadesiyle "her yer Türklerle doldu". Süleyman Sah Malazgirt zaferini takip eden birkaç yil içinde Anadolu'da yeni bir devlet kurduktan sonra Türkistan ve Iran'dan Anadolu'ya gelen Türklerin sayisinda büyük bir artis oldu ve özellikle 1080 yilinda Azerbaycan'dan Anadolu'ya çok büyük bir Türk nüfusu akin etti. Bu Türkler sayesinde Anadolu Selçuklu Devleti daha da güçlendigi gibi Bizans'in kötü idaresi savaslar ve isyanlar dolayisiyla perisan olan ve büyük bir sikinti içine düsen yerli halklarda Süleymansah'in idaresinde huzur ve sükuna kavusuyor ve devlet saglam temeller üzerine oturuyordu. Bizans'in dinî sahada takip ettigi ortodokslastirma ve Rumlastirma politikasi da Ermenileri, Süryanileri ve diger mezhep mensuplarini bu devlete düsman ederek Selçuklulara yaklastirmisti. Bizans impatatorlugunun Ermenileri dogudan Anadolu'ya sürmesi ve Balkanlardaki Türkler üzerinde baski kurmasi bunlarin Bizans'tan nefret ederek Selçuklu yönetimini tercih etmelerine sebep olmustur. Ayrica Anadolu'da büyük toprak sahiplerinin emrinde esir olarak çalisanlarla topraksiz köylüler de Selçuklular sayesinde topraga kavustuklari için onlarin idaresinden memnun oluyorlardi. Süleymansah ve daha sonra gelen hükümdarlar araziyi köylülere dagitarak devlet mülkiyeti altinda herkesin tasarrufuna imkân veren mîrî bir toprak rejimi uygulamislardir. Batidaki sinirlarini Istanbul yakinlarina kadar genisleten Süleymansah gözlerini Güneydogu Anadolu'ya çevirdi. Ilk safhasinda plânsiz vuku buldugu açakca görülen Türk akinlari sirasinda Güneydogu Anadolu ve Firat bölgesi oldukça ihmal edilmis ve Türk akincilari bölgede fazla birsey elde edemeden Suriye'ye intikal etmislerdir. Anadolu içlerinde ve batisinda Kutalmisogullari suurluca bir fetih harekâtina giristikleri sirada Suriye'de de buna benzer bir harekâta baslanmis olmakla beraber bu müslüman bir ülkede yerlesmek mânâsini tasidigindan dolayi mahiyet bakimindan farkliydi. Süleymansah'in faaliyetlerini güneye dogru gelistirmeye basladigi bu devrede Ermeniler arasinda Bizanslilarin Philaretos dedikleri bir sahis çok büyük bir nüfuz ve kudrete sahip bulunmaktaydi. Mensei hakkinda fazla bilgiye sahip bulunmadigimiz Philaretos Bizans hizmetine girmis ve imparator Romanos Diogenes tarafindan Maras valiligine getirilmisti. Ancak Malazgirt savasinda diger Ermeniler gibi efendisine ihanet ederek savasa katilmadan geri dönen Philaretos Romanos Diogenes'in tahttan düsürülmesi ile onun yerine geçen Mikhail Dukas'i tanimamis ve bagimsiz hareket etmeye baslamisti. Mikhail'in büyük karisikliklar içinde geçen hükümdarligi esnasinda Türklerin Anadolu içlerindeki faaliyetlerinden de faydalanan Philaretos Kilikya'nin en önemli sehirleri olan Tarsus, Mamistra ve Anazarba'yi eline geçirdigi gibi onun kumandanlarindan biri de 1077 yilinda Urfa'yi (Edessa-Ruha) Bizanslilarin elinden aldi. 1078 yilinda Antakya ahalisi kendilerini Türklere karsi müdafaa eder ümidiyle onu sehirlerine davet edip hakimiyeti altina girdiler. Bu suretle Philaretos'un devleti Toroslar'dan Urfa'ya kadar uzanan oldukça genis bir sahayi kaplamis bulunuyordu. Philaretos yeni Bizans imparatoru Alexios Komnenos'a da bagliligini bildirmisti. Bununla beraber tedbirli hareket etmek gayesiyle Haleb'in müslüman hakimi Serefü'd-Devle Müslim'e haraç vermek suretiyle yaranmaya gayret ediyor ayni zamanda Büyük Selçuklu sultani Meliksah ile de iyi münasebetler kurmaya çalisiyordu. Süleymansah Alexios ile yaptigi anlasmadan sonra bir taraftan muhletif kumandanlari vasitasi ile ayrintilari tespit edilemeyen fetih harekâtina devam ederek Anadolu'nun kuzeyinde hâlâ Bizans elinde bulunan bazi kaleleri zaptettirirken bir taraftan da kendisi güneye dogru yürüdü ve Tarsus'u muhasara ederek aldi. Çok eski devirlerden beri Anadolu içlerine yapilan gazalarin en mühim merkezlerinden biri olan ve bazi rivayetlere göre 100 bin savasçi çikaran Tarsus 965 yilinda Bizans imparatoru Nikephoros Phokas tarafindan zapt edilmis ve bundan sonra uzun müddet Bizanslilarin hakimiyeti altinda kalmisti. Süleymansah'in bu sehri büyük bir ihtimalle 1083 yilinda fethettigi anlasilmaktadir. Bunu takip eden yil Türkiye Selçuklu hükümdarinin basta Adana, Mamistra ve Anazarba olmak üzere bütün Kilikya sahasini ele geçirdigi görülmektedir. Artik sira Antakya'ya gelmisti. |
SÜLEYMANSAH'IN ANTAKYA'YI FETHI -------------------------------------------------------------------------------- Çok eski bir tarihe sahip olan Antakya Âsi nehri kiyisinda ve Habibü'n-Neccâr dagi eteklerinde yer alan tarihî bir sehir olup M.Ö. 300 tarihlerinde I. Seleukus tarafindan kurulmus ve zamanla Suriye'nin merkezi olmustur. Roma imparatorlugu döneminde Roma ve Iskenderiye'den sonra imparatorlugun üçüncü büyük sehri haline gelmisti. M. III. yüzyilda Iran Sasanî Kisrasi I. Sâpur Roma imparatorlugunun bu önemli sehrini zaptederek halkini Hûzistan ve Cündisapur'a sürgün etti. VI. yüzyilda Antakya yine Sasanî saldirilarinin odak noktasini teskil etti ve Hüsrev I. Enusirvan 535 yilinda burayi tekrar zapt ve tahrip etti. Bizans imparatoru Justinianos VI. yüzyilda sehri yeniden insa ettirdi. Antakya 638 yilinda Islâm ordulari tarafindan fethedildi ve üç asri askin bir süre müslümanlarin elinde kaldi. 969'da imparator Nikephoros Phokas zamaninda Bizans'in hakimiyetine girdi ve yaklasik bir asir boyunca Bizans'in Islâm ordulari karsisindaki en önemli kalesi oldu. 1080 yilindan beri Arap Ukaylî emîri Serefüddevle Müslim b. Kureys'e haraç ödüyordu. Antakya'ya gözünü diken sadece Süleymansah degildi. Mirdasogullarinin elinden Haleb'i almis olan Serefü'd-Devle Müslim b. Kureys ve Suriye Selçuklu devletinin kurucusu Tutus ta ayni sehrin fethini hedef edinmislerdi. Burada Süleymansah'in Büyük Selçuklu hükümdari Meliksah ile olan münasebeti dikkat çekmektedir. Ayni devlete tabi olduklari iddia edilen üç ayri bölge hükümdarinin birbiri aleyhine olarak ayni sehri ele geçirmeye çalismalari oldukça garip bir keyfiyettir. Bunun ayni amaca yönelik ortak bir hareket olmadigi neticeleriyle bellidir. Kaldi ki Süleymansah'in Tarsus'u aldiktan sonra Trablussam'in siî sempatizani hükümdari Kadi Ibn Ammâr'a müracaat ederek ondan yeni feth etmis oldugu Tarsus için kadi ve hatip istedigi rivayeti de mevcuttur. Rivayetin önemi gayet açiktir. Bu rivayet dogru kabul edilecek olursa Süleymansah'in Büyük Selçuklularin geleneksel siyasetine yüz çevirdigi anlasilacaktir. Süleymansah bundan sonra Antakya'yi fethetmek için seferber oldu. Ancak bu fetih oldukça büyük hazirliklari gerektirmekteydi. Çünkü Antakya'nin fethinde hesaba katilmasi gereken kuvvet sadece Philaretos'un gücü kuvveti degildi. Bu sehri aldiktan sonra ona göz dikmis olan Serefü'd-Devle Müslim b. Kureys ve Suriye meliki Tutus ile mücadele etmek gerekecegi gayet açik bir husustu. Bu sebeple Süleymansah'in Kilikya'yi hakimiyeti altina aldiktan sonra baskent Iznik'e dönerek kendisi güneyde mesgul iken devletin diger bölgelerini emniyet altina almak istedigi anlasiliyor. Nitekim en degerli kumandanlarindan Ebu'l-Kasim'i Iznik'te kendisine vekâlet etmek üzere birakirken bir taraftan da Anadolu'nun Selçuklulara tabi olan bölgelerine ayri ayri valiler göndermistir. Anna Komnena'nin vermis oldugu bu bilgi yer ve sahis adlari ihtiva etmedigi için maalesef pek yetersiz kalmaktadir. 1084 yili içinde Philaretos'un Urfa'da kumandan olarak birakmis oldugu oglu Barsam ile arasi açilmisti. Babasi tarafindan tevkif ve Antakya kalesine hapsedilen Barsam rivayete göre Antakya sehrinin sahnesi olan Ismail ile anlasarak babasi aleyhine onunla birlesmis ve Philaretos'un bir dügün münasebeti ile Urfa veya Akkâ'da bulunmasindan istifade ederek hapisten kaçmis ve Iznik'e gitmisti. Burada Süleymansah ile Antakya'nin teslimi hususunda anlasmaya varmislardi. Bunun üzerine Süleymansah ordusu ile Antakya'ya dogru hareket etmisti. Süleymansah'in hareketinin haber alinmamasini saglamak gayesi ile geceleri yürüyüs yaptigi ve gündüzleri vadilerde gizlendigi söylenmektedir. Anna Komnena'ya göre Süleymansah, 12 gece yürüdükten sonra Iznik'ten Antakya'ya varmistir. Bunun mevcut uzaklik gözönünde bulunduruldugu takdirde mümkün olamayacagi gayet açiktir. Buna karsilik Aksarâyî Süleyman Sah'in 5 günlük yürüyüsten sonra Antakya'ya ulastigini söyler. Eger Süleymansah Antakya üzerine yürüyüse Tarsus'tan veya Adana'dan baslamis ise bu son zikredilen yürüyüs müddeti daha makul görünmektedir. Ayrica kaynaklarin büyük bir kisminin seferin bir bölümünün deniz yoluyla yapildigini bildirmis olmasi sebebiyle son rivayetin daha mantikî oldugu kabul edilebilir. Sehre müslüman sahne Ismail'in yardimi ile Faris kapisindan gizlice giren kuvvetler büyük bir mukavemetle karsilasmamislar, direnmeye çalisan Philaretos da Mencikoglu (Mincak-oglu) adli Türkmen beyinin yardima gelmesiyle kisa sürede bertaraf edilmis ve bundan dolayi da yerli halka kötü muamelede bulunulmamistir. Sabahleyin Türk askerlerini sehirde gören yerli ahali önce bunlari Philaretos'un askerleri zannetmislerse de çok geçmeden durumu ögrenmislerdir. Bunun üzerine halkin bir kismi iç kaleye bir kismi da Habibü'n-Neccar (Silpius) dagina siginmis bazilari da sehri terkedip kaçmislardir. 300 kisilik bir süvari kuvvetiyle sehri zapteden Süleymansah halka eman vermis ve esirleri serbest birakmistir. Halkin evlerine girilmesini ve kizlariyla evlenilmesini de yasaklamistir (10 Saban 477/12 Aralik 1084). Sehrin iç kalesine gelince bunun bir ay daha mukavemet ettikten sonra 12 Ocak 1085'te Süleymansah'a teslim oldugu anlasilmaktadir. Süleymansah tarafindan Antakya'nin fethi Philaretos'u çok güç durumda birakti. Süleymansah Antakya'ya girince derhal sehri imar etmek için seferber oldu. Büyük Mar Cassianus kilisesini camiye çevirdi ve 15 Saban 477 (17 Aralik 1084) günü ilk Cuma namazi kilindi. 100 müezzinin ezan ve tekbir sesleri arasinda bu fetih kutlandi. Bizanslilarin ve Philaretos'un zulümlerinden sikayetçi olan Ermeni ve Süryaniler çok mennun oldular. Mar Cassianus Kilisesi'nin camiye çevrilmesi üzerine Süleymansah'tan izin alarak kendileri için Meryem Ana ve Aziz Cercis adli iki kilise yaptirdilar. Süleymansah sahne Ismail ile iç kaleyi teslim eden kumandani görevinde birakmis, hristiyanlarca kutsal sayilan bu sehrin fethini özel bir elçiyle sultan Meliksah'a bildirmis, meshur sair Ebîverdî de bu fetih sebebiyle bir kaside yazmistir. Getirdigi az sayidaki kuvvetleri fetihten sonra yetisen diger birliklerle takviye eden Süleymansah Ayintâb, Hârim, Dülûk, Tellbâsir, Raban, Iskenderun ve Süveydiye (Samandagi)'yi de fethetti. Yukari Ceyhan bölgesi yani Elbistan ve Maras da yine Türk kumandanlarindan Buldaci tarafindan fetholundu. Bunun üzerine Philaretos Büyük Selçuklu hükümdari Meliksah'in huzuruna çikarak müslümanligi kabul etmis ve kendisine tevcih olunan Maras'a giderek 1090 yilinda burada ölmüs ve tarih sahnesinden çekilmistir. Süleymansah'in Antakya'yi aldiktan sonra Meliksah'a müracaat ederek burayi onun namina feth etmis oldugunu sultanin buraya görevlendirecegi zatin gelmesine kadar elinde tutacagini ve hutbeyi onun namina okuttugunu bildirdigi rivayet olunur. Iki Selçuklu hükümdari arasinda simdiye kadar tesbit edebildigimiz münasebetlere bakarak bu rivayetin biraz mübalagali oldugu söylenebilir. Süleymansah'in böyle bir müracaati gerçekten var ise bu ancak hristiyan hakimiyeti altindaki bir sehrin fethi münasebeti ile adet oldugu sekilde müslüman hükümdarlara gönderilen bir zafernâme (fetihnâme-besaretnâme) olmalidir. Ayrica Büyük Selçuklu hükümdarina karsi saygi cümleleri ihtiva ettigi de söylenebilir. Zira Süleymansah bu sehri almakla hem Halep hakimi Serefü'd-Devle Müslim hem de Suriye hükümdari Tutus ile mücadele etmek zorunda kalacagini herhalde biliyordu. Nitekim mücadelenin ilk safhasi Serefü'd-Devle Müslim ile oldu. Bu Halep emîri daha önce Antakya'yi ele geçirmek için seferber olmus bu sehrin üzerine yürümüs fakat ordusunun hareketi Philaretos'a haber verildigi için sehrin muazzam surlarina karsi hiçbir sey yapamayacagini görerek geri çekilmisti. Bundan sonra Philaretos ile anlasmayi tercih eden Serefü'd-Devle ondan yillik muayyen miktarda bir haraç, daha dogrusu cizye almaktaydi. Bu gelir kaynagini kaybetmek istemeyen Serefü'd-Devle Süleymansah'a haber göndererek daha önce Philaretos'un ödedigi 30.000 altin cizyeyi kendisine göndermesini istedi. Serefü'd-Devle Haleb naibi Ibn Hülyûm ile gönderdigi bir mektupta "eger sultana itaat ediyorsan bu cizyeyi derhal bana gönder, aksi halde sultana isyan etmis olursun" diyordu. Süleymansah cevabinda "Sultana itaat edip, adina hutbe okutmak ve para bastirmak benim ilk siarimdir. Ben Antakya'nin ve diger küffâr sehirlerinin fethini derhal sultana bildirdim ve bu fetihlerin ancak onun sayesinde gerçeklesmis oldugunu haber verdim" dedi. Ancak elçi "biz alacagimiz vergiden baska bir sey bilmeyiz" diyerek oradan ayrildi. Bu olacak bir sey degildi. Islâm hakimiyeti altindaki bir sehirden baska bir hükümdar cizye alamazdi. Sehrin hristiyanlari cizyelerini gayet tabii olarak yeni efendilerine ödeyeceklerdi. Süleymansah, Arap emirinin istegini reddedince iki taraf arasinda savas kaçinilmaz oldu. Süleymansah ile tek basina mücadele edemeyecegini anlayan Müslim bir müttefik aramaya koyuldu ve kendisini Âmid muhasarasindan kurtaran eski dostu Artuk Bey'den yardim istedi. Bu sirada Meliksah'in yanindan ayrilip Suriye Selçuklu meliki Tutus'un hizmetine girmis olan Artuk Bey kendisinin Anadolu'dan geri çagrilmasina sebep oldugu için Süleymansah'a kirgindi. Bundan dolayi Serefü'd-Devle Müslim'in teklifini kabul ederek onunla anlasti. Yapilan anlasmaya göre: 1. Serefü'd-Devle Müslim de Artuk Bey gibi Sultan Meliksah'a tâbi olmaktan vazgeçecekti. 2. Tutus'u büyük sultan olarak taniyacakti. 3. Abbasi halifeligi yerine Fatimî halifeligi adina hutbe okutacakti. Misir Fatimî halifeligine baglilik arzeden ve Büyük Selçuklu Imparatorlugu'na karsi cephe alan müttefikler Fatimîler'in askerî gücünden yararlanmak için seferber oldular. Serefü'd-Devle Müsliim amcasi Mukbil'i Misir'a gönderip Irak, el-Cezire, Suriye ve Filistin'in zaptedilmesi ve Tutus'un riyasetinde gerçeklestirilecek sii bir devletin kurulabilmesi için yardim istedi. Halife el-Mustansir ile vezir Bedrülcemali bu teklifi olumlu karsiladilar. Ancak çesitli sebepler yüzünden bu ittifak gerçeklesmedi. Daha sonra iki rakip hükümdar Serefü'd-Devle ile Süleymansah'in savasçilari karsilikli olarak birbirlerinin arazisini talân etmeye basladilar. Nihayet 20 Haziran 1085'te iki taraf Haleb ile Antakya arasindaki Kurzâhil mevkiinde karsilasti. Harput (Elazig) yakinlarinda bir beylik kurmus olan Çubuk Bey, Serefü'd-Devle'nin ordusunda bulunuyordu. Çubuk Bey Philaretos'un devleti parçalandigi sirada Harput kalesini ele geçirmis sonradan bugünkü Tunceli yöresini de topraklarina katarak oldukça kuvvetlenmisti. Emrindeki kuvvetlerle Serefü'd-Devle'ye yardima gelen Çubuk Bey savas baslayinca çok sayida Türkmenle birlikte Süleymansah'in tarafina geçti. Serefü'd-Devle'ye kirgin olan Benî Kilâb ile Benî Numeyr de geri çekilmisti. Bu sebeple Serefü'd-Devle bozguna ugratildi ve 400 askeriyle birlikte öldürüldü. Süleymansah buradan Haleb üzerine yürüyerek sehri kusatti (Rebîülevvel 478/Haziran-Temmuz 1085) ve Serefü'd-Devle'yi bu sehrin kapisi önüne gömdürdü. |
SÜLEYMANSAH'IN ÖLÜMÜ VE SAHSIYETI Antakya'nin zaptindan sonra Serefü'd-Devle'nin ortadan kaldirilmasi ve Haleb'in kusatilmasi Süleymansah'i hem Suriye Selçuklulari ile hem de Büyük Selçuklularla karsi karsiya getirdi. Süleymansah kazandigi bu zafer ile Serefü'd-Devle Müslim'in Mezopotamya ve Kuzey Suriye'yi içine alan ve yavas yavas bütün Suriye ve Filistin'e yayilma plânlarini bozmus ve dolayisiyla Suriye ve Filistin'de Selçuklu hâkimiyetinin yayilmasina zemin hazirlamistir. Serefü'd-Devle'nin Halep'te biraktigi emîr Serif Ebû Ali Hasan b. Hibetullah el-Hasimî (Ibnü'l-Huteytî) bir yandan Haleb'i savunurken bir taraftan da hem Meliksah'a hem de Tutus'a mektup yazarak sehri teslim almak üzere ya bizzat gelmelerini yahut kendilerini kurtarmak üzere büyük bir ordu göndermelerini istemisti. Süleymansah 5 Rebîülahir 478'e (31 Temmuz 1085) kadar Haleb'i kusatmaya devam etmis ve müzakereler sonunda sehrin Sultan Meliksah'in onayi alindiktan sonra teslim edilmesi kararlastirilmisti. Olaylar bu sekilde gelisirken Süleymansah Seyzer, Kefertâb ve Maarratü'n-Nu'mân kalelerini de teslim almisti. Kinnesrîn'i kusatip ele geçirdikten sonra bütün kuvvetleri ile 479 yili baslarinda (Nisan-Mayis 1086) Haleb önlerinde karargâh kurmustu ki, Suriye Selçuklu hükümdari Tutus'un harekete geçtigini haber aldi. Artuk Bey bu sirada Tutus'un yaninda bulunuyordu. Diyarbekir muhasarasinda Fahrü'd-Devle ile bozusmus ve Türkmenleri yanina alarak Suriye'ye gitmisti. Serif Ebu Ali Hasan Ibnü'l-Huteytî Beni Kilab'dan Mübarek b. Sibl'i Tutus'a gönderip sehri teslim edecegini bildirdi. Tutus bu teklifi memnuniyetle kabul edip Nisan-Mayis 1086 tarihinde Dimask'dan çikarak Haleb'e hareket etti. Süleymansah tarafindan ele geçirilen Kinnesrin kalesini kusattiktan sonra Haleb'in güneydogusunda bulunan en-Nâûra'ya yürüdü ve bu sirada kendisine Kilabogullari kabilesinden (Benî Kilab) bir miktar kuvvet daha katildi. Bu kuvvetlerle takviye edilimis olan Tutus 4 Haziran 1086 tarihinde Haleb yakinlarindaki Aynü Seylem'de Süleymansah'in kuvvetleri ile savasa tutustu. Tutus'un Haleb'i teslim almak üzere yola çiktigini ögrenen Süleymansah çok süratli hareket ettigi için askerleri düzensiz bir durumda idi ve henüz savas nizamina girmemislerdi. Savasin neticesini Artuk Bey ve Çubuk Bey'e bagli Türkmenler tayin ettiler. Bunlar bu sefer Süleymansah'tan ayrilip Tutus'un tarafina geçtiler. Maglûb olan Süleymansah Tutus'un eline esir düsmektense intihar etmeyi tercih etti (18 Safer 479/4 Haziran 1086). Tutus savas meydaninda ölüler arasinda dolasirken maiyyetindekilere kana bulanmis bir cesedi göstererek "Bu Süleymansah'in cesedi" demistir. Yanindakiler nasil teshis ettigini sorunca "ayaklarindan tanidim, çünkü biz Selçukogullarinin ayaklari birbirine benzer" cevabini vermistir. Ayrica Arslan Yabgu-Mikail ogullari arasindaki mücadeleye temas ederek "Biz size zulmettik, sizi kendimizden uzaklastirdik" demis ve üzüntülerini ifade etmistir. Süleymansah'in cenazesi Haleb'e götürülerek Serefü'd-Devle Müslim'in yanina gömüldü. Türkiye Selçuklu Devleti'nin kurucusu ve ilk hükümdari olan Süleymansah Anadolu Türkleri arasinda gazilik ünvanini almis ve efsanevî bir hüviyet kazanmistir. Ilk Osmanli kaynaklarinda Ertugrul Gazi'nin babasi olarak gösterilen Süleymansah Osmanli hanedaninin atasi sayilmis ve Urfa taraflarinda bulundugu sirada Firat nehrini geçerken bogularak ölmüs ve cesedi Caber kalesine defnedilmistir. Ortaçag Islâm tarihi kaynaklari Süleymansah'in Tutus ile yaptigi savasta öldügünü ve Haleb kapisinda defnedildigini açikca kaydettikleri halde Osmanli kaynaklari onun Firat'ta bogulup Caber kalesinde defnedilmis oldugunu söylerler. Bu hadise muhtemelen I. Kiliç Arslan'in Büyük Selçuklularla mücadelesi sirasinda Emir Çavli'ya yenilip Habur nehrinde bogulmasi hadisesiyle karistirilmistir. Osmanli veya Selçuklu Süleymansah'in Caber'deki Türk mezari hakkinda yeterli ve saglikli bilgi yoktur. Caber'de sadece Musul Atabeglerinden Imadeddin Zengi öldürülmüs, ancak onun da cesedi Rakka'da defnedilmistir. Bundan dolayi bu rivayetin tamamen bir efsaneden ibaret oldugu söylenebilir. Anadolu'nun fethi Islâm'in zuhurundan itibaren girisilmis fetihler içinde hiç süphesiz büyük bir yer isgal eder. Iran, Suriye, Misir, Kuzey Afrika, Endülüs ve Türkistan fetihleri kolaylikla gerçeklestirildigi halde Anadolu dört asri geçen bir müddet bütün Islâm akinlarina mukavemet etmis ve ancak Selçuklular tarafindan adim adim fethedilmistir. Süleymansah'in tarih sahnesinden çekilmesi, henüz kurulus safhasinda bulunan Türkiye Selçuklu Devleti'ni çok zor sartlar içinde birakmis oldu. Esasen birbirine pek bagli olmayan, muhtelif Türkmen Bey ve gruplarinin çesitli bölgelerde kurmus olduklari beylikler daha basi bos kaldilar. Anadolu'da bu sekilde kurulmus olan beyliklerin sayilari bile ma'lum degildir. Varliklari bilinen beyliklerin bazilari sunlardir: 1. Süleymansah Iznik'i emîrlerinden Ebu'l-Kasim'a birakmisti. Ebu'l-Kasim ülkeyi Süleymansah'in büyük oglu I. Kiliç Arslan dönünceye kadar idare etti. Daha sonra görecegimiz gibi, Sultan Meliksah, Antakya'ya gelip bütün güneydogu bölgesini hakimiyeti altina aldiktan sonra Urfa'ya vali tayin ettigi Bozan adindaki kumandanini Iznik üzerine göndermis, Ebu'l-Kasim da buna karsi Bizanslilarla isbirligi yapmisti. Bozan Iznik'e karsi herhangi bir basari elde edememistir. Bir rivayete göre: Ebu'l-Kasim onun dönüsünden sonra Iznik'i kardesi Ebu'l-Gazi'ye emanet ederek, bagliligini arz etmek üzere, bizzat Sultan Meliksah'in yanina gitmis, fakat ondan hiçbir ilgi görmemis ve dönüsünde yolda öldürülmüstür. 2. Danismend Gazi tarafindan kurulmus olan Danismendli Beyligi, Sivas merkez olmak üzere Tokat, Niksar ve Amasya havalisinde hüküm sürmekteydi. Çorum ve Samsun da bu beylige tabi idi. 3. Süleymansah'in Antakya üzerine hareket etmeden önce Kastamonu ve Çankiri bölgesine gönderdigi tahmin olunan Kara Tegin Bey, Sinop'u fethettikten sonra burada müstakil bir beylik kurmustu. 4. Merkezi Erzincan olan Mengücük Beyligi. Gümüshane, Divrigi ve Tunceli'nin kuzey kisimlari bu beylige tabi idi. 5. Malazgirt Savasina istirak ettigi sanilan, Ebu'l-Kasim Saltuk adindaki bir beyin kurmus oldugu Saltuklu Beyligi. Kars, Ardahan, Bayburt ve Çoruh havzasi bu beylige tabi idi. 6. Yukari Ceyhan (Elbistan ve Maras) bölgesinde Emir Buldaci tarafindan kurulan beylik. 7. Harput, Güney Tunceli, Çemisgezek ve civarinda Çubuk Bey tarafindan kurulmus olan bir beylik. 8. Izmir bölgesinde ise Çaka Bey adli bir Türk beyi tarafindan kurulmus bir beylik hüküm sürüyordu. Bu beyligin kurulusu ve ilk devirleri oldukça karanliktir. Mükrimin Halil Yinanç Anadolu'nun fethinin tamamlandigi 1085 yilinda toplam 19 beyligin hüküm sürdügünü söylemektedir. Süleymansah ile Tutus arasinda mücadele basladigi sirada Sultan Meliksah Selçuklu imparatorluguna bagli batidaki ülkeleri tamamiyle kendi itaati altina almak maksadiyla Isfahan'dan yola çikmis bulunuyordu. Serefü'd-Devle'nin ölümünü müteakip Serif Ebu Ali Hasan'in Haleb'i teslim almak üzere bizzat gelmesini taleb eden yazisi Sultan Meliksah'in batida, bagimsiz hareket eden hanedan azalarini itaate almak için, daha önce vermis oldugu karari uygulamaya koymakta acele etmesine sebep olmustur. Tutus, Süleymansah'i maglub ettikten sonra derhal Halep üzerine yürüdü. Serif Ebu Ali Hasan, Sultan Meliksah'in yaklasmakta oldugunu bildiginden sehri ona teslim etmedi. Süleymansah'in naasini Halep kapisi önüne Serefü'd-Devle'nin mezari yanina defnettiren Tutus, sehri siddetle muhasaraya basladi ve 12 Temmuz 1086'da ele geçirdi. Ancak Serefü'd-Devle'nin Selim b. Malik adli bir amcazadesi tarafindan müdafaa olunan iç kale alinamadi. Iç kalenin muhasarasi devam ederken, Sultan Meliksah'in yaklasmakta oldugunu haber alan Tutus, Dimask'a çekilmeye mecbur oldu. Meliksah yaninda büyük kumandanlarindan Porsuk, Bozan ve Aksungur oldugu halde yaklasmakta idi. Önce Musul'a giden büyük Sultan, Emîr Bozan'i büyük bir birligin basinda Urfa üzerine yolladi. Urfa'da bu sirada Philaretos'un oglu Barsam'in hakim oldugu anlasilmaktadir. Onun mukavemeti uzarken, Sultan Meliksah, Firat kenarindaki Caber kalesi ve Menbic'i zaptettikten sonra, 1086 yili Aralik ayinda Haleb'e girdi. Iç kaleyi Tutus'a karsi müdafaa etmis olan Salim b. Malik'i Caber kalesine gönderip, Emir Aksungur'u Halep valiligine tayin etti. Daha önce Süleymansah tarafindan alinmis oldugunu gördügümüz Seyzer ve Kefertâb kaleleri de Sultan Meliksah'a teslim edildi. Emir Bozan 3-4 aylik bir kusatmadan sonra 28 Subat 1087'de Urfa'yi almaya muvaffak oldu. Meliksah Bozan'in valiligini tasdik ettikten sonra Antakya'ya hareket etti. Süleymansah'in veziri Hasan b. Tahir es-Sehristanî'nin idaresinde bulunan Antakya'yi teslim alarak, Yagisiyan adli bir Türk beyini buraya vali tayin etti. Süveydiye'ye (Samandagi) kadar gelen Sultan Meliksah, burada Akdeniz'i seyretttikten ve kilicini Akdeniz sularina daldirdiktan sonra çok genis topraklara sahip oldugu için Allah'a sükrederek Haleb'e hareket etmis, buradan da hilafet merkezi Bagdat'a gitmistir (13 Mart 1087). |
SÜLEYMANSAH'IN ÖLÜMÜNDEN SONRA ANADOLU'DA MEYDANA GELEN OLAYLAR -------------------------------------------------------------------------------- Süleymansah'in ölümünden sonra özellikle Anadolu'nun bati kesiminde ve Marmara bölgesinde vuku bulan olaylar hakkindaki bütün bilgimizi Bizans tarihçisi Anna Komnena'ya borçluyuz. Anna Komnena'nin Alexiad adli eseri bilhassa kronolojik bakimdan çok karisik olmasina ragmen Türkiye tarihinin yaklasik 40 yillik bir kismi için tek kaynaktir. Yukarida temas ettigimiz gibi Süleymansah 1084 yili Aralik ayi içerisinde Antakya'yi fethetmek için yola çikarken Iznik ve civarini Ebu'l-Kasim adindaki bir Türk beyine birakmisti. Ülkenin diger bölgelerinin idaresi de muhtelif Türk kumandanlarina tevdi edilmisti. Süleymansah'in Tutus'a maglub olup intihar etmesinden sonra firsattan istifade eden Bizans imparatoru Alexios'un Türklerin eline geçmis olan Karadeniz kiyisindaki sahil sehirlerini geri almaya muvaffak oldugu anlasilmaktadir. Onun bu hususta Süleymansah'in ölümünden faydalanarak Anadolu'daki Türkleri kendine baglamak için gayret eden Sultan Meliksah'in hiç tahmin etmeden verdigi bir firsati gayet iyi kullandigini görmekteyiz. Sultan Meliksah bir adamini imparator Alexios'a göndererek ona sihriyet (evlilik) yoluyla bir ittifak tesis etmeyi teklif etmistir. Imparator buna razi oldugu takdirde sultan sahildeki Türkleri geri çagirmayi, bu yerleri imparatora iade etmeyi ve gerektiginde kendisine yardimci olmayi taahhüt etmistir. Ancak elçi sultana ihanet ederek imparator için çalismistir. Süleymansah'in ölüm haberi, onun muhtelif bölgelere tayin etmis oldugu Türk beylerinin bagimsiz hareket etmelerine sebep oldu. Bunlardan hükümet merkezi Iznik'i elinde bulundurdugu için en nüfuzlusu olan Ebu'l-Kasim hiç tereddüt etmeden, kendisini sultan ilân ettigi gibi kardesi Ebu'l-Gazi'yi de Kayseri ve civarina Emîr tayin etti. Becerikli ve gayet ihtirasli bir kimse olan Ebu'l-Kasim bundan sonra Marmara sahillerine akinlar yaparak bütün bölgeyi yagmalamamaya basladi. Bunun üzerine imparator Alexios, Türk akincilarini sahilden geri sürdü ve Ebu'l-Kasim'i baris istemege mecbur etti. Ancak Ebu'l-Kasim baris müzakerelerini devamli olarak uzattigindan, imparator nihayet Iznik üzerine bir kuvvet sevk etmeye mecbur kaldi. Ileride de görecegimiz gibi Alexios Porsuk'un büyük bir ordu ile yaklasmakta oldugunu bildiginden bu kuvvete karsi yalniz kalmak istememis ve Türk'ü Türk'e kirdirmayi tercih etmis olmalidir. O belki de bu sebepten dolayi Ebu'l-Kasim'in tamamiyla güçsüz kalmasini arzu etmemisti. Alexios her halde bas basa kaldiklari takdirde Ebu'l-Kasim'i yola getirebilecegini Iznik, Izmit ve civarini onun elinden alabilecegini tahmin ediyordu. Bütün bu olaylarin vuku buldugu tarih hakkinda yeterli bilgiye sahip degiliz. Cl. Huart Porsuk'un Anadolu'ya gönderilisini 1088 olarak tarihlemekte, onun Konya ve civarini Aksaray'i aldiktan sonra Iznik üzerine yürüdügünü, fakat basari kazanamayinca geri çagirilip yerine Urfa emiri Bozan'in tayin edildigini söylemektedir. Selçuklu tarihi hakkinda yazilan diger eser ve makalelerde de tarih verilmemektedir. Yalniz I.Kafesoglu, Porsuk'un takriben 1089 sonlarina dogru Iznik'e gelebildigini, fakat 3 aylik bir muhasaradan sonra bir netice alinamayinca geri çagrildigini ve bu görevin Emir Bozan'a devredildigini kaydeder. Muhtemelen 1090 yili ortalarinda Bizans kuvvetlerine maglup olan Ebu'l-Kasim daha sonra Iznik'e çekilmisti. Ancak Porsuk'un Anadolu içinde bagimsiz davranan muhtelif Türk beylerini itaat altina aldiktan sonra Iznik'e yaklasmakta oldugu siralarda imparator Alexios Ebu'l-Kasim'a haber öndererek onu Istanbul'a davet etti. Anlasildigina göre Bizans hükümdari Ebu'l-Kasim'a Porsuk'a karsi ittifak teklif etmis ve onu bundan dolayi Istanbul'a davet etmisti. Onun bu arada bir taraftan da Türklerin elinde bulunan Izmit'i ele geçirmek istedigi bellidir. Ebu'l-Kasim Istanbul'da gayet iyi karsilandi. Hemen her gün kendisine ziyafetler veriliyor, hipodromda serefine at ve araba yarislari tertib ediliyor ve Istanbul'da kalma müddeti her vesile ile uzatilmaya çalisiliyordu. Iki taraf arasinda baris ve ittifak müzakereleri yapildigi sirada ise Alexios, insaat malzemesi mimarlar ve isçiler yükledigi gemileri Izmit'e yolladi. Bunlar Izmit'i kontrol altina alacak yeni bir kale insa etmekle görevlendirilmislerdi. Kalenin insasi bittikten sonra imparator Ebu'l-Kasim'a pekçok hediyeler vererek onu Iznik'e ugurladi. Ebu'l-Kasim olup-bitenden haberdar olunca kadere boyun egmek zorunda kaldi. Bu sirada Porsuk Iznik yakinlarina kadar gelmis ve Ebu'l-Kasim ona karsi imparatorun yardimina muhtaç olmustur. Imparatorun hareket tarzina ve hilekârligina çok içerleyen Ebu'l-Kasim bir müddet için kendi imkânlari ile Porsuk'un kuvvetlerine karsi Iznik'i korudu. Ancak sonunda yardim rica etmek için imparatora müracaat etmek zorunda kaldi. Bizans imparatorlugu bu sirada Peçeneklere karsi büyük bir ölüm kalim mücadelesi içinde idi. Imparatorun bu cepheden ayiracak kuvveti yoktu. Buna ragmen Ebu'l-Kasim'a yardim mecburiyetini hissetti. Iznik Porsuk'un eline geçecek olursa burayi Büyük Selçuklu imparatorlugundan kurtarip geri almak hemen hemen imkânsiz olacakti. Bu münasebetle küçük bir askeri birligi imparatorluk sancaklari vermek suretiyle Ebu'l-Kasim'a yardima gönderdi. Bu yardim yolu ile Porsuk'u geri çekilmeye zorladi ve imkân bulursa Iznik'i kendi adina zaptetmeyi umuyordu. Porsuk'un sehri üç ay kusatmasina ragmen basari saglayamadigini gören Selçuklu sultani Meliksah Iznik'in zaptindan vazgeçmedi ve buraya degerli kumandanlarindan Urfa emiri Bozan'i gönderdi. Bozan'in sehri hücumla zaptetmek için birbiri arkasina yaptigi tesebbüsler Ebu'l-Kasim'in siddetli müdafaasi ve imparatordan istedigi yardimi elde etmesi sebebi ile bir türlü netice vermedi. Imparator bu sirada Peçenek problemini halletmis oldugu için biraz olsun ferahlamis bulunuyordu. Bozan bu sekilde Iznik'i zapt edemeyecegini anlayinca muhasarayi kaldirdi. Ebu'l-Kasim'in da bu siralarda bagimsiz hüküm sürmek imkâninin yok oldugunu fark ettigi anlasilmaktadir. Herhalde imparatorun kendisine ne maksatla yardim ettigini anlamistir. Belki de imparatorla Meliksah arasinda bir anlasma yapilacagini haber almisti. Bu sebeple o dogrudan dogruya büyük sultana müracaat ederek Iznik'i onun valisi sifati ile idare etmeyi ümid ederek büyük hediyeler hazirladi ve kardesi Ebu'l-Gazi'yi Iznik'te vekil birakdiktan sonra sultanin yanina gitmek üzere Isfahan'a dogru yola çikti. Kaynaklarin verdigi bilgiye göre Ebu'l-Kasim bütün rica ve israrlarina ragmen Meliksah tarafindan huzura kabul edilmemis ve kendisine Anadolu içinde tam yetki verilmis olan Emîr Bozan ile anlasmasi tavsiye edilmistir. Arzusuna ulasamayan Ebu'l-Kasim dönüs sirasinda arkasindan gönderilen bir müfreze tarafindan yakalanarak yayinin kirisi ile bogdurulmustur. Bu hadisenin Meliksah'in Bagdat'a gitmek üzere Isfahan'dan hareketinden kisa bir süre önce yaklasik Eylül-Ekim 1092 tarihinde cereyan ettigi söylenebilir. Ebu'l-Kasim'in ölümünden sonra Ebu'l-Gazi Iznik'i elinde tutmaya devam etti. Tam bu siralarda Sultan Meliksah'in vefat etmis olmasi onu Bozan'dan kurtarmis oldu. Zira Bozan bütün kuvvetleri ile birlikte Büyük Selçuklu Devleti'nde zuhur eden karisikliklarda önemli rol oynamak üzere Suriye'ye dogru hareket etti. Imparator Alexios bu defa Ebu'l-Gazi'yi hediyeler ve vaadlerle kandirip Iznik'i kendisine terk etmesini saglamaya çalisti. Ebu'l-Gazi ise belki de henüz agabeyinin ölüm haberini almamis oldugundan dolayi imparatoru oyalamakla yetindi. Ancak Sultan Meliksah'in 1092'de ölümü Isfahan'da tevkif etmis oldugu Süleymansah'in ogullarinin serbest birakilmalarina sebep oldu. Muhtemelen Berkyaruk tarafindan serbest birakilan Süleymansah'in iki oglu Kiliç Arslan ve Kulan Arslan Isfahan'dan süratle Anadolu'ya geldiler. Yaklasik 1092 sonunda veya 1093 yili baslarinda Iznik'e vardilar. Zira bilindigi üzere Sultan Meliksah'in hanimi Terken Hatun küçük oglu Mahmud'un Selçuklu tahtina çikmasini saglamak ümid ve arzusu ile Meliksah'in ölümünü bir müddet gizlemisti. Böylece haberin baskent Isfahan'a ulasmasi ve Kiliç Arslan ile kardesinin buradan hareketleri ve Iznik'e varislari her halde uzunca bir müddet almis olmalidir. Bizans tarihçisi Anna Komnena'nin rivayetine göre Iznik'te bulunan Türkler Selçuklu sahzadelerinin gelisini büyük bir sevinçle karsiladilar. Ebu'l-Gazi'de hiç direnmeden iktidari Kiliç Arslan'a devretmistir. Büyük Selçuklu merkezinden kaçarak Anadolu'ya gelen Kiliç Arslan ve kardesinin babalari Süleymansah'a tabi olmus bulunan Orta Anadolu'dan kuvvet topladiklari anlasilmaktadir. Bunlarin bu kuvvetlerle birlikte Iznik'e gelmeleri ve Iznik hükümetini devralmalari yukarida belirttigimiz gibi en erken 1092 sonu veya 1093 yili baslarinda olabilir. |
KILIÇ ARSLAN (1092-1107) Kiliç Arslan Iznik'e gelip Anadolu Selçuklu tahtina oturduktan sonra Bizans imparatorunun tahrik ve kiskirtmasiyla Izmir emiri Çaka Bey ile ugrasmak zorunda kaldi. Tesis ettigi kuvvetli bir donanma ile pekçok zafer kazanan ve Peçenek Türkleri ile isbirligi yaparak Bizans'i ortadan kaldirip büyük bir devlet kurmak niyetinde olan Çaka Bey Bizans imparatoru için büyük bir tehlike teskil ediyordu. O tarihlerde Bizans imparatorlugu Marmara kiyilarinda Anadolu Selçuklulari, Edirne'de Peçenekler, Ege'de de Çaka Bey tarafindan kusatilmis durumdaydi. Ege denizinde ve adalarda hakimiyet Çaka Bey'in idi. Bu durumdan oldukça rahatsiz olan Bizans Avrupa'daki hristiyan dünyasindan bir an önce Haçli seferlerini baslatmasini istiyordu. Bizans imparatoru Alexios Komnenos Hristiyan dünyasindan acil yardim alamadiysa da Kumanlarla anlasarak onlarin 40.000 süvariyle Bizans ordusuna katilmasini sagladi. Meriç nehrinin sol kiyisinda Umur Bey mevkiinde Peçenekler'e saldirarak onlari tarih sahnesinden sildi (29 Nisan 1091). Bu zaferle cosan Haçlilar da birkaç yil sonra hazirliklarini tamamlayarak hem Bizans imparatorluguna hayat verdi, hem de Anadolu ve Ortadogu'yu bir kan gölüne çevirdi. Alexios simdide Çaka Bey'i bertaraf etmek için plânlar yapiyordu. Kiliç Arslan Çaka Bey'in kizi ile evlenerek onunla akrabalik kurmustu. Fakat onun giderek güçlenmesi aslinda Kiliç Arslan'i da endiselendiriyordu. Imparatorun Kiliç Arslan'a "Çaka Bey senin devletini ele geçirmek istiyor" tarzinda yazdigi mektup sultanin endiselerini daha da arttirmisti. Sonunda Kiliç Arslan ile impaator Alexios Çaka Bey'e karsi bir ittifak yaptilar ve Kiliç Arslan bir ziyafet sirasinda kayinpederini öldürdü (1095). Böylece Çaka Bey'i bertaraf eden ve imparatorla anlasarak batiyi emniyet altina alan Sultan Kiliç Arslan daha sonra Malatya seferine çikti. Selçuklu hakimiyeti sirasinda Gabriel adli bir ermeninin yönetiminde olan sehir hem Danismendliler'in hem de Türkiye Selçuklulari'nin hedefi olmustu. Danismendliler'den daha erken davranarak sehri muhasaraya baslayan Kiliç Arslan Haçlilarin Selçuklu sinirlarina yaklastigini haber alinca kusatmayi kaldirip süratle geri döndü. KILIÇ ARSLAN VE HAÇLILAR Ortadogu Islâm dünyasinin taht kavgalari ve mezhep çatismalari ile mesgul oldugu bu dönemde hilâl-haç, dogu-bati mücadelesinin en hareketli ve en mühim bir safhasini teskil eden haçli istilasina maruz kalmistir. XI. yüzyilin sonlarinda baslayan bu hareket asirlarca devam etmistir. Devrimizi alâkadar eden bu haçli harekâtinin hedef ve plânlarindan ana hatlariyla bahsetmemiz uygun olacaktir. XI. asrin son yillarina dogru bilhassa dini, ictimaî ve iktisadî sebeplerle ortaya çikan bu hareket bati Avrupa'da Vatikan kilisesinin önderliginde baslatilmistir. Din perdesi altinda Papalik müessesesinin tesviki ile geri medeniyetli ve ilkel halk kitleleri harekete geçirilerek müslümanlara karsi büyük bir istilâ harekâti baslatilmistir. Papazlar Hz. Isa'nin dogum yeri Kudüs'ün ve kutsal saydiklari makamlari müslümanlar tarafindan kirletildigini, Kudüs'e giden hristiyanlara zulüm ve iskence yapildigini öne sürerek böylesine mukaddes bir sehrin müslümanlarin elinden alinmasi gerektigini ifade ediyorlardi. Halbuki uzun süredir kutsal topraklar hristiyan haci adaylari tarafindan ziyaret ediliyor ve bu konuda onlara müslümanlar tarafindan mani olunmak söyle dursun zorluk bile çikarilmiyor, hatta yardim ediliyordu. Filistin'de kendilerine ayrilmis hastahaneler ve ikamet merkezleri bulabiliyorlardi. Kiliseleri, manastirlari hatta kitapliklari bile vardi. Kesislerin hristiyanlari istedikleri yöne sevketmek için kullandiklari çok etkili bir silâh vardi. Bu da affettirmekti. Onlarin bu defa ayni silâhi kullanarak günahkâr halk kitlelerini kendi maksatlarina alet ettiklerine sahit oluyoruz. Zavalli halk bu kutsal yolculuga çikmakla günahlarinin affedilecegine inaniyordu. Bunun yaninda bati Avrupa'nin ekonomik kriz içine düsmesi ve bu sikintidan ancak dogunun baharat ve diger ticaret yollarini ele geçirmekle kurtulacaklarina dair propagandalarda bu konuda etkili olmustur. Fakat en önemli sebep Islâmin giderek hristiyanlik aleyhine evrensel bir din haline gelmesi, Malazgirt zaferinden çok kisa bir süre sonra Anadolu, Suriye ve Filistin'in müslüman Türk hakimiyetine geçmesi, Iznik'in baskent oldugu bir Türk devletinin kurulmasi, Çaka Bey'in Izmir'de tesis ettigi kuvvetli bir donanma ile Bizans'i tehdit etmesi, dogudan bir sel gibi akan Türkmen kitlesinin bastiklari yeri vatan yapma düsünceleridir. Müslüman Türkler büyük bir ihtimalle Bizans engelini asacak ve Avrupa'ya da hakim olacaklardi. Türklerin Rumeli'ye geçmelerini önlemek, Anadolu, Suriye, Filistin ve Akdeniz'den onlari temizlemek gerekiyordu. Bunu da ancak bütün hristiyan dünyasinin birlikte hareket etmesi halinde basaracaklardi. Hilâl'e karsi haçin savunulmasi görevini üzerine aldigi kabul edilen Bizans artik müslüman Türkler karsisinda bu görevini yerine getiremeyecek gibiydi. O halde hristiyan dünyasi kendini Türk tehdidine karsi güvenlik altina almak için kutsal topraklarin fethine çikmaktaydi. Papa II. Urbanus 18-28 Kasim 1095 tarihleri arasinda bütün bati Avrupa'nin ileri gelen din adamlarinin katildigi bir toplantida bu büyük harekâta süratle hazirlanmalari gerektigini anlattiktan sonra ilk büyük haçli kitlesinin harekete geçmesini temin etmistir. Ertesi yil yani 1096'da Pierre l'Ermitte ile Walter sans Avoir idaresinde heyecanli fakat disiplinsiz bir haçli kitlesi düzensiz bir vaziyette Belgrad, Nis, Sofya, Filibe ve Edirne üzerinden Istanbul'a gelmis ve Bizans imparatoru Alexios Komnenos tarafindan 6 Agustos 1096 tarihinde Anadolu yakasina geçirilmistir. Bir savas disiplininden uzak bu haçli kitlesi Eylül 1096'da Sultan Kiliç Arslan'in kardesi Davut tarafindan bozguna ugratilmis ve kurtulanlar Istanbul'a siginmislardir. Bu haçli sürülerinin Kiliç Arslan tarafindan imha edilmesi üzerine Avrupa'da prens ve dükler zirhli askerlerden mütesekkil ordularla yeni bir harekâti baslatmislardir. Bu ikinci harekâta katilan prens ve dükler sunlardir. 1. Fransa krali I. Henri'nin kardesi Vermandois kontu Hugues. 2. Toulouse kontu Raimond de Saint Gilles. 3. Asagi Loren kontu Godefrooi de Boullon, kardesleri Boudouin ve Eustace. 4. Flandr kontu II. Robert. 5. Fatih William'in oglu Normandia kontu Robert. 6. Toranto hakimi Bohemund, kardesi Roger, yegeni Tancred ve amcasi Sicilyali Roger. Birincinin aksine tam bir disiplin içinde bulunan bu ordular savas kabiliyeti yüksek sövalyelerden olusuyordu. Bu askerler yukarida isimlerini yazdigimiz komutanlarin idaresinde 4 kol halinde harekete geçmislerdi. 1. Tuolouse kontu Raimond'un idaresindeki kitalar Güney Fransa ve Italya üzerinden Istanbul'a gelecekler. 2. Boudouin, Pirre de Toul, Godefroi de Bouillon ve kardesi Boudouin emrindeki kuvvetler kuzey Fransa ve Rhen nehri üzerinden hareketle Almanya'yi geçip Balkanlar üzerinden Istanbul'a geleceklerdi. 3. Bohemund ve yegeni Tancred'in komutasinda güney Italya'daki Normanlardan tesekkül eden kuvvetler Adriyatik denizinden Epir'e oradan da kara yolu ile Trakya üzerinden Istanbul'a ulasacaklardi. 4. Hugues de Vermandois, Normandiya dükü Robert ve Flandr kontu Robert baskanligindaki bir grup da Fransa, Italya ve Dalmaçya üzerinden Istanbul'a geleceklerdi. Bu yeni haçli kuvvetleri 1097'de imparator Alexios tarafindan karsiya geçirildi. Mayis 1097'de Iznik'i kusatan Haçlilar müstahkem surlarla çevrili sehri sikistirmaya basladilar. Anadolu Selçuklu sultani Kiliç Arslan bu sirada Malatya'da bulunuyordu. Üstün haçli kuvvetleri karsisinda basarili olamayacaklarini anlayan Türk askeri sehri Bizans kumandani Butumites'e teslim etmek üzere müzakerelere basladiklari sirada Kiliç Arslan gelince teslimden vazgeçerek Haçlilarla kanli bir mücadeleye giristiler. Selçuklu sultani ordusunu Iznik hisari önündeki ovada savasa soktu. Çok çetin geçen bu çarpismalar sirasinda her iki taraf da agir zayiat verdi. Sonunda Iznik'i kendi mukadderatina birakarak Haçlilari daglik bölgelerde ve geçitlerde sikistirmak gayesi ile geri çekilmeye karar verdi. Haçlilar siddetli hücumlar sonunda Iznik'i ele geçirerek Bizans'a teslim ettiler (19 Haziran 1097). Kiliç Arslan böylece yalniz baskentini degil oradaki asker ve hazinelerini de kaybederken haçli kuvvetleri de Eskisehir istikametinde ileri harekâta devam ettiler. 30 Haziran 1097'de Eskisehir ovasinda Haçlilari tekrar sikistiran Kiliç Arslan arkadan yetisen zirhli birlikler karsisinda geri çekilmek zorunda kaldi. Kiliç Arslan Anadolu içlerine çekilirken muhtelif yörelerdeki Türk birliklerini kendisine katilmaya çagirdi. Bu arada Danismendli Gümüstekin Gazi ve Kayseri bölgesi emîri Hasan ile ittifak yapti. Haçlilar Eskisehir ovasinda bir kaç gün dinlendikten sonra Bizanslilarin tavsiyesine uyarak Konya'ya dogru yola çiktilar. Türk birlikleri zaman zaman yaptiklari baskinlarla Haçlilara agir zayiat verdirdiler. Haçlilar Agustos ortalarinda Konya'ya varip Meram'da bir süre dinlendikten sonra Eregli'ye hareket ettiler. Kiliç Arslan bu sirada tekrar haçlilarin karsisina çikti, fakat savasa girmeye cesaret edemedi. Haçlilar Eregli'de iki kola ayrildilar. Bir kismi Kilikya istikametinde yola devam ederken büyük bir bölümü de Kayseri'ye yöneldi. Emir Hasan yol boyunca Haçlilarla kahramanca savastiysa da Türklerin Kayseri'yi bosaltmalarina engel olamadi. Haçlilar Kayseri'yi geçip Göksun ve Maras yolu ile Antakya'ya dogru ilerlediler. Haçlilar Kilikya'ya varinca, Ermeniler'den gördükleri yardimlar sayesinde oldukça rahatladilar. Burada Godefroi de Bouillon'un kardesi Boudouin Ermeni Thoros'un daveti üzerine haçli ordusundan ayrilarak Urfa'ya gitti ve bir süre sonra onu öldürterek Urfa Haçli Kontlugu olarak bilinen ilk haçli devletçigini kurdu (10 Mart 1098). Haçlilar daha sonra 27 Haziran 1098'de Büyük Selçuklu hakimiyetindeki Antakya'yi isgal ederek ikinci Haçli devletini teskil eden Antakya prinkepsligini kurdular. Böylece Suriye'nin en önemli sehrini ele geçirdikten sonra asil hedefleri olan Kudüs'e dogru ilerlemeye basladilar. O sirada Fatimî valisi Iftiharü'd-Devle'nin hakimiyetindeki Kudüs'ü zaptederek binlerce müslümani kiliçtan geçirdiler ve Kudüs'te ilk Haçli Kralligi'ni kurdular (15 Temmuz 1099). Birinci Haçli seferinin Kudüs'ün zaptiyla (15 Temmuz 1099) sonuçlanmasi Avrupa'da büyük bir heyecan uyandirdi ve Urbanus'un halefi II. Pascalis yeni bir sefer için yogun bir faaliyet baslatti. Clermont konsilinden sonra Avrupa'da araliksiz sürdürülen haçli propagandasi bazi küçük gruplarin kara veya deniz yoluyla akin etmelerini saglamaktaydi. Hristiyan dünyasinin Kudüs ve hakim olduklari diger topraklari ellerinde tutmak için hiç süphesiz çok sayida insana ihtiyaci vardi. Nitekim Godefroi de Bouillon ve kral I. Baudouin Avrupa'dan sürekli insan istemislerdi. Doguya gidenler dinî duygularini tatmin etmekten çok oraya yerlesmek niyet ve düsüncesindeydiler. Ancak sayilari yeterli olmadigi için Dogu'da istedikleri üstünlügü saglayamiyorlardi. Bu sebeple de güçlü ordularin bölgeye intikali için çaba sarfediyorlardi. Fakat büyük ordulari harekete geçirmek için sadece dinî propaganda yeterli olmuyor, oradaki zenginlik ve serveti de dile getirmek gerekiyordu. Papa II. Pascalis yeni bir haçli seferi için Avrupa'nin güçlü krallarina çagrida bulunmus, ancak olumlu cevap alamamisti. Fakat Birinci haçli seferi nasil onlarsiz basariya ulastiysa bu sefer de tecrübeli liderlerin idaresindeki askerlerle basariya ulastirilabilirdi. Gerçekten de 1101 yili haçli seferine katilan üç büyük ordu da dükler, kontlar ve kilise ileri gelenlerinin liderliginde yola çikmisti. Birbirlerinden ayri olarak hareket eden üç ordunun birincisi Milano baspikoposu Anselm'in idaresindeki Lombardlar, Kont Etiennne de Blois'in emrindeki Fransizlar ve Konrad'in kumandasindaki Almanlar'dan olusuyordu. Ikinci ordu Nevers kontu II. Guillaume'un kumandasindaki Fransizlar, üçüncü ordu ise Aquitania dükü IX. Guillaume'un kumandasindaki Fransizlar ve Bavyera dükü IV. Welf'in idaresindeki Almanlardan mütesekkildi. 1101 yili haçli seferine katilan ilk ordu Lombard ordusu idi Baspiskopos Anselm'in idaresindeki büyük bir Lombard ordusu 13 Eylül 1100'de Milano'dan yola çikti. Ordu Subat sonlarinda Istannbul'a vardi ve surlarin disinda karargâh kurup Fransiz ve Alman birliklerini beklemeye basladi. Lombardlar Istanbul'a geldiklerinde Italyan Normanlarinin reisi ve Antakya prinkepsliginin kurucusu Bohemund'un yaklasik bir yil önce Danismendli Gümüstekin Gazi tarafindan esir alindigini ögrendiler. Burada onu esaretten kurtarip bölgeyi istilâ etmeye karar verdiler. Imparator Alexios Komnenos, Raimond ve Etienne de Blois onlari bu karardan vazgeçirmeye çalistilarsa da basarili olamadilar. Lombardlar ve müttefikleri Izmit yakinlarindaki Kivetot'ta toplandiklari sirada durumdan haberdar olan I. Kiliç Arslan dört yil öncesine göre daha hazirlikli görünüyordu. Anadolu'da gelismekte olan Danismendli Beyligi ile en azindan Haçlilara karsi birlikte mücadele edecek kadar iyi iliskiler içindeydi. 3 Haziran 1101'de Kivetot'tan hareket eden ordu Iznik, Osmaneli, Gölpazari, Nallihan ve Ayas üzerinden Ankara'ya vardi. Ankara kalesi Anadolu Selçuklu sultani I. Kiliç Arslan'a bagli bir Türk garnizonu tarafindan müdafaa edilmekteydi. Fakat bu küçük birlik Haçlilara mukavemet edecek kadar güçlü degildi. Haçlilar 23 Haziran 1102'de kaleyi ele geçirdiler ve anlasma uyarinca Bizans temsilcisine teslim ettiler. Birinci ordu daha sonra Amasya ve Niksar'a gitmek üzere Ankara'dan ayrildi. Haçli ordusunu izledigi anlasilan Sultan I. Kiliç Arslan Danismendli Gümüstekin Gazi'yi yardima çagirdi. Haçlilarla yapilan savas gözönünde bulundurulursa Kiliç Arslan'in Haleb Selçuklu meliki Ridvan ve Harran emiri Karaca'dan da yardim istedigi anlasilmaktadir. Sultan Kiliç Arslan Haçli ordusunun önünde geri çekilirken araziyi tahrib ettigi için Haçlilar yol boyunca yiyecek sikintisi çektiler. Çankiri'nin güçlü bir Türk garnizonu tarafindan korundugunu gören Haçlilar çaresizlik içinde etrafi yagmaladilar. Kiliç Arslan'in hemen saldiriya geçmemesi muhtemelen bekledigi yardimin gelmemesinden dolayi idi. Bundan dolayi da Haçli birliklerinin yürüyüslerini zorlastirmak ve zaman zaman da baskin tarzinda taarruzlarda bulunmakla yetiniyordu. Haçlilar Çankiri'dan itibaren sürekli olarak Türk birliklerinin saldirilarina maruz kalinca, öncü ve artçi kuvvetleriyle kendilerini korumaya çalistilar. Fakat Türkler ordunun gerisinin 700 kisilik bir kuvvetle korundugunu görünce ani hücuma geçtiler. Lombardlar panige kapilip dagildilar. Amasya istikametindeki yürüyüslerini devam ettiren Haçlilar Amasya yakinindaki bir yerde ordugâh kurdular. Kiliç Arslan, Gümüstekin Gazi, Karaca ve Ridvan'in kumandasindaki 20.000 kisilik Türk ordusu 2 Agustos Cuma günü haçli kampini kusatmis, fakat Lombardlar ve Fransizlar'in birlikte sikica teskil ettikleri saflari yaramamislardi. Ertesi gün Konrad ve yegeni Bruno kumandasindaki 3.000 kisilik Alman birligi yiyecek aramak için ordugâhtan ayrilmislar, iki mil uzakta Türklere ait bir kaleye saldirip içindeki esya ve erzaki almislardi. Geri dönerlerken Türklerin kurdugu pusuya düserek hem elde ettikleri ganimet hem de 700 kisiyi kaybetmislerdi. Haçlilar ertesi gün Türklerle savasa girmek niyetinde olduklari halde sonradan gece karanligindan istifadeyle kaçip gitmeye karar vermislerdir ki bu durum sövalyelerin kahramanlik ve fedakârlik gibi meziyetleriyle bagdasmamaktadir. Sövalyelerin zoru görünce kadin, çocuk ve yaslilari terkedip telâs ve korku içinde dagildiklari anlasilmaktadir. Türkler haçlilarin gece karanligindan istifadeyle kaçtiiklarini ögrenince önce ordugâha gelip burada kalanlari esir aldi veya öldürdü. Daha sonra Kiliç Arslan, Gümüstekin ve Belek Gazi kaçan orduyu takibe koyuldular. Kisa bir süre içinde onlara yetiserek hepsini kiliçtan geçirdiler. Haçlilar büyük zayiat verdiler. Ordunun yüzde seksenini kaybetmislerdi. Ancak liderlerin hepsi sag salim Istanbul'a dönmüstü. Böylece 1101 yili haçli seferine katilan birinci ordunun harekâti hezimetle sona ermisti. Kiliç Arslan ve müttefikleri bu zaferi kutlarken ikinci bir haçli ordusunun Anadolu'yu geçerek Konya'ya dogru yol aldigini ögrendiler. Bütün Türk kuvvetleriyle birlikte tepeler ve ovalar üzerinden bu haçli ordusunu takibe koyuldular. Yol boyunca araliksiz Türk hücumlarina maruz kalan sövalyeler Konya'ya gelmis fakat sehrin güçlü bir Türk garnizonu tarafindan korundugunu görmüslerdi. Muhasaradan bir sonuç alamayinca Eregli'ye hareket eden Haçlilar yol boyunca siddetli susuzluk çektiler. 300 kisi yolda ölürken digerleri de çok bitkin ve perisan düsmüslerdi. Konya'dan ayrildiktan 3-4 gün sonra 13-16 Agustos'ta Kiliç Arslan ve müttefikleri tarafindan kusatilip imha edildiler. Kurtulabilenler sefalet içinde ve büyük zorluklarla yollarina devam edip Antakya'ya ulasabildiler. Kiliç Arslan'in müttefikleriyle birlikte kazandigi bu zaferden hemen sonra Aquitanyalilar ve Bavyeralilardan olusan üçüncü bir haçli ordusunun Anadolu'ya girdigi ögrenildi. Kiliç Arslan Lombardlar'a yaptigi gibi bu orduyu da yürüyüsleri sirasinda yipratmak için Haçlilarin geçecekleri bölgeleri tahrib etti. Sultan Eregli'ye dogru geri çekilirken bütün Türk birliklerini toparladiktan sonra bu büyük haçli ordusuyla savasa girmeyi düsünüyordu. Haçlilar Eylül ayi basinda Eregli yakinlarina kadar geldiler. Eregli suyunun kenarinda kismen bataklik olan arazide cereyan eden savasta Haçlilar agir bir bozguna ugradilar. Canlarini kurtarabilen az sayidaki kisiler daglara çekildiler. Aquitanyali Fransizlar ve Bavyerali Almanlardan olusan üçüncü haçli ordusunun da bu sekilde pusuya düsürülerek imha edilmesiyle 1101 yili haçli seferi Türklerin kesin zaferiyle noktalanmis oluyordu. Kazanilan bu zafer Türklerin Anadolu'daki varliklari açisindan bir dönüm noktasi teskil etmekttedir. Kiliç Arslan, Gümüstekin Gazi, Ridvan ve Artuklu Belek Gazi gibi çok sayida Türk emiri üç haçli ordusunu da birbiri arkasindan bozguna ugratmakla Anadolu'nun Türk vatani oldugunu kesin olarak ortaya koymus oluyorlardi. Artik Anadolu topraklari Haçli tehdidinden kurtulmus ve haçlilarin Anadolu'da toprak ele geçirme emelleri yikilmisti. KILIÇ ARSLAN VE DÂNISMENDLILER Dânismendliler 1071-1178 yillari arasinnda Sivas, Amasya, Tokat ve Malatya ile civarlarinda hüküm süren bir Türk beyligidir. Sultan I. Kiliç Arslan'in Haçlilarla mesgul oldugu sirada Danismendli Gümüstekin Gazi 1100 yilinda Ermeni Gabriel'in elinde bulunan ve daha önce Sultan Kiliç Arslan tarafindan da muhasara edilmis olan Malatya'ya hücum etti. Zor durumda kalan Gabriel haçli reislerine haber gönderip acil yardim istedi. Bunun üzerine Antakya prinkepsi (prens) Bohemund yola çikarak Dânismendli Gümüstekin Gazi üzerine yürüdü. Fakat maglûp oldu ve esir alinarak önce Sivas'ta daha sonra da Niksar'da hapsedildi. Bu durum Islâm dünyasinda büyük bir sevinç uyandirdi. Haçlilar ise çok büyük endiseye kapildilar. Bohemund'u kurtarmak için harekete geçen bir haçli ordusu yukarida temas edildigi gibi 1101 yilinda Ankara'yi zaptederek yol boyunca pekçok köy ve kasabayi tahrip ve yagma etti. Ayni maksatla harekete geçen baska bir haçli ordusu da Anadolu topraklarina girmisse de Dânismendli Gümüstekin Gazi Halep Selçuklu meliki Ridvan ve diger emîrlerle isbirligi yapan Sultan Kiliç Arslan bu haçli ordusunu Merzifon yakinlarinda tamamen imha etmistir. Ne yazik ki bu gelismeler Anadolu Selçuklulariyla Dâ-nismendliler arasindaki isbirligi ve ittifakin bozulmasina sebep olmustur. Müsterek düsmanin imhâ edilmesinden sonra 1102 yilinda Malatya'yi ele geçiren Danismendli Gümüstekin Gazi ile Sultan Kiliç Arslan arasinda rekabet basladi. 1103 tarihinde Maras yolu ile Antakya üzerine yürümekte olan Kiliç Arslan Danismend Gazi'nin Bohemund'u 100 bin dinar fidye karsiliginda serbest biraktigini, esirler arasinda bulunan Richard'in da saliverilmesi maksadiyla imparator Alexios Komnenos ile müzakereye giristigini ögrenince hem Anadolu Selçuklu Sultani hem de müttefiki olmasi itibariyla alinan fidyeniin yarisinin kendisine verilmesini istedi. Fakat Gümüstekin Gazi bu teklifi reddedince onun üzerine yürüdü ve 1103 yilinda maglûp ettti. Gümüstekin Gazi'nin 1104 yilinda ölümü üzerine Kiliç Arslan Malatya'yi muhasaraya basladi. Ona mukavemet edemeyecegini anlayan Gümüstekin Gazi'nin oglu Yagisiyan 2 Eylül 1106 tarihinde (bazi rivayetlere göre 2 Eylül 1105 tarihinde) sehri teslim etmek zorunda kaldi. Bu olay Dânismendliler'in Anadolu'da giderek artmakta olan nüfûzunu kirdi ve Anadolu Selçuklulari'nin doguda yayilmalari için müsait bir ortam hazirladi. Kiliç Arslan doguda istilâ harekâtina geçmeden önce bati sinirlarini emniyet altina alma ihtiyacini hissettti. Bu maksatla Bizans imparatoru Alexios Komnenos ile haçlilara karsi anlasti ve gönderdigi birliklerle Bizans ordusunun Bohemund'u maglûp etmesine yardimci oldu. BÜYÜK SELÇUKLULARLA ÇATISMA VE KILIÇ ARSLAN'IN ÖLÜMÜ Kiliç Arslan'in doguya dogru yayilma politikasi onu Büyük Selçuklularla çatismaya itti. Sultan Berkyaruk ile Muhammed Tapar'in uzun yillar devam eden mücadelelerinden sonra Berkyaruk'un 1104 yili sonlarinda ölümü ve Musul'da meydana gelen olaylar Kiliç Arslan'in Büyük Selçuklu topraklarini ele geçirme ümidini artirdi. Kiliç Arslan'in genisleme politikasi Arslan Yabgu ve Mikailogullari arasindaki ailevî rekabetin yeniden alevlenmesine sebep oldu. Kiliç Arslan'i sarka dogru genislemeye sevkeden baska bir sebep de Islâm medeniyeti sinirlari içinde gelismekte olan dogunun bu dönemde Anadolu'ya göre çok ileri seviyede olmasiydi. Bu sirada Meyyâfarikîn (Silvan) emîri Ziyaeddin Muhammed Sultan Kiliç Arslan'i ülkesine davet ederek ona baglilik arzetti. Anadolu'daki diger beyler de ona itaatlerini bildirdiler (1105). Sultan ertesi yil Urfa'yi kusatti. Fakat sehir müstahkem surlarla çevrili oldugu için netice elde edemedi ve Çökürmüs'ün adamlarinin daveti üzerine Harran'a gitti. Haçlilar karsisinda zor durumda kalan müslüman halk Kiliç Arslan'in Urfa'yi kusatmasini ve Harran'a gelisini sevinçle karsiladilar. Fakat sultan hastalanip Malatya'ya dönünce Urfa muhasarasi da sarka yayilma harekâti da neticesiz kaldi. Büyük Selçuklu hükümdari Muhammed Tapar emîr Çökürmüs'ün vaad ettigi hizmet ve malî yardimdan vazgeçmesi üzerine Musul ve civarini Huzistan ve Fars arasindaki bölgeyi istilâ edip halka zalimce davranan Emir Çavli Sakavu'ya iktâ etti. Çökürmüs Çavli'nin Musul'a dogru yola çiktigini duyunca ona karsi asker toplamak için harekete geçti. Dostlarina da haber gönderip yardim istedi. Erbil hakimi Ebü'l-Heyca cevabinda çabuk davranirsa kendisi ile birlikte hareket edebilecegini aksi halde Çavli'ya katilmak zorunda kalacagini bildirdi. Çökürmüs bu tavsiyeyi yerinde bulup hemen yola koyuldu ve Erbil'e bagli bir köyde Ebü'l-Heyca'nin askerlerinin kendisine iltihak etmesini sagladi. Çavli'nin yaninda 1000 kisilik Çökürmüs'ün ise 2000 kisilik süvari birligi vardi. Çökürmüs galip geleceginden süphe etmiyordu. Savas baslayinca Çavli Çökürmüs'ün merkezde bulunan kuvvetlerine saldirdi ve onlari perisan etti. Çökürmüs tek basina kaldi, felç oldugu için ata binemiyor ve bir sedye içinde tasiniyordu. Nihayet esir alinarak Çavli'nin huzuruna götürüldü. Çökürmüs'ün esareti ve askerlerinin yenik düstügü haberi Musul'a ulasinca oglu Zengî'yi onun yerine emîr tayin ettiler. Sehrin ileri gelenleri ittifakla onu destekleme karari aldi. Kale müstahfizi Kizoglu Çökürmüs'e ait at ve mallari askerlere dagitti. Hille Arap emîri Seyfü'd-Devle Sadaka'ya, Kiliç Arslan'a ve Bagdat sahnesi Aksungur el-Borsukî'ye haber gönderip Çavli'yi sehre sokmamak için kendisine yardimci olmalarini istedi. Kizoglu mektubunda yukarida adi geçen sahislarin hepsine yardima geldikleri takdirde sehri kendilerine teslim edecegini bildirmisti. Seyfü'd-Devle Sadaka bu teklifi kabul etmemis ve sultan Muhammed Tapar'a bagli kalmayi uygun görmüstü. Çavli yanindaki emîrlerle Musul'u muhasaraya basladi. Askerler Emîr Çökürmüs'ü her gün katir sirtinda dolastiriyor ve "Sehri teslim edin beni de bu durumdan kurtarin" diye nida ettiriyorlardi. Fakat Musullular onun bu sözlerine hiç aldirmiyorlardi. Nihayet bir gün atilmis oldugu çukurdan Çökürmüs'ün cesedi çikarildi. Çökürmüs'ün esareti üzerine adamlarinin Sultan Kiliç Arslan, Hille Arap emîri Sadaka ve Emîr Aksungur'a davetiye çikardiklarini görmüstük. Kiliç Arslan bu teklifi kabul edip ordusu ile Musul istikametinde harekete geçti. Kiliç Arslan'in Musul seferine katilan emîrler arasinda Inalogullarindan Ibrahim, Siirt emîri Kizil Arslan, Artukoglu Ilgazi, Harput emiri Çubukoglu Mehmet, Hani emiri Sahruh ve Erzen emiri Togan Arslan da vardi. Nusaybin'e ulastiginda Çavli Musul'dan ayrilmak zorunda kalmisti. Kiliç Arslan bir süre Nusaybin'de kaldi ve ordusuna bir hayli iltihaklar oluncaya kadar orada bekledi. Kiliç Arslan'in yaklastigini gören Çavli Sincar'a gitti. Artukoglu Ilgazi ve Çökürmüs'ün adamlarindan bir grup da ona katilinca 4.000 kisilik bir süvari kuvvetine sahip oldu. Öte yandan Musul halki ve Çökürmüs'ün askerleri Nusaybin'de bulunan Kiliç Arslan'dan kendilerine dokunmayacagina dair yemin aldi. Hep birlikte Musul üzerine yürüdüler ve Sultan Kiliç Arslan 22 Mart 1107 tarihinde sehre hakim oldu. Çökürmüs'ün oglu ve adamlari onu merasimle karsiladilar. Kiliç Arslan da onlara hil'at giydirdi. Musul'da tahta oturan Kiliç Arslan Büyük Selçuklu hükümdari Muhammed Tapar adina okunmakta olan hutbeye son verip kendi adina hutbe okuttu. Askere ve halka çok iyi davrandi. Kaleyi Kizoglu'ndan teslim alan Kiliç Arslan halka zulüm gibi gelen bazi vergileri kaldirdi. Fitne ve fesada sebep olan jurnalciligi yasakladi. Kim jurnale tevessül ederse öldürürüm diye ferman çikardi. Sehre kendi memurlarini da tayin ederek Musul'u tamamen kontrolü altina aldi. Kiliç Arslan Nusaybin'e geldigi sirada Musul'dan ayrilan Çavli Artukoglu Ilgazi ile birlikte Sincar'a oradan da Rahbe'ye geçmisti. Halep Selçuklu meliki Ridvan bu sirada Emîr Çavli'ya bir mektup göndererek haçlilara karsi isbirligi teklif etti. Çavli da Ridvan'a ulaklar göndererek Musul'a yeniden hakim olabilmesi için kendisine askeri yardimda bulunmasini ve bu gerçeklestikten sonra Haleb'i tehdit etmekte olan haçlilara karsi birlikte hareket edebilecegini bildirdi. Bu sartlarla yapilan anlasmayi kabul eden Ridvan Antakya hakimi Tancred ile baris yaptiktan sonra derhal askerleri ile birlikte ona katildi. Musul'daki islerini tamamlayan Sultan Kiliç Arslan bir miktar asker ve bazi emîrlerle 14 yasindaki oglu Meliksah'i burada vekil birakip Çavli ile savasmak üzere 4.000 kisilik süvari birligi ile yola çikti. Çavli'nin güçlü bir orduya sahip oldugunu duyan bazi emîrler ordudan ayrilmaya karar verdiler. Buna ilk tesebbüs eden Emîr Inaloglu Ibrahim çadirlarini ve agirliklarini birakip ordudan ayrildi. Daha sonra diger bazi emîrler de ayni sekilde hareket ettiler. Bunun üzerine Sultan Kiliç Arslan Bizans Imparatoru Alexios Komnenos'a yardim için gönderdigi birliklerini geri çagirmak zorunda kaldi. Sultan Habur'a geldiginde yanindaki süvarilerin sayisi 5.000 idi. Emîr Çavli'nin ise 4.000 süvarisi mevcuttu. Haleb Selçuklu meliki Ridvan ve bir grup askeri de Emîr Çavli'ya katilmisti. Kaynaklarin ifadesine göre Çavli'nin askerleri daha mert ve daha cesurdu. Çavli Sultan Kiliç Arslan'a bagli emîrlerin birlikleriyle ayrilip gittiklerini görünce takviye kuvvetleri gelmeden hemen hücuma geçmeyi düsündü. 9 Sevval 500 (3 Haziran 1107) tarihinde meydana gelen savasta Sultan Kiliç Arslan olaganüstü bir cesaret göstermis ve düsman üzerine bizzat kendisi yürümüstür. Çavli'nin sancaktarinin kolunu kesmis, hatta bizzat Çavli'ya yetisip kiliç sallamis, fakat Çavli zirhli oldugundan ona bir zarar verememisti. Bu sirada Çavli'nin ordusu taarruza geçip Kiliç Arslan'a bagli kuvvetleri bozguna ugratti ve agirliklarini yagmaladi. Kiliç Arslan askerlerinin maglup oldugunu görünce kendisine karsi saltanat davasina giristigi Büyük Selçuklu hükümdari sultan Muhammed Tapar'in eline esir düsmekten korktu ve onlara ok yagdirarak atini Habur nehrine sürdü. Ati ve kendisi zirhli oldugundan ve arkadan da sandallarla devamli ok yagdirildigindan nehri geçmeyip boguldu. Cesedi birkaç gün sonra Habur'a bagli Semsâniyye köyünde bulundu. Cenaze önce burada defnedildiyse de daha sonra Meyyâfarikîn'e (Silvan) götürüldü (Temmuz 1107). Sultan Kiliç Arslan'in atabegi Mehmed Meyyafarikîn'de onun için Kubbeetü's-Sultan adiyla meshur bir türbe yaptirdi. Sultan Kiliç Arslan'in oglu Mesud 1143-1144 yillarinda cenazeyi Konya'ya götürmek istedi, sultanin tabutu bu maksatla Âmid'e getirildiyse de Gürcülerin Islâm topraklarina saldirmalari dolayisiyla bu mesele ile ilgilenemeyip cenazeyi tekrar Meyyafarikîn'deki türbeye naklettirdi. Kiliç Arslan'in kahramanca çarpismasina ragmen feci bir sekilde ölmesi Türkler arasinda unutulmaz acilar birakti. Ibnü'l-Esîr: "Bazi ölüm olaylari Araplar arasinda nasil meshur ise Kiliç Arslan'in ölümü de Türkler arasinda öyle meshurdu" diyor. Hatta bu olayin Osmanli hanedaninin mensup oldugu Kayi boyunun hafizasinda derin izler biraktigi ve Süleymansah'in Firat'ta bogulmasiyla karistirildigi görülmektedir. Hristiyan tarihçilerden Willermus da Kiliç Arslan'i çok cesur, ileri görüslü ve mahir bir kumandan olarak tanitir. Gerçekten de Kiliç Arslan Anadolu'ya geldiginde bir yandan bagimsizlik sevdasinda olan Türkmen beylerini Anadolu Selçuklu devletinin semsiyesi altinda toplamak, bir yandan Bizans imparatorlugu diger taraftan da Haçlilarla ugrasmak zorunda kalmisti. Kiliç Arslan Haçlilarin Anadolu'dan geçmesine mani olamadiysa da daha sonra gelen birliklere Anadolu'yu mezar yaparak devletin varligini korumayi basarmistir. Kiliç Arslan halk ve askerleri tarafindan çok sevilen adil bir hükümdardi. Hayirsever oldugu için ölümüne sadece müslümanlar degil hristiyanlar da üzülmüslerdir. Çagdas Ermeni tarihçisi Urfali Mateos onun çok âlicenap ve hayirsever bir insan oldugunu, ölümünde hristiyanlarin da yas tuttugunu söyler. KILIÇ ARSLAN'DAN SONRA ANADOLU SELÇUKLU DEVLETI Türk-Islâm tarihi için büyük bir istikbal vaad eden Anadolu Selçuklu sultani Kiliç Arslan'in genç yasta ölümü, ogullari arasinda Danismendliler'in de müdahale ettigi taht kavgalarina sebep oldugu gibi bunu firsat bilen Bizans'in da Anadolu topraklarini geri alabilmek için harekete geçmesine müsait bir zemin hazirladi. Kiliç Arslan'in ölümü Anadolu Selçuklularini Süleymansah'in ölümüyle ortaya çikan buhranlardan daha büyük karisikliklara sürükledi. Onun ölümü bütün dogu dünyasini etkiledigi gibi Bizans'i da Bohemund'un Balkanlar'dan saldirmaga hazirladigi sirada muhtemel bir tehlikeden kurtarmis oluyordu. Öte yandan kudretli hükümdarin vefati Büyük Selçuklular'in Iran'da uzun bir süre daha tutunmalarini saglamakla beraber müslüman Suriye'yi kendisini birlestirmeye muktedir yegâne kuvvetten de mahrum birakiyordu. Bu tarihten itibaren Bizans, Haçli ve Ermenilerle birçok cephede birden savasmak zorunda birakilan Anadolu Türkleri bir ölüm-kalim mücadelesine gireceklerdir. Kiliç Arslan'in ölümü üzerine Emîr Bozmis tarafindan Malatya'ya götürülen oglu Tugrul Arslan'in annesi Ayse Hatun, nüfuzlu bazi Türk emîrleriyle evlenerek sehri elinde tutmaya çalisiyordu. Önce Il-Arslan adli bir emîrle evlenen Ayse Hatun daha sonra onu tevkif ettirerek devrin meshur ve kahraman emîrlerinden Belek Gazi ile de evlendi ve onu ogluna atabeg tayin etti. Öte yandan sultan Kiliç Arslan'in Konya'daki nâibi durumunda olan Kayseri Emîri Hasan, Sultan Muhammed Tapar ile iyi iliskiler içindeydi. Sultan Muhammed Tapar kendisini metbu taniyacagina dair sadakat yemini aldigi Sahinsah'i muhtemelen Emîr Hasan'in da tesvik ve yardimlariyla 1109 yilinda serbest birakti. Veya o Ibnü'l-Kalânisî (s. 158)'nin dedigi gibi 503 yili baslarinda (1109) ordugâhtan kaçarak gelip Konya'da Selçuklularin basina geçti. Sahinsah Konya'da idareyi ele aldiktan sonra Emîr Hasan ile birlikte Bizans sinirlarina basarili taarruzlarda bulundu. Bu seferin basariya ulasmasindan Sultan Muhammed Tapar'in gönderdigi ileri sürülen yardimlarin da büyük rolü oldugu söylenebilir. Ancak bu yardimlarin hangi yolla ve nasil gerçeklestirildigini bilmiyoruz. Deguignes, Albertus ve Anna Comnena'ya istinaden (s. 59 vd.) Rumlarin Anadolu'da Türklerden üstün duruma gelmeleri üzerine Muhammed Tapar'in Emîr Mevdûd'u buraya gönderdigini ve bu ordunun Stamirie sehrini muhasara, zabt ve yagma ettigini, daha sonra da Kudüs'ü ziyaretten dönen hristiyan hacilari öldürdügü, bir kismini da esir aldigini söyler. Sayet bu hadise dogruysa bunu Büyük Selçuklu sultanlarinin Anadolu'ya yaptiklari son müdahale olarak kaydedebiliriz. Büyük Selçuklu ordularinin Suriye'de haçlilara karsi baslattigi cihad ile ayni devreye rastlayan bu harekât Büyük Selçuluklar ile Anadolu Selçuklularini müsterek düsmana karsi müttefik hale getirmisti. Ancak bu ittifak ve karsi taarruza ragmen Türklerin Anadolu içlerine dogru geri çekilmelerine engel olunamadi. Sahinsah taarruz halindeki Bizans'a karsi Alasehir üzerine bir ordu gönderdi. Fakat sehrin valisi Konstantin Gabras, Efes civarinda onlari maglub etti. Bunun üzerine Sahinsah, imparatora elçi göndererek sulh teklifinde bulundu. Imparator da kabul etti ve iki taraf arasinda bir anlasma imzalandi. Sultan Muhammed Tapar'in 504/1110-1111 tarihinde haçlilara karsi Imparator Alexios ile bir anlasma yapmasi Türkler ile Bizans arasindaki eski düsmanliklari tamamen ortadan kaldirmamisti. Nitekim 1113 yilinda Anadoolu Selçuklu sultani Sahinsah'in Emîr Monolug (Monolycus) ve Emîr Muhammed gibi bazi kumandanlariyla beraber Bizans'in Ege bölgesindeki topraklarina taarruz ettigini görüyoruz. Dönüste Kütahya önlerinde Imparator Alexios tarafindan pusuya düsürülerek maglûp edilmelerine ragmen Bizans, 1116 yilinda Emîr Monolug'un yeni bir sefere çikmasina engel olamadi. Ancak Alexios bundan sonra Antakya princepsi Roger ile anlasmak suretiyle Türklere karsi takib ettigi politikayi degistirdi ve onlar üzerine daha siddetli saldirilar tertip etmeye basladi. Bunun üzerine kardesi Mesud'un saltanati ele geçirmek üzere isyan ettigini haber alan Anadolu Selçuklu sultani Sahinsah ve Emîr Monolug imparatora basvurarak sulh istemek zorunda kaldilar. Alexios Komnenos'un Afyonkarahisar'daki ordugâhina giderek Bizans lehine bazi sartlari muhtevi bir anlasmayi imza ettiler. Anna Comnena'ya göre (s. 405) bu anlasmayla Türkler ülkelerini adeta imparatorun rizasiyla ellerinde tutar bir hale getirilmek isteniyordu. Böylece Türkler Bizans sinirlarini zorlamayacaklar ve Bati Anadolu güvence altina alinmis olacakti. Konya Selçuklu tahtini ele geçirmek üzere harekete geçen ve Emîr Gazi'nin kiziyla evlenerek Danismendliler'in de destegini elde eden Mesud, Afyonkarahisar'da imparatorla sözkonusu anlasmayi imzaladiktan sonra ihttiyatsiz bir sekilde dönmekte olan kardesi Sahinsah'a saldirdi. Halbuki Imparator ona Mesud'un isyani bastirilincaya kadar beklemesini tavsiye etmisti. Sahinsah'in bir süre önce öldürdügü Emir Hasan'in oglu Gazi babasinin intikamini almak için bizzat Sahinsah'a hücum etti. Fakat Sultan onu bertaraf etti ve Imparatora iltica etmek üzere geri kaçti. Ancak Mesud'un askerleri Aksehir yakinlarindaki bir kalede ona yetistiler ve yakalayip gözlerine mil çektiler (1116). Mesud kardesinin yerine Konya'da tahta çikti. O Konya'ya münhasir kalan hakimiyetini kayinpederi Emir Gazi'nin himayesinde sürdürüyordu ki bu Anadolu'da üstünlügün yeniden Danismendliler'e geçtigini gösterir. Daha sonra kardesi Sahinsah'in tamamen kör olmadigini ögrenen Mesud basina yeni gaileler açmasindan endise ederek onu yay kirisiyle bogdurarak öldürttü. Süryani Mikhail ise Mesud'un daha önce kardesi Sahinsah tarafindan hapsedildigini, Sahinsah'in imparator ile görüsmek üzere Mesud'u hapisten çikardigini ve Danismendli Emîr Gazi'nin yanina götürüp onu sultan ilân ettiklerini ve Istanbul'dan (aslinda Afyonkarahisar'dan) dönmekte olan Sahinsah'i pusuya düsürüp gözlerine mil çektiklerini anlatir. Bar Hebraeus ise Muhammed Tapar'in Meliksah (Sahinsah)'i Malatya'ya gönderdigini, onun küçük kardesi Tugrul Arslan'i azlettikten sonra diger iki kardesi Mesud ve Arab'i da hapsettigini, burada yillarca kalan Meliksah (Sahinsah)'in Danismend oglu tarafindan rahatsiz edilmesi üzerine Imparator Alexios'dan yardim istemek üzere yanina gittigini ve Meliksah (Sahinsah)'in pek çok altin ve hediye ile dönerken yolda Danismend oglu tarafindan pusuya düsürülerek gözlerinin kör edildigini, bunun üzerine Malatya'daki emîrlerin de Mesud'u hapisten çikardiklarini, onu ve kardeslerini Malatya'da birakip Konya'ya giderek burayi baskent yaptigini söyleyerek Mesud'un saltanati ele geçirmesinde Danismend oglu Emir Gazi'nin önemli rol oynadigini ortaya koymaktadir. Ancak O, Sahinsah'in 1109'dan 1116'ya kadar Konya Selçuklu tahtini isgal ettiginden habersiz gibidir. Sibt ise Sultan Kiliç Arslan'in Musul'da biraktigi oglunun Mesud oldugunu, onun 503'e (1109) kadar Sultan Muhammed Tapar'in yaninda mahbus kaldigini ve sonra kaçarak Malatya'ya geldigini ve Anadolu'ya hakim oldugunu söyler. Mesud'un da diger kardesleri gibi babasinin yaninda bulunmasi ve onun ölümünden sonra Sultan Muhammed Tapar'in yanina gönderilmis olmasi gayet tabiidir. Ancak Kiliç Arslan'dan sonra Anadolu Selçuklu tahtina önce Sahinsah'in sonra da Mesud'un geçtigini kabul etmek gerekir. Zira gerek Anna Comnena ve gerekse yukarida sözünü ettigimiz diger kaynaklar bu görüsü teyid eder mahiyettedir. |
SAHINSAH (1110-1116) -------------------------------------------------------------------------------- Bizans imparatoru Alexios Anadolu'da meydana gelen iktidar boslugundan yararlanarak Edremit'ten Izmir'e ve Antalya'ya kadar uzanan bölgeyi geri almaya çalisti. Sevk ettigi ordularla Anadolu'daki Türklere zulüm ve iskence yapti. Zor durumda kalan Anadolu halki Haçlilar karsisinda gösterdigi kahramanlik dolayisiyla adeta bir evliya kabul edilen Kayseri emîri Hasan'dan yardim istedi. Bunun üzerine Hasan Bey 24 bin kisilik bir kuvvet ile Alasehir'e yürüdü. Fakat Bizans kuvvetleri karsisinda maglup oldu ve çok agir kayiplar verdi. Bu zaferden sonra Bizans ordulari Alasehir'e kadar geldiler. Muhtemelen 1110 yilinda meydana gelen bu hadiseden sonra Emir Hasan'dan hiç bahsedilmez. Bu da onun sultan Sahinsah tarafindan kendisine rakip olur düsüncesi ile öldürüldügü seklinde yorumlanmaktadir. Türklerin içinde bulundugu ortami firsat bilen Rumlar gibi Ermeni ve Haçlilar da ayni sekilde Türklere saldirmaya baslamislardi. Fakat kisa sürede toplanan Türk kuvvetleri Ermenileri perisan ettiler. Haçlilar da Elbistan ve Ceyhan'i istilâ etmislerdi. Ancak isgal ettikleri bölgenin paylasilmasi konusunda anlasmazliga düstüler. Bundan istifade eden Malatya meliki Tugrul Arslan 1117 yilinda Ceyhan yöresini geri almaya muvaffak oldu. Tugrul Arslan'in annesi Ayse Hatun ise 1113 yilinda Malatya'dan Palu'ya giderek o devrin meshur Artuklu emîri Belek b. Behram ile evlenmisti. Sahinsah'in Bizans saldirilarini durdurmak maksadiyla göndermis oldugu kuvvetler Alasehir valisi Konstantin Gabras tarafindan maglup edildi. Bunun üzerine Sahinsah imparatora elçi göndererek baris teklifinde bulundu. Alexios Sultanin elçilerini büyük bir törenle kabul ederek anlasmayi imzaladi. Anlasmanin hangi maddeleri ihtiva ettigi kaynaklarda zikredilmemistir. Anlasmaya ragmen imparatorun rahatsiz oldugunu ögrenen Türkler 1113 yilinda Rumlardan intikam almak maksadiyla saldiriya geçerek Iznik ve civarini zapt ettiler. Emir Monolug ve Emîr Muhammed kumandasinda ilerleyen Selçuklu kuvvetleri Bursa ve Ulubat civarinda Bizans mukavemetini kirarak Çanakkale istikametinde ileri harekâta geçtiler. Imparator Türklerin ilerleyisini durdurmak için seferber olduysa da ciddi bir netice elde edemeden Istanbul'a döndü. Ertesi yil büyük bir ordu ile Anadolu Selçuklu baskenti Konya'ya dogru yola çikti. Fakat ayaklarindan rahatsiz oldugu için sefere devam edemedi. Bizans kuvvetlerinin harekâtini haber alan Sahinsah 1116 tarihinde karsi harekâta geçti. Imparator Türklerden korktugu için seferden döndügüne dair sayialar çikinca Iznik yolu ile Ulubat'a hareket etti. Manyas civarinda karargâh kurup Türkler üzerine bir kuvvet gönderdiyse de bir müddet sonra Istanbul'a döndü. Aksehir'e kadar geldi, fakat Konya üzerine yürümeye cesaret edemeden geri çekildi. Emîr Monolug'un tavsiyesi ile imparatora baris teklif edildi ve Afyonkarahisar yakinlarinda sultan ile imparator arasinda baris anlasmasi imzalandi (muhtemelen 1116). Bizans imparatoru Alexios'un Istanbul'a döndügü sirada Sahinsah'in ona baris teklifinde bulunmasinin sebebi kaynaklarda açik olarak ifade edilmemekle beraber kardesi Mesud'un tahti ele geçirmek maksadiyla harekete geçtigini gözönünde bulundurursak Sahinsah'in niçin baris teklifinde bulundugunu tahmin etmek zor olmayacaktir. Kayinpederi Danismendli Emir Gazi ve bazi Selçuklu emîrleriyle isbirligi yapan Mesud kardesi Sahinsah'a karsi harekete geçmis ve Afyonkarahisar'dan döndügü sirada üzerine büyük bir ordu sevk etmistir. Sahinsah bu durumdan haberdar olunca meselenin dogrulugunu tahkik etmek için önden adamlarini gönderdi. Ancak bunlar kuvvetli bir orduyla yaklasmakta olan Mesud'a rastlayinca onun tarafina geçtiler ve geri dönüp yolda hiçbir tehlikenin sözkonusu olmadigini söylediler. Böylece adamlarinin ihanetine ugrayan Sahinsah hiçbir tedbir almadan yoluna devam ederken Mesud'un kuvvetleri ile karsilasmis ve babasinin intikamini almak isteyen Emir Hasan'in oglu Gazi tarafindan yaralanmistir. Yarali vaziyette imparatora siginmak için kaçan Sahinsah Aksehir yakinlarinda Mesud'un adamlari tarafindan yakalandi ve gözlerine mil çekilerek Konya'ya götürüldü. Böylece alti yillik saltanati sona eren Sahinsah ertesi yil kani akitilmaksizin bogularak öldürüldü (1117). Bu sirada 21 yaslarindaydi. |
IZZEDDIN I. MESUD (1116-1155) Sultan Mesud'un tahta çikmasindan bir müddet sonra Bizans tahtinda da degisiklik oldu ve Ioannes imparator ilân edildi (1118-1143). Bu taht degisiklikleri iki devlet arasinda öteden beri devam eden ancak Sahinsah'la Alexios arasinda imzalanan anlasma ile kisa bir süre için de olsa durdurulmus olan savaslar yeniden basladi ve Denizli ile Uluborlu Bizans kuvvetleri tarafindan geri alindi. I. Kiliç Arslan'in ölümünden sonra ogullari arasinda baslayan taht kavgalari sirasinda Danismendliler giderek kuvvetlendiler. Sultan Mesud'un kayinpederi olan ve onun Selçuklu tahtini ele geçirmesinde önemli rol oynayan Danismendli Emir Gazi, Artuklu Belek Gazi'nin ölümünden sonra 13 Haziran 1124 tarihinde Malatya'ya hücum etti. Bir ay süren muhasaradan sonuç alamayan Emir Gazi oglu Muhammed'i burada birakarak sehir önlerinden ayrildi. Malatya 6 ay daha muhasara edildi. Uzun süren muhasara sebebiyle sehirde açlik felâketi bas gösterdi. Halk les ve agaç yapraklarini yemeye basladi. Bunun üzerine çaresiz kalan Ayse Hatun ile Kiliç Arslan'in oglu Turgul Arslan 10 Aralik 1124'de Nisar (Minsar) kalesine çekilerek sehri Danismendliler'e teslim etti. Böylece Malatya tekrar Danismendliler'in hakimiyeti altina girmis oldu. Sultan Mesud'un Malatya'yi kayinpederi Emir Gazi'ye teslim etmesi Ankara ve Kastamonu meliki olan kardesi Arab'i kizdirdi. Sultan Mesud 1126 yilinda kardesi karsisinda maglup olarak Bizans Imparatoruna siginmak zorunda kaldi. Selçuklu hanedani arasindaki iç mücadelelerden faydalanmak isteyen imparator Ioannes bunu firsat bilerek Sultan Mesud'a yardim ettigi gibi kendisi de Kastamonu üzerine yürüyerek sehri kusatti ve çok sayida esirle geri döndü. Sultan Mesud ise kayinpederi ile birleserek Melik Arab üzerine yürüyünce o da Ermeniler'in Çukurova'daki prensi Thoros'a sigindi. Daha sonra Türklerden ve Ermenilerden mütesekkil bir orduyla Emir Gazi'nin oglu Muhammed'i pusuya düsürerek esir aldi. Melik Arab daha sonra bizzat Emir Gazi üzerine yürüdü. Fakat neticede Emir Gazi oglunu esaretten kurtardi. Kardesler arasinda devam eden bu mücadele sonunda kârli çikan taraf hiç süphesiz Danismendliler oldu. Sultan Mesud kayinpederi sayesinde tahtini korumayi basarirken Emir Gazi de Malatya'dan Sakarya'ya kadar uzanan Selçuklu topraklarini Danismendli hakimiyeti altina aldi. Böylece Anadolu'nun en güçlü devleti haline gelen Danismendliler 1129 tarihinde bütün Karadeniz sahillerinin kontrolünü ele geçirdiler. Ayrica 1130'da Çukurova yöresinde Haçlilari bozguna ugratarak Bohemund'u öldürdüler. Sultan Mesud ise Bati Anadolu'da fetihlere basladi. Bu arada Emir Gazi öldü (1134) ve Selçuklu sultani Mesud büyük bir baskidan kurtulmus oldu. Emir Gazi'nin yerine geçen Melik Muhammed ile bir ara ihtilafa düsen Sultan Mesud, Bizans imparatorunun Anadolu'yu istilâ harekâtina karsi onunla isbirligi yapmak ihtiyacini hissetti. Bizans imparatoru 1137 yilinda büyük bir ordu ile Anadolu'yu geçmis Mersin ve Adana'yi isgal etmisti. Daha sonra Suriye istikametinde ilerleyen imparator Antakya, Halep, Esarib, Kefertâb, Maarratu'n-Nu'man'i ele geçirdikten sonra Istanbul'a döndü. 1139 tarihinde yeniden Anadolu seferine çikarak elde edemeden geri döndü. 1142'de yeni bir sefere çikan imparator Çukurova'ya kadar geldi ve 1143 Mart'inda Toros daglarindaki bir av partisinde yaralanarak öldü. Ayni yil (6 Aralik 1143) Danismendli Melik Muhammed'in de ölmesi üzerine Zünnûn, Yunus ve Ibrahim adlarindaki ogullari arasinda baslayan taht kavgalari Selçuklu devletinin yeniden güçlenmesine sebep oldu. Danismendliler arasindaki taht kavgasinda Sultan Mesud, Melik Muhammed'in Zünnûn adindaki oglunu destekledi ve Danismendli mirasindan pay almayi düsündü. Bu maksatla Sivas hakimi Yagibasan ve Malatya hakimi Aynü'd-devle'nin üzerine yürüyerek her iki sehri de bir müddet kusatti. Bu muhasaralar neticesinde Sivas'a giren Sultan Mesud Malatya'dan hiçbir netice elde edemedi. Muhasara makinelerini kirarak Malatya'dan ayrildi (Eylül 1143). Daha sonra Ceyhan ve Elbistan civarini ele geçiren Sultan Mesud oglu Kiliç Arslan'i buraya Melik tayin etti ve Anadolu'daki üstünlük yavas yavas Selçuklulara geçmeye basladi. Sultan Mesud'un Firat kiyilarina kadar yayilarak Dannismendli topraklarini isgal etmesi üzerine Yagibasan ve Aynü'd-Devle, anlasarak Selçuklulara karsi Bizans imparatorluguyla isbirligi yapmayi kararlastirdilar. Sultan Mesud Anadolu'nun dogusundaki topraklarda hakimiyet sahasini genisletmeye çalisirken muhtelif Türkmen beyleri de Denizli ve Menderes vadilerinde fetihlerde bulundular. Bunun üzerine harekete geçen Bizans'in yeni imparatoru Manuel Komnenos 1145 tarihinde Ermeni ve haçlilarla ittifak yapmasina ragmen hastaligi yüzünden sefere devam edememis ve Istanbul'a dönmüstür. Türkleri Anadolu'dan atmak isteyen Bizans imparatoru 1146 yilinda Menderes havalisini Selçuklulardan geri alarak Aksehir'de karsisina çikan bir Selçuklu ordusunu maglub ettikten sonra sehre girerek burayi yakip yikmistir. Daha sonra Konya üzerine yürüyen imparatora karsi Sultan Mesud, Selçuklu kuvvetlerini Aksaray'da toplayarak savasa hazirlandi. Iki taraf arasinda Konya önlerinde cereyan eden savasta Selçuklularin pek fazla etkili olamadiklari Bizans kuvvetlerinin Konya'yi muhasarasindan açikça anlasilmaktadir. Bir ay süren muhasaradan sonra Konya civarini tahrip ve yagma eden imparator sehri alamayacagini anlayinca geri çekilmeye karar vermistir. Bu sirada Avrupa'da II. Haçli seferinin basladigini ögrenen Sultan Mesud ve imparator aralarinda bir antlasma yaptilar. Bu antlasmadan sonra Sultan Mesud, Akdeniz bölgesinde ele geçirdigi bazi sehir ve kaleleri bu arada Brakena kalesini de Bizans imparatoruna geri verdi (1147). Selçuklular giderek Bizans aleyhine olmak üzere hakimiyet sahalarini genisletiyorlardi. Bu durum Bizans imparatorunu harekete geçirdi ve Türkleri Anadolu'dan söküp atmak için seferber oldu. Bu maksatla Selçuklularin elindeki bazi yerleri zapt ettikten sonra Konya'ya dogru yola koyuldu. Bizans ordusunu sürekli takip eden Selçuklularla Bizanslilar arasinda Aksehir'de vuku bulan savasta imparator Manuel ayagindan yaralandiysa da güçlü Bizans ordusu karsisinda mukavemet edemeyen Selçuklu kuvvetleri geri çekildi. Aksehir'i tahrip eden Rumlar Türkleri takip ederek Konya'ya yaklastilar (1146). Bu sirada Dogu Anadolu'da bulunan Sultan Mesud Bizans imparatorunun Konya üzerine yürüdügünü duyunca Aksaray'a gelip burada hazirliklarini ikmal ettikten sonra Konya önlerinde Bizans ordusu ile karsilasti. Müdafaa savaslari birkaç ay devam etti. Baskin tarzindaki saldirilarla Bizans ordusunu yipratan Selçuklular onlara pek çok zayiat verdirdiler. Konya'yi ele geçirme ümidini kaybeden imparator Horasan ve Bagdat'tan Selçuklulara yardimci kuvvetler gelmekte oldugunu ve Avrupa'da büyük haçli seferinin basladigini haber alinca bir an önce Istanbul'a dönmeye karar verdi ve Sultan Mesud'un ölümüne kadar bir daha Anadolu seferine çikmadi. Daha sonra Haçlilara karsi Selçuklularla anlastigi ve onlarla isbirligi yaptigi rivayet edilmektedir. Imadeddin Zengi'nin 1144 yilinda Urfa'yi fethederek Urfa Haçli kontluguna son vermesi Trablus kontlugu ile Kudüs kralligini da endiseye düsürmüstü. Urfa'ninn fethi Avrupa'da büyük bir heyecan yaratti ve II. Haçli seferine sebep oldu. Alman imparatoru III. Konrad Fransiz krali VII. St. Louis'in riyasetindeki haçli ordulari Istanbul'a dogru yola çiktilar. Bizans imparatoru diger haçli birliklerinden daha önce Istanbul'a gelmis olan Alman ordusunu bir an önce Anadolu'ya geçirmek için çirpiniyordu. Haçlilarin Iznik, Eskisehir yolunu takip ettiklerini ögrenen sultan Mesud Haçlilarin geçebilecegi yerlerdeki kale ve burçlarini tahrip ederek gerekli tedbirleri aldigi gibi kendisine tabi hükümdar ve beylere de haber gönderip yardim talep etti. 25 Ekim 1147 de Eskisehir yakinlarinda yorgun ve bitkin vaziyetteki haçli kuvvetlerine saldiran Sultan Mesud onlari çok agir bir bozguna ugratti. Haçli ordusunun yaklasik onda biri imha edilirken Iznik'e geri dönenlerle de yol boyunca Bizanslilar tarafindan perisan edildiler. Selçuklular ise bol miktarda ganimet ele geçirerek kalelerine çekildiler. Fransa krali St. Louis Istanbul'a varinca kendisine Alman imparatoru Konrad'in Türk kuvvetlerini imha ederek Konya'ya girdigi söylenmisti. Bizans imparatoru onu da bir an önce Istanbul'dan uzaklastirmak istedigi için yanlis bilgi vermisti. Fransa imparatoru 1147 sonlarinda hakikati ögrenmis ve ayni yolu takip etmeye cesaret edememistir. Ayni akibete ugramaktan endise ettigi için Balikesir, Bergama, Izmir ve Efes yoluyla Denizli istikametinde hareket etmis ve büyük kayiplar vererek bu sehre ulasabilmisti. Buradan Antalya'ya dogru yola çikan imparator zaman zaman Türk saldirilarina maruz kalmis ve binbir güçlükle Antalya'ya varabilmisti. Haçli kuvvetleri daha sonra Antalya'dan gemilerle Suriye sahillerine yöneldiler. Sultan Mesud Bizans taarruzlarini püskürttükten ve Konrad kumandasindaki haçli birliklerini Anadolu'da perisan ettikten sonra Atabeg Nureddin Mahmud ve Artuklu beyleri ile birlikte Suriye'deki haçlilara agir bir darbe indirmek için hazirliga basladi. Nureddin'in gönderdigi kuvvetler 1149 tarihinde Haçli kontu Joscelin'e maglub olunca Sultan Mesud oglu II. Kiliç Arslan'la beraber Joscelin üzerine yürüdü. Fakat Joscelin Selçuklu kuvvetleri ile savasa cesaret edemedi. Bunun üzerine Sultan Mesud 1150 yilinda Haçlilarin isgali altindaki Göksun, Behisni, Ayintab, Ra'ban, Dülük sehirlerini aldiktan sonra Antakya'ya hareket etti. Ancak Joscelin Selçuklulara tabi olmayi kabul etti, yorgun düsmüs olan Sultan Mesud da geri dönerek fethettigi yerleri Elbistan merkez olmak üzere oglu Kiliç Arslan'a verdi. Bu sirada Ermeni prensi Thoros Çukurova'ya giderek Tarsus, Adana, Manisa ve Anazarba'yi ele geçirmisti. Bizans imparatoru ile anlasan Sultan Mesud 1153 tarihinde damadi Danismendli Yagibasan ile beraber Ermeniler üzerine yürümüs, fakat hiçbir netice elde edemeden geri dönmüstü. Ertesi yil tekrar Çukurova'ya inen sultan Mesud daha büyük bir ordu ile Toroslari geçmeye çalisti, fakat bu sirada zuhur eden veba salgini yüzünden agir kayiplar vererek geri döndü ve bundan 10 ay sonra da öldü (1155). Sultan ölecegini hissedince ülkeyi Sahinsah, Devlet ve Kiliç Arslan adli ogullari arasinda taksim etmekle beraber Kiliç Arslan'i sultan ilan ederek diger ogullarinin da ona tabi olmalarini istedi. Sultan Kayseri'yi damadi Danismendli Zünnûn'a Sivas ve Amasya'yi da diger damadi Yagibasan'a vermis, onlarin da bu bölgelerde Sultan II. Kiliç Arslan'a tabi olarak hüküm sürmelerini istemisti. Ilk saltanat yillarinda kayinpederi Danismendli Melik Gazi'nin nüfuzu altina giren Sultan Mesud onun ölümünden sonra hakimiyet sahalarini genisleterek Anadolu'da nüfuzun tekrar Selçuklularin eline geçmesini saglamistir. Adina para basilan ilk Anadolu Selçuklu sultani Mesud'dur. Akilli ve adaletli bir hükümdardi. Ilim adamlarini sever ve onlara saygi gösterirdi. Amasya yakinlarinda güzel bir sehir insa ettirip camiler, medreseler, fakir ve kimsesizlerle yolcular için de meskenler yaptirmistir. Sehre içme sulari getirmis ve halkin yararina pekçok faaliyette bulunmustur. Sultan Mesud'un Simre adini verdigi bu sehir bugün bir harabe halindedir. |
II. KILIÇ ARSLAN (1155-1192) Sultan Mesud'un ölümü üzerine yerine veliaht tayin ettigi büyük oglu II. Kiliç Arslan geçti. Elbistan meliki olan Kiliç Arslan babasi ile beraber pek çok sefere katilmis ve tecrübe kazanmisti. Sultan Mesud ölecegini hissedince büyük bir merasim düzenleyip Kiliç Arslan'i bizzat tahta çikardi ve biat etti. Diger ogullarini da melik olarak, ülkenin muhtelif yerlerinde görevlendirdi. Kiliç Arslan babasinin yerine Selçuklu tahtina geçince kardesleri de isyan ederek tahtta hak iddia ettiler. Bunun üzerine Kiliç Arslan önce Devlet'i bertaraf etti. Sonra da Ankara ve Çankiri meliki olan Sahinsah üzerine yürüdü. Bu firsati degerlendiren Danismendli Yagibasan da Sivas'tan Kayseri'ye hareket etti. Kiliç Arslan bu haberi alir almaz süratle Yagibasan üzerine yürüdü. Iki ordu savasa girmek üzere iken alimlerin gayretleriyle buna mani olundu. Fakat Yagibasan kisa bir süre sonra Elbistan'a saldirinca iki ordu yeniden karsi karsiya geldi. Alimler yine oraya girip savasi engellediler ve taraflar arasinda anlasma sagladilar (1155). Danismendliler'i himaye eden Nureddin Mahmud da bu sirada Ayintab ve Ra'ban sehirlerini istilâ ederek vaktiyle Mesud ile Franklara karsi yaptiklari ittifaki bozdu (1156). Kiliç Arslan büyük bir ordu ile yola çikip Ayintab'i muhasara etti ve sehri ele geçirdi. Ra'ban üzerine yürüdügü sirada, Haçli taarruzlarina maruz kalan Nureddin Mahmud yaptiklarindan özür dileyerek Haleb'e döndü (1157). Kudret ve nüfuzu giderek artan II. Kiliç Arslan'dan korkan rakip ve düsmanlari ona karsi ittifak yapmak ihtiyacini hissettiler. Imparator Manuel, Nureddin Mahmud, Danismendli Yagibasan, Kiliç Arslan'in kardesi Sahinsah, Danismendliler'in Kayseri meliki Zünnun, Malatya emiri Zülkarneyn ona karsi müsterek bir cephe olusturdular. Bu ittifaki bozmak isteyen Sultan Kiliç Arslan imparatora elçi göndererek baris talebinde bulundu (1160). Fakat red cevabi aldi. Bunun üzerine Elbistan'i vererek Yagibasan'la anlasmak istedi. Fakat bunca fedakarliga ragmen yine de aleyhindeki ittifaki bertaraf edemedi. Erzurum meliki Izzeddin Saltuk'un Kiliç Arslan ile nikâhlanan kizini çeyiz ile birlikte Erzurum'dan Konya'ya gönderdigini haber alan Yagibasan gelin alayina saldirarak kizi Kayseri'ye götürüp yegeni Zünnun ile evlendirmek istedi. Ancak Islâm hukukuna göre nikahli bir kadinin baska biriyle evlenmesi mümkün olmadigindan gelini zorla dinden döndürdüler ve yeniden müslüman olduktan sonra zorla nikâhladilar. Bu agir tecavüz karsisinda çok öfkelenen Kiliç Arslan süratle Yagibasan üzerine yürüdü. Ancak Bizans kuvvetlerince desteklenen Yagibasan galip geldi ve zor durumda kalan II. Kiliç Arslan Bizans'a sigindi (1162). Istanbul'da muhtesem bir törenle karsilanan Sultan, 80 gün kaldiktan sonra imparator Manuel ile bir anlasma imzaladi. Buna göre; 1. Sultan Bizans imparatorlugunun düsmanlarini kendi düsmani olarak kabul edecek ve bunlarla mücadele eden Bizans'in safinda yer alacak, 2. Sultan ele geçirdigi Bizans sehirlerini iade edecekti. 3. II. Kiliç Arslan imparator Manuel'in bilgisi olmadan baska devletlerle herhangi bir anlasma imzalamayacak ve Manuel'in yaptigi seferlere yardimci kuvvetler gönderecekti. 4. Sultan Türkmenlerin Bizans hakimiyetindeki topraklarina yaptigi akinlara mani olacakti. Kiliç Arslan Bizans'tan aldigi yardimlarla hazirliklarini ikmal edip, intikam maksadiyla Yagibasan üzerine yürüdü ve Sivas'i zaptetti. Yagibasan yardim için damadi Sahinsah'in yanina Çankiri'ya gitti ve 4 Agustos 1164'te orada öldü. Yagibasan'in ölümü Kiliç Arslan'i rahatlatti. Kiliç Arslan onun ölümü üzerine Ankara-Çankiri meliki Sahinsah'i kaçmaya mecbur ettigi gibi Danismendliler'in elindeki Elbistan'i ve diger bazi yerleri Selçuklu topraklarina katti. Kayseri ve Zamanti'yi da istilâ ederek Zünnun'un hakimiyetine son verdi. Zünnun ile Sahinsah Anadolu topraklarini terk edip Nureddin Mahmud'a sigindilar (1164). Nureddin bunlari himayesine alarak Selçuklu topraklarina saldirdi. Maras, Behisni ve Göksun'u zapt etti. Sultan Kiliç Arslan büyük bir ordu ile ona karsi harekete geçti. Fakat agir kis sartlari ve haçli saldirilari bu iki Türk hükümdarini anlasmaya mecbur etti. Nureddin'in 1174 tarihinde ölümü üzerine Sultan tekrar harekete geçerek Sivas, Niksar, Tokat ve diger bazi sehirleri zapt etti (1175). Zünnun ile Sahinsah bu defa Bizans imparatoruna sigindilar. Imparator bu iki Türk beyine ait topraklari iade etmesi için Sultan'a baski yapiyordu. 1175'te Selçuklu sinirina asker sevk etti ve tahkimata basladi. Imparator kendisi sefere çikmadan önce Sahinsah ile Zünnun'u Anadolu'ya göndererek, Kiliç Arslan'in giderek artan kuvvetini sarsmayi planladiysa da bu hususta basari saglayamadi. Bunun üzerine bizzat sefere çikarak Anadolu'yu istila etmek hayaline kapildi. MYRIOKEPHALON SAVASI (1176) Anadolu Selçuklulari'yla Bizans imparatorlugu arasinda 1162'de yapilan anlasma taraflara daha rahat hareket etme imkâni sagliyordu. Bundan yararlanan II. Kiliç Arslan Danismendliler ve Musul Atabegligiyle; Imparator Manuel de Balkanlardaki bazi meselelerle ugrasiyordu. Bununla beraber Anadolu'da sayilari 100.000'i asan kalabalik bir Türkmen kitlesi kendilerine yurt ve otlak bulmak gayesiyle Bizans hakimiyetindeki bölgelerde yagma ve tahribatta bulunuyorlardi. Bu akinlara devam eden Türkmenler Denizli, Bergama ve Edremit'e ulasmislardi. Imparator hem bu akinlara mani olmak hem de Anadolu'da giderek güçlenen Kiliç Arslan'a agir bir darbe indirmek gayesiyle kuvvetler göndermeye ve Eskisehir'de bazi askerî tedbirler almaya basladi. Manuel Türk tehlikesine son vermek amaciyla bu seferi hilal-haç mücadelesine dönüstürmek istiyordu. Bu maksatla Papa III. Alexandre'a bir mektup göndererek Türklere karsi baslattigi bu harekâtta kendisine yardim saglamasini istedi. Papa cevabî mektubunda bu yardimi ancak yil sonunda saglayabilecegini bildiriyordu. Bunun üzerine Kiliç Arslan bir yandan hazirliklarini sürdürürken bir yandan da Süleyman adli kabiliyetli bir elçisini imparatora gönderip aralarindaki barisi devam ettirmek istedigini bildirdi. Ancak imparator Türkmenlerin istilâ ettikleri yerlerin iade edilmesini ve kendisine siginan Zünnûn ile kardesi Sahinsah'a ait topraklari derhal geri vermesini sart kosuyordu. Sultan imparatorun Eskisehir'de yaptirdigi istihkâmlari tahrib etmek için akinlara devam ederken imparator da bizzat sefere çikmadan önce Danismendli Sahinsah'i Anadolu'ya gönderdi. Fakat Sahinsah Eskisehir yakinlarinda pusuya düsürüldü ve bozgun halinde imparatora sigindi. Niksar üzerine gönderilen Zünnûn ise hiçbir basari saglayamadan geri döndü ve imparatora katildi. Kiliç Arslan kardesi Sahinsah'i da bertaraf ederek Anadolu'da siyasî birligi korudu. Bizans imparatoru Manuel, II. Kiliç Arslan daha fazla kuvvetlenmeden üzerine yürümek ve Anadolu'yu Türklerden kurtarmak istiyordu. Bu düsüncelerle 1176 ilk baharinda Ayasofya'da yapilan muhtesem bir törenle Istanbul'dan yola koyuldu. Frank, Macar, Sirp ve Peçeneklerden olusan bu büyük ordunun sayisi hakkindaki rakamlar 700 bine kadar ulasmaktadir. Sultan tekrar elçi gönderip baris talebini tekrarladi. Fakat imparator sultani yaptigi iyiliklere nankörce cevap vermekle suçluyordu. Bizansli kumandanlar Türklerin savas gücünden bahsederek imparatoru barisa tesvik ediyorlardi. Fakat Manuel onlari dinlemiyordu. Imparator Eskisehir yolu yerine Denizli istikametini takip ederek Selçuklulari gafil avlanmak ve baskent Konya'yi ele geçirmek niyetindeydi. Bunu sezen Sultan Kiliç Arslan müslüman hükümdar ve beylerden yardim istedigi gibi düsman kuvvetlerine baskinlar düzenleyerek onlari yipratmaya ve ikmal imkânlarini tahribe çalisti. 5-10 bin kisiden olusan Türkmen gruplariyla Bizans ordusuna saldirip yipranmis bir orduyla savasmayi plânliyordu. Sultan üçüncü defa imparatora bir elçilik heyeti gönderip baris talebinde bulundu. Ancak imparator bu teklifi magrûr bir edâ ile reddederek "baris müzakerelerinin Konya'da yapilacagini bildirdi. Bizans ordusu Homa-Düzbel-Karli-Haydarli-Karadilli-Uzunpinar yolunu takip ederek Myriokephalon (Karamikbeli) denilen sarp ve dar bir vadiye girdi. Geçidin yüksek tepelerinde mevzilenerek vadiye tamamen hakim bir durumda olan Türk kuvvetleri Bizans ordusuna baslangiçta müdahale etmeyerek düsman öncü birliklerinin Bogaz'in içine dogru ilerlemelerini adeta kolaylastirdilar. Bizans öncü birliklerine Angolos'un iki oglu Ioannes ile Andronikos kumanda etmekteydi. Bunlari diger birlikler takip ediyor, ardindan da agirliklar ve kusatma arabalari geliyordu. Imparatorun hassa kuvvetleri ise daha geride idiler. Öncü birliklerin bogazi geçerek ovaya inmesine müsaade eden Kiliç Arslan Bizans ordusunu birbirlerine yardimci olamayacak sekilde ikiye ayirmis bulunuyordu. Karamikbeli'nin çikisindaki tepe noktasinda geçisi kapattiran Sultanin vadiye sevkettigi Türk kuvvetleri sol kanadi ok yagmuruna tuttular. Bu kanadin büyük bir bölümü imha edildi. Ardindan gelen sag kanat kumandani onlara yardim etmek istediyse de çarpismanin basinda öldürüldü. Geçit tamamen Türklerin kontrolünde oldugundan vadide sikisip kalan Bizans ordusu hareket kabiliyetini kaybetmis ve geri çekilme imkânlari kalmamisti. Imparatorun hassa ordusu ve artçi kuvvetler de orada agirliklari tasiyan birliklerin bulunmasi sebebiyle hiçbir yardimda bulunamiyordu. Türk ordusu Bizans'in artçi birliklerinin gerisine uzanarak ricat etmelerine de imkân vermemekteydi. Bu sirada Niksar yakinlarindaki savasi kaybeden ve öldürülen Andronikos Vatatzes'in kesik basi bir mizragin ucuna takilip Rumlara gösterilince moralleri daha da bozuldu. Imparator olaylari seyretmekten baska bir sey yapamiyordu. Sultan Bizans ordusuna son darbeyi indirmek için imparatorun hassa kuvvetlerine saldirdi. Bütün ümitlerini kaybeden imparator herkese canini kurtarmasini emrettikten sonra Türk birliklerinin içine daldi. Bu sirada kopan bir firtina yüzünden her taraf tozduman oldu. Çarpismalar öylesine siddetli bir sekilde devam ediyordu ki her taraf cesetlerle doluydu. Imparator Manuel az sayidaki adamiyla saflari yararak Bizans öncü birliklerine katildi. Burada pusuya düsürülen Bizans ordusu büyük ölçüde imha edildi (17 Eylül 1176). Imparatorun agirliklari ordunun silah ve techizati yagmalandi. Zor durumda kalan imparator baris talebinde bulundu ve gece karanliginda yapilan müzakereler sonunda imparator Eskisehir'deki istihkâmlarini yiktirmayi ve Istanbul'a döndükten sonra da Sultan'a yüz bin altin göndermeyi kabul etti. Zafer sonunda Türkler 100 bin esir aldilar ve bunlari satilmak üzere Musul, Bagdat ve Suriye'nin muhtelif sehirlerine sevk ettiler. Bütün Islâm ülkelerine ve müslüman hükümdarlara zafernâmeler gönderildi. Malazgirt'ten sonra kazanilan ikinci büyük zafer olan Myriokephalon zaferi Selçuklular ile Bizanslilarin kaderinde önemli bir dönüm noktasini teskil eder. Malazgirt'te hezimete ugramalarina ragmen, hâlâ Anadolu'yu geri alma ümit ve hayalinde olan Rumlar bu zaferden sonra umutlarini tamamen kaybettiler. Haçli seferleri ve taht kavgalari sebebiyle Bizans'a geçmis olan üstünlük bu zaferle yeniden Selçuklular'a intikal etmistir. Bu tarihten itibaren Türkler hakimiyet sahalarini genisletmeye devam ederken, Bizanslilar müdafaaya çekilmek zorunda kalmislardir. Bu zafer bütün Islâm dünyasinda coskun sevinç gösterileri ile kutlanmistir. Sultan Imparator ile baris yaptiktan sonra Danismendliler'inn elinde bulunan Malatya'yi kusatti. Emir Muhammed Sultan'dan "amânnâme" aldiktan sonra Malatya'yi terk etti. Sultan da 4 aylik bir muhasaradan sonra 25 Ekim 1178'de Malatya'ya girdi ve Danismendliler'in bu koluna son verdi. Danismendliler'e son verilmesi Artuklu beylerini endiselendirdi ve Selahaddin Eyyubî'ye haber gönderip kendilerini himaye etmesini istediler. Selahaddin kuzeye dogru yayilmak istedigi için bu firsati iyi degerlendirdi ve Artuklular'in bu teklifini kabul etti. Kiliç Arslan ise Selahaddin'den vaktiyle Nureddin Mahmud tarafindan isgal edilmis olan Ra'ban'i geri vermesini istedi. Selahaddin bu teklifi öfke ile reddetti. Bunun üzerine Sultan Kiliç Arslan 20 bin kisilik bir orduyu Ra'ban'a sevketti. Fakat Selçuklu kuvvetleri 1179 yilinda vuku bulan muharebede maglub oldu. Sultan Kiliç Arslan ertesi yil Artuklu hükümdari Kara Arslan'in oglu Nureddin Muhammed'in üzerine yürüdü. Sultan damadi olan Nureddin Muhammed'in kizi Selçuk Hatun'a kötü muamele ettigini söyleyerek onu cezalandirmak istiyordu. Kiliç Arslan'in Artuklu hakimiyetindeki topraklari ele geçirmesi üzerine Selahaddin Eyyubî Sultan'dan geri dönmesini istedi. Doguda yayilma politikasi bu büyük hükümdari karsi karsiya getirmisti. Sultan Kiliç Arslan bir elçi vasitasiyla kizinin çeyizi olarak Nureddin Muhammed'e verdigi Malatya civarindaki Hanzit ve çevresinin kendisine iade edilmesini istedi. Ayrica kizina kötü davrandigini ileri sürdü. Taraflar arasinda anlasma saglanamayinca Haçlilarla mütareke imzalayan Selahaddin süratle Selçuklu topraklarina girdi, isin ciddiyetini anlayan Sultan Kiliç Arslan veziri Ihtiyareddin Hasan'i Selahaddin Eyyubi'ye gönderip onu bu hareketinden vazgeçirmek istedi. Selahaddin çok kararli oldugu halde vezir büyük bir maharetle onu barisa ikna etti ve daha sonra iki hükümdar Ermenilere karsi birlikte sefer tertip ettiler. Sultan Kiliç Arslan ile Selahaddin Eyyubî arasindaki anlasmazliktan yararlanan Ermeni krali Rupen Kilikya'da pekçok Türkmen'i öldürtmüs, bir kismini da esir almisti. Taraflar arasinda anlasma saglaninca Kiliç Arslan Selahaddin Eyyubî'den Ermeniler üzerine düzenleyecegi sefere istirak etmesini istedi. Bunun üzerine Kiliç Arslan kuzeyden Selahaddin Eyyubî de güneyden Ermeni topraklarina girdi. Onlara mukavemet edemeyecegini anlayan Ermeni prensi III. Rupen baris talebinde bulundu ve agir tazminat ödemeyi kabul etti (1180). Kiliç Arslan Malatya'ya dönerken Selahaddin Eyyubî de Misir'a hareket etti. Imparator Manuel Komnenos'un Myriokephalon'da yapilan anlasma sartlarini tam olarak yerine getirmemesi üzerine Selçuklu kuvvetleri ve Türkmenler Bizans arazisine akinlara basladilar. Uluborlu, Kütahya ve Eskisehir yörelerini fethettiler. Ancak Selahaddin Eyyubî 1180 yilinda yapmis olduklari anlasma sartlarina uymayarak Güneydogu Anadolu'yu ele geçirmek istemesi yüzünden Kiliç Arslan yeni gelismelerle ilgilenmek zorunda kaldi. Selahaddin önce Musul'u muhasara etti, fakat basarili olamayinca 1183'te Diyarbekir önlerine geldi ve uzun süre kusattiktan sonra sehri ele geçirdi. Diyarbekir'i savunan Emir Nisanoglu maiyyetiyle beraber Sultan II. Kiliç Arslan'a sigindi. Sultan Kiliç Arslan uzun ve serefli bir hükümdarliktan sonra artik yorulmus ve seferlere çikamaz olmustu. Bu sebeple eski Türk töresine uyarak ülke topraklarini 11 oglu arasinda taksim etti. Buna göre: 1. Kutbeddin Meliksah, Sivas ve Aksaray. 2. Rükneddin Süleymansah, Tokat ve havalisi. 3. Nureddin Sultan Sah, Kayseri. 4. Mugiseddin Tugrul Sah, Elbistan. 5. Muizzeddin Kayser Sah, Malatya. 6. Muhyiddin Mesud, Ankara, Çankiri, Kastamonu ve Eskisehir. 7. Giyaseddin Keyhüsrev, Uluborlu ve Kütahya. 8. Nasreddin Berkyaruk Sah, Niksar ve Koyluhisar. 9. Nizameddin Argunsah, Amasya. 10. Arslan Sah, Nigde. 11. Sencer Sah, Eregli'ye melik tayin edildiler. Bu taksim büyük bir ihtimalle 1182-1186 yillari arasinda yapilmistir. Kiliç Arslan bu taksimattan sonra veziri Ihtiyareddin Hasan ve diger devlet adamlari ile Konya'da sultan olarak hüküm sürmeye devam etmis, ogullari da melik sifati ile bulunduklari yerlerde yari bagimsiz olarak hareket etmislerdir. Bu meliklerin her biri kendi adlarina para bastiriyor, hutbe okutuyor ve diger devletlerle münasebetlerde bulunuyor, sultan olarak da babalarini metbu taniyorlardi. Ancak bu taksimden sonra kardesler ve babalari arasinda sonu gelmeyen bir mücadele basladi. 1185 yilindan itibaren Anadolu yeni bir Türkmen muhaceretine ugramis ve konar-göçer topluluklar sehzadeler tarafindan birbirleri aleyhine kullanilmistir. Sultan II. Kiliç Arslan 1188 yilina kadar ogullari üzerindeki siyasi hakimiyetini devam ettirebilmis, ancak daha sonra büyük oglu Kutbeddin Meliksah ile aralarindaki mücadele bir savasa sebep olmustur. 1188'de Kayseri civarinda meydana gelen savasta Meliksah'in askerleri büyük Sultan Kiliç Arslan'a kiliç çekmek istemeyince Meliksah Sivas'a döndü. Fakat bu ihtilaf kesin bir çözüme kavusturulamadi. Sultanin veziri Ihtiyareddin Hasan'in da baba-ogul arasindaki bu ihtilafi körükledigi sanilmaktadir. Daha sonra vezirlikten azledilen Ihtiyareddin Hasan Sivas civarinda Türkmenler tarafindan pusuya düsürülerek öldürüldü. Kutbeddin Meliksah Anadolu tahtina uzanan yolda en büyük engel olarak gördügü vezirin ölümü üzerine kendini destekleyen Türkmenlerle birlikte baskent Konya üzerine yürüdü ve Sultan II. Kiliç Arslan'a kendisini zorla veliaht ilan ettirdi(1190). Bu mücadele kudretli Türkiye Selçuklulari devletini sarsmis ve III. haçli seferine katilan ordularin Anadolu'dan geçmelerine mani olunamamistir. Alman imparatoru Friedrich Barbarossa 1190 yilinda III. haçli ordusunun basinda Anadolu'dan geçerken Bizans'in Anadolu'yu istila emellerine son veren o büyük Selçuklu sultani II. Kiliç Arslan oglu Meliksah'in elinde adeta bir esir durumuna düsmüstü. Büyük Islâm mücahidi Selahaddin Eyyubî'nin haçlilari perisan ederek 1187'de Kudüs'ü fethetmesi üzerine baslatilan III. Haçli seferine katilan birliklerin sayisi 200-600 bin arasinda gösterilmektedir. Alasehir-Denizli yolunu takip eden haçlilar yol boyunca göçebe hayati yasayan Türkmenlerin saldirilarina maruz kalmis, fakat ciddi bir mukavemetle karsilasmamistir. Ilk defa 1190 Mayisinda Aksehir yakinlarinda haçlilarin önüne çikan Meliksah ile Türkmen reisi Rüstem yorgun Haçli ordulari karsisinda basarili olamamis ve yavas yavas Konya'ya çekilmislerdir (17 Mayis 1190). Meram'da ordugâh kuran haçlilar bir müddet Konya'yi muhasara etmisler ve sonunda Kiliç Arslan ile Melik Sah'in baris teklifini kabul ederek rehin aldiklari 25 Türk emiri ile birlikte Haziran ayi ortalarinda Konya'dan ayrilmislardir. Rivayete göre Meliksah nefret ettigi emirleri haçlilara teslim etmis, onlar da yolda Türkmen saldirilarina mani olmadiklari bahanesiyle öldürülmüslerdir. Selçuklu topraklarini geçen imparator oradan Silifke (Göksü) çayini geçerken bogularak ölmüstür (10 Haziran 1190). Haçlilar Suriye'ye gittigi sirada Meliksah da babasinin vezir ve emirlerini bertaraf ederek Konya'ya hakim oldu. Meliksah daha sonra kardesi Kayseri meliki Sultansah'in üzerine yürüyerek onu muhasara etti. Meliksah'tan memnun olmayan Kiliç Arslan bir firsatini bulup Sultan Sah'in yanina sigindi. Bunun üzerine Meliksah Konya'ya dönüp sultanligini ilan etti. II. Kiliç Arslan bir müddet Sultan Sah'in yaninda kaldiktan sonra onun da kendisini emellerine alet etmek istedigini anlayinca büyük oglu Uluborlu meliki Giyaseddin Keyhüsrev'in yanina gitti. Onunla birlikte Konya'ya hücum ederek sehri aldi ve Giyaseddin'i veliaht ilan ederek Aksaray'da bulunan Meliksah'i kusattigi sirada hastalanarak öldü (26 Agustos 1192). Yaklasik 80 yasinda ölen II. Kiliç Arslan siyasî ve askerî kabiliyeti, elde ettigi büyük zaferleri ve ileri görüslülügü ile Türk tarihinin önde gelen hükümdarlarindan biridir. Anadolu'nun Türklesmesinde büyük hizmeti geçen Sultan II. Kiliç Arslan zamaninda ticaret yeniden hayatiyet kazanmis ve ilk kervansaray bu dönemde yapilmistir. Anadolu Selçuklu sultanlari arasinda ilk altin sikkeyi bastiran da odur. Onun zamani sehircilik ve imar faaliyetleri bakimindan da önemlidir. Aksaray'i yeniden insa ettirdigi gibi Konya'yi da imar ederek surlari yeni bastan yaptirmistir. Malatya'da bazi imar faaliyetlerinde bulunmustur. |
I. GIYASEDDIN KEYHÜSREV (BIRINCI HÜKÜMDARLIGI, 1192-1196) II. Kiliç Arslan'in ölümü üzerine küçük oglu ve veliahdi Giyaseddin Keyhüsrev Selçuklu tahtina geçti. Annesi Bizans imparator ailesine mensup bir kadindi. Kiliç Arslan ülkeyi taksim ettigi sirada onu Uluborlu'ya melik tayin etmisti. Babasinin ölümünü bir süre gizledikten sonra sultanligini ilân etti. Kardesleri kendisini sultan olarak tanimamakla beraber saltanat hukukunu çignemeye cesaret edememis ve melik unvanlariyla yetinmek zorunda kalmislardir. En tehlikeli rakibi Kutbeddin Meliksah'in bir süre sonra ölümü üzerine biraz rahat nefes alma imkâni bulan Giyaseddin Keyhüsrev Ankara meliki Muhyiddin Mesud ile Tokat meliki Rükneddin Süleyman Sah'in fetihlerle diger kardesleriyle mesgul olmalarindan istifade ederek kayda deger bir sikintiyla karsilasmadan Konya'da Selçuklu tahtini elinde tutabildi. Hatta Menderes vadisine kadar fetihlerde bulundu. Çok sayida esir ve bol miktarda ganimetle döndü. Esirleri Aksehir'e sevkedip köylere yerlestirdi. Onlara tohumluk dagitti ve bes yil boyunca vergiden muaf tuttu. Daha sonra Bizans imparatoru ile baris yapilinca bunlara diledikleri yerlere gidebilecekleri söylendi. Fakat onlar müslüman Türkler arasinda yasamayi tercih ettiler. Selçuklu tahtini ele geçirmek isteyen Rükneddin Süleyman Sah Ankara meliki Mesud'un elindeki bazi yerleri zaptederek onu kendine tabi kildi. Daha sonra diger kardeslerini de hakimiyet altina alip Konya üzerine yürüdü. Ona mukavemet edemeyecegini anlayan Giyaseddin Keyhüsrev 1196 yilina kadar tahtini korumus ve ayni yil Konya'yi Tokat meliki Rükneddin Süleymansah'a terketmek zorunda kalmistir. |
II. SÜLEYMAN SAH (1196-1204) II. Kiliç Arslan'in en kuvvetli ogullarindan biri olan süleyman Sah Konya'yi ele geçirmek için plânlar yapmaya basladi. Kardeslerine gönderdigi mektuplarda tahta çiktigi takdire kendilerini bulunduklari yerlerde melik olarak birakacagini vaad etti. Böylece onlarin da destegini saglayip Kayseri-Aksaray yolu ile Konya'ya yürüdü. Sehri dört ay kusattiktan sonra Giyaseddin ile anlasti. Buna göre Süleyman Sah Sultan'a, çocuklarina, emîrle-rine ve hazinesine dokunmayacagina ve istedigi yere gitmesine müsaade edecegine söz verdi. Iki kardes anlasma sartlarina bagli kalacaklarina yemin ettikten sonra Giyaseddin Konya'dan ayrildi. Süleyman Sah 7 Ekim 1196'da sehre girerek Selçuklu tahtina oturdu. Giyaseddin Keyhüsrev Konya'dan ayrilirken iki oglu Izzeddin Keykavus ve Alâeddin Keykubad'i sehirde birakmisti. Süleyman Sah yegenlerine ilgi gösterip diledikleri sekilde hareket edebileceklerini söyledi. II. Süleyman Sah önce kardeslerinden Argun Sah ve Berkyaruk Sah'a karsi sefere çikip Amasya ve Niksar'i topraklarina katti (594/1197). Elbistan meliki Mugiseddin Tugrul Sah da kendisine tabi oldugunu bildirdi. Böylece Malatya meliki Kayser Sah ile Ankara meliki Mesud hariç bütün kardesleri Süleyman Sah'a baglilik arzetmis oluyorlardi. Süleyman Sah'in dahili meselelerle ugrasmasini firsat bilen Bizans imparatoru III. Alexios dogrudan Selçuklu topraklarina tecavüz edemedi. Ancak Giresun'da batan bir gemiyi kurtarmak üzere gönderdigi donanma Samsun limanindaki gemilere saldirdi. Mallar yagmalandi. Bunun üzerine tüccarlar Süleyman Sah 'a sikâyette bulunup yardim istediler. Sultan bir elçi gönderip mallarin iadesini ve anlasma yapilmasini istedi. Neticede Bizanslilar Türklere yillik vergi ödemeyi ve tüccarlarin mallari için de tazminat ödemeyi kabul ettiler. Süleyman Sah kardeslerini kendine tabi kildiktan sonra taht kavgalarindan istifade eden Ermenilerin üzerine yürüdü. Ermeni krali Leon Toroslari asarak Kayseri yöresine kadar gelmis ve bazi kaleleri ele geçirmisti. Bunun üzerine 1199 yilinda Ermenilere karsi harekete geçen Süleyman Sah isgal edilen Selçuklu kalelerini geri aldi. Kilikya Ermeni Kralligi Anadolu Selçuklularina tabi oldu. Gürcülerin sürekli olarak Türk topraklarina saldirmalari üzerine II. Süleyman Sah 598 (1202) tarihinde Gürcistan seferine çikti. Dogu Anadolu'da tabi hükümdar ve beylere de haber gönderip kendisine katilmalarini istedi. Bu sirada Erzurum Saltuklu hükümdari Alâeddin Meliksah'i da huzuruna çagirdi. Meliksah Sultan'i Erzurum yakinlarinda büyük bir törenle karsiladi. Bazi tarihçiler onun sultani karsilamada kusurlu davrandigi ve geç kaldigi için tevkif edildigini söylerken diger bazi kaynaklar da baris müzakereleri sirasinda tevkif ve hapsedildigini ifade ederler. 25 Mayis 1202 tarihinde Erzurum'a giren Sultan Rükneddin Süleyman Sah Saltuklu hükümdarini hapsedip bütün topraklarina el koydu ve bu yöreyi kardesi Elbistan meliki Tugrul Sah'a ikta ederek Saltuklu hanedanina son verdi. Sultan Süleyman Sah Erzurum'u aldiktan sonra asil hedefi olan Gürcistan üzerine yürüdü. Selçuklu ordusu Mecingerd kalesi civarinda ordugâh kurdu. Fakat ordugâhta istirahat halinde iken Gürcülerin baskinina maruz kaldi ve agir kayiplar verdi. Gürcüler Selçuklu ordugâhina hücum ederek çok miktarda ganimet ele geçirdiler. Türk birlikleri ordugâhtan ayrilip daha uygun bir müdafaa mevkiine çekilirken Sultanin çetrini (saltanat semsiyesi) tasiyan görevlinin (çetrdâr) ati tökezleyip çetr yere düstü. Bunu gören emîr ve askerler sultanin basina bir musibet geldigini sanarak korkuya kapildi ve dagildilar. Bizzat Süleyman Sah orduyu toplamak için seferber olduysa da netice alamadi ve Türk ordusu agir kayiplar verdi. Süleyman Sah Tugrul Sah ve bazi beyleriyle Erzurum'a döndü. Gürcüler ordugâhi isgal edip sayisiz esya ve levâzim, altin ve gümüs kaplar, çadirlar, halilar, at, katir ve deveyi ganimet aldilar. Esir düsenler arasinda Erzincan Mengücüklü Beyi Behram Sah da vardi. Onu, fidyesini ödeyerek kurtardilar (1202). Gürcistan maglubiyetine ragmen Süleyman Sah Annadolu'da sagladigi birligi devam ettirmistir. Gürcüler de Türk topraklarini istilaya cesaret edememislerdir. Intikam hissiyle dolu olarak ikinci defa Gürcistan üzerine yürürken 6 Temmuz 1204 tarihinde (6 Zilkade 600) Konya-Malatya arasinda ölmüs ve Konya kalesindeki Kümbedhane'de defnedilmistir. Gürcüler onun ölümünü firsat bilerek 1205'te Malazgirt, Ercis ve Samankale'ye kadar olan topraklari isgal etmislerdir. Ancak Erzurum meliki Tugrul Sah Ahlatsahlar'dan Begtimur ile birlikte Gürcüleri bozguna ugratmislar ve Gürcistan içlerine kadar ilerleyerek çok sayida esir ve ganimetle geri dönmüslerdir. Süleyman Sah yaklasik 8 yil süren saltanati sirasinda ülkede millî birligi saglamis, hudutlarini doguda Gürcistan'a, kuzeyde Karadeniz sahillerine kadar genisletmis, Mengücüklü, Artuklu, Eyyubi hükümdarliklarini ve Kilikya Ermeni kralliklarini kendisine tabi kilmistir. Süleyman Sah yüksek devlet adamligi vasiflarini haiz, engin kültürlü ve sair bir hükümdardi. Diger birçok Türk hükümdari gibi o da alim, sair ve sanatkârlari himaye etmistir. Süleyman Sah'in ani ölümü üzerine nüfuzlu kumandanlari oglu III. Izzeddin Kiliç Arslan'i hükümdar ilen ettiler. Çocuk yasta Selçuklu tahtina çikan III. Kiliç Arslan tahti sekiz ay sonra amcasi I. Giyaseddin Keyhüsrev'e terk etmek zorunda kaldi (1205). |
I. GIYASEDDIN KEYHÜSREV'IN IKINCI HÜKÜMDARLIGI (1205-1211) Giyaseddin Keyhüsrev Konya'yi kardesi Süleyman Sah'a biraktiktan sonra uzun ve macerali bir hayat yasadi. Dokuz yil sürecek bir gurbet hayatina baslayan Giyaseddin Keyhüsrev, Konya'dan Sis'e (Kozan) gitmis ve orada Ermeni krali Leon tarafindan karsilanmis ve büyük bir hüsnü kabul görmüstü. Daha sonra Elbistan'a hareket eden Giyaseddin Keyhüsrev burada da kardesi tarafindan adeta bir sultan gibi karsilanmis ve Elbistan'in kendi emrine verildigi bildirilmistir. Giyaseddin kardesinin bu âlîcenâp davranisina tesekkür ederek Malatya'ya gitti. Kardesi Kayser Sah da onu törenle karsiladi. Buradan Haleb'e geçti ve daha sonra Amid (Diyarbekir) ve Ahlat yoluyla Karadeniz sahiline çikti; oradan da bir gemiyle Istanbul'a hareket etti. Istanbul'da imparator tarafindan törenle karsilandi ve kendisine 10 binlik altinlik tahsisat ayrildi. Giyaseddin Istanbul'da Mavrazomes adli bir Rumun kizi ile evlendi. Latinlerin 1204 yilinda Istanbul'u isgaline kadar orada, daha sonra da kayinpederiyle birlikte gittigi Istanbul yakinlarindaki bir kalede kaldi. Süleyman Sah'in ölüm haberini de burada aldi. Giyaseddin'in eski emîrlerinden bazilari Süleyman Sah'in ölümü üzerine onu tahta çikarmak için harekete geçti. Danismendlilerin yikilmasindan sonra Anadolu Selçuklu Devleti'nin hizmetine giren Danismendli Yagibasan'in ogullari Muzaffereddin Mahmud, Zahireddin Ili ve Bedreddin Yusuf da Giyaseddin'i tekrar tahta çikarmak için seferber oldular. Bunlar Selçuklularin büyük kumandanlarindan Mübârizeddin Ertokus ile isbirligi yaparak, diger bazi emîrleri de kendi saflarina kazandilar. Giyaseddin Keyhüsrev'in haciplerinden Zekeriyya bu emîrlerden aldigi taahhütnameyi Giyaseddin'e götürdü. Onu Anadolu'ya davet etti. Süleyman Sah'in ölümünü ögrenen Giyaseddin, ogullari, kayinpederi ve yakin adamlariyla yola çikti. Ancak Bizans imparatoru Theodoros Laskaris, III. Kiliç Arslan ile anlasmis oldugundan onlara topraklarindan geçme izni vermeyecegini bildirdi. Ancak uzun müzakereler neticesinde iki oglunu ve Hacib Zekeriyya'yi rehine birakmak suretiyle imparatordan izin alabildi ve uç bölgelerdeki emîrlerin refakatinde Uluborlu'ya geldi. Burada hazirladigi ordu ile Konya'yi ele geçirmek üzere hareket etti. Bu sirada rehine olarak bulunduklari yerin muhafizlari ile anlasan ogullari Keykâvus ile Keykubâd ve Hacib Zekeriyya da orduya katildi. Giyaseddin Ocak 1205 tarihinde Konya'yi muhasaraya basladi. Bir ay süren kusatmada hiçbir netice alamadan Ilgin'a döndü. Bu sirada beklenmedik bir hadise oldu ve Konyalilarla daimî halde rekabet halinde olan Aksaraylilar Giyaseddin'e haber gönderip sehirlerine davet ettiler ve hükümdar olarak taniyacaklarini bildirdiler. Giyaseddin bu habere çok sevindi ve hemen Konya'ya hareket etti. Yegeni III. Kiliç Arslan'a da Tokat'i ikta etti. Böylece dokuz yillik bir aradan sonra 1205 yili Subat ayinda (601 Receb) yeniden Selçuklu tahtina çikti. Rivayete göre ortalik sükun buluncaya kadar Gâvele kalesinde beklemesi istenen III. Kiliç Arslan burada öldürülmüstür. Giyaseddin yeniden tahta çiktiginda Süleyman Sah'tan saglam bir devlet devr almisti. Sultan I. Giyaseddin Keyhüsrev ilk is olarak kendisinin gurbette oldugu sirada Sam'a gitmis olan hocasi Mecdeddin Ishak'i Konya'ya davet etti. Bu davet üzerine Konya'ya gelen Mecdeddin'i büyük bir törenle karsilayip daha sonra oglu Izzeddin Keykâvus'a hoca tayin etti. Büyük oglu Izzeddin Keykâvus'u Malatya'ya, ortanca oglu Alaeddin Keykubad'i Tokat'a, küçük oglu Celâleddin Keyferidûn'u ise Koyluhisar'a meliki olarak tayin etti. Fakat daha önceki tecrübelerden ders alinarak artik meliklere bagimsiz hareket etme yetkisi verilmedi. Anadolu'daki hakimiyeti güçlenen Selçuklular Artuklu ve Eyyubi melikleri tarafindan da metbû tanindi. Selçuklu sultanlari milletlerarasi ticaret yollarinin önemini kavradiklari için fetih ve sefer politikalarini buna göre tanzim ediyorlardi. Latinlerin Istanbul'u isgali ve Komnenoslarin Karadeniz sahillerini tamamen kendi hakimiyetleri altina alma emelleri sebebiyle transit ticaret yollarinda emniyet kalmamisti. Bundan dolayi Sultan, Karadeniz seferine çikarak Komnenoslari maglub etti ve ticaret yollarinda emniyeti yeniden sagladi. Daha sonra da Türkiye için önemli bir ithalat ve ihracat merkezi olan Antalya'yi ele geçirmek için muhasara eden Sultan, netice alamayinca geri çekildi. Ancak sehre giden yollari kontrol altinda tutmaya devam etti. Bunun üzerine sehirdeki Rumlar, Latin idaresinde yasamaktansa Türklerin hakimiyetine girmeyi tercih ettiler ve sultana gizlice haberler göndererek onu sehri de ele geçirmeye davet ettiler. Bunun üzerine sultan sehri tekrar muhasara etmeye basladi. Siddetli hücumlardan sonra surlara tirmanan Hüsameddin Yavlak Arslan, sultanin sancagini burçlarin üzerine dikti ve 5 Mart 1207'de (3 Saban 603) Rumlarin da yardimi ile sehir Türk hakimiyeti altina girdi. Sultan, Mübarizeddin Ertokus'u Antalya' vali ve subasiligina getirdi. Islâmî gelenege uygun olarak sehre kadi, imam-hatip ve müezzin tayin etti. Kale ve burçlari tamir ettirip silâh ve erzak depo etti. Antalya'nin fethi Türkiye'nin iktisadî ve içtimaî gelismesinde önemli bir yere sahiptir. Selçuklular Akdeniz'de önemli bir ithalât ve ihracat limanina kavustuklari gibi burayi deniz kuvvetleri için bir üs haline getirdiler. Giyaseddin Keyhüsrev Antalya'nin fethinden sonra ordusuyla Konya'ya hareket etti. Bazi ticari vergileri kaldirdi. Selçuklular ile Kibrisli Latinler arasinda ticarî anlasma imzalandi. Süleyman Sah'in ölümü üzerine meydana gelen iktidar boslugundan yararlanan Ermeniler, Elbistan'a kadar gelerek pekçok esir ve ganimetle geri dönmüslerdi. Bu sebeple Sultan Ermeniler'e karsi sefere mecbur oldu (605/1208-1209) yilinda Maras'i ele geçirdi ve Eyyûbiler'in de yardimi ile Ermeni topraklarina girdi. Bazi sehir ve kaleleri zaptetti. Sultan güvenilir emîrlerinden Hüsameddin Hasan'i bu bölgede görevlendirdi. Daha sonra onun ogullari ayni görevi sürdürmüs ve Haçli seferleri sirasinda tahrib edilen Maras imar edilmistir. Ermeni krali Eyyûbi meliklerinin tavassutu ile Selçuklular ile bir antlasma imzalayarak onlara tabi oldu. Sultan Giyaseddin Keyhüsrev Eyyubi hükümdari el-Melikü'l-Adil'in yayilmaci siyaseti sebebiyle el-Melikü'z-Zahir, Muzafferüddin Kökböri, Mugiseddin Tugrul Sah ile ittifak yapti (606/1209-10). Giyaseddin Keyhüsrev'in Karadeniz, Akdeniz ve Ermeni topraklarinda kazandigi zaferler, Iznik imparatoru ile aralarinin açilmasina sebep oldu. Laskaris'in giderek kuvvetlenmesinden endise eden Sultan, Iznik Devleti ile hesaplasmaya mecbur oldu. Kendisine siginan Bizans imparatoru Alexis'i yanina alan Sultan Giyaseddin Laskaris'e bir ültimatom göndererek Iznik'i imparatorlugun esas sahibi Alexis'e teslim etmesini istedi. Bu talebin reddedilmesinden sonra harekete geçen Sultan, Denizli-Ladik arasindaki Antiochel sehrini muhasara ettigi sirada Laskaris'in ogullari ile karsilasti ve onlara agir kayiplar verdirtti. Bizzat imparatorun üzerine hücum ederek onu yere düsürdü. Ancak muhafizlarina imparatora dokunmamalarini emretti. Yere düsen imparator ayaga kalkip sultanin atinin ayaklarini kesti. Sultan bir kulenin devrilisi gibi yere düstü ve öldürüldü. Sultanin öldürüldügünü gören Selçuklu ordusu dagildi ve Bizans imparatoru kuvvetleri maglub iken galip duruma yükseldi (5 Haziran 1211). Ibn Bibi'ye göre Sultan Giyaseddin dag gibi atiyla merkeze hücuma geçti ve bir kiliç darbesiyle Laskaris'i yere düsürdü. Yanindaki muhafizlar onu öldürmek istediler. Fakat sultan izin vermedi. Maglup Bizans kuvvetleri kaçarken Türklerin bir kismi onlari takibe koyuldu. Bir kismi da ganimet derdine düstü. Bu sirada bir Frank askeri beklenmedik bir sekilde Sultanin üzerine atilarak onu sehid etti. Bunu haber alan Bizans ordusu geri dönüp taarruza geçti. Türkler sultanin ölüm haberiyle sarsildilar ve firara basladilar. Çok sayida esir ve kayip verdiler. Esirler arasinda Seyfeddin Ayaba da vardi. Sultan Giyaseddin Keyhüsrev'in cenazesi Alasehirli müslümanlarin yardimiyla Islâm mezarligina defnedildi. Sultani sehid eden Frenk askeri de öldürüldü. Cenazesi Keykâvus tarafindan Konya'ya getirtilerek Kümbedhane'ye defnedildi (14 Muharrem 608/28 Haziran 1211). Giyaseddin uzun boylu, kuvvetli ve cesur bir hükümdar olup kardesi gibi iyi bir egitim görmüstü. Dindar bir hükümdardi. Pazartesi ve Persembe günü oruç tutardi ve Divan-i Mezalim'e bizzat baskanlik ederek sikayetleri dinlerdi. Yilda bir defa ser'î mahkemelere giderek kendisi hakkinda sikayet varsa dinler ve ona göre hareket ederdi. Âlimleri ve kadilari korurdu. Kardesi Gevher Hatun'un vasiyeti üzerine Kayseri'de Sifaiyye ve Giyasiyye adiyla bir hastane ve tip fakültesi yaptirmisti (602/1205). Danismendliler tarafindan yapilan Kayseri'deki Ulu Cami'yi de tamir ettirdi. Yollarda zarara ugrayan tüccarin mallarini devlet hazinesinden tazmin ettirmesi ticareti tesvik ve himaye bakimindan önemlidir. Bazi ticari vergileri kaldirmasi da onun ticareti destekledigini göstermektedir. |
I. IZZEDDIN KEYKÂVUS (1211-1220) Sultan I. Giyaseddin Keyhüsrev'in büyük oglu Izzeddin Keykâvus babasi ile birlikte Istanbul'da gurbet hayati yasamis ve bu sirada atabeg Emîr Seyfeddin Ay-aba tarafindan egitilmistir. Giyaseddin Keyhüsrev Anadolu'ya dönüp ikinci defa tahta geçince onu Malatya'ya melik tayin etmis ve Seyh Mecdeddin Ishak'i da onun ögretmeni olarak görevlendirmisti. Izzeddin Keykâvus babasinin ölümü üzerine toplanan devlet erkâni tarafindan sultan ilân edildi. Konya'dan Kayseri'ye giden devlet adamlari Izzeddin Keykâvus'a haber gönderip onu da Kayseri'ye davet ettiler. 21 Temmuz 1211 tarihinde yapilan merasimle Selçuklu sultani ilan edilen Izzeddin Keykâvus taziye ve tebrikleri kabule basladi. Baskent Konya'ya hareket edecegi sirada Tokat meliki olan kardesi Alâeddin Keykubad'in ordusu ile Kayseri üzerine yürüdügünü ögrendi. Alaeddin Keykubad babasinin ölüm haberini alinca Erzurum meliki olan amcasi Tugrul Sah ile beraber saltanati ele geçirmek için harekete geçmisti. Danismendli Zahireddin Ili ve Ermeni kralinin da destegini saglayarak Kayseri üzerine yürüyen Alaeddin Keykubad kardesini muhasaraya basladi. Zor durumda kalan Izzeddin Keykâvûs önde gelen emîrleri Mübarizeddin Çavli, Zeyneddin Basara ve Behram Sah'i yanina çagirip onlarin fikirlerini sordu. Müzakereler sirasinda Kayseri valisi Celâleddin Kayser müttefikleri birbirlerinden ayirabilcegini söyleyince bu fikir kabul edildi ve vali gece yarisi degerli hediyelerle Ermeni kralinin yanina giderek ona sehzadeler arasindaki taht kavgalarina karismasinin kendisine hiçbir çikar saglamayacagini bildirdi ve onu ordugâhtan ayrilmaya ikna etti. Ermeni kralinin ayrilmasindan sonra Tugrul Sah da Erzurum'a hareket etti. Bunun üzerine bir durum degerlendirmesi yapan Alâeddin Keykubad kusatmadan vazgeçerek Ankara istikametinde yola koyuldu. Danismendli Zahireddin Ili de Nigde'ye giderek Alâeddin Keykubad adina faaliyetlerine devam etti. Kayseri'de karsilastigi tehlikeyi bu sekilde atlatan Izzeddin Keykâvûs birkaç gün dinlendikten sonra Konya'ya hareket etti ve sehrin ileri gelenleri tarafindan törenle karsilandi. Tahta çikarilan sultana kurbanlar kestiler, altin ve gümüs saçtilar. Çok degerli elbiseler, atlar vb. hediye ettiler. Bütün devlet adamlari merasimle baglilik yemini (biat) ettiler. Sultan da onlara hilatler giydirdi, emlak ve arazi tevcih etti, eski mensûrlari yeniledi. Cülûs senlikleri bir hafta devam etti. Muhtelif ülkelerden gelen elçiler tebriklerini bildirdiler ve degerli hediyeler takdim ettiler. Sultan Izzeddin Keykâvus bu vesileyle Abbasî halifesi Nâsir Lidinillah'a da elçi göndererek cülusunu bildirmis, saltanatinin tasdik edildigini bildiren hakimiyet mensurunu almistir. Sultan Seyh Mecmeddin Ishak'i Bagdad'a elçi olarak göndermis ve halifeden Fütüvvet teskilâtina girmek maksadiyla bu teskilâtin sembolü olan Fütüvvet salvarini istemistir. Bizans imparatoru Laskaris de sultana elçi göndererek tebriklerini bildirmisti. Sultan Izzeddin Keykâvus devlet islerini yoluna koyduktan sonra Arkara'ya siginmis olan kardesi Alaeddin Keykubad meselesini halletmeye karar verdi. Emirlerine haber gönderip Konya'ya çagirdi ve muhasara için gerekli hazirliklari tamamlayip Ankara üzerine yürüdü. Uzun süre devam eden muhasara sebebiyle sikinti içinde kalan Alaeddin Keykubad Eyyubî hükümdari el-Melikü'z-Zahir'e haber gönderip sultanla baris yapmasi hususunda tavassutta bulunmasini istedi. Ancak bundan bir netice elde edemeyince sehrin ileri gelenlerini toplayip onlarla istisare etti. Onlar teslimden baska çare olmadigini söyleyince agabeyi Izzeddin Keykâvus'a haber gönderip kendisine ve sehir halkina aman vermesi sarti ile anlasmaya razi oldugunu bildirdi. Bunun üzerine Sultan Seyfeddin Ay-aba, Hüsameddin Çoban ve Seyfeddin Kizil ile görüsüp kardesinin baris teklifini kabul etti ve sehri teslim alarak Alaeddin Keykubad'i Malatya yakinlarindaki Minsâr kalesinde hapsetti (1213). Sultan iç meseleleri hallettikten sonra ülkede ticaretin gelismesi için bazi faaliyetlere giristi. Kibris krali Hugue ile bir anlasma imzalayarak Avrupali tüccarlarin Kibris üzerinden Anadolu'ya gelmelerini temin etti. Izzeddin Keykâvus ayni maksatla Venediklilerle de bir anlasma imzalamis ve Venedik tüccarlarinin Anadolu'ya rahatça girip çikabilmelerini saglamistir. Sultan Akdeniz ticaretini yoluna koyduktan sonra Karadeniz ticaret yollarini da emniyete almak için harekete geçti. Kuzeydeki Samsun ve Sinop limanlari sadece Türkiye'nin ihracat ve ithalati için degil milletlerarasi ticaret için de çok önemli merkezlerdi. Bu bakimdan Sinop'u ele geçirmek için plânlar yapmaya basladi ve sonunda sehri karadan ve denizden kusatip Rumlari teslim olmaya mecbur etti (26 Cemayizelâhir 611/2 Kasim 1214). Ertesi gün askerler sehrin karsisinda saf baglayip halkin ileri gelenlerini sultanin huzuruna çikardilar. Onlar yer öpüp itaat arzettikten sonra sehrin anahtarlarini da sultana takdim ettiler. Sultan bazilarina hilatler verdikten sonra surlardan içeri girdi. Divan noterleri tarafindan hazirlanan ahidnâmeyi yaninda bulunan tekfura yemin ettirerek imzalatti. Anlasma metninde "es-Sultanü'l-Galib Izzeddin Keykâvus b. Keyhüsrev, ben Kir Alexis'e hayatima eman vermek, Sinop yöresi disinda kalan Canit (Canik) ülkesini bana ve evladima birakmak, buna mukabil kendisine her yil 12.000 dinar, 500 at, 2000 sigir, 1000 koyun ve hazineye intikal eden her cins maldan 50 yük hediyeyi kendi hayvanlarimla göndermek, ihtiyaç halinde de kendilerine askerî yardimda bulunmak üzere iki tarafa mensup büyüklerin huzur ve sehadetiyle bu anlasma kabul ve imza edilmistir". ifadesine yer verilmistir. Trabzon Komnenoslari bu tarihten Mogol istilâsina kadar Anadolu Selçuklulari'na tabi olarak hüküm sürdüler. Sultan Izzeddin Keykâvus buradan ülkesinin her tarafina fermanlar gönderip her sehirden zengin ve itibarli kisilerin seçilip Sinop'a gönderilmesini emretti. Eger bulundugu yerdeki emlâk ve akari dolayisiyla oradan ayrilmak istemeyen olursa emlâkinin devlet tarafindan satin alinarak kiymeti üzerinden ödeme yapilmasini istedi. Sultan Sinop'un fethini, dini ve ticari teskilâtlanmasini imar ve emniyet islerini organize ettikten sonra ordusu ile Sivas'a geldi ve bu zaferde hizmeti görülen beylerine degerli hediyeler ve hil'atler verdi. Bu zafer münasebeti ile es-Sultanu'l-Galib ünvanini alan Izzeddin Keykâvus halife ve müslüman hükümdarlara fetihnâmeler gönderdi. Sinop'un sahip oldugu siyasî ve ticarî önem sebebiyle Sultan yogun bir imar faaliyeti baslatti. Kale ve surlar tamir edildigi gibi medrese ve cami insaatina da baslandi. Sinop'un fethine istirak eden emîrlerin deruhte ettigi bu insaat sekiz ay gibi kisa bir sürede tamamlandi (612/1215). Sultan Sinop'un fethinden sonra Ermenilere karsi sefer hazirliklarina basladi ve 1215 yilinda sefere çikti. Karaman, Eregli 1216 yilinda Ermenilerden geri alindi. Hanedan mensuplari arasindaki taht kavgalari sirasinda Antalya'daki hristiyanlar geceleyin düzenledikleri bir baskinla Türkleri gafil avlamislar, kadin, erkek, çocuk, ihtiyar demeden kiliçtan geçirmislerdi. Bunu ögrenen Izzeddin Keykavus emirlerine haber gönderip derhal Konya'da toplanmalarini istedi ve süratle Antalya üzerine yürüdü. Bunun üzerine Hristiyanlar Kibris'taki Franklardan yardim aldilar. Sultan manciniklar ve muhasara makinelerini hazirlattiktan sonra sehri karadan ve denizden kusatti. Sonunda merdivenler kurularak zirhli piyadeler surlara çikarildi. Frank askerleri bertaraf edilerek kapilar açildi ve Türk ordusu sehre yeniden hakim oldu (30 Ramazan 612/22 Ocak 1216). Sehrin idaresi o yöreyi iyi bilen Mübarizeddin Ertokus'a verildi. Sultan Izzeddin Keykâvus bir süre imar ve yönetimle ilgili islerin tanzimiyle ilgilendikten sonra Konya'ya döndü. Bu zafer fetihnâmelerle komsu hükümdarlara bildirildi. Sultan ayni yil Ermenilere karsi ikinci bir sefere çikti. Haleb hükümdari Melik Zahir'e de haber gönderip yardim istedi. Fakat Misir Eyyubi hükümdari Melik Adil, Izzeddin Keykâvus'un Haleb'i ele geçirmesinden endise ederek Melik Zahir'i ikaz etti. Melik Zahir Ekim 1216 tarihinde öldü ve yerine geçen küçük yastaki oglu Melik Aziz kumandanlar üzerinde otorite kuramadigindan bu yardim tam anlamiyla gerçeklestirilemedi. Sultan Maras emîri Nusretüddin ile birlikte Ermeni hakimiyetindeki topraklara girdi ve bazi kaleleri ele geçirdi. Keban yakinlarinda vuku bulan savasi kaybeden Ermeni krali baris istedi ve 1218 yilinda iki taraf arasinda anlasma saglandi. Buna göre Ermeniler tekrar Selçuklular'a tabi olacak, bazi sinir kaleleri Selçuklulara geri verilecek, Ermeni krali ihtiyaç halinde sultanin emrine asker gönderecek ve yilda 20 bin altin haraç ödeyecekti. Sultan da Ermeni krali Leon'a Sis krali ünvanini verecekti. Bu anlasmayla Ermeniler itaate alinmis, böylece Anadolu-Suriye ticaret yolunda emniyet saglanmistir. Bu zaferden sonra bir müddet dinlenen Sultan Izzeddin Keykâvus Erzincan Mengücüklü beyi Fahreddin Behram Sah'in kizi Selçuk Hatun ile evlendi. Daha sonra Halep'teki bazi devlet adamlarinin daveti ile Haleb'i ele geçirmek üzere yola çikti. Selçuklu kuvvetleri 1218 Haziran'inda Tell-Basir'e kadar geldiler. Bu sehrin Maras emîrine teslim edilmesi, Eyyûbî meliki Efdal'i endiseye düsürdü ve bazi tahrikler sonucu sultani yalniz birakarak ordudan ayrildi. Eyyubî hükümdarlarindan Melik Esref ve Artuklu hanedanindan Artuk Arslan sultanin Haleb'i almasindan korkarak süratle harekete geçtiler ve Selçuklularin öncü birliklerine saldirarak agir kayiplar verdirdiler. Bu olaylar üzerine Sultan bir ihanete ugradigini düsünerek Agustos 1218'de geri döndü. Sultan çok üzüldügü bu seferin intikamini almak için Artuklulardan Nâsiruddin Mahmûd ve Erbil hakimi Muzafferüddin Kökbörü ile ittifak yapti. Hazirliklarini tamamlayip Malatya'ya gittigi sirada hastalandi. Firat'in suyunun iyi gelecegi düsünülerek Viransehir'e götürüldü, fakat kurtulamayip 7 Ocak 1220'de öldü. Cenazesi Sivas'ta yaptirmis oldugu Dârü's-Sifa'da topraga verildi. 35-40 yaslarinda ölen Sultan Izzeddin saglam bir iradeye sahip zeki bir devlet adami idi. Kanunlari adaletle tatbik eder, hiç kimsenin hakkina tecavüz etmezdi. Onun devrinde adalet, emniyet, bolluk ve refah vardi. Takip ettigi politika ile Türkiye'yi dünyaya ve denizlere açan sahil ve limanlara kavusturmustu. Yaptigi anlasmalarla ticaretin gelismesini saglamis, Haçlilarin Istanbul'u isgaliyle ortaya çikan durumdan çok iyi istifade etmis, gerçeklestirdigi fetihlerle devletin nüfuz ve kudretini komsulari üzerinde hissettirmistir. Komnenoslar'i, Ermenileri, Eyyubîler ve Artuklular'i kendine tabi kilmistir. Diger Selçuklu hükümdarlari gibi o da iyi bir egitim görmüs, engin ve yüksek bir kültüre sahip olmus, Farsça siirler yazmistir. Âlim ve sairleri himaye etmis, onlara daima saygi göstermistir. Sivas'taki Dârü's-Sifâ ve Dârü's-Sihha adli hastahane ve Tip Fakültesi onun tarfindan yaptirilmistir (1217). |
I. ALÂEDDIN KEYKUBAD (1220-1237) I. Giyaseddin Keyhüsrev'in ortanca oglu olan I. Alâeddin Keykubad babasinin Istanbul'dan dönüp tahta çikmasi üzerine Tokat'a melik tayin edildi ve babasinin ölümüne kadar orada kaldi. I. Giyaseddin Keyhüsrev'in ölümü üzerine devlet adamlari Izzeddin Keykavus'u sultan ilân edince Alâeddin Keykubad kardesine karsi taht kavgasina giristi. Amcasi Tugrul Sah ve Ermeni krali Leon'dan yardim istedi. Fakat agabeyi karsisinda basarili olamadi. Izzeddin Keykâvus 1212 yilinda Ankara'yi ele geçirince onu esir aldi ve Malatya yakinlarindaki Minsar kalesinde hapsetti. Sultan onu öldürmek istiyordu, ancak hocasi Seyh Mecdeddin Ishak buna engel oldu. Izzeddin Keykâvus'un ölümü üzerine toplanan devlet adamlari ve kumandanlar onun ölümünü bir süre gizledikten sonra, hapse atilmasinda rol oynadiklari Alâeddin Keykubad'i tahta çikarmaktan çekiniyorlardi. Fakat özellikle Seyfeddin Ayaba, Mübarizüddin Çavli ve Serefeddin Muhammed gibi devlet adamlari Alâeddin'in sahip oldugu yüksek nitelikleri ve yetenekleri dolayisiyla tahta çikarilmasinda israr ettikleri için Alaeddin Keykubad'in Anadolu Selçuklu sultani ilân edilmesi kararlastirildi. Seyfeddin Ay-aba daha önce Alâeddin Keykubad'i hapishaneye kendisi götürdügü için müjde haberini de kendisi vermek istedi ve Sultan Izzeddin Keykâvus'un yüzügünü alip Malatya'ya gitti. Alâeddin Keykubad onu daha önceki faaliyetlerinden dolayi affetti ve dogruca Sivas'a geldi. Taziyeleri kabul etti ve emîrlere hil'atler verdi. Bu törenlerden sonra baskent Konya'ya hareket etti. Konya'da çok görkemli törenler yapildi. Konya büyükleri ve zenginleri sultana hediyeler yagdirdilar. Sultan Alâeddin de beylerine fermanlar gönderip payitahta gelmelerini emretti. Büyük emîrlerden olup Kastamonu yöresinde faaliyette bulunan Hüsameddin Çoban ve Seyfeddin Kizil, altin, gümüs ve köle vb. hediyelerle, diger emîr ve beyler de koyun, at, deve ve kölelerle gelip itaat arzettiler ve sultanin ihsan ve ikramlarina nail olup mensurlari yenileyerek yurtlarina döndüler. Abbasi halifesi Nâsir Lidinillah seyh Sihabeddin Sühreverdî'yi hil'at, mensur ve diger hükümdarlik alâmetleriyle Konya'ya gönderdi. Elçi Aksaray'a gelince Sultana haber verildi. Sultan onu karsilamak üzere emîrlerini görevlendirdi. Konya'daki kadi, âlim, mutasavvif ve ileri gelen kisiler de Seyh Sihabeddin'i karsilamaya gittiler. Daha sonra bizzat Sultan da hassa askerleriyle onu karsilayip elini öptü. Sehre birlikte girdiler. Ertesi gün sultana hil'at, giydirildi ve saltanat tevcihiyle ilgili diger âdetler icra edildi. Sultan halifenin gönderdigi murassa eyerli bir ata binip çetr, sancak ve mehter takimiyla bir gezinti apti. Daha sonra elçiyi kiymetli hediyelerle Bagdad'a yolcu etti. Halife Nasir Lidinillah elçisine gösterilen bu saygi ve itibardan dolayi çok memnun oldu. Mogol istilâsinin en tehlikeli bir döneminde tahta çikan Alâeddin Keykubad onlara karsi gerekli tedbirleri aldi. Konya, Kayseri, Sivas ve diger bazi sehirlerin kale ve surlarini tamir ettirdi. Kardesi devrinde Eyyubîlerle bozulan münasebetleri de yeniden müsbet yönde kanalize etti. Eyyûbî hükümdari Melik Adil'in kiziyla evlenerek bu dostlugu daha da pekistirdi. Sultan Alâeddin Keykubad 1221 yilinda Kalonoros (Rumlar tarafindan kale bu adla aniliyordu) kalesini fethetti ve sehrin yeniden insa edilmesini istedi. Kalonoros bu tarihten itibaren sultanin adina nisbetle Alâiye seklinde anilmaya baslandi ve Selçuklu sultanlarinin kislik merkezi haline geldi. Cami, medrese, hamam ve konaklar yapildi. Sultan Alâiye ve Sinop'ta insa ettirdigi tersanelerle güçlü bir Selçuklu donanmasi için önemli bir adim atmis oluyordu. I. Giyaseddin Keyhüsrev ve iki oglu I. Izzeddin Keykâvus ile I. Alâeddin Keykubad'in tahta çikisinda önemli rol oynayan emîrler devlet yönetiminde baslica söz sahibi haline gelmislerdi. Bunlarin basinda Seyfeddin Ay-aba, Zeyneddin Basara, Mübarizeddin Behramsah ve Bahaeddin Kutlugca geliyordu. Sultan Alâeddin daha önce agabeyi Izzeddin Keykâvus'u desteklemis olduklari için bu emîrlere tam anlamiyla güven duymuyordu. Emîrler de sultana karsi memnuniyetsizliklerini dile getiriyorlardi. Sultanin Sivas surlarinin tamirini emretmesiyle bu memnuniyetsizlik daha da netlesti. Emîrler Seyfeddin Ay-aba'nin evinde bir komplo düzenleyip Celaleddin Keyferidun'u agabeyi Alâeddin Keykubad'in yerine tahta çikarmayi kararlastirdilar. Sultan bunu haber alip Antalya'dan Kayseri'ye hareket etti ve 24 kisi olduklari söylenen emîrlerin bazilarini idam ettirdi, bazilarini da hapse attirarak mallarini müsadere etti. Sultan kendisine karsi bir komplo tesebbüsünde bulunan Seyfeddin Ay-aba ve arkadaslarini muhtelif cezalara çarptirdiktan ve ülke dahilinde huzuru sagladiktan sonra fetihlere basladi. Önce Ermeni kralligi üzerine bir sefer tertip etti ve pek çok Ermeni kalesini ele geçirdi (1225). Selçuklu kuvvetleri daha sonra Haçlilarin elindeki bazi yerleri fethetmek üzere taarruza geçti. Mübarizeddin Çavli idaresindeki ordu bütün Içel bölgesini ve Silifke'yi ele geçirdi. Bu sefer sirasinda yaklasik 30 kalenin Selçuklular tarafindan zaptedildigi rivayet edilmektedir. Bu zafer ve fetihlerden sonra Ermeni kralligiyla bir anlasma yapildi. Buna göre kral Selçuklulara ihtiyaç halinde 1000 süvari ve 500 çarkçidan olusan yardimci birlik gönderecek, daha önce Izzeddin Keykâvus zamaninda ödenmekte olan vergi iki katina çikarilacak ve Anadolu Selçuklularini metbu taniyacakti. Sultan daha sonra doguda meydana gelen olaylar nedeniyle dikkatini bu tarafa çekti. Artuklu hükümdarinin Anadolu Selçuklu sultani adina okuttugu hutbeyi Eyyûbî hükümdari Melik Kâmil adina çevirmesi sebebi ile Artuklular üzerine yürüdü. Onlara ait Adiyaman, Kâhta, Çemiskezek ve Malatya'daki bazi kaleleri ele geçirdi (1226). Artuklu hükümdari Melik Mesud zor durumda kaldi ve kiymetli hediyeler gönderip baris teklif etti. Sultan yaklasan Mogol tehlikesi ve Harezmsahlarin sinirlarina dayanmasi sebebiyle bu teklifi kabul ederek Eyyubîlerle de dostlugunu pekistirdi. Erzincan'daki Mengücük beyi Davud Sah Alâeddin Keykubad'a karsi dostane olmayan bazi hareketlerde bulunup bagimsizligini ilân etmek hevesine kapilinca sultan 1228 yilinda sevk ettigi ordu ile Erzincan'i kusatip teslim aldi. Sultan Erzincan'dan Sivas'a dönünce oglu Giyaseddin Keyhüsrev'i Mengücük iline melik tayin etti. Antalya valisi Ertokus'u da onun atabegi olarak görevlendirdi. Ayrica Eyyubî melikesinden dogan küçük yastaki oglu Kiliç Arslan'i da veliahd ilan etti. Böylece Mengücük beyliginin Erzincan kolu sona eriyordu. Sultan Alâeddin Keykubad 1230 yili Agustos ayinda Erzincan yakinlarindaki Yassiçimen'de Harezmsah Celâleddin'i büyük bir bozguna ugratti. Sultan daha sonra Dogu Anadolu ve Suriye'de Eyyubîlere ait birçok sehri ele geçirince Melik Kâmil karsi taarruza geçti ve 4 ay zarfinda bu sehirleri geri aldi (1236). Eyyubîler'in ele geçirdikleri sehirlerde Selçuklu beylerine yaptigi zulümleri ögrenen Alâeddin Keykubad Âmid (Diyarbekir) üzerine bir ordu sevk etti. Ancak sehrin surlarinin saglamligi yüzünden basari elde edemedi. 1237 yilinda daha büyük bir ordu ile yeniden sefere çikmak düsüncesi ile askerlerini terhis eden Sultan Alâeddin 1 Haziran 1237'de Kayseri'de öldü. Cenazesi Konya'da Kümbedsarayda topraga verildi. Ölümünden önce büyük oglu Giyaseddin Keyhüsrev'i tekrar Erzincan meliki, Semseddin Altunaba'yi da ona atabeg tayin etti. En küçük oglu Izzeddin Kiliç Arslan'i veliahd ilan edip ve bütün kumandan ve devlet adamlarini ona biat ettirdi. Sultan Alâeddin Keykubad Türkiye'yi ilim, kültür, san'at bakimindan oldugu kadar iktisadî ve ticarî hayat itibariyle de gelismis ve müreffeh bir ülke haline getirmisti. Onun döneminde Anadolu Selçuklu devleti kudret ve nüfuzunun zirvesine ulasmis, Alâeddin Keykubad'in heybet ve ihtisamindan çekinen Mogollar ve diger unsurlar onun ölümüyle saldirgan bir tavir içine girmislerdi. Ebü'l-Ferec (Ibnü'l-Ibrî) Alâeddin Keykubad'in emsalsiz bir hükümdar oldugunu, mükemmel bir kafaya ve yüksek bir siyaset anlayisina sahip bulundugunu, bütün hükümdarlarin ona boyun egdigini ve bu sebeple kendisine Sultanü'l-âlem (Dünya hükümdari)denildigini kaydeder. Ibn Bîbî de müslüman ve hristiyan hükümdarlarin ondan hükümdarlik mensûru alip adina para bastirdiklarini ve hutbe okuttuklarini belirtir. Iyi bir egitim gören ve yüksek bir kültüre sahip olan I. Alâeddin Keykubad âlim, sair, edip ve din bilginlerini daima himaye etmisti. Mogol istilâsi önünden kaçan Türkistanli ve Iranli bilginleri ülkesine almakla Türkiye'nin kültür seviyesini yükseltmistir. Horasan'dan yola çikip birçok yeri dolasan Mevlâna Celâleddin'in ailesini de Konya'ya davet ederek Türk-Islâm kültürüne önemli bir hizmette bulunmustur. Sultan âlim ve seyhleri ziyaret eder ve onlarin hayirli dualarini alirdi. Arapça, Farsça ve Rumca da bilen Sultan tarih kitaplariyla siyasetnâmeleri okumaktan hoslanirdi. Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk'ün siyasetnâmesi, Imam-i Gazâlî'nin Kimyây-i Saadet ve Ziyâriler'den Keykâvus b. Iskender'in Kabusnâme'si Sultanin okudugu kitaplar arasinda zikredilmektedir. Sultanin kudret ve otoritesi sebebiyle ülkenin her tarafinda huzur ve emniyet hakimdi. Alâeddin Keykubad hazinenin gelir ve giderleri ile ilgili hesaplar konusunda çok dikkatli davranirdi. Zalimleri cezalandirmakta ve mazlumlarin haklarini almakta çok titizdi. Siir ve edebiyatla yakindan ilgilenen Sultan kendisi de Farsça siirler yazmisti. Onun sair ve edipleri himaye ettigini duyan Türkistanli sair Kaniî Türkiye'ye gelmis ve rivayete göre 30 ciltlik bir Selçuklu Seh-nâmesini kaleme almistir. Sultan Alâeddin Keykubad bu kültürel faaliyetler yaninda ticarî ve iktisadî hayatin gelismesi için de yogun bir faaliyet baslatmistir. Uluslararasi ticaret onun döneminde büyük bir gelisme göstermistir. 1220'de Venediklilerle yaptigi anlasmayla Türk tüccarlarinin da onlarin ülkesinde ticaret yapma imkânini saglamistir. Yollarda emniyet saglanmakla beraber muhtemel soygunlara karsi tüccarlarin mallari devlet tarafindan sigorta ettirilmisti. Zararlari derhal devlet tarafindan ödenirdi. Sultan ticaret kervanlarinin istirahati için kervansaraylar yaptirmisti. Buralarda yolculara zengin-fakir, hristiyan-müslüman ayrimi yapilmadan yemek verilirdi. Sultan büyük sehirleri surlarla çevirdigi gibi yaptirdigi cami, medrese, saray, hastahane, tersane, köprü ve kervansaraylarla Türkiye'yi imar etmisti. |
II. GIYASEDDIN KEYHÜSREV (1237-1246) I. Alâeddin Keykubad'in büyük oglu olan II. Giyaseddin Keyhüsrev'in annesi Mah-peri Hatun Alaiye (Kalonoros) hakimi Kirfard'in kizidir. I. Alâeddin Keykubad onunla evlenirken dinine karismayacagina söz vermisti. Bununla beraber müslüman Selçuklu sarayinda yasayan bu hristiyan hatun daha sonra kendi istegi ile Islâmiyeti seçmis, dindarligi ve hayirseverligi ile ün yapmistir. II. Giyaseddin Keyhüsrev yaklasik 6 yaslarinda iken atabeg Mübarizeddin Ertokus'un himayesinde Erzincan melikligine tayin edilmistir. Mübarizeddin Ertokus'un ölümü üzerine Sultan Alaeddin Keykubad Semseddin Altun-aba'yi ogluna atabeg tayin etti. Sultan Alâed-din 1237 yilinda ölünce yerine sagliginda veliahd olarak seçtigi oglu Kiliç Arslan'in hükümdar olmasi beklenirken basta Sa'deddin Köpek olmak üzere bazi kumandanlarin baskisi ile II. Giyaseddin Selçuklu tahtina çikarildi (1237). Sultan önce matem elbiseleriyle tahta çikip taziyeleri kabul etti. Daha sonra sarayda serefine cülus senlikleri düzenlendi, hapishanedekilere genel af ilan edildi ve saltanati bir fermanla ülkenin her tarafina duyuruldu. Giyaseddin rahat bir sekilde tahta çikmakla beraber küçük kardesi Kiliç Arslan'i destekleyen Harezmli beyler ile digerleri arasindaki çekisme bazi huzursuzluklara yol açti. Harezmli beylerin basinda oldugu bilinen Kayir Han ani bir baskinla yakalanip hapsedildi. Bunun üzerine Harizmli diger beyler kendilerini güven içinde hissetmeyerek Malatya istikametinde yola çiktilar. Kemaleddin Kâmyâr bunlari geri çevirmek istediyse de basarili olamadi. Bu arada Sa'deddin Köpek islerini daha rahat bir sekilde yürütebilmek için bazi emîrleri öldürttü. II. Giyaseddin ile üvey annesi olan Eyyubi melikesini ve ondan dogan iki kardesini Uluborlu'da bir süre hapsetti. Sultan'in zayif kisiliginden yararlanan ve çikar pesinde kosan Sa'deddin Köpek rakiplerini ortadan kaldirmaya devam ediyordu. 1238 Temmuz'unda Sumeysat (Samsat)'a karsi kazandigi bir zaferden sonra sultanin aczinden, eglence ve içkiye düskünlügünden yararlanarak adeta devleti ele geçirme sevdasina kapildi. Halkin Selçuklu soyundan gelmeyen birini hükümdar olarak tanimayacagini gayet iyi bilen Sa'deddin Köpek bu amaçla kendisinin I. Giyaseddin Keyhüsrev'in gayri mesru çocugu oldugunu yaymaya basladi. Fakat taraftar bulmadi ve Beysehir gölü yakinindaki Kubâd-âbâd sarayinda sultanin huzurunda öldürüldü(1239). Sadeddin Köpek'in isledigi cinayetlere yer veren Ibn Bîbî onun meziyetlerini anlatmayi da ihmal etmez ve onun halka iyi davrandigini, mazlumlara yardim edip zalimleri siddetle cezalandirdigini, herkese adaletle muamele ettigini, zengin-fakir, yabanci-yakin arasinda fark gözetmedigini söyler. Toplum içinde çok sert ve hasin oldugu için herkes ondan korkardi. Çok cömert ve hos sohbet idi. Özellikle ikta sahiplerinin çiftçilerden haksiz vergi almalarini önledigi için onlar tarafindan çok sevilirdi. Bütün bu meziyetlerine ragmen Harizmliler'e karsi takip ettigi politika ile degerli insanlari öldürterek devleti sarsintiya ugratmistir. Bu bakimdan da Selçuklu tarihinde kötü bir söhret ve ugursuz bir sima olarak taninmistir. Konya-Aksaray arasinda 634'te (1237) yaptirdigi bir kervansarayin (Zazadin Hani) kitabesinde de kendisinden "Köpek" lâkabiyla bahsedilmesi bu kelimenin bir hakaret maksadi tasimadigini göstermektedir. Sa'deddin Köpek'in öldürülmesinden sonra Mühezzebüddin Ali, Semseddin Isfahanî ve Celaleddin Karatay gibi degerli devlet adamlari samimi olarak devlete hizmet etmeye basladilar. Sultanin liyakatsizligine ve beyler arasindaki çekismelere ragmen Eyyubiler, Artuklular, Küçük Ermeni kralliklari ve Trabzon Komnenleri Selçuklulara tabi olmaya ve gerektiginde asker göndermeye devam ettiler. BABAÎLER ISYANI Babaîler isyani, II. Giyaseddin devrinin en önemli olaylarindan birini teskil eder. Seyh Ebu'l-Beka Baba Ilyâs-i Horasanî Mogol istilâsi sirasinda Harezmsahlar'in hakimiyetindeki topraklardan Anadolu'ya gelmis bir Türkmen seyhi idi. Torunu Elvan Çelebi Menâkibü'l-Kudsiyye adli eserinde onun Anadolu'ya geldikten sonra Amasya yakinlarindaki Ilyas köyüne (Çat köyü) yerlestigini ve burada etrafina çok sayida mürid topladigini kaydeder. Baba Resul diye de taninan Baba Ilyas 637'de (1240) Anadolu Selçuklu Sultani II. Giyaseddin Keyhüsrev'e karsi iktidari ele geçirmek amaciyla bir isyan hareketi baslatti. Isyanin sevk ve idaresini de halifesi Baba Ishak'a birakti. Ilk zamanlarinda büyük bir basari elde eden Babaîler daha sonra Amasya'da bozguna ugratildilar. Mübarizüddin Armagan Sah emrindeki Selçuklu ordusu tarafindan Amasya Kalesi'nde muhasara edilen Baba Ilyas yakalanip idam edildi. Baba Ishak Adiyaman yakinlarindaki Kefersüd bölgesindeki Türkmenleri silahlandirdiktan sonra Adiyaman, Kâhta ve Gerger'i ele geçirdi. Seyhi Baba Ilyas'in öldürülmesine mani olamayip intikam duygulariyla Konya üzerine yürüdü. Baba Ishak müridleriyle beraber Kirsehir'in kuzeydogusundaki Malya ovasina geldigi sirada Emîr Necmeddin kumandasindaki Selçuklu ordusuyla karsilasti. Çok çetin geçen savasta Selçuklu ordusu ücretli ve zirhli Frank askerleri sayesinde Babaîleri bozguna ugratti. Çocuk ve kadinlar hariç hepsi kiliçtan geçirildiler (637/1240). Babaî isyaninin sebepleri üzerinde duran bazi arastirmacilar olaylarin iktisadî, sosyal ve psikolojik faktörlerden kaynaklandigini, halkin ekonomik açidan çok kötü sartlar içinde yasadigini, toprak rejiminin XIII. yüzyilin ilk çeyreginden itibaren bozulmaya basladigini ve sonunda toprak agalarinin köylüleri irgat olarak çalistirdiklarini, ikta arazilerin vakif araziye dönüstürülmesi sebebiyle de Türkmenlerin yasadigi topraklarin azaldigini ve bu yüzden sikintilara maruz kaldiklarini, böylesine hayatî bir tehlike karsisinda Türkmenlerin hayvanlarini otlatacak mera dahi bulamadiklarini ve büyük bir krizle karsi karsiya kaldiklarini ifade ederler. Bunun yaninda yerlesik bir hayat süren Türklerin köylerde yasamakta olan Türkmenleri asagiladiklarini hatta onlari kendilerine bir hasim gördüklerini, Türkmenlerin de onlari tembellikle suçlayarak onlara kin besledikleri, ayrica devletin idari kadrolarindaki Iranli unsurun da Türkmenleri tahkir ettikleri ve sonunda Türkmenlerin bu asagilamaya dayanamayarak onlarla asagi yukari ayni görüsü benimseyen merkezi hükümete karsi isyan baslattiklarini 1237'de Selçuklu tahtina geçen II. Giyaseddin Keyhüsrev'in av partileri ve içki meclislerinde vakit geçirerek devleti ihtirasli fakat liyakatsiz kisilerin eline birakmasini ve bunlarin sikinti içinde yasayan halktan agir vergiler almalarinin da bu isyanin çikisinda etkili oldugunu ileri sürerler. Babaî ayaklanmasi Selçuklu devletini iyice sarsmisti. Bu durumdan yararlanmak isteyen Mogollar Mugan ve Arran'da karargâh kurarak Dogu Anadolu'ya birkaç kez yagma akinlarinda bulundular. Babaî ayaklanmasindan birkaç ay önce Ani ve Kars'i isgal eden Mogollarin Erzurum'u da kusatma niyetinde olduklari gözden kaçmiyordu. Bu sebeple Selçuklular Erzurum'a önemli kuvvetler yigdilar. Ancak Mogollar 1242 kisinda Erzurum'u kusattilar ve sehir halkinin kahramanca savunmasina ragmen içeri girmeyi basardilar ve binlerce kisiyi öldürdüler. Sehrin subasisi, Sinaneddin Yakut da öldürülenler arasindaydi. Mogollar bu katliam ve yagmalardan sonra sehri yaktilar ve surlari yiktilar. Ele geçirdikleri esir ve ganimetlerle Mugan'a döndüler. Erzurum'un isgali Mogol tehlikesine karsi Selçuklularin daha aktif olarak harekete geçmesini gerektirdi. Çesitli müslüman devletlerin asker göndererek destekledigi Selçuklu ordusu 1243 yili Temmuz baslarinda Sivas'a 80 km. uzakliktaki Kösedag'da meydana gelen savasi kaybederek perisan bir sekilde dagildilar. Sultan II. Giyaseddin korkusundan geceleyin Tokat yoluyla Konya'ya kaçti. Baycu Noyan Kösedag'da bozguna ugrayan Selçuklu ordusunu izlemek amaciyla yola çikti, Selçuklu ordusuna rastlamayinca da Sivas'a dogru ilerledi. Sivas kadisi Necmeddin zamanin büyük bilginlerinden biriydi. Mogol istilâsi sirasinda Harizm'de bulunmustu. Kadi sehrin ileri gelenleriyle Baycu'yu karsiladi, birçok mal ve hediye sunarak halkin canina dokunulmamasini istedi. Baycu bunun üzerine askerlerine üç gün boyunca sehri yagmalama izni verdi. Selçuklularin bir askeri üssü olan Sivas'ta bulunan bütün savas araç ve gereçleri yakildi ve tahrib edildi. Kösedag felâketi Anadolu Türklerinin hafizasinda uzun yillar aci hatiralarla yasadi. Bozgundan sonra vezir Mühezzebüddin Ali degerli hediyelerle birlikte Baycu'nun yanina gitti ve baris yapti. Kösedag buhranindan yararlanan Ermenilerin Türk topraklarina saldirmalari üzerine yeni vezir Semseddin Isfahanî büyük bir orduyla Ermeni topraklarina girdi. Tarsus'u kusatti. Sehir tam düsmek üzereyken Sultan II. Giyaseddin'in ölüm haberi geldi (1246). Vezir bu haber yayilmadan Ermeni kraliyla bir anlasma yaparak Konya'ya geri döndü. Yaklasik 25 yaslarinda ölen II. Giyaseddin içki ve eglence düskünü bir hükümdardi. Av hayvanlariyla ugrasmaktan ve onlari insanlar üzerine saldirtmaktan büyük zevk duyardi. Yeteneksiz bir hükümdar olmakla beraber I. Alâeddin Keykubad'in attigi saglam temeller nedeniyle ekonomik ve toplumsal ilerleme 1277'ye Muineddin Süleyman Pervâne'nin idamina kadar hizini yitirmedi. Dini ve ilmi birçok müesseseler kuruldu, camiler, medreseler, hastahane ve kervansaraylar yapildi. Giyaseddin Keyhüsrev aklî ve ahlâkî zaaflari yaninda korkakligi ile de devleti adeta sahipsiz birakmisti. Babaî isyaninda Konya'da kalmaya cesaret edememis Kubad-âbâd'a, Mogol istilâsi karsisinda da Antalya'ya çekilmis, Kösedag'da devleti Mübarizeddin Çavli'ya birakip kaçmisti. Sadeddin Köpek'in önemli devlet adamlarini öldürtmesi, Sultanin da ciddi beyleri bir kenara itip ayak takimiyla düsüp kalkmasi devlet islerinin bozulmasina yetmisti. Sahsiyetsiz devlet adamlarinin siyasî ihtiras ve entrikalari sebebiyle Selçuklu Devleti Mogollarin elinde bir oyuncak haline gelmisti. |
II. IZZEDDIN KEYKÂVUS (1246-1262) II. Giyaseddin Keyhüsrev öldügünde geride çocuk yasta üç oglu kalmisti. Bunlardan 11 yasindaki Izzeddin Keykâvus'un annesi hristiyan bir ailenin kizi olan Berduliye Hatun idi. 9 yasindaki Rükneddin Kiliç Arslan'in annesi bir hristiyan, 7 yasindaki Alâeddin Keykubad'in annesi ise Gürcü Hatun idi. Sultan II. Giyaseddin çok sevdigi Gürcü Hatun'dan dogan Alâeddin Keykubad'i veliaht tayin etmisti. Fakat vezir Semseddin Isfahanî, Celaleddin Karatay ve Semseddin Has Oguz gibi devlet adamlari töreye uygun olarak yasça büyük olan Izzeddin Keykâvus'u tahta çikarmayi kararlastirdilar. Uluborlu (Borgulu) meliki Izzeddin Keykâvus'u Aksehir'in Altuntas köyünde sultan ilân ettiler. Daha sonra Konya'ya getirip Anadolu Selçuklu hükümdari olarak kendisine biat ettiler (1246). Izzeddin Keykâvus da diger devlet adamlari gibi ayni yil Mogol tahtina çikan Güyük Han'in cülûs merasimine katilmak üzere Karakurum'a davet edildi. Selçuklu devletinin ileri gelenleri Ermeni ve Rum tehlikesi yüzünden sultanin baskentten ayrilmasinin mahzurlu olacagini bildirerek özür dilediler ve yerine sehzade Kiliç Arslan'i gönderdiler. Vezir Semseddin Isfahanî çok genis yetkilerle devlet islerini nizama koydu. Ancak bu durum fazla uzun sürmedi. Devlet adamlari arasinda ihtiras ve rekabet yüzünden büyük bir mücadele basladi. Neticede Semseddin Isfahanî güçlü rakiplerini ortadan kaldirarak iki yil boyunca devlet yönetimine tek basina hakim oldu. Kudret ve nüfuzunu arttirmak gayesiyle de sultanin annesi Berduliye Hatun ile evlendi. Ancak bu evlilik umumî efkârda tasvip edilmedi ve hanedana karsi saygisizlik olarak telakki edildi. Devlet erkâni arasinda yeni bazi sürtüsme ve mücadelelere sebep oldu. Ancak o sahsî gayretleriyle bütün rakip ve düsmanlarini bertaraf ederek ülkeyi huzur ve sükûna kavusturdu. Bu huzurlu dönem Ahmed adli birinin Sultan Alâeddin Keykubâd'in oglu oldugunu söyleyerek isyan etmesiyle bozuldu. Semseddin Isfahanî bu ayaklanmayi bastirmaya çalisirken Güyük Han'in tahta çikis merasimine katilmak üzere Karakurum'a giden Rükneddin Kiliç Arslan'in Mogol Han'i tarafindan sultan ilân edildigi haber alindi. Semseddin Isfahanî Emir-i âriz Resideddin'i degerli hediyelerle Mogolistan'a gönderip Güyük Han'i bu kararindan vazgeçirmek istediyse de arzusunu gerçeklestiremedi. Mogol ordusuyla Sivas'a gelen Rükneddin Kiliç Arslan burada Sultan ilân edildi ve Erzincan, Kayseri, Malatya, Harput ve Âmid'de de kendisine biat edildi(1249). Böylece Izzeddin Keykâvus'un ilk saltanat dönemi sona eriyordu. Vezir bu durum karsisinda yanina Izzeddin Keykâvus'u alip Alâiyye'ye çekilerek isyan etmek istedi. Ancak Celâleddin Karatay buna karsi çikarak her ne kadar böyle bir emir geldiyse de biz yine onu sultan olarak taniriz dedi. Bir müddet sonra Konya'ya gelen Mogol elçileri Semseddin Isfahanî'nin öldürülmesiyle ilgili emri getirdiler. Bunun üzerine vezir 25 Mart 1249'da öldürülüp bütün serveti müsadere edildi. MÜSTEREK SALTANAT DÖNEMI (1249-1254) Semseddin Isfahanî'nin öldürülmesinden sonra Seyfeddin Toruntay, Sirâceddin Sarica ve Hüsameddin Baycar gibi beyler Kiliç Arslan'i saltanattan vazgeçirmeye davet ettiler. Ancak o saltanatin kendisine ait oldugunu ve 200 Mogol süvarisinin de bunu teyid için Konya'ya geldigini bildirdi. Bunun üzerine Celâleddin Karatay Kiliç Arslan'in adamlarindan Türkistanli Cemaleddin Hutenî'yi baskadi tayin ederek siyasî buhrani çözmek için faaliyete geçti ve sarayda yaptigi toplantida "Büyük kardes dururken ülkenin idaresini küçüge birakmak ne din, ne insanlik ve ne de örfle bagdasir. Böyle bir hareket halk, halife ve diger milletlerin nezdinde de hüsn ü kabul görmez. Bu sebeple mesele ancak üç kardesin birlikte tahta çikmasiyla hutbe ve sikkelerde adlarinin dogum tarihine göre yazilmasiyla halledilebilir" dedi. Kiliç Arslan'in atabegi ve veziri Erzincanli Bahaeddin, Kadi Cemaleddin Hutenî'yi bu karara uymaya ve Mogol askerlerini geri göndermeye razi etti. Kiliç Arslan da bu teklifi kabul etti ve devlet idaresinde bazi yeni tayinler yapildi. Seyfeddin Sarica beylerbeyi, Nizameddin Hursid Vezir tayin edildi. Vezirlikten azledilen Erzincanli Bahaeddin Mogol askerlerinin yanina giderek bu gelismelere cephe aldi ve Celaleddin Karatay'a devlet idaresinin halâ kendi elinde oldugunu ve yeni tayinlere itibar etmemesini istedi. Ancak Izzeddin Keykavus, Celaleddin Karatay, Seyfeddin Hamid, Semseddin Tugraî ve Emîr-i dâd Fahreddin Ali ile birlikte Aksaray'a dogru hareket etti. Rûzbe ovasinda askerlerini topladi. Sultan Kervansarayi'nda iken 10.000 parali asker daha katildi. Kiliç Arslan'in beyleri bunu duyunca Sultan Izzeddin Keykâvus'a, devlet adamlarina ve askerlerine hakaret etmeye basladilar. Neticede bazi gruplar arasinda savas çikti. Toruntay bazi askerlerle birlikte esir alindi. Kiliç Arslan kendi askerlerinin bozguna ugradigini görünce Cemaleddin Hutenî ve diger yakin adamlariyla o civardaki bir tepeye çikti. Arslan Dogmus adli bir bey onlara saldirarak Cemaleddin Hutenî'yi öldürdü ve Kiliç Arslan'in huzuruna varip yer öptükten sonra onu Izzeddin Keykâvus'un huzuruna götürdü (1 Rebîülevvel 647/14 Haziran 1249). Sultan kardesini bagrina basti ve bozguncular yüzünden bu hale düstüklerini söyledi. Daha sonra Konya'ya hareket ettiler. Sehir halki sultani Sadeddin Köpek Kervansarayi'nda senlikler yaparak karsiladi. Alaeddin Kervansarayi yakininda kazanilan bu zaferle Celâleddin Karatay üç kardesin birlikte sultan ilan edilerek Selçuklu birligini saglamaya çalismistir. Karatay daha sonra üç kardesin saltanat naibligini birakmis ve hepsinin atabegi olmustur. Necmeddin Nahcivanî gibi dürüst ve faziletli bir insani vezir tayin ederek devlet islerini yoluna koymustur. Fakat daha sonra sadece sahsî çikarlarini düsünen beylerin ihtiraslari yüzünden devlet yine bazi güçlüklerle karsi karsiya birakildi. Bu sirada gelen Mogol elçiler Sultan Izzeddin Keykâvus'un Mengü Han'in huzuruna gitmesini istiyorlardi. Bunun üzerine Izzeddin Keykâvus maiyetiyle birlikte Kayseri'den Mogolistan'a hareket etti. Fakat Sivas'a varinca Celâleddin Karatay'in öldügünü (11 Kasim 1254) haber aldi ve geri döndüler. Bu sirada Sultanin halkin kadin ve kizlarina karsi gayr-i ahlâkî davranislari sebebiyle Kiliç Arslan'in getirilmesi fikri yayginlasmisti. Bu yüzden sultan Izzeddin Keykâvus derhal Konya'ya hareket etti. Birbiri ardindan gelen Mogol elçilerini de muhtelif mazeretler ileri sürerek geri gönderiyordu. Sonunda israrlara daha fazla dayanamayarak yerine kardesi Alâeddin'i gönderdi. Alâeddin'e refakat edenler arasinda bulunan devlet adami ve kumandanlar yol boyunca saltanatin ona ait oldugunu ve kendisini desteklediklerini söylediler. Celaleddin Karatay'in dört yildir (1249-1254) sagladigi birlik ve beraberlik onun ölümüyle son buldu. Mogollar'in baski ve müdahaleleri, beylerin ve diger devlet adamlarinin sonu gelmeyen istekleri, sultanlarin sahsiyetlerinin zayif olusu yüzünden ülke devamli bir huzursuzluk içine girdi. Mengü Han'in huzuruna giden Alâeddin Keykûbad'in sultan olarak dönmesi ihtimali kuvvet kazaniyor ve bu durum hem Izzeddin Keykâvus hem de Rükneddin Kiliç Arslan'i endiseye sevkediyordu. Sonunda bir rivayete göre Izzeddin Keykâvus adamlari vasitasiyla Alâeddin'i Erzurum'da öldürtmüstür. Baska bir rivayete göre ise eceliyle ölmüstür. Izzeddin Keykâvus Celâleddin Karatay'in ölümünden sonra gayri ahlâkî davranislarda bulunuyor ve çevresindeki kötü insanlarin tesirinde kaliyordu. Hristiyan dayilari Kir Haya ile Kir Kedîd de devlet islerine müdahale ediyorlardi. Bu durum Izzeddin Keykâvus aleyhinde bir kamuoyu olusmasina sebep oldu. Daha önce görevlerinden uzaklastirilmis olan beyler de Kiliç Arslan'i desteklemeye basladilar. Nihayet Kiliç Arslan tebdil-i kiyafetle saraydan çikip Ürgüp yoluyla Develi'ye gitti ve Kayseri'de sultan ilân edildi. Sultan Izzeddin Keykâvus Sadreddin Konevî ile Seyh Hüsâmeddin'i kardesine gönderip Sivas, Malatya, Harput ve Âmid (Diyarbakir) vilâyetlerine sahip olmakla iktifa etmesini istedi. Ancak o da Kayseri kadisi Celâleddin Habib'i elçi gönderdi ve Kayseri ile Kirsehir'in de idaresine birakilmasini talep etti. Fakat taraflar arasinda anlasma saglanamadi ve iki ordu Ahmed-hisar'da karsi karsiya geldi. Yapilan savasta Kiliç Arslan'in ordusu maglûp oldu ve esir düsen Kayseri ile Develü subasilari öldürüldü. Kiliç Arslan Develü'den Sis'e dogru giderken Türkmenler tarafindan yakalanip Arslan Dogmus'a teslim edildi. Izzeddin Keykâvus kardesini karsilayip bagrina basti. Sonra da hil'at, at ve altinlar verip Amasya'da ikamete mecbur etti. Bilâhare de Borgulu kalesine gönderdi ve nezaret altinda tuttu. Sultan Izzeddin Keykâvus böylece ülkede huzur ve sükunu sagladigi sirada Mogol kumandalarinin sonu gelmeyen istekleri karsisinda emîr-i dâd Fahreddin Ali'yi degerli hediyelerle Batu Han'a gönderip Baycu ve diger noyanlarin bu davranislarina son vermesini sagladi. Mogol baskilarinin devam ettigi bu yillarda Ermeniler de firsattan istifadeyle Anadolu'nun bazi yerlerini isgal etmeye basladilar. Kaynaklar o dönemde Selçuklu hakimiyetindeki topraklari söyle siralamaktadirlar. Ahlat, Van, Ercis, Erzurum, Ispir, Bayburt, Koçmaz, Erzincan, Aksehir, Tercan, Kemah, Sebinkarahisar, Diyarbekir, Harput, Malatya, Sumeysat, Minsar, Sivas, Niksar, Amasya, Tokat, Çankiri, Ankara, Samsun, Sinop, Kastamonu, Turhal, Kayseri, Nigde, Eregli, Ermenek, Konya, Denizli, Afyon, Aksaray, Antalya ve Alaiye. Anadolu Selçuklu devleti Kösedag maglubiyetinden sonra Mogol istilâsina maruz kalmis ve onlara tabi olmustu. Bu dönemde tahta çikan sultanlarin çocuk yasta olmalari veya liyakatsizlikleri devlet için önemli bir zaaf unsuru olmakla beraber bazi hamiyet-perver devlet adamlari devletin birligini muhafaza edebilmek ve ikinci bir Mogol istilâsini önleyebilmek için yogun faaliyet göstermislerdi. Celâleddin Karatay'in ölümünden sonra müsterek saltanat yürütülememis ve Kiliç Arslan hapse atilmisti. Baycu Noyan'in anlasma disinda taleplerde bulunmasi üzerine Fahreddin Ali Batu Han'in yanina giderek ondan bir yarlig almis fakat onun istekleri yine son bulmamis hatta, Selçuklulara karsi öfkesi giderek artmistir. Mengü Han'in kardesi Hülagu'yu ilhan unvaniyla Iran ve batidaki ülkeleri idare etmekle görevlendirmesi sebebiyle Baycu'nun Aksaray'a kadar gelmesi Mogol tahakkümüne son vermek isteyen Sultan Izzeddin Keykâvus'u savasa tahrik etti. Vezir Izzeddin Arslandogmus kumandasindaki Türk ordusu 23 Ramazan 654 (15 Ekim 1256) tarihinde Aksaray Sultanhani civarinda Mogollarla savasa girdi. Fakat kisa sürede maglup oldu ve agir kayiplar verdi. Basta vezir olmak üzere birçok kisi sehid oldu. Bozgun haberini alan Sultan aile efradi, yakinlari, mücevherat ve kiymetli esyalarini yanina alarak Konya'dan Alaiye'ye gitti. Sultanin sefahata dalmasi devlet isleriyle ilgilenmemesi ve gayri ahlâkî davranislari bu bozgunun ana sebebidir. Maglûbiyet üzerine Konya'ya giden üstâdüddâr Nizameddin Ali halki derhal Mogol ordusunun, ihtiyaçlarini karsilamaya ve Baycu'ya ve diger noyanlara hediyeler vermege tesvik etti. Sehrin hatibi de Cuma hutbesinde halka mal ve servetlerini namuslari ugrunda harcamaktan çekinmemeleri için nasihatte bulundu. Baycu Konya'yi yerle bir etmeye yemin etmis oldugu halde Nizameddin Ali dört katir yükü altin götürüp sehri Mogollardan satin aldi ve büyük bir felâkete mani oldu. Baycu Sultan Izzeddin Keykâvus'un Antalya'ya gittigini ögrenince 1000 kisilik bir süvari birligini oraya göndermisti. Ancak Sultan Iznik imparatoruna siginmak üzere Denizli'ye hareket etmis ve Baycu'nun torunu Yisutay'i çesitli vaadlerle aldatarak Bizans sinirina girmeyi basarmistir. Izzeddin Keykâvus'un Bizans sinirina gitmesi üzerine Baycu Kiliç Arslan'i Selçuklu tahtina çikardi. Arslandogmus ve diger bazi emirler Borgulu'ya giderek Kiliç Arslan'i hapisten çikardilar. Kiliç Arslan ve yanindaki emirlerle birlikte bir müddet Ilgin'da bekledikten sonra Konya'ya gelip tahta çikti (655/1257). Nizameddin Hursid ve Muineddin Süleyman onun devlet adamlari arasinda ilk sirayi aldi ve vilayetlere subasi ve valiler tayin edildi. Kiliç Arslan Kervansarayi yakinlarinda Baycu ile baris imzaladi ve Mogol askerlerinin ihtiyaçlarini karsilamak üzere halktan mal ve para toplandi. Fakat Noyanlardan biri zalimâne davranislari yüzünden zehirlenerek öldürülünce Nizameddin Hursid bundan sorumlu tutuldu ve öldürüldü. Bu olaydan sonra Muineddin Pervâne idareye tek basina hâkim oldu. Izzeddin Keykâvus, Baycu'nun Hulagu'nun Bagdad seferine refakat etmek üzere Anadolu'dan ayrildigini duyunca Iznik Imparatoru'nun verdigi 3000, Frank askerinin refakatinde Konya'ya gelerek tahta oturdu (14 Rebiülâhir 655/3 Mayis 1257). IV. Kiliç Arslan ise Kayseri'ye çekilmek zorunda kaldi. Ancak takip edildigini haber alinca Muineddin Pervâne ile beraber Tokat'a gitti. Izzeddin Keykâvus Kiliç Arslan'a biat ettikleri için Nigde subasisi Selçuksah ile diger bazi devlet adamlarini öldürttü. Kiliç Arslan ise Ilhanli hükümdarindan saltanat yarligini elde ederek Erzincan'a döndü ve kisi orada geçirdi. Yildiz Dagi yakinlarinda vuku bulan savasta Izzeddin Keykâvus'un kuvvetlerine maglup olan Muineddin Pervane ve Mogol askerleri de Erzincan'a kaçti. Kiliç Arslan Mogollar'dan tekrar yardim istedi ve onlarin destegiyle Niksar'i ele geçirdi. Sehir halki onu törenle karsilayip tahta çikardi. Izzeddin Keykâvus Baycu'nun Bagdad seferinde bulunmasindan yararlanarak Tokat, Amasya ve Malatya'yi da hakimiyet sahasina dahil etmis ve Anadolu'da üstünlügü ele geçirmisti. Rakip sultanlar arasindaki mücadeleye müdahale eden Mengü Han her ikisinin müsterek saltanat sürmesine karar verdi ve Selçuklu topraklarini ikiye böldü. Buna göre Kizilirmak'in batisindan Bizans sinirlarina kadar uzanan saha Izzeddin Keykâvus'a, Sivas'tan Erzurum'a ve Mogol hakimiyetindeki sehirlere kadar uzanan saha ise Kiliç Arslan'a verilecekti. Ancak 657'de (1259) Anadolu'ya dönen Mahmud Tugrâî ve Toruntay Mogollarin Anadolu'ya girdiklerini ve iki hükümdar arasindaki mücadelenin devam ettigini ifade etmislerdir. Hülâgu Suriye seferine çikarken iki Selçuklu sultanini da huzuruna çagirdi. 4 Saban 657'de (28 Temmuz 1259) Tebriz'de onlarla görüstü. Mengü Kaan'in yarligina uygun olarak ülkeyi taksim etti. Bu taksim kararinda Pervane Muineddin önemli rol oynadi ve Anadolu'daki nüfuzu giderek artti. Daha çok Mogollarin lehine faaliyetleriyle taninan vezir Mahmud Tugrâî'nin ölümünden sonra Fahreddin Ali Izzeddin Keykâvus'un, Muineddin Pervâne de Kiliç Arslan'in veziri oldu. Izzeddin Keykâvus'un Gurbet Hayati Ülkenin iki hükümdar arasinda taksiminden sonra Izzeddin hristiyan dayilariyla beraber Konya'yi birakip Kubâdâbâd'a, oradan da Antalya'ya gitti ve eglenceye daldi. Buna karsilik Kiliç Arslan ile Muineddin Pervâne Izzeddin Keykâvus'u sultanliktan uzaklastirmak için yogun bir faaliyette bulunuyordu. Harac almak üzere gelen Mogol elçilerini gayet güzel karsilayan Pervâne Izzeddin Keykâvus'un Konya'dan Antalya'ya gittigini ve oradaki Türkmenlerle birlesip isyan hazirligi içinde oldugunu söyleyerek tahsilâta oradan baslamasini tavsiye etti. Ancak Izzeddin Keykâvus beylerbeyi tayin ettigi dayisinin tesiriyle para vermeye yanasmadi. Elçiler Tebriz'e dönüp durumu anlatinca Ilhanlilar tahta geçmesini sagladiklari halde Izzeddin Keykâvus'un kendilerine nankörce davranarak içki ve eglenceye daldigini kendisine bildirdiler. Bunun üzerine Sultan derhal Antalya'dan Konya'ya dönüp para temin etmeye ve bozulan münasebetleri düzeltmeye karar verdi. Fakat Muineddin Süleyman onun Memlûklerle isbirligi yaparak Ilhanlilara karsi bir ittifak olusturmak düsüncesinde oldugunu ihbar ederek onlari kiskirtiyordu. Nihayet Hülagu 659 (1261) yilinda Izzeddin Keykâvus'u huzuruna çagirdi. Sultan kendisine vekâleten saltanat naibi Yavtas'i gönderdi. Yavtas Erzincan'da Ermenilerin bazi taskinliklariyla karsilasti ve bunlara mani olmak istedi. Ancak Mogol elçileri buranin Kiliç Arslan'in hakimiyetinde oldugunu söylediler. Yavtas da geri dönüp sultani Mogollara karsi tahrik etti. Sultan veziri Fahreddin Ali ile görüstükten sonra Hülagu'nun yanina gitmek üzere hareket etti. Konya'da Rûzbe ovasina geldiginde Alincak Noyan'in büyük bir orduyla Anadolu'ya geldigini ve Kiliç Arslan ile Muineddin Pervâne tarafindan karsilandigini ögrendi. Vezirini Kiliç Arslan'a gönderip aralarindaki iliskileri düzeltmeye karar verdi. Kiliç Arslan ile görüsen Fahreddin Ali Izzeddin Keykâvus'un Mogollarla basa çikamayacagini bildigi için iki sultani tek güç halinde birlestirmek niyetiyle onlara katildi. Bu sirada Alincak Noyan'in kendisine taarruz hazirliginda oldugunu ögrenen Izzeddin Keykâvus Antalya'ya döndü. Sultan Izzeddin'in kumandanlari Ali Bahadir ve Yavtas Mogollar'a çetin bir savasa giristiler, fakat maglup oldular ve çok agir kayiplar vererek dagildilar (1261). Sultan Izzeddin Keykâvus Antalya'da bulundugu sirada bir yandan Memlûk Sultani Baybars ile isbirligi yapiyor, diger yandan da Anadolu'daki Türkmenleri etrafinda toplamaya çalisiyordu. Sultan Izzeddin Keykâvus Misir'dan gelen iki emîrle beraber Nâsireddin Nasrullah ve Hacib Sadreddin el-Ahlâtî adli elçilerini Baybars'a gönderdi (660 Cemâziyülâhir/1262 Mayis). Baybars yardim talebini kabul edip Dimask ve Haleb'den asker gönderdigini bildirdi. Sultan Izzeddin Baybars'a gönderdigi ikinci mektupta (Haziran 1262) bu ittifaktan haberdâr olan Mogollarin Konya'yi isgale hazirlandigini bildirdi. Baybars bu kadar kisa bir süre içinde yardim gönderemeyince Izzeddin Keykâvus aile efradiyla birlikte Antalya'dan Istanbul'a hareket etti. Böylece bütün Anadolu Kiliç Arslan'in idaresine geçti. Izzeddin Keykâvus Istanbul'da eski dostu imparator Mihail Paleologos tarafindan çok iyi karsilandi ve bir hükümdar gibi dolasmasina izin verildi. Bu sirada müslüman olan Altinordu hükümdari Berke Han, Sultan Baybars'a elçi gönderip Mogollara karsi Izzeddin Keykâvus'un da dahil oldugu bir ittifak kurmak istedi. Bunun üzerine Bizans imparatoru Mihail Hulagu'nun tesiriyle bu ittifaka karsi cephe aldi ve Sultan Baybars'in Berke Han'a gönderdigi elçilerini 662 (1264) yilinda tevkif edip mallarina el koydu. Sultan bir papaz ve bir filozofu imparatora gönderip ona agir hitaplarda bulundu. Neticede elçiler serbest birakilip Berke Han'a gitmelerine izin verildi. Fakat yine Hülagu'dan korktugu için Izzeddin Keykâvus'a karsi takip ettigi dostane siyasetini degistirdi. Yakin emirleri Ayasofya'ya götürülüp hristiyanligi kabule zorlandilar. Kabul etmeyenlerin gözlerine mil çekilip öldürüldü, Izzeddin Keykâvus da Enez kalesinde hapsedildi (1262). Islâm kaynaklarinda Izzeddin Keykâvus ve adamlarinin Bizans tahtini ele geçirmek üzere bir suikasta hazirladiklari için böyle bir muameleye maruz kaldiklari ifade edilmektedir. Bizans kaynaklari ise Izzeddin Keykâvus'un Altinordu Han'i ve Bulgar krali Konstantin ile anlasarak Istanbul'u istilâya hazirlandigi için hapsedildigini belirtir ve onun Istanbul'da kalan oglu Melik Konstantin'in hristiyan oldugunu yazarlar. Bu vahsice hareketler üzerine Berke Han gönderdigi orduyla Bizansin Balkanlardaki topraklarini istilâ etti ve Izzeddin Keykâvus'u hapishaneden kurtarip Keyûmers, Mesûd ve diger ogullariyla birlikte Berke Han'a götürdüler. Berke Han Sugdak ve Solhad sehirlerini ona ikta etti. Sultan Izzeddin 677 (1279) yilinda ölümüne kadar burada yasadi. Izzeddin Keykâvus henüz 11 yasinda iken tahta çikmis, üç yil müstakil dört yil da müsterek saltanat sürmüs, bilâhare iki yil daha tek basina saltanat sürmüstür. Sultan Izzeddin 16 yil süren ve karisiklik içinde geçen hükümdarliktan sonra 27 yasinda iken vatanini terk ederek Istanbul'a gitmis, 17 yil gurbette yasamis ve 44 yasinda ölmüstür. Ahlâkî açidan zayif bir sahsiyet olusu daha çok hristiyan dayilarinin tesirinde kalisina baglanmaktadir. Bununla beraber Mogollara karsi mücadele etmis ve Anadolu'yu onlardan kurtarmaya çalismistir. Bu iç mücahedeler sirasinda basta Konya olmak üzere bütün ülkede huzur ve güven kalmamistir. MUINEDDIN PERVANE DÖNEMI (1262-1277) 1243 Kösedag bozgunu Anadolu Selçuklulari tarihinde bir dönüm noktasi teskil eder. Bu tarihten itibaren devletin temelleri sarsilmis ve ülke yogun bir Mogol istilâsina ve Türkmen muhaceretine maruz kalmistir. 1261'den önce Denizli, Honas ve Dalaman çayi yöresinde 200.000 hane, Eskisehir, Kütahya arasinda 300.000, Kastamonu'da 100.000 çadir halki yasiyordu. Denizli'den batiya dogru uzanan daglar Cibâlü't-Türkman (Türkmen daglari) adiyla aniliyordu. Mogollarin istilâ ve baskilarina büyük bir maharetle karsi koyan ve onlari idare etmeyi bilen Muineddin Süleyman Pervâne 1262'de II. Izzeddin Keykâvus'un yerine IV. Kiliç Arslan'i Selçuklu tahtina çikarmisti. |
IV. RÜKNEDDIN KILIÇ ARSLAN (1262-1266) II. Giyaseddin Keyhüsrev'in ortanca oglu olan Kiliç Arslan Göyük Han'in tahta çikis merasimine katilmis ve ondan aldigi yarligi ile dönüste Sivas'ta agabeyi II. Izzeddin Keykâvus'u azlederek yerine kendi geçmisti. Ancak Celâleddin Karatay taht kavgalarina son vermek düsüncesiyle üç kardesi, birlikte Sultan ilân etmeyi daha dogru buldu. Ihtirasli devlet adamlarinin müdahaleleriyle bu durum uzun sürmedi ve IV. Kiliç Arslan Kayseri'ye gidip saltanatini ilân etti. 1254'te maydana gelen savasi kaybedince Uluborlu kalesine hapsedildi. Muineddin Pervane'nin gayretleriyle Baycu Noyan IV. Kiliç Arslan'i hapishaneden çikarip Selçuklu tahtina iade etti ve Mogol destegiyle 1262'den itibaren Anadolu Selçuklu gelenegine uyularak kapisinda bes nevbet (nevbet-i pencgâne) çalindi. Mogol istilâsi yüzünden Anadolu'ya gelen Türkmenler ise IV. Kiliç Arslan karsisinda Keykâvus'u destekliyorlardi. Bu Türkmen gruplari arasinda en güçlüleri Denizli, Honas ve Dalaman civarinda yurt tutan uc gazisi Mehmed Bey idaresinde faaliyet gösteren Türkmenlerdi. Hulagu'nun huzuruna gelip kendine itaat arzetmesini istemesine ragmen Mehmet Bey gitmedi. Bunun üzerine Selçuklu-Mogol kuvvetlerinin hücumuna maruz kaldi ve damadinin ihaneti sebebiyle maglup oldu ve daha sonra Borgulu'da öldürüldü. Bu devirde dikkati çeken Türkmen beyliklerinden biri de adini Kerimüddin Karaman'dan alan Karamanlilar'dir. Kiliç Arslan'a ve Mogollar'a karsi mücadeleleriyle taninan Karamanlilar 20.000 kisilik bir kuvvetle Konya'ya dogru yürüyünce Muineddin Pervane derhal asker toplayip onlarin karsilarina çikti ve Gâvele kalesi yakinlarinda cereyan eden savasta onlari bozguna ugratip ileri gelenlerini esir aldi. Türkmenlerin Kiliç Arslan, Muineddin Pervane ve Mogollara karsi geristikleri bu faaliyet bir cihad hareketi sekline dönüsmüs ve Izzeddin Keykâvus'un etrafindan büyük kaynasma olmustur (1262). Mogol baskilarinin en siddetli oldugu bir dönemde Baycu Noyan'in Hülagu ve Abaka Han'in güven ve dostlugunu kazanarak Selçuklu Devleti içinde büyük bir nüfuza sahip olan Muineddin Pervane 1262'den 1277 yilina kadar süren 15 yillik bir döneme adini veren meshur bir simâdir Hulagu'ya öylesine nüfuz etmisti ki Hulagu Kiliç Arslan'a kendisiyle görüsülmesi gereken bir mesele olursa Muineddin Pervane'den baskasinin gelmemesini söylemistir. Mogollara dayanarak siyasi rakiplerini bertaraf ederek Anadolu'da mutlak bir otorite tesis etmistir. Adeta bir hükümdar gibi hareket eden Pervane alim ve seyhleri himaye etmis, medrese ve zaviyelerde huzur içinde egitim yapilmasini ve ibadet edilmesini saglamistir. Tokat'ta Hankâh-i Pervane adli bir zaviye, Kayseri'de bir medrese, Merzifon'da da bir cami yaptirmistir. Mevlânâ Celâleddin-i Rumî'nin yakin dostu olan Pervane ona ve müridlerine daima yardimci olmustur. Mogollarin sonu gelmeyen istek ve baskilarina ragmen Anadolu halkinin umumî refah seviyesini korumustur. KILIÇ ARSLAN ILE PERVANE ARASINDA GERGINLIK Selçuklular 1214 yilinda fethettikleri Sinop'u Karadeniz bölgesinin en önemli ihracât ve ithâlat limani haline getirmislerdi. Ayrica yaptiklari kale, cami, medrese ve diger hayir kuruluslariyla da sehre her bakimdan mamur bir görünüm kazandirmislardi. Insa edilen tersane de Sinop'a bir üs özelligi kazandirmisti. Mogol istilâsi ve iç karisikliklardan istifade eden Trabzon Komnenoslari (657/1259) yilinda Sinop'u isgal ve sehri idare etmek üzere Gavras adli birini vali tayin ettiler. Anadolu Selçuklu Devleti iç meseleleri hallettikten sonra Kiliç Arslan ile Muineddin Pervane Sinop'u geri almak için seferber oldular. 1265 yilinda Ilhanli tahtina çikan Abaka Han'i ziyaret edip degerli hediyeler takdim ettiler ve tahta çikisindan dolayi kendisini kutladilar. Bu sirada Abaka Han'a Sinop'u kurtarmak istediklerini söyleyip izin aldilar. Dönüste Muineddin Pervane Tokat, Niksar ve Samsun yöresinden topladigi askerlerle Sinop üzerine yürüdü ve sehri muhasara etti. Surlari karadan manciniklarla döverken 1000 seçkin denizciyle denizden de kusatma altina aldi. Neticede Rum valisi, Taceddin Kiliç tarafindan öldürülerek sehir ele geçirildi ve kiliseye çevrilen camiler ibadete açildi. Bu önemli zafer fetihnamelerle bütün müslüman ülkelere ve Abaka Han'a duyuruldu (664/1266). Bu basarisi Muineddin Pervane'nin nüfuz ve kudretini daha da artirdi. Muineddin Pervane bu nüfuz ve kudretini kullanarak Sinop'un resmen kendisine temlik edilmesini istedi. Sultan Kiliç Arslan böyle bir seyin olamayacagini söyleyip itiraz ettiyse de Mogollar'dan destek gören Pervane'nin bu arzusunu yerine getirmek zorunda kaldi. Bizzat Ibn Bîbî'nin kaleme aldigi temliknâme ile sehri ona vermek zorunda kaldi. Sultani giderek artan nüfuz ve kudretine engel gören Muineddin Pervane Mogol kumandani Napsi Noyan ile diger Mogol temsilcilerini Sultan Kiliç Arslan'a karsi kiskirtmaya basladi. Hatta daha da ileri giderek onun Memluk sultani Baybars ile isbirligi yaparak Mogollara karsi sefere hazirlandigini söylüyordu. Aslinda Muineddin Pervâne Tebriz'de bulundugu sirada bizzat Abaka Han'a Kiliç Arslan'i jurnal ederek: "Bu Selçuklulara emniyet olmaz" demis ve onun Memlûk sultaniyla birlikte hareket ettigini söylemisti. Abaka da onu Anadolu'da kendi naibi olarak gördügünü ve kim Mogollara muhalefet ederse hayati senin elindedir" diyerek Sultan Kiliç Arslan'i öldürmesi için adete yetki vermisti. Muineddin Pervane bu niyetini gerçeklestirmek için Anadolu'daki Mogol kumandan ve hâkimleriyle (yarguci) anlastiktan sonra Tokat'tan Aksaray'a hareket etmisti. Kiliç Arslan ile veziri Fahreddin Ali de onlardan kisa bir süre önce Anadolu'ya gelmislerdi. Kiliç Arslan bir ziyafette bulundugu sirada sarhos vaziyette meclise gelen Mogol kumandanlar ona Muîneddin Pervane'yi öldürmek için plânlar yapmakta oldugunu söyleyerek hakaret etmislerdir. Sultan böyle bir düsüncesi olmadigini söyemisse de bu defa araya giren Pervane ile münakasaya tutulmus ve ona "ici Atabeg sen sarhos musun" diyerek karsilastigi manzara karsisindaki saskinligini dile getirmistir. Pervane ise cevaben: "Evet senin hareketlerin yüzünden sarhos gibiyim. Seni Uluborlu kalesinden çikarip saltanat makamina getiren benim. Fakat sen benim bütün hizmetlerimi unuttun" demistir. Aslinda Pervane bütün yetkileri kendinde toplayip sultani bir kukla durumuna düsürmüstü. Fakat bütün bunlara ragmen onu ortadan kaldirmak için tertiplere girisiyordu. Sultan bu tertip karsisinda veziri Fahreddin Ali ile beraber Aksaray'daki sarayina gitti. Ertesi gün verdigi ziyafet sirasinda içkisine zehir katilmis sonra da çadiri Mogol askerleri tarafindan sarilmis ve yayinin kirisiyle bogularak öldürülmüstür (664/1266). Sultanin cenazesi Konya'ya götürülerek Kümbedhane'de topraga verildi. 28-30 yaslarinda olan Kiliç Arslan kendisini tahta çikaran Pervane ve Mogollar tarafindan öldürüldügü halde halka içkiden öldügü söylenmistir. III. Giyaseddin Keyhüsrev Abaka Han'i ziyarete gittiginde o, babasinin eceliyle mi yoksa bir suikast sonucu mu öldügünü sormus. Giyaseddin Pervane'den korktugu için eceliyle öldügünü söylemistir. Kiliç Arslan ata iyi binebilen, maharetle kiliç ve mizrak kullanan cesur fakat içki ve eglence düskünü bir hükümdar idi. Bu arada Mevlânâ ve Türkmen babalariyla sohbet eder onlara sarayinda ziyafetler verirdi. |
III. GIYÂSEDDIN KEYHÜSREV (1266-1284) Kiliç Arslan'in bu feci akibeti üzerine 6-10 yaslarinda bulunan oglu Giyaseddin Keyhüsrev tahta çikarildi. Kadi Nureddin ile Üstadü'd-Dâr Eminüddin Isfahanî onun egitimiyle görevlendirildi. Muineddin Pervâne emîr olarak devletin önemli makamlarina kendi adamlarini getirmisti. Ancak vezir Fahreddin Ali (Sahib Ata) makamini muhafaza ediyordu. Bir müddet sonra Pervâne'nin adamlari onu da gözden düsürmek için çalismaya basladlar. Kirim'da yasayan Izzeddin Keykâvus'un Fahreddin Ali'ye yazdigi mektup vezirin aleyhine bir koz olarak kullanildi. Izzeddin Keykâvus Sugdak'tan gönderdigi mektubunda gurbet hayatinin sikintilarindan ve vatan hasretinden bahsediyor ve yardim istiyordu. Fahreddin Ali de bu mektubu Muineddin'e göstererek fikrini sormus, Muineddin, Irak Selçuklu sultani Tugrul'un da son günlerinde Ahlat Sah'a bir mektup gönderip yardim istedigini ancak onun cimrilik edip göndermedigini, kendisine yazilmis olsa böyle bir yardimda bulunmaktan çekinmeyecegini ifade etmisti. Fahreddin Ali de bu görüsmeden sonra Izzeddin Keykâvus'a bir miktar yardim göndermisti (1271). Muîneddin Pervane vezirin bu iyi niyetli davranisini onun aleyhinde çalismak için bir firsat kabul etti. Önce oglu Taceddin Hüseyin'i bir ziyafette tevkif ettirdi. Daha sonra da vezir Fahreddin Ali'yi eski sultan Izzeddin Keykavus ile isbirligi yapmakla suçlayarak onu da Emîr-i dâd Eminüddin'in evinde tutuklatdi. Vezir, Muineddin Pervane'ye "Izzeddin Keykâvus bütün ülkenin hükümdari ve ikimizin de efendisiydi. Bana bir mektup yazarak durumunu bildirdi. Ben de seni haberdar ederek ona bir miktar yardimda bulundum. Bütün suçum bundan ibarettir" dediyse de hapsedilmekten kurtulamadi. Vezirin küçük oglu bir firsatini bulup Tebriz'e kaçti ve durumu Abaka Han'a anlatti ve getirdigi yarlig ile babasini kurtardi. Muineddin Pervane damadi Erzincanli Mecdeddin Mehmed'i vezir tayin ettigi gibi diger makamlara da atamalar yapti. Eski vezir Fahreddin Ali 1274'te hapishaneden çikinca bazi hayir müesseseleri ve vakiflarla mesgul oldu. Fakat aleyhindeki dedikodularin ardi arkasi kesilmeyince Tebriz'e gidip durumu Abaka Han'a arzetmek zorunda kaldi. Izzeddin Keykâvus ile iliskilerinin sadece insanî düsüncelerden ileri geldigini ve siyasî hiçbir maksadi olmadigini ispat etti. Neticede kendisi vezirlik makamina iade edildigi gibi ogullarini da subasi olarak çesitli vilayetlere tayin ettirdi. Bunun karsiliginda Abaka Han'a her yil 2000 balis (bir bâlis gümüs 75 dinar karsiligindaydi) para, Anadolu'dan Mogollara gönderilecekti. Vergi ve hediyeleri tasimak için de 700 at tahsisi kararlastirilmisti. Fahreddin Ali Anadolu Selçuklu Devleti'ne büyük hizmetlerde bulunmus bir devlet adami idi. Yaptirdigi hayir müesseseseleriyle o sadece Türkiye'de degil bütün Islâm dünyasinda da hakli bir söhrete kavusmustu. Özellikle, Konya, kayseri ve Sivas'ta olmak üzere insa ettirdigi ve vakfeyledigi cami, medrese, kervansaray ve zaviyeler birer sanat eseri olarak günümüze kadar gelebilmistir. Bundan dolayi Ebu'l-Hayrat lâkabiyla taninmis ve Sahib Ata olarak meshur olmustur. Evladlari ve ahfadi Sahib Ata ogullari adiyla Afyon Karahisar'da hüküm sürmüslerdir. Fahreddin Ali'nin Abaka Han nezdinde kazandigi itibar Muineddin Pervane'ye duyulan itimadin sarsilmasina sebep oldu. Pervane devlet içinde mutlak otorite tesis etmek maksadiyle Mogollara yaranmaya çalisirken rakip gördügü ve ortadan kaldirmak istedigi devlet adamlarini çogu zaman Memlûk sultani Baybars ve eski Selçuklu hükümdari Izzeddin Keykâvus ile isbirligi yapmakla suçlardi. Ancak, Mogollar artik kendisi hakkinda tereddütler beslemeye baslayinca bu defa Baybars'a gizlice mektup gönderip Mogollari Anadolu'dan çikarmak için onunla isbirligine hazir oldugunu bildiriyordu. Fakat Abaka Han, Pervane'nin istegine uyarak Acay ve Samagar Noyan'lari Anadolu'dan geri çekince Baybars ile giristigi temaslari kesti. Abaka Han bu anlasmazliklari görüsmek üzere Muineddin Pervane ile birlikte Mogol kumandanlarini da huzuruna çagirdi. Ayrica ogluyla evlendirmek üzere Kiliç Arslan'in kizi Selçukî Hatun'u da getirmelerini istedi. Bu emir üzerine gelin alayiyla beraber Tebriz'e giden Pervane Abaka Han'in huzuruna çikarak ona sadakatini arzetti ve bazi noyanlarin zulümlerinden halkin sikayetçi oldugunu söyledi. Abaka eski noyanlari çekip Toku Noyan baskanliginda bir grubu Anadolu'ya gönderdi ve bütün Selçuklu beylerinin Toku Noyan'in emrinde oldugunu söyledi. Muineddin Pervane'nin Tebriz'e gittigi tarihlerde vuku bulan en önemli olay Hatirogullarinin Mogollara karsi cihad bayragini açmalari ve Memlûk sultani Baybars'a haber gönderip onu Anadolu'ya davet etmeleriydi. Hatiroglu Serefeddin 1276'da Kayseri'ye vardi, orada ileri gelen Türk beyleriyle görüsüp onlari Mogollara karsi harekete geçmeye zorladi ve Baybars'in yetismekte oldugunu haber verdi. Sultan Giyaseddin Keyhüsrev ile bazi Selçuklu emirlerini de Nigde'ye götürdü. Bütün vilâyetlere fetihnâmeler gönderen Hatiroglu Serefeddin, Sultan Giyaseddin ile birlikte Islâm mücahidi Baybars'i karsilamak için yola koyulduklarini, Memlûk askerlerinin Elbistan'da karsilastiklari Tatarlari bozguna ugrattiklarini bildiriyordu. Öte yandan Muineddin Pervane ile Toku Noyan yanindaki beylerle 1276 güz mevsiminde Anadolu'ya döndüler. Sivas'tan Kayseri-Haleb kervan yolu üzerindeki Yabanlu pazarina oradan da Elbistan ve Nigde'ye geçtiler. Hatiroglu Serefeddin 4000 kisilik bir kuvvetle bunlarin üzerine yürümek istediyse de arkadaslari onu vazgeçirdiler. Ulukisla kalesine siginan Serefeddin yakalanip Pervane'ye gönderildi. Mogol beyleri tarafindan yargilanarak idam edildi. Seyfeddin Toruntay ise Mogol beylerine pek çok hediye takdim ederek öldürülmekten kurtuldu. Fakat isyanda önemli rol oynayan Emîr-i Sikâs kilavuzoglu Seyfeddin, Alemüddin Sencer ve daha birçok Türkmen beyi idama mahkûm edildi. Bu isyandan sonra Mogollarin artik Selçuklu Türklerine güveni kalmadi. Onlarin kendilerine karsi müslüman Memlûklerle isbirligi yapacaklarina kesin olarak inaniyorlardi. Bundan dolayi noyanlar Selçuklu kumandan ve devlet adamlarini kontrol altinda tutmak için 1276-1277 kis aylarini Anadolu'da geçirdiler. BAYBARS'IN KAYSERI SEFERI Memlûk sultani Baybars Mogollarin giderek artan zulüm ve baskilarindan rahatsiz olan Selçuklu kumandan ve devlet adamlarindan özellikle Pervane'den aldigi davet mektubu üzerine Mogollara karsi bir sefer tertiplemek ihtiyacini hissetti. Çünkü müslüman Anadolu halkindan gelen yardim istekleri onun adeta bir kurtarici gibi beklendigini açikça ortaya koyuyordu. Bu davet Mogollar karsisinda kazandigi zaferlerle bir Islâm müceddidi olarak kabul edilen Baybars ile cihan hakimiyeti pesinde kosan Ilhanli hükümdari Abaka Han'i karsi karsiya getiriyordu. Abaka Han 1269 (667) tarihli mektubunda "Sen Sivas'ta satin alinmis bir kölesin. Nasil benim gibi bir dünya hükümdarina karsi çikabilirsin" diye hakaretler yagdirdigi Memlûk sultani Baybars'in Aynicâlut'ta Mogollari ilk defa bozguna ugratan kumandan oldugunu unutmus görünüyordu. Sultan Baybars Mogollarla Anadolu'da tekrar hesaplasmak istiyordu. Ancak ülkesinden çok uzak bir mesafede onlarla savasa girebilmesi için Selçuklularin destek ve yardimina muhtaçti. Bu bakimdan ancak Muîneddin Pervâne ile gizlice anlastiktan sonra yola çikti ve Haleb'de ordusunu topladi. 1277 yili Nisan ayinda (675 Zilkade) Antep'e ulasti. Buradan tarihi kervan yolunu takip ederek Göynük ve Göksu üzerinden Akça Derbend'e kadar geldi. Bölgedeki Ermeniler Memlûk ordusunun yaklasmakta oldugunu Toku ve Tudavun adli noyanlara bildirdi. Bunun üzerine Muineddin Pervane'nin emrindeki Selçuklu ordusuyla Mogol askerleri Kayseri'de toplanarak yola çiktilar. Nigde'de beklemekte olan Mogol birlikleri de onlarla ayni istikamette harekete geçti. Memlûk öncü kuvvetleri kumandani Sungur, 3000 kisilik Mogol öncü birligini maglup edip esir aldi. Daha sonra taraflar Elbistan ovasinda karsi karsiya geldiler. Mogollar Anadolu askerlerinin Memlûklere iltihak etmesinden endise ettigi için onlari kenarda tutup Ermeni ve Gürcüleri ileri hatta sevkediyorlardi. Çok çetin geçen savas Mogol ordusunun yenilgisiyle sonuçlandi. Yaklasik 700 Mogol askeri öldürüldü. Selçuklu ordusuna mensup bazi askerler Memlûk saflarina geçtiler. Pervane'nin oglu Muhezebüddin Ali, damadi Mecdeddin Muhammed'in kardesi Kutbeddin Mahmud, Sivas subasisi Sungurca, Emir-i dâd Seyfeddin, Ârizu'l-Ceys Kemaleddin, Müsrif Zahireddin, baskadi Hüsameddin, Malatya hekimi Residüddin'in ogullari ve daha birçok devlet adami ve kumandan Mogollara karsi duyduklari nefretle müslüman Mem-lûk ordusuna katilmislardi. Memlûk kuvvetlerinin zafer kazanmasi üzerine Muineddin Pervâne Kayseri'ye kaçti (12 Zilhicce 675/12 Temmuz 1277). Burada Mogollar'in kendilerinden intikam alacaklari endisesiyle Giyaseddin Keyhüsrev, vezir Fahreddin Ali, Atabeg Mecdeddin Muhammed, Müstevfi Celâleddin Mahmud ve diger devlet adamlarini Tokat'a götürdü. Memlûk sultani Baybars kazanilan zaferden sonra öncü birlikleri kumandani olan Sungur el-Eskar'i Mogol askerlerini takip etmekle görevlendirdi. Kayseri halkina eman verdigini bildirdi ve askerlerin para karsiliginda alis veris yapabilmeleri için çarsi ve pazar yerlerinin açik bulundurulmasini istedi. Baybars yol boyunca halkin coskun sevinç gösterileriyle karsilandi. Kayseri sehrinin ileri gelenleri, âlimleri, tüccarlari ve halki da onu tekbir sesleriyle karsladilar. Sultan cuma günü, basinda çetr oldugu halde sehre girdi ve Selçuklu tahtina oturdu. Kadilar, sûfiler ve beyler huzura çikip tahti öptüler. Sultan burada cuma namazini kildi. Adina hutbe okundu ve para basildi. Sultan Baybars Kayseri'de bulundugu sirada Karamanoglu Mehmed Bey de itaat arzetti. Sultan da Ermenek ve Larende (Karaman)'den sahile kadar uzanan topraklari Karamanogullarina verdi. Muineddin Pervane de Sultana elçi gönderip itaatini bildirdi. Bunun üzerine Baybars da onu Kayseri'ye davet ederek makaminin basina geçmesini istedi. Fakat Pervane durumdan emin olmadigi için hem Abaka Han'a hem de Sultan Baybars'a baglilik göstermeye çalisiyordu. Sultan Selçuklu devlet adamlarinda Mogollarla ugrasacak cesaret göremedigi için Kayseri'de uzun süre kalmanin halk ve askerleri açisindan doguracagi tehlikeleri düsünerek yaklasik 10 gün sonra sehri terketmeye karar verdi. Seyfeddin Çalis'i Kayseri valisi tayin ettikten sonra da buradan ayrildi. Bu sirada Giyaseddin Keyhüsrev ile Pervane kendisine elçi göndererek bir süre daha kalmasini istediler, ancak sultan samimiyetsizliklerini gördügü için elçiyi azarladi ve Pervane'ye "Anadolu'yu ve yollarini ögrendik. Biz buraya Selçuklu tahtini ele geçirmek niyetiyle gelmedik. Tahtimiz ve Kudüs'ün fethi bize yeter" diye haber gönderip üzüntü ve öfkesini ifade ettikten sonra savasa katilan Selçuklu beylerini de yanina alarak Kizilsu, Karacahisar, Yabanlu pazari, Elbistan, Akçaderbend, Göksu, Göynük ve Maras yoluyla Haleb'e gitti. Sultan Baybars'in Anadolu halkinin Mogol zulmünden kurtulmasi için büyük bir firsat olan bu seferinden de Muineddin Pervane'nin kararsiz tutumu yüzünden netice alinamamis ve Mogol zulüm ve tahakkümü devam etmistir. ABAKA HAN'IN ANADOLU SEFERI Sultan Baybars'in Mogollar karsisinda kazanmis oldugu basari Anadolu halkini büyük bir sevince bogmustu. Ancak Mogollarin ugradigi bozgundan Muineddin Pervane'nin gönderdigi Seyfeddin Erbegi adli elçi vasitasiyla haberdar olan Abaka Han derhal büyük bir orduyla harekete geçti ve Erzincan-Divrigi yoluyla Elbistan'a ulasti. Muineddin Pervane de III. Giyaseddin Keyhüsrev ve vezir Fahreddin Ali ile birlikte Abaka Han'in yanina gitti. Savas meydanini gezen ve Mogol kumandan ve askerlerinin cesetlerini gören Abaka Han çok üzüldü. Ölüler arasinda Selçuklu kumandan ve askerlerinin olmadigini farkedince öfkelendi ve Memlûk sultaniyla isbirligi yaptigini söyleyerek Muineddin Pervane'yi azarladi. O her ne kadar Mem-lûk sultaninin gelisinden kesinlikle haberi olmadigini söyledi ise de o sirada orada bulunan Emir Izzeddin Aybeg onu yalanlayarak Sultan Baybars ile sürekli haberlestigini ve Anadolu'ya gelmesi için tesvik ettigini söyledi. Abaka Han bütün öfke ve gazabina ragmen Suriye'de bulunan Sultan Baybars'a karsi bir sefere çikmaya cesaret edemedi ve bir mektup göndererek hakaretlerde bulundu. Daha sonra Elbistan'dan Kayseri'ye hareket etti ve sehrin yagmalanmasini ve halkin kiliçtan geçirilmesini emretti. Bunun üzerine sehrin âlim ve büyükleri Abaka Han'i ziyaret ederek halkin itaatkâr oldugunu ve bu olayda hiç bir günahi bulunmadigini söylediler ve ancak bu yalvarip yakarmalar sayesinde onu umumî bir katliamdan vazgeçirdiler. Fakat yine de sehir yagmalandi ve Kadi Celâleddin Habib ve diger bazi ileri gelen kisiler sehit edildiler. Abaka Han Kongurtay Noyan'i Anadolu'nun idaresiyle görevlendirip Azerbaycan'a döndü. Muineddin Pervane ile vezir Fahreddin Ali'yi de yaninda götürdü. Yol boyunca ugradigi bütün sehir ve kasabalarin yagma edilmesini ve Türkmenlerin öldürülmesini emretti. Veziri Semseddin Cüveynî ona halkin günahsiz oldugunu söyleyip sefaatte bulunduysa da binlerce müslümanin öldürülmesine mani olamadi. Binlerce esirle beraber Bayburt'a vardigi sirada yasli bir zat "Ey yeryüzünün sultani! Düsman senin ülkene girdi fakat tebeana dokunmadi. Sen ise düsmanina karsi harekete geçtigin halde tebeayi esir aldin ve öldürdün. Acaba senden önce hangi hükümdar böyle bir harekette bulunmustur?" diyerek Abaka Han'i zor durumda birakmis, neticede yüzbinlerce esirin serbest birakilmasina vesile olmustur. Abaka Han dönüste Muineddin Pervane'nin mallarinin müsadere edilmesini ve Sebinkarahisar gibi iktalarinin da geri alinmasini istedi. Ilhanli hükümdarlarinin yazlik merkezi olan Aladag'a varinca Pervane yargilandi. Öldürülen Toku ile Todavun noyanlarin karilarinin feryad ederek aglamalarindan etkilenen han bazi Mogol kumandanlarinin israri karsisinda idam edilmesine karar verdi. Gökçe Noyan adli Mogol kumandani Muineddin Pervane'yi yakinlariyla birlikte götürüp idam etti (676/1277). Muineddin Pervane taht kavgalarinin devam ettigi ve Mogol baski ve zulmünün arttigi, devlet nüfuz ve otoritesinin sarsildigi bir dönemde mahirane siyasetiyle ülkeyi 15 yil boyunca idare etmeyi basarmistir. Pervane'nin öldürülmesinden sonra ülkede huzur kalmamis, Mogollar malî baskilarini daha da siddetlendirmislerdir. Bu yüzden Anadolu halki Pervane dönemini daima büyük bir özlemle yad etmistir. Bununla beraber surasi da unutulmamalidir ki, o Mogollarla iyi iliskiler kurma konusunda ne kadar basarili olmus ise Sultan Baybars'in Anadolu seferiyle ilgili tereddüt ve cesaretsizlikleriyle hatalari yüzünden de o derece basarisizliga ugramistir. Bu hatalari hem kendisi hem de devlet için pahaliya mal oldu. O, sahsî ihtiraslari aklina galip geldiginden kendisine rakip saydigi degerli devlet adamlari, kumandanlar ve sultanlari tasfiye etmekten de çekinmedi. Hulasa, Muineddin Pervâne, meziyet ve kusurlariyla bir devrin kurulusuna ve çöküsüne sebep olan meshur bir sima olarak tarihteki yerini almistir. Bazi kaynaklar o dönemdeki meshur âlim ve seyhlerin birbiri ardindan ahirete intikaliyle Anadolu'nun sahipsiz kaldigini ve basa gelen felâketlerin bunun sonucu oldugunu kaydederler. Anadolu'nun manevî koruyuculari arasinda ilk sirayi isgal eden büyük mutasavvif Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî'nin 17 Aralik 1273'te ölümünden birkaç ay sonra büyük bilgin Sadreddin-i Konevî de vefat etmis ve bu iki büyük feyiz kaynagindan mahrum kalan halk çektikleri sikintiyi buna baglamistir. KARAMANOGULLARI'NIN KONYA'YI ELE GEÇIRMELERI VE SIYAVUS'UN SULTAN ILÂN EDILMESI Anadolu'da Mogollarla mücadele eden beyliklerin basinda Karamanogullari yeraliyordu. Her ne kadar onlar da Selçuklu-Mogol müsterek kuvvetleri karsisinda birkaç defa bozguna ugratilmis ise de Mehmed Bey zamaninda tekrar güçlenmislerdi. Hatiroglu Serefeddin'in isyani sirasinda onunla isbirligi yapan Mehmed Bey sinirlari dahilinde ve sahil boylarindaki Mogollari uzaklastirmis, Selçuklular'a vergi ödemeyi reddederek bagimsizligini ilân etmisti. Hatiroglu'nun isyani bastirilinca Muineddin Pervane Mogol kumandanlarinin iznini alarak Karamanogullari'na karsi sefere çikti. Karamanogullari baris talebinde bulundu ise de Kadi Hutenî'nin oglu Bedreddin Ibrahim buna yanasmadi. Meydana gelen savasta Selçuklu ordusu bozguna ugradi ve pek çok kayip verdi. Zor durumda kalan Bedreddin Ibrahim gönderilen Mogol takviye kuvvetleriyle muhasaradan kurtarildi ise de onlar da Karamanogullari karsisinda tutunamayarak Konya'ya geri çekildi. Muineddin Pervane Konya'da Selçuklu kumandanlariyla görüsüp yeni bir sefere hazirlanmaya karar verdi ise de Memlûk sultani Baybars'in Anadolu seferi yüzünden bu da gerçeklestirilemedi. Karmanoglu Mehmet Bey kardesi Ali Bey'i Kayseri'ye gönderip Sultan Baybars'a itaat arzetti. O da sancak ve mensûr gönderip Ermenek'ten sahillere kadar uzanan sahada Karamanogullari'nin hakimiyetini tanidi. Mehmet Bey Esref ve Menteseogullari'nin destegiyle Konya üzerine yürüdü. Sahibata Fahreddin'in ogullari iç karisikliklar yüzünden Karahisar'a çekilmis olduklari için Konya'da ciddi bir mukavemet gücü kalmamisti. Naib Eminüddin Mikâil sehrin kapilarini kapatarak müdafaaya çekildi. Mehmet Bey Konya'yi Sultan Baybars adina teslim almak için geldigini ve yaninda bir Selçuklu sehzadesi bulundugunu söyleyerek sehri teslim etmelerini istedi. Fakat Eminüddin bu sözlere aldiris etmeden sehri savunuyordu. Neticede sehrin kapilari odunlar yigilarak atese verilince Eminüddin tebdil-i kiyafetle kaçmaya karar verdi. Fakat yolda yakalanip Melikü's-Sevâhil Bahaeddin ile birlikte öldürüldü. Karamanogullari 9 Zilhicce 675 (15 Mayis 1277) tarihinde Konya'ya girdiler ve sehri yagma ve talan ettiler. Sonra da II. Izzeddin Keykâvus'un oglu oldugunu iddia ettikleri Alaeddin Siyavus'u Selçuklu sancagi altinda sehre getirip sultan ilân ettiler. Basta Mehmet Bey olmak üzere Ahi Ahmet Sah ve sehrin ileri gelenleri ona biat ettiler. Kale muhafizlari da bu gelismelerden haberdar olup bagliliklarini bildirdiler. Alaeddin Siyavus tahta çikinca kapisinda bes nevbet çalindi, adina hutbe okundu ve para basildi. Merasimden sonra toplanan divanda etrafa fermanlar gönderilip vali ve kumandanlar itaata çagrildi. Karamanoglu Mehmet Bey divanda "bundan sonra, divanda, dergâh, bargâh, meclis ve meydanda Türkçe'den baska bir dil kullanilmayacaktir" diye bir karar aldi. Onun Türkçe'nin devlet dili olmasi için aldigi bu önemli karar Farsça yazilan belgelerin Türkçe'ye çevrilmesinin zorlugu ve Karamanogullarinin kültür seviyelerinin yeterli düzeyde olmamasi yüzünden uygulanamamistir. SELÇUKLULARLA KARAMANLILAR ARASINDAKI MÜCADELELER Konya'nin Karamanlilar'in eline geçmesi ve Alaeddin Siyavus'un sultan ilân edilmesi üzerine Sahib Ata'nin iki oglu Taceddin Hüseyin ile Nusretüddin Hasan Afyon Karahisar'dan asker toplayarak bassehir Konya'ya hareket ettiler. Karamanoglu Mehmet Bey ile Siyavus da Aksehir istikametinde yola koyuldular. Taceddin Hüseyin, Degirmençayi'ni geçerken öldürüldü. Böylece baslayan savas sirasinda Germiyanogullarina mensup birlikler geri çekilince Sahibataogullari'nin askerleri dagildi. Savas sirasinda Nusretüddin Hasan, Beylerbeyi Semseddin Yavtas'in oglu Celaleddin Hüsrev gibi Selçuklularin önde gelen kumandan ve devlet adamlari öldürüldü. Daha sonra Afyonkarahisar üzerine yürüyüp kaleyi kusattilarsa da netice alamayip 1277 Haziraninda ele geçirdikleri ganimetlerle Konya'ya döndüler. Bu zaferden sonra Karamanogullari ve onlarin destegindeki Alaeddin Siyavus hakimiyet sahalarini Ankara'dan Akdeniz kiyilarina kadar yaymislardi. Ancak bu sirada III. Giyaseddin Keyhüsrev'in büyük bir Mogol ordusuyla harekete geçtigi haber alindi. Karamanoglu Mehmet Bey bu haberleri gizli tutuyor, Konya'daki hazineyi baska bir yere naklettiriyordu. Selçuklular Mogol birliklerinin himayesinde harekete geçerek Karamanogullari'nin Aksehir ve Ilgin gibi bazi yerlerdeki askerlerini öldürdüler, kadin ve çocuklarini esir aldilar. Mehmet Bey ile Siyavus Filâbâd'da ordugâh kurmuslardi. Buradan sehre gidip halka askerlerin alisveris yapmalari için kapilari açmalarini söylediler. Fakat onlar Ahmedek kapisi hariç bütün kapilari kapattilar ve hendekler üzerindeki köprüleri yiktilar. Konya kadisi Siraceddin Mahmûd Urmevî bir fetva çikararak halki sehirlerini savunmaya tesvik ettigi gibi kendisi de ok atarak bilfiil müdafaaya katildi. Karamanogullari Konya'yi bir süre daha muhasara ettikten sonra kale ve baglari tahrib ederek Ermenek'e dogru çekildiler ve Siyavus'u da yanlarinda götürdüler. Böylece Selçuklu kaynaklarinda tahkir maksadiyla Cimri adi verilen Alaeddin Siyavus'un 37 günlük saltanati da sona ermis oluyordu . Selçuklular Karamanogullari'ni Akdeniz'e kadar takip ederek çok sayida Türkmeni esir aldilar. Kis yaklasinca Karamanogullari müstahkem mevkilere çekilip derbentleri kapattilar. III. Giyaseddin Keyhüsrev ile vezir Fahreddin Ali Sahib Ata Konya'ya, Mogollar da Tokat'in Kazova kislagina döndüler. Bir süre Konya'da kalan III. Giyaseddin ile Sahib Ata Karamanogullari'na toparlanma imkâni vermeden tekrar harekete geçti ve Mut ovasina (Içel) girdiler. Mehmet Bey, Siyavus'u müstahkem bir kaleye yerlestirip emniyetini sagladiktan sonra gelismeleri takip etmek üzere yola koyuldu. Kurbaga Hisari'nda dar bir geçitten geçerken iki kardesiyle birlikte öldürüldü. Böylece bassiz kalan Türkmenler muhtelif istikametlere dagildilar. Selçuklu-Mogol müsterek kuvvetleri onlari takip ederek yakaladiklarini kiliçtan geçirdiler. Sultan III. Giyaseddin ile Sahib Ata da Mogol hakimiyeti altinda Selçuklu saltanatini sürdürmek üzere Konya'ya döndüler. Mehmet Bey'in ölümünden sonra Alaeddin Siyavus saklandigi kaleden kaçarak Anadolu'nun batisindaki Türkmenleri etrafinda toplamis ve mücadeleyi bizzat yürütmüstür. III. Giyaseddin Keyhüsrev ile Sahib Ata Fahreddin Ali Kazova, Ankara ve Diyarbekir yöresinden topladigi askerlerle Ammuriye'ye kadar geldiler. Alaeddin Siyavus ise bu sirada Pinarbasi'nda bulunuyordu. Selçuklu-Mogol ordusu Sakarya suyu köprüsünü geçip Bolvadin istikametinde ilerlediler. Taraflarin öncü kuvvetleri arasinda baslayan savas sirasinda Subasi Alemüddin Kayser, Siyavus'un kümbedhaneden götürdügü Sultan I. Alaeddin Keykubad'a ait sancagi alip III. Giyaseddin Keyhüsrev'e teslim etti. Siyavus'un kumandanlarindan olup Sahib Ata'nin ogullarini öldüren Saru Ala da esir alinip öldürüldü. Türkmenler gece karanligindan istifadeyle kaçip kurtuldular. Siyavus da kaçarken Germiyanli Türkmenler tarafindan kirmizi çizmeleri ve etrafindaki askerlerin davranislarindan süphelenilerek yakalandi. Ertesi gün III. Giyaseddin'in emriyle öldürüldü ve derisi yüzülerek saman doldurulduktan sonra Konya ve diger bazi sehirlerde teshir edildi. 17 Muharrem 678 (30 Mayis 1279) günü kazanilan bu zafer Anadolu'da çok büyük bir sevince vesile oldu. Hatta o devrin sairlerinden biri bu müjde haberini ihtiva eden mektubu aziz bir kâgit olarak tavsif etmekte, onlarin halki birbirine düsürüp akittiklari kan sonunda kazanilan bu zaferden dolayi sultani tebrik etmektedir. Sultan III. Giyaseddin Pinarbasi'ndan Borgulu kalesine inip ordugâh kurdu. Burada iken Ladik ve Honas'a hakim olan Ali Bey yakalanip Karahisar kalesine hapsedildi. Türkmenleri affeden Sultan, Vezir Sahib Ata ile Konya'ya döndü. Selçuklu sultani Kadi Celaleddin Mahmud'u Abaka Han'a gönderip zaferi bildirince o da bu basarilarindan dolayi Sahib Ata'ya hil'at gönderdi ve Kivâmü'l-mülk lâkabini verdi. Celâleddin Mahmud da saltanat naibi oldu. |
MEMLÜKLÜ-SELÇUKLU MÜNÂSEBETLERI Mogollar Selçuklu Devleti'nin hakimiyetindeki topraklara elkoydular, hatta bazi vilâyetleri incü olarak dagitarak hanedanin emlâki haline getirdiler. Meshur vezir Semseddin Cüveynî'ye de ülkenin gelir kaynaklarini tespit ettirdiler. Selçuklular'in Ilhanli hazinesinden aldigi borçlarin ödenemeyecek düzeye geldigini gören Cüveynî Erzincan ve civarini satin alip Ilhan'in öncülerine katarak meseleyi Mogollar lehine halletti. Anadolu Selçuklulari Mogol tahakkümü altinda iken Memlûklüler zaman zaman Anadolu içlerine müdahale etmis ve son olarak Elbistan'da Mogollar'a agir bir darbe indirmisti. Mogollar bunun intikamini almak için seferber oldu ve taraflar 14 Receb 680 (29 Ekim 1281) tarihinde Hama-Humus arasinda savasa girdiler. Her iki tarafin da agir kayiplar verdigi savas Memlûkler'in zaferiyle sonuçlanmis ve Sultan Kalavun Suriye'de büyük bir kahraman olarak karsilanmistir. Abaka Han kumandanlarina bu maglûbiyet dolayisiyla çok öfkelendi ve ertesi yil bunun intikamini almak üzere bizzat sefere çikacagini söyledi. Ancak onun 20 Zilhicce 680 (1 Nisan 1282) ölümüyle müslüman halk büyük bir felâketten kurtulmus oldu. Abaka Han'in yerine kardesi Teküder Ilhan ilân edildi (4 Muharrem 681/14 Nisan 1282). Müslüman olan ve Ahmed adini alan Teküder devlete Islâmî bir hüviyet kazandirmak istiyordu. Memlûklerle de yeni bir siyaset takip ederek dostluk tesis etmekten yana idi. Bu münasebetle Seyh Abdurrahman, Sivas kadisi Kutbeddin Sirazi, Artuklu veziri Semseddin Muhammed gibi meshur simalardan olusan bir sefaret heyetini bir mektupla Sultan Kalavun'a gönderdi. Ahmet Teküder mektubunda küçük yastan beri Allah'a inandigini, müslüman olarak selamet yolunu seçtigini ve büyük kurultayda ittifakla han seçildigini, Islâmiyeti yüceltmek ve müslümanlara hizmet etmek, müslümanlar arasinda kan dökülmesine mani olmak istedigini söylüyor ve artik iki devlet arasinda dostluk kurulmasi gerektigine isaret ediyordu (15 Cemaziyelevvel 681/21 Agustos 1282). Memlûk sultani Kalavun Ahmed Teküder'in bu mektubuna gayet nazikâne bir üslup ile cevap vermis, fakat özellikle Kongurtay'in Anadolu'da kan dökmeye ve zulüm yapmaya devam ettigini bahane ederek barisa yanasmamistir. Böyle bir imkânin degerlendirilememis olmasi hiç süphesiz müslümanlar için büyük bir talihsizlik olmustur. Ahmed Teküder'in müslümanlarla iyi iliskiler kurmaya çalismasi Argun ile Kongurtay'in ve diger kumandanlarin ona karsi bir ittifak olusturmalarina sebep oldu. Bu ittifak sonucu Ahmed Teküder hem tahtini hem de hayatini kaybetti(1284). Böylece Mogollar da ilk defa taht kavgasi sonunda saltanat degisikligi oldu. Bu mücadeleler sirasinda sultan Kalavun da Malatya, Harput ve Çukurova'ya kuvvetler sevketti. II. GIYASEDDIN KEYHÜSREV'IN ÖLÜMÜ Çocuk yasta Selçuklu tahtina çikan III. Giyaseddin Keyhüsrev'in saltanati Hatiroglu ile Karamanogullari'nin çikardigi isyanlar, Memlûk sultani Baybars'in ve Abaka Han'in Anadolu'yu istilâsi gibi önemli olaylarla geçti. Ayrica Siyavus'un çikardigi karisikliklar da bu devrin dikkati çeken olaylarindan biridir. Sultan II. Izzeddin Keykâvus Kirim'da iken ogullarindan Giyaseddin Mesud, Rükneddin Kiliç Arslan, Rükneddin Geyûmers, Alaeddin Siyavus (bazi kaynaklarda düzmece oldugu söyleniyor) ve Ferâmürz de yaninda bulunuyordu. II. Izzeddin Keykâvus'un Istanbul'da hristiyanlastirilan ve Bizans kaynaklarinda Melik Konstantin adiyla zikredilen bir oglu daha vardi. II. Izzeddin Keykâvus'un 679 (1280) yilinda ölümü üzerine veliahd tayin ettigi oglu Mesud gemilerle Sinop'a gelmis ve Selçuklu tahtina geçmis olan Geyûmers de ona tabi olmustur. Abaka Han Erzincan, Erzurum ve Sivas'i Sultan Mesud'a tahsis ederek hükümdarligini onayladi. Abaka Han'in ölümü üzerine Ahmed Teküder Selçuklu topraklarini III. Giyaseddin Keyhüsrev ile Mesud arasinda taksim etti. Bu sirada Ilhanli tahtinda degisiklik oldu ve Argun Han tahta geçti. Tebriz'de bekleyen Mesud'u Selçuklu sultani olarak tayin etti. Anadolu'ya dönen Mesud önce Kayseri'de 1284 Subat baslarinda da Konya'da merasimle tahta çikti. Emirler ve devletin ileri gelenleri huzura çikip biat ettiler. Argun Han, Ahmed Teküder ile isbirligi yaptigi gerekçesiyle III. Giyaseddin Keyhüsrev'i tahtindan indirip Erzincan'a (veya Erzurum'a) sürgün etti ve görevlendirdigi adamlar vasitasiyla da öldürttü (Zilhicce 682/Subat Mart 1284). Onun sikintilar içinde geçen hükümdarlik döneminde büyük mimarî eserler insa edilmistir. Bunlar arasinda Sivas'taki Gökmedrese, Çifte Minareli Medrese ve Bürüciye medreseleri sayilabilir. II. GIYASEDDIN MESUD'UN BIRINCI HÜKÜMDARLIGI (1284-1296) II. Giyaseddin Mesûd'un tahta çikisi Konya'da büyük bir sevinç yaratti. Fakat gerçekte Sultan Mesud da kendinden önceki sultanlar gibi Mogol tahakkümü karsisinda gölgeden ibaret kalmistir. Vezir Sahib Ata ile beylerbeyi Izzeddin Muhammed ve Mogollarin siyasetlerine ters düsmeyecek sekilde hareket etmislerdir. Argun Han 1286'da kardesi Geyhatu'yu 20.000 kisilik bir orduyla Türkmenleri cezalandirmak ve bölgeden uzaklastirmak üzere Anadolu'ya gönderdi. Halk korkusundan magaralara saklandi. Ancak Sahib Ata'nin Mogollar'a para temin etmesi ve Geyhatu'nun da merhametli davranmasi sebebiyle halk bir felâkete maruz kalmadi. Mogol kumandani hatun ve askerlerinin Aksaray'da yaptiklari alisverisler esnafa oldukça çok para kazandirdi. Geyhatu Konya'ya hareket edince elçi gönderip karsilanmasini istemis, ancak elçinin öldürülmesi üzerine öfkeyle Konya üzerine yürümüstü. Sultan Veled kendisini karsilayarak teskin etmis ve halkin affedilmesini saglamistir. Konya'nin ileri gelenleri Geyhatu'ya hediyeler takdim ederek gönlünü aldilar. III. Giyaseddin Keyhüsrev'in annesi Argun Han'a müracaat ederek ülkenin onun iki oglu ile Mesud arasinda taksim edilmesini istedi. Sahib Ata bu tehlikeli tesebbüsü önlemeye çalisti ise de basarili olamadi. Türkmenler III. Giyaseddin Keyhüsrev'in ogullarini tahta çikarmak için Mogollar'a karsi ayaklandilar ve 8 Rebiülevvel 684 (14 Mayis 1285) tarihinde onlari tahta çikardilar. Ancak yaklasik bir ay kadar sonra Sahib Ata'ya bagli kumandanlardan Emir Has Balaban Konya'ya gelince III. Giyaseddin'in annesi sehri terketti. Sultan Mesud, III. Giyaseddin Keyhüsrev'in annesini ve iki oglunu yakalatip Argun Han'a gönderdi (684/1285). Yapilan yargilama sonunda çocuklarin III. Giyaseddin'in evlâdi olmadiklarina karar verilmis ve baslari kesilerek Türkmenlere gönderilmistir. Sultan Mesud 1286 Nisaninda Germiyanli Türkmenlerine karsi harekete geçti. Öncü birliklerin basinda Napsi Noyan bulunuyordu. Germiyanlilar 7 Ramazan 685 (27 Ekim 1286) tarihinde Selçuklu kuvvetleri üzerine bir baskin düzenlediler ve agir kayiplar verdirdiler. Fakat daha sonra Selçuklular toparlaninca ganimetleri birakip kaçtilar. Sultan Mesud ile Geyhatu Afyonkarahisar yakinlarindaki savasta da Germiyanli Emir Bozkus'u maglup ettikten sonra Konya'ya döndüler. Sultan II. Mesud bir süre sonra Karamanogullari'na karsi sefere çikti. 9 Zilhicce 686 (15 Ocak 1288) tarihinde Larende'yi ve bütün Karaman topraklarini tahrip etmeye basladi. Mogol-Selçuklu müsterek kuvvetlerine karsi koyamayan Karamanogullariyla Esrefogullari Sultan Mesud'dan özür dileyip baglilik arzettiler. Mogollarin artan vergi isteklerini biraz hafifletmek amaciyla Argun Han'in huzuruna çikmak üzere Tebriz'e giden vezir Sahib Ata dönüste hastalandi ve 25 Sevval 687 (22 Kasim 1288)'de Aksehir'in Nadir köyünde öldü. Cenazesi Konya'ya götürülüp topraga verildi. Selçuklu devletine 40 yil hizmet eden ve pek çok hayir eseri yaptiran Sahib Ata Anadolu Selçuklulari'nin tarihinde müstesna bir mevki isgal eder. Geyatu'nun Ilhanli tahtina çikmasi dolayisiyla Anadolu'dan ayrilmasi ülkede büyük bir bosluk yaratti. Bu iktidar boslugundan yararlanan Karamanogullari Konya üzerine yürüdüler ve sehri kusattilar. Ahiler onlara karsi savunma tedbirleri aldilar. Bu sirada Sultan Mesud'un Kayseri'den Mogol askerleriyle birlikte yaklasmakta oldugunu haber alarak geri çekildilerse de sonra haberin asilsiz oldugunu ögrenip tekrar muhasaraya basladilar. Karamanogullari Selçuklularla Obrucuk mevkiinde savasa girdiler. Fakat Geyhatu'nun geldigini ögrenince geri çekildiler. Sultan Mesûd Geyhatu'yu Kayseri'de karsiladi. Süratle Karamanlilar üzerine yürüyen Geyhatu çok sayida Türkmeni öldürttü ve Larende atese verildi. Bazi Türkmenler sarp yerlere çekilerek kurtuldular. Karamanogullari sindirildikten sonra Esrefogullari'na karsi harekete geçildi ve onlar da ayni sekilde perisan edildi. Geyhatu 7000 Türkmen esiriyle ve bol miktarda ganimetle Konya'ya döndü. |
SELÇUKLU DEVLETI'NI ÇÖKÜSE GÖTÜREN OLAYLAR a) Sehzâde isyanlari: Geyhatu'nun Anadolu'dan dönmesi Karaman, Esref ve Germiyanogullarina yeniden harekete geçme imkâni verdi. Ayrica Kastamonu yöresindeki Türkmenler de Kiliç Arslan'i destekleme karari almis, Geyûmers ile Feramürz de saltanat davasiyla ayaklanmislardi. Kiliç Arslan ile Ferâmürz Kastamonu'ya giderek Çobanogullarindan Yavlak Arslan ile anlasmis ve Sultan Mesud'a karsi harekete geçmislerdi. Geyhatu Karaman, Esref ve Mentese beylerine karsi tenkil hareketini tamamladiktan sonra Kiliç Arslan ve Çobanogullarindan Yavlak Arslan'a karsi bir ordu sevketti. Selçuklu-Mogol ordusu Kastamonu topraklarina girip Derbendler bölgesinde beklemekte iken Türkmenlerin baskinina ugradi. Iki taraf da agir kayiplar verdi ve Sultan Mesud ile önde gelen kumandanlarin bir kismi esir düstü. Müttefik Selçuklu-Mogol ordusu karsi saldiriyla Türkmenleri bozguna ugratti. Bu hengâmede Kastamonu beyi Yavlak Arslan da sehit düstü. b) Mogol Noyanlarinin çikardigi isyanlar: Selçuklu hanedani mensuplari arasindaki taht kavgalarina ilâveten Mogol noyanlari arasindaki mücadele de Anadolu'da büyük sikintilara sebep oldu. Ilhanli hükümdari Mahmud Gazan Han'in Anadolu genel valiligine getirdigi Togaçar Noyan daha sonra gözden düsmüs ve yine Gazan Han'in gizli emriyle Baltu ve Arap Noyan tarafindan öldürülmüstür. Baltu Noyan giderek güçlenmis ve hanin emirlerini dinlemez olmustu. Bunun üzerine Gazan Han Kutlug Sah kumandasindaki 30.000 kisilik bir orduyu 1296 yilinda Anadolu'ya gönderdi. Baltu Noyan kaçip Ermeni tekfuruna sigindi. Fakat Tekfur onu yakalayip Tebriz'e gönderdi. Baltu burada Gazan Han tarafindan idam edildi. Sultan Mesûd Baltu Noyan'in tahakkümü altinda oldugu için Gazan Han'in isteklerini yerine getiremiyordu. Kutlug Sah itham altinda oldugu için Sultan Mesud'u Gazan Han'in huzuruna çikardi. O Gazan Han'a mazeretini anlattiysa da 1296 yilinda tahtindan uzaklastirilip Hemedan'a sürüldü ve Selçuklu tahti III. Alaeddin Keykubad 1298'de tahta çikincaya kadar 2 yil bos kaldi. Sehzadelerin ve Mogol noyanlarin çikardigi karisikliklar Anadolu halkinin daha da perisan olmasina sebep oldu. Horasan Irak ve Azerbaycan'dan yola çikan pekçok kisi burada bir mevki ele geçirmeye çalisiyordu. Gazan Han'in Konya'ya gelen elçisi Ahilerin reisi Ahmed Sah tarafindan uzaklastirilinca hükümdara yaranmak isteyen Sarap-sâlar onu öldürdü. Bu olay halki mateme bogdu. Cenaze merasiminde 15.000 kisi basaçik yürüdü. Sehir ileri gelenlerinin israrlari karsisinda Ahmed Sah'in katili yakalanip idam edildi. |
ANADOLU SELÇUKLU DEVLETI'NIN YIKILISI 1243 Kösedag bozgunu Selçuklu Devleti için büyük bir felâketin baslangici olmustur. Ülke o tarihten baslayarak iktisadî, ictimaî ve siyasî buhranlara sürüklenmis ve Mogol istilasina maruz kalmistir. Hem Mogollarin giderek artan tahakkümü hem de tahta geçen Selçuklu sultanlarinin liyakatsizligi devletin itibarini sarsmistir. Özellikle Muineddin Süleyman Pervane'nin 1277'de vuku bulan ölümünden sonra halk Mogol zulüm ve baskisi altinda ezilirken, zaman zaman hanedan mensuplari ve Mogol sehzadelerinin çikardigi isyanlar ve Türkmenlerle yapilan mücadeleler ülkeyi maddî ve manevî bakimdan perisan etmistir. Mogol baskisi karsisinda devlet çökerken uclardaki Türkmenler maruz kaldiklari imha hareketlerine ragmen varliklarini sürdürmeyi basarmis ve Anadolu'nun muhtelif yerlerinde beylikler kurmuslardir. Son Selçuklu sultani olarak kabul edilen II. Mesud'un ikinci saltanati oldukça sönük geçmis, ölümü bile ciddi bir yanki uyandirmamistir. II. Mesud'un 1308 yilinda ölümüyle Selçuklu devleti de yikilmistir. Bazi kaynaklar Sultan Mesud'un 1308 (veya 1310) yilinda ölümü üzerine yerine oglu V. Kiliç Arslan'in geçtigini ve Anadolu valisi Timurtas'in 1318 yilinda Selçuklu hanedani mensuplarini uçlara tenkil edisine kadar Konya'da tahtini korudugunu söyler. Eger bu kayitlar dogru ise Selçuklu Devleti'nin Anadolu'yu ebedî vatan haline getirip Osmanli Devleti gibi büyük bir imparatorlugun temellerini attigi ve 243 yil hüküm sürdükten sonra 1318'de yikildigi kabul edilebilir. |
Anadolu Selçuklu'larda Kültür ve Teskilat -------------------------------------------------------------------------------- HAKIMIYET ALÂMETLERI a. Baskent: Sultan, sarayinin, hükümet ve adliye teskilâtinin bulundugu bir merkeze sahip olmalidir. b. Saray: Çok eski dönemlerden beri bütün Türk devletlerinde saray hakimiyet alâmeti olarak kabul edilmistir. Selçuklu sultanlarinin Kayseri, Konya, Aksaray, Tokat, Antalya ve Sivas'ta saraylari vardi. c. Taht: Bazan serir kelimesiyle de ifade edilen taht-i saltanat, serir-i saltanat ve taht-i Süleymanî de denilen taht hükümdarlik sembollerindendi. Sultan I. Mesud ölümünden kisa bir süre önce oglu II. Kiliç Arslan'i Sultan ilân etti, diger ogullarini da melik unvaniyla baska vilayetlere tayin etti. Sultan Mesud bütün devlet erkâninin da katildigi törende tahttan inerek oglunu çikardi ve basina taç koydu. d. Sancak ve bayrak: Saltan I. Alaeddin Keykubad'in sari renkte bayragi vardi. e. Nevbet: Resmi bando takiminin saray veya hükümdarin çadiri önünde günde üç veya bes vakit konser vermesidir. Nevbet takimi seferde sultana refakat ederdi. Aksarayî II. Süleyman Sah'in günde üç, Ilhanlilar'a tabi Selçuklu sultanlarinin ise onlar gibi bes nevbet çaldirdiklarini söyler. IV. Kiliç Arslan ile Konya'da sultanligini ilan eden Cimri de beser nevbet çaldirmislardi. f. Unvan ve lâkaplar: Anadolu Selçuklu Devleti'nin kurucusu I. Süleymansah kaynaklarda "emir" unvaniyla anilirdi. Daha sonraki hükümdarlarin çogu es-Sultanü'l-Muazzam ve es-Sultanu'l-a'zam ünvanini kullanilmislardir. Ayrica II. Süleymansah es-Sultanü'l-Kahir, I. Izzeddin Keykâvus Inanç Bilge Kutlu ve es-Sultanu'l-Galib unvanini kullanmislardir. g. Çetr: Hükümdarlik alâmeti olarak kullanilan bir saltanat semsiyesidir. Anadolu Selçuklulari Abbasi halifelerine hürmetlerinden dolayi siyah renk, daha sonra II. Giyaseddin Keyhüsrev Sadeddin Köpek'in baskisiyla mavi renkte çetr kullanmislardir. Çetr çetrdâr adi verilen görevliler tarafindan tasinirdi. h. Sikke: Diger devletlerde oldugu gibi para bastirmak da hakimiyet alâmetidir. Bilindigi kadariyla günümüze intikal eden en eski tarihli sikke I. Mesud'a aittir. Altin, gümüs ve bakir paralar Konya, Kayseri, Aksaray, Sivas, Malatya, Erzincan, Bayburt ve Kastamonu'daki darphanelerde basilmistir. Büyük Selçuklular bir Türk-Islâm devleti olmak itibariyle diger müslüman Türk devletlerinde de degisik ölçülerde gördügümüz gibi eski Türk töre ve gelenekleriyle Islâmî unsurlarin kaynasmasindan olusan feodal bir yapiya sahipti. Türk hakimiyet anlayisinin "devlet hânedan azalarinin müsterek mirasidir" ilkesini benimseyen Anadolu Selçuklu Devleti'nde tahta tevârüs için kesin bir kaide yoktu. Bunun sonucu olarak da gerek Sultanlarin ölümünde ve gerekse sagliklarinda saltanati ele geçirmek üzere girisilen taht kavgalari hiç eksik olmamistir. Hânedan azalarinin herbiri hayatini ortaya koymak suretiyle böyle bir mücadeleye her an katilabilirdi. Maglub oldugu takdirde ise hakkinda verilecek cezaya -ki bu genellikle yayinin kirisiyle bogmak seklinde olurdu- riza göstermek durumundaydi. Büyük Selçuklular'in bütün tarihleri boyunca devam eden taht mücadelelerine halk seyirci kalmistir. Halkin taht kavgalarinda bî-taraf kalmasi, muhtemelen "hükümdari Tanri tayin eder" seklinde ifadesini bulan eski bir inançtan kaynaklaniyordu. Emir ve kumandanlar ise özellikle fetret devri saltanat mücadelelerinde kendi çikarlarini esas almis ve ona göre taraf degistirmislerdir. Sultanlarin sagliklarinda hânedan azalarindan herhangi birini veliahd tayin etmeleri ve biat almalari da tahta tevarüs için bir çözüm getirmemistir. Gerek sehzadeler ve gerekse hanedanin diger üyeleri, Sultanin, içlerinden birini veliahd tayin etmesini kendi mesru haklarina bir tecavüz olarak kabul etmisler ve tahtta hak iddia etmekten geri durmamislardir. Anadolu Selçuklu sultanlarinin seçtigi veliahtler de çok defa kardesleri tarafindan tahttan uzaklastirilmislardir. Meselâ Sultan Mes'ud (1116-1155) II. Kiliç Arslan'i (1155-1192) tahta çikardi. Fakat kardesi Sahinsah bunu tanimadi. Bu misallerden anlasildigi gibi veliahtlik hattâ bey'at hükümdar öldükten sonra hukukî degerini kaybediyordu. Zira hükümdarin ölümü ile birlikte kanunlar ve hukukî tasarruflar yeni hükümdar tasdik edinceye kadar hükümden düsmekte, hukukî mesnedden mahrum sayilmaktadir. Meselâ Osmanlilar'da yalniz memur ve askerin berati degil, her türlü vesika tahta çikan Sultan tarafindan yenilenirdi. Bu sebeple her cülûsta ülkenin yeni bastan tahriri prensip olarak kabul edilmistir. Anadolu Selçuklulari'nda II. Kiliç Arslan 'a karsi ogullarinin baslattigi isyanda gördügümüz gibi bazi hallerde kardesler tahtin islerinden birine tahsis edilmesini kabul etmezlerdi. Onlar veliahd tayinini kendi haklarina bir tecavüz saymaktaydilar. Zira her biri "kut"un kendilerine bagislandigina, Allah'in inayetiyle tahta geçmeye namzet olduklarina inanirlardi. Netice olarak diyebiliriz ki, Türk devletlerinde veliahtlik saltanata tevarüste bir usul olarak yerlesmemistir. Hanedan azalarinin hâkimiyete müstereken sahip oldugu ve hükümdari Allah'in seçtigi seklindeki gelenek çok kuvvetliydi. Türklerde hükümranlik hakkinin karizmatik vasfi, birden fazla sahsin ayni devlet idaresinde ve ayni kudrette Tanri bagisi (kut) ile donatilmis olmasina imkân vermez. Karizma (Kut')nin kan vasitasiyla babadan (Hatun'dan dogan) ogullarin hepsine intikal ettigi inanci dolayisiyla hükümdarin ölümünden sonra evlâtlar arasinda vukua gelen taht mücadelelerinde içlerinden biri tam basariya ulasamadigi takdirde (kut'a nail olamadiginin anlasilmasi halinde) devlet parçalanmaktadir. Yani Türk devletlerinin merkeziyetçi bir karakter tasimasi bizatihî onlarin varliklarini, kudret ve ihtisamlarini sürdürmeleriyle yakindan alâkalidir. Büyük Selçuklular'da bilfiil isyana girismeyen bir hanedan mensubunun saltanatta hak iddia edebilir diye idam edildigine rastlamiyoruz. Buna karsilik Anadolu Selçuklulari'nda ve Osmanlilar'da kardes katline rastlamaktayiz. II. Kiliç Arslan, 1155'de tahta çiktigi zaman kendine rakip gördügü ortanca kardesini bogdurtmustu. II. Giyaseddin Keyhüsrev (1237-1246) de bir oglu olunca hapisteki kardesini idam ettirmisti. Bunlar Büyük Selçuklular'da ve diger Türk devletlerinde de gördügümüz gibi Türkler'deki eski bir gelenege dayanarak yay kirisi ile idam edilmistir. Hanedandan olanlarin kani dökülmeden yayinin kirisi ile bogulmasi hükümdarin kutsî bir mense'den geldigi telâkkisi ile ilgilidir. Bu gelenek çok eski zamanlardan beri mevcuttur. Mezkûr telâkkî onlarda esasen var olan kan taassubu inanci ile de birleserek hükümdar ailesine mensup olanlarin kanlarinin dökülmemesi âdetini dogurmustur. Türk ve Mogollar'in Islâmî devirde bile bu eski Paganizm âdetini yasatmalari gayet tabiîdir. Ok ve yayin eski Türk hayatindaki ehemmiyeti düsünülürse öldürme sekilleri arasinda "yay kirisi ile bogma"nin en eski sekil oldugu söylenebilir. Türkler'in paganizm devrindeki dinî-sihrî itikadlarina, onlara bagli hukukî telâkkilere istinad eden kan dökmeme âdetine Büyük Selçuklular'da da tamamen riayet edildigini görmekteyiz. Anadolu Selçuklulari'nda sultan büyük-küçük tefrik etmeden ogullarindan birini veliahd tayin edebilir. Veliahtlik taht üzerinde hak iddia etmeye engel degildir. Izzeddin II. Kiliç Arslan, küçük oglu Giyaseddin Keyhüsrev'i halef tayin etti. Diger kardesler kiskanip büyük kardes Rukneddin Süleyman'in etrafinda toplandilar. O da 1192'de babasi ölünce Konya'yi kusatip tahta geçti. Rükneddin Süleyman ölünce (1204) oglu III. Kiliç Arslan sultan ilân edildi. Fakat Giyaseddin Keyhüsrev tahta çikti. Onun ölümünde (1211) büyük oglu Izzeddin Keykâvus (1211-1220) tahta çikti. Fakat kardesi Alâeddin Keykubad (1220-1237) bunu tanimadi. Izzeddin Keykâvus ölünce kimin tahta geçecegi tartisiliyordu. Sonra oglu Alâeddin üzerinde karar kilindi. Görüldügü üzere Türk devletlerinde saltanat verasetini tanzim eden bir esas mevcut degildir. Onlarda tahti hanedanin muayyen azasina intikal ettiren bir gelenek de yerlesmemistir. Zaman zaman veliaht tayini, ekber evlâdin ya da küçügün tercihi gibi temayüller belirmis ise de taht daima ilâhî takdire açik tutulmustur. Hâkimiyetin ilâhî mense'li oldugunu kabul eden bu düsünce karsisinda diger âdet ve anlayislar hükümsüz kalmistir. Hanedandan biri bilfiil saltanati ele geçirdikten sonra onun mesruiyyeti nazarî ve hukukî bakimdan mesele teskil etmezdi. Asirlardir süre gelen bu gelenek, Türkler'de hâkimiyetin menseini Tanri'ya dayandiran eski dinî telâkkîlerle ilgili görünmekte ve Orta Asya Türk kavimlerinde daha kuvvetle açiga çikmaktadir. Büyük Selçuklular'da oldugu gibi Anadolu Selçuklulari'nda da ülkenin hanedan mensuplari arasinda muayyen hakimiyet sahalarina taksimi vazgeçilmez bir kaide olarak daima tatbik edilmistir. Mikhail'in daha babasinin sagliginda ölümü üzerine Israil (Arslan) ailenin basi olmustu. Sonra onun ahfadina batidaki en uzak uc bölgesi Anadolu yurtluk olarak verilmisti. Anadolu Selçuklu sultani II. Kiliç Arslan'in sagliginda memleketi ogullari arasinda taksim etmesi de eski Türk geleneginin devam ettigini göstermesi bakimindan zikre deger. Onlardan her biri kendilerine ait mintikalarda bagimsiz bir hükümdar gibi hareket etmekteydiler. HÜKÜMDAR Anadolu Selçuklu devletinde yönetim diger Türk devletlerinde gördügümüz gibi sultanin mutlak kontrolü altindadir. Mogol istilâsi sirasinda oldugu gibi "Ilhan'a ubudiyet arzeden, gerektigi zaman Anadolu içindeki seyahatlerinde ona refakat eden, bazan Mogol noyanlarina mazeret beyan edip af dileyen, belirli yerlerde ikamete mecbur edilen, yargilanip cezalandirilan ve hatta katledilen zavalli birer hükümdar durumuna düsürülen" son dönem Selçuklu sultanlari istisnadan ibarettir. Sultan siyasî iktidari baska bir kuvvetin iznine bagli olmadan kullanir. HAKIMIYET ALÂMETLERI a. Baskent: Sultan, sarayinin, hükümet ve adliye teskilâtinin bulundugu bir merkeze sahip olmalidir. b. Saray: Çok eski dönemlerden beri bütün Türk devletlerinde saray hakimiyet alâmeti olarak kabul edilmistir. Selçuklu sultanlarinin Kayseri, Konya, Aksaray, Tokat, Antalya ve Sivas'ta saraylari vardi. c. Taht: Bazan serir kelimesiyle de ifade edilen taht-i saltanat, serir-i saltanat ve taht-i Süleymanî de denilen taht hükümdarlik sembollerindendi. Sultan I. Mesud ölümünden kisa bir süre önce oglu II. Kiliç Arslan'i Sultan ilân etti, diger ogullarini da melik unvaniyla baska vilayetlere tayin etti. Sultan Mesud bütün devlet erkâninin da katildigi törende tahttan inerek oglunu çikardi ve basina taç koydu. d. Sancak ve bayrak: Saltan I. Alaeddin Keykubad'in sari renkte bayragi vardi. e. Nevbet: Resmi bando takiminin saray veya hükümdarin çadiri önünde günde üç veya bes vakit konser vermesidir. Nevbet takimi seferde sultana refakat ederdi. Aksarayî II. Süleyman Sah'in günde üç, Ilhanlilar'a tabi Selçuklu sultanlarinin ise onlar gibi bes nevbet çaldirdiklarini söyler. IV. Kiliç Arslan ile Konya'da sultanligini ilan eden Cimri de beser nevbet çaldirmislardi. f. Unvan ve lâkaplar: Anadolu Selçuklu Devleti'nin kurucusu I. Süleymansah kaynaklarda "emir" unvaniyla anilirdi. Daha sonraki hükümdarlarin çogu es-Sultanü'l-Muazzam ve es-Sultanu'l-a'zam ünvanini kullanilmislardir. Ayrica II. Süleymansah es-Sultanü'l-Kahir, I. Izzeddin Keykâvus Inanç Bilge Kutlu ve es-Sultanu'l-Galib unvanini kullanmislardir. g. Çetr: Hükümdarlik alâmeti olarak kullanilan bir saltanat semsiyesidir. Anadolu Selçuklulari Abbasi halifelerine hürmetlerinden dolayi siyah renk, daha sonra II. Giyaseddin Keyhüsrev Sadeddin Köpek'in baskisiyla mavi renkte çetr kullanmislardir. Çetr çetrdâr adi verilen görevliler tarafindan tasinirdi. h. Sikke: Diger devletlerde oldugu gibi para bastirmak da hakimiyet alâmetidir. Bilindigi kadariyla günümüze intikal eden en eski tarihli sikke I. Mesud'a aittir. Altin, gümüs ve bakir paralar Konya, Kayseri, Aksaray, Sivas, Malatya, Erzincan, Bayburt ve Kastamonu'daki darphanelerde basilmistir. Büyük Selçuklular bir Türk-Islâm devleti olmak itibariyle diger müslüman Türk devletlerinde de degisik ölçülerde gördügümüz gibi eski Türk töre ve gelenekleriyle Islâmî unsurlarin kaynasmasindan olusan feodal bir yapiya sahipti. Türk hakimiyet anlayisinin "devlet hânedan azalarinin müsterek mirasidir" ilkesini benimseyen Anadolu Selçuklu Devleti'nde tahta tevârüs için kesin bir kaide yoktu. Bunun sonucu olarak da gerek Sultanlarin ölümünde ve gerekse sagliklarinda saltanati ele geçirmek üzere girisilen taht kavgalari hiç eksik olmamistir. Hânedan azalarinin herbiri hayatini ortaya koymak suretiyle böyle bir mücadeleye her an katilabilirdi. Maglub oldugu takdirde ise hakkinda verilecek cezaya -ki bu genellikle yayinin kirisiyle bogmak seklinde olurdu- riza göstermek durumundaydi. Büyük Selçuklular'in bütün tarihleri boyunca devam eden taht mücadelelerine halk seyirci kalmistir. Halkin taht kavgalarinda bî-taraf kalmasi, muhtemelen "hükümdari Tanri tayin eder" seklinde ifadesini bulan eski bir inançtan kaynaklaniyordu. Emir ve kumandanlar ise özellikle fetret devri saltanat mücadelelerinde kendi çikarlarini esas almis ve ona göre taraf degistirmislerdir. Sultanlarin sagliklarinda hânedan azalarindan herhangi birini veliahd tayin etmeleri ve biat almalari da tahta tevarüs için bir çözüm getirmemistir. Gerek sehzadeler ve gerekse hanedanin diger üyeleri, Sultanin, içlerinden birini veliahd tayin etmesini kendi mesru haklarina bir tecavüz olarak kabul etmisler ve tahtta hak iddia etmekten geri durmamislardir. Anadolu Selçuklu sultanlarinin seçtigi veliahtler de çok defa kardesleri tarafindan tahttan uzaklastirilmislardir. Meselâ Sultan Mes'ud (1116-1155) II. Kiliç Arslan'i (1155-1192) tahta çikardi. Fakat kardesi Sahinsah bunu tanimadi. Bu misallerden anlasildigi gibi veliahtlik hattâ bey'at hükümdar öldükten sonra hukukî degerini kaybediyordu. Zira hükümdarin ölümü ile birlikte kanunlar ve hukukî tasarruflar yeni hükümdar tasdik edinceye kadar hükümden düsmekte, hukukî mesnedden mahrum sayilmaktadir. Meselâ Osmanlilar'da yalniz memur ve askerin berati degil, her türlü vesika tahta çikan Sultan tarafindan yenilenirdi. Bu sebeple her cülûsta ülkenin yeni bastan tahriri prensip olarak kabul edilmistir. Anadolu Selçuklulari'nda II. Kiliç Arslan 'a karsi ogullarinin baslattigi isyanda gördügümüz gibi bazi hallerde kardesler tahtin islerinden birine tahsis edilmesini kabul etmezlerdi. Onlar veliahd tayinini kendi haklarina bir tecavüz saymaktaydilar. Zira her biri "kut"un kendilerine bagislandigina, Allah'in inayetiyle tahta geçmeye namzet olduklarina inanirlardi. Netice olarak diyebiliriz ki, Türk devletlerinde veliahtlik saltanata tevarüste bir usul olarak yerlesmemistir. Hanedan azalarinin hâkimiyete müstereken sahip oldugu ve hükümdari Allah'in seçtigi seklindeki gelenek çok kuvvetliydi. Türklerde hükümranlik hakkinin karizmatik vasfi, birden fazla sahsin ayni devlet idaresinde ve ayni kudrette Tanri bagisi (kut) ile donatilmis olmasina imkân vermez. Karizma (Kut')nin kan vasitasiyla babadan (Hatun'dan dogan) ogullarin hepsine intikal ettigi inanci dolayisiyla hükümdarin ölümünden sonra evlâtlar arasinda vukua gelen taht mücadelelerinde içlerinden biri tam basariya ulasamadigi takdirde (kut'a nail olamadiginin anlasilmasi halinde) devlet parçalanmaktadir. Yani Türk devletlerinin merkeziyetçi bir karakter tasimasi bizatihî onlarin varliklarini, kudret ve ihtisamlarini sürdürmeleriyle yakindan alâkalidir. Büyük Selçuklular'da bilfiil isyana girismeyen bir hanedan mensubunun saltanatta hak iddia edebilir diye idam edildigine rastlamiyoruz. Buna karsilik Anadolu Selçuklulari'nda ve Osmanlilar'da kardes katline rastlamaktayiz. II. Kiliç Arslan, 1155'de tahta çiktigi zaman kendine rakip gördügü ortanca kardesini bogdurtmustu. II. Giyaseddin Keyhüsrev (1237-1246) de bir oglu olunca hapisteki kardesini idam ettirmisti. Bunlar Büyük Selçuklular'da ve diger Türk devletlerinde de gördügümüz gibi Türkler'deki eski bir gelenege dayanarak yay kirisi ile idam edilmistir. Hanedandan olanlarin kani dökülmeden yayinin kirisi ile bogulmasi hükümdarin kutsî bir mense'den geldigi telâkkisi ile ilgilidir. Bu gelenek çok eski zamanlardan beri mevcuttur. Mezkûr telâkkî onlarda esasen var olan kan taassubu inanci ile de birleserek hükümdar ailesine mensup olanlarin kanlarinin dökülmemesi âdetini dogurmustur. Türk ve Mogollar'in Islâmî devirde bile bu eski Paganizm âdetini yasatmalari gayet tabiîdir. Ok ve yayin eski Türk hayatindaki ehemmiyeti düsünülürse öldürme sekilleri arasinda "yay kirisi ile bogma"nin en eski sekil oldugu söylenebilir. Türkler'in paganizm devrindeki dinî-sihrî itikadlarina, onlara bagli hukukî telâkkilere istinad eden kan dökmeme âdetine Büyük Selçuklular'da da tamamen riayet edildigini görmekteyiz. Anadolu Selçuklulari'nda sultan büyük-küçük tefrik etmeden ogullarindan birini veliahd tayin edebilir. Veliahtlik taht üzerinde hak iddia etmeye engel degildir. Izzeddin II. Kiliç Arslan, küçük oglu Giyaseddin Keyhüsrev'i halef tayin etti. Diger kardesler kiskanip büyük kardes Rukneddin Süleyman'in etrafinda toplandilar. O da 1192'de babasi ölünce Konya'yi kusatip tahta geçti. Rükneddin Süleyman ölünce (1204) oglu III. Kiliç Arslan sultan ilân edildi. Fakat Giyaseddin Keyhüsrev tahta çikti. Onun ölümünde (1211) büyük oglu Izzeddin Keykâvus (1211-1220) tahta çikti. Fakat kardesi Alâeddin Keykubad (1220-1237) bunu tanimadi. Izzeddin Keykâvus ölünce kimin tahta geçecegi tartisiliyordu. Sonra oglu Alâeddin üzerinde karar kilindi. Görüldügü üzere Türk devletlerinde saltanat verasetini tanzim eden bir esas mevcut degildir. Onlarda tahti hanedanin muayyen azasina intikal ettiren bir gelenek de yerlesmemistir. Zaman zaman veliaht tayini, ekber evlâdin ya da küçügün tercihi gibi temayüller belirmis ise de taht daima ilâhî takdire açik tutulmustur. Hâkimiyetin ilâhî mense'li oldugunu kabul eden bu düsünce karsisinda diger âdet ve anlayislar hükümsüz kalmistir. Hanedandan biri bilfiil saltanati ele geçirdikten sonra onun mesruiyyeti nazarî ve hukukî bakimdan mesele teskil etmezdi. Asirlardir süre gelen bu gelenek, Türkler'de hâkimiyetin menseini Tanri'ya dayandiran eski dinî telâkkîlerle ilgili görünmekte ve Orta Asya Türk kavimlerinde daha kuvvetle açiga çikmaktadir. Büyük Selçuklular'da oldugu gibi Anadolu Selçuklulari'nda da ülkenin hanedan mensuplari arasinda muayyen hakimiyet sahalarina taksimi vazgeçilmez bir kaide olarak daima tatbik edilmistir. Mikhail'in daha babasinin sagliginda ölümü üzerine Israil (Arslan) ailenin basi olmustu. Sonra onun ahfadina batidaki en uzak uc bölgesi Anadolu yurtluk olarak verilmisti. Anadolu Selçuklu sultani II. Kiliç Arslan'in sagliginda memleketi ogullari arasinda taksim etmesi de eski Türk geleneginin devam ettigini göstermesi bakimindan zikre deger. Onlardan her biri kendilerine ait mintikalarda bagimsiz bir hükümdar gibi hareket etmekteydiler. DIVAN TESKILÂTI Anadolu Selçuklulari'nda devlet islerinin görüsülüp karara baglandigi Divân-i a'lâ'nin (Divân-i âlî, divân-i saltanat) baskani vezirdir. Devlet idaresinde birinci derecede rol oynayan divân-i a'lâ'nin diger üyeleri sunlardir: Naib-i saltanat, beylerbeyi, tugrâî, atabeg, pervâne, âriz, müstevfî ve müsrif-i memâlik. Divana gelen meseleler vezirin baskanliginda müzakere edilir ve alinan kararlar vezirin saginda ve solunda oturan münsîler (divân kâtipleri) tarafindan defâtir-i dîvan-i a'lâ'ya islenirdi. Divan kararlari Fahreddin Ali'nin vezirligine kadar Arapça yazilirdi. Daha sonra Farsça yazilmaya baslandi. Divana gelen bazi meseleler önce ilgili divanlara havale edilir ve onlarin yaptigi inceleme ve hazirladigi raporlar daha sonra divân-i a'lâda görüsülüp nihaî karara baglanirdi. Divanda tercümanlar da görev alir ve yabanci devletlere gönderilecek yazilari kaleme alir ve gerektiginde tercümanlik da yaparlardi. I. Alaeddin Keykubad zamaninda divanda dört münsî ile iki tercüman vardi. DIVAN-I A'LÂ'NIN ÜYELERI a. Naib-i saltanat: Büyük Selçuklu devlet teskilâtinda rastlamadigimiz bu makam muhtemelen Eyyubî devlet teskilâti örnek alinarak ihdas edilmistir. Önemli devlet adamlari ve kumandanlar arasindan seçilen naib-i saltanat sultanin merkezde bulunmadigi zamanlarda ona vekâleten devlet islerini yürütürdü. Kendilerine naib-i saltanat olduklarinin alameti olarak bir altin kiliç verilirdi. Naibü'l-hazre de denilen bu görevli baslangiçta sadece sultan tarafindan tayin edildigi halde ülke Mogol tahakkümüne maruz kaldiktan sonra Ilhanli hükümdarinin onayini alan vezirlerin de bazi sahislari bu makama getirdikleri görülmektedir. Fahreddin Ali vezir olduktan sonra Emînüddin Mikâil'i nâib-i saltanat tayin etmisti. Ayrica Mogol istilâsi sirasinda Ilhanli hükümdarlarinin sultanin naibinden ayri olarak bizzat kendilerinin de naib tayin ettikleri anlasilmaktadir. Fahreddin Ali'nin ölümünden sonra Mücirüddin Emirsah, Argun Han'in buyruguyla Naib-i saltanat olarak görevlendirilmistir. Bazan ayni sahis hem Anadolu Selçuklu sultaninin hem de Ilhanli hükümdarinin naibi olarak hizmet ederdi. Meselâ Semseddin Isfahânî hem Selçuklu sultani hem de Batu Han tarafindan naib-i saltanat olarak görevlendirilmisti. Bu görevde bulunan bazi devlet adamlari sunlardir: Celâleddin Karatay, Sücâeddin Abdurrahman, Nizâmeddin Hursid, Fahreddin Ali, Emirü'd-din Mikâil, Mücirüddin Emir Sah, Cemaleddin, Mehmed Pervâne ve Kemaleddin Tiflisî. b. Beylerbeyi: Anadolu Selçuklu devlet teskilâtinda nüfuz bakimindan en önde gelen görevlilerden biridir. Emirü'l-ümerâ ve melikü'l-ümerâ da denilen beylerbeyi ordunun bas kumandani olmasi sebebiyle divanda sözü geçerdi. Zaman zaman hükümdarlarin bile onlardan çekindigi hatta komplo hazirlayarak onlari bertaraf ettigi görülmektedir. Merkezdeki beylerbeyinden farkli olarak uçlarda görev yapan askerlerin basinda da uc beylerbeyi denilen bir emîr bulunurdu. Meselâ Hüsameddin Çoban Kastamonu'da uç beylerbeyi olarak görev yapmistir. Bir baska uc beylerbeyi de Seyfeddin Kizil'dir. II. Giyaseddin devrinin nüfuzlu devlet adami olan Sadeddin Köpek de Samsat seferi sirasinda Melikü'l-ümerâ unvanini almisti. Samsat kalesini aldiktan sonra gücü bir kat daha artan Sadeddin Köpek kendinden önce beylerbeyi olan Kemaleddin Kâmyâr'i tevkif ettirerek muhtemelen bu görevi de kendisi üstlenmistir. Beylerbeyi olarak görev yapan bazi devlet adamlari söyle siralanabilir. Seyfeddin Ayaba, Semseddin Has Oguz, Serefüddin Mahmud, Sirâceddin, Kemaleddin Kâmyâr, Seyfeddin Torumtay, Serefüddin Mesud, Azîzüddin. c. Tugrâî: Devletin iç ve dis her çesit yazismalarini idare eden mensûr, berât, name ve muahedeleri kaleme alan, ferman ve mensûrlara sultanin alâmet ve tugrâsini çekmekle görevli olan Tugrâî Divan-i insâ ve tugrânin reisidir. Iyi tahsil görmüs, Arapça ve Farsça'ya vakif kalem erbabindan seçilirdi. Anadolu Selçuklulari'nda divân-i insâ, divân-i arzdan sonra gelirdi. Meselâ I. Izzeddin Keykâvus zamaninda (1211-1220) Semseddin Taber divân-i insâ reisi iken daha sonra emîr-i âriz-i memâlik-i Rûm tayin edilmistir. d. Atabeg: Büyük Selçuklu Devleti'nde oldugu gibi Anadolu Selçuklulari'nda da atabeglik müessesesi mevcuttu. Sehzâdeleri iyi bir devlet adami olarak yetistirmekle görevli olan atabegler (lalalar) güvenilir ve nüfuzlu kumandanlar arasinda seçilirdi. Sehzadeler atabegin gözetiminde "melik" unvaniyla her hangi bir vilayetin idaresine memur edilirlerdi. Ancak daha sonra sehzadelerin egitiminden sorumlu atabeglerin yaninda baskentte sultanin yaninda ona müsavirlik eden bir atabeg daha tayin edilmeye baslanmistir. Bu atabegler divan üyesi olarak müzakerelere istirak ederlerdi. Bu konuyla ilgili bir fermanda bütün devlet erkâninin önemli konularda hükümdarin atabegiyle istisâre etmesi emredilmektedir. Atabeglerin Anadolu Selçuklu devletine büyük hizmetleri olmustur. Bunlarin basinda da Semseddin Altunaba ile Celaleddin Karatay gelir. Arslan ve II. Alaeddin Keykubâd ile müsterek hakimiyetin basladigi 1249 yilina kadar yürüttügü naib-i saltanat görevini birakarak atabeg-i Rûm unvaniyla atabeglik görevini üstlenmis ve 1254'te ölümüne kadar bu makamda kalmis devletin birlik ve bütünlügünü korumus, sehzadeler arasinda geçimsizlige ve ihtirasli devlet adamlarinin faaliyetlerine mani olmustur. e. Pervâne: Arazi tevcihatiyla ilgili defterleri tutmak, iktalara ait mensurlari hazirlamak ve istihbarat faaliyetlerini yürütmekle görevli olan pervane de divân-i a'lâ'nin üyesiydi. Sultanlar pervaneleri bu görevleri disinda siyasî ve askerî iliskileri yürütmekle de görevlendirebilirlerdi. Meselâ Muineddin Süleyman Pervâne IV. Kiliç Arslan tarafindan Mogollara elçi olarak, II. Alaeddin Keykubad da Erzincan'li Kadi Serefüddin'in oglu Taceddin'i Diyarbekir'i zaptetmek üzere görevlendirmisti. Anadolu Selçuklulari tarihinde Muineddin Süleyman Pervane'nin ayri bir yeri vardir. Mogol tahakkümü sirasinda sultani da asarak bütün yetkileri elinde toplayan Muineddin Süleyman sahsî kabiliyeti sayesinde hem Ilhanlilar hem de Memlûklülerle iyi iliskiler kurmus ve bir devre adini vermistir. f. Âriz: Büyük Selçuklu Devleti'nde oldugu gibi ordunun her türlü ihtiyacini karsilamak ve askerlerin maaslarini dagitmakla görevli olan Divân-i arz'in baskanidir. Ancak ordunun sevk ve idaresine müdahale etmezdi. Bu görev daha önce geçtigi gibi beylerbeyinindi. g. Müstevfî: Büyük Selçuklular'da da gördügümüz divân-i istifâ devletin bütün malî islerini yürütmekle görevli olup divan baskanina müstevfî veya sahib-i divân-i istifâ denilir. Sultan tarafindan tayin edilen müstevfî vergi tarh ve tahakkukunda çok dikkatli davranmali, halktan haksiz vergi alinmasina mani olmalidir. Tayin ettigi amillerin adil ve mutemet olmasina dikkat etmeli, halkin sikâyetlrini arzetmesi için kapisini daima açik bulundurmalidir. Mogol istilâsi sirasinda müstevfîleri Ilhanli hükümdarlari tayin etmeye baslamistir. Mecdüddin Muhammed b. Hasan'in divân-i istifâ baskanligina tayiniyle bir mensurda onun bütün vergileri toplamasi, divan görevlilerini bos birakmamasi, nedimlerin sözlerine itibar etmemesi ve devlet gelirlerinin zorbalarin elinde telef olmamasina özen göstermesi istenmektedir. Bir baska mensûrda da divân-i istîfa'nin saltanatin diregi oldugu ifade edilmekte ve mâlî islerin isbilir (kârdâr) ve güvenilir kisilere verilmesi, tuzlalarda liyakatli âmillerin görevlendirilmesi emredimektedir. h. Müsrif: Devletin malî ve idarî faaliyetlerini denetleyen divan-i isrâfin reisidir. Müsrif kendisine bagli memurlari vasitasiyla ülkenin her tarafinda hazineye ait mallari tesbit ve defterleri kontrol ettirirdi. SARAY TESKILÂTI Anadolu Selçuklulari saray teskilâti Büyük Selçuklu devleti saray teskilâti esas alinarak olusturulmustur. Baslica saray görevlileri sunlardir: a. Hacibü'l-huccâb: Sultan ile divan üyeleri arasinda irtibati saglayan bas hacib saray görevlilerinin hizmetlerini kontrol etmekten de sorumlu idi. Hacibü'l-huccâb'in emrinde hacip ve perdedar denilen görevliler vardi. b. Emîr-i cândâr: Sarayi ve sultani korumakla görevli olan Candarlarin reisi olan emîr-i cândâr hazarda ve seferde buyrugu altindaki muhafizlarla birlikte sultani korumakla mükelleftir. I. Alaeddin Keykubad sultan olarak Konya'ya gelirken yaninda 120 kisiden olusan muhafiz (candâr) birligi vardi. Bunlar altin sirmali hamayil ile asili kiliç tasirlardi. Candarogullari beyliginin kurucusu Emir Semseddin Yaman'in lâkabina bakilarak onun da Anadolu Selçuklularinda emîr-i cândâr olarak görev yaptigi söylenebilir. c. Üstâdüddâr: Saray naziri olup saraya ait bütün harcamalari ve saray görevlilerini kontrol eder. d. Emîr-i çasnigîr: Sultanin sofrasinin hazirlanmasina nezaret ve yemekleri kontrol eden görevlidir. Çok güvenilir emirler arasindan seçilen çasnîgîrin görevi sofraya konulan yemekleri sultandan önce tatmak suretiyle yemege zehir katilma ihtimalini ortadan kaldirmakti. Büyük Selçuklularda ve diger bazi Islâm devletlerinde de gördügümüz çasnigîr Anadolu Selçuklu devletinde de önemli bir görevli idi. Meshur emîrlerden Mübârizüddin Çavli ile Semseddin Altunaba da çasnigîr (emir-i zevvâk) olarak hizmet etmislerdi. e. Emîr-i silâh: Silahlarin bakim ve muhafaza edilmesiyle görevli olan silâhdarlarin emiri olup merasimlerde hükümdarin silahini tasirdi. f. Emîr-i sikâr: Hükümdarin av islerini idare eden ve av kuslariyla av hayvanlarinin egitiminden sorumlu olan saray görvlisidir. Emîr-i sikârlar nüfuz ve itibar sahibi kumandanlar arasindan seçilirdi. Meselâ meshur devlet adami Sadeddin Köpek Sultan I. Alaeddin Keykubad'in, Kilavuzoglu Tumanbay da III. Giyaseddin Keyhüsrev'in emîr-i sikârlari idiler. Bütün kusçular emîr-i sikârlarin emrindeydi. Bunlarin yaninda yine av ile görevli askerler bulunurdu. Anadolu Selçuklularinda emîr-i sikârliga tayinle ilgili bir vesikada bu görevlilerde aranan vasiflar ve av sirasinda dikkat edilmesi gereken hususlar sayilarak emîr-i sikârin bu önemli vazifede bâzdârlari kulluk ve mülâzemette bulundurmasi, sürgün avinda kus ve hayvanlari halka haline getirme zamaninda cesur ve marifetli avcilari hizmete sokmasi ve kuslarin avlanma mevsiminde avcilari pusuya yatirmasi gerektigi ifade edilmektedir. Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu sultanlarinin sofrasinda av eti hiç eksik olmazdi. Nitekim sultan Meliksah ile I. Alaeddin Keykubad bir rivayete göre yedikleri av etinden zehirlenerek ölmüslerdir. II. Giyaseddin Keyhüsrev'in av hayvanlari yaninda vahsî hayvanlari da besledigi, Ermeni kralinin sultan I. Izzeddin Keykâvûs'a çesitli hediyeler yaninda bâz (dogan) ve sahin de göndermesi Selçuklu sultanlarinin kuslara ne derecede önem verdiklerini göstermektedir. Anadolu Selçuklularinda yilda iki defa umûmî ava çikilirdi. Bu ava bütün devlet erkâni katilir ve av sölenle sona ererdi. g. Emîr-i alem: Sultan sancagini tasiyan ve onu korumakla görevli olan emîrdir. h. Emîr-i âhûr: Hükümdarin atlarina bakmakla görevli emîrdir. Buyrugu altindaki hademeler atlarin egitimi ve tavlalarin bakimindan sorumludur. k. Câmedâr: Hükümdarin elbiselerine nezaret etmekle görevlidir. Elbiselerin muhafaza edildigi câmehâne de onun kontrolündeydi. Câmedârlar sultanin elbiselerini giymelerine de yardimci olurlardi. l. Tastdâr: Hükümdar elini yikarken, abdest alirken legen tutup su döken saray görevlisi. m. Emîr-i meclis: Sultanin bezm denilen meclisine girecek olanlari içeri alan, ziyafet salonlarini düzenlemekten sorumlu saray görevlisi olup Anadolu Selçuklulari'nda önemli bir memuriyetti. n. Havâyicsâlâr: Havâyichâne denilen mutfak islerine bakan ve yemekleri pisiren saray ahçisi. o. Serhenk (Çavus): Sultanin önünden giderek yol açardi. Merasimlerde ve alaylarda ellerinde süslü degneklerle görev yaparlardi. I. Alaeddin Keykubad sultan ilân edilip tahta çikmak üzere Konya'ya giderken yaninda 500 serhenk vardi. p. Emîr-i devât (devâtdâr): Baslangiçta sultanin divit takimindan sorumlu olan ve daha sonra çesitli görevler üstlenen saray memuru. Meshur devlet adami Celâleddin Karatay da emîr-i devât olarak hizmet etmisti. ADLÎ TESKILÂT Anadolu Selçuklulari döneminde ülkede meydana gelen hukukî meseleler kadilar tarafindan Hanefi mezhebi hükümleri esas alinarak çözülürdü. Halkla ilgili bütün davalara ve miras islerine kadilar bakardi. Ancak askerî davalar kadilesker tarafindan karara baglanirdi. Kadi'l-kudât (baskadi) Konya'da oturur ve diger kadilari kontrol ederdi. Kadi'l-kudât bütün ilmiyye sinifinin da reisi idi. Kadilarin baktigi ser'î davalarin disinda basta devlet aleyhine islenen cürümler olmak üzere, her çesit baski ve zulümle ilgili davalara ise örfî ve ser'î hukuku esas alarak emîr-i dâdlar bakardi. Anadolu Selçuklularinda emîr-i dâd protokolde atabegden sonra gelirdi ve çok nüfuzlu bir emîr idi. I. Alaeddin Keykûbad hükümdarliginin ilk yillarinda dîvân-i mezalime bizzat baskanlik edip sikâyetleri dinlerdi. Ancak daha sonra islerinin yogunlugu yüzünden bu görevi emîr-i dâd'a birakti. Fahreddin Ali emîr-i dâdliktan vezirlige yükseldigi gibi Emîr-i dâd Emînüddin Düleycânî ayni zamanda üstâdüddarlik, evkaf hakimligi ve müstevfîlik görevlerini de üstlenmisti. Emîr-i dâd hem divan-i mezâlim hem de kadilarin verdigi hükümleri infaz etmekle görevliydi. Kaynaklarda emir-i dâd olarak hizmet eden diger bazi görevliler arasinda Nusret Yakut ve Nizâmeddin'den de bahsedilmektedir. III. Giyaseddin devrinde kadilik görevinde bulunanlardan bazilari da söyle siralanabilir: Kadi'l-kudât Siraceddin Mahmud-i Ermevî, Celaleddin Habîb, Emînüddin Tebrîzi, Izzüddin, Bedreddin Kazvinî, Taceddin Hoyi ve Sadüddin. ASKERÎ TESKILÂT Anadolu Selçuklu Devleti esas itibariyle askerî bir hüviyete sahipti. Ordu devlet yönetiminde ve teskilâtin hemen her kademesinde önemli rol oynuyordu. Divân-i a'lâ'ya bagli olarak görev yapan divan-i arz ordunun her türlü ihtiyacini karsilamaktaydi. Savas zamanlarinda ordunun sevk ve idaresi vezir ve beylerbeyinin sorumlulugundaydi. Savas sirasinda Sultana emîrler, leskerler, reisler ve ileri gelen zevat refakat ederdi. Anadolu Selçuklularinda ordu baslica su siniflardan tesekkül ederdi. 1. Kapikulu: Merkezde sultanin sahsina bagli olarak görev yapan bu askerler çesitli milletlerden teskil edilmisti. Bunlar da kendi aralarinda müfred, gulam, mülâziman-i yatak (yayak) ve halka-i hassa diye kisimlara ayrilmisti. Sarayda görev yapan askerler cândârlarla birlikte Sultanin ve sarayin korunmasinda istihdam edilmisti. Mülâzimân-i yatak ise hükümdarin çadirini beklerdi. Kapikulu süvarileri yilda dört defa bistegânî denilen maas alirlardi. 2. Timarli sipahi: Ikta sahiplerinin maiyetindeki bu askerler savas zamanlarinda subasi denilen ve ayni zamanda bulunduklari sehirlerin emniyet ve asayisinden sorumlu olan kumandanlarin emrinde ana orduya katilirlardi. 3. Ücretli askerler: Anadolu Selçuklu ordusunun temel unsurlarindan birini teskil etmekle beraber ihtiyaç halinde istihdam edilen bu askerler arasinda zaman zaman gayri müslim askerler de bulunurdu. Meselâ II. Giyaseddin devrindeki Babâî ayaklanmasinin bastirilmasinda ücretli Frank askerleri önemli hizmetlerde bulunmuslardi. 4. Kayseri basta olmak üzere Sivas, Harput, Develi-Karahisar, Niksar, Malatya, Erzincan, Nigde, Ladik, Honas gibi önemli sehirlerde sürekli olarak bulundurulan muhafiz birlikleri. Bu mintikalara bagli ikta sahiplerinin maiyetindeki askerler, Türkmenler ve müstahkem yerlerdeki daimî kuvvetlerin kumandanlari o bölgenin subasisina tabi idiler. 5. Uc birlikleri: Baris ve savas zamanlarinda Bizans Ermeni ve Gürcü sinirlarinda beylerinin emrinde bekleyen askerler. 6. Anadolu Selçuklu Devletine tabi olan vassal statüdeki müslüman ve gayri müslim devletlerin ihtiyaç halinde antlasmalara uygun olarak gönderdikleri kuvvetler. Askerî merkezlerdeki kuvvetlerle ikta sahiplerinin emrindeki kuvvetler 1243'teki Kösedag bozgunundan sonra giderek azalmistir. Bunun da sebebi ikta sisteminin Mogol istilâsiyla tamamen sarsilmis olmasidir. IV. Kiliç Arslan iktâ arazileri mülk haline getirerek ordunun esasini teskil eden timarli sipahilerin yok olmasina sebep olmustur. Müineddin Süleyman Pervane'nin 1277'de ölümünden sonra Ilhanli istilâsi giderek siddetlenmis, hem ikta sistemi kaldirilmis, hem de ordu bertaraf edilmistir. Bu da gelirlerini kaybeden ikta sahiplerinin ülkenin her tarafinda isyan ve karisikliklar çikarmalariyla sonuçlanmistir. Orduda yaratilan bosluk Mogol askerleriyle giderilmeye çalisilmistir. Bu dönemde çikan isyanlar Selçuklu-Mogol müsterek kuvveti tarafindan bastirilmistir. Selçuklu ordusuna harekât sirasinda kumanda eden Beylerbeyi protokolde ön saflarda yer alirdi. Ayrica I. Alaeddin Keykubad'in güney sahillerini fethetmesinden sonra uc beylerbeyilikleri ihdas edildi. Beylerbeyi karsiliginda sipehdâr-i büzürg veya emîr-i büzürg tabiri de kullaniliyordu. Anadolu Selçuklulari Antalya, Alâiye ve Sinop'un fethinden sonra denizcilige önem verdiler ve tesis ettikleri tersanelerde kendi donanmalarini insa ettiler. Donanma kumandanlarina emîrü's-sevâhil, melikü's-sevâhil veya emîrü'l-bahr denilirdi. Selçuklu kara ordusunun büyük bir kismini süvariler teskil ettigi için ata büyük önem verilirdi. O dönemde kullanilan bütün klâsik silahlar Anadolu Selçuklu ordusunda da mevcuttu. Orduda nizam ve intizam çok önemli idi. Ihmali görülenler ve disipline uymayanlar siddetle cezalandirilirdi. Meselâ II. Giyaseddin Keyhüsrev ile vezir Fahreddin Ali Cimri isyani sirasinda sefere katilmayan emîr-i büzürg-i uc Ali Bey ile adamlarini katlettirdiler. TOPRAK VE HALK Anadolu Selçuklulari'nda toprak tipki Büyük Selçuklular'da oldugu gibi mîrî yani devlete aitti. Arazi ikta, mülk ve vakif olmak üzere üç bölümde ele alinabilir. 1. Ikta arazi: Bir hizmet karsiligi olarak devlet adamlarina, kumandanlara ve büyük-küçük sipâhîlere verilen araziye ikta arazi denilir. Has arazi sadece hükümdara aitti. Görevinden azledilen kisilerin iktalari ellerinden alinirdi. Hizmetleri devam ettirmek kayit ve sartiyla ikta arazi babadan ogula intikal edebilirdi. Devlet ricali ve kumandanlarin rütbeleriyle mütenasib iktalari vardi. Meselâ Taceddin Pervâne'nin iktai Ankara idi. Ikta sahipleri sefer zamanlarinda askerleriyle birlikte sultanin emriyle savasa katilmak üzere yola çikarlardi. I. Alaeddin Keykubâd Harizm asireti reislerinden Kirhan'a Erzincan'i, Bereket Han'a Amasya'yi, Artuklular'dan Izzeddin Ahmed'e ise Harput'u ikta olarak vermisti. II. Giyaseddinn Keyhüsrev de vezir Mühezzebüddin Ali'ye 40.000 dinarlik bir arayizi ikta etmisti. 2. Vakif arazi: Geliri ilmî ve sosyal gayelerle kurulan müesseselerin masraflarini karsilamak üzere tahsis edilen arazilerdir. Bazi Selçuklu devlet adamlari ve kumandanlar da kendilerine mülk olarak verilen yerleri hayir amaciyla kurduklari müesseselere devretmislerdir ki bunlar da vakif arazi statüsündedir. Vakif arazilerin gelirleri mutlaka gayelerine uygun olarak kullanilirdi. 3. Mülk arazi: Aslinda devlete ait bazi araziler büyük hizmetleri ve yararliklari görülen devlet adamlari ve kumandanlara sultan tarafindan mülk olarak verilmis ve bunlar onlarin evladina miras yoluyla intikal etmistir. Ancak bazilari da bunlari hayir müesseselerine vakfetmislerdir. Kastamonu yöresi Hüsameddin Çoban'a, Sinop da Muineddin Pervane'ye mülk olarak verilmistir. Anadolu Selçuklulari'nda topragi ekip biçen reayanin her zaman hakkini almasina itina edilir, haksizliga ugrayanlar her zaman sikâyetçi olabilir ve haklarini geri alabilirlerdi. Arazi tevcihatiyla ilgili isler Pervane ve emrindeki memurlar tarafindan yürütülürdü. Ülkede zaman zaman arazi tahrîri de yapilirdi. Meskün mahallerdeki vergiye tabi nüfus ve herkesin verecegi vergi miktari kayit ve tespit edilirdi. Reayadan tahakkuk ettirilen miktardan fazla vergi isteyenler agir cezalara çarptirilirdi. Iktâ sahipleri ikta araziden alacaklari gelir karsiligi asker besledikleri gibi o bölgenin yönetiminden de sorumluydular. Ancak Mogol istilhasi sirasinda bu sistem bozuldu ve iktalari ellerinden alinan sipahiler ülke içinde isyan ve huzursuzluklara sebep oldular. Iktalari ellerinden alindigi için ikta sahipleri de yeteri kadar asker besleyemediler ve bu da ordunun çökmesine sebep oldu. IDARI TESKILAT Anadolu Seçuklulari'nda eyaletler öncelikle haneden mensuplarinin idaresine tevdî edilirdi. Sehzadeler küçük ise onlari iyi bir devlet adami olarak yetistirmek üzere yanlarina lala veya atabeg denilen güveniler emîrler verilirdi. Bu emîrler bulunduklari eyaleti o sehzade adina idare ederlerdi. Anadolu Selçuklulari'nin idarî açidan kaç eyalete taksim edildigi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak II. Kiliç Arslan'in ülkeyi 11 oglu arasinda taksim ettigi bilinmektedir. Böylece baskent Konya'nin disinda 11 idarî merkezin mevcudiyetinden bahsedilebilir. Hanedan mensuplarinin yönetimine birakilan Tokat, Niksar, Elbistan, Kayseri, Sivas, Aksaray, Malatya, Konya Ereglisi, Nigde, Amasya, Ankara ve Uluborlu disinda Kastamonu, Sinop, Erzurum, Erzincan, Sarkî Karahisar, Divrigi, Antalya, Alaiye, Manavgat, Içel, Harput, Çemisgezek, Kâhta, Ahlat, Isparta, Kütahya, Eskisehir, Denizli ve Amid (Diyarbakir)'in ilhakiyla eyaletlerin sayisi artmis ve otuzu geçmistir Bizans ve Ermeni sinirlarinda uç vilayetleri de uç beyleri tarafindan idare ediliyordu. Meselâ Danismendli Yagibasin'in ogullarindan Muzafferüddin Mahmud, Bedreddin Yusuf ve Zahireddin Ili Anadolu Selçuklulari'nin ihzmetine girerek uç boylarinda görev almislardi. Ayrica hanedan mensuplarinin idaresi disinda kalan yerlerde de emîrler hem vali hem de kumandan olarak görev yapiyorlardi. Bu büyük vilayetlerin disindaki sehirlerde de serlesker ve subasilar emniyet ve asayisten sorumlu idiler. Merkezi sehirlerde emniyeti saglamaktan sorumlu birer sahne bulunurdu. 1243'te Anadolu Selçuklulari'nin maglubiyetiyle sonuçlanan Kösedag savasindan sonra ülke taht kavgalarina sahne olmus ve nihayet Mogollarin müdahalesiyle ülke ikiye bölünmüs, bir kismi Konya merkez olmak üzere II. Izzeddin Keykâvus'a, digerinin merkezi de Sivas olmak üzere IV. Rükneddin Kiliç Arslan'a verilmistir. Vilâyetlerde birer küçük divan bulunur ve vergiler muhassillar tarafindan toplanirdi. Eflâki Menâkibü'l-ârîfîn'de idari teskilâtta adi geçen görevlilerden bazilarini söyle siralar. Nâzir, emîr-i ab vâliler (ummâl), yol muhafizlari, subasi, sehir kethüdasi, reis, sahne, cellâd, divan memuru, seyhü'l- islâm ve hati. SOSYAL HAYAT 1. Adet ve Gelenekler Yagmur duasi: Yagmur duasina çikilacagi zaman halk oruç tutar, kurban keser ve Allah'a dua ve niyazda bulunurdu. Duanin akabinde yagmur yagmazsa uzak yerlerden gelmis bir garibe gider ondan Allah'a dua ve niyazda bulunmasini isterlerdi. Bir defasinda Konya'da kitlik olmus, uzun zaman yagmur yagmamisti. Korkunç bir pahalilik vardi. Birkaç defa yagmur duasina çikip ümitsizlik içinde dönmüslerdi. Verdikleri sadakalar, kestikleri kurbanlar kabule mazhar olmamisti. Nihayet Sultan Veled'e gidip yardim istediler. Onun mübarek basini açip gözlerinden yaslar akarak Allah'a dua etmesi üzerine müthis bir yagmur yagdigi söylenir. Ugur ve Nazar: Kötü insanlarin nazarindan korunmak için atese çörek otu atilirdi. Üzerinde dikis dikilen kimsenin agzina mutlaka bir yaprak, bir saman çöpü olmasi gerektigine inanilirdi. Gül ugur çiçegi kabul edilirdi. Dini bayramlarin arifesinde helva dagitilirdi. Bir tüccarin karisi Kurban bayrami arifesinde çokça helva yaparak fakirlere ve komsulara sadaka olarak dagitmis, helva dolu büyük bir siniyi de Mevlâna hazretlerine göndermisti. Dogum: Çocuk dogdugu evde büyük bir sevinç kaynagi olurdu. Bebege altin takilir, saçi saçilirdi. Çocugun babasi büyük bir ziyafet verirdi. Evlenme: XIII. ve XIV. yüzyilda Anadolu'da Islâm hukuku hâkimdi. Erkekler birden fazla kadinla evlenebilirdi. Cariye edinme gelenegi de vardi. Sultan Veled'in iki cariyesi vardi. Evlenen erkegin kadina baslik olarak para verme adeti yaygindi. Evlenecek kiz da çeyiz esyasi hazirlamak zorundaydi. Mevlâna bir kizin cehizinin hazirlanmasi için Gürcü Hatun'dan yardim istemis, o da birkaç takim elbise, her cinsten bir kat çamasir, yirmi adet süslü küpe, yirmi yüzük, ince gerdanlik, yün örtüleri ve bilezikler, hali ve seccadeler hazirlayip göndermisti. Dügünler oldukça debdebeli olur, uzun süre anlatilirdi. Kadinlar peçe takarlardi. Terbiye kurallari: Anadolu Selçuklu toplumunda Türk-islâm düsüncesinin ortak ürünü olan terbiye ve görgü kurallari yürürlükteydi. Türk toplumunda büyüge hürmet esastir. Eflâkî'nin Menakibü'l-ârifîn adli eserinde geçen bir ibarede "Onlar yasca benden büyükler, ben onlarin yüzüne böyle bir sözü nasil söyleyebilirim" denilmektedir ki bu toplumda büyüklere sayginin bir isaretidir. Pazar yerinde ayaklarini uzatip uyuyan bir dervisin bu hareketi onun kinanmasina sebep olmustur. Bu da toplumun lâubâlî davranislardan hoslanmadigini ve tepkiyle karsilandigini göstermektedir. Gayri ahlâki davranislar da asla hos karsilanmazdi. Hediyelesme: Hz. Peygamber'in hediyelesmeyi tesvik eden sözleri Anadolu'da büyük ilgi görmüs ve "yarim elma gönül alma" seklinde sembollesen bu gelenek Türk milletinin baslica özelliklerinden biridir. Devrin anlayisina göre hükümdar ve ileri gelen devlet adamlari birbirlerine ve halka hediyeler verirlerdi ki bu da isgal ettikleri makam ile mütenasib olurdu. Gürcü Hatun fakir bir kizin cehizini hazirladigi gibi Muineddin Pervane de Mevlâna'nin müjde ve iltifati üzerine tarikat mensuplarina 2.000 dinara yakin bagista bulunmustur. Ayrica Konya'da bulunan yetim ve fakirlere de elbiseler dagitmisti. Devrin en yaygin hediyesi altin idi. Ugur getirecegine inanilarak daha çok altin ve çiçek hediye edilirdi. 2. Hayat Tarzi Eglence hayati: Kaynaklar Anadolu'da eglence hayatinin oldukça renkli oldugunu ifade eder. Memlûk Sultani Baybars'in Mogol ordusunu bozgunu ugrattiktan sonra 20 Nisan 1277'de Kayseri'ye gelince Keykubadiye Sarayinda büyük bir eglence düzenlemisti. Ancak Sultan onlarin eglencede asiri gittiklerini görüp hânende ve sâzendeleri icrâ-yi san'at etmeden huzurundan kovmustu. Eglence merasimleri daha çok hanlarda düzenlenirdi. Kadin müzisyen ve sanatkârlar gayri müslimler arasindan seçilirdi. Meyhaneler de de müzikli eglenceler düzenleniyordu. Hokkabazlar da yanan atese kendilerini atmak, kizgin demiri agizlarina almak, kamçidan kan akitmak, merkep yavrusuna binmek gibi çesitli gösteriler yapiyorlardi. Sünnet dügünleri de günlerce sürerdi. O dönemde oynanan oyunlar arasinda satranç ve tavla önemli bir yer isgal ederdi. Ev hayati: Anadolu evleri sofa, odalar ve mutfaktan olusuyordu. Ev esyasi olarak hali, yaygi, perde, battaniyeden bahsedilir. Isinma araci olarak tandir ve mangal, aydinlanma araci olarak da samdan, kandil, çirag ve mum vardi. Mum, zengin evlerinde çirag ise fakir evlerinde kullanilirdi. Zengin evlerinde hizmetçiler, maiyyet ve harem aglari vardi. Köleler âzâd edilirse kendilerine bunu gösteren bir belge verilirdi. Kilik-kiyafet-süslenme: Anadolu Selçuklulari döneminde yaygin erkek kiyafetleri elbise, baslik ve ayakkabidir. Erkek elbiseleri hasir elbiseleri, siyah ipekten yapilmis elbise, çuha ve kemhadan yapilan elbiseler olarak zikredilebilir. Ayrica kurt ve tilki postlari, salvar ve gömlek, hirka ve sarik, çizme ve ayakkabi da giyiliyordu. Kadinlar ise çarsaf, kürk, ibrisim, basörtü ve peçe giyerlerdi. Uzun biyik ve uzun sakaldan hoslanilmazdi. Koku malzemesi olarak misk ve amber, makyaj malzemesi olarak da sürme kullanilirdi. Besin maddeleri: Türk mutfagi o dönemde de oldukça zengindi. Yemek sirasinda sofrada sahan, kâse, sini, testi bulunurdu. Yemek bir kaptan kasikla yeniyordu. En yaygin yemekler tirit ve ateste çevrilen etlerdi. Keklik, bildircin, çulluk ve toy gibi av hayvanlarinin etleri de revaçtaydi. Ayrica etli pilav, biberli pilâv ve pastirma yenilen yemek türleriydi. Havuç, salgam, tursu, meyve olarak elma, incir, kayisi, kavun ve üzüm yenirdi. En sevilen tatli çesidi helva idi. Tedavi sekilleri: Selçuklular zamaninda sagligin basi temizlik olarak düsünüldügü için her sekilde çok sayida hamam vardi. Hastaliklarin tedavisi için halk hekim ve seyhlere müracaat ederdi. Menakibül-ârifin'den mevlevîlerin çesitli hastaliklari el temasi ve okuyup üfleyerek tedavi ettikleri anlatilmaktadir. Yine Eflakî'ye göre Mevâna bir sahsin parçalanan ayak parmaklarini eliyle dokunmak, okuyup üflemek suretiyle tedavi etmistir. O dönemde halkin karsilastigi en yaygin hastalik sitma idi. Hem hekimler hem de seyhler tarafindan tedavî cihetine gidilirdi. Mevlâna bazi hastalari özellikle psikolojik rahatsizliklari olanlari telkin yoluyla da tedavi etmistir. Devrin hekimleri teshis ve tedavi yaninda ilaçlarin hazirlanmasina da nezaret ederlerdi. Nitekim Tabib Ekmelüddin Sultan IV. Kiliç Arslan'in istegi üzerine panzehir imal etmistir. TICARI VE EKONOMIK HAYAT Anadolu ticarî faaliyetler için uygun bir konumda bulunuyordu. Konya'nin bassehir olmasindan sonra ticarî hayat daha zenginlesmis ve canlilik kazanmisti. Anadolu'dan geçen Tebriz-Trabzon ve Tebriz-istanbul yoluyla doguyu batiya baglayan bu yollar Anadolu'nun iktisadî hayatinda önemli rol oynuyordu. Ege ile de ancak Konya üzerinden baglanti kuruluyordu. Ayrica kuzey-güney istikametinde uzanan Sinop-Antalya/Alaiyye, Samsun-Ayas, Trabzon-el-Cezire-Suriye yollariyla, Güney dogudan Istanbul'a uzanan ve Haleb-Kayseri- Ankara-Istanbul, Haleb-Kayseri-Konya-Istanbul yollari Anadolu'daki ticarî hayata canlilik kazandiriyordu. Islâm dünyasinda askeri ve ictimâî gayelerle kurulan ribatlarin bir devami mahiyetinde, kervanlarin her çesit ihtiyaçlarini karsilayacak teskilâta sahip olan ve uzaktan adeta bir kale manzarasi arzeden kervansaraylar Islâm âleminin baska bir yerinde emsâline rastlanmayacak bir kiymete sahiptir. Selçuklu sultanlariyla ileri gelen devlet adamlari tarafindan ticaret yollari üzerinde yaklasik 30-40 km.lik araliklarla yaptirilan bu kervansaraylar tarihi yollarin önemini gösteren canli vesikalardir. II. Kiliç Arslan, I. Giyaseddin Keyhüsrev, I. Izzeddin Keykâvus ve I. Alaeddin Keykubad gibi ticarî ve iktisadî hayati canlandirmaya itina gösteren Selçuklu Sultanlari ticaret yollarinda emniyeti saglamak gayesiyle kervansaraylar yaptirdilar. Sinop ve Antalya gibi iki büyük limanda ticarî faaaliyetleri kolaylastirmak ve gelistirmek amaciyla bu sehirlere zengin tüccarlar yerlestirdiler, onlara ihtiyaç duyduklari her türlü destegi sagladilar. Türkiye'ye gelen yabanci tüccarlarin ugradiklari zararlari tazmin ettiler, gümrük vergilerini asgarî seviyeye indirdiler. Bu durum dünya ticaret tarihinde çok önemli bir yer isgal eder. Ortaçagda zengin ticarî mallarla yola çikan kervanlar çapulcu ve soyguncularin saldirilarindan emin olmadikça buna tesebbüs etmekten çekinirlerdi. Iste Anadolu Selçuklu kervansaraylari böyle bir endise ve ihtiyaçtan dogmustur. En önemli kervansaraylar Anadolu'yu dogu-bati ve kuzey-güney istikametinde geçen iki büyük uluslararasi ticaret yolu üzerinde bulunmaktadir. II. Kiliç Arslan zamanindaki siyasî gelismelere paralel olarak ticarî faaliyetler de artmis ve büyük kervansaraylar insa edilmisti. Kervansaray yaptiran ilk Selçuklu sultani II. Kiliç Arslan'dir. Sultan, Aksaray'da büyük binalar, saray ve medreseler yaptirdigi gibi ilk kervansarayi da Aksaray yakinlarinda yaptirmistir. II. Giyaseddin Keyhüsrev zayif bir sahsiyet olmasina ragmen onun zamaninda da kervansaraylarin yapimina devam edilmistir. Kervansaraylarin, yol emniyetinin saglanmasi disinda hedef edindigi ikinci gaye ise kafilelerin konakladiklari yerlerde her türlü ihtiyaçlarini temin etmekti. Kervansaraylar içinde yatakhane, asevi, erzak ambarlari, ticarî esyanin konuldugu depolar, ahir ve samanliklar, mescidler, hamamlar, sadirvanlar, eczaneler, ayakkabi tamir atölyeleri ve nalbantlar vb. vardi. Kervansaraylarin masraflarini karsilamak üzere vakiflar tahsis edilmisti. Burada konaklayan misafirler zengin-fakir demeden her türlü ihtiyaçlarini ücretsiz olarak karsilayabiliyorlardi. Sehir ve kasabalarda ticarî kafilelerin ihtiyaçlarini karsilamak üzere ayrica hanlar yapilmisti. Bunlar özel olarak insa edilmis ücretli yerlerdi. Sehirlerde ticarî açidan sahip olduklari öneme paralel olarak hanlar kurulmustu. Meselâ o devrin önemli sehirlerinden Sivas'ta 24 han vardi. Kervansaraylar bulunduklari yerlerde pazar haline geliyor ve o yörenin iktisadî bakimdan gelismesini sagliyordu. Anadolu Selçuklulari döneminde yaklasik 134 kervansaray insa edildigi bilinmektedir. Selçuklular zamaninda Anadolu'da yapilan baslica kervansaraylar sunlardir. Aglasun hani (Antalya-Isparta yolunda), Akbas hani (Aksaray-Konya yolunda), Akhan (Aksaray-Konya), Akhan (Egridir-Denizli), Alara hani (Antalya-Alanya), Alay hani (Kayseri-Aksaray), Altunapa hani (Sinop-Ankara), Bardakçi hani (Çay-Seyitgazi), Borhani (Ürgüp-Eregli), Böget (Ankara-Konya), Burma Han (Seydisehir-Alanya), Caca Beg hani (Kirsehir-Aksaray), Çakalli hani (Samsun-Amasya), Çamalak hani (Zile-Kirsehir), Çardak hani (Egridir-Denizli), Çavli hani (Besni-Kayseri), Çekerek suyu hani (Zile-Kirsehir), Çinçinli Sultan hani (Tokat-Sivas), Dazya hani (Amasya-Tokat), Deve Hani (Seyitgazi), Dibli han (Harput-Divrigi), Dokuzun hani (Konya-Çay), Dolay hani (Ürgüp-Eregli), Ebü'l-Hasan hani (Seydisehir-Alanya), Ebu'l-Kasim hani (Niksar), Ebü'l-Mücâhid Yusuf hani (Çay), Egret hani (Çay-Kütahya), Elikesik hani (Konya-Egridir), Ertokus hani (Konya-Egridir), Ashab-i Kehf hani (Besni-Kayseri), Evdir hani (Antakya-Isparta), Ezine pazar hani (Amasya-Tokat), Caferyat hani (Konya-Karaman), Gedik hani (Sivas-Kayseri), Giyaseddin Keyhüsrev hani ( Egridir), Gülüçagaç hani (Sinop-Ankara), Gölbasi hani (Diyarbakir-Malatya), Haci Hafiz hani (Konya-Çay), Kadinhani (Konya-Çay), Kagi hani (Sivas-Kayseri), Kemâleddin hani (Besni-Kayseri), Kemâleddin hani (Dogansehir-Adiyaman), Kamerreddin hani (Konya-Toroslar), Kara Sungur hani (Denizli), Kara Sungur hani (Denizli), Karatay hani (Malatya-Kayseri), Kangi hani (Seydisehir-Antakya), Katranci hani (Aksaray-Konya), Kavak hani (Konya-Egridir), Kervansaray (Zile-Kirsehir), Kiliç Arslan hani (Aksaray), Kirkgöz hani (Antalya-Isparta), Kizilören hani (Kirsehir-Ankara), Köprüköyü hani (Antalya-Alanya), Kuru han (Besni-Kayseri), Kuruçesme hani (Konya-Beysehir), Lâla Kervansarayi (Sivas-Kayseri), Lâtif hani (Sivas-Kayseri), Mahperi Hatun hani (Amasya-Tokat), Makit hani (Elazig), Mama Hatun Kervansarayi (Erzurum-Sivas), Muhliseddin Hani (Zile), Obruk hani (Aksaray-Konya), Ortapayam hani (Seydisehir-Alanya), Önesin hani (Kayseri-Aksaray), Pamukçu hani (Konya-Seydisehir), Pasa hani (Tokat-Sivas), Pazarhani (Antakya-Denizli), Pazarcik hani (Alanya-Anamur), Pervane hani (Kayseri-Aksaray), Pervane Süleyman hani (Boyabat-Vezirköprü), Pinarbasi hani (Egridir-Denizli), Ruzapa (Rüzbe) hani (Konya-Çay), Sadeddin Köpek hani (Aksaray-Konya), Sahibata hani (Konya-Çay), Sahibata hani (Konya-Çay), Sarihan (Kayseri-Aksaray), Sarihan (Malatya-Kayseri), Sarihan (Nigde), Sardavul hani (Karaman-Silifke), Selçuk hani (Sinop-Ankara), Selçukhani (Malatya-Sivas), Seyfeddin Ferruh hani (Konya-Seydisehir), Siraçakil hani (Aksaray-Eregli), Silinti hani (Alanya-Anamur), Suluhan (Kozan-Feke), Sultan hani (Aksaray-Konya), Sultan hani (Sivas-Kayseri), Sultan hani (Konya-Toroslar), Susuz hani (Antalya-Isparta), Sünnetli hani (Kayseri-Aksaray), Sahruhköprülü hani (Sivas-Kayseri), Savepsa hani (Antalya-Alanya), Taktoba hani (Tokat-Sivas), Tecer hani (Malatya-Sivas), Tol hani (Seydisehir-Alanya), Yeni han (Yildizeli/Tokat-Sivas), Yeniceköy hani (Çay-Kütahya), Yunuslar hani (Konya-Beysehir), Zalmanda hani (Ankara-Konya), Zivanik hani (Ankara-Konya), Zilli han (Besni-Kayseri) ve Zincirli hani (Aksaray-Konya). TARIM ÜRÜNLERI Akdeniz, Orta Anadolu ve Dogu Anadolu bölgeleri Anadolu Selçuklulari'nin tarimsal üretiminde önemli bir yer isgal ediyordu. Özellikle bugday ayni zamanda ülkenin basta gelen ihraç ürünleri arasinda yeraliyordu. XIII. ve XIV. yüzyilda Sivas hububat üretiminde ilk siralari isgal ediyordu. Bu dönemde Anadolu'da Denizli civarinda iyi cins pamuk, bazi yörelerde de pirinç üretimi yapilirdi. Ayrica seker kamisindan elde edilen sekerin de ihraç mallari arasinda yer aldigi söyleniyorsa da bu hususu teyid edecek yeterli bilgi yoktur. Seyyahlarin verdigi bilgilerden Anadolu'da kayisi, badem, erik, seftali, armut, portakal, limon ve üzüm gibi meyvelerin yetistirildigi anlasilmaktadir. Konya ve Antalya yöresinde üretilen kayisi kurutulduktan sonra çesitli islâm ülkelerine satilirdi. Anadolu'da hayvancilik da oldukça yaygindi. At kiymetli bir ihraç mali idi. Fakat sigir, koyun ve keçi daha yaygin olarak yetistirilirdi ve hemen herkesin sagmal bir hayvani vardi. Bu hayvanlar da çesitli ülkelere canli olarak ihraç edildigi gibi deri, yün ve tiftikleri de islenerek veya hammadde olarak da satilirdi. MADENLER Anadolu Selçuklulari zamaninda çikarilan baslica madenler, demir, bakir, gümüs, sap, kayatuzu, lâcivert tasi ve boraks idi. Bakir Ergani'de, Kastamonu'da ve Erzincan yöresinde, demir az da olsa Divrigi ve Toroslar'da; Ulukisla, Gümüshane, Amasya Gümüshaciköy ve Kütahya Gümüssar'da ise gümüs yataklari vardi. Bu yataklar Anadolu'nun Mogol istilâsina maruz kalmasindan sonra da isletilmeye devam etmistir. Ihraç mallari arasinda yer alan kayatuzu da Anadolu'nun çesitli yerlerindeki sekiz tuzlada üretiliyordu. Lâcivert tasi ise Konya civarinda çikariliyordu. SANAYI ÜRÜNLERI Dokuma, hali ve kilim Anadolu'daki sanayi ürünleri arasinda ilk sirayi isgal eder. Dünyanin en gözde halilari Anadolu'da dokunurdu. Hem Marco Polo hem de Ibn Battuta burada dokunan hali ve kilimlerden övgüyle söz ederler. Konya, Aksaray, Sivas, Erzurum ve Usak baslica hali dokuma tezgâhlarinin bulundugu sehirlerdi. Pamuk yün, tiftik ve pamuktan üretilen kumaslar da çesitli ülkelere ihraç ediliyordu. Erzincan, Mus, Mardin, Maras, Karaman, Ankara, Sivas, Diyarbakir, Kastamonu, Konya, Kirsehir ve Malatya çesitli cins kumaslarin üretildigi merkezlerdi. Dericilik de çok sayida sigir ve koyunun yetistirildigi Anadolu'da önemli bir sanayi dalini teskil ediyordu. Erzurum, Sivas ve Antalya gibi merkezlerde çesitli silâhlar ve savas makineleri imal ediliyordu. Erzincan özellikle bakir ev esyasi imalâtinda ilk sirayi isgal ediyordu. Altin ve gümüs zinet esyalari Konya ve Alaiye'de yapiliyordu. TICARET Anadolu Selçuklu sultanlari ticaretin ülkenin iktisadî hayatinda ne derece önemli rol oynadiklarini idrak ettikleri için hem iç hem de dis ticaretin gelismesi için gereken ortami hazirlamis, yollarda emniyeti, sehirlerde ve pazar yerlerinde asayis ve huzuru saglamislardir. Baslangiçta mübâdele yoluyla yapilan ticarî faaliyetlerde zamanla para kullanilmaya baslanmistir. Sehir disinda kurulan pazarlar yerlesik hayat sürenlerle, köylüler ve göçebeler arasinda ticaret mallarinin karsilikli olarak mübâdele edildigi yerlerdi. Sehirlerin gelismesiyle çarsilar, pazarlar ve hanlar iç ticaretin canlandigi yerler oldu. Hem yerli hem de yabanci tüccarlar buralarda alisveris yapiyorlardi. Pazarlardan alinan vergiden baska sehre getirilen ve disari çikarilan her çesit esyadan vergi aliniyordu. Ilhanlilar zamaninda tamga adi verilen bu vergi sahneler tarafindan tahsil edilirdi. Esnaf ve zenaat erbabi XIII. yüzyilda ahilik adi verilen bir teskilâtin bünyesinde toplanmislardi. Bu teskilât sehirlerde ekonomik, siyasî ve ahlâkî kurallari tanzim etikleri gibi siyasî buhran ve sikintilarin giderilmesinde de önemli hizmetleri ifa ediyorlardi. Anadolu'da ahilik teskilâtinin kurucusu olarak kabul edilen Ahi Evran (Seyh Nasîrüddin Mahmûd, ö.l262) I. Alaeddin Keykubâd'in destek ve yardimiyla islâmî tasavvufî düsünceye bagli kalarak seyh-mürid, usta-çirak münasebeterini tanzim etmis ve buna bagli olarak iktisadî hayati düzenlemistir. Büyük bir süratle yayilan bu teskilâtin mensuplari sadece sehirlerde degil ayni zamanda köyler ve uç boylarinda da büyük nüfuz kazanmislardir. Özellikle XIII. yüzyilda devlet otoritesinin zayifladigi siralarda siyasî ve askerî güçlerini kullanarak önemli hizmetlerde bulunmuslardir. Anadolu Selçuklulari zamaninda ahiler çesitli mesleklere ait problemleri halletmekte ve onlarin devlet ile olan münasebetlerini düzenlemekteydiler. Çarsi ve pazarlarda satilan mallarin hem kalite hem de fiyat yönünden kontrolü ahilik teskilatinin baslica görevleri idi. Çok genis bir alanda faaliyet gösteren ahilik pek çok devlet adami, tarikat mensuplari ve âlimleri bünyesinde toplamis, XIV. yüzyildan itibaren de organize esnaf birlikleri halini alarak iktisadî sahadaki faaliyetleri ön plâna çikarmistir. XII. yüzyildan itibaren Anadolu'ya yerlesen Türkmenler hem kendi aralarinda hem de Rumlar ve Ermenilerle dahilde alisveriste bulunuyorlardi. Baslangiçta mal degisimi (mübâdele) ile baslayan bu ticarî faaliyetler Selçuklu parasinin tedavüle girmesiyle alisveriste para kullanilmistir Anadolu'nun XII. yüzyildaki durumundan bahseden kaynaklar ülkeyi harab olarak tanitirken XIII. yüzyilda bölgeyi gezen seyyahlar Anadolu'yu zengin ve müreffeh bir ülke olarak tasvir ederler. Ilk zamanlar sehir disinda bir yerde kurulan pazarlar sehirli, köylü ve göçebe Türkmenlerin ihtiyaçlarini karsilamaya kâfi geliyordu. Sehirler gelisince hanlar kurulmus, çarsi ve pazarlarin sayisi artmistir. XIII. yüzyilda sehirler arasi ticaret baslamistir. Selçuklu sultanlari dis ticaretin gelismesine de büyük önem veriyorlardi. Sultan I. Giyaseddin Keyhüsrev 1207'de Antalya'yi feth ederek burayi önemli bir ihracat ve ithalat limani haline getirdi. I. Aleddin Keykubâd da 1221 yilinda Kalonoros'u fethederek ismini Alaiyye olarak degistirdi. Anadolu'da huzur ve istikrar saglandiktan sonra Avrupali tüccarlar dogunun ticarî mallarini Misir yerine Anadolu'dan temin etmeye basladilar. Böylece Anadolu hem Avrupa hem de dogudaki Islâm ülkeleri için önemli bir ticarî potansiyele sahip oldu. Antalya'nin fethiyle Akdeniz ticaretinde de Türkler önemli pay aldilar. Kibris ve Venediklilerle ticarî anlasmalar inzalandi. Kibris Krali Hugues ile I. Izzeddin Keykâvus arasinda ticaret antlasmalari yapilmistir. Buna göre Selçuklu tüccarlari Kibris'ta serbest olarak ticarî faaliyette bulunabilecekleri gibi Kibrisli tüccarlar da Anadolu'da karsilikli olarak gümrük vergilerini ödemek suretiyle ticaret serbestligine sahip olacaklardi. Anadolu'dan sap, yün, ipek, ipekli kumaslar, pamuk, hali, kilim, deri, sabun, sarktan getirilen baharat ve diger ticarî mallar ihraç ediliyordu. Avrupali tüccarlar Kibris'i bir ticarî üs olarak kullaniyordu. Onlarin getirdikleri mallarin bir bölümü Türk tüccarlar tarafindan ithal edilirdi. I. Alâeddin Keykubâd'in 1220 yilinda Venediklilerle daha önce yapilmis olan anlasmayi teyid eden bir anlasma imzalamasi onun ticarete verdigi önemi göstermektedir. Anlasma ile Venedik'te ve onlarin hâkimiyetindeki baska yerlerde yasayan tüccarlar Selçuklu topraklarinda rahat bir sekilde ticaret yapabileceklerdi. Ayni sekilde Selçuklu tebeasi da Venedikliler'in egemenligi altindaki yerlerde serbestçe ticarî faaliyette bulunabileceklerdi. XIII. yüzyilda Selçuklular ile Memlûkler arasinda ticarî münasebetler baslamistir. Özellikle gemi yapiminda kullanilan kereste ticareti yaygindi. Iki ülke arasinda nakliye isleri Cenevizliler ile Venedikliler tarafindan yapiliyordu. 1289'da bir Ceneviz gemisinin seker, keten ve biber yüküyle Iskenderiye'den Alaiyye'ye geldigi bilinmektedir. I. Izzeddin Keykâvus'un 1214'te Sinop'u fethetmesiyle Karadeniz ticareti de canlilik kazandi. Sinop hem kuzey-güney, hem de dogu-bati ticareti açisindan önemli bir liman sehri idi. Bunun idraki içinde olan Sultan I. Izzeddin Keykâvus sehirde yogun bir imar ve iskân faaliyeti baslatmistir. Çesitli bölgelerden zengin tüccarlar ve saygin kisiler Sinop'a gettirilerek iskân edildi. Ticaretin gelismesi için her türlü imkân seferber edildi ve bu sayede Sinop Karadeniz'in en önemli ticarî üssü haline geldi. Sultan daha sonra Türk, Arap ve Rus tüccarlarinin bir ugrak yeri olan Kirim'daki Sugdak'in fethi için hazirliklara giristi ve Emir Hüsameddin Çoban kumandasinda gönderdigi donanma ile sehri feth etti (1227). Bu sefer ile Anadolu Selçuklulari'nin Karadeniz'deki ticarî faaliyetleri artti. XIII. yüzyilda Rus ve Kipçak tacirlerin Sivas'a kadar geldikleri bilinmektedir. 1230'da Trabzon'un da Selçuklu hâkimiyetini tanimasiyla Anadolu Selçuklulari Karadeniz'i Dogu Anadolu'ya baglayan, oradan da Iran ve Uzak Dogu'ya kadar uzanan bir ticaret merkezini daha ele geçirmis oluyorlardi. XII. yüzyilin sonlarinda Anadolu'nun huzur ve asayisin hâkim oldugu bir ülke haline gelmesi, Alaiyye ve Sinop'un fethi Anadolu'daki transit ticaretin canlilik kazanmasina zemin hazirlamisti. Misir'dan gemilerle Antalya ve Alaiyye'ye getirilen mallar, Konya, Ankara, Sinop ya da Bagdat-Halep-Malatya-Sivas-Amasya üzerinden Samsun ve Sinop limanlarina ulastiriliyordu. Ayas-Samsun güzergâhi da transit ticaretinde oldukça önemliydi. 1240'ta baslayan Babaî isyaniyla 1243'te bozgunla sonuçlanan Kösedag Savasi Anadolu'daki ticarî hayata büyük bir darbe indirdi. Kayseri ve Malatya gibi sehirlere yerlesmis olan çok sayida tüccar bu huzursuzluklar ve karisikliklar yüzünden Suriye'ye kaçti. XIII. yüzyilin birinci yarisinda Sinop-Antalya hattinin dogusunda kalan sehirlerin iktisadî refah düzeyi batidaki sehirlerden daha iyi idi. XIV. yüzyilda Erzurum 222.000, Erzincan 332.000, Harput 215.000, Niksar 187.000, Kayseri 140.000, Nigde 141.000, Aksaray 51.000, Aksehir 135.000, Ankara 72.000, Mardin 236.000, Meyyafarikîn 224.000, Sivas ve Konya ise toplam 1.384.886 dinar vergi ödüyordu. XIII. yüzyilin sonlarinda Konya, Kayseri, Sivas basta olmak üzere Antalya, Sinop, Erzurum, Erzincan, Malatya, Ahlat, Diyarbakir ve Mardin gibi bazi sehirlerin nüfusu yüzbini asmisti. Uluslararasi ticarette mühim bir yeri olan Yabanlu Pazari'nin en önemlisi Kayseri'nin Pinarbasi ilçesinin Pazarören köyünün bulundugu yerde kurulurdu. 40 gün boyunca açik kalan bu fuarda köleler dahil her çesit kumas, kürk ve hayvanlar alici bulurdu. Yabanlu Pazari 1277'den sonra giderek önemini yitirdi ve Mogol valilerinin yaylagi haline geldi. Yine uluslararasi nitelik arz eden bir baska önemli pazar da Mardin'in Düneysir (Koçhisar) pazari idi. Ticarî maksatla kurulan hanlar ve pazar yerleri zamanla buranin bir sehir haline gelmesine sebep oldu. Bunun disinda Kirsehir-Kayseri yolu üzerindeki Ziyaret Pazar, Ilgin'daki Yilgin, Amasya-Tokat arasinda pazar günleri kurulan Azîne pazari ve Germiyan'da kurulan Alemüddin Pazari önemli pazar yerleri idi. ANADOLU SELÇUKLU SANATI XI. yüzyildan itibaren Türk göçlerine sahne olan Anadolu'da Büyük Selçuklular'in Iran'da gerçeklestirdikleri Türk-Islâm mimarisiyle Anadolu kültürünün kaynasmasindan olusan yeni bir sanat anlayisinin ürünü olan kiymetli eserler vücuda getirilmistir. Bu eserler daha sonraki yillarda Beylikler ve Osmanli mimarisine temel teskil etmistir. Anadolu Selçuklu sanat eserleri incelendiginde bunlari etkileyen baslica faktörlerin Islâm inanci, Islam öncesine kadar uzanan Türk kültürü ve nihayet yerli kültürler oldugu söylenebilir. CAMILER Anadolu Selçuklulari müslüman bir devlet olup halkin büyük çogunlugunu müslümanlar olusturuyordu. Bu bakimdan diger Islâm devlet ve hanedanlarinda görüldügü gibi camiler mimarî eserlerin basinda yer alir. Anadolu Selçuklulari'na ait en eski camii XII. yüzyilin ortalarinda yapildigi bilinen Konya Alâeddin Camii'dir. Anadolu Selçuklu sanatinin bir saheseri olan bu cami, daha sonraki dönemlerde yapilan tamirat ve degisikliklerle günümüze kadar intikal edebilmistir. Sivas Ulu Camii ise 1197 yilinda II. Kiliç Arslan'in ogullarindan Kutbeddin Meliksah zamaninda Kizil Arslan tarafindan yaptirilmistir. I. Alâeddin Keykubâd tarafindan yaptirilan Nigde Alaeddin Camii Anadolu Selçuklulari'nin klasik cami mimarisinin bütün orijinal özelliklerini bünyesinde toplamaktadir. Yine Alâeddin Keykubâd tarafindan 1224 yilinda yaptirildigi anlasilan Malatya Ulucamii Büyük Selçuklularin Iran'da uyguladiklari plâna dayanmaktadir. Ayni sultan dönemine ait olan baska bir eser de Afsin AshabGi Kehf Camii'dir. Kayseri Huand Hatun Camii ise II. Giyaseddin Keyhüsrev zamaninda tamalanmistir. Sultan II. Izzeddin Keykâvus zamaninda yaptirilan Kayseri Haci Kiliç Camii de bir külliye seklinde plânlanmis ve cami medreseyle kaynasmistir. Amasya'daki Burmali Minare Camii'nin II. Giyaseddin Keyhüsrev döneminde tamamlandigi bilinmektedir. Sinop Ulu Camii ise Muineddin Süleyman Pervâne tarafindan yaptirilmistir. Amasya valisi Seyfeddin Torumtay tarafindan yaptirilan Gök Medrese Camii Divrigi Ulu Camii'ni hatirlatan bir plâna sahiptir. Bünyan Ulu Camii, Aksehir Ulu Camii ve Develi Ulu Camii de Anadolu Selçuklulari'na ait kiymetli eseler arasinda yer alir. XIII. yizyilda yapilan Selçuklu mescidlerinden bazilari da söyle siralanabilir. Konya Tas Mescid, Konya Sirçali Mescid, Konya Karatay Mescidi, Konya Hoca Hasan Mescidi, Konya Beyhekim Mescidi, Konya Tahir ile Zühre Mescidi, Alanya Akçebe Sultan Mescidi, Aksehir Küçük Ayasofya Mescidi, Aksehir Güdük Minare Mescidi, Harput Alaca Mescid. 2- Medreseler Anadolu Selçuklulari zamaninda yapilan medreseler arasinda Afyon Boyaliköy'deki Kubbeli Medrese (1210), Isparta Atabey'de Ertokus Medresesi (1224), Konya Karatay Medresesi (1251), Konya'da Vezir Sahip Ata'nin yaptirdigi Ince Minareli Medresesi (1260-1265), Afyon Çay'da Tas Medrese, Kirsehir Cacabey Medrese (1272-1273) sayilabilir. Anadolu'da Selçuklu mimarisinin orijinal bir eseri olarak kabul edilen Kubbeli Medreseler Osmanli camii mimarisine zemin hazirlamis, hankâhlar, zaviyeler ve tekkeler hep bu plân esas alinarak gerçeklestirilmistir. Kayseri'deki Çifte Medrese I. Giyaseddin Keyhüsrev'in tip medresesiyle kizkardesi Gevher Nesibe Hatun'un sifahanesinden ibaret dört eyvanli bir yapidir (1205). I. Izzeddin Keykâvus tarafindan 1217-18'de Sivas'ta yaptirilan Sifahane'de göz, dahiliye, cild ve ruh hastaliklari tedavi edilirdi. Burada ruh hastaliklarinin musikî ile tedavi edildigi bilinmektedir. Anadolu'daki en önemli medreselerden birini teskil eden Konya'daki Sirçali Medrese (1242), klasik Selçuklu medreselerinin ilk örnekleri arasinda yer alir. Aksehir'deki Tas Medrese 1250'de Sahip Ata tarafindan yaptirilmistir. Yine ayni sehirde Huand Medresesi, Siraceddin Medresesi ve Haci Kiliç Medreseleri dinî ilimlerin okutuldugu medreseler idi. Sivas'ta adeta birbirleriyle rekabet edercesine ayni yil (1271) içinde yaptirilan Gök Medrese, Bürûciye Medresesi ve Çifte Minareli Medrese abidevî eserler arasinda yer alir. Gök Medrese çifte minareleri mermer portali, çesmesi, süsleme ve köse kuleleriyle Sahip Ata'nin en gösterisli eserleri arasinda yer alir. Gök Medrese Anadolu Selçuklu mimarisinin en gelismis eseridir. Bürûciyye Medresesi Muzaffer Bürücirdî tarafindan, Çifte Minareli Medrese ise Ilhanli veziri Semseddin Cüveynî tarafindan yaptirilmistir. Bunlarin disinda 1270'te Tokat'taki Gök Medrese Muineddin Süleyman Pervane tarafindan yaptirilmistir. Erzurum'daki Çifte Minareli Medrese veya Hatuniye Medresesi Anadolu'da yaptirilan en büyük medrese oldugu gibi mimarîsi, plâni ve süslemeleriyle ahenkli bir üslüba sahip abidevî bir eserdir. KÜMBET VE TÜRBELER Anadolu Selçuklulari tarafindan yapilan kümbetler Büyük Selçuklu mimarisinin bir uzantisi olarak kabul edilmektedir. Çok mütevazi ölçüde yapilmakla beraber mimarî bakimdan inanilmaz bir zenginlige sahiptir. XII. yüzyilda insa edilen ilk kümbetler önceleri sadece tugladan daha sonra ise tastan yapilmaya baslanmistir. Sekil olarak sekiz, on, oniki köseli veya silindirik gövde üzerine piramit yahut külahli kümbetler basta olmak üzere dilimli gövdeli kümbetler, kare planli ve kubbeli, ya da dikdörtgen plan üzerine tonozlu türbeler olarak karsimiza çikmaktadir. Distan bakildiginda bir kule seklinde görünen kümbet genelde iki katlidir. Birinci kata birkaç merdivenle çikilir. Burada sanduka mezar bulunur. Asil mezar ise alt katta yani toprak seviyesinin altinda mumyalik denilen bölümdedir. Üst katta bulunan sanduka sembolik bir mezar seklindedir. Burasi daha çok bir ziyaretgâh veya mescit seklinde düsünülebilir. Kümbetler çogu zaman bagimsiz bir mimarî eser olmakla beraber bazen de cami ve medreselere bagli olarak insa edilmistir. Erzurum'da Yakutiye Medresesi'ne bagli olarak insa edilen kümbet (1310) tas isçiliginin en güzel örneklerindendir. XII. yüzyilda yapilan Selçuklu kümbetlerinden sadece II. Kiliç Arslan kümbeti zamanimiza kadar kalmistir. Kayseri'deki Çifte Medrese kümbeti (1206) en eski Anadolu Selçuklu eserlerinden biridir. I. Izzeddin Keykâvus'un 1217 tarihinde Sivas'ta yaptirdigi Dâru's-sifa'nin saginda bulunan türbenin üzerinde tugla kubbenin örttügü mekân üstünde distan on kenarli bir kümbet yükselmektedir. Bu Anadolu Selçuklu tugla, çini ve mozaik süslemelerin ilk abidevi eseri olup çini mozoik sanatinin daha sonra ulasacagi parlak gelismenin ilk isaretleri olarak kabul edilebilir. Isparta Atabey'de Medreseye bagli olarak yapilan Ertokus Kümbedi (1223) sekizgen gövde üzerine içten kubbe, distan piramit külahla örtülü bir yapidir. I. Alaeddin Keykubâd'in emirlerinden Ali Tusî'nin sagliginda Tokat'ta yaptirdigi türbe (1234)'de distan sekizgen bir kümbet biçiminde yükselmektedir. Kayseri'deki II. Giyaseddin Keyhüsrev'in annesi Mahperi Huand Hatun türbesi (1238) camiin medreseye bitisen kösesine sonradan eklenmistir. Kayseri'deki Çifte Kümbet ise Alâeddin Keykubâd'in hanimi Melike Adiliye için 1247'de yaptirilmistir. Amasya'da Torumtay'in 1266'da yaptirdigi Gök Medrese Camiine bitisik kümbet kesme 70 tastan kare seklinde bir alt yapi üzerine tugladan sekizgen bir gövde ve kivrimli bir piramit içindedir. Muzafferüddin Bürûcirdî'nin türbesi Sivas Bürûciyye Medresesi içerisindedir. Amasya'daki Torumtay türbesi (1278) digerlerinden farkli bir özellik arz eder. KÖSK VE SARAYLAR Anadolu Selçuklu sultanlarinin yaptirdigi saray ve köskler oldukça mütevazi yapilardir. Kaba tas ve tugladan yapdiklari için uzun ömürlü olamamislardir. II. Kiliç Arslan'in yaptirdigi II. Kiliç Arslan Köskü'nün günümüzde sadece dogu cephesindeki duvari kalmistir. I. Alâeddin Keykubâd tarafindan tamir ettirildigi için onun adini alan kösk kare bir mekân üzerine yerlestirilmistir. I. Alâeddin Keykubâd Beysehir gölü kiyisinda Kubadâbâd adiyla meshur bir saray yaptirdi. Yine ayni hükümdar Kayseri'de Keykubâdiye adiyla bilinen yazlik bir saray yaptirmisti. Keykubadiye sarayi bir kaynaktan çikan sularin olusturdugu küçük gölün kuzey tarafinda siralanmis üç köskten ibarettir. Muhtemelen 1224-1226 yillari arasinda yapilmistir. Kayseri Erkilet yakininda Hizir Ilyas adiyla bilinen Selçuklu köskü de muntazam kesme tastan saglam bir yapidir. Yine Kayseri Argincik köyünde Haydar Bey adiyla meshur bir Selçuklu köskü bulunmaktadir. DIL VE EDEBIYAT XIII. yüzyil Anadolu Selçuklulari'nin siyasî bakimdan büyük sikintilari maruz kaldigi bir dönem olmasina ragmen Türk edebiyatinin ilk kuvvetli gelismesi de yine bu dönemde olmustur. Bu dönemde yetisen büyük mutasavviflarin kismen Arapça ve büyük bir çogunlukla Farsça olarak kaleme aldiklari ilmî ve edebî eserler yaninda Selçuklu hükümdarlari ve ileri gelen devlet adamlari için kaleme aldiklari eserler de vardir. Iste Anadolu'da islâm kültür hayatinin büyük bir gelisme gösterdigi XIII. yüzyilda Ahmed b. Muhammed et-Tûsi I. Izzeddin Keykâvus adina, Kelile ve Dimne'yi, Kadi Siraceddin Urmevî Mesud b. Izzeddin Keykâvus adina Kistasü'l-adalet fî kavaidi's-saltanat'i, Muhammed b. Mahmûd da Siyasetnâme tarzinda bir eser yazmistir. Ibn Bibî de Anadolu Selçuklu tarihinin baslica kaynaklarindan olan el-Evâmirül'lGAlaiyye'yi bu dönemde telif etmistir. Anadolu Selçuklullari daha ilk zamanlardan itibaren sûfîlere karsi büyük bir saygi göstermistir. Tasavvuf erbabinin Selçuklu sultanlari ve devlet adamlarindan gördükleri yakin ilgi muhtelif yerlerdeki Sûfîlerin akin akin Anadolu'ya gelmelerine sebep olmustur. Bu dönemde Fahreddin-i Irakî, Seyh Neicmeddin Daye, Sadeddin-i Fergani ve Mevlâna gibi Islâm aleminin taninmis simalari Anadolu'daki sehirlerde yasiyorlardi. Mevlâna Celâleddin-i Rûmi Farsça yazmakla beraber Anadolu'da gelismekte olan Islâmi Türk edebiyati üzerinde sürekli etki yapmistir. Sultanü'l-Ulema Bahaeddin Veled'in oglu olan Mevlâna Belh'te dogmus ve 1273'te burada ölmüstür. Eserleri arasinda Muineddin Pervane'ye ithaf ettigi Fîhî Mâfih, Mesnevî ve Divan-i Kebîr sayilabilir. XIII. yüzyilda Anadolu'da yasayan ve özellikle halk kitleleri üzerinde çok tesirli olan sahsiyetlerden biri de Haci Bektas-i Veli'dir. O islâmî ilimlere ve tasavvuf esaslarina vakif bir âlim idi. XIII. yüzyilda Türkçe eser yazan sairler arasinda Hoca Ahmed Fakih, Seyyâd Hamza, Sultan Veled, Hoca Dehânî ve Yunus Emre'dir. Mevlâna'nin oglu Sultan Veled Divan, Ibtidânâme, Rebâbnâme ve Intihânâme gibi eserlerini babasinin etkisinde kalarak yazmistir. Hoca Ahmed Fakih XIII. ve XIV. yüzyilda Anadolu'da büyük söhrete kavusan Türk seyhlerindendir. O yasca Mevlâna'dan büyük olup babasi Sultanü'l-ulema Bahaeddin Veled'den fikih tahsil etmis, sonra ilâhî cezbeye kapilarak kitaplarini yakip daga çikmis ve Bahaeddin Veled'in ölümünden sonra geri dönmüstür. Ahmed Fakih'in günümüze intikal eden iki eseri Çarhnâme ile Kitab-i Mesâcidi's-serîfe'dir. Bunlar Anadolu Türkçesinin en güzel örneklerini teskil eder. Seyyâd Hamza dinî ve tasavvufî siirleriyle Ahmed Fakih'i takip etmistir. Türk tasavvuf edebiyatinin gelismesinde büyük bir tesiri olan Seyyâd Hamza'nin eserleri ve hatirasi bu siir tarzinda güçlü simalarin yetismesini saglamistir. Seyyâd Hamza'nin Anadolu'da köy köy dolasarak dinî-tasavvufî siir ve hikayelerle halki aydinlattigi söylenebilir. Yusuf u Züleyha adli mesnevisi meshurdur. Hoca Dehhânî de Horasan'dan Anadolu'ya gelen sairlerden olup Sultan III. Alâeddin Keykubad'a bir kaside sunmus ve günümüze ulasmayan manzum bir Selçuknâme yazmistir. Dehhanî daha çok din disi konularda yazmistir. XIII. yüzyil sonlariyla XIV. yüzyil baslarinda yasayan Yunus Emre ile Anadolu'da yetisen tasavvufî Türk edebiyatinin en büyük temsilcisidir. Daha sonraki dönemlerde yasayan pek çok edip ve sair onun etkisi altinda kalmistir. Yunus Emre'nin Divan'i ile Risâletü'n-nushiyye adli bir mesnevisi vardir. O Türkçe divan sahibi ilk sairdir. Yunus siirlerini aruz ve hece vezniyle yazmistir. Yunus emre ilâhî aski yasamis ve duygularini siirlerinde dile getirmis, Islâma bagli, tarikat yoluyla halka ulasmis bir büyük insandir. Türkçe'nin ifade gücünü isbatlamis büyük bir dil ustasidir. Türk halki arasinda en çok sevilen ve siirleri Anadolu'da zevkle okunan Yunus Emre aradan asirlar geçtigi halde canliligi ve güzelligini kaybetmeyen siirleriyle Islâmî Türk edebiyatinin en seçkin temsilcisidir. |
AYDINOGULLARI BEYLIGI 1) Aydinogullari Beyligi'nin Kurulusu Aydinogullari Beyligi, XIV. yüzyilin baslarinnda Aydinoglu Mehmed Bey tarafiindan merkezi Birgi olmak üzere Büyük Menderes'den Tire ve Ayasuluk'a (Selçuk) kadar uzanan bir bölgede kuruldu. Beyligin kurucusu Mehmed Bey, Kütühya ve çevresinde hüküm süren Germiyanogullari Beyligi ordusunda bir subasi (kumandan) idi. Bu sirada taht ve taç kavgalariyla zayif düsen Bizans Imparatorlugu'nun topraklarini ele geçirmeye çalisan Anadolu Beylerinden Karesi Bey Çanakkale taraflarini, Saruhan Bey Alasehir'in batisindan Izmir'e kadar olan sahayi, Mentese Bey'in damadi Sasa Bey ise Tire ve Ayasuluga taraflarini fethe baslamisti (1304). Bunlardan Sasa Bey, bölgedeki fetihleri sirasinda, Germiyanogullari beyliginin bati seferlerini yürüten Aydinoglu Mehmet Bey'den yardim istemisti. Böylece Aydinogullari bölgenin fethinde önemli bir rol oynamislar, ancak çok geçmeden Sasa bey'le Aydinoglu Mehmed Bey'in arasi açilmisti. Muhtemelen hakimiyet davasi yüzünden iliskileri bozulan bu iki beyden Sasa Bey bölgedeki düsman güçlerle isbirligi yaparak Aydinoglu Mehmed Bey'e karsi çikti. Yapilan savasta Aydinoglu Mehmed Bey, Sasa Bey ve kuvvetlerini yenerek bütün Aydin ilini ele geçirdi (1308). Sasa Bey'in ölümü üzerine rakipsiz kalan Mehmed Bey, Aydinogullari beyligini kurdu. a- Mehmed Bey Devri (1308-1134) Mübarezüddin (dinin kahramani) ve Sultanü'l-guzat (gazilerin sultani) lakaplariyla taninan Gazi Mehmed Bey, Ulu Bey sifatiyla Aydinogullari Beyligini idare etmeye basladi (1308). Çok geçmeden müslüman Izmir'i (1317) daha sonra Ayasulug, Tire, Sultanhisari ve Bodemya'yi (Ödemis) alan Mehmed Bey 1326'da Gavur izmir'i denilen sahil Izmir'i fethetti. BBu tarihte Osmanlilar da Bursa'yi ele geçirmislerdi. Aydinoglu Gazi Mehmed Bey, Ortaçag devletlerinin birçogu gibi idaresi altindaki topraklari ogullari arasinda taksim ederek bese ayirdi ve herbirine bey ünvani verdi. Büyük oglu Hizir Bey'e Ayasulug ve Sultanhisari'ni, Umur Bey'e Izmir'i, Ibrahim Bahadir Bey'e Bodemya'yi, Süleyman Bey'e Tire'yi veren Mehmed Bey, küçük oglu Isa Bey'i Birgi'de kendi yaninda tuttu. Aydinogullarinin Ege sahillerine ulasmalari onlari deniz meseleleriyle ilgilenmek mecburiyetinde birakti. Önce Ayasulug'da bulunan tersane, Izmir'in Cenevizlilerden alinmasindan sonra burada da bir donanma meydana getirildi. Nitekim 1319 senesinde Sakiz üzerine yapilan baskin için Ayasulug'da ellisekiz gemiden mütesekkil bir donanma hazirlanmisti. Yine Umur Bey babasinin sagliginda Izmir'de yapilan donanma ile Sakiz, Bozcaada, Egriboz, Mora ve Rumeli sahillerine basarili akinlar yapti. Onun 1333 yilinda ikiyüzelli gemiden olusan donanma ile Adalar Denizi ve Yunanistan'la yaptigi seferde bazi adalar haraca baglanmis, pekçok yer yagma edilmistir. Aydinoglu Mehmed Bey devrinde yapilan son sefer yine Umur Bey tarafindan Kuluri ve Mora adalari üzerine düzenlenmistir. Maiyyetinde 170 gemilik bir donanmayla yola çikan Umur Bey, Mora içlerine kadar girmis, pek çok esir ve ganimetlerle dönmüstür. Babasinin daveti üzerine Birgi'ye gelen Gazi Umur Bey burada düzenlenen bir av merasimine istirak etmis ve Aydinoglu Mehmed Bey av esnasinda suya düserek hastalanmis, çok geçmeden ölmüstür (734/1334). Ölümünden bir yil önce ünlü müslüman seyyah Ibn-i Battuta'yi Bozdag'daki sayfiyesinde kabul eden ve Birgi'deki sarayina da götüren Aydinoglu Mehmed Bey ona büyük ilgi göstermistir. Ibn-i Batuta, Sultanin huzurunda karsilastigi bir hadiseyi de söyle nakleder: "Biz Sultan ile oturur iken, basinda taylasanli amame bulunan bir pîr gelüp sultana selam verdi. Kadi ile fakih kiyam etti. Pîr-i mezbûr sultanin pisgâhinda mastabaya (seki) oturarak, huffâz altinda kaldi. Bu pir kimdir? deyü fakihe sordum. Tebessüm ile sükut etmesine mebni suali tarra eyledim. Cevaben: "Bu yahudi bir tabibdir. Cümlemiz ona muhtaç bulundugumuzdan gördügün vecihle kendisüne kiyam etdik" deyince siddetle hism u gadaba geldim ve yahudiye "ey mel'un ibn-i mel'un sen yahudi oldugun halde huffaz-i Kur'an'in (Kur'an hafizlarinin) üstünde nasil oturursun?" dedim. Kendisini setm-i agâz ve ref-i avaz eyledim. Sultan taaccüb ederek sözümün manasini sordu. Fakih tercüme ettikte yahudi gazabnâk olarak üsve-i hâl ile çikti gitti. Avdette fakih bana "Hay Allah razi olsun ne eyü yaptin. Senden baskasi bu suretle ona hitaba cesaret edemez ona kendüsünü bildirdin" dedi. XIV. asrin baslarinda Anadolu hakkinda bilgi veren Ömer ise Mesalikü'l-ebsâr adli eserinde "Birgi memleketinin sahibinin Aydinoglu oldugunu, altmis sehri, üçyüzden fazla kalesi ve daima silahli yetmis bin askeri bulundugunu" yazmaktadir. Zamaninda Bizanslilarla dost ve müttefik olmaya dikkat eden Mehmed Bey devrinde gerçeklestirilen fetihlerle Aydinogullari Beyligi gücünü arttirdi ve kuvvetli bir devlet halinde gelismesini sürdürdü. b- Umur Bey Devri (1334-1348) Bahaeddin Gazi Umur Bey, babasinin ölümünden sonra amcalarinin ve kardeslerinin israri üzerine yirmibes yasinda iken Aydinogullari Beyliginin basina geçti (1334). Ilk is olarak Izmir'e saldiran Venedik, Rodos ve Kibris donanmalarindan olusan bir kuvveti geri püskürtmesi oldu. Daha sonra Saruhan oglu Süleyman Bey'le birleserek 276 gemi ile Yunanistan ve Mora üzerine sefer düzenleyen Gazi Umur Bey, bu seferden pek çok esir ve ganimetlerle Izmir'e döndü (1335). Bu sirada Anadolu Selçuklu Devleti üzerine nüfuzu süren Ilhanlilar'in hükümdari Ebu Said Bahadir Han'in ölümü (1335) üzerine diger beylikler gibi Aydinoglu Beyligi de bagimsizligina kavustu. Umur Bey, Aydin iline yakin olan Filadelfiya (Alasehir)'yi kusatarak teslim olmaya mecbur etti. Bunun üzerine Bizans Imparatoru III. Andronikas, Alasehir meselesini halletmek ve Midilli adasini isgal eden Foça valisi Dominique'i tedib etmek amaciyla istanbul'dan yola çikti. Imparator seksen dört parça donanma ile Midilli'ye asker çikartilmasini emretti ve kendisi de Foça'yi muhasaraya basladi (1336). Basari elde edebilmek için Saruhan ve Aydinogullarindan yardim isteyen Imparator Andronikos, Midilli ve Foça'yi Cenevizlilerden aldi. Bu sefer sirasinda Imparator Sakiz adasini Umur Bey'e verdi ve o da Alasehir halkindan vergi almaktan vazgeçti. Böylece gelisen Bizans ile Aydinogullari arasindaki dostluk iliskileri devam etti. Nitekim bir sene sonra baslayan Arnavut isyaninin bastirilmasinda Umur Bey'in büyük yardimi görüldü (1337). Bunun müteakip senelerde kardesi Hizir Bey ile birlikte Adalar ve Yunanistan üzerine seferler düzenlenmistir. Daha sonra Karadeniz'e geçen Gazi Umur Pasa Kili ve Eflak seferlerine katilmistir (1338-1340). Bu sirada Bizans tahtinda degisiklik olmus, ölen Imparator Andronikus'un yerine geçen oglu Jean'in yasi küçük oldugundan Umur Bey'in dostu Kontakuzenos ona vasi tayin edilmisti. Ancak çok geçmeden rakiplerinin muhalefetiyle karsilasan Kontakuzenos Dimetoka'da Imparatorlugunu ilan ederek Umur Bey'den yardim istedi. Umur Bey, 1342 yili sonlarinda 380 gemiden olusan donanma ve yirmidokuz bin kisilik ordusu ile Trakya kiyilarinda Meriç Nehri agzina geldi. Ancak kis mevsiminin gelmis olmasi sebebiyle daha fazla ilerleyemeden Izmir'e dönmek zorunda kaldi. Ertesi yil tekrar Rumeli sahillerine gelen Umur Bey, Selanik ve Trakya taraflarini yagmaladi ve kesin bir netice alamadan geri döndü (1343-1344). Umur Bey'in bu derece güçlenmesi ve Ege denizinde serbest hareket etmesi Dogu Akdeniz adalarinda bulunan latinleri korkuttugundan Papa'yi kiskirtarak bir haçli seferi düzenlenmesini istediler. Ayrica Bizans Imparatoriçesi Anna da Papa'ya basvurarak Umur Bey maglup edilecek olursa Ortodoks ve Latin kiliselerinin birleseceklerini vadetti. Böylece Papa donanmasiyla, Venedik, Kibris, Cenova ve Rodos gemilerinden olusan Haçli donanmasi Izmir'i kusattilar. Bu sirada Rumeli seferinden dönen Umur Bey, ilk haçli kuvvetlerini yendi ise de ikinci taarruz karsisinda geri çekilmek zorunda kaldi. 1344'de Türk donanmasi yakildi ve Latinler (Venedik, Rodos, Kibris) Izmir'in kiyi sehrini ele geçirdiler. Müslüman Izmir'e çekilmek zorunda kalan Umur Bey, Saruhan Bey'in tavsiyesiyle Latinlerle bir mütareke yapti. Donanmmasini kaybeden Umur Bey, deniz faaliyetini ve dolayisiyla ticaretini de kaybetmisti. Bu durumda hem ganimet elde etmek, hem de dostu Kantakuzen'e yardim etmek üzere kara yoluyla Saruhan ili topraklarindan geçmek için Saruhan Bey'den izin aldi. Ayrica Saruhanoglu Süleyman ve Karesioglu Süleyman Beylerle birlikte yirmi bin kisilik kuvvetle Çanakkale Bogazi'ndan Rumeli tarafina geçti (1345). Burada bazi savaslar yapildi ve Istanbul üzerine yürüdü ise de bir sonuç alinamadi. Ayrica Saruhan oglu Süleyman Bey'in hummadan ölmesi üzerine Umur Bey müslüman Izmir'e dönmek mecburiyetinde kaldi. Bu sirada Papa VI. Clement hiristiyan hükümdarlari izmir üzerine yürümeye tesvik ediyordu. Bunlardan Latin kuvvetlerinin kumandani Viennois dükü Humbert Dauphin Izmir'e bir çikarma hareketi yaptiysa da Umur Bey ve kardeslerinin mukavemeti sayesinde netice alamadi (1346). Humbert'in yardim kuvveti almak için Rodos'a gitmesinden yararlanan Umur Bey'in sahil Izmir'i tazyik etmesi ve Papa'dan beklenen yardimin gelmemesi üzerine iki taraf arasinda baris yapildi (1347). Daha sonra Ayasuluk'taki Aydinoglu donanmasinin faaliyete baslamasiyla Rodos sövalyelerinin ticareti aksadi. Sövalyelerin uzlasmaya taraftar olmalari ve Izmir'i verip karsiliginda bazi imtiyazlar istemeleri hüsn-i kabul gördü ise de diger müttefiklerin itirazlari üzerine Papa bu antlasmayi onaylamadi. Bunun üzerine Gazi Umur Bey bütün kuvvetleriyle Izmir üzerine saldirdi. Ancak askerini cesaretlendirmek için ön saflarda savasirken sehit düstü (1348). Kabri Birgi'deki Aydinogullari türbesindedir. Onsekiz yasindan itibaren yirmi bir sene içinde yirmi alti gazaya istirak eden ve otuzdokuz yasinda hayata gözlerini yuman Gazi Umur Pasa'nin bu akibeti ordu arasinda büyük sarsintilar dogurmus, hatta kusatma kaldirilmisti. Umur Bey, okuyup yazan ve bilginleri koruyan bir zat idi. Enverî onun hakkinda sözlerini söyle bitirir: Onsekiz yasi ata oldu süvar Hem yirmi bir yil itdi karzar Yedi yüz hem kirksekizdi sal Yasi otuzdokuz itdi intikâl Eylimisdir ol yirmi alti gaza Rahmet anin ruh-i pâkine sezâ Hak onun ruhunu kilsun sadmân Ravza-i cennat içinde her zaman Izmir kusatmasi sirasinda Umur Bey'in sehadeti üzerine Ayasulug emiri bulunan büyük kardesi Hizir Bey, Aydinogullari Beyligi'ne Ulubey, yani hükümdar oldu. Ancak Umur Bey'in gayret ve mukavemeti bu devirde görülmedi. Bu sebeple Hizir Bey, Latinlerle çok agir sartlar tasiyan bir antlasma imzalamak zorunda kaldi (18 Agustos 1348). Bu anlasmaya göre; Aydin ili iskelelerinde alinan gümrük vergisinin yarisi Latinlere birakiliyordu. Aydinogullari deniz kuvvetleri silahtan tecrid ediliyor ve gemiler karaya çekiliyordu. Hiristiyan gemilerinin Aydin beyligi iskelelerine serbestçe girip-çikabilmelerine izin verildigi gibi kazaya ugrayan gemilerin kurtarilmasini emrediyordu. Aydinogullari, beyligi idaresinde yasayan hiristiyan ahalisine iyi muamele edecekler, buna karsilik hiristiyanlar da Türklere hiçbir zarar vermeyeceklerdi. Müttefik devletler Aydinogullari Beyligi nezdinde kaza hakkini haiz bir konsoloslar bulunduracaklardi. Bu konsoloslarin görevi, müttefik hiristtiyan tab'a ile müslümanlar arasinda çikacak anlasmazliklari mahalli beye danisarak halledeceklerdi. Aydinogullari, müttefiklerinin dostuna dost, düsmanina düsman olacaklardi. Aydin beyi Hizir bey ile Venedik Cumhuriyeti, Kibris Kralligi ve Rodos sövalyeleri reisi arasinda imzalanan ve Papa'nin tasdikinden geçen bu antlasmanin asli bir giris ve yirmi maddeden olusmaktadir. Bu anlasma Aydinogullarinin denizlerdeki faaliyetlerini durdurmus ve beyligin giderek gücünü kaybetmesine sebep olmustur. Ayrica 1351 yilinda ayni sartlari havi bir antlasma da Cenevizliler'le imzalanmis ve bu imtiyazlar iki rakip olan Venedikliler'le Cenevizliler'in bölge ticaretini de ele geçirmelerini saglamistir. XIV. yüzyilda kapitilasyon mahiyetini tasiyan bu antlasmalari imzalayan Latinler, Dogu ticaretine ne derece önem verdiklerini göstermis oluyorlardi. Hizir Bey devrinde meydana gelen olaylar hakkinda kesin bilgi bulunmamaktadir. 2- Aydinogullari Beyliginin Osmanli Idaresine Girmesi a-Isa Bey Devri (1360-1390) Aydinoglu Mehmed Bey'in Bodemya (Ödemis) emiri yaptigi Ibrahim Bahadir Bey, Umur Bey'den önce; Tire emiri Süleymansah'da 1349'da vefat etmisti. Böylece Mehmed Bey'in besinci ve en küçük oglu olan ve Fahreddin lakabiyla da bilinen Isa Bey, Hizir Bey'den sonra Aydinogullari hükümdari oldu. Isa Bey devrindeki olaylar tam olarak bilinmemektedir. Bunun sebebi büyük ölçüde zikre deger önemli olaylar olmamasindandir. 1371'de Venedik ile daha önce imzalanan antlasma yenilendi. Bu dönemde Rumeli ve Anadolu'da topraklarini genisleten Osmanlilarla olan iliskilerinde dostane oldugu anlasmaktadir. Nitekim I. Murad'in ogullarindan Yakup ve Bayezid Çelebilerin sünnet merasimlerine diger beyliklerin yanisira Aydinogullari Beyliginin temsilcileri de istirak etmistir. Yine Bayezid Çelebi'nin Bursa'da yapilan evlenme dügününe hediye yollayan beyler arasinda Aydin Beyi'nin de adi geçmektedir. Ayrica Osmanli Devleti ile Aydinogullari arasinda askeri bakimindan da yardimlasildigi görülmektedir. Deniz hakimiyeti ellerinden çikan, dolayisiyla gaza, cihad ve ganimet yolu kapanan kiyi beylikleri Osmanlilar'in Rumeli fetihlerine katildilar. Nitekim Murad Hüdavendigâr'in Kosova muharebesine (1389) gittigi zaman Anadolu beylerinden sagladigi yardim kuvvetleri arasinda Isa Bey'in kuvvetleri de bulunuyordu. I. Murad'in savas alaninda sehit olmasi üzerine Osmanli tahtina geçen Yildirim Bayezid, kardesi Yakup Bey'i katledince Anadolu'daki beyliklerin muhalefetiyle karsilasti. Özellikle Karamanogullarinin tesvikiyle gelisen düsman grup arasinda Aydinogullari Beyligi de vardi. Yildirim Bayezid Rumeli'de düzeni sagladiktan sonra Bursa'ya geldi ve hazirliklarini tamamlayarak Alasehir üzerine gitti. Aydinogullari himayesinde bir Rum sehri olan Alasehir 1390'da Osmanli idaresine girdi ve bunun üzerine Aydinoglu Isa Bey bagliligini bildirdi. Böylece Aydinoglu'na ait topraklar Osmanlilara geçerek hutbe ve sikke Bayezid adina kabul edildi (1390). Isa Bey Beyligi'nin merkezini Ayasulug'tan Tire'ye tasidi. Nitekim Yildirim Bayezid'in Venedik elçisi Franciscus Quirino ile imzaladigi 21 Mayis 1390 tarihli ticaret antlasmasindan Ayasulug ve Balat'in Osmanli hakimiyetinde oldugu görülmektedir. Yildirim Bayezid, ayrica Isa Bey'in kizi Hafsa Hatun ile evlenerek iki taraf arasinda akrabalik baginin kurulmasini sagladi. Aydinoglu Isa Bey'in ne zaman öldügü kesin olarak bilinmemekle beraber, Ankara savasindan önce öldügü anlasilmaktadir. Kabri, Birgi'de babasinin türbesindedir. Aydinogullari Beyligi'nin Yeniden Canlanmasi: a- Timur ve Aydin Beyligi Ankara Savasi'ni kazanarak Anadolu'daki Osmanli hakimiyetine büyük bir darbe indiren Timur, kendisine siginan diger beyleri kendi topraklarinin basina gönderdiginde Aydinogullari da eski bölgelerinde yeniden hakimiyeti ele geçirdiler. Böylece Aydin ilinin Yildirim Bayezid taraffindan Osmanli mülküne katilmasindan Ankara Savasi sonrasindaki serbest kalisina kadar (1390-1402) geçen zaman zarfi içinde 12 sene Aydinogullari Beyligi için saltanat fasilasi olarak kabul edilmistir. Timur tarafindan ülkeleri kendilerine geri verilen eski hanedanlar arasinda Isa Bey'in oglu Musa Bey ile II. Umur Bey de bulunuyordu. Musa Bey'in çok geçmeden ölmesi (1403) üzerine Umur Bey beyligin idaresini ele aldi. b- II.Umur Bey Devri (1403-1405) II.Umur Bey devri, kardesogullari arasindaki beylik mücadelesiyle geçti. Umur Bey'in Ayasuluk'ta bulundugu dönemde, amcasinin oglu Cüneyd Bey de Izmir Bey'i idi. Umur Bey'den hakimiyeti almak isteyen Cüneyd Bey Ayasuluk üzerine hareket etti. Umur Bey'in sehri terketmesi üzerine burasi Cüneyd Bey'in eline geçti. Ayrica Cüneyd Bey, Osmanli Devleti'nin Fetret Devrinde Rumeli'ye hükmeden Süleyman Çelebi'ye baglilik ve dostluk haberlerini göndererek yardim istedi. Sülayman Çelebi'den para yardimi gören Cüneyd Bey çok geçmeden Ayasuluk'a sahip oldu. Bundan iki sene sonra Umur Bey, akrabasi olan Mentese Beyi Ilyas Bey'den yardim istedi. Ilyas Bey, bütün kuvvetlerini toplayarak Umur Bey'le birlikte Ayasuluk'u kusatti. Bu sirada Cüneyd Bey Izmir'de bulunuyordu ve Ayasuluk''un idaresi de kardesi Karasubasi Hasan'in elinde idi. Sehir uzun süre kusatmaya dayanamadi ve Ilyas Bey'in sehri atese vermesi üzerine teslim oldular. Böylece Umur Bey, yeniden topraklarina sahip oldu. Ancak çok geçmeden Cüneyd Bey Ayasuluk'u muhasara etti. Nihayet iki taraf arasinda anlasma saglandi ve Cüneyd Bey Umur Bey'in kiziyla evlenerek bilfiil ülkenin idaresini ele aldi. Bundan sonra Osmanlilarla baslatilan dostluktan vazgeçildi. Böylece Cüneyd ve Umur Beyler birlikte hareket ederek Salihli ve Nif taraflarini topraklarina katti. Bu sirada Umur Bey vefat ettii ve babsinin Birgi'deki türbesine gömüldü (1405). Cüneyd Bey ise, bu suretle Aydinogullari Beyliginin tek hakimi oldu. c- Cüneyd Bey Devri Ibrahim Bahadir Bey'in oglu olan Cüneyd Bey Ayasuluk'a yerlestirten sonra Yildirim Bayezid-Timur mücadelesi neticesinde Osmanogullari arasinda basgösteren taht kavgalari sirasinda Aydin-Ili'ndeki mevkiini saglamlastirmak için bazi mücadelelere giristi. Nitekim, Mehmed Çelebi ile mücadele eden Isa Çelebi Cüneyd Bey'e sigindi. Cüneyd Bey, Menteese ve Saruhan Beylerin de yardimini saglayarak Isa Çelebi'yi müdafaa etmeye çalismissa da Çelebi Mehmed'in galip gelmesi üzerine Cüneyd Bey onun hakimiyetini tanimak zorunda kaldi. Böylece beyliginin basinda kalabilen Cüneyd Bey, daha sonra Süleyman Çelebi ile çatisti. Süleyman Çelebi, Çelebi Mehmed'in Bati Anadolu'da harekat düzenlemesi üzerine Edirne'den Aydin-Ili taraflarina geldi. Cüneyd Bey, Karaman ve Germiyanogullarinin destegini alarak Süleyman Çelebi'ye sigindid ve onunla birlikte Rumeli'ye geçti. Burada Ohri valiligine tayin edilen Cüneyd Bey, Süleyman Çelebi'nin Musa Çelebi tarafindan bertaraf edilmesi üzerine tekrar Aydin bölgesine gelerek Ayasuluk'u ve beyligini yeniden ele geçirdi. Çelebi Mehmed Musa Çelebi'yi yenip (1413) Osmanli ülkesinde birligi sagladiktan sonra Bergama'ya geldi ve Cüneyd Bey üzerine yürüdü. Kiyma, Kayacik ve Nif kalelerini alarak Izmir'i kusatti. Çelebi Mehmed ile savasmayi göze alamayan Cüneyd Bey, bagliligini bildirerek Izmir'i teslim etti (1415). Buna karsilik Cüneyd Bey, Nigbolu sancakbeyligine tayin edildii. Bir müddet sonra Eflak'ta ortaya çikan ve Yildirim Bayezid'in oglu oldugunu iddia eden Düzmece Mustafa'ya katildi ve onunla isbirligi yapti (1419). Çelebi Mehmed, her ikisini de takip ettiginden Selanik'e kaçtilar. Bu dönemde Selanik Bizans'a tabi idi. Çelebi Mehmed'in istegi üzerine Bizans Imparatoru Düzmece Mustafa'yi Limni adasinda, Cüneyd Bey'i de Istanbul'da bir manastira hapsetti. II. Murad zamaninda, Bizans Imparatoru her ikisini de serbest birakarak Osmanli Devletine karsi çikardi. Ancak II. Murad'in Cüneyd Bey'e Aydin-Ili'ni vadetmesiyle mesele halledildi (1422). Böylece tekrar ülkesine dönen Cüneyd Bey, Izmir halki tarafindan çok iyi karsilandi. Daha sonra Ayasuluk üzerine giderek burasini aldi. Böylece çok geçmeden evvelce sahip oldugu topraklara yeniden sahip oldu. Ancak burada rahat durmayan ve etrafina müttefikler toplamaya çalisan Cüneyd Bey'in bu hareketleri II. Murad'in sefer düzenlemesine sebep oldu (1424). Osmanli ordusu Cüneyd Bey'in oglu Kurt Hasan'i Akhisar'da yendi ve Cüneyd Bey Sisam adasinin karsisindaki Ipsili kalesine sigindi. Uzun bir kusatmadan sonra Cüneyd Bey teslim oldu ve ailesiyle birlikte idam edildi (1426). Böylece Aydinogullari Beyligi son buldugu gibi, Aydin-Ili bölgesi de Osmanli idaresine girmis oldu. Sosyal ve Ekonomik Hayat XIV. yüzyilin baslarinda kurulan ve Umur Bey zamaninda gücünü arttiran Aydinogullari Beyligi'nin tarihi gelismesinde büyük rolü olan denizciligin ekonomik hayatin gerçeklesmesinde de önemli rol oynadigi görülmekttedir. Güçlü bir donanmaya sahip olan Umur Bey, zaman zaman Ege Denizi'ndeki adalari akinlarda bulunarak onlari kendisine bagliyordu. Nitekim, Bozcaada, Sakiz adasi, Semadirek, Yunanistan kiyilari ve Mora'ya düzenledigi seferler sonucunda pek çok ganimet ve esir elde etmisti. Böylece oldukça zengin bir duruma geldigi anlasilan Aydinogullarinin, daha kurucusu Mehmed Bey zamaninda sahip oldugu varlik sayesinde Ibn-i Batuta tarafindan da methedildi. Bu seyyah Aydinoglu Mehmed Bey'in Bozdag'daki sayfiyesini ve Birgi'deki sarayini gezmisti. Sarayin birçok merdivenlerden çikilan salonunun ortasindaki havuz ve sarayin sahip oldugu konfor hakkindaki bilgiler, Aydinogullarinin zenginligi ve hayat seviyelerinin yüksekligi hakkinda bir fikir vermektedir. Söhreti her tarafa yayilan Gazi Umur Bey, basarili seferleri yaninda Bati ile ticarî iliskilerini gelistirmis ve ona ait jilyati (Gifliati) tarzindaki paralar her iki tarafin alisverisini kolaylastirmada önemli rol oynamistir. Umur Bey devri, deniz asiri fetihlerle elde edilen ganimetlerin getirdigi zenginlik yüzünden Aydinogullari Beeyligi'nin ekonomi, askerlik, siyaset ve fikir alanlarinda önemli gelismelerinin saglandigi Yükselme devri olarak kabul edilir. Umur Bey devrinde pek çok sosyal muhtevali tesisler kuruldugu Osmanli tahrir defterlerinden anlasilmaktadir. Umur Bey bölge topraklarinin düzenli tahrirlerini yaptirmis, arazi ve mülk sahiplerine beratlar vermisti. Kendisi ise Birgi, Keles ve Alasehir'de cami, mescid ve medrese gibi birçok vakiflar kurmus, kizlari da cami, dârü'l-huffâz, çesme ve su kemeri gibi hayir isleri yaptirmislardi. Aydinogullari, Aydin ilinin bütün iskelelerinde ticari kontrolü ellerinde bulunduruyorlar ve gümrük resmi aliyorlardi. Bölgede ticari vekalet halinde bulunan Venedik ve Ceneviz, Aydinogullari Beyligi'nin gücünü kaybettigi Hizir Çelebi zamaninda imzaladiklari antlasmalarla pek çok haklar elde ettiler. Kapitilasyon mahiyetini tasiyan bu antlasmalarin beyligin ekonomik hayatini menfi olarak etkiledigi görüldü. Bölgede ticaretin oldukça faal oldugu, Menderes nehri üzerinden yapilan nakliyeden anlasilmaktadir. Nitekim Menderes üzerinde isleyen gemi ve sandallarla ipek, ipekli kumaslar, zahire, susam, balmumu, meyankökü, palamut, islenmis deri, hali gibi maddeler dis memleketlere tasiniyordu. Ayasuluk'ta bulunan Italya tüccarlarin antrepolari önemli bir merkez görevi yapiyordu. Bati Anadolu kiyilarindan adalara, Avrupa'ya ve Misir'a ihraç edilen mallara karsilik kumas, seker, kalay, kursun gibi maddeler ithal ediliyordu. Aydinogullari Latinlerle yaptiklari ticaret münasebetiyle Jilyati (Gigliati) sikkeleri kullandiklari gibi Islamî sikkeleri de kullanmislardi. Bundan baska islamî geleneklere uygun olarak I.Umur Bey'in bakir sikkesi, Isa, Musa ve Cüneyd Beylerin gümüs sikkeleri bulundugu görülmektedir. 5- Ordu ve Donanma Bir kiyi beyligi olan Aydinogullari Beyliginde kara ordusu yaninda güçlü bir donanma bulunuyordu. Kara ordusu, Anadolu Selçuklularindaki ve diger beyliklerdeki teskilâta sahipti. Kumandanlarina subasi deniliyordu. Harp silâhi olarak ok ve yay, kiliç, kargi, balta, nacak, kalkan, çevsen, kale delmek için makkab, kaleye tas ve gülle atmak için mancinik ve kaleye girmek için merdiven kullanilirdi. Aydinogullari Beyligi'nin XIV. yüzyilin ilk yarisinda ordu mevcudu yetmis bin civarinda idi. Aydinogullarinin Ege sahillerine ulasmalari onlari güçlü bir donanmaya sahip olmaya mecbur etti. Ayasuluk ve Izmir tersanelerinde insa edilen donanma ile Karadeniz'e kadar çikmis ve Eflâk üzerine sefer düzenlenmisti. Umur Bey'in 1333 yilinda Yunanistan'a yaptigi seferde ise 300 geminin bulunmasi denizciligin ne derece gelistigini göstermektedir. Aydinoglu Umur Bey'in Adalar'a Mora'ya, Rumeli'ye ve Karadeniz'e düzenledigi deniz seferleri Bizanslilari son derece ürkütmüstü. Aydinogullari Beyligi donanmasinda kadirga esas harp gemisi çesidini teskil ediyordu. Umur Bey, Izmir'in fethinden sonra yaptirdigi büyük bir kadirgaya "Gazi" adini vermisti. Bu kadirgada yesil renkli bir bayrak vardi. Donanmada savasçi olarak arab denilen yaya sinif bulunuyordu. Bati Anadolu'da kurulan Beylikler arasinda denizciligini en ileri götüren hiç süphesiz Aydinogullari Beyligi olmustur. Aydinogullari Denizciliginin yildizi Umur Bey'le birlikte parlamis ve yine onunla birlikte sönmüstür. Ilmî ve Kültürel Faaliyetler Aydinogullari Beyleri ilim adamlarina yüksek itibar göstermisler ve o devirdeki fikir hareketlerinin gelismesine yardimci olmuslardir. Aydinoglu Mehmed Bey, bizzat kendisi ilimle mesgul olmus ve o devrin ünlü alimi IbnGi Melek'ten ders almistir. Yaptirdigi cami ve medresesine pek çok kitap vakfetmistir. Ibn-i Battuta, Mehmed Bey'i ziyaret ettiginde, sultanin ilim adamlarina gösterdigi itibari bizzat görmüstür. Aydinoglu Mehmed Bey adina bazi kitaplar tercüme ve ona ithaf edilmistir. Bunlardan Sa'lebi'nin (Ö1.427/1036) Arâisü'l-Mecâlis adli arapça peygamberler tarihi, Kisas-i Enbiya adiyla tercüme edilmistir. Ayni zat yine Mehmed Bey adina farsça olan Tezkire-i Evliya'yi tercüme etmistir. Ancak bu eserlerini kimin tercüme ettigi tesbit edilememistir. Umur Bey adina da bazi eserler tercüme edilmistir. Mesud b. Ahmed'in Kelile ve Dimne, Süheyl ü Nevbahar adli bu seerler Umur Bey'in emriyle Türkçeye çevrildi. Yine Ibn-i Baytar'in Camiu Müfredâtü'l-edviye ve'l-agdiye adli eseri Umur Bey'in emriyle tercüme edildi. Aydinoglu Isa Bey de kendi alim oldugu gibi alimleri de himaye etmistir. Onun adina Haci Pasa (Hizir b.Ali) adli ünlü tabib Sifâü'l-eskâm ve Devâü'l-âlâm adiyla Arapça bir tip kitabi telif etmis, Kadi Beyzavi'nin Tavalî adli eserine yine serh yazmistir. Isa Bey adina Yusuf b. Muhammed adli bir zat tarafindan Kesfu'l-esrâr alâ lisani't-tuyûr ve'l-esrâr adli eser Arapçadan farsçaya tercüme edilmistir. Yine Yakup b. Mehmed bir Husrev ü Sirin tercümesini Isa Bey'e ithaf etmistir. Aydinoglu Isa Bey'in ilim ehline gösterdigi iyi muamele ve himayenin bir baska örnegi müslüman olmadigi halde Bizans'tan kaçarak kendisine siginan ünlü Bizans Tarihçisi Dukas'in alim olan büyük babasina gösterdigi lütüfkâr davranislardir. Aydinogullari devrinde kaleme alinan eserler konusunda tesbit edilebilenler dahi beyligin ilim ve kültür alaninda kaydettigi gelismeyi göstermeye yetmektedir. 7-Imar Faaliyetleri: Aydinogullari Beyligi'nin yerlesim merkezlerinden olan Birgi, Tire ve Ayasuluk (Selçuk)'ta bugüne intikal eden mimari eserler bulunmaktadir. Bunlardan Birgi'de Mehmed Bey'in Ulu Cami medrese (712/1312) türbesi (734/1334), Tire'de Aydinoglu Süleyman Sah Türbesi (750/1349), Alihan Medresesi (755/1354) Ibn-i Melek medresesi, Debbaghane Mescidi, Aydinoglu Isa Bey Çesmesi, Ayasuluk'ta Aydinoglu Isa Camii (776/1375) en önemlileridir. Bunlardan baska Ayasuluk'taki Gazi Umur Bey'in kizi Azize Hatun imareti ile Izmir'de Cüneyd Bey imareti bulunmaktadir. Bu eserlerden özellikle Ayasuluk'taki Isa Bey Camii pek kiymetli mimari eserlerden olup mermer isletmeciliginin ve agaç oymaciliginin saheseri sayilmaktadir. |
CANDAROGULLARI BEYLIGI a- Candarogullari Beyligi'nin Kurulusu Çobanogullari'ndan sonra Kastamonu, Sinop ve civarinda kurulan Candarogullari Beyligi'nin müessisi Semseddin Yaman Candar'dir. Bu sirada Anadolu Selçuklu Devleti Mogollarin hakimiyeti altinda bulunuyoordu. Selçuklu Sultani II.Giyaseddin Mesud'un ilk saltanat döneminde (1284-1296) kardesi Rükneddin Kiliç Arslan tahti ele geçirmek için mücadeleye basladi. Bu maksatla bulundugu Kirim'dan gemilerle gelen Rükneddin Kiliç Arslan Sinop'a çikti ve oradan Kastamonu'ya geçti . Bu sirada Kastamonu'da Çobanoglu Mazafferüddin Yavlak Arslan bulunuyordu. Rükneddin Kiliç Arslan, Muzafferüddin Yavlak Arslan'i kendisine atabey tayin ederek sultanligini ilân etti. II. Giyaseddin Mesud, onlarin üzerine yürüdü ise de yenilerek esir düstü. Ilhanli hükümdarinin Sultan Mesud'a yardim için gönderdigi kuvvetler yolda yetistiklerinden yapilan savasta Mesud'u kurtardilar. Bu savasta büyük yararliklari görülen Semseddin Yaman Candar'a bu hizmetine karsilik Kastamonu yakinlarindaki Eflani'yi verdi. Böylece Candarogullarri Beyligi kurulmus oldu. Candar'lik vasfindan dolayi Semseddin Yaman'in Selçuklu sarayina mensup ümeradan biri oldugu anlasilmaktadir. b-I. Süleyman Pasa (1309-1340 ?) Hâkimiyeti Eflani ve çevresini asamayan Semseddin Yamani'in ölümünden sonra yerine oglu Süleyman Pasa beyligin basina geçmistir. Süleyman Pasa çok geçmeden beyliginin sinirlarini genislemis, Kastamonu üzerine giderek ani bir baskinla sehri, Muzafferüddin Yavlak Arslan'in oglu Hüsameddin Mehmed'in elinden almistir. Süleyman Pasa, Kuzey Anadolu'da nüfuzunun artmasindan yararlanarak Pervaneogullari hâkimiyetinde bulunan Sinop'u ele geçirmis ve idaresini oglu Ibrahim Bey'e vermistir (1322). Bu sirada Safranbolu da alindigindan buranin idaresi de diger oglu Ali Bey'e birakildi. Süleyman Pasa 1335 yilina kadar Ilhanli hâkimiyetini tanimis, Ilhanli hükümdari Ebu Said Bahadir Han'in ölümünden sonra bes sene müstakil olarak hükümet etmis, kendi adina para bastirmistir. Candaroglu Süleyman Pasa zamaninda Kastamonu'yu ziyaret eden ve Süleyman Pasa ile görüsen Ibn Batuta, O'nun hakkinda söyle der: "Kastamonu sultani, sultan-i mükerrem Süleyman Padisahtir. Mûmâ-ileyh musin olup yetmis yasini mütecavizdir. Güzel yüzlü, uzun sakalli, sahib-i vakar ve heybetli bir zatdir. Fukaha ve sulehâ dahil bezmi olur". Süleyman Pasa'nin ölüm tarihi kesin olarak bilinmiyorsa da oglu Ibrahim Bey 1341'de hükümdar olduguna göre bu tarihten önce öldügü anlasilmaktadir. c- I. Ibrahim Bey (1241-?) ve Adil Bey (1345-1361) Sinop valisi olan Ibrahim Bey, babasinin, kardesi Candar'i veliahd göstermesi sebebiyle isyan etmis ve Kastamonu'ya hâkim olmustu (1339?). Giyaseddin Ibrahim Bey'in hükümdarligi bes sene kadar sürmüs ve vefâtini müteakip yerine amcasi Emir Yakub'un oglu Adil Bey geçmistir (1346). Müneccimbasi, eserinde Adil Bey'in adi gibi adil oldugunu ve uzun müddet beyligin idaresini elinde tuttugunu söylemektedir. Adil Bey'iin beyligi dönemine ait elimizde fazla bilgi yoktur ve genel olarak 1361 yilinda öldügü kabul edilmektedir. O'nun zamaninda Candarogullari Beyligi, Karadeniz ticareti bakimindan önemli gelismeler kaydetmis, Ceneviz ve Venedikliler ile ticarî iliskiler kurulmustur. d- Kötürüm Bayezid (1361-1385) Adil Bey'den sonra yerine Osmanli tarihlerinde "Kötürüm" lâkâbiyla taninan oglu Celaleddin Bayezid Bey geçmistir (1361). O'nun zamaninda Candarogullari Beyligi içte ve dista pek çok hadiselere sahne olmustur. Önceleri Celaleddin Bayezid, Osmanli Padisahi I.Murad (Hüdavendigar)'la dostça geçiniyordu. Hatta itaatini dahi arzetmisti. Bayezid, komsusu olan beyliklerden Sivas'taki Kadi Burhaneddin ile bozustu. Sebep ise Amasya'da bulunan damadi Ahmed Bey'in, Kadi Burhaneddin tarafindan öldürülen babasi Sadgeldi Pasa'nin intikamini almak için kendisinden yardim istemesi oldu. Kötürüm Bayezid damadina iki defa yardim ettiyse de her defasinda maglup oldular (1383-4). Bu sirada Candarogullari Beyligi'nde iç karisiklikllar bas gösterdi. Bayezid'in tahtini küçük oglu Iskender'e birakmak düsüncesinde olmasi büyük oglu Süleyman bey tarafindan tepkiyle karsilandi. Kardesini öldürerek babasina isyan eden Süleyman sonunda Osmanli padisahi I.Murad'a siginarak ondan yardim istedi. Böylece iki beylik arasindaki dostluk sona erdi ve I. Murad bir osmanli ordusunu Süleyman Bey komutasinda Bayezid üzerine yolladi. Kastamonu'da yapilan savasta Kötürüm Bayezid yenildi ve Sinop'a çekilmek zorunda kaldi (1383). Böylece Candarogullari Beyligi birinin merkezi Kastamonu ve digerinin Sinop olmak üzere ikiye ayrildi. Süleyman Pasa'nin Kastamonu'da hükümdarligi uzun sürmedi.Osmanlilarin baskisina tahammül edemeyen Süleyaman Pasa Kastamonu'yu terketti. Ancak halkin O'nun tarafini tutmasi üzerine I.Murad burada daha fazla tutunamayacagini anlayinca Kötürüm Bayezid'e haber göndererek fethettigi kaleleri kendisine terkettigini bildirdi. Kötürüm Bayezid Bey, bu firsati kaçirmayarak Kastamonu'yu tekrar eline geçirdi. Bu durum karsisinda Süleyman Pasa, ikinci defa Sultan Murad'tan yardim istedi ve Osmanlilar'in yardimiyla Kastamonu'yu yeniden aldi (1384). Bu son hadiseler sirasinda hasta olan Kötürüm Bayezid Sinop'a çekildikten bir süre sonra vefât etti. Yerine Sinop Beyligi'ne oglu Isfendiyar Bey geçti (1385). e- II.Süleyman Pasa (1385-1392) Süleyman Pasa, Kastamonu'da Beyligin idaresini ele geçirdikten sonra himayesini gördügü Osmanli Devleti ile dost geçinmeye büyük önem gösterdi. Hatta Osmanli Padisahi I.Murad'in Karaman'a karsi yaptigi sefere (1386) ve Balkanlar'daki I.Kosova Savasi'na (1389) yardimci kuvvetler göndererek istirak etmis oldular. Bu dostluk Yildirim Bayezid'in ilk yillarinda da devam etti. Ancak, Yildirim Bayezid'in Anadolu Beyliklerini kendi hâkimiyeti altinda toplamak istemesi ve bu amaçla Candarogullari'nin da yardimiyla Bati Anadolu Beyliklerini ortadan kaldirmaasi, Süleyman Pasa'yi kendi beyliginin gelecegi konusunda endiseye düsürdü. Bu sirada hemen bütün Anadolu Beylikleri, Osmanli Devleti'ne karsi birlesmekte idiler. Candaroglu II.Süleyman Pasa da Sivas hükümdari Kadi Burhaneddin ile anlasti. Yildirim Bayezid'in Kastamonu üzerine yürümesi karsisinda Süleyman Pasa, Kadi Burhaneddin'den yardim istedi. Kadi Burhaneddin'in yardima karar vermesi ve Yildirim Bayezid'i tehdit eden mektup göndermesi Osmanli ordusunun geri dönmesini sagladi. Ertesi yil (1392), Yildirim tekrar Kastamonu üzerine yürüdü. Fakat, Kadi Burhaneddin'in yardim için geldigi haberini alinca yeniden geri dönmek zorunda kaldi. Nihâyet, Nisan 1392'de Osmanli ordusu gerekli hazirliklarla Kastamonu'ya dogru ilerledi. Süleyman Pasa, Kadi Burhaneddin'in yardimini saglayamadan Yildirim Bayezid tarafindan maglup edilerek öldürüldü. Böylece Osmanli padisahi Bayezid, Kastamonu'daki Candarogullari Beyligi'ne son vermis oldu. f- Isfendiyar Bey (1392-1439) Ebu'l-feth ve Çelebi gibi ünvanlarla anilan Isfendiyar Bey Kastamonu topraklarini ele geçiren Osmanli ordusunun Sinop'u tehdit etmesi üzerine Bayezid'e bir elçi gönderdi. Osmanli tabiligini taniyacagini ve Sinop'un kendisine birakilmasini isteyen Isfendiyar Bey, babasi ile kardesinin isyanlarindan kendisinin mesul tutulmamasini istedi. O'nun bu istegi Yildirim Bayezid tarafindan kabul edildi ve iki taraf arasinda Kivrim Yolu sinir tayin edildi (1392). Böylece Candarogullari Beyligi, Sinop'ta Isfendiyar Bey kolundan devam etti. Isfendiyar Bey'in yarim asra yakin süren hükümdarligi döneminde, Candarogullari Beyligi, Osmanli tarihlerinde Isfendiyar ogullari olarak meshur olmustur. Yildirim Bayezid'in Ankara Savasi'nda (1402) Timur'a maglup ve esir olmasi üzerine Isfendiyar Bey, Osmanli tabiyetinden kurtulmustur. Timur'un Bati'ya dogru ilerledigi haberini alan Isfendiyar Bey deniz yoluyla gelerek Mentese'de Timur'la görüstü ve pek çok hediye vererek bagliligini bildirdi. Timur, buna karsilik Isfendiyar Bey'e kendisinin sahip oldugu topraklara ilave olarak Kastamonu, Çankiri, Kalecik ve Tosya gibi eski Candarogullari Beyligi'nin eski topraklarini da verdi. Isfendiyar Bey, Timur'un himayesinde Candarogullari Bey'i olarak idareyi ele aldi ve bastirdigi paralarla Timur'un adini zikretti. XV. yüzyilin baslarinda Anadolu'ya gelen Ispanyol seyyahi Clanjo, Candarogullari Beyligi hakkinda bilgi verirken, Isfendiyar Bey'in Timur'a vergi verdigini, onun adina para bastirdigini, Inebolu'nun beyligin sinirlari içinde oldugunu yazmistir. Timur'un Anadolu'yu terkederek Semerkand'a dönmesinden sonra Yildirim Bayezid'in ogullari arasinda çikan taht mücadelelerinde Isfendiyar Bey, ihtiyatli bir siyaset takip etmis, kendisine zarara gelmeyecek sekilde sehzadeler arasinda taraf tutmustur. Önceki Mehmed Çelebi'ye karsi Isa Çelebi'yi desteklemisti. Ancak Mehmed Çelebi'nin varlik göstererek Anadolu'da kuvvetli bir sekilde birligi saglamayi basarmasi üzerine yeniden dostluk kuruldu. Rumeli hakimi olan Süleyman Çelebi'nin Anadolu'ya geçmesi karsisinda Mehmed Çelebi ile Isfendiyar Bey, müsterek hareket etmek zorunda kaldilar. Bu arada Candaroglu Isfendiyar Bey, Musa Çelebi'nin Sinop yoluyla Rumeli'ye geçmesine yardimci oldu. Daha sonra Mehmed Çelebi'nin Karaman (1415-16) ve Eflâk (1416-17) üzerine tertib ettigi seferlerde Osmanlilar'a yardim eden Isfendiyar Bey, oglu Kasim Bey denetiminde yardimci bir ordu gönderdi. g- Candarogullari Beyligi'nin Parçalanmasi Isfendiyar Bey, kendi idaresi altinda bulunan topraklardan Çankiri, Kalecik ve Tosya'yi en çok sevdigi oglu Hizir Bey'e vermeyi düsündügünden, bunu ögrenen ve Mehmed Çelebi'ye yardim için Rumeli'ye giden Kasim Bey babasina darilmisti. Hatta, Eflâk Seferinden dönüste Kastamonu'ya gitmeyerek, babasinin kardesine vermeyi düsündügü yerlerin kendisine alinmasini istemis ve Osmanli himayesine siginmisti. Oglunun bu davranisindan memnun kalmayan Isfendiyar Bey, Osmanlilar'in istegine karsi çikamadigindan Mehmed Çelebi'ye bir elçi göndererek Çankiri, Kalecik ve Tosya'yi Kasim Bey'e degil, Osmanli hükümdarina biraktigini arzetti. Bunun üzerine Çelebi Mehmed, Ilgaz dagini sinir kabul ederek, Isfendiyar Bey'in biraktigi yerleri, Osmanli hizmetine giren Kasim Bey'e verdi. Böylece Candarogullari Beyligi biri yari bagimsiz, digeri Osmanli hâkimiyetinde olmak üzere seklen ikiye bölündü. Daha sonra Samsun ve civarini Osmanli topraklarina katmak isteyen Çelebi Mehmed, Cenevizliler'den Kâfir Samsun'u, Isfendiyaroglu Hizir Bey'den de Müslüman Samsun'u aldi (1419). Bu sefer sonunda Candarogullari Beyligi'nin sinirlari doguda Sinop, güneyde Ilgaz ve batida Araç kasabasi tarafindan çevrilmistir. Osmanli Devleti'ndeki saltanat degisikliginden kendi lehine yararlanmak isteyen Isfendiyar Bey, II.Murad'in padisahliginin ilk döneminde oglu Kasim Bey üzerine giderek elindeki yerlerden çikardi. Bilahare Osmanli ordusunun karsi koymasiyla Isfendiyar Bey yenilerek Sinop'a çekilmek ve baris istemek zorunda kaldi (1423). Bunun üzerine yapilan antlasma sartlarina göre, Isfendiyar Bey, II. Murad'a tabi olacak, her sene padisahin seferlerine asker gönderecek ve Küre-i Nühas gelirlerinden önemli bir kismini Osmanli Devletine verecekti. Isfendiyar Bey, II.Murad ile dost geçinmek mecburiyetinde oldugunu görünce iki hanedan arasinda aile bagi kurmaya çalisti ve oglu II. Ibrahim Bey'in kizini II. Murad'a nikahladi. Böylece, Candarogullari Beyligi bir müddet daha yasama imkâni bulmus oldu. Isfendiyar Bey yetmis küsur yasinda 1440 yilinda Sinop'ta öldü. O'nun zamaninda Candarogullari Beyligi'nin iktisadi ve ticâri hayati önemli ölçüde gelismis, Sinop limani vasitasiyla Venedik ve Cenevizlilerle pek çok ticâret yapilmisti. Ayrica Kastamonu'da bulunan ve ihraç edilen bakir madeni de beyligin önemli gelir kaynaklarindandi. h- II.Ibrahim Bey (1439-1443) Isfendiyar Bey'in ölümünden sonra yerine "Taceddin" ünvani ile anilan oglu Ibrahim Bey geçti (1439). Dört sene süren beyligi sirasinda, Osmanli hanedani ile olan akrabaliginin da tesiriyle herhangi bir hadise vuku bulmadi. II.Murad'in kayinpederi ve enistesi olan Ibrahim Bey, beyligin iç ve dis siyasetinde barisçi ve ahitlere bagli bir politika uyguladi. 1443 senesinde Sinop'ta ölen Ibrahim Bey, diger bazi Anadolu Beyleri gibi "Sahibü's-seyf ve'l-kalem" ünvani ile de anilmistir. i- Ismail Bey (1443-1461) II. Ibrahim Bey'in ölümünden sonra Candarogullari beyliginin basina, bu hanedan içinde meydana getirdigi hayir müesseseleri ile ilim ve fazilet bakimindan en degerlisi olan Ismail Bey geçti. Cemaziyelevvel 822 (Haziran 1419) tarihinde dogan Ismail Bey, 1443'de beylik tahtina oturdu. Kemaleddin ünvani yaninda Ebu'l-Hasan künyesi ile de taninan Ismail Bey, saltanatinin ilk yillarinda beyligin birligini muhafaza etmek için kardesi Kizil Ahmed Bey ile ugrasmak zorunda kaldi. Kizil Ahmed, babasinin yerine geçmek istiyor ve bu amaçla da Osmanli Devvleti'nden yardim umuyordu. Osmanlilar ise sadece Bolu sancagini Kizil Ahmed Bey'e vermekle yetindiler. Fatih Sultan Mehmed'in Osmanli tahtina çiktigi ilk yillarda bazi Anadolu beylikleri ile anlasmazliklar oldugu halde, Candaroglu beyligi ile barisi bozucu bir olay meydana gelmedi. Hatta Istanbul'un kusatilmasi için yapilan hazirliklara katildilar. Daha sonra 1452 kisinda Istanbul'a karsi baslatilan kusatilmada Candaroglu Ismail Bey'in kuvvetleri Istanbul'u abluka altina aldilar. Asil kusatma sirasinda harp sahasinda bulunan Ismail Bey'in oglu Kasim Bey Mayis 1453'de baslayan asil hücumdan önce imparatora gönderilerek teslim teklifinde bulunmustu. Istanbul'un fethinden sonra, Anadolu'da birligi saglamak için, beylikler sistemine son vermek gerektigini gören Fatih, bu politikasini uygulamakla Osmanli-Candarogullari iliskisinin bozulmasina sebep oldu. Kurulusundan itibaren Osmanli Devleti için hasmane bir siyaset takip eden Candarogullari Beyligi, Anadolu'da büyük bir tehlike teskil ettigi gibi, elinde bulundurdugu bölgenin siyasî, cografi ve ekonomik önemi sebebi ile de Fatih'in ilgisini çekmisti. Topraklarinin, Osmanli hedef sahasi içine girdigini gören Ismail Bey, beyliginin varligini korumak için Trabzon-Rum Imparatorlugu araciligiyla Bati Hiristiyan dünyasi ile temasa geçti ise de sonuç alamadi. Çok geçmeden Fatih Sultan Mehmed, Kuzey Anadolu'yu topraklarina katmak amaciyla sefere çikti. Bu seferin, kendi üzerine yapildigini zanneden Ismail Bey, Kastamonu'yu terkederek Sinop'a çekildi ise de, Osmanli kuvvetlerinin sadece Amasra'yi aldigini ögrenince, padisaha hediyeler göndererek bagliligini bildirdi. Fatih Sultan Mehmed Trabzon seferi hazirliklari sirasinda Ismail Bey'e de mektup göndererek, askerleriyle yardima hazir olmasini ve Sinop limanina gelecek Osmanli donanmasinin ihtiyacinin karsilanmasini istemisti. 1461 yili kisinda sefer hazirliklarini tamamlayan Fatih, sadrâzam Mahmud Pasa'nin Istanbul'da hazirladigi donanmayi Sinop'a gönderdi ve Osmanli kara ordusu Ankara'ya hareket etti. Isfendiyar Bey, mektupta kendisinden istendigi gibi oglu Hasan Bey kumandansindaki bir orduyla Ankara'ya gelen Osmanli ordugâhinda Candaroglu Beyligini ele geçirebilmek için Osmanli himayesine giren Kizil Ahmed de bulunuyordu. Muhtemelen O'nun tesvikleriyle Ankara'ya gelen Hasan Bey, Fatih'in emriyle hapsedildi. Fatih, Candarogullari Beyligini Kizil Ahmed Bey'e vererek Osmanli kuvvetleriyle Kastamonu üzerine yolladi ve arkasindan da Mahmud Pasa'yi gönderdi. Kendisi en arkadan hareket eden Fatih, böylece Ismail Bey'i zor bir duruma düsürdü. Bütün bu gelismeleri haber alan Ismail Bey, acele ile Kastamonu'dan Sinop'a çekildi ve savunma hazirlaklarina basladi. Mahmud Pasa Kastamonu'ya gelince oradan yeni bir ordu hazirlayarak Sinop'a yürüdü. Sehir karadan ve denizden kusatildi. Bu sefer sirasinda divân kâtibi olan tarihçi Tursun Bey'in verdigi bilgiye göre Mahmud Pasa, Ismail Bey'e Tursun Bey'in kaleme aldigi bir mektup gönderdi ve teslim olmasini istedi. Yapacak bir sey olmadigini anlayan Candaroglu Ismail Bey, Sinop'u Osmanli kuvvetlerine teslim etmek zorunda kaldi (1461). Bu sirada Sinop'ta bulunan Fatih Sultan Mehmed huzuruna kabul ettigi Ismail Bey'i ikram ile karsiladi ve gönlünü hos tutmasini istedi. Ilim ile temayüz etmis bulunan Candarogullari Beyligi'nin son temsilcisi sayilabilmis bulunan Candarogullari Beyligi'nin son temsilcisi sayilabilecek Ismail Bey kendisine verilen Bursa Yenisehir'i, Inegöl ve Yarhisar taraflarina gitti. Ankara'da hapsedilen oglu Hasan Bey ise Bolu sancakbeyligine tayin edildi. Ancak, Trabzon seferi dönüsünde Mora sancagina tayin edilen kardesi Kizil Ahmed'in Uzun Hasan'a siginmasi üzerine Ismail Bey de bu emre uymayip kendi istegiyle Andolu'dan Rumeli'ye nakledilerek Filibe'de dirlik verildi. Ismail Bey, hayatinin bundan sonraki kismini burada geçirdi ve altmis iki yasinda vefat etti. O'nun beyligi döneminde Candarogullari Beyligi bir refah devri yasamistir. i- Kizil Ahmed Bey (1461) Kastamonu ve Sinop Osmanli topraklari arasinda katildigi halde bölgenin idaresi Ismail Bey'in kardesi Cemaleddin Kizil Ahmed'e birakilmisti. Kizil Ahmed Bey'in son Candarogullari beyi olarak bulunmasi kisa sürmüstür. Öyle anlasiliyor ki, gerçekte Osmanli idaresine alinan Kastamonu ve civarinin Kizil Ahmed Bey idaresine birakilmasi Osmanli padisahi Fatih Sultan Mehmed'in siyasi bir taktigi idi. Çünkü o sirada Fatih, Trabzon üzerine bir sefer düzenlemis bulunuyordu. Muhtemelen Trabzon yolu üzerinde bulunan bölgede bir karisiklik çikmasini istemiyordu. Nitekim, Trabzon'un fethinden dönen Fatih, Kizil Ahmed Bey'i Mora Sancakbeyligine tayin ederek Kastamonu'dan uzaklastirmis ve Candarogullari Beyligi'ne son vermistir. Ancak bu durumdan memnun kalmayan Kizil Ahmed Bey, bu emre uymamis ve mücadeleye girismistir. Önce Karamanoglu Ibrahim Bey'e siginmis ve daha sonra Akkoyunlu hükümdari Uzun Hasan'in himayesine girmistir (1461). Bu tarihten itibaren Fatih ile Uzun Hasan'inn hesaplasmasi olan Otlukbeli savasina (1473) kadar Uzun Hasan'in yaninda ve hizmetinde kalan Kizil Ahmed Bey, bu savasta Uzun Hasan'in maglup olmasi üzerine siyasi bir sahsiyet olarak önemini kaybetmistir. Fatih'inn ölümünden sonra tekrar Osmanli Devleti'nin hizmetine girdigi rivayet edilen Kizil Ahmed Bey'in bundan sonraki hayati hakkinda kesin bilgiler mevcut degildir. k- Candarogullari Beyligi'nde Sosyal ve Ekonomik Durum Kastamonu ve Sinop gibi Kuzey Anadolu'da iki önemli sehir ve çevresine sahip olan Candarogullari Beyligi XIV. yüzyilin ilk yarisinda güçlü bir siyasî kurulus olarak varlik gösterdiler. Anadolu Selçuklu Devleti'nin Mogol baskisi altinda dagilmasi sirasinda uçlarda kurulmaya baslayan beyliklerde yeni bir canlilik gözlenmekteydi. Çobanogullari Beyligi'nin yerlesmis oldugu Kastamonu ve civarini ele geçiren Candarogullari, bu bölgeyi Anadolu'nun en büyük ve güzel beldelerinden biri haline getirdiler. XIV. yüzyilin ilk yarisinda Kastamonu'ya gelen ve Candaroglu I. Süleyman Pasa ile görüsen Ibn-i Battuta, kendisine yapilan iyi muameleyi zikretmis ve ucuzluktan söz etmistir. Beyin etrafinda tesekkül eden sosyal tabakayi ise su sekilde dile getirmektedir. "Cuma günü ikametgahindan baîd olan mescide râkiben azîmet sultân'in adetidir. Mescid-i mezkûr ahsabdan üç tabakayi havidir. Sultan ile ricâl-i devlet, kadi, fukahâ ve vücûh-i asâkir alt tabakada ve Efendi yani Sultan'in biraderi ile ashâb u huddâmi ve ahâli-i beldeden bazilari orta tabakada ve Sultan'in esgar evladi olan ve Cevad tesmiye kilinan veliahdi ile ashâb-i memâlîk ve huddâmi ve sâir halk üst tabakada edâ-i salât ederler. Huffâz ictimâ ile mihrabin önünde halka teskil edip hatib ve kadi dahi bunlarla beraber oturur". Yine XIV. yüzyil cografyacilarindan el-Ömeri, Mesâlikü'l-ebsâr adli eserinde Candarogullari'nin sosyal ve ekonomik durumunu ilgilendiren bilgiler vermektedir. el-Ömeri, Karadeniz kiyisinda bulunan Kastamonu'nun önemli bir mevkii bulundugunu, özellikle Sinop'un Karadeniz kiyilari ile olan irtibatini ve ehemmiyetini anlatir. Candarogullari Beyligi'nin yöneticileri ve halkin bunlara bagliligi ile bölgenin ekonomik durumu hakkinda bilgi verir. Islâm toplumunun sosyal hayatinda önemli bir yeri olan vakif müessesesinin de Candarogullari Beyligi sinirlari içinde büyük ölçüde yayginlastigini görüyoruz. Yerlesik hayata geçmeyi, sehirlesmeyi saglayan ve meskur bölgeler olusturulmasinda önemli bir yeri olan vakif eserler arasinda, cami, medrese, imaret, zaviye gibi dinî ve ictimâî maksatlarla kurulmus pek çok müessese bulunuyordu. Yerlesik hayatin önemli bir birimi olan sehir, Anadolu Selçuklulari ve Beylikleri döneminde Anadolu'nun iç ve dis ticaretini saglayan önemli merkezlerdi. Büyük ticaret yollari üzerinde kurulan sehirlerde büyük bir refah göze çarpiyordu. Candarogullari'nin sahip oldugu Sinop büyük ticaret yollarinin ulastigi Karadeniz kiyisindaki önemli bir iskele idi. Cenevizliler buradaki antrepolari vasitasiyla Anadolu'daki mallari ihraç ve kendi mallarini ithal ediyorlardi. Sivas'ta yerlesen Ceneviz tüccarlari Dogu ve Güney'den gelen emtiayi kervanlarla Karadeniz limanlarindan olan Trabzon'a, özellikle Samsun ve Sinop'a gönderiyorlardi. Dolayisiyla Samsun ve Sinop'ta çok canli bir ticaret yapiliyordu. Nitekim, Çelebi Mehmed zamaninda Samsun üzerine sefer yapildiginda önce Ceneviz elindeki Kâfir Samsun sonra Isfendiyar Bey oglu Hizir Bey idaresindeki Müslüman Samsun alindiginda, Osmanli padisahi Hizir Bey'e sehri niçin savunmadigini sormustu. Bunun üzerine Hizir Bey "Bizim sehrimizin dirligi Kafir Samsun sayesinde idi, o da sizin elinize geçti" diyerek Cenevizlilerle olan ticaret kapisinin kapandigini söylemek istemistir. Beyligin, Sinop limani vasitasiyla Venedik ve Ceneviz ile iktisadî-ticarî münasebetlerini gelistirdigi Venedik Devlet Arsiv vesikalarindan anlasilmaktadir. Kastamonu ise önemli bakir ve demir madeninin çikartildigi bir merkez idi. Bakir madeninin bulundugu Küre, Beyligin idaresinde bulunuyordu. Önemli bir sanayi maddesi olan bakir çok eski dönemlerden beri kullanildigi gibi bu dönemde ve Osmanlilar devrinde de önemini sürdürmüstür. Candarogullari Beyligi, Cenevizliler'le yaptiklari alis-verislerinde üzerinde çift balik resmi bulunan ve Dârü's-saâde-i Sinop yazili bakir paralar kullanmislardi. l- Candarogullari Beyligi'nde Ordu ve Donanma Candarogullari Beyligi'nde sosyal ve ekonomik hayatta görülen refah, beyligin askerî gücü ile de alakasi olmasi bakimindan önemlidir. Beyligin sahip oldugu kara ordusu yirmi bes bin süvari olup, Osmanli devletinin yaninda Rumeli ve Anadolu'da seferlere katiliyordu. Ayrica uç beyligi olmasi ve Bizans hududunda bulunmasi sebebiyle zaman zaman Bizans üzerine akinlar yapildigi gibi Fatih'in Istanbul kusatmasina istirak etmisti. Candarogullari Beyligi'nin önemli bir diger askerî gücü donanma idi. Beyligin Sinop limaninda bir tersanesi bulunuyordu. Donanmanin mikdari hakkinda kesin bir bilgi mevcut degilse de, daha Selçuklular zamaninda Sinop'ta donanma bulundugu ve Çobanogullari Beyligi ve kurucusu Hüsameddin Çoban'in buradan donanma ile Kirim'a sefer yaptigi bilinmektedir. Daha sonra Pervaneogullari idaresinde kalan Sinop'ta yine güçlü bir donanma vardi. Candarogullari donanmasi da 1361'de Cenevizler idaresindeki Kefe'yi ele geçirmek üzere tesebbüslerde bulunmustu. Isfendiyaroglu Ismail Bey'in Sinop'un Osmanlilar'in eline geçmesinden önce insa ettirdigi gemi 900 ton tasiyacak büyüklükte idi. Daha sonra Osmanli donanmasi için örnek teskil eden bu gemi Fatih Sultan Mehmed tarafindan Istanbul'a gönderildi. m- Ilmî ve Kültürel Faaliyetler Candarogullari, iki yüzyila yaklasan hükümdarliklari zamaninda ilim ve sanat adamlarini himaye ederek pekçok Türkçe eser yazilmasina ve Türkçe'nin ilim dili olmasina yardimci olmuslardir. Candarogullari Beyligi zamaninda, Kastamonu, Anadolu'nun önemli ilim ve kültür merkezlerinden biri oldu ve bu durumunu Osmanlilar zamaninda sehzade sancagi oldugu zamanlarda da sürdürdü. Beyligin asil kurucusu olan ve sinirlarini genisleten I. Süleyman Pasa, çevresinde olusturdugu ilim meclisleri ile kültür faaliyetlerinin yasatilmasina önayak olmustur. Candarogullari Beyligi döneminde kaleme alinan ilk eser Kutbeddin Sirazi tarafindan I. Süleyman adina yazilmistir. Imam-i Gazali'nin Ihyau Ulumi'd-Din adli eserinden seçmeler yapilarak hazirlanan eser Intihab-i Süleymanî adiyla Farsça olarak telif edilmistir. Kötürüm Bayezid adina da Ebu Mihnef'e Hz. Hüseyin'in sehadetini anlatan Destân-i Maktel-i Hüseyin adli manzum mesnevî Yusufî tarafindan tercüme edilmistir. Devrinde ilmî ve kültürel çalismalarin önem kazandigi iki Candaroglu beyi Isfendiyar Bey ile torunu Ismail Bey'in Isfendiyar Bey adina kaleme alinan eserler arasinda Sinop'lu hekim Mümin bin Mukbil bin Sinan'in Kitâb-u Miftâhu'n-nûr ve Hazâinü's-sürûr adli göz hastaliklari ile ilgili tib kitabi, yine Isfendiyar Bey'in emriyle oglu Ibrahim'in okumasi için yazilan Cevahirü'l-esdâf isimli Türkçe Kur'an-i Kerim tefsiri, diger oglu Hizir Bey adina tercüme edilen Mirâcnâme, yine oglu Kasim Bey adina yazilan Türkçe Hulâsatü't-tib kitaplari bulunmaktadir. Bu hanedanin ilim ve edebiyati himaye hususunda en mühim simasi Ismail Bey'dir. Hulviyyât-i Sahî adli fikiihtan fürûa dair 78 bab üzerine Türkçe bir eser yazmis olan Ismail Bey, kendisi de büyük bir âlimdir. O'nun adina yazilan eserler arasinda Kastamonu'lu Ömer bin Ahmed'in Risale-i Münciye adli yedi kiraata dair genis Türkçe Tecvid'i, Yunus bin Halil'in Miyarü'l-ahyar ve'l-esrar adli Türkçe tasavvuf kitabi bulunmaktadir. Yine Ismail Bey'in emriyle yapilmis mütercimi bilinmeyen bir Kimya-yi Saadet tercümesi vardir. Ismail Bey, Niksarli Muhyiddin Mehmed için yaptirdigi kütüphaneye ser'î ve aklî ilimlere dair üçyüz kitap bagislamistir. Candarogullari devrinde edebiyat sahasinda da bir canlilik görülmektedir. Kastamonu ve Sinop XV. yüzyilin ilk yarisinda sair ve âlimlerin himâye edildigi önemli bir merkez olmustur. XV. yüzyil baslarinda yetisen Anadolu sairlerinden Sinop'lu Mehmed, Kastamonu'lu Dervis Türabî ile Ismail Bey'in çevresinde bulunan Hammidî Hâkî, Senâyî, Dâî gibi sairler Candarogullari döneminde varlik göstermislerdir. n- Imar Faaliyetleri Ilim ve kültür sahasinda önemli gelismelere sahne olan Candarogullari Beyligi'nin merkezi Kastamonu ve Sinop'ta pekçok cami, medrese, imaret, han, hamam, türbe ve çesme insa edildi. Candarogullari Beyligi'nin kurulusu sirasinda beylik tahtinda bulunanlar daha çok beylik sinirlarini genisletmek ve idarî teskilati yerlestirmek ile mesgul oldular. Bu sebeple ilk dönemde pek imar faaliyetleri görülmez. Nitekim I. Süleyman Pasa sadece Tasköprü'deki Çobanogullari devrinden kalan Muzafferüddin medresesini tamir ettirmistir (1329). I. Ibrahim Bey de I. Izzeddin Keykavus'un Sinop'un iç kalesinde yaptirdigi camii 1341'de yeniden insa ettirmis ve bu cami daha sonra Ibrahim Bey Camii olarak anilmistir. Adil Bey'in oglu Mahmud Bey Kastamonu'ya bagli Kasaba'da bir cami insa ettirmistir. Kötürüm Bayezid Bey de Sinop'ta Cami-i Kebir (Ulu Cami) denilen Sultan Alaaddin camiini tamir ettirmis (1385) ve Araç kasabasinda bir cami yaptirmistir. Candarogullari beyleri içinde ilk defa büyük bir tesis kuran Isfendiyar Bey'dir. Kastamonu'daki kendi adiyla anilan mahallesinde cami, zaviye ve hamam insa ettirdi. Yine Devrekanî'nin Kasaplar köyünde mescid ve Boyabat'da medrese bina ettiren Isfendiyar Bey'in tamir islerine de önem verildigi bilinmektedir. Isfendiyar Bey'in oglu Kasim Bey de Çankiri'da cami, imaret ve zaviye yaptirmistir. II. Ibrahim Bey'in de Kastamonu'da Aktekke diye de bilinen bir imareti vardir. Candarogullari Beyleri arasinda insa faaliyetleri bakimindan önemli yeri olan ikinci kisi Ismail Bey'dir. Kastamonu, Sinop ve civarinda pekçok tesisi bulunmaktadir. Ayrica ömrünün son zamanlarini geçirdigi Filibe'de de imar hareketlerini devam ettirmistir. Ismail Bey'in Kastamonu'da insa ettirdigi en önemli külliyesi, önceleri Sehinsah Kayasi ve sonralari Küçük Imaret, Asagi Imaret diye bilinen cami, on odali medrese, imaret, türbe ve kütüphaneden meydana gelen tesisdir. Bu külliyenin insa tarihi 1454'dür. Ismail Bey'in yine Kastamonu'da bir kervansaray, Sinop'ta çesme, Araç'ta han ve çesme, Boyabad'da imaret, Boyabad'in Mana kasabasinda mescid, Araç'in Boyali ve Küre-i Hadid köylerinde cami, Oyacali köyünde hamam, Küre-i Nühas'ta hamam, Tasköprü'nün Gökçe nahiyesinde kervansaray, Göl nahiyesinin Kemah ve Kavalca köylerinde Cami ve çesme, Devrekani'de mescid ve hamam ve Çayircik köyünde bir mescid yaptirmistir. Ismail Bey Filibe'de bulundugu sirada burada Saraçhane camii ile Markova köyünde mescid, hamam ve su yollari insa ettirmis ve vakiflar tesis etmistir. |
DULKADIROGULLARI BEYLIGI Elbistan ve Maras civarinda 1337-1522 yillari arasinda hüküm sürmüs olan bir Türkmen beyligidir. Beylige adini vermis olan Dulkadirli Türkmenleri Oguzlar'in Bozok koluna mensupturlar. Dulkadirli halkini teskil eden Bozok Türkmenleri Oguzlarin Bayat, Avsar ve Beydilli boylarindan idiler. a- Beyligin Kurulusu 1- Zeyneddin Karaca (1337-1353) XIII. yüzyil sonlarinda Halep ve Antep arasindaki bölgelere yerlesen Bozok Türkmenleri, burada bazan Memlûklular'la birlikte kuzeye dogru yayilan seferlere katiliyorlar, bazan da yalniz baslarina Çukurova'daki Ermeniler üzerine akinlar yapiyorlardi. Mogol hakimiyeti altinda bulunan Anadolu içlerine kadar gelen bu Türkmenlerin baslarinda Zeyneddin Karaca adli bir bey bulunuyordu. Zeyneddin Karaca Bey'in etrafinda toplanan Türkmenler Antep'ten Elbistan'a kadar uzanan bölgeleri ellerine geçirmislerdi. Bunlarin, Memlûklular'in devamli saldirilari ile sarsilmis olan Ermeni Prensligi'nin zayif düsmesinden de faydalanarak besbin atli ile Çukurova'ya girdikleri ve bu prensligin dogu bölgelerini tahrip ederek zengin ganimetlerle Maras'a geri döndükleri görülmektedir(1335). Ayni tarihte Ilhanli hükümdari Ebu Said Bahadir Han ölmüs ve Anadolu'daki Türkmen beyleri için bir otorite boslugu meydana gelmisti. Bu firsattan faydalanan ve Karaca Bey gibi bir Türkmen beyi olan Tarakli Halil Bey Emir Eretna'nin elinden Elbistan yöresini almaya muvaffak oldu. O, ayni zamanda Memlûklular'in Halep valisine hediye olarak yüz at gönderip onun vasitasiyla Sultan Muhammed Nasir'dan sehrin hakimiyet mensurunu (beratini) da elde etti. Kendisine rakip olarak diger bir Türkmen beyinin ortaya çikisi, bölgedeki bütün Türkmenleri idaresi altina toplamak isteyen Karaca'yi endiselendirmeye basladi. Dulkadiroglu Karaca Bey, ertesi sene oglu Halil Bey'i göndererek Tarakli Halil'i bozguna ugratti ve Elbistan'i ele geçirdi (1337). Savasta yaralanmis olan Tarakli Halil ise Memlûklularin Halep valisi Altun Boga'nin yanina giderek ona iltica etti ve yardimini istedi. Halep valisi Karaca Bey'e karsi Tarakli Halil'i destekliyordu. Bunun üzerine Karaca Bey Kahire'ye giderek Sultan Melik Nasir Muhammed'den Elbistan naipliginin mensurunu aldi ve bölgedeki Türkmenlerin reisi olarak kabul edildi. Böylece 1337 yilinda Memlûklular'in himayesi altinda Maras ve Elbistan bölgelerinde yaklasik iki asir kadar devam edecek olan bir beyligin temeli atilmis oluyordu. Karaca Bey ülkesine dönerken Kahire'de muhtesem bir tören yapildi ve zamanin adetine göre maiyetini teskil eden Türkmenlerin her birine kiymetli hediyelerle birer hil'at verildi. Karaca Bey Elbistan merkez olmak üzere beyligini kurduktan sonra, Anadolu'da Mogol hakimiyetinin yikilmasindan da istifade ederek civardaki diger sehirlerin fethine basladi. Derhal kuzeye dogru gönderilen Dulkadirli Türkmenleri Eratna Bey'in elindeki yerlere akinlara basladi. Ancak Memlûk Sultaninin ikazi üzerine bu akinlar durduruldu. Bununla beraber Karaca Bey, emirlerinden bir kismini, Eratna'nin kuvvetleri tarafindan muhafaza edilmekte olan Darende kalesi üzerine gönderdi. Karaca Bey'e bagli Türkmen kuvvetleri Darende kalesi muhafizlarini kiliçtan geçirerek kaleyi zapt ettiler. Böylece Darende Dulkadirlilar'in eline geçti (1338). Karaca Bey Darende'yi derhal Sam valisinin adamlarina teslim etti ve bu hareketi ile Memlûk sultaninin takdir ve sevgisini kazandi. Darende'nin fethinden sonra Karaca Bey'in Emir Eratna ile arasi iyice açildi. Eratna Bey, kalabalik bir ordu ile Dulkadirlilerin arazisine saldirdi. Zeyneddin Karaca Bey topraklarina saldiran Eratna ordusunu bozguna ugratarak bölgeden uzaklastirdi. 1339 yilinda yapilan muharebede Karaca Bey hem rakibinin oglunu esir aldi, hem de zengin ganimet ele geçirdi. Bu savastan bir süre sonra Sultan Nasir'in araciligi ile iki taraf arasinda bir baris yapildi. Dulkadirogullari Beyligi ile Eratnalilar arasinda yapilan bu antlasmaya ragmen Karaca Bey emrindeki Türkmenler Orta Anadolu'ya akinlar düzenlemekten geri durmuyorlardi. Karaca Bey Eratna ülkesine akinlar yaparken Türkmen emirlerinden biri olan Tasgun (Danusgu)oglu da onun beyligini tanimayarak devamli surette Dulkadirli kabilelerini rahatsiz ediyordu. Bu durum üzerine Karaca Bey Tasgunoglu'nu ve kendisine itaat etmeyen diger Türkmen beylerini maglûp etti. Karaca Bey dostu ve hamisi olan Sam Valisi Tengiz'in, Misir'a çagirilarak önce Iskenderiye'de hapis ve sonra öldürülmesi üzerine Memlûk Devleti ile münâsebetini kesti ve bu olayin hemen ardindan Memlûk sultani Melik Nasir'in ölümünü müteakip Misir'da çikan karisikliktan da faydalanarak bagimsizligini ilân etti(1341). Karaca Bey, Memlûk sultanligina karsi bagimsizligini ilân ettikten sonra Eratnaogullari ile ittifak yaparak Halep'i ele geçirmek üzere hazirliklara basladi. Bu sirada Memlûk sultanligi içerisinde taht kavgalari baslamisti. Misir atabegi olan Emir Kosun, Melik Mansur'u öldürerek bes yasindaki Melik Esref'i tahta çikarmis, böylece kendisi devlete hakim olmustu. Ancak bu duruma karsi çikan Halep Valisi Tastimur isyan ederek Elbistan'a gelmis ve Dulkadir-oglu Karaca Bey ile birlesmisti. Öte taraftan Misir'da isyancilar çok geçmeden Emir Kosun'u katlederek Melik Ahmed Nâsir'i sultan ilân ettiler. Hükümdara naip tayin edilen Tastimur ile beraber Karaca Bey de Kahire'ye gitti. Ancak az sonra dostu Tastimur tutuklaninca ayni akibete düçar olmamak için derhal Maras'a dönen Karaca Bey Memlûklulara isyan ederek Halep'i tehdit etmeye basladi. Memlûklularla Dulkadirlilar arasindaki mücâdele 1343 yilinda karsilikli çatismaya dönüstü. Bu yil içerisinde Eratna, Karabük mevkiinde Çobanli Seyh Hasan'i maglup ederek elde ettigi ganimetin bir kismini zafer nisanesi olarak Halep valisi Yilboga'ya göndermisti. Ganimet Dulkadirli ülkesinden geçerken esyalarin büyük bir kismi Türkmenler tarafindan soyuldu. Bu duruma çok kizan Halep Valisi Yelboga 1344 yilinda büyük bir ordu ile Dulkadirogullari arazisine girdi. Memlûk ve Dulkadirli kuvvetleri arasinda meydana gelen muharebeyi Karaca Bey büyük bir muvaffakiyetle kazandi. Halep kuvvetleri 1343 Mart'inda maglûp olarak geri döndü. Bu yenilgiye çok kizan Yelboga emrindeki birliklerin tamamini hazirlayarak Dulkadir beyine karsi yeni bir sefere giristi. Bu kadar büyük bir kuvvete karsi koyamayacagini anlayan Karaca Bey Düldül dagina çekildi. Dagin eteklerinde yapilan ikinci Memlûk-Dulkadirli savasini da Karaca Bey kuvvetleri kazandi. Bu zafer Karaca Bey'in nüfûz ve kuvvetini bir kat daha arttirdi. Karaca Bey bu zaferi müteakip Memlûklular'in üzerine daha büyük kuvvetler göndermesinden endise ederek almis oldugu ganimetlere el sürmemis ve onlari tamamen Kahire'ye göndermistir. Ayrica savasin sorumlulugunu Halep valisine yükleyerek kendisinin masum oldugunu bildirdi. Memlûk sultani Melik Salih Ismail kendisine karsi güçlü bir hasim haline gelmis olan Dulkadiroglu Karaca Bey'in özürünü kabul etmeye mecbur kalmis ve ona beylik mensurunu göndermistir. Karaca Bey 1345 yilinda Ermeniler arasinda meydana gelen karisikliktan faydalanarak Çukurova'nin kuzeyinde bulunan Geben kalesini ele geçirdi. Bu sirada Bizans Imparatoru olan II. Konstantin Ermeniler'e yardima geldi ise de Karaca Bey onu da agir bir hezimete ugratti ve agirliklarini yagmaladi. Karaca Bey ile Halep valisinin arasi Geben kalesinin fethi yüzünden yeniden bozuldu. Halep valisi Ariktay Geben kalesine kendi muhafizlarini yerlestirmek istedi. Halep valisi ile Karaca Bey arasindaki bu karisik durumdan faydalanan Ermeniler Geben kalesini geri aldilar (Ekim 1346). Görüldügü gibi Dulkadirli-Memlûk münâsebetleri Dulkadir beyi ile Halep valileri arasindaki dostluk iliskilerine bagli idi. Halep valiligine Argun Sah'in tayin edilmesi, Ariktay'in bozulmasina sebep oldugu iliskileri yeniden düzeltti. Böylece Karaca Bey'in Memlûklular'la münasebetleri yeniden düzeldi. Ancak Karaca Bey Memlûklular ile bir yil sonra tekrar bozustu. Kahire'de Melik Nasir Hasan 1347 yili sonlarinda tahta çikinca Halep valiliginde yapilan yersiz ve zamansiz degisiklik iliskileri alt üst etti. Dulkadirlilarin arzu etmedigi Ariktay 1348 Mart'inda ikinci kez Halep valiligine tayin edildi. Zeyneddin Karaca, düsmani olan bu beyin Halep valiligine getirilmesini aleyhinde bir hareket olarak gördügünden Memlûk Devleti'ne olan tabiiyetini kesti. Melikü'z-Zahir ünvanini alarak kendini müstakil bir hükümdar addeden Zeyneddin Karaca, Halep ve civarina karsi akinlara basladi. Ayrica Kilikya Ermeni prensligine de haber göndererek Memlûk Sultanligi'na ödemekte oldugu vergiyi bundan böyle kendisine göndermesini istedi. Karaca Bey özellikle Argunsah'in öldürülmesinden sonra Memlûk-lular'a karsi olan düsmanligini daha da arttirdi (1349). Bu tarihten sonra Halep üzerine daha fazla akinlar yapmaya basladi. Onun amaci tamamen bagimsiz hale gelmekti. Bu tarihten sonra Memlûk Devleti'ne karsi Suriye'de patlak veren bütün isyanlara katilmaktan geri kalmayan Karaca Bey, Memlûk Sultanligina karsi ayaklanmis olan Halep valisi Bayboga ile birleserek Dimask (Sam) üzerine yürüdü. Kendisine karsi baslatilan isyanin büyüdügünü gören Memlûk sultani büyük bir orduyu âsî kuvvetler üzerine gönderdi. Emir Bayboga'nin bu kuvvetler karsisinda maglup olup öldürülmesi üzerine Karaca ve diger âsî emirler Elbistan'a çekildiler. Karaca Bey Misir sultani ve ümerâsinin israr ve teminâtlarina ragmen mültecileri teslime yanasmadi. Bunun üzerine Sultan Melik Salih, atabegi Emir Argun komutasindaki kalabalik bir orduyu Elbistan üzerine gönderdi. Ayrica Dulkadir Beyi'nin bu davranisina çok kizan Memlûk sultani, bu tarihten sonra Dulkadir Beyligi'nin hakimiyet mensurunu Üçok Türkmenleri'nin reisi Ramazan Bey'e verdi. Durumun tehlikeli bir hal aldigini gören Zeyneddin Karaca Bey, âsî emirleri derhal tutuklatarak Kahire'ye gönderdi. Bu emirler Kahire'ye gelir gelmez öldürüldüler. Memlûklu Sultani Melik Salih, Karaca Bey'in de cezalandirilmasi gerektigini düsünerek, Argunsah'a onu hile ile yakalamasi için talimat verip tuzak olarak kendisine takdim edilmek üzere bir mensurla bir hil'at gönderdiler. Vali Argunsah, Karaca Beyi, Memlûk kumandaninin huzurunda mensurunu almak ve hil'atini giymek üzere Halep'e davet etti. Ancak Karaca Bey, kendisine karsi düzenlenen bu hileyi sezerek Halep'e gitmedi. Bunun üzerine Memlûk Sultani, Atabegi Argunsah'tan Dulkadirlilar üzerine hareket etmesini istedi. Ramazanogullari'ndan ve Suriye emirlerinden aldigi yardimci kuvvetlerle Elbistan'a yürüyen Argun, kendisine yardim etmesi için Sivas valisi Haci Kutlu Sah'a da mektup gönderdi. Haberi alan Kutlu Sah, ordusu ile Elbistan'a gelerek Emir Argun kuvvetlerine katildi. Bu katilmalarla birlikte 25.000 kisiyi bulan müttefik kuvvetler, Zeyneddin Karaca'nin ülkesini yakip yikarak Elbistan'i tahrip ettikten sonra Düldül dagina kaçan Karaca Beyi burada kistirdilar. Argunsah ve müttefiklerine karsi 20 gün kadar mücadele eden Karaca Bey neticede bozguna ugradi. Bütün agirliklari ve maiyyeti Emir Argun'un eline geçti. Kendisi ise zorlukla kaçmayi basararak Eretna-oglu Giyaseddin Mehmed Bey'e sigindi. Bu durum üzerine Misir Memlûk Sultani, Mehmed Bey'e haber göndererek Karaca Bey'in kendisine teslim edilmesini istedi. Mehmed Bey ise onu teslim etmek istemiyordu. Bu sebeple Karaca Bey'e iyi davranarak ona izzet ve ikramlarda bulundu. Ancak Emir Argun'un kendisini tehdit etmesi üzerine Karaca Bey'i Haleb'e göndermeye mecbur oldu (22 Eylül 1353). Karaca Bey bir süre burada hapis kaldiktan sonra Kahire'ye götürüldü. Burada Melik Sah ile görüsen Karaca Bey 11 Aralik 1353 tarihinde iskence ile öldürüldü ve cesedi üç gün Züveyle kapisinda teshir edildi. 2- Halil (1353-1386) Karaca Bey'in öldürülmesinden sonra Dulkadir Beyliginin basina oglu Halil Bey geçti. Ancak Memlûklu sultani Melik Salih ise Halil Bey'in elindeki bölgelerin idaresini, Karaca Bey'in yerini almak için zengin hediyelerle Kahire'ye gitmis olan Ramazanoglu'na verdi (10 Haziran 1354). Fakat Üçok Türkmenlerinin reisi olan Ramazan-oglu, Dulkadir beylerine bagli kalan Bozok Türkmenleri üzerinde hakimiyet kuramadi. Ramazanogullari ile Dulkadirogullari arasindaki mücadeleden dolayi Memlûk Devleti'nin kuzeyinde çikan karisiklik Sultan Melik Salih'i, Dulkadir ailesinin Bozok Türkmen boylari üzerindeki nüfuzunu kabul etmeye zorladi. Nihayet Misir hükûmeti kuzey sinirlari ötesindeki düzeni saglamak için Karaca Bey'in oglu Halil'i Dulkadirli beyi olarak tanimaya razi oldu(1355). Cesur ve kahraman bir kisi olan Halil Bey, beyligin basina geçtikten sonra ilk is olarak babasini Memlûklulara teslim etmis olan Eretna-oglu Mahmud Bey'den intikam almaya kalkarak ülkesine akinlar yapmaya, sehir ve kasabalarini yagma etmeye basladi. 1360 yilinda diger bir Türkmen reisi Ömer Bey, Eretnalilardan Malatya'yi alirken Halil Bey de ülkesini Zamanti'ya kadar genisletti. Öte taraftan, Malatya'ya sahiplenen Ömer Bey ayni yil içinde ölünce, Dulkadir Beyi bu sehri de ele geçirmek istedi. Ancak Malatya halki sehri Memlûklulara teslim etti. Bu olay Halil Bey ile Memlûklularin arasini açti. Bundan sonra Eretnalilara tabi olan Harput üzerine yürüyen Halil Bey, Eratnalilardan da bir yardim gelmeyince kaleyi kolayca ele geçirdi. Böylece Harput'a yerlesen Halil Bey bu defa Memlûklular'a tabi Halep ve Malatya kalelerini sikistirmaya basladi. 1361 yilinda Halep valisi büyük bir ordu ile üzerine yürüdü ise de bozguna ugrayarak geri çekildi. Halil Bey'in Memlûk arazisine akinlarini devam ettirmesi üzerine Misir sultani Melik el-Esref Saban, Halep valisi Seyfeddin'i Halil Bey'in üzerine gönderdi. Dulkadirli Türkmenlerini Harput kalesinde kusatan Emir Seyfeddin, bir netice alamadan geri döndü (1367). Halil Bey, Memlûklular'a karsi dururken, bir yandan da onlarin düsmanligini daha fazla üzerine çekmek istemiyordu. Bu amaçla Misir'a giderek Sultan Melik Esref Saban'dan bagislanmasini istedi. Harput'u iade edecegine söz vererek, ülkesinde hakimiyetini garanti eden bir mensûr aldi. Fakat Halil Bey, ülkesine dönünce Memlûk sultanina verdigi sözü yerine getirmedi. Bu durum üzerine, Memlûklular, onu cezalandirmak için yeni bir sefer hazirligina basladilar. Nihayet Memlûk kuvvetleri 1366 yili sonlarinda ikinci kez Harput üzerine yürüdüler. Halil Bey, kalabalik Memlûk ordusuna karsi koyamayacagini anlayarak sehri teslim etmek zorunda kaldi. Halep'e kadar götürülen Halil Bey sultanin emri ile serbest birakildi. Halil Bey on yil aradan sonra Harput ve çevresini yeniden ele geçirdi. Harput, Maras, Behisni ve Amik kalelerine sahip olan Halil Bey bu bölgelerde Memlûklular aleyhine faaliyetlerine devam ediyordu. Onun bu hareketi, 1377'de Melik Mansur Ali'nin tahta çikisindan sonra Misir'da gerçek iktidari elinde tutan Emirü'l-asâkir Berkuk'u çok kizdirdi. Güçlü kumandan, sultanliktan çikardigi bir kararnâme ile Halil Bey'i azlederek yerine Memlûk kumandani Mübarek Sah Tazî'yi Elbistan'a yerlestirmek istedi. Bu durum Dulkadirlilar ile Memlûklularin arasinin yeniden açilmasina sebep oldu. Mübarek Sah 1378 yilinda Halep ordusu ile Dulkadir Beyini Elbistan'dan atmak üzere hareket etti. Halil Bey, Dulkadirli topraklarina giren Mübarek Sah karsisinda baslangiçta maglup duruma düstü ise de sonra ani bir saldiriya geçerek Memlûklular'i bozguna ugratti ve Mübarek Sah'i da yakalayarak öldürdü (Eylül 1378). Memlûk Devleti bu haber üzerine Elbistan'i, Malatya valisi Yelboga'ya tevcih ederek onu Halil Bey ile mücadele etmek için görevlendirdi. Ancak Memlûklu kuvvetleri bu sefer de yenildiler. Ramazanogullari'nin da yardimini alan Dulkadirlilar Ayas (Yumurtalik) mevkiinde yapilan çarpismada Memluk kuvetlerinin bir çogunu imha etti (Subat 1379). Öte taraftan Eratnali Mehmed'in ölümünden sonra çikan karisikliktan istifade eden Halil Bey bu ülkenin topraklarina göz dikmeye basladi. O, Eratnali valilerin isyanini ve Eratnalilara karsi mücadele eden herkesi desteklemeye basladi. Bu sirada Eratnalilar Erzincan'i ele geçirmek istiyorlardi. Halil Bey oglu Ibrahim'i Mutahharten'in yardimina gönderdi. Erzincan emiri Mutahharten, Dulkadirlilerin yardimi sayesinde Eratnalilari püskürttü. Memlûklular, son maglubiyetten sonra Dulkadirli meselesini kesin olarak halletmek için büyük hazirliklara basladilar. Bu amaçla Suriye'deki bütün valilerden, kuvvetlerini toplayarak Dulkadirlilar üzerine yürümeleri istendi. Bu emir üzerine Sam valisi Isik Temur, Halep valisi Inal Yusuf, Trablus valisi Gümüs-boga ve Hama valisi Tas Temur kuvvetleri ile gelerek Halep'te birlestiler. Çesitli Arap kabileleri de onlara katildi. Bu kalabalik Memlûk ordusu 3 Temmuz 1381 tarihinde Maras'a ulasti. Halil Bey'in kardesi Süli Bey emrindeki Dulkadirli kuvvetleri ile Memlûklular arasinda meydana gelen çarpismayi bu kez Memlûklular kazandi. Savasin sonucunda Maras sehri Memlûklular'in eline geçti (6 Temmuz 1381). Süli Bey önce Elbistan'a çekildiyse de Memlûklular'in kendisini takip etmesi üzerine Halil Bey'in tahkim ettigi Harput'a gitmek zorunda kaldi. Memlûklular Elbistan'i da alarak Malatya üzerine yürüdüler, ancak Firat nehrini geçmek mümkün olmayinca Halep'e geri döndüler. Böylece Dulkadirlilar, hakimiyetlerini sürdürdükleri baslica iki büyük sehir olan Maras ve Elbistan'i kaybettiler. Ellerinde yalnizca Harput kaldi. Halil Bey bu zor durumdan kurtulmak için Memlûk ümerasina haberler göndererek kendilerine itaat edecegini bildirdi. Böylece Memlûk ordusu bölgeyi terketti. Ancak Halil Bey, Memlûklular'in bölgeden çekilmesinden sonra yaptigi antlasmadan vazgeçerek tekrar Memlûk arazisi üzerine akinlar yapmaya basladi. Halep valisi Yilboga, Halil Bey'in bu davranisi yüzünden yeniden Dulkadirli topraklarina girmek zorunda kaldi (1392) Halil Bey, Yilboga'nin karsisinda duramayarak sarp daglara çekildi. Onun kaçtigini gören Yilboga, Maras üzerinden Haleb'e döndü. Halep valisi Yilboga ile Dulkadirli Halil Bey'in mücadele ettigi bu sirada Misir'da karisikliklar çikmis ve Atabeg Berkuk kendisini sultan ilân ettirmisti. Ancak onun sultanligini kabul etmeyen bazi Türk emirleri ve Memlûklular'in Elbistan naibi tayin edilen Alaaddin Altin Boga isyan ettiler. Altin Boga Dulkadirlilarla anlasarak Darende'yi kusatti ise de basarili olamadi. Bu sirada Halep Valisi Yilboga'nin müttefik kuvvetler üzerine gelmesi ile Altin Boga, Kadi Burhaneddin Ahmed'in yanina giderek ona sigindi. Bu sirada Kadi Burhaneddin Ahmed, Eretna hanedanligina son vererek Orta Anadolu'nun en güçlü devletini kurdu. Halil Bey, Memlûklular'la olan düsmanligindan dolayi bu güçlü devlet adami ile dostluk münasebeti kurmaya basladi. Nitekim O, Kadi Burhaneddin'e isyan eden valileri bastirmak için kardesi Osman'i bir kisim kuvvetle Kadi'nin yanina gönderdi. Böylece Kadi Burhaneddin Ahmed ile Dulkadirlilar arasinda uzun bir süre devam edecek olan dostluk basladi. Dulkadir-oglu Halil Bey 1384 yili baslarinda Memlûklular üzerine tekrar akinlara baslayarak Elbistan ve Maras'i geri aldi. Halep valisi Yilboga, Elbistan ve Maras'in Dulkadirlilar eline geçtigini haber alir almaz derhal Maras'a giderek buradaki Dulkadirlilar'i bozguna ugratti. Bunun üzerine Halil Bey kuzeye dogru çekilerek Kadi Burhaneddin'in destegi ile Memlûk hakimiyetinde olan Darende ve Divrigi bölgelerini yagmalamaya basladi. Maras'ta bulunan Yilboga bu haber üzerine Elbistan'a gelerek müttefik kuvvetleri önce Darende yakininda, sonra da Sivas yakinlarinda olmak üzere iki kez bozguna ugratti. Memlûklular karsisindaki devamli yenilgiler Halil Bey ile kardesi Süli (Sevli) Bey'in arasinin açilmasina sebep oldu. Bir süre sonra Süli Bey, hayatina da dukunulmayacagina dair söz aldiktan sonra Halep valisi Yelboga'nin yanina giderek ona itaatini arzetti. Ancak Sultan Berkuk, onun derhal tutuklanarak Kahire'ye gönderilemesini istedi. Yilboga ise verdigi sözü tutarak Süli Bey'i sultana göndermedi ve kaçmasina göz yumdu. Bunun üzerine Halep valisi Misir'a çagirilarak hapsedildi. Halil Bey'in diger kardesleri Ibrahim, Osman ve Isa Beyler de agabeyleri Halil Bey ile bozusarak Sultan Berkuk'un himayesine sigindilar. Memlûk Sultani Berkuk, sürekli akinlarindan usandigi Halil Beyden kurtulmak için faaliyete geçmis ve Halep'te bulunan Türkmen boylarindan Umur-oglu Ibrahim'i bu is için görevlendirdi. Bu emir üzerine harekete geçen Ibrahim Bey, bir hile ile o sirada yaylada bulunan Halil Bey'i öldürdü (Nisan 1386). Babasi gibi Memlûklular'in cinayetine kurban giden Halil Bey, cesur ve kahraman bir bey olup, kuvvetli bir sahsiyete sahipti. Kibarligi ve alicenapligi ile halki üzerinde daima saygi gören bir kisi idi. Öldürüldügü zaman altmis yaslarinda bulunuyordu. Türbesi Zamanti kalesi eteklerinde bulunan Melik Gazi Türbesi yakinlarindadir 3- Sevli (Sülü) Bey (1386-1398) Halil Beyin öldürülmesinden sonra beyligin basina en küçük kardesi Sevli Bey geçti. Bu sirada Misir'da bulunan Osman ve Ibrahim Bey'ler Sultan Berkuk tarafindan tutuklandilar. Dulkadirlilarin toparlanmasini istemeyen Sultan Berkuk, Sülü Bey'in basa geçtigini haber alir almaz Hama Ôdaki kuvvetlerine Sülü Bey üzerine yürümelerini emretti. Sülü Bey Maras üzerinden Elbistan'a gelen bu kuvvetler ile Göksun yaylasinda karsilasti. Yapilan çarpismada Memlûk kuvvetleri yenildiler. Bu savasta Hama ve Besni valileri de öldürüldü. Bu haber üzerine Sevli Bey'in karsisina rakip olarak çikarilmak üzere Kahire'de tutuklu bulunan kardesleri Ibrahim ve Osman Beyler serbest birakildi. Bu kardeslerden Osman Sevli Bey'e itaat etti. Ibrahim ise bir süre mücadele etti ise de basarili olamadi. Bunun üzerine Sultan Berkuk, Sevli Bey'in karsisina bu kez Halil Bey'in katili Yagmur-oglu Ibrahim'i çikardi. Ancak Ibrahim de Maras önlerinde yapilan savasta Dulkadirlilara yenildi (1387). Sultan Berkuk, Sevli Bey'i maglûp edemeyince onun beylik mensurunu tasdik etmek zorunda kaldi. Sevli Bey'in saltanatinin ilk yillarinda karsisina bir rakip daha çikti. Bu kez yegeni Nasireddin Mehmed b. Halil Bey, Memlûklular'dan da yardim alarak amcasina karsi çikti. Memlûklu umerâsindan Sis naibi Sungur Bey ile birlesen Mehmed 1388 yilinda amcasi Sülü Bey'i maglubiyete ugratti. Bu savasta Memlûklu sultanina cephe almis olan Malatya naibi Mintas, Sülü Bey'in yaninda yer aldi. Aldigi bu yenilgiden sonra Develi kalasine çekilen Sülü Bey; Yilboga, Mintas ve diger Türk-Memlûklu umerâsinin Sultan Berkuk'a karsi giristigi isyanda etkili oldu. Sülü Bey'in isyanci beylere verdigi Dulkadirli kuvvetleri Kayseri üzerine yürürken yegeni Mehmed Bey ve emrindekiler ise Berkuk'un yaninda savasiyorlardi. Neticede Yilboga ve Mintas emrindeki isyanci kuvvetler Sultan Berkuk'u tahttan indirdiler. Ancak bu sefer kendileri mücadeleye basladi ve Yilboga'yi maglûp eden Mintas kendisini Atabeg olarak ilan ettirdi. Fakat çok geçmeden Berkuk, Mintas'a karsi tekrar üstünlük kurarak saltanatini yeniden elde etti. Sülü Bey ve Mintas tekrar bir araya gelerek Memlûklu arazisinde yagma ve tahribatta bulunmaya devam ettiler. Bunlar Ayntab sehrini ele geçirdiler. Bu tarihlerde Timur Dogu Anadolu seferine çikmisti. Sülü Bey ona elçiler göndererek itaatini arzetti. Sülü Bey ayrica Timur'u Suriye üzerine bir sefer yapmaya sevketti (1394). Dulkadir-oglu Sülü Bey'in bu hareketinden haberdar olan Memlûklu sultani Berkuk büyük bir ordu hazirlayarak Dulkadirlilarin üzerine gönderdi (1395). Halep valisi emrindeki bu Memlûklu kuvvetleri Sülü Bey'i agir bir yenilgiye ugratti. Canini güçlükle kurtaran Sülü Bey, hemen hemen bütün maiyetini kaybetti. Bu zaferle de yetinmeyen Berkuk, daha önceleri Karaca ve Halil Beylere yaptigi gibi Sülü Bey'e de bir suikast hazirlatarak onu da öldürttü (Mart 1398). Secaat ve söhret sahibi bir kimse olan Sülü Bey, ayni zamanda adil ve cömert idi. Bilhassa Osmanlilar ve Kadi Burhaneddin Ahmed ile dost olmaya özel bir ilgi göstermistir. Nitekim O, gerek Kadi Burhaneddin Ahmed ve gerekse Sehzâde Çelebi Mehmed'e kizlarindan birer tanesini vererek dostluk ve akrabalik baglarini kuvvetlendirmisti. 4- Sadaka (1398-1399) Sevli Bey'in yerine oglu Sadaka Bey geçti. Ancak amcazâdesi Mehmed buna karsi çikti. Beyliginin mensurunu almak üzere Kahire'ye giden Sadaka Bey, Elbistan'a dönüsünde Mehmed ile mücadeleye giristi. Bu siralarda Kadi Burhaneddin'in ölümü ile ona ait topraklari ülkesine katmis olan Osmanli padisahi Yildirim Bâyezid ise müdahale ederek Sadaka'yi Elbistan'dan sürüp beyligin basina Nasireddin Mehmed Bey'i getirdi (2 Agustos 1399). 5- Nasireddin Mehmed (1399-1442) Yukarida da belirtildigi gibi Osmanli Padisahi Yildirim Bayezid'in himayesi ile Dulkadirli beyi olan Mehmed Bey Memlûklu sultanligi ile de iyi iliskiler içerisinde bulunuyordu. Mehmed Bey, Yildirim Bayezid'in taraftari olarak, Sevli Bey'in tam aksine Timur'a düsmanca tavir takindi. Timur 1400 yilinda Sivas'i kusattigi zaman Elbistan Türkmenleri Timur'un ordusuna baskinlar yapiyordu. Türkmenlerin bu hareketleri Dulkadir ülkesinin Timur ordusu tarafindan yagmalanmasina sebep oldu. Nitekim Timur, Sivas muhasarasindan sonra Elbistan ve Dulkadirli topraklarini isgal ederek bütün memleketi yakip yikti. O, Malatya ve Behisni'yi de zapt etti. 1401'de Suriye'den dönüsünde bir kez daha Dulkadirli topraklarina giren Timur yagma ve tahriplerde bulundu. Mehmed Bey Timur'un Anadolu'yu terketmesinden sonra Osmanli Devleti'nde bas gösteren kardesler mücadelesinde, kizlarindan biri ile evli olan Çelebi Mehmed'in tarafini tutarak, ona oglu Süleyman emrinde yardimci kuvvetler gönderdi. Mehmed Bey, Memlûklular ve Osmanlilarla dost geçinirken diger komsulari Karamanogullari ve Ramazanogullari beylikleri ile daima mücâdele etti. Memlûklu Sultani melik Müeyyed Seyh, Karamanlilar'in elindeki Kayseri kalesini ele geçirdikten sonra burasini mükâfat olarak Nasireddin Mehmed Bey'e verdi (1419). Böylece Dulkadirlilar ile komsulari arasinda düsmanlik baslamis oldu. Karaman-oglu Mehmed Bey, Memlûklu ordusunun Suriye'ye dönüsünden sonra Ramazan-oglu Ibrahim Bey ile birleserek Kayseri üzerine yürüdü. Ancak Dulkadir-oglu Mehmed Bey bu müttefik orduyu bozguna ugratarak Karaman-oglu Mehmed Bey'i esir aldi ve onu oglu Davud'un muhafazasinda Memlûklu sultanina gönderdi. Dulkadir-oglu Mehmed Bey bir yandan Memlûklular'la mücadele ederken, diger yandan Karamanlilarla da Kayseri sehri yüzünden savasiyordu. Kayseri'de vali olarak Mehmed Bey'in oglu Süleyman Bey bulunuyordu. Bu sirada Karaman-oglu Ibrahim Bey Kayseri önlerine gelerek sehri ele geçirdi (1438). Bu durum üzerine Dulkadir-oglu Mehmed Bey Kayseri'yi yeniden ele geçirebilmek için oglu Süleyman'i Osmanli Sultani II. Murad'in yanina göndererek yardimini saglamayi basardi. Kayseri'nin Karamanlilar tarafindan geri alinmasi Dulkadirlilar kadar Osmanlilar'in da menfaatine dokunmustu. Osmanlilar Savas halinde olduklari bir beyligin genisleyip güçlenmesine seyirci kalamazlardi. Bu sebeple Osmanli Sultani II. Murad Kayseri üzerine yürüyerek burasini Karamanlilar'in elinden aldi ve sehrin idaresini tekrar Dulkadirli Nasireddin Mehmed Bey'e verdi (1439). Dulkadir-oglu Mehmed Bey'in Osmanlilarla yakinlasmasi Memlûklu sultani Çakmak'in bu beylige karsi olan düsmanligini daha da arttirdi. Ancak, Dulkadirlilarin Osmanlilar ile daha fazla isbirligi yapmalarindan çekinen Sultan Çakmak, bu düsmanligini fazla devam ettirmedi. Nasireddin Mehmed Bey de Memlûklulara sadakatini göstermek üzere Kahire'ye kadar giderek orada bir süre kaldi. Kirk alti yil kadar Dulkadirli beyliginin basinda kalan Nasireddin Mehmed Bey Ekim 1442'de seksen yasinin üzerinde iken vefat etti. 6- Süleyman (1442-1454) Nasireddin Mehmed Bey'in ölümünden sonra yerine, Maras beyi olan oglu Süleyman Bey geçti. Süleyman Bey de babasi gibi, Osmanlilar'la dost geçinmeye özen gösterdi. Bu amaçla kizlarindan birisi olan Sitti Hatun'u Osmanli tahtinin varisi, gelecegin Fatih'i, II. Murad'in oglu sehzâde Mehmed'e verdi. Bu sekilde Osmanlilarla dostlugunu kuvvetlendiren Süleyman Bey, Memlûklularla da babasi zamanindaki dostlugu devam ettirdi. Bir kizini da Memlûklu sultani Çakmak ile evlendirdi. On iki yil kadar beylik yapan Süleyman Bey Agustos 1454 tarihinde vefat etti. 7- Melik Arslan (1454-1465) Süleyman Bey'in ölümü üzerine yerine oglu Melik Arslan Bey Dulkadirli beyi oldu. Onun zamaninda beylik üzerindeki dis baskilar daha da artti ve Dulkadir beyligi zayiflamaya basladi. Bu devirde Akkoyunlu Devleti Uzun Hasan'in hakimiyetinde çok güçlü bir durumda idi. Akkoyunlu Uzun Hasan, Dulkadir topraklarina saldirarak Harput'u ele geçirdi (1465). Melik Arslan'in beyligi sirasinda kardesi Sah Budak ona karsi ayaklandi. Sah Budak Kahire'ye giderek Memlûklu sultaninin da destegini aldi. Memlûklu sultani Hos Kadem, Sah Budak'in tesvikiyle, Osmanlilara taraftar olan Melik Arslan'dan kurtulmak için bir suikast hazirladi. Bu amaçla Kahire'den gönderilen bir fedai Melik Arslan'i Elbistan'da bir camide namaz kilarken biçaklayarak öldürdü (Ekim 1465). 8- Sah Budak (1465-1467) Melik Arslan'in öldürülmesinden sonra Dulkadirli Beyligi'nin basina Memlûklular'ca desteklenen Sah Budak getirildi. Ancak Sah Budak Bey Kahire'den Maras ve Elbistan'a geldigi zaman bölgedeki Türkmen beyleri bunun emirligini kabul etmeyerek, Osmanlilarin yaninda bulunan diger kardes Sehsuvar Bey'in basa geçmesini Sah Budak'tan istediler. Bunun üzerine Dulkadir Beyligi'nin isine müdahale eden Fatih, yaninda bulunan Sehsuvar'i Dulkadirli beyi tayin ederek bir miktar kuvvetle Elbistan'a gönderdi. Bu durumu haber alan Memlûk Sultani Hos Kadem, Halep valisi Berdi Bey'e, Sah Budak'in yardimina gitmesini emretti. Ancak Sehsuvar Bey, Memlûk kuvvetlerinin yetismesine firsat vermeden Zamanti kalesi önlerinde kardesini agir bir yenilgiye ugratti. Sah Budak bu yenilgiden sonra Misir'a kaçmak zorunda kaldi (1467). 9- Sehsuvar (1467-1472) Sehsuvar Bey, Fatih Sultan Mehmed'in yardim ve destegi ile Dulkadirli tahtini ele geçirdikten sonra Osmanlilar'la Memlûklular arasindaki dostluk daha da bozuldu. Bu dönemde Dulkadirli beyligi üzerindeki Osmanli-Memlûk nüfuz mücadelesi daha da artti. Nitekim Memlûk sultani Hoskadem, Dulkadirli tahti için yeni bir aday buldu. Sehsuvar Bey'in karsisina bir rakip çikarmak için amcasi Rustem Bey'i tahti ele geçirmeye tesvik etti ise de bir netice elde edemedi. Memlûklu Sultani daha sonra Sah Budak'a kuvvetler vererek onu Maras ve Elbistan üzerine gönderdi. Kardesler arasindaki bu mücadeleyi de Sehsuvar Bey kazandi. Memlûk Sultani Dulkadirlilar üzerine Sam Valisi Berdi Bey kumandasinda bir ordu daha gönderdi. Osmanli padisahinin tesvik ve yardimlarini gören Sehsuvar Bey bu Memlûk ordusunu da bozguna ugratti (1467). Bir yil sonra Sultan Kayitbay'in Emir Kulaksiz idaresinde göndermis oldugu kalabalik bir orduyu da yenilgiye ugratan Sehsuvar Bey bu mücadele sonucunda Darende'yi Memlûklular'in elinden aldi. Bu basaridan sonra cesareti artan Sehsuvar Bey, Memlûk ordusuna yardim etmis olan Ramazanogullari'ni cezalandirmak için onlara karsi saldiriya geçti. Bu harekât sonucunda Ramazanogullari elindeki Payas ve Sis (Kozan) sehirleri Dulkadirlilar'in eline geçti. Memlûk sultani Kayitbay bu defa Atabegi Emir Özbek kumandasinda bir ordu daha gönderdi. Bu Memlûk ordusunu da yenilgiye ugratan Sehsuvar Bey ÒMelikü'l-MuzafferÓ ünvanini aldi. Sehsuvar Bey'in Memlûk ordularini devamli surette bozguna ugratmasi Sultan Kayitbay'in, Fatih Sultan Mehmed'e mektup yazarak Dulkadirlilar'in bu saldirilarini durdurmalari için ricada bulunmasina sebep oldu. Bunun üzerine Sultan Fatih, Sehsuvar Bey'e, Memlûklular'a karsi yaptigi akinlarini kesmesini istediyse de o, padisahi dinlemeyerek faaliyetlerine devam etti. Sultan Kayitbay bu sefer Emir Yasbek komutasinda yeni bir ordu gönderdi. Ceyhun nehri kenarinda meydana gelen savasta Dulkadirlilar yenilgiye ugradi. Sehsuvar Bey Zamanti kalesine çekildi ise de uzun bir muhasaradan sonra yakalanarak Kahire'ye götürüldü. Burada üç kardesi ile birlikte öldürüldü (1472). 10- Sah Budak (Ikinci kez) (1472-1480) Osmanli taraftari olan Sehsuvar Bey'in Memlûklular'ca öldürülmesinden sonra Sah Budak Bey ikinci kez Dulkadir beyliginin basina getirildi. Ancak bu sefer Osmanlilar onun beyligini kabul etmediler ve karsisina Alaüddevle Bozkurt Bey'i çikardilar. Bir miktar Osmanli kuvvetiyle kardesi Sah Budak'in üzerine yürüyen Alaüddevle Bozkurt Bey, maiyetindeki Türkmen beylerinin ihaneti dolayisiyla maglûp olarak geri çekildi. Bu maglubiyetten sonra Alaüddevle Bozkurt Bey'in yaninda bulunan Osmanli kuvvetleri Kozan'a sigindilar. Sehrin Memlûk valisi, onlari öldürerek kesik baslarini Kayitbay'a gönderdi. Memlûk Sultani bu kesik baslar ile Kahire Cirit meydaninda top oynatti. Insanlik disi bu hareket Fatih Sultan MehmedÔin çok kizmasina sebep oldu. Alaüddevle Bozkurt Bey'i kuvvetli bir ordu ile Dulkadir ülkesine gönderdi. O da Sah Budak Bey'i yenilgiye ugratarak tahti ele geçirdi (1480). Sahbudak tekrar Misir'a iltica etti. 11- Alaüddevle Bozkurt (1480-1515) Osmanli padisahi Fatih Sultan Mehmed'in destegi ile Dulkadirli beyliginin basina geçen Alaüddevle Bozkurt Bey, Fatih'in kisa bir süre sonra ölümüyle Memlûklular karsisinda yalniz kaldi. Ancak O, ustaca bir manevra yaparak Sultan Kayitbay'a, kardesi Sah Budak'tan daha iyi itaat edecegini bildirdi. Bunun üzerine Kayitbay, Sah Budak'i Sam kalesine hapsettirdi. Böylece Memlûklular'la anlasan Alâüddevle Bozkurt Bey Osmanlilar'la da iyi geçinmeye dikkat ederek kizi Ayse Hatun'u Osmanli sehzâdesi II. Bayezid'e vererek akrabalik kurdu. Alâüddevle Bozkurt Bey 1483 Temmuz'unda Memlûklular'in elinde bulunan Malatya'yi kusatti. Onun bu hareketi üzerine Sultan Kayitbay Suriye valilerine sefere çikmalarini emretti. Memlûklular'la Dulkadir kuvvetlerinin Elbistan'da yaptiklari savasi Alâüddevle Bozkurt Bey kazandi (Subat 1484). Sultan Kayitbay, bu sefer Misir ordusunu seferber etti. Alaüddevle Bozkurt Bey, tehlikenin büyüklügü karsisinda Sultan Bayezid'den yardim taleb etti. O da Yakup Pasa emrinde bir kuvvet gönderdi. 23 Eylül 1484 tarihinde Elbistan ovasinda yapilan kanli savas, Dulkadirli-Osmanli birliklerinin zaferi ile neticelendi. XVI. yüzyil baslarinda Dulkadirli Beyligi'nin karsisina yeni bir düsman daha çikti. Bu sirada Safevî Devleti hükümdari olan Sah Ismail, Alaüddevle'nin kizi Benlü Hatun'u istedi. Bozkurt Bey bu istegi reddedince Safevî Devleti ile arasi açildi. Ayrica Akkoyunlular'in zaafindan faydalanarak Diyarbekir'i ele geçiren Dulkadirlilar'a kizmis olan Sah Ismail bu bölge üzerine hareket etti (1508). Osmanli topraklarindan geçerek Elbistan'a kadar gelen Sah Ismail'e karsi ülkesini koruyamiyacagini anlayan Alaüddevle Bozkurt Bey, sarp Turna daglarina kaçarak Memlûklular ile Osmanlilar'dan yardim istedi. Memlûklular bu yardim istegini cevapsiz birakti. Osmanlilar'in gönderdigi yardim ise kisin bastirmasi üzerine gerçeklesemedi. Sah Ismail Dulkadir-ili'ni yakip yikarak ülkeyi harabeye çevirdi. Harput kalesini ve Diyarbekir'i zapteden Sah Ismail ülkesine döndü Osmanlilar'in destegi ile Dulkadirli Beyligi'nin basina geçmis olan Alaüddevle Bozkurt Bey, Osmanli kuvvetlerinin Memlûklu emiri Atabeg Özbek karsisinda sürekli yenilmesi üzerine Memlûklulara yaklasarak Osmanlilara karsi cephe aldi. Yavuz Sultan Selim Iran seferine giderken Alaüddevle'nin Sah Ismail'e karsi düsmanligi sebebiyle harbe istirakini istemis ise de, Alaüddevle bunu kabul etmedigi gibi, kendisine bagli bazi asiret kuvvetleri Osmanlilar'in zahire yollarini vurdu. Bu sebeple Yavuz Sultan Selim, Sehsuvar Beyin oglu olup, babasinin ölümünden sonra Osmanlilar'a iltica eden ve Çaldiran savasinda büyük hizmeti görülen Ali Bey'i Kayseri ve Bozok sancaklarinin idaresi vazifesiyle Dulkadir sinirlarina tayin etti. Yavuz Sultan Selim, veziriazam Sinan Pasa'yi kirkbin kisilik bir kuvvetle Dulkadir ülkesinin zabti için gönderdi (1515). Sehsuvar-oglu Ali Bey de bu kuvvetlere öncülük yapmak üzere orduya katildi. Osmanli ordusuna karsi çikan Alaüddevle Bozkurt Bey, bozguna ugrayinca Elbistan'in güneyindeki Turna dagina çekildi. Sinan Pasa onu takip ederek bir kez daha bozguna ugratti. Alaüddevle Bozkurt Bey burada ogullari ve akrabalari ile birlikte öldürüldü. Bu olaydan sonra Dulkadir Beyligi arazisi tamamen ele geçirilerek Osmanlilar'in yüksek hakimiyetinde olmak üzere Sehsuvar-oglu Ali bey'e verildi. 12- Ali (1515-1522) Yukarida belirtildigi gibi Osmanli ordusunun yardimiyla Alaüddevle Bozkurt Bey üzerine yürüyen Ali Bey, onun savas meydaninda öldürülmesinden sonra Yavuz Sultan Selim tarafindan Dulkadir Beyligi'nin basina getirildi. Ali Bey'in hakimiyetini tanimayan Sahruh Bey'in ogullari ona karsi isyan ettilerse de basarili olamadilar. Osmanli padisahi tarafindan himaye edilen Ali Bey, her firsatta Osmanli Devleti'ne olan sadakatini ispata çalisti. O, Yavuz Sultan Selim'in Misir seferine katildi ve gösterdigi üstün gayretler üzerine padisah tarafindan taltif edildi. Ali Bey, Kanuni Sultan Süleyman zamaninda da Canberdi Gazali isyaninin bastirilmasinda ve Haleb'in kusatilmasinda önemli rol oynadi. Ancak bu olaydan sonra, gösterdigi basarilardan da gururlanarak Osmanlilarin emirlerine uymamaya basladi. Bunun yaninda Ali Bey'in basarili hareketleri Osmanli veziri Ferhad Pasa'nin kiskançligina sebep oldu. Bu sebeple Ferhad Pasa, Ali Bey'i Iran seferine katilmak üzere ordugâhina davet etti ve onun karargâha gelmesini müteakip ogullari ile beraber katlettirdi(1522). Ali Bey'in öldürülmesinden sonra Dulkadir ülkesi Maras merkez olmak üzere bir eyalet, Bozok ülkesi de müstakil bir sancak haline getirilerek Osmanli topraklarina katildi. IMAR FAALIYETLERI Maras, Elbistan ve Kayseri gibi Anadolu'nun önemli yerlesim merkezlerinde iki yüzyil kadar hüküm sürmüs olan Dulkadirogullari zamanindan gönümüze pek çok mimarî eser kalmistir. Bunlarin en önemlileri cami, mescid, medrese, türbe, köprü, zaviye ve kale gibi yapilardir. Dulkadirogullari'nin yaptirmis oldugu bu dinî ve sosyal müesseseler Anadolu Selçuklu eserlerinin bir devami niteligindedir. Dulkadir beyleri arasinda en çok imar faaliyetlerinde bulunan bey Alaüddevle Bozkurt Bey'dir. 1480-1515 yillari arasinda hüküm sürmüs olan Bozkurt Bey'in yaptirmis oldugu en önemli eser Elbistan'da bulunan Alaüddevle Bey Camii (Cami-i atik)'dir. Vakfiyesinden 1501 yilinda yaptirilmis oldugu anlasilmaktadir. Alaüddevle Bozkurt Bey bundan baska Elbistan'in Ceyhan mahallesinde bulunan Ümmet Baba Camii (1500), Antep'te Alaüddevle Bey Camii, Haruniye'de Haruniye Camii, Kirsehir'de birkaç cami, Maras'ta Ulu Cami ve Bagdadiye Medresesi, Pazarören'de Zamanti Kalesi Medresesi gibi eserler yaptirmistir. Adiyaman Ulu Camii'nin de Alâüddevle Bozkurt Bey zamaninda yapildigi anlasilmaktadir. Maras'ta bulunan Ulu Camii, Pinarbasi Hazran köyünde mescid, Zamanti kalesi yanindaki mescid ve zaviye gibi mimari eserler ise Dulkadirli beyi Süleyman Bey (1442-1454) tarafindan yaptirilmistir. Bunlardan baska Dulkadirogullari'ndan Nasireddin Mehmed Bey'e ait Kayseri'de Hatuniye Medresesi, Sehsuvar-oglu Ali Bey'in Haci Bektas nahiyesinde Balim Sultan türbesi ve kümbedi, Sahruh'un Kayseri-Sivas yolu üzerindeki köprüsü bilinen eserlerdendir. Dulkadirogullari kurulus döneminde Memlûklular'a, daha sonra da Osmanli Devleti'ne tâbi olduklarindan para bastirmamislardir. Sadece Sehsuvar Bey istiklâlini ilân ettigi devirde Melikü'l-Muzaffer ünvanini almis ve adina para kestirmistir. Bunun disinda Dulkadir ülkesinde önceleri Memlûklu, sonralari da Osmanli parasi kullanilmistir. |
ERETNA BEYLIGI I- SIYASI TARIH Orta Anadolu'da XIV. yüzyil ortalarina dogru kurulmus olan bir Türk beyligidir. Beyligin kurucusu olan Eretna Uygur Türklerinden olup, önce Cengizlilerin, sonra da Ilhanlilarin ordusunda ikinci dereceden bir emir durumundaydi. Nitekim Selçuklularin yikilisindan sonra Anadolu'ya tamamiyle hakim olan Ilhanli hükümdari Ebû Said Bahadir Han (1316-1335) Anadolu'nun idaresini Emir Çoban'in ogullarindan Timurtas (Demirtas)'a vermisti (1318). Bu sirada Eretna, Timurtas'in maiyyetinde idi. a- Alâaddin Eretna (1344-1352) Çaliskanligi, adaleti ve kabiliyeti sayesinde dikkat çeken Eretna, Anadolu'da bulundugu sirada kiz kardesini Timurtas ile evlendirerek onunla akraba oldu. Bu sayede O, Ebu Said Bahadir Han'in birinci derecedeki emirleri arasina girmeyi basardi. Timurtas'in yardimcisi olarak görev yapan Eretna, ayni zamanda Anadolu halki üzerinde iyi nüfuz kurmaya ve kendisini sevdirmeye çalisiyordu. O, Anadolu'daki halka iyi davraniyor, herkese adaletle muamele ediyordu. Mogollarin Anadolu genel valisi Timurtas ise istilâci ve yayilmaci bir hareket içerisinde olup, burada müstakil bir devlet kurmak ve istiklâlini ilân etmek düsüncesinde idi. Nitekim Anadolu beylerini ortadan kaldirmak için mücadeleye girisen Timurtas, Eretna ve Sungur Aga gibi Ilhanli emirlerine karsi da cephe almisti. Timurtas'in bu davranisi sonucunda Eretna ve Sungur Aga Karaman ülkesine kaçmislardi. Ancak bu sirada Ilhanlilarin merkezinde Ebu Said Bahadir Han ile Emir Çoban'in arasi açilmis ve sonucunda da Emir Çoban öldürülmüstü. Babasinin ortadan kaldirildigini ögrenen Anadolu valisi Timurtas, siranin kendisine de gelecegini düsünerek, Anadolu'yu kayinbiraderi Eretna'ya birakarak Misir'a kaçti (1328). Timurtas'in Misir'a kaçisina çok sevinen Eretna derhal Sivas'a gelerek buraya hakim oldu. Bu sirada Ebû Said Bahadir Han, Timurtas'i cezalandirmak üzere Iranç Noyan idaresindeki bir orduyu Anadolu'ya göndermisti. Erzurum üzerinden Sivas'a gelen Mogol komutani Iranç Noyan, burada bulunan Eretna'ya, Timurtas'i takip etmek üzere kendisine katilmasini söyledi. Ancak Eretna, Sivas'i bos birakamayacagini belirterek Iranç Noyan'a katilmadi. Bunun üzerine Iranç Noyan, Sivas'i ele geçirmek üzere kusatti ise de basarili olamadi. Iranç Noyan, Sivas'dan ayrilip Niksar'a gittigi sirada, Karamanoglu Yahsi Bey tarafindan öldürüldü. Onun ölümü en çok Emir Eretna'yi sevindirdi. Ancak Ilhanli hükümdari Ebû Said Bahadir Han bu sirada Anadolu'ya yeni bir vâli tayin etmisti. Umumî vâli sifatiyla 1329 yili baslarinda büyük bir ordu ile Anadolu'ya gelen Celâyirîlerden Seyh Hasan, Karamanoglu basta olmak üzere bütün Anadolu beyliklerini itaati altina aldi. Bu sirada Eretna da Seyh Hasan Celâyirî'nin huzuruna giderek itaatini arzetti. Bunun üzerine Seyh Hasan, Eretna'yi kendisine vekil birakarak Iran'a döndü. O, zaman zaman Anadolu'ya gelip bir süre kaldiktan sonra tekrar Iran'a gidiyordu. Eretna, görünüste Seyh Hasan Celâyirî'ye itaat eder gibi hareket ederken, aslinda Anadolu'ya kendisi hakim olmak için hazirlik yapiyordu. Üstelik Anadolu halkinin mizacina vâkif ve merhametli bir zat oldugundan halk onun idare tarzindan son derece memnun idi. Bu sirada Ebû Said Bahadir Han'in evlât birakmadan ölümü (1337) üzerine, Seyh Hasan Celâyirî, meydana çikan karisikliklardan istifade ile Mogol ülkesinde kendisine bir yer kapmak üzere Iran'a gitti. Böylece Eretna daha serbest hareket etme imkâni buldu. Nitekim daha sonra Irak'da yerlesen Seyh Hasan Celâyirî'den ümidini kesen Eretna, Memlûk sultani Melik Nasir'a müracaat ederek onun himâyesine girdi (1338). Eretna bu tarihten sonra Misir sultani Melik Nâsir'a tabi olarak Anadolu valiligi yapip, onun adina hutbe okutmaya ve para bastirmaya basladi. Böylece Eretnalilar için yeni bir devir baslamis oldu. Daha sonra Eretna'nin, Timurtas'in oglu Küçük Seyh Hasan ile mücâdele ettigini görüyoruz. Nitekim, babasi Timurtas'in Misir'da öldürülmesinden sonra, Azerbaycan'da durumunu kuvvetlendiren oglu Küçük Seyh Hasan, Anadolu'da hakki oldugunu iddia ederek Eretna'nin kendisine itaat etmesini istedi. Ancak Eretna onun bu teklifini kabul etmedi. Bunun üzerine Seyh Hasan, Dogu Anadolu'ya girerek Eretna üzerine yürüdü. Iki taraf ordulari, Sivas ile Erzincan arasindaki Gerenbük (Karanbük)'de karsilastilar. Burada yapilan savasta Eretna galip geldi ve pek çok ganimet ele geçirdi (1343). Bu zaferden sonra Anadolu'daki nüfuz ve itibari daha da artan Eretna, Alâaddin ünvani ile sultanligini ilân etti (1344). Orta Anadolu'nun büyük bir kismina sahip olan Eretna, sultanligini ilân ettikten sonra hutbe ve paralarindan Memlûklu sultaninin adini kaldirdi. Alâaddin Eretna, komsulari olan Dulkadirlilar, Karamanlilar, Osmanlilar, Taceddinogullari ve Amasya beyleri ile bazan dost, bazan da düsmanca münâsebetlerde bulunuyordu. Nitekim ilk anlasmazlik Dulkadirlilar'in Eretna Bey arazisine saldirmasi ile basladi. Ancak Misir Memlûklu sultaninin araya girmesi ile iki beylik arasinda çikmasi muhtemel savaslar önlendi. Orta Anadolu'nun büyük bir kismina sahip olan Eretna Devleti'nin baskenti önce Sivas, daha sonra da Kayseri idi. Eretnalilara ait diger Anadolu sehirleri ise Nigde, Tokat, Amasya, Erzincan, Dogu Karahisar, Niksar, Canik, Develi, Karahisar, Çorum, Zile, Ürgüp, Harput, Merzifon, Kirsehir, Darende ve Gümüshane'den ibaretti. Alâaddin Eretna Orta Anadolu'da devletini kurup yukarida adi geçen sehirlere hakim olduktan sonra 1352 yilinda öldü. Kayseri'de Kösk ismi verilen mahaldeki türbesine defnedildi. Ülkesindeki halka karsi son derece adil ve sefkatli bir yönetim uygulayan Eretna'nin ölümü Anadolu'da ve komsu ülkelerde büyük bir üzüntüye sebep oldu. Çünkü O, esina az rastlanan bir idareci idi. Kendisi, Mogol ordusunda görevli oldugu halde, Anadolu'da meydana gelen anarsiyi, takip ettigi usta siyaseti, adâleti ve sefkati sayesinde ortadan kaldirmis, birlik ve beraberligi saglamistir. Ilme ve kültüre de önem veren Eretna Arapça bilmekteydi. Nitekim Ibn Battuta, 1333 yilinda Eretna ile görüstügünü ve onun Arapça'yi fasih olarak söyledigini belirtmektedir. b- Giyaseddin Mehmed (1352-1354) Alâaddin Eretna'nin ölümünden sonra, beyligin ileri gelen emirlerinin ittifakiyla küçük oglu Mehmed hükümdar oldu. Giyaseddin ünvaniyla beyligin basina geçen Mehmed Bey, bilhassa veziri Hoca Ali Sah'in tahrikiyle agabeyi Cafer Bey'i hapsettirdi. Vezir Hoca Ali, Mehmed Bey'in henüz çok küçük yasta olmasindan da istifade ederek devlet idaresinde söz sahibi olmaya basladi. Ayrica Eretna'nin ölümünü firsat bilen Türkmen asiretleri isyan ettikleri gibi, güneyde Dulkadirogullari da Eretna Beyligi aleyhine sinirlarini genisletmeye baslamislardi. Buna ragmen Dulkadir beyi Karaca Bey, Memlûklularla yaptigi mücâdelede yenilince Giyaseddin Mehmed Bey'e iltica etmek zorunda kaldi. Ancak Memluk sultanindan çekinen Mehmed Bey, sultanin istegi üzerine Karaca Bey'i Haleb'e gönderdi. Oradan Misir'a götürülen Dulkadirli emiri Karaca Bey, burada idam edildi. Bu sirada Memlûklularin Malatya valisi, Eretna Beyligi ve Dulkadirogullari topraklarina saldirilarda bulunuyordu. Bunun üzerine Giyaseddin Mehmed ile Dulkadirlilar birleserek Malatya valisi üzerine yürüdüler ve onu maglup ederek ortadan kaldirdilar. Giyaseddin Mehmed Bey, babasi gibi tecrübeli olmadigi için ülke dahilinde isyanlar görülüyor, halkta umumî bir itaatsizlik ve basibosluk yasaniyordu. Ayrica ulema ve emîrlerin de aleyhine dönmesi üzerine Mehmed Bey, ülkesini terkederek Karamanogullari'nin merkezi Konya'ya siginmak zorunda kaldi(1354). Bu gelisme üzerine vezirler ve devlet büyüklerinin karariyla agabeyi Cafer Bey, Eretna Beyligi'nin basina çikarildi. c- Izzeddin Cafer (1354-1355) Izzeddin ünvaniyla tahta çikan Cafer Bey, beylik yönetiminde bazi degisiklikler yapti. Önemli görevlere kendi adamlarini tayin etti. Kardesi Mehmed Bey'in taraftarlarini isbasindan tamamen uzaklastirdi. Bu sebeple Mehmed Bey'e bagli emirler ve bilhassa Hoca Ali Sah, onu tekrar hükümdar yapmak için faaliyetlere basladilar. Nitekim Hoca Ali Sah ilk olarak, Konya'da bulunan Mehmed Bey'in, Karamanogullari'ndan da yardim alarak agabeyi üzerine yürümesini sagladi. Mehmed Bey, Karamanoglu Alaaddin Bey'in verdigi yardimci kuvvetlerle agabeyinin bulundugu Kayseri kalesi üzerine yürüyerek burasini kusatti. Ancak kusatma yedi ay kadar devam etmesine ragmen bir netice alamadi ve tekrar Konya'ya döndü. Daha sonra Konya'nin, agabeyi idaresindeki Eretnalilar'in hakimiyetine geçmesi üzerine Sivas'a gelen Mehmed Bey, bu sehrin valisi Haci Kutlu Sah tarafindan iyi karsilandi. Kisa bir süre sonra da Haci Kutlu Sah ve Hoca Ali Sah gibi iki güçlü vezirin yardimini da alarak tekrar Kayseri üzerine yürüdü. Agabeyi Izzeddin Cafer Bey ise, kardesinin Kayseri üzerine yürüdügünü haber alinca onu karsilamak üzere sehirden çikti. Iki taraf arasinda Yalnizgöz mevkiinde yapilan savasi Mehmed Bey ve taraftarlari kazandi. Bu zaferden sonra Mehmed Bey ve Hoca Ali Sah Kayseri'ye girdiler (1355). Böylece Mehmed Bey, ikinci kez Eretna Beyligi tahtina çikmis oldu. Savasi kaybeden Cafer Bey ise Misir'a kaçti. d- Giyaseddin Mehmed (Ikinci Defa, 1355-1365) Eretna Beyligi tahtina ikinci kez çikan Mehmed Bey, devlet isleri ile fazla ilgilenmeyerek bütün isleri vezir Hoca Ali Sah'a birakti. Ancak onun bu ilgisiz davranisi, kendisine yardim etmis olan veziri Hoca Ali Sah ile arasinin açilmasina sebep oldu. Aslinda vezir Ali Sah, devlet yönetiminde eskisi gibi söz sahibi olmak istiyordu. Nitekim O, Mehmed Bey'e karsi isyan ederek Kayseri sehri üzerine yürüdü (1364). Iki taraf arasinda Cuma mescidi denilen yerde yapilan ilk savasi Mehmed Bey kaybetti. Bunun üzerine Misir hükümdari Melik Esref'den yardim isteyen Mehmed Bey, Memlûklular'dan aldigi kuvvetlerle Hoca Ali Sah üzerine yürüdü. Malva ovasinda yapilan ikinci karsilasmada Mehmed Bey, asî Hoca Ali Sah'i agir bir yenilgiye ugratti. Mehmed Bey, Hoca Ali Sah isyanindan kurtulduktan sonra devlet idaresini tek basina eline aldi. Ancak bu sefer, rahat yasamaya alismis olan emirler ona karsi çikmaya basladilar. Nitekim hükümdara karsi gizlice bir ittifak kurmus olan emirler, onun Memlûklular ve Mogollar ile mücadele ettigi bir sirada harekete geçtiler. Kayseri kadisi Burhaneddin Ahmed, Amasya emiri Haci Sadgeldi ve Sivas hakimi Haci Ibrahim'in öncülük ettigi bu isyancilar Mehmed Bey Sivas'ta bulundugu bir sirada onu öldürdüler(1365). Genç yasta öldürülen Mehmed Bey'in naasi Kayseri'ye götürülerek babasi Eretna'nin kabri yaninda defnedildi. e- Alaaddin Ali (1365-1380) Mehmed Bey'in öldürülmesinden sonra yerine, küçük yasta olan oglu Alaaddin Ali Bey tahta çikarildi. Bu sirada Orta Anadolu'da fitne ve karisikliklar had safhaya ulasmisti. Bu sebeple Orta Anadolu'da yasayan halkin bir çogu Ayintab'a ve Bati Anadolu'ya göç etmeye baslamislardi. Eretna Beyligi'ne tâbi sehirlerin valileri de ismen Alaaddin Ali Bey'e bagli olmakla birlikte tamamiyle bagimsiz hareket ediyorlardi. Sivas hakimi Haci Ibrahim, Amasya emiri Haci Sadgeldi, Tokat hakimi Seyh Necib ve Kayseri emiri Seyh Cüneyd'in bu bagimsiz davranislarini firsat bilen Karamanoglu Alaaddin Ali Bey de Eretnalilar'a ait Nigde ve Aksaray'i ele geçirdi. Ali Bey, ülkesindeki bütün bu iç karisikliklara ragmen zevk ve eglence ile mesgul olmaktaydi. Zayif iradeli ve kabiliyetsiz bir insan olan Ali Bey, önemli devlet islerini Mogollar'in eline verdi. Onun bu davranisi, emirlerinin kendisini dinlememelerine sebep oldu. Içteki bu durumu firsat bilen Karamanoglu Ali Bey, süratle Kayseri üzerine yürüyerek bu sehri de ele geçirdi. Eretna Beyi Ali Bey Sivas'a kaçmak zorunda kaldi. Böylece Eretna Beyligi'nin merkezi olan Kayseri sehri bir süre Karamanogullari'nin elin geçti ise de, onlarin sehir halkina iyi davranmamalari yüzünden ahali Karamanogullari'ndan nefret etmeye basladi. Bu durumu firsat bilen Eretna emirlerinden Kadi Burhaneddin Ahmed, Karamanlilarin Kayseri'de yaptiklari tahribat ve mezâlime son vererek sehri geri aldi. Ancak, Kadi Burhaneddin'in burada bagimsiz bir emirlik kurmak istedigini ögrenen Alaaddin Ali Bey, onu yakalatarak hapse attirdi. Fakat Kadi Burhaneddin taraftari olan Sivas emiri Haci Ibrahim, Mogollarin da destegiyle Sultan Alaaddin Ali Bey'i tutuklayarak Kadi Burhaneddin'in hapisten çikmasini sagladi. Alaaddin Ali Bey, bir süre hapiste kaldiktan sonra Mogollar'in kendisine taraftar olan Barambay kolu kuvvetlerinin yardimiyla kurtuldu. Daha sonra Sivas'da Haci Mukbil'in isyani ile karsilasan Ali Bey, Kadi Burhaneddin'in yardimiyla bu isyani da bastirdi. Böylece devletin idaresini saglam bir sekilde eline alan Alaaddin Ali Bey, Haci Mukbil olayinda büyük yardimini gördügü Kadi Burhaneddin'i vezirlik makamina getirdi (Mayis 1378). Ali Bey, bu tarihten sonra veziri Kadi Burhaneddin ile uyum içerisinde ülkesini idare etmeye basladi. Ancak bu sirada, Eretna'nin en eski ve nüfuzlu ümerâsindan olan Haci Sadgeldi, Amasya'da bagimsiz hareket etmeye baslayinca Ali Bey, bir miktar kuvvet ile onun üzerine yürüdü. Haci Sadgeldi, Ali Bey'in ordusuyla gelerek Amasya yakinlarinda karargâhini kurmasi üzerine ona haber göndererek itaatini arzetmek istedigini bildirdi. Onun bu istegi üzerine Sultan Alaaddin Ali Bey, Seydi Hüsam ismindeki bir emirini kaleye gönderdi. Ancak Haci Sadgeldi, sözünde durmayarak Seydi Hüsam'i hapsetti. Bunun üzerine Sultan Ali Bey ile veziri Kadi Burhaneddin Amasya sehrini muhasaraya basladilar. Kusatmanin siddetlenmesi üzerine Haci Sadgeldi, Ali Bey ve vezirlere ricacilar göndererek özür diledi. Ayrica hapse attigi Seydi Hüsam'i da serbest birakti. Bunun üzerine Alaaddin Ali Bey ve Kadi Burhaneddin Kayseri'ye döndüler. Alaaddin Ali Bey daha sonra Nigde ve Aksaray sehirlerine hakim olmak üzere birer sefer düzenlediyse de bir netice alamadan geri döndü. 1379 yilinda ise Taceddinoglu'nun hüküm sürdügü Niksar üzerine bir sefer yapti. Ancak Eretna ordulari burada da basarili olamadilar. Eretna emiri Alaaddin Ali Bey, Niksar seferinden sonra Erzincan'da istiklâlini ilân etmis olan Eretna'nin kardesi-oglu Mutahharten üzerine yürüdü. Ancak onu bu sefere tesvik den Sarkî-Karahisar hakimi Kiliç Arslan, muhalefte baslayinca önce onunla bir anlasma yapildi. Bu anlasmaya göre, eger Erzincan alinirsa idaresi Kiliç Arslan'a verilecekti. Bu antlasmadan sonra müttefik ordu Erzincan'a bir saldirida bulundu ise de, Mutahharten'in gayreti ile geri püskürtüldüler. Eretnalilar'in bu baskisi karsisinda Mutahharten, Dulkadiroglu Ibrahim ile Akkoyunlu Kutlu Bey'e haber göndererek yardim etmelerini istedi. Kalabalik bir kuvvetle Mutahharten'in yardimina gelen Akkoyunlular'in karsisina Kayseri valisi Cüneyd Bey çikti ise de yenilerek esir alindi. Bu sirada tekrar harekete geçen Erzincanlilar Eretna kuvvetlerine agir kayiplar verdirdiler. Alaaddin Ali Bey ile veziri Kadi Burhaneddin, uzun süren bu Erzincan seferinden bir netice alamayinca Sivas'a dönmek zorunda kaldilar. Alaaddin Ali Bey, son olarak Amasya üzerine bir sefer daha düzenledi ise de, bu sirada o civarda salgin halde bulunan taun (veba) hastaligina yakalandi ve kurtarilamayarak 1380 yilinda Kazova'da vefat etti. Naasi, Kayseri'ye getirilerek babasi ve dedesinin gömülü oldugu Kösk Medresesi içine defnedildi. f- II. Mehmed (1380-1381) Alaaddin Ali Bey'in ölümü üzerine, o sirada yedi yasinda olan oglu Mehmed Eretna Beyligi'nin basina geçti. II. Mehmed'in devlet islerini yürütecek yasta olmamasi dolayisi ile ona bir nâib tayin edilmesi gerekiyordu. Bu görevi yerine getirmek için ilk önce Amasya emiri Haci Sadgeldi talip oldu. Ancak Eretna Beyligi'nin ileri gelen emîrleri ve Sivas halki Haci Sadgeldi'nin nâibligini istemediler. Onlar Dogu Karahisar Beyi Kiliç Arslan'i davet ettiler. Bunun üzerine, Selçuklu soyundan olan Kiliç Arslan Sivas'a gelerek, vezir Kadi Burhaneddin'in de destegi ile II. Mehmed Bey'e nâip tayin edildi. Kiliç Arslan, devlet islerini eline aldiktan sonra ilk is olarak Amasya'yi Sadgeldi'nin elinden almaya karar verdi. Ancak vezir Kadi Burhaneddin, Kiliç Arslan'a Sadgeldi ile sulh yapilmasini teklif etti. Onun bu teklifini dinlemeyen nâip Kiliç Arslan, Haci Sadgeldi'ye kesin bir darbe vurmak amaciyla Amasya sehrini muhasaraya basladi. Sehrin muhasara yoluyla alinamayacagini anlayinca Emir Yusuf'u baris yapmak üzere kaleye gönderdi ise de bir netice elde edemedi. Iki taraf arasinda anlasma saglanamayinca sehir disinda savas basladi. Ancak Kiliç Arslan Haci Sadgeldi karsisinda yenilgiye ugrayarak Sivas'a döndü. Kiliç Arslan, bu yenilgiye Kadi Burhaneddin'in sebeb oldugunu ileri sürerek, ona karsi cephe almaya basladi. Nitekim Kadi Burhaneddin karsisinda durumunu ve mevkiini kuvvetlendirmek için genç hükümdarin annesi ve Alaaddin Ali Bey'in dul kalan esi ile evlendi. Bunun yaninda Kadi Burhaneddin'i merkezden uzaklastirmak için Sarkî Karahisar'a göndermek istedi. Öte yandan Kadi Burhaneddin de, Kiliç Arslan'a karsi cephe almisti. Nihayet Kadi Burhaneddin, Kiliç Arslan sehir disinda bir gezinti yaptigi sirada onu öldürerek genç hükümdara kendisi nâip oldu (1381). Kadi Burhaneddin, Sultan II. Mehmed'e nâip olduktan sonra ilk is olarak Kiliç Arslan taraftarlarini görevden uzaklastirdi. Sehir halki, Kadi Burhaneddin'in is basina geçmesine sevindi. Sultan II. Mehmed, çok küçük oldugu için, Kadi Burhaneddin adetâ bir hükümdar gibi hareket ediyordu. Ancak onun her geçen gün daha da güçlenmesinden çekinen Amasya emiri Haci Sadgeldi ile Erzincan hakimi Mutahharten birlikte hareket etmek üzere anlastilar. Bu emirlerden bilhassa Haci Sadgeldi, kendisini Eretna beyliginin bir numarali vârisi olarak görmekteydi. Ancak Kadi Burhaneddin, Haci Sadgeldi ile Mutahharten'in birlesmelerine firsat vermemek için süratle Amasya üzerine yürüdü. Amasya yakinlarinda cereyan eden meydan savasinda Haci Sadgeldi yakalanarak öldürüldü. Kadi Burhaneddin Haci Sadgeldi'nin kesik basini önce Sivas'a, daha sonra da Erzincan'a göndererek kendisine cephe alanlari tehdit etti. Daha sonra da ulemâ ve ümerâsinin destegini alarak kendisine saltanat yolunu açmak için harekete geçti. Nitekim kisa bir süre sonra Eretna Beyligi'nin son hükümdari olan çocuk yastaki II. Mehmed'i ortadan kaldirarak kendi hükümdarligini ilân etti (1381). Böylece Orta Anadolu'da yarim yüzyil kadar hüküm sürmüs olan Eretna Beyligi tarihe karismis oldu. Mogollar'in Anadolu valisi Timurtas'in bir emiri olarak Anadolu'ya gelen Eretna'nin kurdugu bu devlet ancak, kurucusu Alaaddin Eretna zamaninda varlik gösterebilmistir. Eretna'nin ölümünden sonra ise basa geçen genç hükümdarlara nâiblik eden vezirlerin yönetimi altinda bulunan bu beylik yarim yüzyil kadar yasamis ve son vezir Kadi Burhaneddin tarafindan ortadan kaldirilmistir. IMAR FAALIYETLERI Eretnalilar'in Anadolu'da hakim olduklari bölgelerde yaptirmis olduklari dinî ve sosyal müessesler yok denecek kadar azdir. Bu devirde yapilan eserlerden en önemlisi, beyligin kurucusu Alaaddin Eretna tarafindan Kayseri'de yaptirilmis olan külliyedir. Bu külliye türbe, hangâh, han ve medreseden meydana gelmektedir. Alaaddin Eretna bu külliyeden baska Kirsehir'de Asik Pasa Türbesi (1322), Nigde'de Sungur Bey Camii (1335), Sivas'da oglu Seyh Hasan adina yaptirdigi Güdük Minare Künbeti (1347), Hafik'de bir kervansaray, Tokat'da bir zaviye ile Kayseri'de Emir-zâde Mehmed Türbesi'ni yaptirmistir. Eretnaogullari'ndan Giyaseddin Mehmed Bey zamaninda da Bor'da bir mevlevîhane, Amasya'da Büyük Bey Sarayi insa edilmistir. Alaaddin Ali Bey ise Sivas'da bir zaviye ile Zile'de bir misafirhane yaptirmistir. |
GERMIYANOGULLARI BEYLIGI SIYASI TARIH a- Mensei: Germiyanogullari, Anadolu Selçuklulari'nin son döneminde Kütahya ve çevresinde hüküm sürmüs bir Türk beyligidir. Germiyan bir türk asiretinin adi olup, ilk defa XIII. yüzyilin baslarinda Selçuklu Devleti'nin hizmetinde Malatya'da faaliyet göstermislerdir. Germiyan asireti, Harizm hükümdari Celaleddin Harzemsah Mengüberti ile Anadolu taraflarina gelmis ve Selçuklular'in hizmetine girmislerdir. Malatya'da bulunduklari siralarda asiretin reisi Ali Siroglu Muzafferüddin idi. Selçuklu sultani II. Giyaseddin Keyhüsrev zamaninda (1236-1246) vuku bulan Baba Ishak tarafindan yönlendirilen Babailer isyaninin (1239) bastirilmasinda görevlendirilmisse de basaramayarak ilk defa maglup olmustur. Onun oglu Kerimüddin Ali Sir, Selçuklu sehzadeleri arasindaki taht mücadelesinde II. Izzeddin Keykavus taraftari oldugu için, IV. Kiliç Arslan zamaninda Vezir Pervane Muineddin Süleyman tarafindan diger muhaliflerle birlikte öldürülmüstür (1264). b- Kütahya ve Civarina Yerlsmeleri: Germiyanogulari'nin kesin olarak hangi tarihte Kütahya ve civarina yerlestikleri bilinmemektedir. Ancak Baba Ishak isyaninin bastirilmasindan sonra (1241), II. Giyaseddin Keyhüsrev tarafindan bölgeye yerlestirildikleri ileri sürülmektedir. Ayrica, Selçuklu Sehzadesi oldugu iddiasiyla Karamanoglu Mehmed Bey'in ortaya çikardigi Cimri (Giyaseddin Siyavus)'nin yakalanmasi hadisesinde (1277) rol aldiklarina göre bu tarihte Kütahya, Afyon ve Denizli taraflarinda yerlesmis olmalidirlar. Baba Ishak isyani sirasinda Malatya'da olan Germiyanlilarin Cimri hadisesi esnasinda Bati Anadolu'da bulunmalari, muhtemelen Mogol istilasi sebebi ile bu bölgeye göç ettiklerine delâlet etmektedir. c- Germiyanogullari Beyligi'nin Kurulusu: Cimri olayi sirasinda (1277) Bati Anadolu'da bulunan ve Anadolu Selçuklulari'nin hizmetinde hareket eden Germiyanlilara bu hizmetleri karsiliginda Kütahya ve civari ikta, yani timar olarak verilmis olmalidir. Bu hadise sirasinda Sahipata ogullari emrinde oldugu görülen Germiyanlilar, bu tarihten itibaren güçlü bir beylik haline gelmeye basladilar. Nitekim Bati Anadolu'daki Aydin, Mentese, Saruhan, Denizli beyleri ilk zamanlarinda Germiyanogullari'na tâbi idiler. Mogollar'in Anadolu'yu isgali ve Selçuklu Devleti üzerinde hakimiyet kurmalarindan sonra XIII. yüzyilin sonlari ile XIV. yüzyilin baslarinda uçlardaki beyler bagimsizliklarini almaya basladilar. Germiyanlilar da Selçuklu-Mogol idaresine karsi çikarak 1283'ten itibaren bir beylik olarak teskilatlanarak II. Mesud'a karsi mücadeleye giristiler. 1286-1291 yillari arasinda meydana elen bu olaylarda bazan Germiyanlilar, bazan da Selçuklu sultani II. Mesud galip geldiler. Bu tarihlerde Germiyan kuvvetlerinin basinda Hüsameddin I. Alisir bulunuyordu. XIII. asrin sonlarinda ise beyligin basinda Hüsameddin Bey'in kardesi Yakup Bey bulunuyordu ve bu sirada Germiyanlilar, Selçuklular'a tabi olarak iyi iliskiler içinde idiler. I. Yakub Bey: Germiyanogullari Beyligi'nin kurucusu Yakub bin Alisir olup, onun zamaninda en parlak devrini yasamistir. Yakub Bey, Anadolu Seyçuklu Devleti hizmetinde emir-i kebir sifatini tasiyacak derecede önemli vazifelerde bulunmustur. Yakub Bey bu dönemde nüfus sahasini Kirsehir'e kadar uzatti. III. Alaaddin Keykubad'in saltanattan çekilmesinden sonra Selçuklu tahtina ikinci defa geçen II. Giyaseddin Mesud'a tabi olmayan Yakub Bey, Ilhanli Devleti'nin hakimiytini taniyarak senelik vergi vermeye basladi. Bu dönemde Karamanoglu Beyligi'nden sonra Anadolu'da en önemli beylik Germiyan Beyligi idi. Yakub Bey yaklasik 1305'de kumandani Aydinoglu Mehmed Bey'i, Bati Anadolu'daki sinirlarini genisletmek maksadiyla görevlendirdi. Aydinoglu Mehmed Bey Birgi merkez olmak üzere Izmir ve civarinin fethine tesebbüs etmis ve daha sonralari bölgede kendi beyligini kurmustur. Yakub Bey zamaninda Bizanslilar'la karsilikli savaslar yapilmistir. Nitekim Yakub Bey 1305'de Menderes nehri kenarindaki Tripolis sehrini ve Angir (Kiliseköy)'i zaptetmis ve otuzbin kisilik bir kuvvetle Philadelphia (Alasehir)'yi kusatmistir. Ancak Bizans'in istegi üzerine yardima gelen Katalanlarin saldirisi karsisinda geri çekilmek zorunda kalmistir. Katalanlarin bölgeyi terketmesinden sonra Yakub Bey, yeniden Philadelphia (Alasehir) üzerine giderek vergiye bagladi (1314). Ilhanli hükümdari Olcaytu'nun Anadolu'daki beylikleri itaat altina almak için gönderdigi (1314) Emir Çoban'in davetine gelerek itaatlerini bildiren beyler arasinda Germiyanli Alisirogullari ve Germiyanogullari'na tabi beyler de vardi. Daha sonra Emir Çoban oglu Demirtas, Anadolu'ya geldiginde (1325) Esref ve Hamidogullari Beyliklerini ortadan kaldirmis, digerlerini zaptetmek için Egridir'de hazirlik yaparken maiyyetindeki beylerden Eretna'yi da Karahisar-i sahip taraflarina göndermisti. Yakub Bey'in damadi olan Karahisar Bey'i kayinpederinin yanina Kütahya'ya siginmistir. Yakub Bey ile Eretna Bey arasinda bir savas çikmak üzere iken Demirtas'tan gelen emir üzerine Eretna Bey Sivas'a çekilmislerdir (1327). Yakub Bey'in 1340'larda vefat ettigi tahmin edilmektedir. el-Ömerî, Yakub Bey devrinde Germiyan Beyliginin talimli düzenli ordusu oldugunu kaydetmektedir. Mehmet Bey (1340-1361) Yakub Bey'den sonra Germiyanogullari Beyligi'nin basina oglu Mehmet Bey geçmistir. Mehmed Bey, mücadeleci ve savasçi anlamina gelen Çahsedan veya Çagsadan lakabiyla aniliyordu. O'nun zamaninda,daha önce Katalanlar tarafindan isgal edilen Küldi (Kula) kasabasi rumlardan, Angir (Simav) kasabasi Bizans Imparatorlugu'ndan geri alinmistir. Mehmed Bey hakkinda bilinenler çok azdir. Germiyanogullari Beyligi Yakub Bey'den sonra eski üstünlügünü kaybetmis, hatta Mehmed Bey devrinde Aydinogullari bagimsiz hale gelmislerdir. Mehmed Bey 1361'de vefat etmistir. Süleyman Sah (1361-1387) Sah Çelebi olarak da anilan Süleyman Sah, babasi Mehmed Bey'in vefati üzerine Germiyan hükümdari olmustur. O'nun hükümdarliginin ilk yillari olaysiz geçmistir. Karamanogullari Alaaddin Bey ile Hamidoglu Ilyas Bey arasindaki mücadelelerde Ilyas Bey'in tarafini tutmustur. Karamanoglu'nun saldirisina ugrayan Ilyas Bey kendisine sigininca ona yardim etmis ve topraklarini geri almasini saglamistir. Bu durum Süleyman Sah ile Karamanoglu Alaaddin Bey'in arasini açmistir. Bu dönmde Germiyan beyligi iki önemli Anadolu beyligi arasinda sikismistir. Süleyman Sah, kuzeyde devamli topraklarini genisleten Osmanlilar'dan ve güneydoguda Karamanlilar'dan gelecek saldirilara karsi topraklarini koruyabilmek için bazi imkanlar aramistir. Bu maksatla kizi Devlet Hatun'u I. Murad'in oglu Yildirim Bayezid ile evlendirmis ve kizinin çeyizi olmak üzere Kütahya, Tavsanli, Simav ve Egrigöz dolaylarini Osmanlilar'a birakmistir. Böylece büyük fedakârliklarla dostluk iliskisi kurmaya çalisan Süleyman Sah, kendisi Kula'ya çekilmistir (1381). Yildirim Bayezid ise Kütahya valiligine getirilmistir. Ayni dönemde Karamanoglu Alaaddin Bey de Osmanlilar'la akrabalik kurmak istemis ve I. Murad'in kizi Melek Hatun ile evlenmistir. Ancak bu evlilik Germiyanoglu Süleyman Sah'i tedirgin etmistir. Süleyman Sah 1387'de Kula'da vefat etmis ve orada yaptirdigi Gürhane Medresesi'ne defnedilmis ve yerine oglu II. Yakub Bey Germiyan beyi olmustur. II. Yakub Bey Babasi Süleyman Sah zamaninda Usak ve Suhud bölgesinde vali bulunan Yakub Bey onun ölümü üzerine (1387) Germiyan beyi olmustur. Osmanli padisahi I. Murad'in Kosova Savasi'na diger bazi beylikler gibi yardimci kuvvet gönderen II. Yakub Bey, I. Murad'in savas meydaninda sehit düsmesi üzerine Osmanli nüfusundan kurtulmak istedi. Karamanogullari basta olmak üzere bazi topraklari Osmanlilar tarafindan alinan Hamid, Saruhan ve Mentese beyliklerinin olusturdugu ittifaki destekledi. Ayrica bu durumdan istifade ederek babasi tarafindan kizkardesinin çeyizi olarak verilen yerlerden geri aldi ve Kütahya'yi ele geçirdi. Bu durum karsisinda Yildirim Bayezid, Rumeli'de sulh ve sükunu sagladigi gibi Sirplarla da anlasma yapti. Daha sonra hemen Anadolu'ya geçen Bayezid, kisa zamanda kendi aleyhine gerçeklestirilen ittifaki dagitti. Saruhan, Aydin ve Mentese beyliklerini isgal ettikten sonra Kütahya'ya yöneldi. II. Yakub Bey bu durumdan endiseye düstügü için Yildirim Bayezid'i pekçok hediyelerle karsiladi. Ancak Osmanli Padisahi, kayinbiraderine güvenmedigi için yakalatmis, veziri Hisar Bey ile birlikte Rumeli'de Ipsala kalesine hapsetti. Böylece bütün Germiyanogullari'na ait topraklar Osmanli ülkesine katilmis oldu (1390). Yakub Bey 1399'a kadar Ipsala'da kaldi ve sonunda bir firsatini bularak kaçti ve deniz yoluyla Sam'a gitti. O sirada Sam'a gelmis olan Timur'a siginan Yakub Bey, maiyyetinde olanlarla birlikte Ankara Savasi'na katildi (1402). Yildirim Bayezid'in Timur'a maglub olmasiyla Osmanli Devleti'nin parçalanmasi üzerine diger beylikler gibi Germiyan Beyligi de yeniden teskil edildi ve idaresi II. Yakub Bey'e verildi. Böylece Yakub Bey oniki yillik bir aradan sonra yeniden beyliginin basina geçmis oldu. Timur, Ankara Savasi'ndan sonra Kütahya'ya gelmis ve bir ay kadar burada ikamet etmistir. Yildirim Bayezid'in ölümünden sonra onun sehzadeleri arasinda ortaya çikan karisikliklar sirasinda önce Karamanoglu ile bir ittifaka giren Yakub Bey, daha sonra Çelebi Mehmed'in tarafina geçti (1410). Ancak bu duruma tepki gösteren Karamanoglu Mehmed Bey, Germiyan ili üzerine giderek Kütahya'yi zaptetti. Bu suretle Yakub Bey, ikinci defa ülkesini terketmek zorunda kaldi. Çelebi Mehmed'in Rumeli'de asayisi sagladiktan sonra Anadolu'ya geçmesi üzerine Bursa'ya kadar ilerlemis olan Karamanoglu derhal geri çekilmis, hatta Germiyan topraklarini da terketmistir. Osmanli padisahi Çelebi Mehmed Karamanoglu üzerine yürürken Yakub Bey de yardimci olmaya çalismis, zahire ve levazim tedarik ederek harekati kolaylastirmistir. Böylece Yakub Bey ikinci defa ülkesine sahip olmus ve Osmanli hakimiyetini tanimistir (1413). II. Murad devrinde de Osmanlilar'la iyi geçinmeye çalisan Yakub Bey bir oglunun olmamasi ve yasinin ilerlemesi sebebiyle ülkesini Osmanli padisahina birakmayi düsündü. Bu maksatla yasi sekseni mütecaviz iken Bursa üzerinden Edirne'ye seyahat etti. II. Murad'la görüsmesi sirasinda hüsn-i kabul gördü ve merasimle karsilandi. Germiyan ilini II. Murad'a vasiyet ederek tekrar ülkesine döndü. Yakub Bey, Kütahya'ya dönüsünden bir sene sonra öldü (Ocak 1429) ve kendi imaretinin mescidindeki mihrabin arkasina defnedildi. Yakub Bey, aradaki fasilalarla birlikte 42 yil hükümdarlik yapti. TESKILÂT VE KÜLTÜR a- Sosyal ve Ekonomik Hayat Germiyanogullari Beyligi'nin en güçlü oldugu I. Yakub Bey devrinde sosyal ve ekonomik hayatin da gelismis oldugu anlasilmaktadir. Sehabeddin Ömeri, Germiyan beyinin 700 sehir ve kalesi oldugunu, ordunun tam teçhizatli oldugu, kiymetli esya ve hayvanlara sahip bulundugunu bildirmektedir. Ticarete önem veren ve nakliyesinde Menderes nehrinden yararlanan Germiyanlilar bazi ihraç mallarini bu vasita ile Ayasulug ve Balat yoluyla denizden ihraç ederlerdi. Yine bu devirde Bizans, her yil Germiyan beyine 100.000 dinar ve pekçok kiymetli esyayi hediye olarak gönderiyordu. Germiyanogullari devrinde "Germiyan kumaslari" olarak meshur dokumalar çok kiymetli idi. Anadolunun her tarafinda taninan ve Bursa pazarlarinda da bulunan Germiyan kumaslari Osmanli sarayina giden hediyelik esyalar arasinda da yer aliyordu. Yine Denizli'de dokunan ve ak kalemli denilen kumastan hil'at yapilirdi. Sariklik bezler de yine bu bölgede dokunuyordu ve I. Murad'in kullandigi sarik burada islenen tülbentten idi. Germiyanogullari'ndan Osmanlilar'a intikal eden vakfiyelerden anlasildigina göre tesis edilen imaret ve zaviyelerde yolcu ve fakirlere en iyi sekilde hizmet ediliyordu. O dönemde halk yerlesik ve konar-göçer olmak üzere iki kisimdi. Köy ve kasabalarda yasayanlar zirai ekonomiye sahip olduklari halde, sehirdekiler ticaret yapiyorlardi. Konar-göçerler ise hayvan besiciligi ile mesguldüler. Germiyan hükümdari Süleyman Sah ve II. Yakub Bey adina bastirilmis gümüs sikkeler bulunmaktadir. Ayrica Yakub Bey, Timur'un himayesinde iken onun adina, Osmanli himayesinde iken II. Murad adina da para bastirmistir. b- Ordu Diger Anadolu Beylikleri'nde oldugu gibi Germiyanogullari'nda da askerî kuvvet timarli sipahi idi. Ayrica beylerin iktalarina göre silahli kuvvet beslemeleri gerekiyordu. Ordu kumandanina subasi deniliyordu. Germiyanogullari'na tabi beyliklerle birlikte 200.000 atli ve yayadan ibaretti. Beyligin kendi ordusu ise 40.000 idi. Germiyanogullari beyligi ordusunda kargi kullanan ve ok atan birlikler bulunmakta, savas haricinde ordu zaman zaman askerî manevralar yapmaktaydi. Ayrica Germiyanlilar sinirlarinin korunmasi maksadiyla ve savasa karsi tedbir olmak üzere mevziler kazdirip buralara topladiklari kuvvetlerle harp hazirliklari yapiyorlardi. c- Ilmî ve Kültürel Faaliyetleri Germiyanogullari devrinde Kütahya ilmî ve edebî faaliyetlerin merkezi idi. Burada, bugün Demirkapi Medresesi olarak bilinen Vacidiye Medresesi ve II. Yakub Bey Medresesi en önemli ilim müesseseleridir. Bir kadi olan Ishak Fakih'in insa ettirdigi medrese de bu devirde faaliyet göstermistir. Bu medreselerde nakli ilimlerin yaninda heyet ve astronomi de okutuluyordu. Umur b. Sava'nin yaptirdigi Vacidiye Medresesi'ne adini veren Müderris Abdülvacid, uzun yillar hocalik yapmis ve bazi eserler kaleme almistir. Fikih dalinda Serhu'n-nikaye adli eseri telif eden (1403) Abdülvacid, astronomi konusunda Çagmini'nin Mülahhas adli kitabina serh yazmistir. Germiyanogullari zamaninda yetisen ilim ve fikir adamlarinin varligi bize bu devirde beylik merkezinin ne derece canli bir kültür hayatina sahip olduguna delalet etmektedir. Germiyan beylerinin ilim ve fikir adamlarini korumalari ve onlara deger vermeleri bu ortamin glismesini saglamistir. Germiyan ilinin Osmanlilar'a geçmesiyle bu dönemde yetisen ilim ve fikir adamlari, edebiyatçi ve sairler de Osmanli idaresinde hayatlarini sürdürmüsler ve eserler vermeye devam etmislerdir. Edebî sahada ise Seyhoglu Mustafa, Ahmedî, Seyhî, Ahmed-i Dâî gibi sairler yetisti. Seyhoglu Mustafa, Süleyman Sah'in emriyle Farsça Merzübannâme ve Kabusnâme'yi Türkçe'ye tercüme etmistir. Yine Süleyman Sah'in istegi üzerine kaleme aldigi Hursidnâme adli mesneviyi onun ölümü üzerine Osmanli padisahi Yildirim Bayezid'e takdim etmistir. Siyasetnâme tarzindaki eseri Kenzü'l-Kübera ise Türkçe mensur bir eserdir. Ahmedî'nin Iskendernâme'si de yine bu dönemde kaleme alinmistir. Ahmed-i Daî ise Yakub Bey'in emriyle rüya tabirine dair Tabirnâme adiyla Farsça'dan bir eser tercüme etmistir. d- Imar Faaliyetleri Germiyanogullari devrinde cami, medrese, çesme gibi çesitli mimarî eserler insa edilmistir. Ankara'da Kizilbey Camii (1299), Denizli'de Süleyman Sah'in yaptirdigi Ulu Cami (1368), Kütahya'da Kale-i Bala Camii (1377), Kursunlu Camii (1377), Balikli Camii, Analci Mescid, Vacidiye Medresesi, Usak'ta Kavsit Çesmesi, Kütahya'da Ishak Fakih'e ait çesme mimarî eserlerin en önemlileridir. |
HAMIDOGULLARI BEYLIGI 1- Beyligin Kurulusu Hamidogullari Beyligi Egridir, Bolu, Yalvaç ve daha sonra Antalya taraflarinda Hamid Bey'in torunu Dündar Bey tarafindan kurulmustur. Hamid Bey, Selçuklular'la birlikte Türkistan'dan gelen Türkmen kabilelerinden birinin basbugu olup, Anadolu Selçuklu Devleti'nin kumandanlarindan idi. Hamid Bey ve oglu Ilyas Bey zamaninda bölge Selçuklu idaresinde bulunuyordu ve uç beyligi statüsü Denizli'den daha ileriye kaymisti. Selçuklularin XIII. asrin sonlarinda tamamen zayiflamasi ve Ilhanilerin nüfuzu altina girmesinden sonra diger bölgelerde oldugu gibi, Isparta, Egridir ve civarinda yasayan Hamid asireti de Dündar Bey'in baskanligi altinda Hamidogullari Beyligini kurdular. a) Dündar Bey Feleküddin ünvaniyla da anilan Dündar Bey, beyligin sinirlarini genisleterek Gölhisar, Korkuteli ve daha sonra Antalya'yi aldi. Anadolu'da Selçuklu hakimiyetini ele geçiren Ilhanlilara bagliligini sunan Dündar Bey, Ilhanli hazinesine her yil dört bin dinar vergi veriyordu. Sihabeddin Ömerî'nin kaydettigi bilgiye göre Dündar Bey'in onbes bin atli, onbes bin yaya askeri bulunuyordu ve önemli sehirlerden baska onbes kadar kalesi vardi. Dündar Bey birçok eserlerle imar ettigi Egridir'e kendi künyesine nisbetle Felekabad adini verdi. Birligi saglamak üzere Anadolu'ya gelen Ilhanli Beylerbeyi Emir Çoban'a bagliliklarini sunan Anadolu Beyleri arasinda Dündar Bey de bulunuyordu (1314). Ayrica Dündar Bey, ayni senede Ilhanli hükümdari Olcaytu (Muhammed Hüdabende) adina Felakabad'da para bastirdi. Ilhanli hükümdari Olcaytu'nun ölümü üzerine Anadolu'da çikan karisikliklar sirasinda bunu firsat bilen Dündar Bey, bagimsizligini ilân edrek sultan ünvanini aldi. Muhtemelen bu sirada Antalya zaptedildi ve idaresi Dündar Bey'in oglu Yunus Bey'e verildi. Anadolu Beyliklerinin bagimsiz hareket etmeye baslamalari üzerine Ilhanlilarin Anadolu valisi Demirtas harekete geçerek Konya'yi isgal ettikten sonra Beysehri'ni zaptetti ve oradan Dündar Bey'in üzerine yürüdü. Dündar Bey Egridir'den Antalya'ya kaçmissa da yakalanarak öldürüldü. Böylece Hamidogullari Beyligi'nin Isparta ve Egridir kismi Demirtas'in eline geçti (1324). Demirtas'in Memlûk sultanina siginarak Misir'a kaçmasi üzerine Dündar Bey'in üç oglundan en büyügü olan Hizir Bey Hamideli bölgesinde idareyi ele aldi. Onun zamaninda Esrefogullari'na ait Beysehri, Aksehir ve Seydisehri Hamidogullari Beyligi'nin topraklarina katildi. Hizir Bey 1330'da vefat etmistir. Necmeddin Ishak ve Hüsameddin Ishak Beyler Dündar Bey'in ogludur. Ilhanlilar'in Anadolu valisi Demirtas'in Misir'a kaçmasi üzerine ortaya çikip ülkesine sahip olmus (1327), Antalya'yi da topraklarina katmisti. Karamanoglu'nun tesviki ile babasinin kanini dava etmek için Misir'a gitmis, Memlûk sultani Melik Nasir Muhammed'in huzurunda mahkeme olmuslardir. Ibn-i Battuta, Ishak Bey'in babasi hayatta iken Misir'da bulundugunu ve hacca gittigini yazmaktadir. Ibn-i Battuta Egridir sultani olarak ziyaret ettigi Ishak Bey hakkinda sunlari söyler: "Mûmâ-ileyh evsâf-i hasene ile mütehallîdir. Cümle-i âdâtindan olarak her gün ikindi namazinda câmie gelür, ba'de edâi's-salât cidâr-i kibleye istinad eyler. Huzûrunda huffâz, ahsabdan ma'mûl yüksek bir mastabaya (sedir) oturarak Sûre-i feth ve sûre-i mülk ve sûre-i Amme'yi öyle güzel ses ile tilavet ederler ki ervâh müteessir olarak kulûb tevazu ve istikâmet bulur ve ebdân lerzedâr ve uyûn eskbâr olur. Ba'dehû Sultan ikametgahina avdet eyler", Ibn-i Battuta Ramazan ayini Egridir'de sultanin yaninda geçirmis ve fakih Muslihiddin ile görüsmüstür. Ishak Bey'in Egridir'de sultan oldugu sirada kardesi Mehmed Çelebi de Gölhisari'nda sultan idi. Ishak Bey'in 1344'den önce vuku bulan ölümünden sonra yerine kardesi ve Gölhisar beyi Mehmed Çelebi'nin oglu Muzafferüddin Mustafa Bey geçti. Onun ölümünden sonra da yerine Hüsameddin Ilyas, Bey oldu(1357). Hüsameddin Ilyas Bey komsu Karamanogullari ile pek geçinememis Karamanoglu Alaaddin Bey'e yenilerek topraklarini kaybetmistir. Bunun üzerine Germiyanoglu Süleymansah'a siginan Ilyas Bey onun yardimiyla topraklarini geri aldiysa da Karamanogullari topraklarina saldirmaktan vazgeçmedigi için hayatinin geri kalan kismini da üzüntü ve endise içinde geçirdi. Ilyas Bey kesin olmamakla beraber 1374'ten önce ölmüs ve yerine oglu Kemaleddin Hüseyin Bey geçmistir. b) Kemaleddin Hüseyin Bey ve Sonrasi Hüseyin Bey'in beyligi sirasinda babasinin zamaninda Karamanogullari ile olan anlasmazliklar devam ettiginden Osmanli padisahi I. Murad'dan yardim istedi. I. Murad Karamanogullari'nin topraklarina sinir olan bazi kale ve kasabalarin kendisine satilmasini teklif etti. Hüseyin Bey bu teklifi uygun karsiladi. Bir müddet sonra I. Murad'in Kütahya'yi ziyareti sirasinda bir elçi göndererek kaleleri kendisine satacagini bildirdi ve Beysehir, Seydisehir, Aksehir, Yalvaç, Karaagaç kalelerini seksen bin altun karsiliginda Osmanlilar'a satti. Isparta, Egridir ve diger bazi sehirler kendisinde kaldi (1374). Kemaleddin Hüseyin Bey, oglu Mustafa Bey kumandasindaki yardimci bir kuvveti Osmanli Devleti'nin I. Kosova Savasi'na katilmak üzere yollamistir. Kemaleddin Hüseyin Bey 1391'de ölümüne kadar topraklarinin idaresini elinde tuttu. Ondan sonra Hamidogullari Beyligi'ne ait yerlerin bir kismi Osmanlilar, diger kismi Karamanlilar tarafindan istilâ olundu. Böylece bölgedeki Hamidogullari Beyligi son bulmus oldu. c) Hamidogullari'nin Antalya Kolu (Tekeogullari) Hamidogullari Beyligi'nin kurucusu Dündar Bey, Antalya'yi zaptettigi zaman idaresini kardesi Yunus Bey'e birakmisti. Yunus Bey'den sonra oglu Mehmed Bey, Antalya'da idareyi ele aldi. Mahmud Bey zamaninda Anadolu'daki karisikliklari bastirmaya gelen Ilhanli valisi Demirtas Dündar Bey'i Antalya'ya kadar kovalamisti. Mahmud Bey'in amcasi Dündar Bey'i Demirtas'a teslim etmesi üzerine Dündar Bey öldürüldü. Demirtas'in Memlûk Devleti'ne siginmasindan sonra Mehmed Bey de Misir'a gitti. Mahmud Bey'in yerine Korkuteli emiri olan kardesi Sinaneddin Hizir Bey Antalya emiri oldu (1327). Ibn Battuta Antalya'yi ziyaret ettiginde Hizir Bey'le görüsmüstür. Hizir Bey'den sonra oglu Dadi Bey, ondan sonra da Misir'a giden Mahmud Bey'in oglu Mehmed Bey emir oldular. "Sultânü's-Sevâhil emîrü'l-kebîr" ünvani tasiyan Mübarizüddin Mehmed Bey, 1361'de Kibris kralinin isgaline ugrayan Antalya'yi 1373'de geri almayi basardi. Teke Bey olarak da bilinen Mehmed Bey döneminde bu beylige Tekeogullari adi verildi. Ondan sonra yerine oglu Osman Bey, bey oldu. Antalya, Yildirim Bayezid zamaninda Osmanli topraklarina katildi (1389-1393). Ankara Savasindan sonra Hamidoglu Osman Bey, Antalya hariç beyligin diger topraklarina sahip oldu. II. Murad'in ilk saltanat yillarinda Karamanoglu Mehmed Bey ile birlikte Antalya'yi zaptetmek istedilerse de Osmanli devletinin Antalya sancakbeyi Hamza Bey önce davranarak birlesmelerini önlemis ve Korkuteli üzerine yaptigi baskin sonunda Osman Bey ölmüstür. Karamanoglu Mehmed Bey de Antalya kalesinden atilan gülle ile yaralanmistir. Böylece Hamidogullari Beyligi'nin Antalya kolu olarak bilinen Tekeogullari da son bulmustur. Antalya'da hükmeden Hamidogullari beyleri "emirü's-sevâhil ve sultânü's-sevahil" gibi devirde söz sahibi olduklarini gösteren ünvanlar kullanmislar ve bunlari kitabelerine de kazdirmislardir. 2- Kültürel ve Sosyal Hayat Hamidogullari zamaninda yazilmis eserlere pek rastlanmamistir. Müellifi meçhul bir Sûre-i Mülk tefsirinin adina kaleme alindigi Hizir b. Gölbeyi'nin Dündar Bey'in oglu olmasi muhtemeldir. Hamidogullari Beyligi Egridir gölü civarinda kuruldugu için Dündar Bey'in Gölbeyi olarak anilmis olmasi mümkündür. Hamidogullari Beyligi döneminde yapilmis ilim müesseseleri arasinda Selçuklu hükümdari II. Giyaseddin Keyhüsrev'in Egridir'de han olarak yaptirdigi ve Dündar Bey'in medreseye çevirdigi yapi, yine Burdur'daki Muzafferiye medresesi (1344), Korkuteli'nde Sinanüddin Bey medresesi ve hankahi bulunmaktadir. Egridir'deki Hizir Bey camii, Suhud kasabasindaki Ibrahim b. Hizir'a ait Kubbeli Mescid (1358), Dündar Bey'in Egridir'de yaptirdigi hamam, devrin özelliklerini tasiyan mimarî eserlerdir. Hamidogullari adina basildigi bilinen tek para Hüsameddin Ilyas Bey'e ait Felekabâd (Egridir)'de basilan gümüs sikkedir. |
INANÇOGULLARI (LADIK/DENIZLI) BEYLIGI 1- Beyligin Kurulusu XIII. yüzyilin ikinci yarisi ile XIV. yüzyilin ilk yarisinda Ladik (Denizli) ve çevresinde hüküm sürmüs bir Türkmen beyligidir. Germiyan Beyligi'nin yüksek hakimiyetini tanimis olan Denizli beylerine Inançogullari da denilmektedir. Bu beylik hakkindaki ilk arastirmalar beyligin kurucusu olan Inanç Bey'in Germiyanlilardan Ali Bey'in oglu oldugu görüsünde idi. Son zamanlardaki yeni arastirmalarda ise Denizli beyliginin, Mogol istilâsi önünden kaçarak Denizli (Ladik), Honaz ve Dalaman bölgesine gelen Türkmenler tarafindan kuruldugu ileri sürülmektedir. Ladik (Denizli)'in Türkler tarafindan ilk fethi 1071 Malazgirt savasini takip eden yillarda gerçeklestirilmistir. Bu bölge muhtemelen Anadolu'nun büyük bir kismi ile beraber Kutalmis-oglu Süleyman Sah tarafindan fethedilmistir. Bölge bir müddet Türklerin elinde kaldiktan sonra 1097 yilinda Bizanslilarin eline geçmistir. XII. yüzyil içerisinde zaman zaman Bizanslilarla Türkler arasinda el degistiren Denizli 1206 yilinda tekrar Türklerin eline geçti. XIII. yüzyil boyunca Anadolu Selçuklu Devleti'nin elinde bulunan Denizli (Ladik), bu yüzyilin son yarisinda Honaz ve Karahisar-i Sahib (Afyonkarahisar) ile beraber vezir Sahib Ata Fahreddin Ali'nin ogullarina iktâ olarak verildi. a- Mehmed (1261-1262) Beyligin kuruldugu dönemde bölgeye gelen Türkmenlerin basinda uc gazisi sifatlarini tasiyan Mehmed Bey, kardesi Ilyas ve damadi Ali Bey gibi emirler bulunuyordu. Mehmed Bey, Türkiye Selçuklu Sultanligi'na karsi 1261 yilinda ayaklanmis ve neticede Ilhanli sultani Hülâgu'ya bagli olarak Ladik (Denizli) beyligini kurmustur. Ilhanli Sultani Hülâgu, beyligin kurulusundan bir yil sonra Mehmed Bey'e haber göndererek kendi huzuruna gelip itaatini bildirmesini istedi. Ancak Mehmed Bey bunu kabul etmedi. Bunun üzerine Hülâgu, Mehmed Bey'in damadi Ali'yi, beyligi vermek vaadiyle kendi tarafina çekmesini bildi. Onun ihanetiyle de Mehmed Bey maglup edilerek yakalandi ve öldürüldü. Yerine Ali bey geçti (1262). b- Ali (1262-1286) Mehmed Bey'in öldürülmesinden sonra Ladik (Denizli) beyliginin basina geçen Ali Bey, bir süre Selçuklular'a tabi oldu ise de daha sonra yine Germiyanogullari'nin hakimiyeti altina girdi (1276). Ancak kisa bir süre sonra tekrar Selçuklular'a tabi oldu. Ali Bey, 1277 tarihinde meydana gelen Cimri olayi sirasinda Karamanaogullari'nin isyan ederek Konya'yi ele geçirmeleri ve Cimri'yi Selçuklu tahtina çikarmalari üzerine bu firsattan yararlanarak bagimsizligini kazandi. Fakat çok geçmeden Selçuklu-Mogol ordusu Karamanlilari ve diger Türkmenleri itaat altina almak için Uluborlu ovasina geldigi sirada Denizli ve Honas bölgesinin ileri gelenleri, karsi koymanin imkânsizligini anlayarak Selçuklular'a sadakatlerini bildirdiler. Bu sirada Ladik Beyi olan Ali Bey de yakalanarak Karahisar-i Devle kalesine hapsedildi ve bir süre sonra burada öldü (1286). Ali Bey'in tevkif edilmesinden sonra Ladik (Denizli) bölgesi Selçuklu Sultani III. Giyaseddin Keyhüsrev tarafindan tekrar Sahib Ata ailesine verildi (1277). Ancak ayni yil Germiyanlilar burasini tekrar ele geçirdiler ve beyligin basina da Germiyan beyinin kizkardesinin oglu Bedreddin Murad'i getirdiler. c- Bedreddin Murad (1286-1289) Germiyanlilar'a tabi olan Bedreddin Murad, 1288 yilinda Selçuklular'la sulh yapmak için Germiyan Türkleri ile beraber Konya'ya geldi. Bunun üzerine II. Giyaseddin Mesud'un emirlerinden olan Has Balaban onlari karsilamaya çikti. Onlarla görüserek gönüllerini almak sureti ile iki taraf arasinda bir yakinlasma hasil oldu. Böylece Selçuklular'la Germiyanogullari arasinda kisa bir sükûnet devresi basladi. Ancak 1289 yilinda Germiyanlilar'la Selçuklular arasindaki mücadelenin tekrar basladigi görülmektedir. Bu sirada II. Mesud'un emirlerinden olan Izzeddin Bey Germiyanlilar ile Denizli beyi Bedreddin Mahmud üzerine yürüdü. Denizli'de Günler (muhtemelen Günarlar köyü) mevkiinde yapilan savasta Germiyanlilar bozguna ugradi ve Bedreddin Murad da öldürüldü (1289). Ordusunun büyük bir kismi kiliçtan geçirildi. Bedreddin Murad'in öldürülmesinden sonra Ladik ve çevresi tekrar Sahib Ata-ogullarinin eline geçti. Ancak Sahib Ata-ogullari da kuvvetleriyle birlikte Karamanoglu Güneri Bey üzerine gidince bu bölgedeki Türkmenler bagimsizlik yolunda daha rahat hareket ettiler. d- Inanç (1289- ?) Sahib Ataogullarinin Denizli bölgesinden ayrilmasindan sonraki dönemde bölgeye tekrar hakim olan Germiyanogullari, beyligin basina Afyon'da hapis iken ölen Ali Bey'in oglu Inanç Bey'i getirdiler. Ancak Inanç Bey'in beyligin basina babasinin ölümünden hemen sonra da geçmis olabilecegi tahmin olunmaktadir. Böyle olmakla birlikte kaynaklar onun adindan fazla bahsetmemektedirler. Ilhanlilar'in Anadolu valisi Emir Çoban 1314 yilinda Anadolu'ya geldigi zaman ona tabi olan beyler arasinda Inanç Bey'in de bulundugu bilinmektedir. Inanç Bey, Germiyanlilar'a tabi olarak uzun bir müddet beylik yapti. Nisan 1335 tarihli bir kitabede onun adi Sücaüddin Inanç bin Ali Bey olarak geçmektedir. 1332 yilinda Denizli'ye gelen Ibn Battuta burada Inanç Bey ile görüsmüs ve onun hakkinda bilgi vermistir. Ibn Battuta'ya göre bu sehrin yedi camisi, çarsisi, bag ve bahçeleri ile akarsulari vardi. Kumas dokumaciligi da gelismis olan bu sehirde Ahi zaviyeleri mevcuttu. El-Ömerî de Denizli'den bahsederken XIV. yüzyil baslarinda Inanç-ogullarinin dört yüz kadar köyü ve onbin askeri bulundugunu yazmaktadir. Inanç Bey'in hangi tarihte öldügü kesin olarak bilinmemektedir. Onun, Germiyanoglu I. Yakub Bey'in 1340'da ölümünden sonra vefat etmis oldugu sanilmaktadir. Ölümünden sonra beyligin basina oglu Murad Arslan geçmistir. Inanç Bey'in Dogan Pasa isimli bir kardesinin oldugu bilinmekte ise de hayati hakkinda bilgimiz yoktur. e- Murad Arslan Inanç Bey'den sonra Denizli beyi olan Murad Arslan hakkindaki bilgimiz çok azdir. Onun alimleri tesvik ettigi ve ilmî çalismalari destekledigi bilinmektedir. Murad Arslan Bey adina kesilmis bir sikke ve Türkçe olarak Fatiha ve Ihlâs tefsirleri vardir. Murad Arslan'in emriyle yazilan tefsirde Murad Arslan bin Inanç Bey olarak yazilmaktadir. Murad Arslan'in vefat tarihi belli degildir. Ancak yerine geçen oglu Ishak Bey'in 1360 tarihli bir sikkesi bulunduguna göre Murad Arslan bu tarihten önce ölmüs olmalidir. Mezari Denizli'de olup, bugün bile sehirde ÒMurad BabaÓ isimli bir ziyaret yeri bulunmaktadir. f- Ishak Murad Arslan'dan sonra beyligin basina Ishak Bey geçti. Ishak Bey de babasi gibi bilim adamlarini korurdu. Tarihî Takvimler'de ünvani ÒHüdâvendigâr-i muazzam, Sahibü's-seyf ve'l-kalem......Celâlü'd-devle ve'd-dîn Ishak Beg bin Murad ArslanÓ olarak geçmektedir. Ishak Bey devrinde Germiyanogullari Denizli ve çevresini tamamen ellerine geçirdiler (1368). Böylece Ladik Beyligi sona erdi. Ancak Ishak Bey, beyligin sona ermesinden sonra uzun bir süre daha yasadi ve 1391 yilinda öldü. 2- Ladik Beyligi'nin Sonu Germiyanogullari'nin eline geçen Denizli ve çevresi Bayezid devrinde Osmanli hakimiyetine girdiyse de (1390), 1402 Ankara Savasi'ndan sonra Germiyan topraklari II. Yakup Bey'e geri verilince Denizli ve çevresi de tekrar Germiyan-ogullarinin eline geçti. Ancak bir süre sonra Karaman-oglu Mehmed Bey bütün Germiyan topraklarini eline geçirince Denizli de Karamanlilarin hakimiyeti altina girdi (1411). Fetret devrinden sonra beylikler üzerinde yeniden üstünlük saglayan Osmanlilar kisa bir süre içerisinde Karaman-ogullarinin elindeki bu bölgeleri ele geçirerek Germiyanlilara verdiler. 1429 yilinda ise Germiyan Beyligi de tamamen Osmanli topraklarina katilinca Denizli ve çevresi de Osmanli idaresi altina girmis oldu. |
KADI BURHANEDDIN AHMED DEVLETI (1381-1398) 1- SIYASI TARIH Beyligin kurucusu Kadi Burhaneddin Ahmed'in ailesi aslen Oguzlarin Salur boyuna mensup olup, Hârizm'den Kastamonu'ya göç etmisdir. Daha sonra Selçuklu devleti hizmetine giren dedeleri ve babasi Kayseri kadiligi görevinde bulundular. Burhaneddin Ahmed, 1344'de Kayseri'de dogdu. Memleketinde basladigi tahsiline Sam ve Misir'da devam ettikten sonra yurda dönerek yirmibir yasinda iken Eretna Devleti'nin merkezi olan Kayseri'de kadilik görevine basladi (1365). Bu sirada Eretna Devleti'nin giderek zayiflamasi karsisinda Kadi Burhaneddin siyasî nüfusunu kullanmak istedi. Kayinpederi olan Eretna Beyi Ali Bey'in idareyi ele geçirmesi üzerinde onun veziri oldu (1378). Kadi Burhaneddin Ahmed vezir olarak islerin idaresine kisa zamanda yön vermeye basladi. Iç siyasetle ilgili olarak adalet ve idare mekanizmasinda düzeni sagladigi gibi ekonomik durumun da düzeltilmesine çalisti. Askerî ve siyasî degisiklikler sirasinda bozulan düzeni yeniden kurdu. Bu sirada Ali Bey, Amasya emiri Haci Sadgeldi'nin isyankâr hareketlere basladigini ögrenince yaninda Kadi Burhaneddin oldugu halde Amasya üzerine yürüdü. Kale kusatildiysa da bir çarpisma olmadan anlasma saglandi. Bu durum gösterdi ki, Eretna Beyi Ali Bey veziri Kadi Burhaneddin ile isbirligi yaparak tahtina göz diken emiri Haci Sadgeldi'ye karsi çikabilecek güçe ulasmisti. Ali Bey, Kadi Burhaneddin'in itibarinin artmasindan da hoslanmiyordu. Ancak bunu engellemeye gücü yetmedigi gibi ona ayrica "Melikü'l-ümerâ" ünvanini vererek idarî yetkilerine bir de askerî yetkiler ilave etti. Vezirligi sirasinda Nigde, Aksaray, Erzincan'in alinmasina tesebbüs edildi. Kadi Burhaneddin, Ali Bey'in ölümü üzerine (1380) hükümdar olan oglu Mehmed'in saltanat naibi oldu (1381). Bundan sonra ülkenin her tarafina elçiler ve mektuplar göndererek iktidari ele aldigini bildirdi. Ayrica pasalari, beyleri ve kumandanlari merkeze davet edip kendisine biat ettirdi. Ancak, Amasya emiri Haci Sadgeldi Pasa, bu davranisindan dolayi Kadi Burhaneddin'e düsman oldu. Burhaneddin Ahmed, küçük hükümdarin yerine geçmek istiyor fakat Haci Sadgeldi'den çekindigi için buna cesaret edemiyordu. Bir ara Sadgeldi'nin hastalandigini haber alan Kadi Burhaneddin musahibi ve mutemedi Ali Isa'yi Amasya'ya göndererek anlasmak istedi. Haci Sadgeldi bunu kabul etmedigi gibi iyilestikten sonra Sivas üzerine gidecegini bildirdi. Çok geçmeden kuvvetleriyle Sivas'a hareket eden Haci Sadgeldi'nin karsisina çikan Kadi Burhaneddin, bir takim vaadlerle düsmanlarini dagitmak istedi. Haci Sadgeldi müttefiklerinin kendisini terketmesi üzerine Kadi ile anlasmak istedi. Sivas'a gönderdigi elçi vasitasiyla Tokat'ta bir görüsme yapmayi teklif etti. Hatta bundan böyle Amasya ile yetinecegini, Sivas topraklarina taarruzda bulunmayacagini taahhüt etti. Fakat Amasya seferine hazirlanan Kadi Burhaneddin bunlari kabul etmeyerek savas hazirliklarini tamamladi. Iki ordu arasinda Tokat yakinlarinda Dervismendiye köyünde meydana gelen savas'ta Haci Sadgeldi öldürüldü ve Kadi Burhaneddin büyük bir zafer kazandi(1381). Böylece Kadi Burhaneddin fiilen ve hukuken hükümmdarligini ilan etti. Adina para bastirarak hutbe okuttu ve diger müslüman hükümdarlara elçiler göndererek cülusunu bildirdi. Sadgeldi'nin oglu Emir Ahmed Amasya'da hakimiyetini sürdürmeye devam etti. Eretna emirlerinden Seyavi Hüsam, Seyh Necip ve Eretna'nin kardesinin oglu Feridun Kadi Burhaneddin'e muhalif kaldilar. Kadi Burhaneddin, onsekiz sene süren saltanati sirasinda Eretna'nin akrabalari ve Tokat emiri seyh Necip, Amasya emiri Ahmed, Karamanoglu Alaaddin, Erzincan hakimi Mutahharten ile ugrasmakla geçti. Amasya emiri Sadgeldi ile mücadele ederken Memlûk Devleti Divrigi kasabasini zaptetti. a) Kadi Burhaneddin'in Memlûklülerle Münasebetleri Kadi Burhaneddin ile Misir Memlûklu sultanligi arasindaki iliskiler sultan Berkuk'un tahta geçmesiyle baslamistir. Bu sirada Memlûk Sultanligi'nin sinirlari Malatya ve Divrigi'ye kadar uzaniyordu. Malatya'daki Memlûk naibüssaltanati Mintas'in (Abdullah et-Türkî) Sultan Berkuk'a isyan edip, Kadi Burhaneddin'den yardim istemesi ve Sultan'in Malatya'yi almaya tesebbüsü üzerine iki devlet arasindaki iliskiler bozuldu. Malatya naibi Mintas'in ikinci defa elçi göndererek Malatya'yi teslim etmek istedigini bildirmesi Kadi Burhaneddin'i Erzincan'a yapmayi düsündügü seferden vazgeçirdi. Uzun görüsmelerden sonra Malatya'yi teslim almaya giden Kadi Burhaneddin, Mintas'in bir kumandaninin karsi çikarak muhalefet etmesi üzerine Mintas'i yanina alarak Sivas'a döndü. Kadi Burhaneddin'in Malatya'yi alma tesebbüsleri kendi topraklarina tecavüz olarak niteleyen Berkuk, Halep naibi Yolboga'yi emrindeki kuvvetlerle Sivas üzerine gönderdi. Kadi'nin rakipleri olan Amasya emiri Ahmed Bey, Erzincan emiri Mutahharten, Kayseri emiri Cüneyt'in tesvik ve tahrikleriyle harekete geçen Yolboga 1388 yilinda Sivas önlerine geldi. Memlûk kuvvetlerinin kirk gün süren kusatmasi sirasinda Burhaneddin Ahmed büyük bir gayretle mukavemet ederek sehri müdafaa etti. Nihayet Memlûk kumandani Yolboga kusatmayi kaldirarak çekilmeye mecbur oldu. b) Kadi Burhaneddin'in Osmanlilar'la Münasebetleri Kadi Burhaneddin'in Osmanli Devleti ile münasebetleri I. Murat devrinde baslamis, Yildirim Bayezid devrinde de devam etmistir. Kadi Burhaneddin, hükümdarligini ilan ettigi 1381'den itibaren Osmanlilar'la kurdugu iliskilerde kendi iç ihtilaflari oldugu için dostane hareket etti. Bu durum I. Murad'in Sirplara karsi Balkanlarda giristigi savas sirasinda da devam etti. Osmanli padisahinin Kosova savasinda sehid olmasi üzerine tahta geçen Yildirim Bayezid'e karsi Anadolu'da Karamanogullari'nin etrafinda olusan ittifaka Kadi Burhaneddin de katildi. Yildirim Bayezid'in Bati Anadolu'da hakimiyeti tekrar sagladiktan sonra Karamanogullari ülkesine yürümesi üzerine Candaroglu II. Süleyman Pasa ile anlasan Kadi Burhaneddin karsi harekete giristi ise de basarili olamadi. Yildirim Bayezid, Karamanoglu Alaaddin Beyle bir anlasma yapti. Bunun üzerine Kadi Burhaneddin Kayseri'ye, II. Süleyman Kastamonu'ya çekilmek zorunda kaldilar. Daha sonra Sivas'a dönen Kadi, Amasya emiri Ahmed Bey'in sehri Osmanlilar'a teslim etmek istedigini ögrendi. Yesilirmak bölgesine Osmanlilar'in girmesine karsi çikan Kadi Burhaneddin, harekete geçerek bazi tedbirler aldi. Candarogullari üzerine sefere çikan Yildirim Bayezid'e de elçi göndererek bundan vazgeçmesini aksi takdirde kendisinin de harp açmaga mecbur kalacagini bildirdi ve askerini toplayarak Amasya'ya hareket etti. Bu durum karsisinda ve ayni zamanda Rumeli'de olaylarin çikmasiyla Osmanli ordulari bölgeden uzaklasti. 1392 yilinda Yildirim Bayezid'in yeniden Kastamonu'ya yürümesi ve Candaroglu Süleyman Pasa'yi yenerek öldürmesi karsisinda Kadi Burhaneddin ile Osmanli Ordusu karsi karsiya geldi. Iki ordu arasinda Çorumlu sahrasinda yapilan savasta Osmanli askeri bozguna ugrayarak geri çekildi. Iskilip, Ankara, Kalecik ve Sivrihisar bölgeleri kirk gün süreyle yagma edildi. Bu basari Kadi Burhaneddin'in Anadolu'daki itibarini daha da artirdi. Daha sonraki dönemde Kadi Burhaneddin ile Karamanoglu Alaaddin Bey'in arasi açildi. Buna karsilik Yildirim Bayezid rakipleri arasindaki bu ayriliktan istifade ederek Anadolu'daki hakimiyet sahasini genisletmeye çalisti. c) Kadi Burhaneddin'in Timur'la Münasebetleri Timur'un büyük bir ordu ile Anadolu'ya yürümesi ve Irak-i Arab'i idaresi altina aldiktan sonra Memlûklu Sultanligi sinirlarina kadar gelmesi üzerine Kadi Burhaneddin Anadolu'nun yeni bir tatar istilasina maruz kalacagini anladi. 1394'te Timur, Dicle'yi geçip Anadolu'ya girdigi zaman karsisinda Misir Sultani Berkuk ile Orta Anadolu'da Kadi Burhaneddin'i buldu. Timur Anadolu'ya girmeden diger beylere mektup göndererek kendisine itaat etmelerini istedigi gibi Kadi Burhaneddin'e de yolladigi mektupta kendisine tabi olup adina para bastirmasini istemisti. Kadi Burhaneddin hariç Karamanoglu, Dulkadiroglu ve Erzincan Emiri Timur'un tekliflerini kabul etmisler ve yardim vaadinde bulunmuslardi. Kadi Burhaneddin ümerasini toplayarak Timur'a karsi hazirliga basladi. Sivas'i tahkim ederek Osmanli ve Memlûklu sultanlarina ittifak yapmayi isteyen mektuplar gönderdi. Hazirliklarini tamamlayan Kadi Burhaneddin önce Karamanoglu üzerine gidip onu maglup etti. Sonra Erzincan Emiri Mutahharten'e ait bazi yerleri aldi. Timur ise Diyarbekir, Ercis ve Mecengird kalelerini zaptetti ise de Anadolu'ya girmeden Gürcistan'a dogru seferlerine devam etti. Böylece Anadolu'daki heyecan bir müddet için yatismis oldu. d) Kadi Burhaneddin'in Komsu Beyliklerle Münasebetleri Kadi Burhaneddin Ahmed'in komsu olan beylikleri, Karamanogullari, Erzincan Emirligi, Amasya Emirligi ve kuzeydeki Türkmen emirlikleri idi. Önceleri bunlar üzerinde nüfuz kuran Kadi Burhaneddin zamanla bu beyliklerin muhalefetine hatta düsmanligina maruz kaldi. Mesela, Memlûk ordusunun Yolboga kumandasinda Sivas'i kusattigi sirada Amasya Emiri Ahmed, Erzincan emiri Mutahharten, Kayseri emiri Cüneyd devlete karsi müsterek taarruza geçmislerdi. Yine Türkmen beylerinden Haci Emiroglu Süleyman Bey de bu ittifakta yerini almisti. Ancak bu beylikler, Memlûklarla isbirliginden umduklarini elde edememislerdi. Bu beyliklerden bir kismi Osmanli padisahi Yildirim Bayezid'in Yesilirmak-Kelkit Bölgesinde görünmesi üzerine ona meyletmisler, hatta Bayezid'i metbû taniyarak Kadi Burhaneddin'e karsi düsmanliklarini devam ettirmislerdi. Ancak Osmanlilar'in bu bölgeden çekilmesinden sonra tekrar Orta ve Kuzey Anadolu'da hakimiyetini kurmak için harekete geçen Kadi kismen de olsa bölgede nüfuzunu kurmaya muvaffak olmustur. e) Kadi Burhaneddin'in Akkoyunlular'la Iliskileri Kadi Burhaneddin'in Sivas'ta hükümdarligini illan etmesinden bir müddet sonra Akkoyunlu reisi Kutlu bey oglu Ahmed Bey beraberindeki Türkmenlerle Sivas'a dogru hareket etti. Bu hareketi önlemekle görevlendirilen Kadi Burhaneddin'in kumandani yapilan savasta maglup olarak hayatini kaybetti. Bu ilk düsmanca iliskiler 1388'den sonra düzeldi ve Kutlubey oglu Kadi'dan aman dileyerek küçük kardesi Kara Yülük Osman'i ona rehin olarak verdi. Osman Bey sonradan hükümdarin sadik beyleri arasina girdi ve Kadi Burhaneddin hizmetinde önemli rol oynadi. Erzincan emiri Mutahharten ile Karakoyunlu Türkmenlerinin birleserek Akkoyunlular'a saldirmasi ve onlari maglup etmesi üzerine Akkoyunlu beyi, beraberindeki Türkmenlerle Sivas hükümdari Kadi Burhaneddin'e sigindi. Ancak ilticasi sirasinda dahi çesitli vesilelerle isyana tesebbüs eden Ahmed Bey, Amasya emiri ile anlasma yaparak Kadi'ya karsi savas hazirligi yaptiysa da bunun anlasilmasi üzerine tekrar baglilik sunmak zorunda kaldi. Bu olay üzerine Kadi Burhaneddin bütün Akkoyunlular'a yurtlarina dönme izni verdi ve her türlü esyalarini iade etti. Kara Yülük Osman Bey de agabeysi ile birlikte gitti. Akkoyunlu Ahmed Bey 1395 ve 1396 yillarinda Erzincan üzerine yapilan seferde Kadi Burhaneddin'in yaninda yerini aldi. Daha sonra ise hükümdarin maiyetinde hareket etmekten vazgeçen Ahmed Bey'e karsilik Kara Yülük Osman Bey beraberindekilerle Kadi'ya iltihak etti. Ancak sonunda Burhaneddin ile Osman Bey'in arasi açildi. Her iki beyin Sivas disinda tutustuklari savasta Akkoyunlu beyi önce sikistirildi ise de ani bir baskinla kurtulmayi basardi. Böylece Burhaneddin'e karsi koyan Akkoyunlu emiri galip gelerek Kadi Burhaneddin'i esir etmeyi basardi ve onu öldürttü(1398). Kadi Burhaneddin'in ölümü Hint seferinde bulunan Timur tarafindan memnunlukla karsilandi. Çünkü O'nun için artik Anadolu'nun kapilari açilmis oluyordu. f) Kadi Burhaneddin Devleti'nin Osmanli Idaresine Girmesi Kadi Burhaneddin'in ölümünden sonra yerine oglu Alaaddin Ali Çelebi geçti ve devlet erkâni Sivas'i Akkoyunlu hükümdarina karsi savunmaya basladilar. Önce yakinlarindaki Mogollar'dan yardim isteyen ve onlarin maglup olmasi üzerine uzun süre mukavemet edemeyeceklerini anlayan Sivaslilar ayrica yaklasmakta olan Timur tehlikesine karsi Osmanli padisahi Yildirim Bayezid'den yardim istediler. Bayezid'in büyük oglu Süleyman Çelebi kumandasindaki Osmanli ordusu Akkoyunlu hükümdari Kara Yülük Osman Bey'i maglup ederek Sivas'i teslim aldi. Böylece Tokat, Niksar, Sivas ve Kayseri Osmanli hakimiyetine girmis oldu(1398). 2- Ilim ve Kültür Hayati Onyedi yil gibi kisa süren hükümdarligi sirasinda daima asker kiyafetinde ve sefere hazir halde bulunan Kadi Burhaneddin Ahmed, XIV. yüzyilin ikinci yarisinda ilimde, siyasette ve devlet idaresinde nadir yetisen bir devlet adami idi. Ebu'l-Abbas künyesini tasiyan Kadi Burhaneddin, âlim kisiligi yaninda Arapça, Farsça ve Türkçe divani bulunan sair bir hükümdardi. Türkçe siirleri Azeri lehçesindedir. Kadi Burhaneddin'in dinî konularda da eserler kaleme aldigi görülmektedir. Ibadetlerle ilgili üç kisimdan olusan Iksîrü's-saâdât fî esrâri'l-ibâdât adli eseri 798 (1395) senesinde telif edilmistir. Hanefi fikhinda önemli bir yeri olan Kadi Burhaneddin, Sadeddin Taftazani'nin Usûl-i Fikha dair Telvih adli eserini tenkit ederek buna karsilik 799/1397'de Tercîhu't-tavzîh'ini yazmistir. Kadi Burhaneddin'in cografya, matematik ve astronomi gibi ilimlere özel bir ilgisi vardi. Ünlü âlim Aziz Erdesir Esterâbâdî'nin Burhaneddin'in hayatini ve dönemin tarihini anlatan Bezm u Rezm adli Farsça eseri XIV. asrin ikinci yarisinda Orta Anadolu tarihine isik tutan önemli bir kaynak eserdir. Kadi Burhaneddin'in oglu Alaaddin Ali Çelebi adina Ibn-i Bevvab tarafindan kaleme alinan Tuhfe-i Alâiye isimli eser Arapça'yi Farsça izah etmek maksadiyla hazirlanmisti. 3- Imar faaliyetleri Kadi Burhaneddin, bölgedeki imar isleri ile de yakindan ilgilenmisti. Turhal'da bir imamet, Zile'de bir medrese ve askerî maksatlarla Turhal, Erzincan, Niksar, Kirsehir gibi hudut bölgelerinde kaleler insa ettirdi. Kayseri'deki hemserizadesi Seyh Müeyyed'in çesmesinin insasi (792/1390) ile Turhal'in Tazye köyündeki zaviyenin tamiri (790/1388) bu dönemde gerçeklestirildi. 4- Sosyal ve Ekonomik Durum Kadi Burhaneddin adina çesitli darphanelerde basilan paralar bulunmaktadir. Bunlardan Sivas'ta ve Maden'de basilmis olan tarihsiz sikkeler zamanimiza intikal etmistir. Devleti, ticaret yollari üzerinde bulunan Kadi Burhaneddin, tüccarin rahat içinde gidip gelmelerini temin etmek maksadiyla büyük gayret sarfetmistir. Hatta bir kisim tüccarin mallarina el koyan Dulkadirli beyliginden bazi kimselerin tedibini ve mallarin iadesini temin etmeye çalismistir. |
KARAMANOGULLARI BEYLIGI I- SIYASI TARIH a- Beyligin menseî ve kurulusu Anadolu Selçuklu Devleti'nin zayiflamasi ve yikilmasi sirasinda kurulan Türk beyliklerinin en uzun ömürlülerinden birisi olan Karamanogullari Oguzlar'in Afsar boyuna mensuptur. Bu Afsar Türkmenleri, XIII. yüzyilin ilk yarisindan itibaren devam eden Mogol istilâsi sirasinda ülkelerini terk ederek önce Azerbaycan ve Sirvan taraflarina gelmisler ve buradan Anadolu'ya geçerek Türkiye Selçuklu Sultani Alâeddin Keykubad (1220-1237) tarafindan Ermenek vilâyetine yerlestirilmislerdir (1228). Bu Türkmenlerin basinda Nûre Sûfî b. Sâdeddin isimli bir reis bulunuyordu. Nûre Sûfî bu siralarda Anadolu'da yayilmakta olan Babaîler tarikatina girmis ve böylelikle o bölgedeki Türkmenler üzerinde nüfuz kurmustur. Nûre Sûfî'nin Babaî seyhi olarak müridleriyle birlikte gazaya çiktigi, Eregli ve Silifke taraflarinda basarili akinlar yaptigi bilinmektedir. Daha sonra Eregli'yi Hristiyanlarin elinden alan Nûre Sûfî bu suretle arazisini genisletmeye baslamistir. Nûre Sûfî'nin ölüm tarihi kesin olarak belli degildir. Mezarinin Mut kazasinin Sinanli bucaginin Degirmenlik yaylasinda oldugu bilinmektedir. 1- Kerimüddin Karaman Nûre Sûfî'nin ölümünden sonra yerine oglu Kerimüddin Karaman geçti. Karaman Bey, Anadolu Selçuklu Devleti'nin Mogol baskisi altinda gittikçe zayif düsmesinden de istifade ederek Ermenek, Mut, Gülnar ve Silifke kalelerine zaman zaman akinlar yapiyordu. Daha sonra Ermenek'i ele geçiren Karaman Bey, ÒErmenek BeyiÓ ünvanini alarak beyliginin temelini atmis oldu. O, güney komsulari olan Kilikya Ermenileri ile de çetin ve basarili mücadeleler yapiyordu. Karaman Bey'in bu basarilarini ve gün geçtikçe daha da kuvvetlendigini gören Selçuklu Sultani IV. Rükneddin Kiliç Arslan (1249-1266) Lârende (Karaman) kalesini ona vermek zorunda kaldi. Sultan ayrica Karamanlilarla akrabalik tesis etti. Ancak Karamanlilarla Selçuklular arasindaki bu dostluk kisa sürdü. Selçuklu sultaninin Antalya ve Alâiye (Alanya) ve Denizli bölgesindeki Türkmen beylerinden bazilarini cezalandirmasi üzerine bir gün siranin kendilerine de gelecegini düsünen Karamanlilar daha önce harekete geçerek baslarinda Karaman, Zeyn el-Hac ve Bonsuz oldugu halde yirmi bin kisilik bir kuvvet ile Konya üzerine yürüdüler. Muineddin Pervane emrindeki Selçuklu kuvvetleri ile Karaman ordusu Gavele kalesi önünde karsilastilar. Savasi kaybeden taraf Karamanlilar oldu. Karaman Bey kaçti ise de kardesleri yakalanarak Konya'da iç kale kapisinda asildilar (1261). Karaman Bey bu tarihten kisa bir süre sonra vefat etti. Yerine ailenin karari ile büyük oglu Semseddin Mehmed Bey geçti. 2- Semseddin Mehmed Karaman Bey'in ölümünden sonra Ermenek ve Karaman-ili'ne Bedreddin Hotenî tayin edildi. Karaman Bey'in ogullari Mehmed, Mahmud, Kasim ve Halil Beyler Selçuklular tarafindan yakalanarak Gavele (Kâvle) kalesine hapsedilmislerdi. Ancak Selçuklular, Karaman halkinin topyekûn bir saldirisindan korkarak bu beyleri serbest biraktilar. Bir müddet sonra en büyük kardes olan Mehmed Bey, Karaman Beyligi'nin basina getirildi. Mehmed Bey, Mogol baskisina karsi isyan etmis olan Hatirogullari ile ittifak yapti ve onlarin yardimina Türkmen kuvvetleri gönderdi. Onun bu hareketi üzerine Selçuklular Bedreddin Hotenî komutasindaki bir orduyu Karaman'a gönderdiler. Mehmed Bey, üzerine gönderilen bu kuvvetleri Göksu yakinlarinda agir bir yenilgiye ugratti. Mehmed Bey bu basarisindan sonra sahiller emiri Hoca Yunus'u da bozguna ugratti. Bu seferler sirasinda Esref ve Menteseogullari'nin Karamanlilari destekledikleri görülmektedir. Karaman-oglu Mehmed Bey Selçuklulara karsi kazandigi bu basarilardan sonra Anadolu'daki Mogollara karsi tam anlamiyla bagimsizlik bayragini açti O, Memlûk Sultani Melik Zahir Baybars'tan gerekli manevî destegi aldiktan sonra Esref ve Mentese-ogullarinin da yardimi ile bir kez daha Konya üzerine yürüdü. Konya surlari önlerine gelen Mehmed Bey, Konyalilari kendisi ile isbirligi yapmaya davet etti. Sehri müdafaa eden Eminüddin Mikâil, Izzeddin'in Istanbul'da kalmis olan sehzâdelerinden birini getirmek isteyen Mehmed Bey'e karsi koydu. Mehmed Bey teklifinin reddedilmesi üzerine, Cimri lâkabi verilen Giyasüddin Siyavus'u Selçuklu sultani olarak ilân etti. Böylece 10.000 kisi kadar olan Karaman kuvvetleri sehre girmeyi basardilar. Konya önünde toplanan divanda Òbugünden sonra divanda, dergâhta, bergâhta, mecliste ve meydanda Türkçe'den baska dil kullanilmamayaÓ karar verildi (Mayis 1277). Karamanoglu Mehmed Bey Konya'da isleri yoluna koyduktan sonra Sahib Ata ogullari ve Germiyanlilar üzerine yürüdü. Mehmed Bey Sahib Ata ogullarini yenip geri döndügünde Konya kapilari kendisine açilmadi. Bunun üzerine Ermenek'e çekilmek zorunda kaldi. Bu olaydan sonra Sahib Cüveynî idaresindeki Selçuklu-Mogol ordusu Ilhanli hükümdari Abaka Han'in emri ile Konya'ya yardima geldi. Konyalilar, Karamanlilar'a karsi kendilerine yardima gelmis olan bu Mogol kuvvetlerini sevinçle karsiladilar. Daha sonra Mogollar ile karsilasan Mehmed Bey maglûp oldu. Kardeslerinden Tanu ve Zekeriya ile beraber öldürüldü (1277). 3- Güneri Bey Semseddin Mehmed Bey ve kardeslerinin öldürülmelerinden sonra beyligin basina Mehmed Bey'in hayatta kalan kardesi Güneri Bey geçti. Ancak onun zamaninda Karamanlilar pek varlik gösteremediler. Zira Mogol-Selçuklu kuvvetleri Karamanlilar ile isbirligi yapan Türkmenlere karsi acimasiz bir yildirma hareketine baslamislardi. Böyle olmakla birlikte Karamanlilar, III. Giyaseddin Keyhüsrev'in annesi ile anlasarak emirlik mensurunu aldiktan sonra (1284), Güneri Bey etrafinda toparlanmaya basladilar. Bu tarihten sonra Selçuklu ailesi arasindaki saltanat kavgalarina karisan Karamanli Beyi Güneri Bey 1286 yilinda Ermeniler elindeki Tarsus üzerine bir sefer yapti. Güneri Bey'in Tarsus'u yagmalamasi üzerine Ermeniler Karamanogullari'ni Selçuklular'a sikâyet ettiler. Ayrica Ilhanli hükümdarinin da istegi üzerine Selçuklu Sultani Giyaseddin Mesud 1288 yilinda Lârende ve civarina gelerek burasini tahrip etti. Güneri Bey bu akin sirasinda daglara çekildi ve Sultan Mesud'a karsi muhalefetten vaz geçerek Esrefoglu ile beraber Konya'ya gelip sultandan aflarini istediler (1288). Kisa bir sessizlik döneminden sonra Selçuklu-Karamanli rekabeti yeniden alevlendi. Karaman-ili'ne giren Ilhanli Geyhatu birçok köyü tahrip etti ve Larende'yi atese verdi. Güneri Bey bu sefer de daha önce oldugu gibi daglik bölgelerde saklandigi için yakalanamadi. Böylece büyük tahribatin yapildigi Geyhatu'nun bu seferi de sonuçsuz kaldi. Güneri Bey 20 Nisan 1300 tarihinde öldü. 4- Mecdeddin Mahmud Güneri Bey'in ölümünden sonra kardesi Mecdeddin Mahmud Karaman beyi oldu. Osmanli müelliflerinin Mahmud Bey'i 1279'dan itibaren Karamanli beyi olarak göstermeleri yanlistir. Bu yanlislik Türklerde umumiyetle oldugu gibi, Güneri Bey henüz hayatta iken Mahmud Bey'in önemli basarilar göstermesi ile izah edilebilir. Mahmud Bey'in beylik dönemi hakkinda pek az bilgiye sahibiz. Onun da kendisinden önceki Karamanli beyleri gibi Mogol ve Selçuklu askerleri ile savaslar yaptigi düsünülebilir. Selçuklu Sultani Giyaseddin Mesud 1308 yilinda Kayseri'de vefat edip Anadolu Selçuklu Devleti saltanati sona erince Karaman-oglu Mahmud Bey derhal Konya'yi ele geçirdi. Mahmud Bey, Konya'ya hakim olduktan sonra Ermenilerle mücâdeleeye basladi. Ancak O, 1308 yilinda, Ma'mûriye civarinda Ermenilerle yaptigi bir savasta öldürülünce yerine oglu Musa Bey geçti. 5- Burhaneddin Musa Mahmud Bey'in ölümünden sonra büyük oglu olan Musa Bey beylik baskenti Lârende'de Karaman Bey'i oldu. Öteki oglu Yahsi Bey ise kardesi Musa Bey'e tâbi bir emir olarak Konya'da bulunuyordu. Bu sirada Türkiye Selçuklu Devleti'nin çökmesi ile bagimsizliklarini ilân eden Anadolu beylerini yola getirmek için Ilhanli Beylerbeyi Emir Çoban, kalabalik bir kuvvetle Anadolu'ya geldi ve ilk olarak Konya'yi Karamanogullari'nin elinden aldi (1314). Emir Çoban daha sonra Karamanlilar'i takip ederek Lârende'ye kadar gitti ve sehri muhasara ettiyse de bir netice alamadi. Konya emiri olan Yahsi Bey muhtemelen bu muhasarayi müteakip ölmüs olmalidir (1315). Musa Bey, hükümdar olduktan sonra Lârende'de bir imaret ile medrese yaptirdi. Bu sirada kardesi Bedreddin Ibrahim Bey kendisi ile beylik mücadelesine girdi (1318). Memlûk Sultani Melik Nâsir'in da yardimini alan Ibrahim Bey onun adina hükümdârligini ilân etti. Bununla birlikte o, hutbe okutup para bastirdi. Çok geçmeden Memlûklu Sultani bir kuvvet göndererek beyligin baskenti olan Lârende'yi Bedreddin Ibrahim'e, Ermenek'i de Musa Bey'e verdi (1331). Musa Bey'in 1339'da da Ermenek beyi bulundugu, Tül Medresesi kitabesinden anlasilmaktadir. Musa Bey, Memlûk-lular'ca Ermenek yönetimine getirilisinden sonra durumunu arz için Kahire'ye gitmis, burada çok iyi karsilanmis, daha sonra hacca gitmis, dönüste tekrar Kahire'ye ugramissa da iyi bir sonuç elde edemeden Ermenek'e dönmüstür. 6- Bedreddin Ibrahim Mahmud Bey'in oglu ve Musa Bey'in kardesi olan Bedreddin Ibrahim Bey, yukarida da belirtildigi üzere Memlûk sultaninin yardimiyla Musa Bey'i yenerek Karaman beyligine getirildi. Onun zamaninda Konya tekrar Karamanlilar'in eline geçti. 1332 yilinda Lârende'ye gelen Ibn Battuta, Bedreddin Ibrahim'le Karamanli beyi olarak görüsmüstür. Bu ünlü seyyahin kaydina göre Ibrahim Bey, Memlûklu sultanina tâbi olmus, onun adina para bastirmis ve hatta sultanin gönderdigi kuvvetlerin destegiyle Lârende'yi Musa Bey'den almis, buna karsilik da Ermenek ve çevresi Musa Bey'e verilmistir. Ibrahim Bey bu tarihten sonra kendi istegi ile beylikten çekilerek yerini Lârende'de hüküm sürmekte olan kardesi Alâaddin Halil Bey'e birakti. 7- Alâaddin Halil Halil Bey Larende'de beyligin basina geçtigi sirada Mahmud Bey'in büyük oglu Burhaneddin Musa Ermenek'de emir olarak bulunuyordu. Halil Bey hakkinda fazla bilgimiz yoktur. Ondan sonra Ibrahim Bey, ikinci kez Karamanlilarin basina geçti. Ancak bu dönem hakkinda da kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanilmamaktadir. Onun tahminen 1340 veya biraz önce ölümü üzerine Bedreddin Ibrahim yeniden beyligin basina geçti. 8- Bedreddin Ibrahim (Ikinci Kez) Ibrahim Bey kardesi Halil Bey'in ölümünden sonra ikinci kez beyligin basina geçince durumu arzetmek üzere Kahire'ye bir elçi göndermis, Memlûk sultani da kendisine sancaklar yollamistir. Bedreddin Ibrahim Bey 1343'te Karamanli topraklarina saldiran Ermenilere karsi bir sefer düzenledi. Ölüm tarihi kesin olarak belli olmamakla birlikte bu olaydan sonra vefat etmis olmalidir. 9- Fahrüddin Ahmed Bedreddin Ibrahim Bey'in ölümünden sonra yerine oglu Fahrûddin Ahmed Bey geçti. Ancak O'nun hükümdarligi çok kisa sürmüs, Ocak 1350'de Mogollar ile savasirken vefat etmistir. 10- Semseddin Ahmed Bey'in ölümü üzerine kardesi Semseddin Bey Lârende emiri oldu. Ancak kendisini çekemeyen ve hükümdar olmak isteyen kardesi Karaman Bey tarafindan 1352 yilinda zehirlenmek sureti ile öldürüldü. Mezari Lârende'de Emir Musa Medresesi'nde bulunmaktadir. 11- Burhaneddin Musa (Ikinci Kez) Semseddin Bey'in öldürülmesinden sonra Lârende halki Ermenek emiri olan Musa Bey'i davet ederek beyligin basina geçmesini istediler. O da bu davet üzerine Lârende'ye gelerek ikinci defa Lârende emiri oldu (1352). Bir yil sonra Kayseri ve Sivas emiri olan Eretna-oglu Mehmed Bey ile yaptigi savasta basari gösteren Musa Bey, bundan sonra ülkesini baris içinde idare etmeye çalisti. Fakat kendisi hasta oldugundan kardesi Halil Bey'in ogullari Seyfeddin Süleyman ile Alâaddin Ali Bey'i davet ederek Karaman beyligini bu iki kardese birakmis ve kendisi Mut'a çekilmistir. Burada bir yil kadar yasamis ve sonra vefat etmistir (1356). 12- Seyfeddin Süleyman Karaman-oglu Mahmud Bey'in torunu ve Halil Bey'in oglu olan Süleyman Bey, amcasi Musa Bey'in daveti üzerine kardesi ile birlikte Lârende emiri olmus, ancak kisa bir süre sonra yasça büyük oldugu için beyligin idaresini tek basina eline almis, kardesi Alâaddin Ali Bey'e ise Ermenek emirligini vermistir. Seyfeddin Süleyman Bey, Sivas emiri Eretna-oglu Mehmed Bey ile isbirligi yapan bir Karamanli emiri tarafindan bir suikast sonucunda öldürüldü (Ocak 1361). Bundan sonra Abu'l-feth lâkabini tasiyan, Halil Bey'in oglu Alâaddin Ali Bey hükümdar oldu. 13- Alâaddin Ali Cesur, azimli ve kahraman bir hükümdar olan Ali Bey, beyligin basina geçtikten sonra komsulariyla mücâdeleye giristi. Osmanli-Karaman münasebetleri ilk defa onun zamaninda basladi. Osmanli Sultani I. Murad'in kizi Melek Hatun'la evlenen Ali Bey, Rumeli'ye ayak basan kayinpederine bir müfreze göndermek sureti ile yardimci oldu. Ancak Osmanlilar'in Rumeli'de göstermis oldugu basarilari kiskanan Ali Bey, Osmanlilar'a karsi Eretna-ogullari ve Türkmen beyleri ile ittifak yapmaya basladi (1361). Fakat I. Murad'in aldigi yerinde tedbirler sayesinde Ali Bey'in bu faaliyeti neticesiz kaldi. Karamanlilar, bir müddet sonra eskiden beri hedefleri olan Gorigos (Kiz Kalesi)'a taarruz ettiler. Sahil emirlerinin de daveti üzerine Gorigos'a gelen Ali Bey'in bu hareketinden sonra sehirliler iç kaleye çekilerek sehirdeki Rumlardan iki kisiyi Kibris kralina elçi olarak gönderdiler. Anadolu sahilinde bir limana ihtiyaci olan Kibris Krali I. Pierre, bu teklif üzerine hemen bu bölgeye yardimci kuvvet gönderdi ise de Ayas ve Alâiye emirleriyle birlikte hareket eden Ali Bey'in bu taaruzu önlenemedi. Bunun üzerine Pierre kendisi harekete geçti, kardesi Jean'i da Alâiye'nin zaptina gönderdi. Ancak Karamanlilarin tesviki ile toplanmis olan sahil emirleri Jean'i maglûp ettiler. Kibris Krali Pierre, bu kez Avrupa'dan yardim istemek zorunda kaldi. Bu sirada Memlûklular da Kibrislilar'a karsi bir harekâta hazirlaniyorlardi. Basta Ali Bey olmak üzere Güney Anadolu'daki beylere de mektuplar gönderen Memlûklular, Anadolu beylerinden müsbet cevap aldilar. Alâaddin Ali Bey bu ittifakdan sonra, dogrudan dogruya Gorigos'u muhasara etti (1367). Ali Bey, Kibrislilari birçok defa maglûp etmesine ragmen, bu hareketi tesvik eden Mogol kumandani Yelbuga Nasirî'nin ölümü ve Memlûklularin da taarruzdan vazgeçmeleri üzerine Pierre ile bir anlasma yaparak geri çekilmeye mecbur oldu. Alâaddin Ali Bey, Gorigos seferinden sonra Hamidogullari'na ait olan bazi yerleri eline geçirdi. Daha sora Germiyan-oglu Süleyman Sah'in topraklarina saldiran Ali Bey, 1375 yilinda Kayseri'ye baskin yaparak Eretna hükümdari Ali Bey'i Sivas'a kaçirmis ve daha sonra da Sivas hükümdari Kadi Burhaneddin Ahmed ile mücadelelere girismistir. b- Karaman-Osmanli Münasebetleri Ali Bey kayinpederi I. Murad'in Rumeli'de fütuhâta devam ettigi bir sirada bunu firsat bilerek, Osmanlilarin Hamidoglu Hüseyin Bey'den seksen bin altin karsiliginda satin almis olduklari Yalvaç, Karaagaç, Seydisehri, Beysehri taraflarina taarruz ederek kendileri için pek önemli olan Beysehri'ni ele geçirdi. Onun bu davranisina çok üzülen Sultan Murad, bizzat ona karsi harekete geçti. Ali Bey baris yapmak istedi ise de Sultan Murad, Òkendisinin küffarla mücadele ettigi sirada, ortada hiçbir sebep yok iken bir müslüman hükümdarina saldirmasi sebebiyle sözüne güvenemeyeceginiÓ bildirerek onun baris teklifini reddetti. Bunun üzerine iki taraf Konya önünde karsilasmak zorunda kaldi. Yapilan savas sonucunda Karamanoglu yenilince agirliklarini birakarak Konya kalesine kaçti. Çok geçmeden Konya'ya giren Osmanli kuvvetleri kalede bulunan Ali Bey'i kusatmaya basladilar. Sonunda Ali Bey, esi Melek Hatun'u sultan Murad'in yanina göndererek baris istedi. Bunun üzerine, Osmanlilarin Hamidogullarindan aldiklari yerlerin geri verilmesi sartiyla baris yapildi (1386). Karamanlilar Osmanlilarla baris yapmalarina ragmen, I. Murad'in Kosova'da sehid düsmesinden sonra (1389) anlasmayi bozup Aydin, Mentese ve Esrefogullari ile bir ittifak yaptilar. Bu sirada Rumeli'de bulunan Sultan Bayezid derhal Anadolu'ya dönerek kendisine karsi ittifak kurmus olan beylikler üzerine yürüdü. Bu harekât esnasinda Saruhan, Aydin, Mentese ve Germiyan Beylikleri Osmanli topraklarina katildi (1390). I. Bayezid daha sonra Karamanlilar üzerine de yürüyerek Konya'yi muhasara altina aldi. Karamanoglu Ali Bey, Kadi Burhaneddin'in yardim teklifine ragmen, zaptetmis oldugu Beysehri'ni Osmanlilar'a geri vererek sulh yapti. Bunun üzerine Osmanlilar Konya'dan ayrildilar. Çarsamba suyu iki taraf arasinda sinir kabul edildi. Alâaddin Ali Bey Osmanlilarla anlastiktan sonra Sivas hükümdari Kadi Burhaneddin'e karsi harekete geçip, ona ait bazi yerleri ele geçirdi. Ancak Kadi Burhaneddin'in karsilik vermesi üzerine aldigi yerleri geri vermek zorunda kaldi. Bu esnada Timur Dogu Anadolu'ya gelerek (1394), kendi hakimiyetini tanitmak üzere etraftaki beyliklere elçiler gönderdi. Alâaddin Ali Bey de diger beylikler gibi Timur'un yüksek hakimiyetini tanidigini bildirdi. Ayrica Karaman-oglu, Timur'un Sam üzerine yapacagi sefere oglu Mehmed Bey'i bir miktar asker ile gönderecegini , Anadolu ve Osmanli ülkesine geldigi vakit ise bizzat kendisinin yardimci olacagini bildirdi. Alâaddin Ali Bey'in Timur'a itaat ettigini haber alan Sivas hükümdari Kadi Burhaneddin Ahmed, Timur'a karsi oldugu için iki düsman arasinda kaldi. Bu arada Karaman-oglu Ali Bey'in Kadi Burhaneddin'e ait bazi yerlere saldirmasini müteakip Kadi Burhaneddin onun üzerine yürüdü. O, Aksaray, Zincirli, Salime kalelerini aldiktan sonra Nigde'yi muhasara etti ise de alamadi. Karaman-oglu Alâaddin Ali Bey bu olaydan sonra Kadi Burhaneddin'in yegeni olan Kayseri Valisi Seyh Müeyyed'i tahrik ederek dayisina karsi isyan ettirdi (1396). Bunun üzerine Kadi Burhaneddin derhal Kayseri'ye yürüyerek Seyh Müeyyed'i yakalayip öldürdü. Daha sonra onu isyana tesvik eden Karaman-oglu arazisini de yagmalatti. Ali Bey Konya kalesine siginmak zorunda kaldi. Bu sirada Ali Bey'in hareketini tasvib etmeyen bir kisim kabile reisleri onu terkederek Kadi Burhaneddin'in tarafina geçtiler. Kadi Burhaneddin ile basa çikamayacagini anlayan Alâaddin Ali Bey, Osmanli Sultani Yildirim Bayezid'in Rumeli'de Eflâk seferinde bulunmasini firsat bilerek kuvvetlerini Ankara ve Bursa taraflarina akina gönderdi. Ankara'ya gidenler Anadolu Beylerbeyi Sari Timurtas Pasa'yi yakalayip Konya'ya götürdüler. Bu durumu haber alan Yildirim Bâyezid, Eflâk seferinden döner dönmez Karaman-oglu üzerine yürüdü. Alâaddin Ali Bey, Bayezid'in kendisine karsi harekete geçtigini duyunca Timurtas Pasa'yi serbest birakarak onu bir heyetle ve kiymetli hediyelerle birlikte baris için padisaha gönderdi. Ancak Bayezid, onun bu teklifini kabul etmeyerek savasa giristi. 1398 yilinda Akçay'da yapilan savasi kaybeden Alâaddin Ali Bey Konya'ya sigindi, fakat sehirlilerin Bâyezid ile anlasmasi üzerine esir alindi. Daha sonra da öldürüldü. Bâyezid bu sekilde Konya'yi ele geçirdikten sonra Ali Bey'in ogullarinin elinde bulunan Lârende üzerine yürüdü. Alâaddin Ali Bey'in hanimi ve ogullari Ali ve Mehmed beyler, sehrin ileri gelenleriyle kaleden çikip Bayezid'in huzuruna geldiler. Bayezid sehrin anahtarlarini teslim aldiktan sonra Alâaddin Ali Bey'in hanimi olan kizkardesini ve iki oglunu Bursa'ya gönderdi (1398). Bayezid, böylece Karamanogullari beyliginin güney kisimlari disinda kalan yerlerini alarak bu beylige son verdi. Mut, Ermenek, Içel ve Taseli taraflari ise Karaman ailesine mensup Süleyman Bey ve oglu Seyh Hasan'in idaresinde kaldi. Güneyde bulunan Alâiye, Karaman ailesine mensup bir baska beyin idaresinde bulunuyordu. Bu arada bazi kaynaklarda Bâyezid'in Konya ve çevresini Ali Bey'in oglu Mehmed Bey'e verdigi, ancak bir yil sonra Osmanlilar'a isyan etmesi sebebiyle tekrar esir alinarak Bursa'ya götürüldügü belirtilmektedir. c- Ankara Savasi'ndan Sonra Karamanogullari Beyligi Karamanogullari Beyligi Ankara Savasi'nin sonuna kadar dört yil Osmanli idaresinde kaldi. Ancak Osmanlilar'in Ankara Savasi maglubiyetinden sonra Timur; Germiyan, Saruhan, Aydin, Mentese, Teke ve Karamanogullari'na eski beyliklerini geri verdi. Bu arada Alâaddin Bey'in oglu Mehmed Bey'e de Karaman ülkesi verildi. Mehmed Bey'in kardesi Ali Bey ise Mehmed Bey'e tâbi olarak Nigde emiri oldu. Timur Karaman topraklarinin yanisira Osmanli arazisinden Beypazari, Sivrihisar, Kirsehri ve Kayseri taraflarini da Mehmed Bey'e verdi. 1- Mehmed Bey Mehmed Bey Karaman hükümdari olarak Konya'yi beyliginin merkezi yapti ve Timur adina Konya, Kayseri, Lârende ve Egridir'de sikke kestirdi. Mehmed Bey daha sonra Mut, Ermenek, Içel ve Taseli taraflarina hakim olan Süleyman Bey üzerine yürüyerek bu bölgeleri de idaresi altina aldi. Osmanli sehzâdeleri arasinda meydana gelen taht kavgalarindan istifade eden Mehmed Bey, Osmanli hükümdari Çelebi Sultan Mehmed'in Rumeli'de kardesi Musa Çelebi ile ugrastigi bir sirada Çelebi Mehmed'in müttefiki olan Germiyan-oglu'nun arazisine tecavüz ederek Bursa'ya kadar geldi. Sehri tahrip ettikten sonra kaleyi muhasara etti, ancak Haci Ivaz Pasa'nin müdafaasini kiramadi. Mehmed Bey, dayisi Yildirim Bâyezid'in kabrini açtirarak ona hakaret ettikten sonra kale üzerindeki baskisini arttirdi. 30 gün kadar dayanabilen kale sonunda teslim oldu. Mehmed Çelebi, kardesi Musa Çelebi'yi yenerek onu öldürdükten sonra Karaman-oglu Mehmed Bey'in Bursa'yi aldigini haber alinca derhal Anadolu'ya geçti. Karaman-oglu, Osmanli sultaninin Bursa'ya gelmekte oldugunu duyunca sehri atese vererek Karaman'a döndü (1413). Çelebi Sultan Mehmed, Karaman-oglu'na bir ders vermek amaciyla beraberinde Candar-oglu Isfendiyar Bey ve kuvvetleri oldugu halde, Karaman-oglu'nun iki yildan fazla isgali altinda kalmis olan Kütahya'yi geri aldi. Buradan Karamanli topraklarina giren Çelebi Mehmed, daha önce Osmanlilara ait olup Timur tarafindan Karaman-ogullarina verilmis olan Aksehir, Begsehir ve Otluk-hisari'ni aldiktan sonra Konya'yi kusatti ise de alamadi. Sonunda Karaman-oglu'nun müracaati ile, ele geçirilen yerler Osmanlilarda kalmak üzere baris yapildi (1414). Fakat Karaman-oglu Mehmed Bey bir süre sonra, Çelebi Sultan Mehmed'in Canik taraflarinda bulundugu bir sirada Osmanli topraklarina tekrar saldirilara basladi. Çelebi Mehmed, onun bu hareketini ögrenince Samsun seferinden geri dönerek Konya üzerine yürüdü. Ancak Ankara'ya geldigi sirada hastalandigi için kendisi sefere devam edemedi. Anadolu Beylerbegisi Bayezid Pasa, Konya önüne kadar gelerek Mehmed Bey'i yakaladi. Karaman-oglu Mehmed Bey ve oglu Mustafa Bey Ankara'da bulunan Çelebi Mehmed'in karargâhina getirildi. Çelebi Sultan Mehmed, sözünde durmamasi sebebi ile Karaman-oglu'nu siddetle cezalandirdi. Karaman-oglu ise özür dileyerek yaptigi antlasmayi bir daha bozmayacagina dair söz verdi (1418). Bundan sonra Mehmed Çelebi hayatta oldugu müddetçe Karaman-oglu'nun hiç bir taarruzu görülmedi. Bununla birlikte O, Osmanlilardan çekindigi için Memlûklu Sultani Melik Müeyyed'in himayesine girerek onun adina para bastirdi. Timur'un Anadolu'da bulundugu sirada Karaman-oglu Mehmed Bey tarafindan ele geçirilmis olan Tarsus sehri Ramazan-oglu Ahmed Bey tarafindan alinarak burada Memlûk Sultani Melik Müeyyed Bey adina hüküm sürüyordu. Karaman-oglu Mehmed Bey elinden alinmis olan Tarsus'u geri almak için firsat ariyordu. Nitekim O, iki yil sonra Misir ve Sam emirleri arasindaki anlasmazliktan istifade ederek oglu Mustafa Bey kumandasinda bir ordu gönderdi ve Tarsus'u geri aldi. Ancak bu sebeple Memlûklu sultani ile arasi açildi. Memlûklu kuvvetleri kisa bir süre sonra Tarsus'u geri aldi ise de bu kez Karaman-oglu ile Ramazan-oglu birleserek Tarsus'a yeniden sahip oldular. Bu siralarda Karaman-oglu Mehmed Bey hastalandigi için yerini oglu Mustafa Bey aldi. Ancak Memlûk sultani bunu kabul etmeyerek beyligin basina Izzeddin Hamza'yi getirdi. Memlûk sultani ayni zamanda oglu Ibrahim'i güney Anadolu'ya gönderdi. Sam Valisi Tani Bey Mik'i de Tarsus'un zapti ile görevlendirdi. Bu Memlûk kuvvetleri Karaman-oglu'nu bozguna ugratarak Adana ve Tarsus'u ellerine geçirdiler. Memlûklular bu sefer sirasinda Nigde, Konya Eregli'si ve Lârende'ye kadar gelerek büyük tahribat yaptilar. Bunlar Karamanogullari Beyligi'ni Ali Bey'e verdiler. Memlûklular karsisinda daglara kaçan Mehmed Bey ise, ordunun geri çekilmesinden sonra Kayseri'ye saldirdi. Ancak Dulkadir-oglu Nasirüddin Mehmed Bey'e esir düstü. Mehmed Bey buradan Kahire'ye götürülerek hapsedildi (Ocak 1422). Oglu Mustafa Bey ise daha önce öldürüldü (1420). 2- Ali Bey Biraderi Mehmed Bey zamaninda Nigde emiri olan Ali Bey, Mehmed Bey'in Osmanlilar karsisinda aldigi yenilgi ile sarsintiya ugramasi üzerine kendisine sultan ünvani vermisti (1413). Bu sebeple Mehmed Bey ile aralari açilinca Kahire'ye gitmis (1415), sonra Mehmed Bey'in Memlûk sultanina muhalefeti üzerine Anadolu'ya sevk edilen ordu ile beraber gelmis ve neticede Memlûk sultani tarafindan bütün Karaman beyligi kendisine verilmistir (Ocak 1420). Ali Bey, Konya hariç geri kalan bütün Karaman arazisine sahip oldu. Öte taraftan Memlûklu Sultani Melik Müeyyed'in ölümü ve Melik Zahir Seyfeddin Tatar'in sultanliga geçmesi (1421) üzerine Karaman-oglu Mehmed Bey serbest birakilarak ülkesine gönderildi. Bu sirada Mehmed Bey'in oglu Ibrahim Bey de Osmanlilarin yardimiyla Konya ve Lârende'yi eline geçirdi. Ali Bey yine Nigde'ye çekilerek Memlûklu sultaninin himayesine girdi. Böylece Karaman Beyligi Memlûklu sultanina tabi olarak ikiye bölünmüs, Ali Bey Nigde'de, Mehmed Bey ise Konya'da hüküm sürmüstür. 3- Mehmed Bey (Ikinci Kez) Memlûklu Sultani Seyfeddin Tatar'in emriyle affolunan Mehmed Bey, Kibris üzerinden memleketine geldi ve Konya'da beyligin basina geçti (1421). Memlûklulara tabi olan Mehmed Bey, bir süre sonra Osmanli devletindeki saltanat degisikliginden istifade ile Hamid-ogullariyla da isbirligi yaparak Osmanlilarin elinde bulunan Antalya kalesini ele geçirmeyi plânla-di. Bu ittifakdan haberdar olan Antalya beyi Hamza Bey, müttefiklerin birlesmesine firsat vermeden Hamid-oglu Osman Bey üzerine baskin yaparak onu öldürdü. Mehmed Bey ise ogullari Ibrahim, Ali ve Isa Beylerle beraber gelerek Antalya'yi kusatti. Mehmed Bey kusatmayi yönettigi sirada kaleden atilan bir gülle parçasinin isabetiyle yaralanarak hayatini kaybetti. Ogullari Isa ve Ibrahim Bey, babalarinin cesedini alarak Lârende'ye döndüler (Subat 1423). 4- Ali Bey (Ikinci Kez) Agabeyi Mehmed Bey'in Antalya kusatmasinda öldügünü haber alan Ali Bey, Nigde'den Konya'ya gelerek hükümdarligini ilân etti. Mehmed Bey'in ogullari Ibrahim ve Isa Bey ise Osmanli hükümdari II. Murad'in yanina giderek ondan yardim istediler. Sultan Murad, kizkardesleriyle evli olan bu Karaman beylerini iyi karsiladi. Isa Bey'e Rumeli'de bir sancak beyligini veren II. Murad, Ibrahim Bey'e ise bir miktar kuvvet vererek Karaman'a gönderdi. Ibrahim Bey, Murad'in bu yardimina karsilik, daha önce Osmanlilar'a ait iken Timur tarafindan Karamanogullari'na verilmis olan Isparta ve Egridir'i Osmanlilar'a geri vermeyi kabul etti. Osmanli kuvvetleriyle birlikte Konya önlerine gelen Ibrahim Bey, Ali Bey ile yaptigi mücadele sonunda Konya'yi eline geçirdi. Ali Bey ise eski baskenti olan Nigde'ye çekildi. Ibrahim Bey, amcasi Ali Bey'e Nigde'nin yanisira Aksehir'i de dirlik olarak verdi (1424). 5- Ibrahim Bey Mehmed Bey'in büyük oglu olan Ibrahim Bey Osmanlilarin yardimiyla beyligin basina geçtikten sonra Osmanlilarla olan dostlugunu bozdu. O, Osmanlilara biraktigi Egridir ve Isparta'yi geri almayi plânliyordu. Ibrahim Bey, Osmanli kuvvetlerinin Rumeli'de bulundugu bir sirada Beysehri'ni ele geçirerek Isparta'ya kadar ilerledi. Sultan Murad, Rumeli'deki tehlikeli durumun düzeltilmesinden sonra Osmanli kuvvetlerini Karaman-ogullari üzerine gönderdi. Bu kuvvetler Aksehir'den baslayarak Beysehri, Seydisehri ve Saidili gibi yerleri zabtettiler. Sarimüddin (veya Taceddin) Ibrahim Bey Karaman-Memlûklu münasebetlerine de önem veriyordu. O, Barsbay'a isyan etmis olan Ramazan-oglu Ibrahim Bey'i Kahire'ye gönderdi. Ancak kuvvetlendikten sonra, Mem-lûklularin kendi üzerindeki nüfuzlarina son vererek bagimsiz bir siyaset takip etmeye basladi. Onun bu davranisi sonucunda Memlûklular Emir Sadi Bey'i Tarsus'a gönderip Ibrahim Bey'e karsi kardesi Isa Bey'i desteklediler. Kardesine karsi mücadele eden Ibrahim Bey onu yenerek Kahire'ye kaçmasina sebep oldu. 6- Ibrahim Bey Devrinde Karaman-Osmanli Münasebetleri Ibrahim Bey zamani Karamanogullari Beyligi'nin en güçlü devri oldu. Bu devirde Karamanlilar, Sirp despotu vasitasiyla Osmanlilar aleyhine Macarlarla ittifak yaptilar. Bu anlasmaya göre Macarlar batidan, Karamanlilar da dogudan Osmanli topraklarina saldiracaklardi. Ancak Macarlar'i maglup eden II. Murad, Karaman-ogullarinin en çok güvendigi Varsak asireti üzerine bir kuvvet göndererek Konya halkini Afyonkarahisar'a sürmeyi düsündü. Ancak Ibrahim Bey, Osmanlilara bir elçi göndererek baris yapilmasini teklif etti. Almis oldugu yerleri geri vermek ve bir daha anlasmaya aykiri hareket etmemek sarti ile baris yapildi (1439). II. Murad Karamanlilar ile anlasmasina ragmen, Ibrahim Bey'in Kayseri'yi zabtetmesi üzerine ona karsi Dulkadir-oglu Nasirüddin Mehmed Bey ile ittifak yapmak zorunda kaldi. Nitekim bu sirada, Dulkadir-oglu Mehmed Bey de, Kayseri'yi alan ve Memlûklularla müsterek hareket eden Karaman-oglu'na karsi Osmanlilar'dan yardim istemek üzere II. Murad'a haber gönderdi (1436). Öte taraftan II. Murad, Kayseri'den sonra Amasya'ya da hücum eden Ibrahim Bey'e bir ders vermek amaciyla Dulkadir-oglu Süleyman Bey'e yardimci kuvvet gönderdi. Bu suretle Dulkadirlilar Kayseri'yi geri aldilar. Osmanlilar'in yaninda bulunan Karaman ailesinden Isa Bey ise Karaman topraklarina hücum etti, ancak Aksehir'i aldiktan sonra yapilan muharebede öldürüldü. Ibrahim Bey, bu olaydan sonra, Memlûklularin da ise karisacaklarini anlayinca Osmanlilar'a sulh teklifinde bulundu. 1437 yilinda iki taraf arasinda bir baris antlasmasi daha yapildi. Ibrahim Bey bu tarihten sonra bes-alti sene kadar Osmanlilar aleyhinde hiç bir faaliyette bulunmadi. Bununla beraber Karaman-oglu Ibrahim Bey, Osmanlilarin Macaristan'da yenilmesinden sonra baslayan Haçli ittifakina da katilmaktan geri durmadi. O, Bizans imparatoru araciligiyla Macar kralina müracaat ederek onun Rumeli'de harekâta baslamasini istedi. Haçli ordulari, Semendire'yi alarak Alacahisar, Sehirköy ve Nis'i yakip yiktilar. Bunlar daha sonra Sofya üzerine yürüdüler. Osmanlilarin Rumeli'de bulundugu bu sirada Karaman-oglu Ibrahim Bey, damadi Turgut-oglu Hasan Bey emrinde bir kisim kuvvet göndererek Ankara, Kütahya ve Afyon illeriyle Bolvadin, Beypazari ve Hamideli yörelerine kadar olan yerleri yakip yiktirdi. Böylece iki düsman arasinda kalan Osmanlilar, Haçlilara karsi en kuvvetli birliklerini göndermekle birlikte, Anadolu'da da Karamanogullari üzerine bir kuvvet sevketmek zorunda kaldilar. Ibrahim Bey'in Osmanlilara karsi Haçlilarla ittifak yapmasi müslümanlar tarafindan iyi karsilanmadi. Sultan II. Murad devrin ileri gelen âlimlerinden de fetva alarak Karaman-oglu'na karsi kesin bir tavir almaya karar verdi. Haçlilarla 1444 Temmuz'unda yapilan baris antlasmasindan sonra Anadolu'ya geçen II. Murad Karaman-oglu üzerine bir sefer düzenledi. Çok zor durumda kalan Ibrahim Bey, yine baris istemek zorunda kaldi. II. Murad, devletinin içinde bulundugu durumu düsünerek Karamanogullari ile baris yapmayi uygun buldu. Sultan Murad, Haçlilarla yapilan 1444 Segedin antlasmasinin bozulduguna dair gelen haberler üzerine Ibrahim Bey ile, çok agir sartlari ihtiva eden bir yemin ve ahidnâme alarak anlasti. Buna göre Ibrahim Bey, oglunu ve kuvvetlerini istendigi zaman Osmanlilar hizmetine göndermeyi kabul ediyordu. Karaman-oglu Ibrahim Bey bu ahidnâmeye sadik kalarak Varna muharebesinde (1444) ve II. Kosova Savasi'nda (1448) Osmanlilara yardimci kuvvetler gönderdi. Ibrahim Bey, bu sirada Kibrislilar'in elinde olan Gorigos kalesini ele geçirdi (1448). Bunun üzerine Rodoslular Memlûk Sultani Melikü'z-zâhir Çakmak'a müracaat ettiler. Karaman-oglu Ibrahim Bey II. Murad'in ölümünden sonra tekrar Osmanlilar aleyhine faaliyetlere basladi. O, 1451 yilinda Germiyan, Aydin ve Menteseogullari'ndan olduklarini ileri süren bazi kimseleri memleketlerini almak üzere gönderdi. Bunun üzerine Sultan II. Mehmed Anadolu beylerbeyi Ishak Pasa'yi Anadolu'ya sevkettikten sonra kendisi de Karaman-oglu üzerine yürüdü. Ibrahim Bey Fatih Sultan Mehmed karsisinda da zor durumda kaldigini anlayinca baris teklifinde bulundu. Beysehir, Seydisehir ve Kirsehir Osmanlilar'a verilmek ve sefer sirasinda asker göndermek sarti ile baris yapildi. Bununla beraber Ibrahim Bey, Istanbul'un fethinin hazirliklari sirasinda Konya'ya gelen Venedik elçisi ile Osmanlilar'a karsi bir ticaret antlasmasi imzaladi. Karaman-oglu Ibrahim Bey, 1456'da Memlûk topraklarina hücum ederek Tarsus, Adana ve Külek taraflarini almak istedi. Onun bu davranisi üzerine harekete geçen Memlûklular, Emir Hoskadem Nasirî'yi Karaman-ili'ne gönderdi. Ibrahim Bey Memlûklu kuvvetlerinin geldigini görünce önce Memlûklular'a, sonra da Osmanlilar'a yaklasmak zorunda kaldi. Bundan sonra yaptigi anlasmalara vefatina kadar sadik kalan Ibrahim Bey, Fatih'in Kastamonu ve Trabzon seferlerine oglu kumandasinda yardimci kuvvet gönderdi. O, Isfendiyar-oglu Kizil Ahmed'in siginma istegini de kabul etmedi. Yaklasik 40 yil kadar Karaman-ogullari beyliginin basinda kalan Ibrahim Bey'in son zamanlari üzüntü içerisinde geçti. Daha sagliginda ogullari arasinda miras kavgalari basladi. Ibrahim Bey ise, Içel valisi olan büyük oglu Ishak Bey'i veliaht tayin etmisti. Ishak Bey, babasi ölmeden önce idareyi eline aldi ise de kardesleri bunu kabul etmedi. Nitekim babasinin hastaliginin agirlastigi bir sirada Pir Ahmed, Konya ileri gelenleri ile anlasarak hükümdarligini iâan etti. Bunun üzerine Ibrahim Bey, oglu Ishak Bey ile birlikte Gevele kalesine sigindi ve çok geçmeden burada vefat etti (1464). Naasi Lârende'ye götürülerek orada yaptirmis oldugu imaret medresesine bitisik olan türbesine defnedildi. Ibrahim Bey'in ölümünden sonra ogullari Ishak Bey, Pir Ahmed, Kasim, Karaman, Alâaddin, Süleyman, Nûre Sufi ve Mehmed birbirleriyle mücadeleye basladilar. 7- Ishak Bey Ishak Bey babasinin ölümünden sonra hükümdar olmussa da Silifke'den devlet baskenti Konya'ya gelemedi. Çünkü, kardesi Pir Ahmed daha babasinin sagliginda Konya'yi ele geçirmis ve burada beyligini ilân etmisti. Böylece Karamanogullari beyligi ikiye ayrilmis oldu. Ishak Bey, Pir Ahmed Bey'e karsi kendisine yardimci olur ümidiyle Memlûklu sultanina tâbi olmak istediyse de, hiç bir askerî yardim alamadi. Kardesi Pir Ahmed'e karsi yalniz basina mücadele edemeyecegini anlayinca ailesini Silifke'de birakarak Akkoyunlu Uzun Hasan'in yanina giderek ondan yardim istedi. Uzun Hasan'dan aldigi yardimci kuvvetler ile ülkesine dönen Ishak Bey kardesi Pir Ahmed'i yenerek Konya'yi eline geçirdi. Pir Ahmed ise ülkesini terk ederek Fatih Sultan Mehmed'in yanina gitti. Akkoyunlularin destegi ile Karaman topraklarina hakim olan Ishak Bey Memlûk sultani adina hutbe okutmasina ragmen, Osmanlilarla da anlasma yollarini aradi. Dayisi Fatih'e siginmis olan Pir Ahmed, Karaman beyligi topraklarindan bazi yerleri terketmek suretiyle padisahtan yardim sözü aldi. Öte taraftan Ishak Bey de Fatih'e müracaat ederek Aksehir, Beysehir ve çevresini Osmanlilara verecegini bildirerek anlasma yapmak istedi. Ancak Fatih Sultan Mehmed, bu yerlerin zaten daha önce Osmanlilar'in elinde oldugunu söyleyerek Ishak Bey'in baris teklifini kabul etmedi. Fatih, Çarsamba suyunu sinir kabul eden eski antlasmalarin tatbikini istedi. Ishak Bey Fatih Sultan Mehmed ile anlasamayinca iki taraf kuvvetleri Ermenek civarinda karsilasmak zorunda kaldilar. Ishak Bey bu savasta maglup olup ailesinin siginmis oldugu Silifke kalesi hariç, bütün Karaman-ili'ni kaybederek hazinesi ile birlikte Diyarbakir'da Uzun Hasan'in yanina çekildi. Kisa bir süre sonra da burada vefat etti (Eylül 1466). 8- Pir Ahmed Fatih Sultan Mehmed'in yardimi ile Karaman tahtina geçen Pir Ahmed kendisine yapilmis olan yardima karsilik Aksehir, Beysehir, Siklan hisari, Ilgin ve çevrelerini Osmanlilar'a verdi. Bundan sonra Pir Ahmed bir kaç yil Osmanli devletinin himayesinde hükümdarlik yapti. Ancak bu kez kardesi Kasim Bey, ona karsi harekete geçti. Pir Ahmed, Osmanlilar'in da yardimiyla Ermenek civarinda Kasim Bey'i yendi. Durumunu saglamlastiran Pir Ahmed, bir süre sonra Osmanlilar'in batida yaptiklari savaslardan istifade ederek, Osmanlilara terketmis oldugu yerleri geri almak için faaliyetlere basladi (1466). Fatih Sultan Mehmed, Pir Ahmed Bey'in bu hareketi üzerine ordusuyla Karaman topraklarina girdi. Pir Ahmed Fatih'in gelmesi üzerine Konya'yi birakarak Lârende'ye kaçti. Veziriazam Mahmud Pasa onu takip ederek yenilgiye ugratinca bu kez Tarsus'a kaçmak zorunda kaldi. Böylece Konya'yi eline geçiren Fatih Sultan Mehmed, buranin idaresini oglu Sehzâde Mustafa'ya verdi. Lârende'ye çekilen Pir Ahmed mücadeleden usanmadi. O, kardesi Kasim bey ile barisarak birlikte Osmanlilar'in kontrolündeki Konya üzerine yürüdü. Ancak Osmanli emiri Ishak Pasa karsisinda yenilerek kaçmak zorunda kalan Pir Ahmed yardim saglamak amaciyla Uzun Hasan'in yanina gitti. Kardesi Kasim Bey ise daglik bölgelere çekilerek Pir Ahmed'in getirecegi yardimi beklemeye basladi (1469-1470). Öte taraftan bu siralarda Karaman'a gönderilen Gedik Ahmed Pasa buradan güneye inerek Alâiye ve Silifke'yi ele geçirdi. O, daha sonra Karamanli ailesinin bulundugu Mokan (Minan) kalesini de aldi. Akkoyunlu hükümdari Uzun Hasan'in yanina giden Pir Ahmed, buradan kalabalik bir kuvvet alarak geriye döndü. Bu sirada Içel'de bulunan Gedik Ahmed Pasa derhal Konya'ya geldi. Akkoyunlu ordusu önce Tokat'a gelip savunmasiz sehri yakip yikti (1472). Bu ordu daha sonra Kayseri'den baslayarak Karaman, Hamid-ili ve çevresini ele geçirdi. Yusufca Mirza emrindeki Akkoyunlu ordusu ile birlikte hareket eden Pir Ahmed ve Kasim Bey Lârende'yi aldiktan sonra Konya'yi da ele geçirmek istedilerse de Konya halki Osmanlilar'a sadik kalarak sehri savundu. Bu yüzden Konya'yi ele geçiremeyen ordu Aksehir'e geldi. Bolvadin'den geçerek Beysehir civarinda Sehzâde Mustafa kuvvetleriyle karsilasti. Burada iki taraf arasinda meydana gelen savasta Akkoyunlular yenilgiye ugradi ve Yusufca Mirza esir alindi. Pir Ahmed Bey ise tekrar Uzun Hasan'in yanina kaçmayi basardi. Kasim Bey de Içel'e çekilerek Silifke'de hüküm sürdü. Fatih Sultan Mehmed, Akkoyunlu hükümdarinin Karamanogullari'na devamli surette yardim etmesi dolayisiyla bu devlete karsi bir sefer yapmak zorunda kaldi. Osmanlilar'la Akkoyunlular'in 1473 yilinda yaptiklari Otlukbeli savasinda Uzun Hasan yenilgiye ugrayinca Karaman-ogullarinin ümitleri kirildi. Otlukbeli yenilgisinden sonra Pir Ahmed Bey Uzun Hasan'la birlikte kaçti. O, daha sonra Içel'de bulunan kardesi Kasim Bey'in yanina gelerek tekrar Osmanlilar'a karsi harekâta basladi. Pir Ahmed Silifke'den ayrilip Ermenek'e giderek Yellitepe'de karargâhini kurdu. Gedik Ahmed Pasa Pir Ahmed'e baris önerisi ile ansizin Yellitepe'ye baskin yapti. Pir Ahmed saklandigi için yakalanamadi. Bununla birlikte Gedik Ahmed Pasa, Ermenek ve Minan kalelerini elegeçirdi. Pir Ahmed önce Tarsus'a, oradan da tekrar Uzun Hasan'in yanina gitti. Uzun Hasan, Bayburt sehrini Pir Ahmed'e dirlik olarak verdi. Pir Ahmed burada ikamet etmekte iken 1474 yilinda öldü. 9- Son Karamanli Beyi Kasim ve Osmanlilar'in Karamanogullari Beyligi'ne Son Vermesi Kardesi Pir Ahmed'in ölümünden sonra Karaman-ogullarinin basinda Kasim Bey yalniz kaldi. Bu sirada, gerek Uzun Hasan'in gerek Karaman-ogullarinin müttefiki olan Venedik, Papa ve Napoli devletlerinin donanmalari Midilli adasiyla Izmir ve Antalya'yi isgal ettikten sonra Silifke'ye kadar geldiler ve burasini alarak Kasim Bey'e verdiler. Ancak Pir Ahmed Bey'in yönetimindeki yerleri alan Gedik Ahmed Pasa, Kasim Bey'in hakim oldugu Içel'i de ele geçirdi (1474). Yine bu siralarda Konya valisi olan sehzâde Mustafa, Karamanogullari'nin elinde bulunan Develi Karahisar'i baris yoluyla aldi. Böylece Karaman-ogullari'nin bütün sehir ve kaleleri Osmanlilarin eline geçmis oldu (1475). Ancak, Fatih'in ölümünden sonra (1481) hükümdar olan II. Bayezid ile kardesi Cem Sultan arasindaki saltanat kavgasi sirasinda yeniden ortaya çikan Kasim Bey, daha önce Konya valiliginde bulunmus olan Cem Sultan'la anlasarak Içel çevresinde bir süre kaldiktan sonra, Karaman Beyligi'ne yeniden hakim olmaya çalisti. Hatta bir ara basarili oldu ise de Cem'in Misir'a kaçmasiyla yalniz kaldi.. Kasim Bey, çok geçmeden Cem'i Anadolu'ya davet etti, bunun üzerine Cem Sultan Anadolu'ya gelerek Kasim Bey ile birlikte hareket etti. Ancak bir süre sonra Cem Sultan'in Rodos sövalyelerinin yanina gitmesi üzerine yalniz kalan Kasim Bey, Osmanli padisahi II. Bayezid'e müracaat ederek affedilmesini istedi. Padisah da onu affederek kendisine tabi olmasi sarti ile Içel'de beylik sürmesine izin verdi. O da ölümüne kadar (1493) beyliginin basinda kaldi. Kasim Bey'in ölümü üzerine, Karamanli beyleri Karaman-oglu'nun kizindan dogan Turgut-oglu Mahmud Bey'i Kasim Bey'in yerine atamasini sultandan istediler. Bayezid, Karamanlilarin bu istegini de kabul etti. Ancak Turgut-oglu Mahmud Bey, Osmanlilarla Memlûklular arasindaki savasta Memlûklular'i tutunca azlolundu ve üzerine kuvvetler gönderildi. Bunun üzerine Mahmud Bey Haleb'e kaçti (1497). Böylece Karaman-ogullari sülâlesinden kimse kalmadi. Osmanlilar beyligin ortadan kalkmasindan sonra burasini Karaman merkez olmak üzere bir eyalet haline getirdi. Görüldügü gibi Karamanogullar'i Beyligi Anadolu beylikleri içerisinde en uzun ömürlü ve en güçlü beyliklerden birisi olmustur. Beyligin ilk merkezi Ermenek olmus, daha sonra sirasiyla Lârende (Karaman), Konya, kisa bir süre de Nigde ve Silifke beylik merkezi olmustur. Karamanlilarin devlet idare sekli Türkiye Selçuklulari devlet teskilâtina benzemekte idi. Beylik aile fertleri tarafindan seçilen Ulu bey tarafindan idare edilir, ailenin diger üyeleri ülkenin çesitli yerlerinde valilik yapmak suretiyle yönetime katilirdi. Divan teskilatinin da mevcut oldugu bilinen Karaman beylerinin nevbet denilen davul, nakkare ve nefirden meydana gelen bir çesit mehter takimlari vardi. Karamanogullari Beyligi'nde ordu beyligin esasini teskil ediyordu. Düzenli ordu yaninda bazi boy ve oymaklarin da gerektigi zaman Karamanlilarin hizmetine girdikleri bilinmektedir. Karaman ordusunun sayisi için el-Ömerî 25 bin atli, 25 bin piyade; Baybars Tarihi 20 bin atli, 30 bin piyade gibi rakamlar vermektedirler. Sikarî ise, Gorigos seferi esnasinda Karaman ordusunun 40 bin kadar oldugunu yazmaktadir. Bu rakam Ibrahim Bey devrinde ise ihtiyatlari ile birlikte 60 bine kadar çikmaktadir. II- KARAMANOGULLARI DEVRINDE IMAR FAALIYETLERI Osmanlilar'dan sonra en kudretli ve uzun ömürlü Türkmen beyligi olan Karamanogullari mimarisi Selçuklu üslûp ve geleneginin bir devami seklindedir. Karamanogullari'nin yapmis olduklari eserlerden günümüze kadar gelenler sunlardir. Aksaray'da Ulu Camii (1431) ve Zinciriye Medresesi (1336); Konya'da Haci Ebubekir tarafindan yaptirilmis olan Iplikçi Camii (1332); Ermenek'te Emir Musa Bey'in 1339'da yaptirmis oldugu Tol Medrese; Karaman'da Sultan I. Murad'in kizi ve Karaman-oglu Alâaddin Bey'in hanimi Nefîse Sultan'in 1382'de yaptirdigi Hatuniye Medresesi; II. Ibrahim Bey tarafindan yaptirilmis olan Ibrahim Bey Imareti (1433), Karamanli Emiri Haci Bey tarafindan insa ettirilen Haci Beyler Camii (1358) ve Mevlâna Celâleddin-i Rumî'nin annesi Mümine Hatun adina Karaman-oglu Alâaddin Bey tarafindan 1370 yilinda insa ettirilen Maderi Mevlânâ Camii; Nigde'de Ali Bey'in yaptirmis oldugu Ak Medrese (1409); Ürgüp'te 1350'de yaptirilan Taskin Pasa Camii; Mut'ta Karaman-oglu Alâaddin Bey'in emirlerinden Lal Aga tarafindan insa ettirilen Lal Aga Camii Karamanogullari mimarisinin en canli örneklerindendir. Bunlarin disinda Konya'da, Kur'an ögrenmek ve namaz kilmak için yaptirilmis olan Hasbey Dârülhüffâz'i (1421) ile Nasuh Bey Dârülhüffâz'i da Karamanogullari devrinden günümüze kadar kalmistir. Yine Karaman'da bulunan Alâaddin Bey Kümbedi de bu devrin önemli eserlerindendir. Selçuklu çini sanati gelenegi beylikler devrinde de devam etmis ve Karamanogullari'nin yapmis olduklari Karaman Hatuniye Medresesi, Konya Hasbey Dârülhüffâz'i ve Ermenek Tol Medrese türbesinde mozayik çini örnekleri kullanilmistir. Karamanogullari devrinde Konya önemli bir ticaret sehri idi. Iç Anadolu'nun ticaret merkezlerinden birisi olan ve dogu-bati, kuzey-güney ticaret yolu üzerinde bulunan Konya'da Sivas ve Kayseri'den getirilen mallar alinip satilirdi. |
KARASIOGULLARI BEYLIGI Karasiogullari Beyligi, XIV. yüzyil baslarinda Balikesir ve Çanakkale taraflarinda kurulmus olan bir Türk beyligidir. Beyligin kurucusu olan Karasi Bey'in, XI. yüzyilin ikinci yarisindan sonra Orta Anadolu'da bir devlet kurmus olan Melik Danismend Gazi'nin soyundan geldigi söylenmektedir. Osmanli kaynaklarinda ise Karasi Bey'in Türkiye Selçuklu sultani II. Mesud'un nökerleri arasinda oldugu zikredilmektedir. 1- Karasi Bey ve Beyligin Kurulusu Sultan Mesud'un 1308 tarihinde ölümünden sonra Türkiye Selçuklu Devleti yikilmaya baslamis ve Anadolu'nun her bir yeri bu bölgelerdeki uç beylerinin kontrolüne girmisti. Bu sirada, Sultan Mesud'un nüfuzlu umerâsindan olan Karasi Bey, babasi Kalem Bey ile birlikte, öteki uç beyleri gibi, gerek Selçuklu Devleti'nin ve gerekse Bizans Imparatorlugu'nun zayif durumundan yararlanarak Çanakkale'ye kadar olan eski adiyla Misya kitasini, yani bugünkü Balikesir ve civarini ele geçirdiler. Bunlar burada baskent Karasi (Balikesir) olmak üzere bir beylik kurdular. Karasi Bey'in bu bölgeleri kesin olarak ne zaman ele geçirdigi bilinmemekle beraber Balikesir ve çevresinin 1300 yili civarinda onun idaresinde oldugu tahmin olunmaktadir. Karasi Beyligi'nin kuruldugu sirada Bati Anadolu'da Aydin, Mentese, Hamid, Teke, Saruhan ve Germiyanogullari beylikleri hüküm sürmekteydi. Bu beylikler arasinda Germiyanogullari, Kütahya ve Denizli civarinda önemli bir güç olarak diger beyliklere üstünlüklerini kabul ettirmislerdi. Bu sebeple Karasi Beyligi'nin de diger beylikler gibi kurulusunun ilk yillarinda Germiyan-ogullari beylerine tabi olduklari düsünülebilir. Hatta onlarin Karesi ve çevresini de Germiyan kuvvetlerinin yardimi ile ele geçirdikleri anlasilmaktadir. Karasi Bey'in Balikesir ve çevresinde hakimiyetini sürdürdügü bu devrede, Bizans Imparatorlugu oldukça zayif bir durumda idi. Bati Anadolu'da imparatorlugun elinde bulunan topraklar birer birer Türk beyliklerinin eline geçiyordu. Bunun üzerine Bizans Imparatoru II. Andronikos (1282-1328) XIV. yüzyil baslarinda kuzey-bati Anadolu'da giderek gelisen bu Türk yayilmasini önlemek için önce Alanlar ve sonra da Katalanlar ile isbirligi yapmak zorunda kaldi. Imparator ilk olarak Mogollar önünden kaçan Alanlar ile anlasti ve 1302 yilinda kalabalik bir Alan kuvvetini oglu IX. Mikhail komutasinda Bati Anadolu'yu kontrol altina almak üzere gönderdi. Müttefik Bizans-Alan kuvvetleri Manisa'daki Gediz nehri civarinda karargâh kurdular. Burada Karasi Beyligi birliklerinin de bulundugu Türklerle yapilan çarpismalarda müttefik kuvvetler basarili olamadilar. Alanlar bir süre sonra Bizans Imparatorlugu ile yapmis olduklari antlasmayi bozarak Bati Anadolu'da Türklere karsi yaptiklari mücadeleyi biraktilar. Bizans-Alan seferinin basarisizlakla sonuçlanmasindan sonra Imparator II. Andranikos bu sefer Katalanlar ile anlasma yapti. 1303 yilinda Karasi Türkleri Kyzikos (Erdek civari)'u fethetmeye hazirlanmaktaydilar. Andronikos, bu sarada Istanbul'a gelmis olan Katalanlari Karasi Türkleri üzerine gönderdi. Katalanlar 1303 yili sonlarinda Erdek'e gelerek buraya yerlestiler. 1304 yili baharinda Karasi Türkleriyle çarpisan Katalanlar onlari buradan püskürterek güneye dogru yürüyüse geçtiler. Alasehir'e kadar inen Katalanlar oradan Gelibolu-Lapseki'ye geçerek burada yerlestiler. 1304 Katalan seferi Erdek, Edremit, Bergama ve Biga gibi yerlesim yerlerinin bir kaç yil daha Bizans Imparatorlugu'nun elinde kalmasini saglamistir. Ancak Karasi kuvvetleri muhtemelen 1306 tarihinde Erdek hariç bu Bizans kiyilarini fethettiler. Edremit ile ayni tarihlerde ele geçirildigini tahmin ettigimiz Bergama'nin Karasi topraklarina dahil olduktan sonra, beyligin Balikesir'den sonra en önemli sehri durumuna geldigi görülmektedir. Erdek ise 1304 Katalan savasindan sonra uzun bir süre daha Bizanslilarin elinde kalmistir. Karasi Bey zamaninda Mogollar önünden kaçarak önce Dobruca'ya, oradan Anadolu'ya gelen Saru Saltuk Türkmenlerinin, Ece Halil komutasindaki emirleri ile birlikte Karasi topraklarina yerlestirildikleri bilinmektedir. Böylece bölgedeki Türk nüfusunun artmasi saglanmis oldu. Katalan seferi ve Sari Saltuk Türkmenleri'nin Anadolu'ya geçisinden baska bu devre ve Karasi Bey'in hayati hakkinda daha fazla bilgi edinemiyoruz. Onun zamani, yeni kurulan beyligin gerek Bulgar baskisiyla Rumeli'den, gerekse Mogol baskisiyla Anadolu'dan kopup gelen göç dalgalarina son durak olabilecek, elverisli bir mekânin saglanmasiyla, dolayisiyla beyligin kurulus asamasi ile geçmis görünmektedir. Bu suretle nüfusu artan beylik, daha da güçlenmis, üstelik Bizans'in bu topraklar üzerindeki son çabalari da faydasiz kaldiktan sonra Küçük Misya ve Saruhan Beyligi sinirlarina kadar yayilmak mümkün olabilmistir. Karasi Bey'in hangi tarihte vefat ettigi de kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Bizans Imparatoru II. Andronikos'un Karasi-oglu Demirhan Bey ile antlasma yapmak üzere 1328 yilinda Kapidagi'ndaki Kyzikos (Erdek) sehrine geldigi bilindigine göre Karasi Bey'in bu tarihten önce ölmüs olabilecegi kesinlik kazanmaktadir. 2- Demirhan Bey Karasi Bey'den sonra beyligin tarihinde üç kisinin adinin geçtigi görülmektedir. Bunlar Demirhan, Yahsi ve Dursun Beylerdi. Bundan baska sadece Osmanli tarihlerinde zikredilen Aclan adinda bir beyden daha bahsedilmektedir. Osmanli müverrihlerinden Âsik Pasa-zâde ve Nesrî, 735/1334-35 yilinda Karasi vilâyetine Aclan Bey'in hakim oldugunu ve onun iki oglundan birisinin adinin Dursun Bey oldugunu belirtmislerdir. Aclan Bey'in sahsiyeti kesinlik kazanamamistir. Onun Karasi Bey'in oglu oldugu ve babasinin yerine geçtigi kabul edilmis. hatta Aclan Bey'in Yahsi Bey veya Demirhan Bey oldugu ileri sürülmüstür. Muhtemelen Aclan ismi Yahsi Bey'in bir lâkabi olmalidir. Öyle anlasiliyor ki, Karasi Bey'in ölümünden sonra beyligin basina Demirhan Bey geçmis, Yahsi (Aclan) Bey ise Bergama ve havalisine hakim olmustur. Seyyah Ibn Battuta'nin bildirdigine göre 1333 yilinda Demirhan Bey Balikesir'de, Yahsi Bey de Bergama'da hüküm sürmekte idi. Yani Karasi Bey'den sonra beylik ikiye ayrilmis, Demirhan Bey ÒUlu BeyÓ sifati ile Balikesir'de oturmus, Yahsi (Aclan) Bey de Bergama ve çevresinde hüküm sürmüstür. Karesi beyleriyle çagdas olan Bizans Imparatoru VII. Ioannes Kantakuzenos ise kaleme adigi eserinde Demirhan Bey'i Yahsi Bey'in oglu olarak göstermistir. Demirhan Bey'in 1328 yilinda Bizans Imparatoru III. Andronikos ile bir antlasma yaptigi bilinmektedir. Demirhan Bey muhtemelen Marmara kayilarinda ve Kapidag yarimadasindaki Bizans yerlesim alanlarina akinlar yapmakta idi. III. Andronikos bu akinlara son vermek için çareyi onunla baris yapmakta bulmus ve bu amaçla Pegai (Kara Biga)'ye gelerek Demirhan Bey ile bir baris antlasmasi imzalamistir. Demirhan Bey 1328 yili sonunda Bizans Imparatorlugu ile yaptigi antlasmaya sadik kalmis ve bir daha Bizans'a karsi taarruzda bulunmamistir. 3- Yahsi Bey Karasi Beyligi'nin kurucusu Karasi Bey'in oglu olan Yahsi Bey, babasinin ölümünden sonra kardesi Demirhan Bey Balikesir ve çevresinde hüküm sürerken kendisi Bergama'ya sahip oldu. Onun Karasi Bey'in oglu oldugu mezar kitabelerinden anlasilmaktadir. Ibn Battuta Seyahatnâmesi'nde ÒHanÓ ünvaniyla zikredilen Yahsi Bey, adina basilmis bir sikkede ise Òel-MelikÓ ünvanini kullanmaktadir. Yine Ibn Battuta, 1333 yilinda Bergama'da sultan olarak Yahsi Han'in bulundugunu, Han kelimesinin sultan anlami tasidigini bildirmistir. Ibn Battuta'nin verdigi bu bilgilere göre 1333 yilinda Demirhan Bey'in Balikesir'de, Yahsi Bey'in de Bergama'da hüküm sürdükleri anlasilmaktadir. Demirhan Bey, Çanakkale Bogazi ve Marmara Denizi'nden gemilerle Rumeli'ye asker çikararak yagma akinlari yaparken, Bergama Emiri Yahsi Bey de Saruhanogullari'yla birlikte Ege Denizi'nin kuzey kisimlarinda yagma, tahrip ve korsanlik faaliyetlerinde bulunuyordu. Son derece kuvvetli bir donanmaya sahip olan Yahsi Bey, Haçlilar'in meydana getirdikleri kalabalik donanmaya karsi Aydinogullari'yla birlikte cesurca mücadele etti. Edremit körfezinde toplanan Haçlilar, Yahsi Bey komutasindaki Türk donanmasi ile siddetli bir savasa giristi. Yahsi Bey'in donanmasi bu müttefik Haçli donanmasi karsisinda yenilgiye ugramis ve savastan kurtulabilenler Izmir'de bulunan Umur Bey'in yanina siginmislardir. Haçli donanmasi Izmir'e siginan Yahsi Bey'i takip ederek Izmir önlerine geldi. 17 Eylül 1334 tarihinde burada Türk donanmasi ile Haçli donanmasi bir kez daha çarpismaya basladi. Haçli donanmasindaki kuvvetler karaya çikmak istedilerse de Türkler onlari geri püskürttü. Yahsi Bey 1341 ve 1342 yillarinda iki defa donanma ile Gelibolu yarimadasina asker çikarmis ise de, basarili olamamis ve Bizans tahtini ele geçirmek için ugrasan Kantakuzenos ile anlasmak zorunda kalmistir. Yahsi Bey hakkinda Bizans Imparatorlugu ile yapilan bu antlasmadan sonra, kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadir. Ölüm tarihi bilinmemekle beraber 1342 yilindan kisa bir süre sonra vefat etmis oldugu tahmin olunmaktadir. Bizans kaynaklarina göre Yahsi Han'in vefatindan sonra bu bölgede, yani Truva taraflarinda Süleyman Bey isimli bir beyin hakim oldugunu görüyoruz. Ancak kendisinin Demirhan Bey veya Yahsi Bey'den hangisinin oglu oldugu kesinlikle anlasilamamaktadir. Onun hakkinda bildigimiz, Bizans tahti için mücadele eden Kantakuzenos'a yardim etmis olmasidir (1343). 4- Osmanlilar'in Karasi Beyligi'ne Son Vermesi Öte taraftan Osmanlilarin yaninda bulunan Karasi-oglu Dursun Bey, Orhan Bey'e müracaat ederek Osmanlilara Balikesir, Aydincik ve Bergama'yi vermeyi taahhüd etmis ve bunun karsiliginda da kendisine beylik verilmesini istemistir. Orhan Bey, Dursun Bey'in bu teklifini kabul ederek onu yanina alip Balikesir üzerine yürüdü. Orhan Bey'in Balikesir üzerine gelisini haber alan Demirhan Bey, mukavemet edemeyecegini anlayarak derhal müstahkem Bergama kalesine kaçti. Orhan Bey Balikesir'e gelip Demirhan Bey'in Bergama'ya gittigini ögrenince, iki kardesi baristirmak için Dursun Bey'i Haci Ilbeyi ile beraber Bergama'ya gönderdi. Ancak Bergama önüne gelen Dursun Bey, kaleden atilan bir okun isabet etmesi sonucu öldü. Bu duruma çok üzülen Orhan Bey Balikesir ve çevresini beyligine kattiktan sonra Bursa'ya döndü. Demirhan Bey'in beraberindeki asiler, canlari korkusundan ve ugrayacaklari zarari farkederek Demirhan Bey'i Orhan Bey'e teslim ettiler. Bergama kalesinden anlasma sonucunda çikan Demirhan Bey'in hayatini bagislayan Orhan Bey onu Bursa'ya gönderdi. Demirhan Bey iki sene kadar burada yasadiktan sonra taundan vefat etti (1347). Osmanli tarihlerinde Karasi Beyligi'nin Osmanlilar'ca ilhaki 1334, 1336, 1345 ve 1354 olmak üzere çesitli tarihlerde gösterilmistir. Bunlar arasinda 1345 tarihi, Karesi beyliginin Osmanli topraklarina katildigi tarih olarak daha uygun görülmektedir. Karasi Beyligi'nin Demirhan'a ait kisminin Osmanlilara geçmesi üzerine tecrübeli Karasi umerâsindan Haci Ilbeyi, Evrenos Bey, Ece Halil ve Gazi Fazil Beyler Osmanli Devleti hizmetine girerek Rumeli'nin fethinde büyük yararliliklar göstermislerdir. Orhan Bey, Karasi vilâyetinin idaresini oglu Süleyman Pasa'ya vermis, I. Murad devrinde ise bölge Yakub Çelebi tarafindan idare edilmistir. Karasi Beyligi zamaninda bölgede ipekçilik ve ipek ticareti önemli ölçüde gelismis idi. Beylik merkezi olan Balikesir ipek ticareti bakimindan önemli bir pazar yeri durumunda idi. Karasiogullari'nin bastirmis oldugu iki sikkenin varligi bilinmektedir. Bunlardan bir tanesi Yahsi Bey'e aittir. Digeri ise Yahsi Bey'in oglu Beylerbeyi adina kesilmistir. Karasi Beyligi dönemine ait günümüze kadar ulasan bir mimari eser yoktur. |
MENTESEOGULLARI BEYLIGI 1- SIYASI TARIH XIII. asrin ikinci yarisinda Güneybati Anadolu'da, merkezi Fethiye (Megri) olmak üzere Mugla, Balat, Milas, Beçin, Çine, Tavas ve Köycegiz kasabalarini içine alan bölgede kurulmustur. Beyligin kurucusu Mentese Bey maiyyetindeki Türkmenlerle birlikte, Akdeniz kiyilarindaki Finike ve Megri taraflarinda denizden gelmisler ve kuzeye dogru yayilarak karadan gelen Türk kuvvetleriyle birlesip eski Karya bölgesini (Mugla) ele geçirerek burada yerlesmislerdir. Mentese beyligini kuran Türkmenler, Anadolu Selçuklulari'nin idaresinde bulunan Antalya ve Likya (Antalya'nin bati taraflari) kiyilarindan deniz yoluyla bu havaliye geldiler ve yikilmaya yüz tutan Bizans donanmasina mensup gemicileri de alarak kurduklari donanma ile korsanlik yapmaya basladilar. Beyligin kurucusu Mentese Bey hakkinda Bizans kaynaklarinda görülen Salpakis Mentese (yani Sahil beyi Mentese) ifadesi Menteseogullarinin sahilde söz sahibi oldugunu göstermektedir. Bölgeye yerlesen Türkmenleri buradan çikarmak için Bizans Imparatoru VIII. Mihail, oglu Andronikos kumandasinda bir ordu gönderdi ise de muvaffak olamadi ve Mentese Bey idaresindeki Türk kuvvetleri Aydin ve Güzelhisar mevkilerini zaptettiler. Beylige adini vermis olan Mentese Bey, 1282'den sonra vefat etmis ve Fethiye'deki türbesine defnedilmistir. Mentese Bey'in ölümünden sonra oglu Mesud Bey beyligin idaresini ele almis, diger kardesi Kirman ise Fenike taraflarinda hakimiyetini sürdürmüstür. a- Mesud Bey Mesud Bey zamaninda düzenlenen deniz seferlerinde bazi basarilar elde edildi ve Rodos adasinin önemli bir kismi ele geçirildi (1300). Ancak on yil sonra Sen Jan Sövalyelerinin saldirisina ugrayan Rodos adasi Papa ve Fransa Krali Güzel Filip'in yardimiyla sövalyeler tarafindan zaptedildi (1310). Mesud Bey, Rodos'u geri almak için çok ugrasmis, hatta sövalyeler tarafindan ticaret gemileri gaspedilen Cenevizlilerden de yardim almis fakat Papa V. Clemens'in Cenevizlileri yardimdan men etmesi üzerine (1312), sonuç alamamistir. Mesud Bey, Mevlâna'nin torunu Arif Çelebi tarafindan muhtemelen Milas'ta 1312-1314 yillari arasinda ziyaret edilmistir. Onun verdigi bilgiden Mesud Bey'in Mentese Bey'i olarak bölgeyi idare ettigi anlasilmaktadir. Mesud Bey, 1319'dan önce Milas'ta vefat etmis ve buraya gömülmüstür. Mesud Bey'in Orhan ve Ibrahim adinda iki oglu bulunuyordu. O'nun ölümünden sonra iki kardes birbiriyle mücadele etmisler ve sonunda Orhan kardesini yenerek Mentese beyi olmustur. b- Orhan Bey Sücaeddin sifatiyla bilinen Orhan By, 1320'den itibaren Rodos'u geri almak için donanma ile mücadeleye giristi ise de basarili olamadi. 1333 yili yazinda bölgeyi ziyaret eden Ibn-i Battuta, Milas'a gelmis ve Menteseoglu Orhan Bey'le görüsmüstür. Seyyah, Milas sultani hakkinda su bilgileri vermektedir: "Sultân-i mükerrem Sucâuddin Orhan Bey bin Mentese Bey'dir. Mümâileyh hiyâr-i mülûkdan olup süret ve sireti güzeldir. Hemdemleri olan fukahâ yaninda mazhar-i ta'zîm ve ihtirâmdir. Sarayinda fukahadan bir cemaat bulunur. Sultân-i mümâileyh bize ihsan etti ve hayvan ile zâd-i râh verdi. Ikametgahi Milas kurbünde Bercin beldesi olup aralari iki mildir. Bercin orada kâin bir tepe üzerinde müceddeden te'sis edilmistir. Güzel binalar ve mescidler ile müzeyyendir. Sultan, Bercin'de bir cami insasina baslamis olup henüz binasi hitâm bulmamis idi". Yine ayni yüzyilda Anadolu'yu ziyaret eden seyyah el-Ömerî, Orhan Bey'in 50 sehir ve 200 kalesi oldugunu, donanmasi ve yüzbin askeri bulundugunu, karada ve denizde gaza ile mesgul oldugunu bildirir. Orhan Bey'in ne zaman öldügü kesin olarak belli degildir. c- Ibrahim Bey Ibn-i Battuta'nin Mentese Beyligi'ni ziyareti sirasinda, babasi Orhan Bey'in Mugla valisi olarak gördügünü anlattigi Ibrahim Bey'in ne zaman beylik tahtina oturdugu tam olarak bilinmemektedir. Ancak Mugla'da yaptirdigi Ulu Cami'nin kitabesinden 1344'de Mentese beyi olarak beyligin basinda bulundugu anlasilmaktadir. Ibrahim Bey, Aydinoglu Umur Bey'in Izmir frenklerine karsi giristigi sefere katilmak için hazirlik yapmis, ancak Umur Bey'in 1348 yilinda ölmesi üzerine bu sefer yarim kalmistir. Aydinogullari'nin Venedik ile bir anlasma yapmalarindan sonra yalniz kalan Mentese Beyligi, Venedikliler'in baskisi karsisinda agir bir anlasma yapmaya mecbur olmustur (1352-1355). Bunun geregi olarak Venedikliler, Balat'ta bir kilise insa ettikleri gibi bir de konsolos ikame etmislerdir. Ibrahim Bey'in, Musa, Mehmed ve Ahmed Gazi adli üç oglu bulunuyordu. 1360'da Ibrahim Bey'in ölümüyle ogullarindan Mentese Beyliginin askerleri Murad Hüdavendigâr'in Kosova'da yaptigi savasda (1389) Osmanli ordusuyla birlikte bulundu. Mehmed, Mugla ve Çine'de, Musa Milas, Pecun ve Balat'ta ve Ahmed Gazi Marmaris ve Megri (Fethiye) ile güney kiyi bölgelerinde hakimiyetlerini sürdürdüler. Haçlilarin Iskenderiye'yi zapti üzerine Memluk Sultani tarafindan bazi Anadolu Beylerine gönderilen ittifak teklifi (1366) sirasinda Musa Bey ile de muhabere yapilmisti. Musa Bey'den sonra Balat Mentese beyi olan Mehmed Bey ve oglu Mahmud zamaninda Osmanlilar'la bazi münasebetler olmustur. Mentese Beyligi'nin askerleri Murad Hüdavendigâr'in Kosova'da yaptigi savasta (1389) Osmanli ordusuyla birlikte bulundu. I. Murad'in sehid olmasi üzerine Yildirim Bayezid Karamanogullari'nin öncülügünde Saruhan, Aydin ve Germiyan Beylerinden olusan ittifaki bozmak için Bati Anadolu'ya geldiginde Mentese Beyligi'nin de merkezini almisti. Bunun üzerine Ibrahim Bey'in oglu Mehmed Bey ülkesini terk ederek Sinop emiri Çandaroglu Isfendiyar Bey'e siginmistir (1389-1390). Ancak, Bayezid bu istila hareketine karsilik Mehmed Bey'in oglu Mahmud Bey'e Bergama'dan mülk arazi vererek helallasmak istemistir. Böylece, Balat ve Mugla'daki Mentese Beyligi son bularak Osmanlilar'in idaresine girmistir. Megri (Fethiye) ve Marmaris bölgesinin hükümdari olan Ahmed Gazi ise, sahillerde bulunan donanmasiyla kiyilarin korunmasina çalismistir. Denizdeki bu faaliyetleri sebebiyle "sultanü's-sevâhil" ünvanini tasiyan Ahmed Gazi, ayrica "emir-i kebir", "sultan-i mülûkü'l-arab ve'l-acem" gibi ünvanlar da kullanmisti. Ahmed Gazi, Rodos sövalyeleri ve Kibris krali ile de savasmisti. Saban 793 (Temmuz 1391)'de vefat eden Ahmed Gazi, Beçin'deki türbesine defnedilmistir. O'ndan sonra Mentese Beyligi'nin bu topraklarinda Yildirim Bayezid'in kumandanlarindan Hoca Firuz Bey görev yapmistir. Timur'un Ankara savasindaki (1402) galibiyetinden sonra, Anadolu Beyleri içinde topraklari geri verilenler arasinda Isfendiyar beyi'ne siginan Mehmed Bey ile oglu Ilyas Bey de vardi. Timur'un hakimiyetini tanimak sartiyla Mentese Beyligi'ne sahip olan Mehmed Bey, memleketinden tahsil ettigi vergileri ve bazi hediyeleri Timur'un ordugahina giderek takdim etmistir. Böylece ikinci defa beyligi ele geçiren Mehmed Bey çok yasamamis ve 1403 senesinde vefat etmistir. d- Ilyas Bey Sücaeddin lakabiyla anilan Ilyas Bey, Mentese beyi oldugunda (1403), Osmanli Devleti Ankara Savasi sonrasindaki fetret devrini yasiyordu. Önceleri, Çelebi Mehmed'in aleyhine olarak Aydin ve Saruhan Beyleri'yle anlasmis, ancak yenildiklerinden Aydinoglu Cüneyd Bey, Çelebi Mehmed'e siginmistir. Çelebi Mehmed'in Saruhanoglu Hizir Sah Bey'i öldürmesinden sonra, Ilyas Bey de onun hakimiyetini tanimak zorunda kalmistir (1405). Bir ara Anadolu'ya geçen Süleyman Çelebi'ye tabi olmussa da sonra tekrar Çelebi Mehmed'in hakimiyetine girmistir. Çelebi Mehmed'in Osmanli padisahi olmasindan sonra, müsterek olarak para bastirmistir. Ayrica iki oglu Leys (Osmanli kaynaklarinda Üveys) ve Ahmed'i Osmanli sarayina rehin olarak göndermeye mecbur oldu. Ancak gerek Mentese Beyi Ilyas Bey'in ve gerek Çelebi Mehmed'in ayni tarihte ölmesi üzerine (1421) her iki Mentese sehzadesi ülkelerine geri döndüler ve ülkeyi birlikte idare ettiler. Osmanli padisahi II. Murad; Mentese ülkesini isgal ettigi sirada (1424) Leys ile Ahmed'i yakalatarak Tokat kalesine hapsettirmistir. Iki sene sonra buradan kaçmayi basaran Ahmed Akkoyunlu hükümdari Kara Osman'in yanina gitmis, oradan Misir'a, sonra Iran'a geçmistir. Kardesi Leys ise bu olay üzerine öldürülmüstür. II. Murad'in vefati üzerine Osmanlilar'da rehin bulunan Ahmed'in Ilyas adindaki oglu memleketi olan Mentese'ye dönerek idareyi ele aldi. Bu sirada Aydin ve Karaman Beylikleri de Osmanlilar'a karsi harekete geçmisti. Sultan II. Mehmed, Karaman üzerine bizzat sefere çikarken, Anadolu beylerbeyi Ishak Pasa'yi da Mentese'deki isyani bastirmakla görevlendirdi. Buna karsi koyamayan Ilyas Bey, Rodos'a kaçti (1451). Böylece tamamen Osmanli idaresine giren Mentese bir sancak olarak teskil edilerek Anadolu Eyaletine baglandi. Mentese sancaginin merkezi Mugla oldu. 2- Sosyal ve Ekonomik Durum Mentese Beyligi topraklari, cografî bakimdan bati ve güney taraflarinda denizle çevrilmistir. Sahil kesimi körfezler ve çikintilarla kusatilmis oldugundan pekçok tabii çikmasi bulunuyordu. Ancak, hinterlandla baglantilari olmadigindan bu limanlar yeteri kadar ise yaramiyordu. Ülkenin iç kesimleri esas olarak daglik olup, bazi kolay yol veren nehir vadileri vasitasiyla bölgedeki meyva bahçeleri Menderes'in genis vadi ovalariyla birlesir. Menteseogullari Beyligi'nin ekonomik hayati önemli ölçüde ticarete dayaniyordu. Sahip olduklari ticaret gemileri sayesinde Frenk ülkeleri, civar adalari ve Iskenderiye ile ticaret yapiyorlardi. XIV. yüzyilda ülkenin en önemli ticaret limani Balat idi. Buradan ihraç edilen mallar arasinda bugday, safran, susam, bal, balmumu, palamut, deri, hali, köle ve cariye bulunuyordu. Balat limaninda ithal ve ihraç edilen mallardan alinan gümrük resimleri ve transit ticaretten alinan vergiler beyligin en önemli gelir kaynaklarini teskil ediyordu. Buradaki mallar daha çok frenk tüccarlara satiliyordu. Bu tüccarlarin Balat'ta ticarethane ve depolari vardi ve gemileriyle Rodos, Kibris gibi yakin adalar yaninda Misir ve Avrupa'ya ihracat yapiyorlardi. Buna karsilik da Avrupa'dan kumas, sabun, kalay, kursun ve diger mallar getiriyorlardi. Bölgenin ticarî bakimdan önemi Venedik'in Mentese Beyleri ile devamli ticaret antlasmalari yapmasindan ve bir ihtilaf çikarmaktan dikkatle kaçinmasindan anlasilmaktadir. Mentese Beyleri ile Venedik arasinda 1403 ve 1414 tarihlerinde imzalanan ticaret antlasmalari önemli bir yer tutmaktadir. Mentese Beyligi'nin diger önemli liman ve sehirleri Megri, Marmaris, Milas ve Baçin idi. Menteseogullari Avrupa ile yaptiklari ticarî faaliyetleri sirasinda latin harfleriyle Gigliati tezyinatini havi gümüs sikkeler kullanmislardi. Mentese beyleri içinde Orhan, Muhammed, Musa, Ahmed, Gazi, Ilyas, Leys ve Ahmed Beyler adina gümüs veya bakir paralar bastirildigi tesbit edilmistir. 3- Ordu ve Donanma Diger Anadolu Beylikleri'nde oldugu gibi Mentese Beyligi de bir kara ordusuna ve sahilde oldugu için güçlü bir donanmaya sahipti. Ömerî'nin Mesâlikü'l-ebsâr'daki rivayetine göre beligin yüz bin süvarisi bulunuyordu ve karada, denizde gaza ile mesgul idi. Sahip oldugu mükemmel donanmasi sayesinde ise etrafa akinlar yapiyorlardi. Rodos'a ve civarindaki adalara yapilan seferlerle beyligin denizlerdeki üstünlügü gerçeklesti. Bunlar, kuvvetli donanmalariyla gerektiginde Misir'daki Memlûk Sultanligi'na ve Aydinogullari'na yardim ediyorlardi. Nitekim, 1364'te Menteseoglu'nun ikiyüz kadirgasiyla Misir'in Kibris üzerine düzenledigi sefere katildigi bilinmektedir. Mentese Beyligi'nin kurucusu Mentese Bey'in babasi "emirü's-sevâhil", Mentese beylerinden Ahmed Gazi "sultanü's-sevâhil" ünvaniyla anilmaktaydi. 4- Ilmî ve Kültürel Faaliyetler Mentese Beyligi'nin Milas, Mugla, Beçin ve Balat gibi sehirlerinde devrine göre ileri seviyede medreseler bulunuyordu. Beçin'deki Ahmed Gazi medresesi, bunun örneklerindendir. Mentese Beyligi döneminde bu bölgede bazi eserlerin telif ve tercüme edildigi bilinmektedir. Mentese beyleri, ilmî ve edebî ilgilerine ragmen Arapça ve Farsça bilmiyorlardi. Bu sebeple kaleme alinan eserler Türkçe idi. Mentese beyi Ibrahim Bey'in torunlarindan Mehmed Bey adina, Sirvanli Mehmed tarafindan avciliga dair Baznâme adiyla Farsça'dan Türkçe'ye bir kitap tercüme edilmistir. Yine ayni zat Sücaeddin Ilyas Bey adina da Ilyâsiye ismini verdigi kisa bir tip kitabi yazmistir. Edebî faaliyetler bakimindan Mentese sarayi Aydinogullari'nin seviyesine ulasamamistir. 5- Imar Faaliyetleri Mentese beyleri, bulunduklari bölgelerde cami, medrese, türbe, imaret gibi eserleri insa ettirerek ülkenin kültürünün gelismesini sagladiklari gibi, devri için güzel örnekler ihtiva eden mimarî eserler vücuda getirmislerdir. Nitekim seyyah Ibn-i Battuta, Beçin'de Orhan Bey'in tesis ettigi güzel binalar ve mescidler oldugunu bildirmistir. Orhan Bey'in Mugla'daki Ulu Camii (1344), Ahmed Gazi'nin Beçin'deki medresesi (1375), Milas'taki Camii (1478), Mugla ve Milas arasindaki Eskihisar Camii v Megri (Fethiye)'deki medresesi, Ilyas Bey'in Balat'taki Cami (1404), imaret ve medresesi, Mugla'nin Turgut nahiyesindeki Camii, Beçin'deki medresesi, Mazun kazasinin Hisarköyü'ndeki Camii bu mimarî eserler arasindadir. |
MUTAHHARTEN BEYLIGI Erzincan ve çevresi 1379 yilina kadar Eretna Devleti sinirlari içerisinde kalmis ve sirasiyla Ahi Ayna Bey ve Pîr Hüseyin'in idaresinde bulunus idi. Pir Hüseyin'in ölümünden sonra (1379) ise Erzincan ve çevresine Mutahharten hakim oldu. 1- Mutahharten'in Mensei ve Erzincan'a Hakim Olmasi Mutahharten'in Tatarlar'a mensup oldugu söylenmekte ise de, onun Uygur Türklerinden olan Eretna ile akraba olmasi daha muhtemeldir. Mutahharten'in Akkoyunlu Ahmed Bey'in damadi oldugu bilinmektedir. Kaynaklarda adi Taharten, Tahirten ve Mutahharten seklinde geçen bu Erzincan emiri Pir Hüseyin'in ölümünden sonra Erzincan Beyligi tahtina geçti. Bagimsizligini ilân ederek kendi adina para bastiran ve hutbe okutan Mutahharten'e karsi ilk tepki Eretna Beyligi'nden geldi. Eretna beyliginin ileri gelenleri Alâaddin Ali Bey'e müracaat ederek, Erzincan'in Eretna ailesi ile olan ilgisini ileri sürerek bu sehrin kurtarilmasini istemislerdi. Bunun üzerine Alâaddin Ali Bey Mutahharten'e adamlar göndererek Erzincan'i baris yoluyla ele geçirmek istedi. Ancak görüsmelerden bir sonuç alinamayinca iki taraf arasinda savas basladi. Ilk karsilasmada Mutahharten'in kuvvetleri yenilgiye ugrayarak çekildi. Eretna beyliginin tabiiyetini kabul etmeme karari almis olan Emir Mutahharten yardim istemek üzere Dulkadiroglu Ibrahim Bey ile Akkoyunlu Türkmenlerinin reisi Kutlu Bey'e haber gönderdi. Bu devletlerden gelen yardimci kuvvetlerin de destegi ile Mutahharten-Eretna arasinda yapilan savasi Erzincanlilar kazandi. Daha sonra Erzincan önünde yapilan çarpismalarda da kesin bir sonuç alamayan Alâaddin Ali Bey baskent Sivas'a çekilmek zorunda kaldi. 2- Mutahharten'in Kadi Burhaneddin ile Mücadelesi Eretna hükümdari Alâaddin Ali Bey'in 1380 yilinda ölümünden sonra devletin idaresini eline alan naib Kadi Burhaneddin Ahmed'in, ülkesine yönelik faaliyetler yapacagini bilen Mutahharten ona karsi yeni müttefikler aramaya basladi. Nitekim Mutahharten, Kadi Burhaneddin tarafindan Koyulhisar çevresine gönderilen Zünnûn ve Sarkî Karahisar hakimligine atanan Melik Ahmed ile derhal dostluk kurmaya basladi. Kizkardesini Zünnûn ile evlendiren Erzincan emiri, onunla birlikte Eretna topraklarina taarruza geçti. Ancak Sivas topraklari içerisinde yagma ve tahrip hareketlerinde bulunan Zünnûn, Kadi Burhaneddin tarafindan bozguna ugratildi. Gerek Zünnûn'un bu yenilgisinden dolayi ve gerekse Amasya Emiri Sadgeldi'nin kiskirtmalariyla Kadi Burhaneddin'e daha çok kizan Mutahharten Sivas'a taarruza geçmege karar verdi. Ordusu ile Erzincan'dan çikarak Sivas vilâyeti hududuna geldi. Nâib'e karsi tehditkâr bir tavir takinarak gönderdigi elçiler vasitasiyla, devletin idaresini Alâaddin Ali Bey'in oglu Mehmed'e birakmasini istedi. Ancak nâib Kadi Burhaneddin, saltanati terketmek istemiyordu. Bu sebeple Mutahharten'den gelen elçi Emir Tugrul'u tutuklatti. Elçinin tutuklanmasindan sonra Mutahharten onun serbest birakilmasi sarti ile Sivas'tan ayrildi. Mutahharten ile Kadi Burhaneddin arasindaki mücâdeleler bundan sonraki yillarda da devam etti. Kadi Burhaneddin Ahmed, Mutahharten'in dostu olan Amasya Emiri Sadgeldi üzerine yürüyerek onu öldürdü (1381) ve kesik basini Erzincan'a gönderdi. Bu zaferden sonra O, nâib olmasina ragmen, bagimsizligini ilân ederek hükümdarlik makamina oturdu. Mutahharten onun tahta çikisina karsi çikarak baskent Sivas'ta Kadi Burhaneddin aleyhine düzenlenen suikastlerde faal rol oynadi. Ancak bu tesebbüsler sonuçsuz kaldi. Mutahharten daha sonra Sivas'taki muhalefetin lideri Eretna emirlerinden Seyyidî Hüsam ile Kadi Burhaneddin'e karsi bir ittifak meydana getirdi. Bu ittifaka Amasya Emiri Ahmed Bey ile daha pek çok beyler de katildi. Bu emirler Sivas'a hep birden saldirida bulunmak üzere hazirliklara basladilar. 1382 yilinda yapilan savaslardan da bir netice alinamadi. Müttefikler kendi aralarinda çikan anlasmazlik sebebiyle dagildilar. Bunun üzerine Mutahharten eski dostu Akkoyunlu Türkmenlerinden yardim istedi. Böylece Akkoyunlular da Sivas'a saldiriya geçtiler. Mutahharten-Akkoyunlu ortak saldirisi karsisinda basari gösteremeyen Kadi Burhaneddin'in emiri Yusuf Çelebi öldü. Mutahharten, Kadi Burhaneddin'in Kayseri civarinda bulundugu bir sirada tekrar Sivas yakinlarina kadar gelerek Eretna topraklarina saldiriya geçti. Fars kalesini ele geçirdikten sonra Sivas'i ciddi bir baski altina aldi. Bu durumu haber alan Kadi Burhaneddin Kayseri'de fazla kalmayarak süratle baskentine yetismeye çalisti. Abdülvahhab yöresinde iki taraf arasinda yapilan savasta Mutahharten yenildi ve ülkesine döndü. Kadi Burhaneddin, kendisine karsi kurulan ittifaklarin lideri olan Mutahharten'i yola getirmeye karar vererek Erzincan beyligi topraklarina girdi. Erzincan (Aksehir)'a kadar ilerleyip sehri siddetle yagma ederek atese verdi. Savas sirasinda Sivas askerlerinin yagmaya dalmasi sebebiyle kesin sonuç alinamadi. Kadi Burhaneddin bölgedeki harekâta son vererek geri döndü (1385). Bu olaydan sonra Mutahharten, muhtemelen dostu Akkoyunlular'in kendisini yalniz birakmasi sonucunda Kadi Burhaneddin Ahmed ile iyi geçinmeye basladi. Onunla bir dostluk antlasmasi imzaladi. Bu yillarda Erzincan emirligi sinirlari içerisinde Bayburt, Kemah, Ispir, Erzurum ve Tercan sehirlerinin bulundugu ve Trabzon Rumlari'nin da kendilerine haraç verdigi anlasilmaktadir. 3- Mutahharten'in Timur ile Mücâdelesi Erzincan emiri Mutahharten 1387 yilinda yeni bir tehlike ile karsi karsiya kaldi. Bu sirada Bati Iran'i isgal altina almis bulunan Timur Karabag'da ordugâhini kurarak Dogu Anadolu'ya bir sefer hazirligina baslamisti. Nihayet Timur'un Erzurum sinirlarina geldigi haberi Erzincan'a ulasinca Emir Mutahharten, ailesi ve agirligini dostu ve tabiî olan Sarkî Karahisar Hakimi Melik Ahmed Bey'in yanina gönderdi. Timur, Erzincan'a bir elçi göndererek Mutahharten'in kendisine itaat etmesini istedi. Mutahharten derhal itaat edecegini bildirdi. Timur, Ahlat'i zabt ederek Van gölü taraflarina indi ve daha sonra da Karakoyunlu ülkesinden ayrilarak Iran'a döndü. Böylece Erzincan üzerindeki baski sona ermis oldu. Mutahharten, Timur tehlikesinin ortadan kalkmasindan sonra, Erzincan bölgesine siginmis olan Karakoyunlu Türkmenleri ile birlikte Kadi Burhaneddin topraklarina tekrar taarruza basladi. Kadi Burhaneddin bu sirada kuzeydeki Türkmen emirlerinin anlasmazliklarini halletmek üzere Canik bölgesinde bulunuyordu. Mutahharten, Sivas hükümdarinin yoklugundan yararlanarak Sivas sehrinin yakinlarina kadar geldi. Ancak Kadi Burhaneddin'in geri dönmesi üzerine onun karsisina çikmadan ülkesine döndü. Erzincan Emiri Mutahharten, Kadi Burhaneddin aleyhindeki faaliyetlerini sürdürdü. O, 1388 tarihinde Amasya Emiri Ahmed Bey, Kayseri kalesi sahibi Cüneyd Bey, Haci Emir-oglu Süleyman gibi beylerle Kadi Burhaneddin'e karsi bir ittifak daha kurdu. Ayrica Memlûklular'a da haber göndererek Kadi Burhaneddin'in Timur'un dostu oldugunu bildirdi. Ancak bu ittifaktan da bir netice alinamadi. 4- Mutahharten'in Akkuyunlular'a Karsi Karakoyunlular'la Birlesmesi Akkoyunlu Beyi Kutlu Bey'in ölümünden (1389) sonra bu Türkmen toplulugunun basina geçen Ahmed Bey ile Mutahharten'in arasi, Erzincan emirinin onlara karsi yagma hareketlerinde bulunmasi üzerine bozuldu. Ahmed Bey emrindeki kalabalik Türkmen grubu Mutahharten üzerine yürüyerek onu agir bir yenilgiye ugratti. Bir müddet sonra Mutahharten bu Türkmenler üzerine gittiyse de basarili olamadi. Akkoyunlular Mutahharten'i tekrar agir bir yenilgiye ugrattilar. Mutahharten Karakoyunlu hükümdari Kara Mehmed'den yardim istemek zorunda kaldi. Öteden beri Akkoyunlularin düsmani olan Kara Mehmed, ortak düsmana karsi birlikte savasmayi kabul etti. Bu sefer Akkoyunlular agir bir yenilgiye ugradilar ve Kadi Burhaneddin'e iltica etmek zorunda kaldilar. Mutahharten ile Karakoyunlu hükümdari Kara Mehmed arasindaki ittifak bu olaydan sonra da devam etti. Müttefik güçler Kadi Burhaneddin'e ait topraklara saldirdilar. Ancak Kadi Burhaneddin müttefiklere karsi harekete geçince baris istenmis ve Mutahharten ile Sivas-Kayseri hükümdari arasinda yeni bir baris antlasmasi imzalanmistir (Mart 1389). Mutahharten, Kara Mehmed'den sonra Karakoyunlular'in basina geçen Kara Yusuf'la da dostlugunu devam ettirmis ve onunla birlikte Akkoyunlularla mücadele etmistir. Ancak Endris'te meydana gelen savasta Kara Yusuf esir düsmüs, Mutahharten ise kaçarak güçlükle Erzincan'a ulasmistir. Mutahharten bu yenilginin intikamini almak için kisa bir süre sonra, bu kez yalniz basina Akkoyunlular üzerine yürüdü. Akkoyunlu hükümdari Ahmed Bey, damadi olan Mutahharten'le baris yapmak istediyse de kardesi Kara Yülük Osman bunu kabul etmedi. Yapilan savasta Mutahharten Akkoyunlular karsisinda ikinci kez maglûp oldu. Erzincan emiri Mutahharten, 1393 yilina kadar Anadolu'da nüfuz ve hakimiyet kurmak için çalisti. Ancak 1393-94 kisinda Timur'un büyük bir ordu ile ikinci kez Anadolu'ya hareket ettigi haberini aldi. Mutahharten'in besbin kisilik bir askerî kuvvete sahip oldugunu ve Kadi Burhaneddin'in baslica düsmanlarindan biri bulundugunu ögrenen Timur, Anadolu'ya geldigi zaman ona haber göndererek itaatini istedi. Mutahharten de Timur'un huzuruna giderek ona itaatini arz etti. Hatta onunla birlikte Avnik kalesine yapilan savasa katildi. 43 günlük bir muhasaradan sonra Avnik'i zapteden Timur, Erzincan emiri Mutahharten'e çesitli nasihahatlerde bulunarak ona emâret, mensûr ve hil'at verdi. 5- Mutahharten'in Kadi Burhaneddin'e Karsi Karamanogullari ile Ittifaki Mutahharten, Timur'un Anadolu'dan dönmesinden sonra, kendisi gibi Timur'a tabi olan Karaman-oglu Alâaddin Bey'le birlikte Sivas-Kayseri devletini tehdit etmeye basladi. Bunun üzerine Kadi Burhaneddin, Timur'a güvenerek aleyhinde zararli faaliyetlerde bulunan bu iki beyi cezalandirmak için harekete geçti. Karaman'a yaptigi basarili harekâtdan sonra Erzincan üzerine yürüdü (1394-95). Erzincan emirligi hakimiyet sinirlari içerisinde bulunan Ezdebir, Sis ve Burtulus kalelerini zabtederek Sivas'a döndü. Ancak Kadi Burhaneddin Sivas'a döner dönmez Mutahharten yeniden harekete geçti. Sis ve Burtulus kalesi muhafizlari da Kadi Burhaneddin'e ihanet ederek kalelerini Mutahharten'e teslim ettiler. Kadi Burhaneddin bu durum üzerine yeni bir sefer hazirligina basladi. Öncü kuvvetlerin ardindan kendisi de Mutahharten üzerine hareket etti. Ancak Kadi Burhaneddin'in üstün kuvvetleri karsisinda savasi göze alamayan Mutahharten Erzincan'a çekildi. Kadi Burhaneddin, Erzincan meselesini neticelendirmek üzere bu kez daha büyük hazirliklara basladi. Kadi Burhaneddin'in Erzincan üzerine yürüyecegini haber alan Akkoyunlu Kutlu Bey oglu Ahmed Bey, Kadi'ya haber göndererek ona yardimci olacagini bildirdi. Böylece O da, Karakoyunlular ve Timur'la müstereken kendilerine karsi düsmanca davranmis olan Mutahharten'den intikam almak istiyordu. Bu düsünce ile Kadi Burhaneddin ve Akkoyunlu kuvvetleri birleserek Mutahharten üzerine yürüdüler. Bu kez Kadi Burhaneddin, Mutahharten'i cezalandirmak için çok tahribat yapti. Seferden sonra Bayburt'a kadar olan bölgeyi Akkoyunlu Ahmed Bey'e ikta ederek Sarkî Karahisar yolu ile Sivas'a döndü. Mutahharten, idaresinden çikan Kemah'a karsi hareket edince Kemah valisi acele Kadi Burhaneddin'den yardim istedi. Bunun üzerine Kadi Burhaneddin tekrar Erzincan'a yürüyüse geçti. Bu sirada Mutahharten de Sarkî Karahisar hakimi Melik Ahmed ile birlikte savas için hazirlik yapiyordu. Kadi Burhaneddin Erzincan'a geldigi zaman Mutahharten daglik arazide oldugu için onu takip edemedi. Bir kisim kuvvetini Erzincan topraklarinda birakarak kendisi Bayburt üzerine yürüdü. Böylece O, Mutahharten'in ovaya inmesini bekliyordu. Nihayet Mutahharten Pulur sahrasina indi. Kadi Burhaneddin de buraya hareket etti. Savasa ilk önce Kadi Burhaneddin'in öncü kuvvetleri basladi. Mutahharten, emirleriyle birlikte cesurca yaptigi bu savasi kazandi (Ekim 1395). 1396-97 yillarinda Timur'un yeniden Anadolu'da görünmesi Kadi Burhaneddin ile Mutahharten'in bir süre daha sessiz kalmasina sebep oldu. Ancak Timur tehlikesi geçtikten sonra Kadi Burhaneddin Ahmed yine Erzincan üzerine hareket etti. Kadi, Mutahharten'in düsmani Akkoyunlu Ahmed Bey'le birlesip onu, Erzincan emirligine tabi olan Melik Ahmed'e ait Sarkî Karahisar'i yagma ve tahribe memur etti. Bunun üzerine Melik Ahmed Kadi Burhaneddin'in sartlarini kabul ederek onunla anlasti. Kadi Burhaneddin daha sonra Kemah'i almak için Çit sahrasina indi. Ancak bu sirada Kayseri'de bir isyanin patlak vermesi üzerine Sivas'a dönmek zorunda kaldi. Kadi Burhaneddin Kayseri islerini hallettikten sonra Mutahharten'e bir mektup göndererek onun Timur ittifakindan ayrilmasini ve kayitsiz sartsiz kendisine itaat etmesini istedi. Ancak Mutahharten, Aksehir'in iade edilmeden sulh yapilamayacagini bildirdi. Mutahharten, Kadi Burhaneddin'in Karayülük Osman Bey tarafindan öldürülmesi (1398) üzerine büyük bir düsmanindan kurtulmus oldu. Ancak, Karayülük Osman Bey'in Osmanli hükümdari I. Bayezid'e yenilmesinden sonra Sivas Osmanli hakimiyetine girdi. Bayezid'e yenilen Karayülük Osman ise Erzincan'a iltica etmek zorunda kaldi. Osmanlilar'in Kadi Burhaneddin'in ülkesini ele geçirmesi, Erzincan emirligini Osmanli Devleti ile sinir komsusu yapti. Bu sirada Osmanlilar'in her geçen gün daha da genisleyip güçlenmesi Mutahharten'i endiselendiriyordu. Ancak bu sirada, Hindistan seferini basari ile bitiren Timur'un Anadolu'ya dogru hareket ettigi haberi Mutahharten'i ümitlendirdi. O, Timur'un Karabag'a geldigi bir sirada huzuruna giderek itaatini bildirdi. Timur ise Mutahharten'e izaz ve ikramda bulundu; ona tug, alem ve nakkare verdi. Muhtesem hil'atler giydirerek ülkesine gönderdi. Mutahharten, Misir Memlûklu sultanligindan umdugunu elde edemeyen Kara Yülük Osman'la birlikte Gürcistan seferinden dönen ve Avnik'te ikamet etmekte olan Timur'a katildi. 6- Mutahharten'in Osmanli Hükümdari Bâyezid ile Mücâdelesi Öte tarafdan Osmanli hükümdari I. Bayezid, Erzincan emiri Mutahharten'in Timur ile iliskisini haber alinca ona elçi göndererek bu ittifaktan ayrilmasini ve kendisine itaat etmesini istedi. Ancak Mutahharten, Bâyezid'in bu istegini kabul etmedi. Üstelik Timur Anadolu'ya girince ona rehberlik ederek birlikte Sivas'a geldi. Sehrin alinmasinda Timur'a yardimci olan Mutahharten, Anadolu Türklügüne indirilen bu darbeye emaretini kaybetmemek düsüncesiyle öncülük etti. Mutahharten'in Sivas'in isgalinden sonra Timur'dan ayrilarak Erzincan'a döndügü anlasilmaktadir. Timur'un Sivas'i isgalden sonra daha ileriye gitmeyerek güneye inmesi üzerine Osmanli hükümdari Bâyezid Mutahharten üzerine yürüdü. Siddetli taarruz karsisinda iç kaleye çekilen Mutahharten nihayet teslim oldu. Erzincan emirligine ait topraklar Osmanli sinirlarina dahil edildi. Bâyezid, Erzincan halkinin istegi üzerine ve kendisine tabi olmasi sarti ile Mutahharten'i affederek yine beyliginin basinda birakti. Buna karsilik bütün ailesini rehin alarak Bursa'ya götürdü. Mutahharten, Bâyezid'in Erzincan'dan ayrilmasindan sonra muhtemelen bu durumu Timur'a bildirmis ve ailesinin Bursa'ya götürüldügünü haber vermistir. Timur ile Bâyezid arasinda meydana gelen Ankara Savasi'nda Mutahharten'in, bizzat Timur tarafindan kumanda edilmekte olan merkez kolunun sag grubunda muharebeye katildigi bilinmektedir. Mutahharten bu savasta, Bâyezid'in yaninda bulunan Tatarlarin Timur tarafina geçmesini saglamis ve Rumeli askerinin dagilmasina sebep olmustur. Savastan sonra Erzincan'a dönen Mutahharten ölünceye kadar Timur'un yüksek hakimiyetini tanimistir. 7- Mutahharten'in Ölümü ve Beyligin Sonu Mutahharten'in ölüm tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber onun 1403 yilinin sonlarinda vefat ettigi sanilmaktadir. Ölümünden sonra emirligin kimin eline geçtigi de meçhul olup1410 yilinda Erzincan hakimi olarak Mutahharten'in torunu Seyh Hasan görülmektedir. Bu dönemde Karakoyunlu Kara Yusuf'un Erzincan'i ele geçirmek istedigi ve bu amaçla burasini kusattigi bilinmektedir (1410). Nihayet bölge halkinin Seyh Hasan'dan sikâyet etmeleri sonucu sehri 45 gün kadar kusatan Karakoyunlu Kara Yusuf, Seyh Hasan'in teslim olmasi sonucunda burasini hakimiyeti altina aldi. Böylece 30 yil kadar Mutahharten ve ailesinin idaresinde olan Erzincan ve çevresi Karakoyunlular'in eline geçti. |
PERVANEOGULLARI BEYLIGI (1277-1322) Anadolu Selçuklulari'nin dagilmasi sirasinda Sinop'ta Pervâne Muineddin Süleyman'in oglu Mehmet tarafindan kurulan beyligin adidir. Sinop, 1214'te Trabzon Rum Imparatorlugu'ndan alinmis önemli bir deniz üssü ve ticaret iskelesi idi. Anadolu Selçuklulari'nin iç karisikliklari sirasinda Trabzon Rum Imparatoru tarafindan geri alinmis ve kendi topraklarina dahil edilmistir (1259). Pervâne, Ilhanli hükümdari Abaka Han'dan izin alarak Sinop'u ele geçirmek için faaliyete giristi. Yaklasik bir yil karadan denizden kusattigi sehri 1266'da zaptetti. Böylece Selçuklular'in Karadeniz'deki ticaret kapisi olan Sinop, Muineddin Süleyman'a ikta olarak verilmis ve yine onun istegi üzerine kendisine temlik edilmistir. Sinop'un fethi ve Pervane'ye temlik edilmesi, Sultan Rükneddin Kiliç Arslan ile onun arasinin açilmasina sebep oldu. 1266'da Selçuklu sultaninin Pervane'nin Mogollar tarafindan tahrikiyle öldürülmesinden sonra, Selçuklu Devleti'nin idaresinde Pervane'ye ortak kalmadi. Selçuklu Devleti'nde nâibu's-sultan olan Pervâne, devamli bir sekilde merkezde bulundugundan bizzat Sinop'ta ikamet edememekteydi. Bu sebeple oglu Muinüddin Mehmed'i malikanesi olan Sinop'a gönderdi. Pervane Süleyman, 1277'de Ilhanli hükümdari Abaka Han tarafindan öldürülünce oglu Mehmed istiklâlini ilan ederek Sinop'ta Pervaneogullari adi ile kisa süre devam den beyligi kurmus oldu. Muinüddin Mehmed yaklasik yirmi yil beyligin idaresini elinde tuttu. Muinüddin Mehmed, Mogollar ile iyi geçinmek zorunda kaldi ve onlarin verdigi devlet islerinde görev yapti. Bu sirada halki agir vergilerle ezen Mehmet Bey, Mogollar'a karsi bir hareketin hazirliklari içindeyken hastalanarak öldü. Bundan sonra beyligin idaresi Pervane Süleyman'in torunu Mühezzibüddin Mesud tarafindan yürütüldü. Mesud Bey, Mogollar'la iyi iliskilerde bulunarak herhangi bir tehlikenin gelmesini önledi. Ayrica devletin sinirlarini genisleterek Bafra ve Samsun'u ele geçirdi. Mesud Bey, Sinop'ta ticarî koloni bulunduran Cenevizliler tarafindan ticarî bir anlasmazlik sebebiyle ani bir baskinla esir edilerek Ceneviz müstemlekesi olan Kefe'ye götürüldü. Ancak çok agir bir fidye ödemek suretiyle tekrar Sinop'a döndü (1298). Bundan iki sene sonra vefat eden Mesud Bey'in yerine oglu Gazi Çelebi, Sinop emiri oldu (1300). Donanmaya önem veren Gazi Çelebi, önce Trabzon Rum Imparatoru ile anlasarak Kirim ve Kefe taraflarina sefer düzenledi ve bir Ceneviz donanmasini Kefe yakinlarinda maglup etti (1313). Daha sonra da Trabzon'a karsi hücuma geçti (1319). Cenevizliler'in 1322'de Sinop'a karsi giristikleri saldiriyi basariyla püskürttü. Gazi Çelebi'nin erkek evladi olmadigi için Kastamonu beyi olan Candaroglu Süleyman Pasa'nin hakimiyetini tanidi. 1322'de vefati üzerine bir ara kizi Sinop'ta beylik etmis ve bu sebeple Sinop'a Hatuneli adi da verilmistir. Daha sonra Candaroglu Süleyman Pasa tarafindan ilhak edildi. Böylece Pervaneogullari Beyligi, Candarogullari Beyligi'nin topraklarina katildi. Sinop'ta Pervane Süeyman tarafindan 666 (1267-1268)da yaptirilan Ulu Cami en önemli mabedler arasindadir. Yine Pervane Süleyman Medresesi ve Pervane türbesi, Pervaneogullari Beyligi devrinden kalma mimarî eserlerdir. |
RAMAZANOGULLARI BEYLIGI Ramazanogullari, Adana ve çevresinde XIV. yüzyilin ikinci yarisindan XVII. yüzyilin baslarina kadar hüküm sürmüs olan bir Türkmen beyligidir. I- SIYASÎ TARIH a- Beyligin mensei ve kurulusu Beyligin kuruculari Oguzlarin Üçok koluna mensup Yüregir boyundandirlar. Bu Üçok Türkmenleri ayni boydan gelen diger Türkmenlerle birlikte, XIII. yüzyilda Mogol istilâsi yüzünden Anadolu'ya gelmisler, ancak burada da Mogollarin takibinden kurtulamayinca güneye dogru inerek Memlûk hükümdari Baybars (1261-1277) tarafindan Antakya-Gazze arasinda uzanan bölgeye yerlestirilmislerdir. Memlûk Sultani Baybars, Mogollara karsi yaptigi mücadelede bu Türkmen gruplarinin çok büyük yardimini gördü. Türkmenlerin bu yardimlari sayesinde Mogollar Suriye ve Çukurova'dan çikarildilar. Bu arada Haçli seferleri sirasinda meydana gelen siyasî buhran esnasinda Çukurova'da hakimiyet kuran Ermeniler, Mogollar'in en sadik müttefikleri olarak Suriye bölgesinde saldirgan hareketlerde bulunmaya baslamislardi. Sultan Baybars'in 1265'den sonra Ermeniler üzerine yaptigi seferlere de genis ölçüde katilan Türkmenler, bölgede bozulmus olan düzenin saglanmasinda önemli rol oynamislardir. Sayilari 40 bin çadir kadar olan bu Türkmenlerden Bozok koluna mensup olanlar Maras ve Elbistan civarinda Dulkadir Beyligi'ni kurdular. Üçok koluna mensup olanlar ise Adana ve Payas çevrelerini Ermeniler'den alarak buralara yerlestirmeye basladilar. b) Memlûklular'a Tâbi Dönem Memlûklular Mogollarin müttefiki olan Ermenilerin bu hareketlerine karsi kayitsiz kalmadilar. Özellikle Baybars devrinden itibaren Çukurova'da yagma ve tahrip akinlarina giristiler. Sultan Kalavun-oglu el-Melikü'n-Nâsir Muhammed'in hükümdarligi zamaninda (1310-1314) bu akinlar fetih mahiyetini aldi. Çukurova bölgesi birbiri arkasindan Memlûk topraklarina katildi. Nihayet 1375 yilinda Sis (Kozan) sehri de alinarak buradaki kralliga son verildi. Memlûklular Çukurova'da Ayas, Sis ve Tarsus olmak üzere üç nâiblik (valilik) kurdular. Çukurova'nin Memlûklular tarafindan fethedilmesinde Üçok Türkmenlerinin büyük yardimlari oldu. Bu sebeple, Memlûklular, Çukurova'yi almalarinda ve bilhassa orada tutunmalarinda en büyük pay sahibi bulunan Üçoklardan Yüregir boyunun reisi Ramazan Bey'e Adana çevresi ile Misis'in idaresini verdiler. Beylige adini vermis olan bu Türkmen reisi Ramazan Bey'in faaliyetlerine ilk kez 1353 yili olaylari arasinda rastlanmaktadir. Bu tarihte Memlûk Sultani Melik Salih'e karsi Misir'da büyük bir isyan baslamisti. Halep Valisi Bayboga da Sultana karsi harekete geçmis, Dulkadir-oglu Karaca Bey de bu isyana katilmisti. Isyancilar Dimask (Sam)'a vardiklarinda Sultan Salih'in büyük bir ordu ile üzerlerine geldigini duydular. Bunun üzerine Dulkadir-oglu Karaca Bey, müttefiklerinden ayrilarak ülkesine geri döndü. Yalniz kalan Bayboga, Sultana karsi koyamayacagini anlayinca geri dönerek Karaca Bey'e sigindi. Bunun üzerine Sultan Salih, Dulkadir-oglu Karaca Bey'den isyancilari teslim aldi ve onu Türkmen emirliginden azlederek Dulkadirli ülkesini Ramazan Bey'e verdi (1353). Ramazan Bey hakkinda bilinen bilgiler bu kadar olup kendisinin bu tarihten kisa bir süre sonra, 1353 yili sonu veya 1354 yili baslarinda öldügü anlasilmaktadir. 1- Ibrahim Bey (1354-1383) Ramazan Bey'in ölümünden sonra oglu Sarimüddin Ibrahim Bey'e Türkmen emirligi tevcih edildi. Babasinin ölümünden hemen sonra Kahire'ye giden Ibrahim Bey sultana ve nüfuzlu emirlere sayisiz hediyeler takdim etti. Memlûk sultani da Ramazan-oglu'na dirlik, yani ikta ile beraber emirligi tevcih etti (1354). Böylece Memlûk Sultanligi'na bagli olarak beyliginin basina geçen Ibrahim Bey ülkesine döndükten sonra topraklarini genisletmeye basladi. 1360 yilinda Halep valisi Emir Seyfeddin Baydemir komutasindaki Memlûk kuvvetleri Türkmenlerin de yardimi ile Ermeni Kralligi elindeki Adana ve Tarsus'u zaptettiler. Böylece Ermeniler'in idaresinde merkezleri Sis (Kozan) olmak üzere birkaç kale kaliyordu. Memlûk sultanliginin Adana'yi kimin yönetimine biraktigi hakkinda kaynaklarda kesin bir bilgi yoksa da burasinin Ramazan-oglu Ibrahim Bey'e verildigi kuvvetle muhtemeldir. Adana'dan sonra Sis sehri de Türkmenlerin yardimi ile Memlûklularin eline geçti. Böylece Çukurova hukuken Memlûklularin, fakat fiilen Ramazan-ogullarinin hakimiyeti altina girmis oldu. Celadetli ve bahadir kisi manalarina gelen Sarimüddin ünvanini tasiyan Ibrahim Bey, Adana ve çevresinde hakimiyetini saglamlastirdiktan sonra Memlûk baskisindan kurtulmak ve istiklâlini ilân etmek üzere önce Karaman-oglu Alâaddin Bey'le ittifak etti. Daha sonra da Memlûklularin elinde bulunan Sis sehrini almak için Dulkadir-oglu Halil ile Memlûklular aleyhinde anlasti. Ancak Dulkadir-oglu Halil Bey'in 1381'de Memlûklularla yaptigi mücadelede yenilmesinden sonra Ibrahim Bey Sis valisi Torumtay araciligi ile Sultana müracaat ederek affedilmesini istedi. Ibrahim Bey'in Memlûklulara karsi olan bu sadakati çok kisa sürdü. Memlûk sultani, Ibrahim Bey'in Karaman-oglu Alâaddin Bey ile ittifak ettigini ileri sürerek üzerine kuvvet gönderdi. Haleb valisi Yelboga en-Nasirî, bu sefer sirasinda Ibrahim Bey ile kardesi Kara Mehmed'i Sis'de yakalayarak öldürdü (1383). 2- Ahmed Bey (1383-1416) Ibrahim Bey'in Memlûklular tarafindan öldürülmesinden sonra yerine kardesi Sihabeddin Ahmed Bey geçti. Ramazanogullari Beyligi Sihabeddin Ahmed zamaninda en parlak dönemlerinden birini yasadi. Agabeyi Ibrahim Bey zamaninda Bire (Birecik) hakimi olan Ahmed Bey bazan Memlûk-lular'a bagli kalarak onlarin yardimina kosuyor, bazan da Sultan'a karsi cephe aliyordu. Ahmed Bey beyligin basina geçtikten sonra Dulkadiroglu Halil Bey ile birleserek Maras'i istilâ etti. Ancak Emir Yelboga gelerek duruma tekrar hakim oldu. Memlûk Sultani Berkuk'un 1399 yilinda ölümünden sonra yerine geçen Sultan Ebu'l-Ferec, Türkmen beylerinin kendisine itaatlerini temin etmek gayesiyle basta Adana valisi olmak üzere bütün beylere dirlik gönderdi. Ancak Sultan Berkuk'un ölümünden sonra, Memlûk emirleri arasinda baslayan rekabet ve mevki mücadeleleri Güney Anadolu'daki beyliklerin ve özellikle de Ramazanogullari'nin durumlarini kuvvetlendirmesine yardimci oldu. Timur'un Suriye'den dönüsünden sonra Halep sehrinin Timurlular'dan alinmasinda büyük basarilar gösteren Ahmed Bey, daha sonra Suriye Araplarinin sehri abluka altina almalari sirasinda da Haleb naibi Demirtas'a yardim ederek Arap emirini kaçmaya mecbur etti. Bunun üzerine Memlûk Sultani Ebu'l-Ferec, yardimlarindan dolayi Ahmed Bey'e hil'at, para ve çesitli hediyeler gönderdi (1401). Böyle olmakla birlikte ertesi yil Haleb valisi Demirtas Sultana isyan edince, Ramazan-oglu Ahmed Bey de ona yardimci oldu. Ancak yeni vali olarak Haleb'e gönderilen Tokmak, Ahmed Bey'in de içinde bulundugu isyanci gruplari bozguna ugratti. Demirtas ve müttefiki Sam Valisi Tangriberdi, Ahmed'in ülkesine sigindilar. Ancak daha sonra afffedilen Demirtas tekrar Haleb valiligine getirildi (1405). Bu sirada Antakya emiri olan Doganci-oglu, bölgede karisikliklar çikartmakta ve Heleb'e tâbi kaleleri eline geçirmekteydi. Bunun üzerine Haleb Emiri Demirtas, Ramazan-oglu Sihabeddin Ahmed Bey ile Dulkadir-oglu Alâaddin Ali Bey'den yardim istedi. Haleb Emiri Demirtas, öteden beri birbirine düsman olan bu Türkmen beylerini baristirdi. Ahmed Bey bu tarihten sonra Memlûk emirlerinden Seyh ve Nevruz arasindaki mücadelede Seyh'in tarafini tuttu. Memlûk Sultani Ebu'l-Ferec, emirler arasinda yillardan beri sürüp gelen mücadeleye son vermek için Haleb'e geldi (Temmuz 1410). Seyh ve Nevruz, Elbistan, Malatya ve Ayintab'in Türkmenlerden alinarak kendilerine verilmesini istedi ise de Sultan bunu kabul etmedi. Daha sonra Haleb'de Ramazan-oglu Emir Ahmed'le görüsen Ebu'l-Ferec, ayni zamanda onun kizi ile de evlendi. Sultanin çok sevdigi bu hatun Misir sarayinda çok büyük bir itibar görmüs ve kendisine Hunda Kübra (Bas Hatun) ünvani verilmistir. Ramazan-oglu Ahmed Bey ayni yil damadi olan Sultan Ebu'l-Ferec'i ziyaret etmek için Misir'a gitti. Kahire'de bir müddet kaldiktan sonra ülkesine dönen Ahmed Bey, 7 aylik bir muhasara sonucunda Karamanogullari'nin elinde bulunan Tarsus'u aldi (1415). Burada Sultan Melikü'l-Müeyyed adina hutbe okuttuktan sonra sehri oglu Ibrahim'e birakarak Adana'ya döndü. Ahmed Bey oldukça yasli oldugu halde 1416 yilinda vefat etti. Cesur, heybetli ve dirayetli bir emir olarak zikredilen Ahmed Bey, Adana'dan baska Sis, Tarsus, Misis ve Ayas sehirlerini de idaresi altina almisti. Onun ölümünden sonra Ramazan-ogullarinin siyasî ehemmiyeti azaldi. 3- II. Ibrahim Bey Sihabeddin Ahmed Bey'in ölümünden sonra ogullari arasinda saltanat mücadelesi basladi. Bunlardan Ibrahim Bey, beyligin yönetimini ele geçirmeyi basardi. O, Misir Memlûklu sultanina elçiler göndererek emirligini ve bagliligini bildirdi. Ramazanogullari'nin iktidar mücadelesinden faydalanan Karamanogullari Tarsus'u yeniden ellerine geçirmislerdi. Bu sebeple Memlûk Sultani Melikü'l-Müeyyed 1417 yilinda Suriye üzerine sefere çikti. Memlûk ordusu Amik ovasina geldiginde Ramazan-oglu Ibrahim Bey de kuvvetleriyle birlikte gelerek Sultana katildi. Ibrahim Bey bu sefer sirasinda Sultan Melikü'l-Müeyyed'in huzuruna çikarak itaatini bildirdi. Bu sirada Ibrahim Bey'in yaninda annesi, ogullari ve emirleri bulunuyordu. Memlûk Sultani Müeyyed, Ibrahim Bey'e ve annesine büyük itibar gösterdi ve onlara hil'atler verdi. Memlûk sultani Amik ovasindan Elbistan üzerine hareket etti ve emirlerinden Koçkar'i Tarsus'un zapti ile görevlendirdi. Neticede Tarsus Karamanogullari'ndan alindi ve buraya bir vali tayin edildi. 4- Hamza Bey Böyle olmakla birlikte, Ramazan-oglu Ibrahim Bey ertesi yil Karaman-oglu Mehmed Bey ile ittifak yaparak Tarsus'u geri almak üzere Memlûk sultanina karsi cephe aldi. Bunun üzerine Memlûk sultani, Ibrahim Bey'i beylikden azlederek yerine kardesi Izzeddin Hamza Bey'i tayin etti. Böylece Çukurova'da iç karisikliklar tekrar basladi. Karaman-oglu Mehmed Bey Tarsus'u geri almak için bu bölgeye geldi. Karaman askerleri ile Memlûklular arasinda meydana gelen savaslarda pek çok can ve mal kaybi oldu. Neticede Karaman-oglu Mehmed Bey'in oglu Mustafa Bey harekâta devam ederek Tarsus'u Memlûklulardan geri aldi. Ramazanogullari'nin basina getirilen Hamza Bey kardesine karsi etkili olamadigindan duruma yine Ibrahim Bey hakimdi. Ibrahim Bey, Karamanogullari'ndan gördügü yardim sayesinde Adana'da rahatça hareket ediyor ve kardesinin beyligini kabul etmiyordu. Ibrahim Bey bu sirada affedilmesi için annesini Sultan Müeyyed'in huzuruna gönderdi. Ancak sultan ona itibar etmedigi gibi Kahire'de hapse attirdi. Karamanogullari'nin Ibrahim Bey'i desteklemek suretiyle faaliyetlerde bulunmasina çok sinirlenen Memlûk sultani, oglu Seyyid Ibrahim komutasindaki bir orduyu Karaman ülkesine gönderdi. Sultan Tarsus'un fethi için de Sam valisi Tani-Bek'i görevlendirdi. Dulkadirogullari'nin da yardimini alan Memlûk ordusu Anadolu'ya gelerek Nigde, Eregli ve Larende'de büyük tahribat yapti. Bu harekât sirasinda Karaman beyligi Mehmed Bey'den alinarak Ali Bey'e verildi. Öte tarafdan Tarsus üzerine yürüyen Sam Valisi Emir Tani-Bek ise Amik'de Ramazan-oglu Hamza Bey kuvvetleriyle birlestikten sonra sirasiyla Tarsus, Adana ve Misis'i zabtetti. Memlûk kuvvetleri karsisinda yenilen Ramazan-oglu Ibrahim Bey, kaynatasi olan Karaman-oglu Mehmed Bey'in yanina çekildi. Ibrahim Bey ayni yil içerisinde Karaman-oglu'nun, Dulkadirliler elindeki Kayseri üzerine yaptigi sefere katildi. Bu sehir, Sultan Müeyyed'in oglu Seyyid Ibrahim'in Anadolu seferi sonucunda Karamanogullari'ndan alinarak Dulkadir-oglu Nasirüddin Mehmed Bey'e verilmisti. Nasirüddin Mehmed Bey Kayseri'yi zapta gelen bu müttefik kuvvetleri büyük bir bozguna ugratti. Karaman-oglu Mehmed Bey savasta esir düstügü gibi oglu Mustafa Bey öldürüldü. Ramazan-oglu Ibrahim Bey ise kaçmaya muvaffak oldu. Ayni yil içerisinde Ramazan-oglu ailesinden Sadaka isminde bir bey Memlûklular tarafindan öldürüldü. Sadaka'nin Hamza ve Ibrahim Beyler'le akrabalik derecesinin ne oldugu bilinmemektedir. Bu tarihten itibaren Ramazanogullari'nin siyasî nüfuzlari azalmaya basladi. Süphesiz bu durum Memlûklu Sultani Müeyyed'in kuvvetli sahsiyeti ile ilgilidir. Müeyyed, hakimiyeti altindaki her yerde devletinin itibarini saglamis olup bunu halefleri Baybars ve Çakmak devam ettirmislerdir. Memlûklularin destegini saglayarak agabeyi Ibrahim Bey ile mücadele eden Hamza Bey hakkinda kaynaklarda fazla bilgi bulunmamaktadir. Hamza Bey'in çok geçmeden düsmanlariyla yapmis oldugu bir mücadelede öldürülmüs oldugu anlasilmaktadir. Hamza Bey'in yerine kardeslerinden önce Ahmed, sonra da Ali geçti (1426). Karaman-oglu Ibrahim Bey'in yaninda bulunan Ramazan-oglu Ibrahim Bey'e gelince; Memlûk Sultani Baybars, 1427 yilinda emirlerinden Sadi Bey'i Karaman-oglu'na göndererek Ramazan-oglu'nu kendisine teslim etmesini istedi. Ibrahim Bey de enistesi Ramazan-oglu Ibrahim Bey'i Baybars'in adamlarina teslim etti. Memlûklu Emiri Sadi Bey, Ibrahim Bey'i çocuklariyla birlikte Kahire'ye götürdü. O, daha sonra Cebel kalesine hapsedildi. Bu sirada yaninda bazi Türkmen ileri gelenleri oldugu halde Kahire'ye gelen Ramazan-oglu Mehmed Bey, akrabasi olan Ibrahim Bey'in kendilerine çok iskenceler yaptigini ve iki amcasini, kardeslerini ve onlarin çocuklarini öldürdügünü ileri sürerek kisas davasinda bulundu. Neticede Ibrahim Bey, Memlûk sultanina ihanet etmesi ve ona karsi harekete geçerek Misir askerinin bos yere öldürülmesi gibi sebeplerle 15 Aralik 1427'de idam edildi. Yerine Mehmed Bey Ramazanogullari beyligine tayin edildi. Ibrahim Bey, Ramazanogullari'nin basinda bulundugu kisa süre içerisinde daima Memlûklularla mücadele ederek beyliginin bagimsiz olmasina çalisti. Memlûk Sultani Melik Müeyyed Seyh tarafindan azledildikten sonra da kendi sülâlesinden emirlige getirilen kimselerle mücadele etti. Onun bütün gayesi Çukurova'yi Memlûklu hakimiyetinden kurtarmak ve tam bagimsiz bir hale getirmekti. Ibrahim Bey, yigitligine ve Karamanogullari'nin destegine güvenerek devrinin en güçlü devletine karsi koydu. Ancak netice hem kendisi ve hem de beyligi için çok kötü oldu. Onun ölümünden sonra Ramazanogullari beyligi eski siyasî ehemmiyetini büyük ölçüde kaybetti. Öyle ki, kaynaklar Ramazanogullari'ndan bahs ederken bu tarihten sonra beylerin adini dahi vermemislerdir. Ibrahim Bey, bu yigit sahsiyeti ve ulvî gayesi dolayisi ile Üç-ok Türkmenleri arasinda yillarca bir destan kahramani gibi anilmis, ölümünden bes yil sonra Çukurova'dan geçen Fransiz seyyahi Bertrandon de la Broquiere, bölge halki üzerinde Ibrahim Bey'in hatirasinin çok fazla oldugunu yazmistir. 5- Mehmed Bey Daha önce de belirttigimiz gibi, Ibrahim Bey'in Kahire'de tutuklanmasini müteakip bu ülkeye gelen Ramazan-oglu Mehmed Bey'e hil'at giydiren Sultan Baybars onu emir olarak ülkesine göndermisti. Mehmed Bey, beyligin basinda bulundugu sirada sik sik Kahire'ye giderek Memlûk sultanlarina bagliligini göstermis ve böylelikle beyligini elinde tutmaya çalismistir. Mehmed Bey kardesi Ali Bey ile de emirlik için mücadele ediyordu. Bölge Mehmed Bey ile Ali Bey arasinda adetâ ikiye bölünmüstü. Mehmed Bey'in kendisinden önceki beylere göre Memlûklulara daha bagli oldugu görülmekle beraber, onun bazan Memlûk sultanligina karsi yapilan ayaklanmalara yardim ettigi de görülmektedir. Niketim 1435 yilinda Dulkadirogullari'ndan Hamza Bey adinda biri, Misir Memlûklularina karsi ayaklandigi zaman Ramazan-oglu Mehmed Bey de ona yardim etti. Bu sirada Ramazan-oglu Mehmed b. Gündogdu isimli bir beyin Sultan Baybars'in düsmani olan Canbeg Sufi ile anlasarak Elbistan'a vardiklari bilinmektedir. Ancak, burada zikredilen Ramazan-oglu Gündogdu Mehmed Bey'in, Ibrahim Bey'in öldürülmesini müteakip, Ramazanli beyi tayin edilen Mehmed Bey ile ayni sahis olup olmadigi bilinmemektedir. Karamanli-Dulkadirli mücadelesinde Karamanli Ibrahim Bey'e yardim eden Ramazan-oglu Mehmed Bey'in hangi tarihte ve nasil öldügü hakinda bir kayit yoktur. 6- Eylük Bey 843/1439-1440 yilinda Ramazanogullari Beyligi'nin basinda Eylük adinda bir emirin bulundugu görülmektedir. Adana ve Misis bölgelerine hakim olan Eylük, ayni yil içerisinde Kahire'ye giderek Sultan'dan Haleb valisi âsi Tanri Birmis'e yardim eden Varsak Bey'i Kara Isa (Musa b. Kara)'nin cezalandirilmasini istedi. Sultan Çakmak, Eylük'e emirlik verdikten sonra Haleb valisine, Eylük'ün istedigi yardimda bulunmasini emretti. Halep valisi de Hos Geldi emrindeki 100 kadar atliyi Emir Eylük'e gönderdi. Özerogullari'nin yardimini da alan Eylük, Varsak Beyi Musa'nin ordusuna dogru hareket etti. Dar bir geçitte yapilan kanli çarpismada Hos Geldi, Musa Bey'i öldürdüyse de kendisi ile Ramazan-oglu Eylük de ölümden kurtulamadilar. Eylük'ün ölümü ile Ramazan-oglu kuvvetleri büyük bir bozguna ugradi ve bütün agirliklari Varsaklarin eline geçti (1440). 7- Dündar Bey Ramazanogullari'nin, Varsak bozgunundan sonra bir müddet siyasî olaylara karismadiklari anlasiliyor. 1440 yilindaki Varsak yenilgisinden sonra Ramazanogullari'nin faaliyetlerine ancak 1457 yilinda rastlamaktayiz. Bu tarihte Karaman-oglu Ibrahim Bey'in Tarsus, Adana ve Külek bogazi taraflarini istilâya girismesi üzerine Memlûklular Hos-Kadem en-Nâsir'i Karaman-ili'ne gönderdiler. Memlûklular'in bu seferine Ramazan-oglu kuvvetleri de katilmis olup baslarinda Dündar Bey bulunuyordu. Dündar Bey'in 1456-1462 tarihleri arasinda hüküm sürdügü bilinmektedir. Ondan sonra Ramazanogullari'nin basinda Hasan, Gazi ve Ömer Bey'lerin kisa araliklarla hüküm sürdükleri anlasilmaktadir. Ancak kaynaklarda birbiri arkasina tahta çikan bu beyler hakkinda fazla bilgi bulunmamaktadir. 8- Ömer Bey Hasan ve Gazi Beylerin kisa süren saltanatlarindan sonra beyligin basina Ömer Bey geçti. Ömer Bey'in Ramazanli Beyi oldugu bu dönemde Çukurova bölgesi Osmanlilar ile Memlûklular arasinda büyük bir nüfûz mücadelesine sahne olmaktaydi. Bu sirada Dulkadir beyi olan Sehsuvar Bey, Osmanlilarin da yardimi ile kardesi Sahbudak'i maglûp etmis ve beylige sahip olmustu. Ancak Memlûk sultani kendi tarafdâri olan Sahbudak'i tekrar beyligin basina getirebilmek için Berdi Bey komutasinda büyük bir ordu gönderdiyse de, Osmanlilarca desteklenen Dulkadirliler bu orduyu bozguna ugrattilar. Ramazanogullari'ndan Hasan Bey, bu savasta Memlûklularin yaninda yer almis ve savasin sonunda yere düsen Memlûk komutanini atina alarak Haleb'e getirmis ve onu ölümden kurtarmistir. Dulkadir-oglu Sehsuvar Bey ise Memlûklulara karsi gösterdigi bu basaridan sonra Ramazanogullari'nin basinda bulunan Ömer Bey'in beyligini kabul etti. Baslangiçta O, Dulkadirliler'e cephe alarak Memlûklular'a yakinlik duymaya basladi. Nitekim Memlûklular'in Malatya Valisi Korkmaz es-Sagir ile birlikte hareket eden Ömer Bey Dulkadir Beyi Sehsuvar Bey'e karsi bir baskin düzenlemis ve daha sonra Sis kalesi üzerine yürüyerek Dulkadirlilere geçmis olan bu sehri yeniden ele geçirmistir (1469). Ertesi yil Sehsuvar Bey ile bir kez daha karsilasan Ramazan-oglu Ömer Bey yenilgiye ugramis ve bu kez Ayas kalesi Dulkadirlilerin eline geçmistir. Bu haberi duyan Memlûk sultani, Sehsuvar Bey'e kesin bir darbe vurmak amaciyla meshur Memlûk komutani Yas Bey (Yas-beg)'i yeni bir seferle görevlendirdi. Memlûk Emiri Yas-beg Haleb'e geldigi sirada çevredeki Türkmen emirleri kuvvetleriyle birlikte kendisine iltihak etti. Ramazan-oglu Ömer Bey de kardesi Davud ile birlikte bu kuvvetlere katildi. Dulkadirlilerle yapilan bu savasta Sehsuvar Bey maglup olarak Zamanti kalesine kapandi. Daha sonra yakalanarak Kahire'ye götürülen Dulkadirli beyi orada kardesleri ile birlikte öldürüldü. Ramazan-oglu Ömer Bey 1478 yilinda Antakya'ya gelen Memlûk sultani Kayitbay'in yanina giderek ona bagliligini bildirdi. Ömer Bey'in Memlûklulara olan bu bagliligi 1485 yilinda yapilan Osmanli-Memlûk savasinda da devam etti. Ömer Bey bu sefer Osmanlilar'in elinden kurtulamadi. Osmanli kuvvetleri Adana'yi zabdettikteleri zaman Ramazan-oglu Ömer Bey, yaninda Gündüz-oglu Mehmed Bey oldugu halde Osmanlilara karsi harekete geçti. Yapilan savasta Osmanli kuvvetleri galip geldi ve Ömer Bey esir alinarak II. Bayezid'in yanina gönderildi. Ömer Bey'in bundan sonraki hayati hakkinda hiç bir bilgi bilinmemektedir. 9- Halil Bey Ömer Bey'den sonra Ramazanogullari beyliginin basina Davud-oglu Halil Bey geçti (1485). Otuz yil gibi uzun bir müddet beyligin basinda bulunan Halil Bey 1488'de Adana civarindaki Aga Çayiri'nda yapilan Osmanli-Memlûk savasinda Emir Özbek komutasindaki Memlûk ordusunun yaninda yer aldi. Bu savasin baslangicinda Osmanlilar galip durumda olmalarina karsin, Karamanli sipahilerin kaçmalari ve Evrenosogullari'ndan Isa ve Süleyman Beylerin de sehit düsmesi sonunda agir bir bozguna ugradilar. Savastan sonra Ramazanogullari'na bagli Türkmenler, diger Türkmen gruplariyla birlikte Osmanli ordugâhini yagma ettiler. Çukurova'daki Osmanli-Memlûk mücadelesinde Osmanlilar'in yenilgisinden sonra Ramazan-oglu Halil Bey Memlûklulara bagliligini devam ettirdi. Bu sirada, Karaman Beyligi'nin Osmanlilara geçmesinden sonra Iç-il bölgesine çekilmis olan Turgutogullari Ramazanogullari topraklarina saldirdilar. Halil Bey, bu Türkmen grubu üzerine yürüyerek onlari bozguna ugratti. c- Osmanlilar'a Tâbi Dönem Halil Bey, Osmanlilar'in Çukurova'da hakimiyetlerini kabul ettirmelerinden sonra bu devletle iyi geçinmenin, kendi ülkesinin gelecegi bakimindan daha faydali olacagini düsünerek Memlûklulara olan bagliligini gün geçtikçe azaltmaya basladi. Osmanlilar ile dostluk kurmaya özen gösterdi. Halil Bey, mezar kitabesinden anlasildigina göre 916 (1510) yilinda vefat etti. Uzun süren saltanati sirasinda beyliginin baris içinde yasamasi için büyük çaba sarfeden Halil Bey âlimlere saygili, cömert ve fakirlere yardim eden bir bey idi. Ramazanli ülkesi en çok bu bey zamaninda imar görmüs, camiler, medreseler, saraylar, hanlar ve çesmeler ile ülkenin dört bir yani süslenmisti. Onun bu hizmetlerinden dolayi halk kendisine, dine yardim eden manasina gelen "Giyaseddin” lâkabini vermisti. 1- Mahmud Bey Halil Bey'in ölümünden sora Ramazanli beyliginin basina Mahmud Bey geçti. Mahmud Bey de Halil Bey'in siyasetini takip ederek Osmanli Devleti ile dostlugunu arttirdi. Bunun üzerine Memlûklular Mahmud Bey'i beylikden azlederek yerine Ömer Bey'in oglu Selim Bey'i tayin ettiler (1514). Beylikden azledilen Mahmud Bey ise Istanbul'a giderek padisah Yavuz Sultan Selim'e tabiiyetini arzetti. Osmanli padisahi Yavuz Sultan Selim Mahmud Bey'e itibar göstererek ona ikiyüzbin akçelik bir dirlik verdi. Padisahtan, seferlerde kendisine refakat etme imtiyazini da alan Mahmud Bey 1516 Misir seferinde Yavuz Selim'in maiyyetinde bulundu. Ordu Haleb'e geldiginde Mahmud Bey'e bagli Ramazanli kuvvetleri de gelerek Osmanli padisahinin hizmetine girdiler. Memlûklular tarafindan Ramazanli beyi tayin edilen Selim Bey'in siyasî hayati hakkinda ise bilgimiz yoktur. Ancak, Selim Bey'in Adana'da bir mescit insa ettirdigi ve bu mescidin etrafinda Selim Bey Mescidi (Su Gedügü) denilen bir mahallenin tesekkül ettigi bilinmektedir. Yavuz Sultan Selim, Mercidabik savasinda Memlûklular'a agir bir darbe vurduktan sonra yaptigi tevcihler sirasinda Mahmud Bey'e de eski beyligini verdi. Ancak Misir seferinin devaminda vuku bulan Ridaniye savasi sirasinda Memlûk Sultani Tomanbay ve üçyüz seçkin silahsörün padisahi öldürmek üzere otag-i hümâyuna baskinda bulunduklari sirada Sadrazam Sinan Pasa'nin yanisira Ramazan-oglu Mahmud Bey de öldürüldü. 2- Kubad Bey Mahmud Bey'in naasini Haleb'e gönderen Yavuz Sultan Selim, Ramazanogullari'nin basina Halil Bey'in oglu Kubad'i tayin etti. Kubad Bey'in beyligin basina geçmesinden çok kisa bir süre sonra, bölgede meydana gelen karisikliklar üzerine Kubad Bey'in kardesi Pîrî Bey'e Çukurova hakimligi verilmis, Kubad Bey'in elinde ise yalnizca Adana kalmisti. Böyle olmakla birlikte çok geçmeden bütün beylik Pîrî Bey'in hakimiyeti altina girdi (1519). 3- Pîrî Bey Kanuni Sultan Süleyman'in teveccühünü kazanmis olan Pîrî Bey Osmanlilara tabi olarak beyligini sürdürdü. Hatta Kanuni Sultan Süleyman Pîrî Bey'in bölgede daha rahat hareket edebilmesi için basta Kubad Bey olmak üzere bütün kardeslerini Rumeli'de görevlendirdi. Ramazan-oglu Pîrî Bey, Bozok'ta Söklen boyu beyi Musa'nin Dulkadirliler'den Zünnûn ile birlikte çikarmis oldugu tehlikeli isyanlari da bastirdi. Daha sonra bazi beylerbeyilerin kendisini rahatsiz etmeleri üzerine ata yurdunu birakip bir devlet memuru sifati ile muhtelif yerlerde vazife görmeye basladi. Pîrî Bey, Pasa ünvani ile sirasiyla Karaman, Halep ve Sam'da beylerbeyilik yapti. Sam beylerbeyiliginde biri 950 (1543-44) ve digeri 957 (1550) olmak üzere iki kez bulunan Pîrî Pasa bu tarihten sonra Osmanli padisahi tarafindan ricasinin kabul edilmesi üzerine tekrar Adana'ya dönerek beyliginin basina geçti. Çukurova'da kendisinin yoklugunda meydana gelmis olan karisikliklari düzeltti. Kendisinin yoklugunda Osmanlilar'in Adana'ya göndermis oldugu emirler memlekete hakim olamamislar ve ülkede yagmacilik baslamisti. Eski haslari ile birlikte beyligin basina getirilen Pîrî Pasa, 90 yasinda iken 976 (1568-69)'da vefat etti. Uzun süren beyligi sirasinda Adana'yi cami, imaret, medrese, hamam ve han gibi eserler ile süsleyen Pîrî Bey tarihe önem veren, Türkçe ve Farsça siirler yazan kültürlü bir devlet adami idi. Ramazanogullari'nin en istikrarli ve mesut zamani onun devrinde yasandi. d) Ramazanogullari Beyligi'nin Sonu Pîrî Bey'den sonra, Ramazanogullari beyligi, onun vasiyeti üzerine küçük oglu Dervis'e verildi. Dervis Bey, daha önce Tarsus sancak beyliginde bulunmustu. Ava merakli, dürüst ve cömert bir insan olan Dervis Bey alti ay kadar süren kisa bir beylik yapti. Onun 1596'da vefati üzerine yerine Sis sancakbeyi olan agabeyi Ibrahim tayin edildi. Beyligi hakkinda fazla bilgimiz bulunmayan Ibrahim Bey de 997 (1580) yilinda ölünce yerine oglu Mehmed Bey geçti. Ahlâkinin temizligi ve iyi davranislari ile taninan Mehmed Bey'in 1594 yilinda hayatta oldugu bilinmektedir. Ancak 14 Eylül 1582 tarihinde Adana hakimi olarak Ibrahim Bey'in diger oglu Ismail Bey görüldügüne göre. Mehmed Bey bu tarihten önce baska bir göreve getirilmis olmalidir. 1595 yilindan sonra ise beyligin basinda Mehmed Bey'in oglu Pîr Mansur'un bulundugu anlasilmaktadir. Pîr Mansur'un 1609 yilina kadar beyligin basinda bulundugu ve bu tarihten sonra Adana'nin Haleb'e; Sis ve Tarsus'un da Kibris Beylerbeyiligine baglanmak sureti ile Ramazanogullari beyliginin son buldugu bilinmektedir. Daha sonralari ise Osmanlilar Adana beylerbeyiligini kurmuslar ve Adana da bu beylerbeyiligin merkezi olmustur. Anadolu beyliklerinin en uzun ömürlülerinden birisi olan Ramazanogullari Beyligi, kurulusundan itibaren yarim asir kadar Memlûklular'a tabi olmus, 1510 yilindan sonra ise Osmanlilar'a tabi olarak yaklasik bir yüzyil kadar daha varliklarini sürdürmüstür. II- IMAR FAALIYETLERI Çukurova'nin Türklesmesinde büyük bir rol oynamis olan Ramazanogullari Beyligi'nin maydana getirmis oldugu en önemli eser Adana Ulu Camii Külliyesi'dir. Camii, medrese, türbe, mescit, konak, han, hamam, arasta, çesme ve pek çok dükkândan meydana gelen bu külliyenin büyük bir kismi bugün de ayaktadir. Bunlar arasinda plâni, minaresi, tas isçiligi ve çinileri ile Ulu Camii'nin sanatimizda ayri bir yeri vardir. Iç avluya açilan kapilarda ve minberi üzerinde bulunan kitabelerinden anlasildigina göre 913 (1513)'de Ramazan-oglu Halil Bey tarafindan baslatilip 926 (1520)'da oglu Pîrî Mehmed Pasa tarafindan tamamlanmistir. Selçuklu ve Osmanli mimarisiyle güneyden gelen Zengî ve Memlûk mimarisinin etkilerini bir araya getirmesi bakimindan Ulu Camii ilgi çekicidir. Ulu Camii'nin dogu yanina bitisik olan 1540 tarihli türbe ise Pîrî Pasa tarafindan yaptirilmistir. Türbede bulunan üç çinili lâhit, camii ile ayni üslûp ve devirden olup basuçlarindaki kitabelerine göre Ramazanogullari'ndan Emir Halil Bey (1510) ile Pîrî Pasa'nin iki oglu Mehmet Sah (1534) ve Mustafa (1522)'ya aittir. Külliyede bulunan medrese ise Pîrî Pasa tarafindan 1540'da camiin dogu yanina yaptirilmistir. Adana'da bulunan Yag Camii (Eski Camii) de kitabelerinden anlasildigina göre Ramazan-oglu Halil Bey'in emriyle 1501'de camie çevrilen küçük kilisenin yanina Pîrî Pasa tarafindan 1558'de yaptirilmistir. Ramazan-oglu Halil Bey bu eserlerden baska Adana'da iki camii ve bir medrese daha yaptirmistir. Halil Bey'in oglu Pîrî Bey de camii, medrese, han, hamam olmak üzere bir çok mimari eser vücuda getirmistir. Bunlardan baska Pîrî Bey'in oglu Mustafa Bey de bir cami insa ettirmistir. Pîrî Bey'in diger oglu ve halefi Ibrahim'in de Adana ve Tarsus'ta birer cami yaptirdigi bilinmektedir. Ramazanogullari Beyligi'nin teskilâti hakkinda hiç bir bilgi bulunmamaktadir. Bununla birlikte, Dulkadirliler'de oldugu gibi Oguz (Türkmen) geleneklerine, yani töre esasina dayanmis oldugunda süphe yoktur. Dulkadirliler gibi Ramazanli beyleri de para bastirmamislardir. Bunlar önce Memlûk parasi, sonra da Osmanli akçesini kullanmislardir. |
SARUHAN OGULLARI BEYLIGI Bati Anadolu'da, merkezi Manisa olmak üzere Menemen, Gördes, Demirci, Kemal Pasa, Turgutlu, Ilica ve Akhisar gibi kent ve kasabalari içine alan bölgede kurulmus bir Türkmen beyligidir. I- SIYASÎ TARIH a- Saruhan Bey Beyligin kurucusu olan Saruhan Bey'in Harezm Türkmenlerinden oldugu sanilmaktadir. Nitekim Celâleddin Harezmsah'in ölümünden (1231) sonra Saruhan adli bir beyin Selçuklu Devleti hizmetine girdigi ve Saruhanogullari Beyligi'ni kuran Saruhan Bey'in de bu Harezmli emir Saruhan'in torunu oldugu bilinmektedir. Saruhan Bey'in babasinin adi Alpagi olup Çuga ve Ali Pasa adlarinda iki kardesi daha vardi. Anadolu Selçuklu Sultani Alâaddin Keykubad, maiyyetindeki Türkmen emirlerini çesitli bölgelerin fethi için görevlendirmisti. Bu uc beyleri arasinda bulunan Saruhan Bey o zaman bir Bizans sehri olan Manisa ve çevresinde faaliyetlerde bulunuyordu. Bu sirada Mogol istîlâsi sayisiz Türkmen gruplarinin Bati Anadolu bölgesine gelmesine sebep olmus, dolayisiyla bu bölgelerdeki Bizans sehir ve kasabalari Türkmenlerin eline geçmeye baslamisti. Anadolu Selçuklu Sultani II. Mesud'un ümerâsindan olan Saruhan Bey, Manisa bölgesindeki faaliyetlerini artirarak sehri tehdit etmeye basladi (1303). Bizans Imparatoru II. Andronikos (1282-1328), Bati Anadolu'daki Türkmenlerin faaliyetlerinin artmasi üzerine oglu ve saltanat ortagi IX. Mihail'i bu bölgeye gönderdi. IX. Mihail Katalon kuvvetlerinin de destegi ile Manisa'ya kadar geldi ise de Türkmenler karsisinda bir sonuç alamadan geri çekilmek zorunda kaldi. Saruhan Bey bu olaydan sonra Katalon kuvvetlerinin bulundugu Danya kalesini muhasara etti ancak basarili olamadi. Saruhan Bey, Katalonlarin bölgeyi terketmesinden sonra Manisa sehri üzerindeki baskisini artirarak sehrin civarindaki kasaba ve köyleri ele geçirdi. Bu hareket sonucunda Türklerin Leskeri-ili (Laskaris ili) dedikleri Manisa'yi da fethetti (1313). Saruhan Bey, Manisa'nin fethinden sonra burasini beyliginin baskenti yapti. Sinirlarini kisa sürede Alasehir'den Izmir ve diger Ege kiyilarina kadar genisleten Saruhan Bey, eski Türk adeti geregince topraklarini kardesleri arasinda paylastirdi. Kendisi Ulu Bey sifati ile Manisa'da otururken, Demirci ve yöresini kardesi Çuga Bey'e, Nif (Kemalpasa)'in idaresini de diger kardesi Ali Pasa'ya verdi. Saruhan Bey kardesi Çuga Bey'in ölümünden sonra Demirci'nin idaresini oglu Devlethan'a, onun ölümü ile de Yakup Çelebi'ye birakti. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi'nde Demirci'nin Saruhan beylerinden Kara Mustafa Bey tarafindan fethedildigini kaydeder. Bundan baska Nif'i de Saruhan Bey devrinin ileri gelenlerinden Haci Emet Bey'in ele geçirdigini belirtir. Ancak Evliya Çelebi'nin bu kayitlarini ihtiyatla karsilamak gerekir. Saruhanogullari Beyligi'nin dogusunda Germiyan, kuzeyinde Karasi (Karesi) ve güneyinde de Aydinogullari Beyligi'nin topraklari vardi. Böylece Saruhanogullari'nin üç tarafi yeni kurulmus olan Türk beylikleri ile çevrilmis oldugundan yalniz Ege denizi cihetinden genislemeye, gazâ ve seferler yapmaya elverisli idi. Bu sebeple Saruhan Bey kurmus oldugu donanma ile deniz seferleri yapmaya basladi. Foça, Sakiz ve Naksos'daki Cenevizliler ile Midilli'yi vergiye bagladi. Meshur seyyah Ibn Battuta, 1332 yilinda Manisa'ya geldigi zaman Foçalilarin her sene Saruhan Bey'e 15.000 gümüs para vergi verdigini kaydetmistir. Türk tarihi için önemli bir kaynak eser olan Câmiü'd-Düvel'de Foça'nin da Saruhanogullari beyligi sinirlari içinde bulundugu kaydedilmistir. Ancak bu tarihte Foça'nin Ceneviz Cumhuriyeti'ne bagli bir koloni oldugu bilinmektedir. Yukarida da ifade edildigi gibi burada yasayan Rumlar ve Lâtinler, Saruhanogullari'na vergi vermekteydiler. Yine Câmiü'd-Düvel'de Saruhanogullari'na ait oldugu belirtilen topraklar arasinda Menemen, Gördes, Adola, Akhisar, Turgutlu, Nif, Ilica, Kayacik, Demirci, Urganli, Manisa, Gördes, Güzelhisar ve Mendelorya sehir ve kasabalari sayilmistir. Öte taraftan yine kaynaklardan Mesâlikü'l-Ebrâr'daki kayitlara göre XIV. yüzyil ortalarina dogru Saruhan Beyligi'nin onbes sehri, yirmi kalesi, onbin askeri ve Saruhan'in kardesi olan Ali Pasa'nin da sekiz sehri, otuz kalesi, okçulukta mâhir bir çok yaya askeri ve sekiz bin de atli askeri ile büyük bir donanmasi vardi. Saruhan Bey devrinde, Osman-oglu Orhan Bey Bizans Imparatorlugu aleyhinde durmadan topraklarini genisletiyordu. Orhan Bey'in 1329 yilinda Sakiz adasini fethetmesi üzerine Bizans Imparatoru II. Andronikos Palaiologos Osmanlilara karsi Saruhan ve Aydinogullari'ndan yardim istemek zorunda kaldi. Imparatorun bu istegini olumlu karsilayan Saruhan Bey, Osmanlilara karsi Bizans ve Aydinogullari ile beraber hareket etmeye basladi. 1334 yilinda Aydin ve Saruhanogullari 270 gemilik bir filo ile Yunanistan sahilleri ve Trakya'ya bir sefer düzenlediler. Bu sefer sirasinda Saruhan Beyligi gemilerine Saruhan Bey'in oglu Süleyman Bey kumanda etmekteydi. Ancak bu sirada Midilli'yi zabt eden Foça valisi Dominik, Saruhan-oglu Süleyman Bey ile bir çok adamini bir hile ile esir aldi. Bizans Imparatoru III. Andronikos, asi valiyi cezalandirmak için derhal bir donanma ile Foça önlerine gelerek sehri denizden kusatti ise de bir netice elde edemedi. Bunun üzerine dostu ve müttefiki olan Saruhan Bey'den yardim istedi. Saruhan Bey, esir olan oglu Süleyman ve arkadaslarinin kendisine teslim edilmesi sarti ile yardim edebilecegini bildirdi. Imparator Andronikos Saruhan Bey'in bu sartini kabul edince Saruhanogullari'na ait süvari ve piyade kuvvetleri Foça'yi karadan kusattilar. Muhasara bes ay kadar sürmesine ragmen kale bir türlü düsürülemedi. Bu durum üzerine imparator Anadolu'daki diger müttefiki Aydin-oglu Umur Bey'den de yardim istedi. Aydinoglu Umur Bey donanmasini yardima gönderdi. Bizans, Saruhan ve Aydinogullari'nin gemilerinden meydana gelen müttefik donanma Foça Valisi Dominik ile bir deniz savasi yapmak istediyse de o buna yanasmadi. Bu sebeple kusatma daha da uzadi. Neticede Imparator Andronikos, Dominik ile anlasarak Saruhan-oglu Süleyman Bey ve adamlarini serbest biraktirdi (1336). III. Andonikos'un 1341 yilinda ölümünden sonra Bizans'da iktidar mücadelesinin baslamasi Saruhan Bey'in Bizans topraklari üzerine fetih yapmasi için iyi bir firsat oldu. Nitekim O, Gelibolu taraflarina bir akin düzenledi ise de basarili olamadi. Hatta Bizans donanmasi karsi hücuma geçerek Saruhan kiyilarinda yagma ve tahrip hareketlerinde bulundu. Bu olaylar sirasinda Saruhan Bey'in müttefiki ve dostu olan Aydin-oglu Umur Bey de Haçlilarin saldirisina ugramisti. Lâtinler bu saldiri sonucunda Izmir'i ele geçirdiler (1344). Izmir'in Lâtinler eline geçmesi Saruhanli denizciler için bir felaket oldu. Bati Anadolu'da bu olaylarin gelistigi esnada Bizans'in baskenti Istanbul'da taht için mücadeleler devam ediyordu. Istanbul'u ele geçirmek isteyen Kontakuzenos, dostu Aydin-oglu Umur Bey'e haber göndererek ondan yardim istedi. Umur Bey bu teklifi kabul edince Saruhan Bey de oglu Süleyman Bey komutasinda bir miktar askeri onun yanina gönderdi. Saruhan kuvvetleri Umur Bey'le beraber Trakya'ya geçip Kontakuzenos'un kuvvetleriyle birlestiler. Ancak müttefik kuvvetler Istanbul üzerine yürüdügü bir sirada Süleyman Bey, siddetli bir humma hastaligi sonucunda vefat etti (1345). Aydin-oglu Umur Bey, Süleyman Bey'in ölümünden sonra onun cesedini alarak Manisa'da bulunan babasinin yanina getirdi. Oglunun ölümüne çok üzülen Saruhan Bey, bu tarihten sonra fazla yasamadi. O da bir yil sonra vefat eti (1346). Manisa'da Körhane adi verilen türbeye defnedildi. Saruhanogullari Beyligi'nin kurucusu olan Saruhan Bey devrinde beylik en parlak dönemini yasamistir. Onun zamaninda Manisa bir Türk-Islam sehri olarak gelisti ve büyüdü. Anadolu'yu gezmis olan seyyah Ibn Battuta, Manisa'da Saruhan Bey ile görüstügünü ve Saruhan Bey'in son yillarinda sehrin tamaminin bir Türk sehri hüviyetine büründügünü yazmaktadir. Saruhan Bey'in Timur Han, Orhan, Süleyman, Ilyas, Devlethan ve Budak Pasa isimlerinde alti oglu oldugu bilinmektedir. Ölümünden sonra beyligin basina bu ogullari arasindan Fahreddin Ilyas Bey geçti. Saruhan Bey'in ogullarindan Devlethan Demirci'yi, Budak Pasa da Gördes'i idare etmekteydi. b- Ilyas Bey Saruhan Bey'den sonra beyligin basina geçen Ilyas Bey, ilk is olarak Bizans Imparatoriçesi Anna ile bir dostluk antlasmasi yapti. Daha önce de belirtildigi üzere Saruhan Bey ile Aydin-oglu Umur Bey Imparator Anna'ya karsi Kantakuzenos ile isbirligi yapmislardi. Ancak Kantakuzenos Anna'ya karsi bir basari elde edemeyince bu kez Osmanli hükümdari Orhan ile anlasma yapmak zorunda kaldi. Hatta kizini Orhan Bey'e vererek onunla tam bir dostluk kurdu. Imparatoriçe Anna ise Kantatuzenos'un Osmanlilarla anlasmasi üzerine Saruhanogullari ile ittifak kurmaya çalisti. Bu amaçla devlet ileri gelenlerinden Tagaris'i Manisa'ya Saruhan Bey ile anlasmaya gönderdi. Ancak Tagaris Manisa'ya geldiginde Saruhan Bey'in ölümü ile karsilasti. Bu duruma ragmen Tagaris, Saruhan Bey'in yerine geçen Ilyas Bey ile bir anlasma yapmaya muvaffak oldu. Ilyas Bey, yapilan anlasmadan sonra imparatoriçeye yardim için bir miktar kuvvet gönderdi. Bu sirada Umur Bey de iki bin kisilik bir birlik gönderdi. Ancak imparatoriçeye yardima giden Saruhan ve Aydin kumandanlari yolda Anna aleyhine bir anlasma yaptilar. Bu emirler ilk olarak Istanbul'a gelerek imparatoriçeden para ve hediye aldilar. Ancak Trakya'ya geçtikten sonra eski dostlari Kantakuzenos'un tarafina geçtiler. Kantakuzenos ile birlikte Bulgaristan topraklarina saldiran Saruhan ve Aydin birlikleri pek çok ganimet ve esir elde ederek yurtlarina döndüler. Öyle anlasiliyor ki Saruhanogullari bu akindan sonra bir daha Rumeli'ye geçemediler. Çünkü Osmanlilar Karasi topraklarini alip Gelibolu yarimadasina yerlestikten sonra Saruhanogullari'nin bu bölgelere geçmeleri zorlasti. Yine bu tarihlerde Izmir'i Lâtinlerden almak iseteyen Gazi Umur Bey Lâtinler karsisinda sehit düstü (1348). Böylece Izmir ve çevresi Lâtinler elinde kalinca Marmara kiyilari gibi Ege sahilleri de Saruhanogullari'na kapanmis oldu. Izmir'in Lâtinler eline geçmesi Saruhan deniz ticaretine de önemli ölçüde darbe vurdu. Saruhanli hükümdari Ilyas Bey'in 1356 yilinda Imparator Ioannes V. Palaiologos'a yardim ettigi bilinmektedir. Bu yil içerisinde Osmanli Sultani Orhan Bey'in oglu Halil Gemlik sahilinde gezerken Foçalilar tarafindan esir edildi. Halil'i kurtarmak için Foça'yi abluka altina alan Imparator Ioannes Palaiologos Cenevizlilerin israrla karsi koymalari üzerine dostu olan Saruhan-oglu Ilyas Bey'den yadim istedi. Ilyas Bey bu öneriyi kabul ederek karadan Foça'yi kusatti. Ancak Ilyas Bey'in Foçalilarla dostulugunu bilen ve onun kendisine bir tuzak hazirladigindan süphelenen Imparator Ioannes, Ilyas Bey'i gemisine davet etti ve onu rehin alarak denize açildi. Ilyas Bey bu durumdan karisinin verdigi büyük miktardaki fidye-i necat karsiliginda kurtuldu. Ayrica ogullarini da imparatorun yanina rehin olarak birakti. Ilyas Bey'in ne zaman öldügü kesin olarak bilinmemekle beraber 1357 yilinda beyligin basinda Ishak Çelebi'nin bulundugu anlasilmaktadir. Bu sebeple Ilyas Bey'in 1356 veya 1357 yilinda vefat etmis oldugu tahmin olunabilir. c- Ishak Bey Ilyas Bey'in ölümünden sonra beyligin basina oglu Ishak Bey geçti. Babasinin sagliginda Menemen'i idare eden Ishak Bey beyligin en zayif bir zamaninda basa geçmesine ragmen onun zamaninda Saruhanogullari en parlak devrini yasadi. Onun Misir Memlûklu sultani ile mektuplastigi bilinmektedir. Nitekim Rodos adasinin sövalyelerden alinmasi için yapilacak sefere diger Anadolu beyleri gibi Ishak Bey de davet edilmis ve kendisine Memlûk sultaninin nâmesi verilmistir (1366). Saruhanogullari, Ishak Bey zamaninda yeni komsulari Osmanlilar ile dostane bir siyaset takip ettiler. Ishak Bey, I. Murad'in oglu Yakup Çelebi ile Bayezid'in sünnet dügünlerine ve Yildirim Bâyezid'in Germiyan beyinin kizi ile evlenme törenlerine katildi. Bundan baska I. Kosova savasina diger beylikler gibi yardimci kuvvetler gönderdi. Ishak Bey zamaninda Manisa'da Mevlevîligin itibari bir hayli artmistir. Ishak Bey'in Mevlevî-hâne'yi yaptirmasi ile bu aileden bir kaç kisinin Çelebi ünvanini almasi bu sevginin bir delili olarak görülmektedir. Ishak Çelebi için kitabeler ve vesikalarda "Sultan, emir, beldeler fatihi ve Sultanü'l-azam” gibi ünvanlar kullanilmistir. Ishak Çelebi hakkinda 1378 yilindan sonraki yillarda hiçbir bilgi yoktur. Ancak onun 1378 veya 1379 yilinda öldügü bilinmektedir. Sagliginda yaptirmis oldugu türbe kitabesinde ölüm tarihi belli degildir. d- Hizir Sah Ishak Bey'in ölümü üzerine oglu Hizir Sah Saruhanogullari'nin basina geçti. Ancak kardesi Orhan Bey onun beyligini tanimayarak saltanat mücâdelesine giristi. Kaynaklarda bu mücâdele hakkinda fazla bilgi yoktur. Bununla beraber Orhan Bey'in bu mücâdeleyi kaybettigi ve Hizir Sah'in Manisa'ya hakim oldugu anlasilmaktadir. Hizir Sah'in gümüs ve bakir paralari bulunmus olup bu paralar üzerinde tarih yoktur. Ancak 1389 tarihli bir vesika bu tarihte Hizir Sah'in Bey oldugunu göstermektedir. Hizir Sah Bey oldugu sirada Osmanli hükümdari I. Murad sehit düsmüs, yerine Yildirim Bâyezid geçmisti. Osmanli tahtindaki bu degisikligi firsat bilen Karaman-oglu Alâaddin Ali Bey Osmanlilar aleyhinde faaliyetlere baslamisti. Onun bu faaliyetlerine Saruhan-oglu Orhan Bey de katildi. Bunun üzerine Yildirim Bâyezid hizla Anadolu'ya geçti, Alasehir'den sonra Manisa'ya geldi. Hizir Sah ise Yildirim Bâyezid'in bu harekâti esnasinda onu karsilayarak tabiiyetini arzetti ve ülkesini sulh yolu ile Osmanlilara birakti. Yildirim Bâyezid, Hizir Sah'in bu davranisi üzerine Demirci, Adala, Gördes, Kayacik ve Kemaliye taraflarindan olusan beyligin dogu topraklarini ona birakti. Bâyezid Manisa'yi aldiktan sonra (1390) Karasi ile Manisa birlestirilerek Bey-sancagi yapildi. Bâyezid buraya önce Ertugrul'u, onun ölümü ile de Emir Süleyman'i tayin etti (1392). Saruhan-oglu Hizir Sah Bey ise kendisine verilmis olan küçük bir bölgede bir süre daha beylik yapti. Bu sirada Emir Süleyman'la çok iyi bir dostluk kurdu. Kardesi Orhan Bey ise Bâyezid'in Anadolu harekâti sirasinda yakalanarak Bursa veya Iznik'e götürüldü. Ancak o buradan kaçarak önce Isfendiyar-oglu'nun ve arkasindan da Timur'un yanina gitti. Ankara Savasi'na Emir Süleyman'in idaresinde Yildirim Bâyezid'in saflarinda katilan Saruhanli askerler, Iznik'ten kaçarak Timur'a siginmis olan Orhan'i karsi tarafta görünce o tarafa geçtiler. Savasi kazanan Timur, Anadolu beylerine eski yurtlarini verirken, Orhan Bey'e de Saruhan beyligini verdi. Nitekim 17 Agustos 1402 tarihinde Manisa'ya gelen Orhan Bey beyliginin basina geçti. Orhan Bey beyligini mesru göstermek için hemen para bastirdi (1403). Ancak Timur'un Anadolu'dan çekilmesinden sonra Denizli taraflarinda hüküm sürmekte olan Hizir Sah ile Orhan Bey arasinda saltanat mücadelesi yeniden basladi. Neticede Hizir Sah, idareyi eline aldi. Bâyezid'in Ankara Savasi'nda yenilmesinden sonra Osmanli sehzâdeleri arasinda saltanat mücadelesinin basladigi Fetret devrinde Hizir Sah önce eski dostu Emir Süleyman'in tarafini tuttu. Ancak Emir Süleyman'in mücadeleyi kaybetmesi üzerine Aydinoglu Cüneyd ve Mentese-oglu Ilyas Bey'le beraber Isa Çelebi'yi destekledi. Isa Çelebi'nin Çelebi Mehmed'e yenilmesi üzerine ise Hizir Sah Manisa'ya kaçti. Bunun üzerine Çelebi Mehmed'in kuvvetleri Manisa'ya yürüyerek hamamda eglenmekte olan Hizir Sah'i yakaladilar ve Çelebi Mehmed'in huzuruna getirdiler. Çelebi Mehmed Hizir Sah'i idam ettirdi (1410). Hizir Sah'in öldürülmesi ile birlikte Saruhanogullari'nin Manisa kolu sona ermis oldu. Ancak Demirci kolu fazla etkili olmamakla beraber bir süre daha devam etti. Hizir Sah'in ölümünden sonra Devlethan'in oglu Yakup Bey Demirci'de hüküm sürmeye devam etti. Yakup Han 1407 yilinda Demirci'de bir cami yaptirmis olup oradaki bir hamami da bu camiye vakfetmistir. Bundan baska Budak Pasa-oglu Beyce Bey de Gördes'te bir cami ve hamam yaptirmistir. Öte taraftan Hizir Sah'in kardesi olan Orhan Bey, agabeyinin ortadan kaldirilmasindan ve Çelebi Mehmed'in bu bölgelerden çekilmesinden sonra Manisa'ya gelerek burayi ele geçirdi ve istiklâlini ilan etti. Orhan Bey'in 1411 tarihli bir parasinin bulunmasi onun bu tarihte Manisa'da Bey oldugunu göstermektedir. Orhan Bey'in bu hareketi üzerine Çelebi Mehmed 1412 yilinda bu bölgeleri yeniden itaat altina almis ve Orhan Bey'i de bertaraf etmistir. Orhan Bey'in ayni yil içerisinde vefat etmesi ile Saruhanli Beyligi tamamen son buldu. 2- IMAR FAALIYETLERI Saruhanogullari hüküm sürdükleri topraklar üzerinde bir çok imar faaliyetlerinde bulunmuslardir. Özellikle cami, medrese ve köprü yapan Saruhanogullari zamaninda beyligin merkezi Manisa Türklesmis ve sehrin çehresi degismistir. Beyligin kurucusu Saruhan Bey'in Manisa Çarsi Mahallesi'nde bir mescit, Gediz üzerinde bir köprü ve Çaprazlar Mahallesi'nde bir çesme yaptirdigina dair kayitlar vardir. Saruhan Bey'in oglu Ilyas Bey de Manisa'da bir mescit (1362) ile bir çesme yaptirmistir. Ilyas Bey'in oglu Ishak Bey, beyligin zayif oldugu bir sirada basa geçmesine ragmen büyük ölçüde bayindirlik faaliyetlerinde bulunmus, ülkesinin her tarafinda cami, çesme, medrese, hamam ve köprü gibi bir çok eser yaptirmistir. Saruhanlilar, merkezleri Manisa'da belki bütün beylikler devrinin en önemli ve ilgi çekici cami örnegini meydana getirmislerdir. Ishak Bey'in 1376'da medrese ve türbe ile birlikte külliye olarak yaptirdigi Manisa Ulu Camii, Bati Anadolu'da görülen en önemli mimarî eserdir. Ishak Bey Manisa Ulu Camiinden baska Mevlevî-hâne (1369), Karaoglanlar civarinda Koyun Köprüsü, Çaprazlar Mahallesi'nde bir çesme, Manisa'da Yedi Kizlar Türbesi ve Karahisar ile Karaköy'de birer çesme yaptirdigi bilinmektedir. Saruhanli Beyi Hizir Sah'a gelince, o da babasi gibi bir çok hayir kurumlari yaptirmis ve vakiflar ihdas etmistir. Hizir Sah'in Adola'da camii, medrese, imaret ve hamami, Alasehir'in Kemaliye köyünde Hizir Pasa Camii ile bir hamami ve Manisa'da Çinar Zaviyesi yaptirdigi bilinmektedir. Hizir Sah'in ölümünden sonra Demirci'de hüküm süren Devlet-sah oglu Yakup Bey de burada bir cami yaptirmis (1407) ve daha sonra bir hamami da bu camiye vakfetmistir (1413). Saruhanlilardan Budak Pasa-oglu Begce Bey de Gördes'te bir cami ve hamam yaptirmistir. Saruhanogullari, Lâtinlerle ticarî iliskileri dolayisiyla Lâtin harfleri ile gümüs sikke kestirmislerdir. Ancak simdiye kadar Ishak, Hizirsah ve Orhan beylerin Islâmî sikkeleri ele geçmistir. |
ANADOLU BEYLIKLERI'NDE TESKILAT VE KÜLTÜR Anadolu Beylikleri'nin ilk teskilâtlari asiret gelenegine dayanmakta idi. Anadolu Selçuklulari zamaninda sinirlara yerlestirilen Türkmen asiretleri savas zamanlarinda reislerinin emrinde sefere giderler ve savastan sonra da hükümdar tarafindan asiret beyine ikta edilmis olan yerlerine dönerlerdi. Anadolu Selçuklu sultanlari, çesitli zamanlarda Anadolu'ya gelmis olan Türkmen asiretlerinin bir çogunu Bizans Imparatorlugu ve Kilikya Ermeni Kralligi ile olan sinirlara yerlestirmisler, buradaki araziyi asiret beylerine ikta olarak vermislerdi. Bu Türkmen beyleri daha sonra bagimsizliklarini kazanmaya baslayinca Anadolu Selçuklu teskilâtini taklid ederek saray ve tesrifat usulleri meydana getirmislerdir. Beylikler Devri, XIII. yüzyilin sonunda Anadolu Selçuklu Devleti'nin zayiflayarak yikilisindan sonra Anadolu'nun çesitli bölgelerinde kurulan ve eski kaynaklarda "Tevâif-i mülûk" diye anilan Türk beyliklerinin egemen oldugu bir dönemdir. Bu dönem Anadolu-Türk tarihi bakimindan oldukça önem tasimaktadir. Çünkü, 1018'de baslayan ve 1040'a kadar süren ilk akinlarin ardindan 1071 Malazgirt zaferiyle Anadolu kapilari Türklere açildi. Anadolu'da ilk büyük Türk devleti, Türkiye Selçuklulari kuruldu. Iste beylikler bu devletin birer unsuru idiler. Türkiye Selçuklu Devleti'nin zayiflayip ortadan kalkmasindan sonra bagimiz birer devlet haline gelen ve sayilari büyüklü-küçüklü olmak üzere yirmiyi geçen bu Türk beyliklernin devlet teskilâti ve kültürü, Büyük Selçuklu ve Türkiye Selçuklulari ile geliserek Osmanlilara ulasan Türk-Islâm kültürünün bir ara dönemini olusturur. IDARI TESKILÂT Anadolu Beylikleri'nde devlet, daha önceki Türk beyliklerinde oldugu gibi hükümdar ailesinin ortak mali sayiliyordu. Devleti aile arasindan seçilen reis idare ederdi. Ailenin en yaslisina veya en nüfuzlusuna "ulu beg" denirdi. Ulu Bey hükûmet merkezinde oturur, kardes ve çocuklari ise vilâyetlere gönderilirdi. Ulu bey unvani daha çok halk ve asiret arasinda kullanilir; tesrifat, ferman, sikke, hutbe ve kitabelerde ise "emir-i a'zam" veya "sultan-i a'zam" tabirleri tercih edilirdi. Anadolu beyliklerinde, Selçuklularda oldugu gibi merkezde devlet islerini yürütmek için bir divan teskilâti kurulmustu. Divanin basindaki reise genellikle "vezir" veya "sahib-i a'zam" denirdi. Emrinde bir kalem heyeti bulunan divan reisleri devletin kanun ve nizamlarinin tatbikiyle ugrasirlardi. Devletin mali isleri ise Divân-i Istifâ denilen ayri bir divan tarafindan yürütülürdü. Hükümdarin emir ve fermanlarini yazmak için Insa Divani ile adli ve askeri islere bakan ayri makamlar vardi. Vilâyetlerdeki sehzâdelerin emirleri altinda da merkezdeki divanin ayni, fakat daha küçük sekilleri bulunurdu. Vilâyetleri idare etmek ve böylece devlet islerine alismak için gönderilen sehzâdeler eger küçük iseler, yanlarina hükümdarin güvendigi birisi "Ata Bey" veya "Lala" unvaniyla tayin olunur ve sehzâde büyügünceye kadar, hatta yetistikten sonra da devlet islerini bu Lala idare ederdi. Vilâyetlerde Divân-i Istifâ'nin reisine bagli tahsil memurlari bulunur ve bunlar topladiklari parayi verilen emre göre gereken yerlere dagitirlardi. Ser'î islere ise Kadilar bakar ve sahislar arasindaki hukuki meseleleri hallederlerdi. Vilâyetin askerî ve güvenlik islerinden ise Subasilar sorumlu idiler. SARAY TESKILÂTI Anadolu Beylikleri'ndeki saray teskilati, devlet teskilâtinda oldugu gibi Anadolu Selçuklu Devleti'nin saray teskilâtindan alinmistir. Sarayda hâcib, mîrâhur, çasnigîr, candar, sarabdâr, rikâbdar ve musâhib gibi görevliler bulunurdu. Ibn Battuta meshur seyahatnâmesinde Anadolu beyliklerinin saray teskilati hakkinda bilgi vermistir. Anadolu Beylikleri'nde ordu, hükümdarin atli ve yayalardan meydana gelen hassa birlikleriyle beylerin tîmârli sipahileri ve çerik denilen asiret süvârilerinden meydana gelmisti. Savas zamanlarinda bu orduya gönüllü olarak bir takim yardimci kuvvetler de katilirdi. Ümerâ adi verilen maiyet beyleri derecelerine göre kendilerine verilen tîmâr nisbetinde asker beslemekle yükümlü idiler. Savas üç kisma ayrilir, ordunun önünde Çarhaci veya Talia denilen öncü kuvvetleri, arkasinda ise ihtiyat kuvvetleri bulunurdu. Bu ordunun merkezindeki kuvvetlere hükümdar, kollara da sehzâdeler kumanda ederdi. Bütün ordunun emirine subasi denilirdi. Anadolu beyliklerinde ordu silâh olarak ok, yay, kiliç, kalkan, kargi, hançer, zirh, çomak, balta, mancinik ve arrâde kullanirdi. Ayrica birliklerin davul, kös, zurna, nakkâre, zil ve borulardan meydana gelen mehterleri vardi. Anadolu Beylikleri'nin denizle baglantisi olanlarinda donanma teskilâti da kurulmustu. Bati Anadolu'da Karasi, Saruhan, Aydin ve Menteseogullari'nin, güneyde Akdeniz sahilinde Hamid ve kuzeyde Pervaneogullari'nin ve daha sonra Candarli Beyligi'nin donanmalari oldugu bilinmektedir. Beylikler dahilindeki ahîlerin de askerî teskilâta benzer mükemmel silahli ordulari oldugu bilinmektedir. Ancak bunlar daha çok mahallî inzibat kuvveti olarak görev yapmaktaydilar. ILIM VE KÜLTÜR Anadolu Beylikleri'nde XIV. ve XV. yüzyillarda ilim ve fikir hayati parlak bir sekilde devam etmis, belli basli Anadolu sehirleri birer ilim merkezi haline gelmisti. Anadolu hükümdarlari, çesitli ilim adamlarini bir araya toplayarak onlari ihsan ve iltifatlarla tesvik etmislerdir. Ayrica bu ilim adamlarinin talebe yetistirebilmeleri için medrese, kütüphane, imaret ve misafirhaneler kurmaya büyük önem göstermislerdir. Anadolu beylerinin bu yakin ilgileri sayesinde tip, astronomi, riyâziye, edebiyat, tarih, tasavvuf ve dinî konularda pek çok eser kaleme alinmistir. Bu dönemde Konya, Kayseri, Nigde, Sivas, Kastamonu, Sinop, Kütahya, Bursa, Iznik, Kirsehir, Amasya, Ankara gibi baslica Anadolu kentleri birer bilim merkezi olmuslardi. Anadolu Selçuklulari zamaninda Mevlâna Celâleddin Rumî ile parlak bir düzeye ulasan tasavvuf cereyani beylikler döneminde de ayni gelismeyi göstermis ve Anadolu'nun manevî hayatinda büyük etkiler meydana getirmistir. TOPRAK IDARESI Anadolu Beylikleri'nde toprak idaresi Selçuklular'da oldugu gibi ikta (timâr), mülk ve vakif olmak üzere üç kisimdan meydana geliyordu. Sehir ve kasabalarda her sanat erbabinin kendilerine mahsus teskilâtlari vardi. Bu teskilât hem mensuplarinin haklarini korur, hem de üretilen malin kalitesini kontrol ederdi. Kent ve kasaba halki ser'i ve örfî vergilerini kime ayrilmis ise ona verirlerdi. Köylülere gelince, kendilerine verilen ve aslinda devlete ait olan topragi islemekle yükümlüydüler. Topragi isledigi sürece toprak kendisinde kalir, ogul ve torunlarina geçerdi. Köylü isledigi topragin vergisini devletin gösterdigi kimseye verirdi. Reaya, ikta reayasi, vakif reayasi ve malikane reayasi olmak üzere baslica üç kisma ayrilmisti. Köylü kimin reayasi ise topragini kullanma iznini ondan alir ve vergisini ona öderdi. Bazi köyler, meselâ derbend beklemek, madenlerde çalismak, av kuslari yetistirmek gibi hizmetler karsiliginda vergilerden muafti. Ilim ve din adamlari da her türlü vergiden muaf tutulmaktaydi. Anadolu Beylikleri zamaninda sanayi, ticaret ve ziraate de büyük önem verilmisti. Anadolu Selçuklulari zamaninda ülkeyi dogu-bati, kuzey-güney yönlerinde kesen yollar ve bu yollar üzerinde bulunan kervansaraylar beylikler döneminde de varliklarini devam ettirmislerdir. Bu dönemde Anadolu'nun her yaninda Ahîler'in esnaf örgütlerine rastlaniyordu. Her türlü sanat erbabini içine alan bu teskilâtin kendine özgü bir örgütü vardi. Beylikler devrinde ekonomik hayatin temelini ziraat olusturmaktaydi. Ülkenin iklim sartlarina bagli olarak çesitli bölgelerde tahil, her çesit meyve, pamuk, ipek yetistiriliyor ve hayvancilik yapiliyordu. Elde edilen ürünün büyük bir kismi iç tüketimi karsiliyor, geri kalani ise komsu ve Avrupa devletlerine satiliyordu. Bu dönemde baslica ticaret merkezleri Karadeniz kiyisinda, Trabzon, Samsun ve Sinop; Ege denizi kiyisinda Foça, Izmir ve Ayaslug (Seçuk); Akdeniz kiyisinda Antalya ve Alanya; Iç Anadolu'da ise Sivas, Kayseri ve Konya idi. bunlar arasinda Sivas Anadolu'nun en önemli ticaret merkezi idi. Çesitli ülkelerden buraya gelen müslüman tüccarlar ile Ceneviz ve Venedik tüccarlari büyük kafileler halinde Sivas'a gelirler ve burada mal alir veya satarlardi. Satilan mallar arasinda her çesit kumas, hali, kilim, ipek ve pamuk bulunmaktaydi. Germiyan, Denizli ve Alasehir'de dokunan kumaslar dis pazarlarda rahatlikla alici bulurdu. Bunun yaninda Diyarbakir, Siirt, Alasehir ve Balikesir yörelerinde üretilen ipek ve ipekli kumaslar Istanbul ve Avrupa pazarlarina gönderiliyordu. Beylikler devrinde Anadolu'da dokunan hali ve kilimler saglam olusu ve güzelligi ile Avrupa'da bile ün kazanmisti. Bu dönemde Anadolu'da dokunan kilim ve halilarin Avrupa'nin yani sira Suriye, Misir, Irak, Hindistan ve hatta Çin'e kadar gönderildigi bilinmektedir. Anadolu Beylikleri zamaninda Kütahya, Ulukisla, Amasya ve Bayburt çevresinde çikarilan gümüs madeni ile Foça, Sarki Karahisar, Ulubat ve Kütahya'da elde edilen sap madenleri dis ülkelere satilmaktaydi. Bunlardan baska Germiyan atlari, çesitli av kuslari, koyun ve keçi de önemli miktarda gelir getiriyordu. Bütün bunlar, Anadolu Beylikleri devrinde halkin refah içinde yasadigini göstermektedir. |
KARAKOYUNLULAR Karakoyunlular, XIV, yüzyilin ikinci yarisinda, Van gölü kiyisindaki Ercis merkez olmak üzere kuzeyde Erzurum ve güneyde Musul'a kadar uzanan Dogu Anadolu topraklari üzerinde kurulmus bir Türkmen devletidir. I- SIYASî TARIH a- Karakoyunlular'in Mensei ve Kurulusu Karakoyunlu kabilesinin adi, totemlerinin koyun olmasi ile alakali sayiliyorsa da, eski Türklerde oldugu gibi totem olarak kabul edilen hayvanin etinin yenmesi yasak oldugundan, bu adin onlara ait sürülerin rengi ile ilgili olmasi daha muhtemeldir. Anadolu'daki Mogol egemenliginin çöküntüye girmesiyle faaliyete geçen dogu Türkmenlerinin en belli basli gruplarindan biri olan Karakoyunlu boyunun 24 oguz boyundan hangisine mensup olduguna dair kesin bir bilgi bulunmamaktadir. Ancak XV. yüzyilin Osmanli tarihçilerinden Mevlâna Sükrullah'in eserinde Karakoyunlu oymaginin Deniz Han'dan geldigi söylenmekte ve bu ifadenin bizzat bu hanedanin en büyük hükümdarlarindan Cihansah'dan alindigi belirtilmektedir. Nitekim Oguz Han ananesine göre Deniz Han evlâdindan sayilan Yiva boyu ile Karakoyunlular arasinda kabilevî bir akrabaligin mevcut oldugu hakkinda bazi izler bulundugu anlasilmaktadir. Ayrica yaygin bir kanaat olarak Karakoyunlular'in mensup oldugu boyun adi Bâhânî veya Buranlu olarak da geçmektedir. Bu adin bir sahis veya oymak adindan mi, yoksa bir yer adindan mi geldigi kesin olarak anlasilamamaktadir. Bununla beraber bu ismin bir yer adindan gelmis oldugu görüsü ileri sürülmektedir. Bugün Mus vilâyetinde Bârân adinda iki köy adinin bulunmasi ve Karakoyunlular'in Mus ile iliskilerinin olmasi, bu fikre kuvvet kazandirmaktadir. Karakoyunlu ulusu bir çok oymagin bir araya gelmesiyle meydana gelmistir. Karakoyunlu ulusunu etrafinda toplayarak onun çekirdegini teskil eden Karakoyunlu oymagi, oynadigi idareci rolle kabile özelligini kaybetmistir. Karakoyunlu oymagi etrafinda toplanarak, ayni addaki ulusu meydana getiren oymaklarin basinda hükümdar ailesinin amca-ogullarinin yönettigi Sa'dlu oymagi gelmektedir. Bu boy eskiden beri Sürmelü, Erivan ve Nahcivan yörelerinde oturuyordu. Karakoyunlu Devleti'nin asil dayanagini olusturan iki oymaktan digeri de Baharlu oymagidir. Hemedan bölgesinde oturmakta olan bu oymak, kiz alip verme suretiyle Karakoyunlu oymagi ile akrabalik kurmus ve önemli devlet hizmetlerinde bulunmuslardir. Bunlardan baska Duharlu, Karamanlu, Alpagut, Cakirlu, Ayinlü, Bayramlu, Agaç-eri, Döger ve Hacilu gibi Türkmen oymaklari da Karakoyunlu ulusu içerisinde yer almislardi. Karakoyunlularin Anadolu'ya gelisleri hakkinda iki görüs ileri sürülmektedir. Bunlardan birincisine göre Karakoyunlular, Argun Han zamaninda (1284-1292) kardes boy olan Akkoyunlular ile birlikte Türkistan'dan Azerbaycan'a gelmis ve daha sonra Erzincan ve Sivas bölgelerinde yurt tutmuslardir. Akkoyunlular ise Diyârbekir tarafinda yerlesmislerdir. Bu görüs kabul edilmemistir. Ikinci görüse göre ise, yaklasik 30.000 çadirdan meydana gelen Karakoyunlular, Cengiz Han'in hücumu üzerine Türe Bey adindaki reislerinin yönetimi altinda Türkistan'dan Maveraünnehir'e ve oradan da Iran yoluyla Dogu Anadolu'ya göç etmislerdir. Bu rivayetin dogru oldugu kabul edilebilir. Çünkü Mogol devrinden önceki zamanlarda Karakoyunlulara ait hiç bir bilgiye sahip olmadigimiz gibi, bunlarin tam göçebe hayat tarzi yasamalari, bu hayat tarzini yasayan zümrelerdeki sert ve siddetli davranislarin onlarda da görülmesi bu söylentinin dogruluguna kuvvet kazandirmaktadir. Ilhanlilar'in Hülagu'dan Ebu Sa'id Bahadir Han'a kadar devam eden güçlü dönemlerinde Karakoyunlu hanedani hakkinda hiçbir bilgi yoktur. Bunlarin da Ebu Sa'id'in ölümünden (1335) sonra Ilhanlilar arasinda baslayan Iç karisikliklar sirasinda harekete geçmis olmalari kuvvetle muhtemel görülmektedir. 1- Bayram Hoca (1351-1380) Yukarida da belirttigimiz gibi Karakoyunlular, Ilhanli hükümdari Ebu Sa'id Bahadir Han'in ölümünden sonra Erzurum ve çevresinde faaliyete geçmislerdir. Nitekim 1333-1334 yillarinda Anadolu'yu gezen meshur seylah Ibn Battuta, Erzurum'a da gelmis ve bu sehrin büyük bir bölümünün bölgedeki iki Türkmen oymaginin mücadelesi yüzünden oturulamaz hale geldigini kaydetmistir. Ibn Battuta'nin bahsettigi bu iki Türkmen oymaginin Akkoyunlular ile Karakoyunlular oldugu kesindir. Akkoyunlularin 1340 yilindan itibaren Trabzon Rum Imparatorlugu'na akinlar yapmaya basladigi sirada Karakoyunlular da Sutaylilarin hizmetinde gittikçe ehemmiyet kazanmaya baslamislardi. 1350 yilinda da Barimbay-oglu Ibrahim-Sah'in ölümünden sonra Dogu ve Güney-Dogu Anadolu'da Sutaylilarin hakimeyetleri azalmaya basladi. Nihayet Sutaylilarin son hükümdari Pir-Muhammed'in Türkmen emiri Hüseyin Beg tarafindan öldürülmesiyle Sutaylilar Diyârbekir bölgesinde kalmayip Orta Anadolu'ya dogru göç etmeye basladilar. Iste bu siralarda Bayram Hoca idaresinde bulunan Karakoyunlular Ercis merkez olmak üzere bu bölgede beyliklerini kurmaya muvaffak oldular. Bayram-Hoca, beyligini kurdugu XIV. yüzyilin ikinci yarisinda Sincar hakimi Pir-Muhammed'i öldürerek emirligi ele geçiren Türkmen emiri Hüseyin Bey'in maiyetinde bulunuyordu. Hüseyin Bey'in emirligi Mardin ve Musul'da taninmasina ragmen Hisn-i keyfa hükümdari Melik Adil onun emirligini tanimadi. Melik Adil, bölgedeki diger emir ve beyleri toplayarak, Türkmenler ile yayladan dönmekte olan Hüseyin Bey'i Batman'in batisindaki Salat (Sallat) Çayi kenarinda karsiladi. Iki taraf arasinda yapilan savasi Türkmenler kazandi. Bitlis, Ahlat, Meyyafarikin ve Hisn-i keyfâ hakimlerinin bir araya geldigi bu müttefik kuvvetler agir bir yenilgiye ugradilar. Melik Adil esir alindi. Bu savasta Hüseyin Bey'in yaninda ve onun en yakin adamlarindan birisi olarak bulunan Karakoyunlu Bayram Hoca, savasin kazanilmasinda önemli bir rol oynadi. Bayram Hoca, bu savastan kisa bir süre sonra Hüseyin Bey'i öldürerek onun yerine geçti (1351). Türkmenlerin büyük bir kismi, her halde nüfuz ve kudret açisindan Hüseyin Bey'den sonra gelen ve belki de onunla akrabaligi bulunan Bayram Hoca'nin emirligini kabul ettiler. Hüseyin Bey'i öldürdükten sonra bölgenin tek emiri olan Bayram Hoca bir süre sonra Musul'a da hakim olarak buranin idaresini kardesi Bedri Hoca'ya verdi. Daha sonra Mardin'i kusatarak buradaki Artuklu kuvvetlerini bozguna ugratti (1365). Bunun üzerine Mardin emiri melik Mansur, Celayir hükümdari Sultan Üveys'e elçi göndererek Bayram Hoca'dan sikâyette bulundu. Sultan Üveys 1366 ilkbaharinda Bagdat'tan hareket ederek Musul'a geldi. Burada Bayram Hoca'nin kardesi Bedri Hoca bulunuyordu. Sultan Üveys Musul'u onun elinden aldiktan sonra Mardin'e geldi. Sultan Üveys'in Bagdat'tan hareket ettigini ögrenen Bayram Hoca ise, Mardin kusatmasini birakarak Mus taraflarina çekilmisti. Sultan Üveys Mardin'den Mus ovasina geldiginde Karakoyunlu ordusu ile karsilasti. Iki taraf arasinda meydana gelen siddetli çarpisma sonunda Bayram Hoca büyük bir bozguna ugradi. Sultan Üveys de mal ve sürüleri yagmaladiktan sonra Tebriz'e gitti. Bu olaydan sonra Bayram Hoca vergi vermek suretiyle Üveys'e tabi oldu. 1369 yilinda Musul tekrar Karakoyunlularin eline geçti. Ancak burasinin kisa bir süre sonra elden çiktigi anlasiliyor. Çünkü Bayram Hoca 1371 yilinda Musul'u yeniden kusatti. Kusatma bir yildan fazla sürmesine ragmen sehir ele geçirilemedi. Bu sirada bir Memlük ordusunun bu taraflarda görünmesi, Bayram Hoca'nin Musul kusatmasini kaldirmasina sebep oldu. Bu sirada Memlûklular Sincar'i ele geçirerek buraya Seyfeddin Tak-Buga'yi vali tayin ettiler (1374). Bayram Hoca ayni yil içerisinde burasini kusatinca Seyfeddin Sincar'i ona teslim etmek zorunda kaldi. Ayni yil içinde Celayir hükümdari Sultan Üveys öldü ve yerine zayif bir kisi olan Hüseyin geçti. Bu sirada Muzafferiler'den Sah Suca harekete geçerek Celayir ordusunu yenip bir süre Tebriz'de kaldiktan sonra Isfahan'a döndü. Bu olaylardan yararlanan Bayram Hoca Musul ve Sincar'i yeniden ele geçirdikten sonra Sürmelü, Ala-Kilise, Hoy, Nahcivan ve bazi yerleri sinirlari içerisine dahil etti. Bayram Hoca, daha önce Sultan Üveys'e vermekte oldugu vergiyi kesti. O, Eretna Devleti'nin de zayif düsmesinden yararlanarak Erzurum, Avnik ve Hasan-kale gibi yerleri idaresi altina aldi. Karakoyunlular'in idaresinde olan Musul, 1375 yilinda Pir Baba adli bir Türkmen emiri tarafindan isgal edildi. Bunun üzerine Bayram Hoca, Hisn-i Keyfa ve Mardin emirlerinin de yardimlari ile Musul'u kusatti. Dört aylik bir kusatma sonunda Pir Baba Karakoyunlular'la anlasmak suretiyle sehri teslim etti. Bayram Hoca, Musul'un idaresini tekrar kardesi Berdi Hoca'ya verdi. Musul, bu tarihten itibaren Karakoyunlu idaresinde kaldi. Pir Baba'nin bu davranisina karsilik Bayram Hoca Sincar'in idaresini ona verdi ve bir kizini da onunla evlendirdi. Karakoyunlu Türkmen emirinin gittikçe artan kudret ve faaliyetine bir son vermek amaciyla Celayir emirleri Ucan'da toplanarak harekete geçtiler. Ordunun basinda ülkesinde tekrar istikrari saglayan Celayir hükümdari Sultan Hüseyin bulunuyordu. Bu ordu Van gölü çevresindeki bazi yerleri aldiktan sonra Bayram Hoca'nin yegeni Kara Mehmed'in bulundugu Ercis'e geldi. Bu kalabalik ordu karsisinda zor durumda kalan Kara Mehmed, Sultan Hüseyin'e tâbi olacagini, ancak kendisine iki ay süre verilmesini istedi. Sultan bu teklifi kabul etti. Kara Mehmed'in amaci ise zaman kazanmak ve amcasi Bayram Hoca'ya haber vermekti. Derhal Erzurum'da bulunan Bayram Hoca'ya haber gönderdi. Ayrica Ercis'in etrafini hendekle çevirmeye ve surlari tahkime basladi. Fakat Celayir Sultani Hüseyin onun bu hilesini anladi. Bayram Hoca'nin gönderdigi az miktardaki kuvvetler de yenilince Kara Mehmed itaat edecegine ve ödeyecegi vergiyi de bizzat Tebriz'e getirecegine söz verdi. Bunun üzerine Sultan Hüseyin Tebriz'e döndü. Kara Mehmed verdigi söze sadik kalarak 20 gün sonra Tebriz'e gitti. Erzurum'dan Musul'a kadar uzanan bölgede bir beylik kurmak suretiyle Karakoyunlu oymagini tarih sahnesine çikarmis olan Bayram Hoca 1380 yilinda öldü. O, Mogollar'in birbirleri ile mücadele ederek zayif düsmesinden faydalanip Dogu ve Güneydogu Anadolu'nun iç bölgelerinde Türkmen hakimiyetini kurmustur. 2- Kara Mehmed (1380-1389) Bayram Hoca'nin ölümünden sonra Karakoyunlu Devleti'nin basina onun kardesi Türemis'in oglu olan Kara Mehmed geçti. Onun saltanatinin ilk yillarinda Celayirliler içerisinde bazi hadiseler cereyan etmekteydi. Celâyir hükümdari Sultan Hüseyin 1382'de kardesi Ahmed tarafindan öldürüldü ve Ahmed Celayir tahtina oturdu. Ancak diger kardesi Seyh Ali ise Ahmed'in hükümdarligini kabul etmeyerek onunla mücadeleye giristi. Seyh Ali, yanina bir miktar asker toplayarak âzerbaycan'a yürüdü. Sultan Ahmed ise Tebriz'de hazirlanarak onu Tebriz yakinlarinda karsiladi. Ancak askerlerinin bir kismi gizlice kardesinin tarafina geçince Sultan Ahmed geri çekilerek Nahçivan'a geldi ve burada Karakoyunlu beyi Kara Mehmed'e haber göndererek yardim istedi. Onun bu istegini kabul eden Mehmed Bey, Sultan Ahmed'i takip etmekte olan Seyh Ali'nin ordusunu askerlerinin sayisinin az olmasina ragmen agir bir yenilgiye ugratti. Kumandan Pir Ali ve ikibine yakin askerinin yanisira Seyh Ali de savas meydaninda kaldi. Böylece Sultan Ahmed, Karakoyunlular sayesinde tahtini muhafaza etti. Bu savas, Karakoyunlu beyi Kara Mehmed'in kuvvet ve söhretini arttirdi. Kara Mehmed 1383 yilinda Suriye üzerine bir sefer yapmak zorunda kaldi. Bu sirada Ca'ber hakimi olan Salim Bey, Musul hacilarinin yollarini keserek mallarini yagma ediyordu. Kara Mehmet Bey, onun bu hareketine mani olmak için yanina Bozdogan Beylerbeyi'si Ziyaü'l-Mülk'ü de alarak oniki bin kadar bir kuvvetle Salim Bey üzerine yürüdü. Yapilan savasta büyük bir bozguna ugrayan Salim Bey, o sirada Urfa'ya gelmis bulunan Memlûklularin Halep valisi Yilboga'ya sigindi. Karakoyunlular ise pek çok ganimet elde ederek geri döndüler. Kara Mehmed 1384 yilinda Mardin hükümdari Mecdü'ddin Isa'ya elçiler göndererek kizini kendisine istedi. Ancak Melik Isa bu teklifi kabul etmedi. Bunun üzerine Kara Mehmed Musul'dan hareketle Mardin üzerine yürüdü. Hisn-i keyfâ hakiminden yardim alan Isâ, Karakoyunlular karsisinda agir bir yenilgiye ugradi. Bu maglubiyet üzerine kiz kardesini Kara Mehmed Bey'e vermeye razi olan Sultan Isâ onunla baris yapti. Kara Mehmed 1385 yilinda Musul ile Mardin arasindaki topragin sahibi olan amcasi Misir Hoca'yi Kahire'ye göndererek Sultan Berkuk'tan yardim istedi. Onun bu yardim talebinin sebebi kesin olarak bilinmemekle beraber, muhtemelen Yakin-dogu'da görülen Timur tehlikesine karsi bir tedbir olmalidir. Karakoyunlu beyinin 1387 yilinda baska bir bölgede mücadele ettigi görülmektedir. Bu sirada Erzincan emiri Mutahharten ile Akkoyunlular arasinda baslayan mücâdele, Mutahharten'in yenilgisi ile sonuçlanmis ve o da Karakoyunlu beyi Kara Mehmed'den yardim istemisti. Karakoyunlular'la Akkoyunlular, tarih sahnesine çikislarindan itibaren birbirleriyle mücadele edmeye baslamislardi. Bunlar Anadolu'ya gelislerinden itibaren Dogu ve Güney-dogu Anadolu bölgeleriyle Erzincan havalisi bu iki Türkmen kabilesinin mücadele sahasi idi. Bu sebeple Mutahharten'in teklifini kabul eden Kara Mehmed, onunla birlestikten sonra Akkoyunlular üzerine hareket ederek onlari dar bir yerde sikistirdi. Her taraftan muhasara altina alinmis olan Akkoyunlular agir bir yenilgiye ugradilar. Savas meydanindan güçlükle kaçabilen Ahmed ve kardesi Hüseyin Bey Kadi Burhaneddin'e siginmak zorunda kaldi. Bu tarihten itibaren Mutahharten sik sik Karakoyunlular'la isbirligi yaparak Kadi Burhaneddin'e karsi faaliyetlerde bulundular. Öte taraftan Kadi Burhaneddin de yaninda bulunan Akkoyunlu beylerini onlara karsi kullanmistir. Bu sirada Karakoyunlular, siyasi varliklarini önemli bir sekilde etkileyebilecek olan büyük bir tehlike ile karsilastilar. 1386 yilinda Bati Iran'i ele geçirmis olan Timur, kisi Karabag da geçirerek baharda dogu Anadolu'nun istilâsina hazirlik yapiyordu. 1387 yilinda Nahcivan yoluyla Anadolu'ya giren Timur, Kara Mehmed'in ogullarindan Misir Hoca'nin elinde bulunan Avnik kalesinin saglam olarak tahkim edilmis olmasi dolayisiyla burasini alamadan Erzurum'a geldi ve kenti ele geçirdi. Erzurum'dan Çapakçur suyu kenarina gelen Timur, burada karargâhini kurduktan sonra oglu Miran Sah emrindeki bir orduyu Karakoyunlu beyi Mehmed Bey üzerine gönderdi. Ancak bu ordu, Çapakçur'un sarp geçit ve bogazlarina çekilen Mehmed Bey'e bir sey yapamadi. Mehmed Bey, üzerine gelen bu Timur kuvvetlerini bozguna ugrattigi gibi Sah Melik ve Lala Hoca gibi Tumurlu emirleri de çarpismalarda öldürdü. Timur, daglarda mevzilenmis olan Kara Mehmed'i yakalayamayacagini anlayinca Mus üzerinden Ahlat'a ve oradan da Iran'a dogru gitti. Timur'un Anadolu'dan çekilmesinden sonra Kara Mehmed rahat bir nefes aldi. Ancak bu sefer de Tebriz için Celayir emirleri ile mücâdeleye basladi. Karakoyunlu beyi, 1388 yilinda Tebriz'deki Celâyir emirlerinden Devletyar'in da daveti üzerine kalabalik bir ordu ile buraya hareket etti. Karakoyunlu Türkmenleri Tebriz'deki Celâyir emirlerini yakalayarak sehri ele geçirdiler. Buradan Sultan Berkuk'a elçiler gönderen Kara Mehmed, kentte onun adina hutbe okuttugunu ve sikke bastirdigini bildirdi. Kara Mehmed bu olaydan sonra, Kara (Pir) Hasan adindaki bir Türkmen emiriyle yaptigi muharebede öldürüldü (Nisan 1389). Çok cesur ve kahraman bir emir olan Kara Mehmed, ayni zamanda iyi bir devlet adami idi. 3- Kara Yusuf (1389-1420) Kara Mehmed'in kardesinin oglu olan Kara (Pir) Hasan amcasini öldürdükten sonra onun yerini almak istemisse de, Türkmenler'in büyük bir bölümü Kara Mehmed'in ogullarindan Misir Hoca'nin etrafinda toplandilar. Fakat çok geçmeden onun yerine kardesi Kara Yusuf geçerek Kara Hasan'la mücadeleye giristi. Çok çetin ve kanli mücadelelerden sonra Suriyede'ki Dögerler'in reisi Salim Bey'in araciligiyla iki taraf arasinda baris yapildi. Karakoyunlular, Mehmed Bey zamaninda Tebriz'i ele geçirdikleri zaman buranin idaresini Çalik ve Kara Bistam'a vererek sehirden ayrilmislardi. Ancak Karakoyunlular'in çekilmesinden sonra burasi tekrar Celayir beylerinin eline geçmisti. Celayir hükümdari Sultan Ahmed'in de zayif bir kisi olmasi sebebiyle Tebriz, Celâyir emirleri arasinda sik sik el degistiriyordu. Kara Yusuf, devlet içinde istikrari sagladiktan sonra Tebriz üzerine yürüyerek burasini tekrar ele geçirdi. Burada bir müddet kaldiktan sonra sehrin idaresini emirlerinden Satilmis'a vererek Dogu Anadolu'ya döndü (1391). Onun buradan ayrilmasindan sonra Celâyir emirlerinden Muhammed Siyahi, Tebriz'i geri almak için ugrastiysa da basarili olamadi. Kara Yusuf, 1392 yilinda Pir Hasan'in yerine geçen oglu Hüseyin Bey üzerine yürüyerek onu yenilgiye ugrattiktan sonra bir kez daha Tebriz'e gitmek zorunda kaldi. Bu sirada Tebriz, Mahmud-i Halhali adinda bir emirin eline geçmisti. Kara Yusuf, ikinci kez Tebriz'e geldiginde burasini kolaylikla ele geçirerek ülkesine döndü. Tam bu sirada Timur ordusunun Anadolu'ya yaklasmakta oldugu haberi ulasti. 1393 yilinda Irak-i Arab'a ilk seferini yapan Timur, Bagdad'i ele geçirdikten sonra Tekrit'e geldi. Bu sirada Musul ve Erbîl hakimleri hediyelerle onun huzuruna gelerek bagliliklarini bildirdiler. Timur, buradan bölgedeki emirler ile Karakoyunlu ve Akkoyunlu beylerine haber göndererek kendilerine itaat etmelerini istedi. Timur Dicle'yi geçip Dogu Anadolu'ya geldigi zaman Erzincan emiri Muttahharten daha önce de yaptigi gibi muhtesem bir alay ve zengin hediyeler ile onun yanina giderek bagliligini ve hizmetinde oldugunu arzetti. Ordusuyla Mardin civarinda Ra'sü'l-Ayn'a gelen Timur, buradan bir kisim kuvvetini Karakoyunlu arazisine göndererek yagma ettirdi. 1393 yilinin sonuna kadar Mardin ve Diyarbekir bölglerinde faaliyetlerde bulunan Timur, 1394 yilinda Kara Yusuf'un bulundugu Mus ovasina geldi. Kara Yusuf, Timur'un kalabalik ordusu karsisina çikamayarak sarp daglara çekildi. Bunun üzerine Timur, Karakoyunlu beyinin kardesi Misir Hoca'nin idaresinde olan Avnik kalesini muhasara etti. Burasi 43 günlük bir muhasaradan sonra Timur'un eline geçti. Timur, sehrin emiri Misir Hoca'yi Mardin meliki Isa ile birlikte önce Sultaniye'ye ve oradan da Smerkand'a gönderdi. Avnik'i emirlerinden Atlamis'a verdikten sonra kendisi Altin-Ordu Hani Toktamis'i itaat altina almak üzere Anadolu'dan ayrildi. Kara Yusuf, Timur'un Dogu Anadolu'dan ayrilmasindan sonra Ercis'i geri aldi. Daha sonra Avnik emiri Atlamis ile yaptigi mücadelede onu esir olarak Avnik'e tekrar hakim oldu (1395). Bu olaylar sirasinda Timur, Hindistan üzerine basarili bir sefer yapmis ve Semerkand'a dönmüstü. Onun 1399 yilinda yeniden Yakin-dogu'da görülmesi bütün düsmanlarini telas ve endiseye düsürdü. Bunun üzerine Kara Yusuf, Van gölü çevresindeki ata-yurdunu birakarak Musul taraflarina çekildi. Timur Karabag'a geldigi sirada torunu Emir-zâde Rüstem emrindeki bir kisim kuvvetini Bagdat'in zabti için gönderdi. Bagdat hükümdari Sultan Ahmed Celayir, emirlerinin kendisine ihanetinden süphelenerek maiyetinde az bir kimse oldugu halde Musul'da bulunan Kara Yusuf'un yanina geldi. Bir müddet burada kalan Sultan Ahmed, Emirzâde Rüstem'in Bagdat'tan ayrildigini haber alinca Kara Yusuf'a çesitli vaadlerde bulunarak birlikte Bagdat'a gitmeyi teklif etti. Nitekim Sultan Ahmed, yaninda Kara Yusuf oldugu halde Bagdat'a gelerek buraya kolayca hakim oldu. Ancak bu sirada Bingöl yaylasinda bulunan Timur, Sivas üzerine yürümek üzere hazirlik yapiyordu. Böylece Timur, gerek Anadolu'yu zabtetmek ve gerekse Suriye sinirina inmek üzere onlari arkadan çevirmis olacakti. Timur'un bu niyetinden haberdar olan Sultan Ahmed ve Kara Yusuf, Timurlular tarafindan çember içine alinmaktan korkarak Memlûk sultani Ebu'l-Ferec'in yanina gitmeye karar verdiler. Yanlarina emirlerini ve kuvvetlerini alarak derhal yola çiktilar. Ancak Halep nâibi Demirtas bunlarin yolunu keserek Suriye'ye girmelerine müsaade etmedi. Bunun üzerine Halep önünde iki taraf arasinda siddetli bir savas oldu. Neticede Demirtas agir bir yenilgiye ugradi. Bu savas sirasinda Halep atabegi Canbeg el-Yahyavî öldü, Hama nâibi Dokmak ile Bire nâibi Nâsireddin ise esir alindi (19 Haziran 1400). Bu olaydan sonra Kara Yusuf ile Celâyir hükümdari Sultan Ahmed, Misir'a gitmekten çekinerek Osmanli hükümdari Yildirim Bâyezid'e siginmaya karar verdiler. Ancak bu iki müttefik yolda birbirlerinden ayrildilar. Kara Yusuf ülkesine döndü, Sultan Ahmed ise yoluna devam etti. Fakat, onlarin bu hareketlerini devamli surette takip etmekte olan Timur, Sultan Ahmed üzerine bir kuvvet göndererek onu agir bir yenilgiye ugratti. Kuvvetlerini ve agirliklarini kaybeden Sultan Ahmed güçlükle kurtularak Yildirim Bâyezid'in yanina gitti. Çok geçmeden Kara Yusuf da mâiyeti ile beraber gelerek Osmanli hükümdarlarina iltica etti ve Bâyezid de onu kabul ederek Aksaray ve çevresini ikamet etmesi için kendisine verdi. Kara Yusuf'un Bâyezid'in yaninda bulundugu bu sirada Timur, yaninda Mutahharten ve Akkoyunlu Karayülük Osman Bey oldugu halde Osmanli ülkesine girerek Sivas'i aldi. Timur buradan Karayülük Osman Bey ile Elbistan ve Malatya havalisine giderken Mutahharten de Erzincan'a döndü. Bu durum üzerine Osmanli sultani I. Bâyezid, yaninda Celâyir hükümdari Sultan Ahmed ve Karakoyunlu hükümdari Kara Yusuf oldugu halde Mutahharten üzerine yürümek üzere hareket etti (1401). Osmanli kuvvetleri Erzincan'a geldiklerinde Mutahharten karsi koyamayarak teslim oldu. Kisa süre içerisinde Erzincan, Kemah ve daha baska sehirler Osmanlilarin eline geçti. Bâyezid, Erzincan halkinin istegi üzerine ve kendisine bagli kalmasi sarti ile Mutahharten'i affederek yine beyliginin basinda birakti. Kara Yusuf'un Osmanli ülkesinde bulunmasi, Timur'un Yildirim Bâyezid'e karsi açmak istedigi seferin baslica sebebi oldu. Nitekim Timur, Yildirim Bâyezid'den, Kara Yusuf'un ya kendisine teslim edilmesini, ya öldürülmesini, ya da Osmanli ülkesinden çikarilmasini istedi. Bu isteklerin hepsi Osmanli padisahi tarafindan reddedildi. Böylece Timur ile Bâyezid'in karsilasmasi kaçinilmaz oldu. Timur 1402 yilinda ordusuyla birlikte Sivas'tan Kayseri'ye dogru hareket ettigi sirada Kara Yusuf Osmanli ülkesinden ayrilarak Irak-i Arab taraflarina gitti ve burada kuvvetler toplayarak Sultan Ahmed'in idaresindeki Bagdad'a hakim oldu. Ankara Meydan Muharebesi'nde (28 Temmuz 1402) Osmanli hükümdari Yildirim Bâyezid'i maglûp eden Timur, Karakoyunlu hükümdari Kara Yusuf'a da kesin bir darbe indirmek amaci ile torunlari Ebu Bekir ve Rüstem komutasindaki kuvvetli bir orduyu Kara Yusuf üzerine gönderdi. Timur'un ordusu, Nehrü'l-Ganem kiyisinda kendilerini beklemekte olan Karakoyunlular'a saldirdi. Kara Yusuf, büyük bir basari göstermesine ragmen, kalabalik Timur ordusu karsisinda yenilgiye ugrayarak güçlükle Dimask nâibi Seyhü'l-Mahmudi'nin yanina sigindi. Bu savasta kardesi Yasar Ali öldürüldügü gibi, esi de esir alindi (Temmuz -Agustos 1403). Dimask naibi, Kara Yusuf ile daha sonra yine buraya gelen Sultan Ahmed'e karsi iyi davrandi. Ancak, çok geçmeden Timur'un Memlûk sultanina yaptigi baski ve tehdit sonucunda bu mülteciler Sam'da hapsedildiler. Bunlar bir yil kadar hapiste kaldiktan sonra, Memlûk sultanina karsi isyan eden Seyh tarafindan serbest birakildilar (18 Subat 1404). Agustos 1405 tarihine kadar Sam civarinda kalan Kara Yusuf, bu sirada Mardin ile Hisn-Keyfa arasinda bir yerde Akkoyunlu beyi Karayülük Osman Bey'le çarpismis, neticesiz kalan savasin sonucunda baris yapilmistir. Buradan Van gölü havzasindaki ecdadinin yurduna gelen Kara Yusuf, Van ve Hakkâri hakimini itaat altina aldiktan sonra, dört bir yana dagilmis olan Türkmen emirlerini tekrar bir araya toplayarak eski egemenligini yeniden kurdu. Karakoyunlular'in tekrar eski güçlerine kavusmasi üzerine Azerbaycan ve Irak-i Arab hakimi Miran-Sah oglu Ebu Bekir Tebriz'den hareketle Nahcivan bölgesine geldi ve Aras kenarinda kendisini bekleyen Kara Yusuf ile karsilasti. Ancak yapilan savasta bozguna ugrayarak Tebriz'e ve oradan da Sultaniye'ye kaçti (15 Ekim 1406). Kara Yusuf'un Ebu Bekir'e karsi kazandigi bu zafer, onun hükümdarliginin ikinci dönemindeki en önemli basarilarindan birisi oldu ve böylece eski söhretine kavustu. Savastan sonra Nahcivan'a gelen Kara Yusuf, burada Tebriz'den gelen ve kendisini oraya davet eden bir elçi heyetini kabul etti. Bunun üzerine kisi Marend'de geçirdikten sonra, ertesi yil Ilkbaharinda Tebriz'e girdi (1407). Buradan Ebu Bekir'in bulundugu Sultaniye üzerine yürüdü ise de, Ebu Bekir Rey taraflarindaki Demavend Dagi'na çekildigi için ona bir sey yapamadi. 1408 yili Ilkbaharinda yeni kuvvetlerle ordusunu takviye eden Çagatay sehzadesi Ebu Bekir, tekrar Kara Yusuf üzerine yürüdü. Senb-i Gazan civarindaki Sardrud mevkiinde yapilan savasi yine Kara Yusuf kazandi (13 Nisan 1408). Kara Yusuf Timurlulara karsi üst üste kazandigi bu zaferlerle Azerbaycan'a kesin olarak hakim oldugu gibi, Emirü'l-umerasi olan Bistam Beg Çekirlü de Sultaniye, Kazvin ve diger bazi sehirleri ele geçirdi. Kara Yusuf Bistam Bey'i Irak-i Acem valiligine tayin ettikten sonra kendisi Alincak kalesini ele geçirdi (1409). Bu sirada Akkoyunlu beyi Karayülük Osman Mardin'i muhasara altina almisti. Mardin hükümdari Melik Salih Artukî, Kara Yusuf'a haber göndererek acele gelmesini, aksi halde sehrin Akkoyunlular'a geçecegini bildirdi. Bunun üzerine Kara Yusuf, yanina Bitlis hakimi Semseddin'i ve baska emirleri alarak Diyârbekir tarafina hareket etti. Burada kalabalik bir kuvvetle karsisina çikan Karayülük'ü agir bir yenilgiye ugratarak Mardin'e girdi. Mardin hakimi Melik Salih'i kizlarindan biri ile evlendiren Kara Yusuf ona Musul'un idaresini verdi. Mardin'e ise beylerinden Ali'yi tayin etti. Böylece Kara Yusuf üç asirdan fazla hüküm sürmüs olan Artuklular Devleti'ni ortadan kaldirdi (1409). Kara Yusuf bu olaydan sonra Erzincan'i Mutahharten'in oglu Seyh Hasan'in elinden alarak burasinin yönetimini güvendigi adamlarindan Pir Ömer'e verdi. Bu sirada eski dostu ve hapishane arkadasi Sultan Ahmed'in Tebriz'e girdigini ögrendi. Bunun üzerine derhal Azerbaycan'a gelen Kara Yusuf, Tebriz yakinindaki Esed köyünde onu yenerek esir aldi (30 Agustos 1410). Bu zaferden sonra Kara Yusuf, Irak-i Arab emirlerini oglu Sah Mehmed ile birlikte Bagdat'in fethine gönderdi. Erbil'de konaklayan Sah Mehmed, burada Bagdat'in fethi hazirliklarina basladigi sirada Kara Yusuf bütün emirlerini Tebriz'e davet ederek onlarin önünde ogullarindan Pir Budak'i halef olarak tayin etti. Bu yil içerisinde Sah Mehmed Bagdat ve Irak'i ele geçirdi. Karakoyunlu beyi Kara Yusuf 1412 yili basinda Akkoyunlu Begi Karayülük Osman ile ikinci kiz karsilasti. Erganiye ugrayan Kara Yusuf bu yilin sonlarinda Sirvan ve Seki hekimleri ile Gürcü kralini agir bir hezimete ugratti. Bu sirada Fars ve Irak-i Acem'in bir kismini idaresi altina alarak Isfehan'i kendisine merkez yapan Mirza Iskender, Karakoyunlularin elindeki Azerbaycan'i da almak istiyordu. Nitekim o, bu amaçla Luristan yolu ile Nihavend'e geldi. Bunun üzerine Kara Yusuf derhal harekete geçerek Iskender'in bulundugu yöne dogru yürüyüse basladi. Ancak ordusunda basgösteren bir hastalik sebebiyle geri dönmek zorunda kaldi. Iskender de harekâtina fazla devam etmeyerek Isfehan'a çekildi. Öte taraftan Karakoyunlularin Irak'da daha fazla ilerlemelerini önlemek ve Azerbaycan'i Kara Yusuf'un elinden almak isteyen Timurlu hükümdari Sahruh Halil Sultan emrinde onbin kisilik bir orduyu bu tarafa gönderdi. Ancak Fars hakimi Mirza Iskender'in karsi çikmasi üzerine bu ordu hiç bir is yapamadi. Bu sirada Harezm'i fetheden Sahruh, fethi müteakip yüzbin kisilik bir kuvvetle Herat'tan ayrilarak önce Iskender Mirza üzerine yürüdü. Sahruh, Iskender'i esir alarak Isfehan'i ele geçirdikten sonra burasini Iskender'in kardesi Rüstem Bey'e, Luristan'i da Baykara'ya verdi (1414). Onun bu hareketlerinden çekinen Kara Yusuf 1415 yilinda Timurlu hükümdarina bir elçi göndererek Sultaniye'nin kendisine verilmesi sarti ile onu metbu taniyacagini bildirdi. Ancak Sahruh, ogullarindan birini rehin olarak gönderdigi takdirde Sultaniye'nin kendisine verilebilecegini söyledi. Kara Yusuf, Sahruh'un bu cevabina çok kizarak Sultaniye'yi ele geçirdi. Akkoyunlu hükümdari Karayülük Osman ise bu sirada Erzincan'i kusatti ise de Kara Yusuf'un üzerine kuvvetler gönderdigini duyunca geri çekildi (1416). Karayülük Osman bir süre sonra Mardin'e yeni bir taarruzda bulundu. Onun bu hareketini haber alan Kara Yusuf Tebriz'den âmid'e gelerek buradan Suriye'ye dogru kaçmaya baslayan Akkoyunlu beyini takibe basladi. Kara Yusuf onu Memlûk topraklarindaki Merc-i Dabik'ta yenerek Haleb naibine siginmak zorunda birakti (1418). Kara Yusuf'un bu basarilari karsisinda Çagatay hükümdari Sahruh, Kazvin ve Sultaniye sehirlerinin teslimi ve kendisini metbu tanimasi meyanindaki teklifinin reddedilmesi üzerine Kara Yusuf'a karsi savas hazirliklarina basladi. 25 Agustos 1420 tarihinde kalabalik bir ordu ile Herat'tan ayrildi. Kara Yusuf da, Sahruh'un üzerine geldigini haber alir almaz, bu esnada açok agir hasta olmasina ragmen kendisini bir mahve içinde tasittirarak ellibin kisilik ordusunun basinda Tebriz'den ayrildi. Ancak Tebriz'in güney-dogusundaki Ucan'a iki fersah mesafede bulunan Sa'id-abâd mevkiine gelindiginde hastaligi fenalasan Kara Yusuf burada vefat etti (13 Kasim 1420). Onun ölümü ile Karakoyunlu ordusunda bir karisiklik basladi. Kara Yusuf'un naasi vefatindan bir gün sonra Tebriz'e ve oradan da Ercis'e getirilerek ecdadinin yaninda topraga verildi. Mezarinin yeri belli degildir. Karakoyunlu Devleti'nin asil kurucusu sayilan Kara Yusuf, bu hanedanin en büyük hükümdariydi. Ayni zamanda Türk tarihinin de önemli bir simasi olan Kara Yusuf, uzun boylu ve iri yapili bir kimse olup, son derece yürekli, kudretli, çaliskan ve irade sahibi bir kimseydi. Ayrica o, tedbirli, dirayetli, mert ve cömert bir kisilige sahipti. Kara Yusuf'un ölümünde alti oglundan besi hayatta idi. Daha önce veliaht tayin etmis oldugu oglu Pir-Budak 1418 yilinda ölmüstü. Diger ogullari ise sira ile Sah Mehmed, Iskender, Ispend (Isfehan), Cihansah ve Ebu Sa'id idiler. 4- Iskender (1420-1438) Kara Yusuf'un ölümünden sonra her biri ayri bir yerde bulunan ogullari Karakoyunlu hükümdari olabilmek için mücadelelere basladilar. Ilk olarak, Kara Yusuf'un ogullarindan Ispend (Isfehan), Sa'dlu kabilesi tarafindan hükümdar ilan edildi. Kara Yusuf'un ölümü ile baslayan bu karisiklik döneminde Sahruh Azerbaycan'a hakim olmustu. Öte yandan Erzincan'da bulunan Ebu Sa'id de halk tarafindan buradan çikarilarak yerine Mutahharten'in torunu Yar Ali geçirildi. Kardeslerden Cihan-Sah ise Bagdat'ta bulunan kardesi Sah Mehmed'in yanina gitti. Sehzadelerden Iskender ise bu sirada Mardin'e hücum eden Akkoyunlu ordusuna karsi çikarak onlari maglup etti (1421). Öte taraftan, Iskender Mirza'nin Akkoyunlu beyi Karayülük Osman'i yendigini haber alan Sahruh, kalabalik bir ordu ile hareket ederek Aras'i geçtikten sonra bazi kaleleri ele geçirdi. Nihayet Eleskird yakinlarindaki Yahsi mevkiinde Iskender ve Ispend'in birlikleriyle karsilasti. Burada iki gün boyunca bütün siddetiyle devam eden savasta Karakoyunlular, kalabalik olan Sahruh'un ordusu karsisinda yenildiler (28-29 Temmuz 1421). Iskender ve Ispend savastan sonra Musul ile Mardin arasindaki eski kislaklarina çekildiler. Sahruh bu basarisina ragmen, Azerbaycan'i eski sahiplerine birakarak Horasan'a döndü. Bunun üzerine Ispend Tebriz'e gelerek buraya hakim oldu. Ancak bu sirada Kerkük'te bulunan Iskender Mirza süratle Tebriz'e hareket etti ve burasini kardesinin elinden alarak, Azerbaycan'da egemenligini kurdu. Erzurum bölgesindeki Avnik kalesine çekilen Ispend ise daha sonra agabeyi Sah Mehmed'in hâkim oldugu Bagdad'a gitmis ve bir kaç yil sonra da sehri onun elinden almistir. Böylece, Karakoyunlu Devleti'nin basina geçen Iskender Mirza, ilk is olarak Sahruh'un itaati altina girmis olan Bitlis, Van ve Hakkâri emirlerinin tekrar kendisine tabi olmasini sagladi. Daha sonra Sirvan'a bir sefer yapan Iskender, dönüsünde Sultaniye üzerine yürüyerek Sahruh'un buradaki valisini esir almis ve baskentine dönmüstür (1427-1428). Bu gelismeler üzerine Sahruh, bir kez daha Azerbaycan üzerine sefer yapmak zorunda kaldi. Çagatay ordusu ile Karakoyunlular bu sefer Selmas ovasinda karsilastilar. 17 Eylül 1429 tarihinde baslayan ve iki gün devam eden savasta yine Karakoyunlular yenildiler. Savastan sonra Karabag'a çekilen Sahruh, Azerbaycan'i Kara Yusuf'un en küçük oglu Ebu Sa'id'e vererek, baharda ülkesine döndü. Iskender, 1431 yili baslarinda Azerbaycan'a gelerek kardesi Ebu Sa'id ile mücâdeleye basladi ve onu yenerek öldürttü. Böylece Iskender, tahtina tekrar sahip oldu. Bu sirada Akkoyunlu Karayülük Osman, Iskender Mirza'ya tabi olan Erzurum'u kusatti ve burasini Pir Ahmed'den olarak kendi ogullarindan Seyh Hasan'a verdi. Öte taraftan, Iskender'den ayrildiktan sona agabeyi Sah Mehmed'in yanina giden Ispend, çok geçmeden ona karsi muhalefete geçerek Bagdat etrafindaki küçük yerlesim yerlerini almaya baslamisti (1425). Ispend, 1431 yilinda ise Celâyir hanedaninin son azasi olan Hille hakimi Sultan Hüseyin b. Alaüddevle'yi öldürdükten sonra bir gece baskini ile Bagdat'i ele geçirdi (9 Nisan 1433). Bagdad'a sahip olmak amaciyla Sah Mehmed faaliyete geçtiyse de basarili olamadi ve kaçarken Hanik civarinda Emir Baba Haci Hemedanî tarafindan öldürüldü. Karakoyunlular 1435 yilinda Sahruh'un üçüncü kez Azerbaycan seferi ile karsilastilar. Subat 1435'te Rey'e gelen Çagatay hükümdari bir müddet burada kaldi. Bu sirada, Iskender'in amcasi Misir Hoca'nin oglu Gazan Han ile bazi Karakoyunlu emirleri Sahruh'un yanina gelerek itaatlerini bildirdiler. Ayrica Van'da bulunan Cihan Sah ile Bagdat hakimi Ispend Mirza da Iskender'e muhalif olduklari için Sahruh'u metbu tanimislardi. Bu durum karsisinda Sahruh'a karsi koymanin imkânsiz oldugunu gören Iskender Mirza, Tebriz'den Erzurum'a çekildi. Iskender'in geri çekilecegini daha önce düsünen Sahruh, Karayülük Osman'a onu izlemesini emretmisti. Karakoyunlu hükümdari Erzurum'a geldigi zaman Akkoyunlu kuvvetleri ile karsilasti. Yapilan savasta Iskender Mirza'nin kuvvetleri galip geldi. Akkoyunlularin agir bir yenilgiye ugradigi bu savasta Karayülük Osman Bey de yaralandi ve kisa bir süre sonra Erzurum'da öldü. Iskender Bey, bu basarili savastan sonra Erzuruma hakim oldu, ancak kendisini takib etmekte olan Sahruh'un oglu Mirza Muhammed'in kuvvetlerinden çekinerek Osmanli ülkesine girdi. Tokat'a kadar gelen Iskender Bey, Osmanli padisahi II. Murad'in, kendisi üzerine ordu göndermesi sebebiyle Osmanli ülkesini terkederek Harput, Erzincan, Tercan üzerinden Tebriz'e döndü. Iskender Mirza Tebriz'e geldikten kisa bir süre sonra kentin kuzeyindeki Sufiyan mevkiinde Cihan-sah ile karsilasti. Burada kardesiyle yaptigi savasta, emirlerinden bazilarinin ihaneti sebebiyle yenilerek alincak kalesine sigindi. Cihan-sah bu kaleyi kusatma altina aldi. Kusatma devam ederken Iskender Mirza, yaninda bulunan oglu Sah-Kubad tarafindan öldürüldü (21 Nisan 1438). 17 yil kadar Karakoyunlu Devleti'ni idare etmis olan Iskender Mirza, son derece cesur bir kimseydi. Kuvvetli ordulara sahip ve büyük bir imparatorlugun basinda bulunan Sahruh'a karsi gösterdigi basarili mücadeleler onun çok güçlü bir hükümdar oldugunu göstermektedir. Ancak, dista Çagatay, Akkoyunlu ve Memlûk baskilari ve içte de kardesleri ile yaptigi mücadeleler yüzünden babasindan devraldigi güçlü devleti gelistirememis ve onun sarsilma ve zayiflamasina sebep olmustur. 5- Cihan Sah (1439-1467) Babasi Iskender Mirza'yi öldüren Sah Kubad, Alincak kalesinde bulunan emirler tarafindan Iskender'in halefi olarak ilân edildi. Ancak Alincak kalesini muhasara etmis olan Cihan Sah, baba katili Sah Kubad'i kaleden çikartarak idam ettirdi. Böylece Cihan Sah Irak disinda kalan bütün Karakoyunlu ülkelerinin tek hâkimi oldu. Cihan Sah hükümdarliginin ikinci senesinde Gürcistan üzerine büyük bir sefer yapti. Tiflis'i ele geçirdikten sonra Tebriz'e döndü (1440). 1444 yilinda Gürcistan'a ikinci bir sefer düzenleyen Cihan Sah, bu sirada, Bagdad emiri olan kardesi Ispend'in ölümü üzerine burada çikan olaylar sebebiyle o tarafa yöneldi. Bagdad ve çevresine 12 yil kadar hakim olan Ispend'in ölümünden sonra yerine yegeni Elvend geçmisti. Ancak emirlerin çogunlugu onun küçük yastaki oglu Fuad'i tercih ettiler. Bu sirada Elvend'in yanindaki beylerden bazilari Cihan Sah'in yanina gelerek onu Bagdat'in zapti için tesvik etiler. Bunun üzerine Cihan Sah Bagdad'a bir sefer yapmaya karar verdi. Nihayet 7 aylik bir kusatmadan sonra Bagdat ele geçirildi (9 Haziran 1446). Cihan Sah Bagdat'ta bir müddet kaldiktan sonra sehrin idaresini oglu Mehmed Mirza'ya birakarak Tebriz'e döndü. Cihan Sah, metbuu oldugu Sahruh'un 1447 yilinda ölümü üzerine bölgede tek kaldi ve bu tarihten sonra "Sultan", "Hakan" ünvanlarini kullanmaya basladi. Bu arada, Sahruh'un ölümü ile baslayan sehzâdeler arasi mücadeleden istifade eden Cihan Sah, emirlerinden Ali Sükür Bey ile Isfendiyar Bey'i göndererek Sultaniye ve Kazvin sehirlerini zaptettirdi. Daha sonra kendisi de büyük bir ordu ile Irak-i Acem üzerine yürüyerek Isfehan'i ele geçirdi (1447). Cihan Sah bu tarihten sonra, eskiden beri Karakoyunlularin amansiz düsmani olan Akkoyunlular ile mücadeleye giristi. 1452 yilina kadar devam eden bu mücadeleler iki tarafin da agir kayiplar vermesine sebep oldu. Sonunda Cihan Sah ile Akkoyunlu hükümdari Cihangir arasinda, Cihangir'in Karakoyunlulari metbu tanimasi sarti ile antlasma yapildi (1452). Böylece iki kardes Türkmen devleti arasinda yüzyildan fazla devam etmekte olan mücadeleler kisa bir süre de olsa son bulmus oldu. Böylece bati sinirlarinda barisi saglayan Cihan Sah, tekrar doguya dönerek Fars ve Kirman'i ele geçirdi. Ancak Cihan Sah doguda ugrasirken batida, Akkoyunlu Devleti'nde güçlü bir hükümdar ortaya çikti. Uzun Hasan, agabeyi Cihangir'i tahttan uzaklastirarak bütün Akkoyunlu sehzâde ve emirlerini kendisine tabi kilarak her geçen gün biraz daha güçleniyordu. Cihan Sah, kendisine karsi büyüyen bu Uzun Hasan tehlikesini bertaraf etmek için, eski Akkoyunlu hükümdari Cihangir'in yardim isteginden de yararlanarak Rüstem Tarhan komutasinda kalabalik bir orduyu Uzun Hasan üzerine gönderdi. Iki taraf arasinda Mardin yakinlarinda meydana gelen savasta Karakoyunlu ordusu agir bir yenilgiye ugradi. Akkoyunlular, basta Rüstem Tarhan olmak üzere pek çok kimseyi esir aldilar (1457). Cihangir ile Piri Bey canlarini güçlükle kurtardilar. Bu sirada Horasan'da Sultan Babur ölmüs ve saltanat mücadeleleri tekrar baslamisti. Bu mücadeleyi firsat bilen Cihan Sah Horasan'i elde etmek düsüncesi ile Akkoyunlular isini ihmal etti. Rey'de hazirliklarini tamamlayan Cihan Sah 1458 yili baharinda Cürcan, Harezm, Mangislak, Meshed, Nisabur ve Bati Horasan'i ele geçirdi. Bundan sonra Timurlularin baskenti Herat üzerine yürüyen Cihan Sah buraya da kolayca hakim oldu. Karsisinda yalnizca Maverrünnehr hükümdari Ebu Sa'id kaldi. Ancak bu sirada oglu Hasan Ali'nin isyan ederek Tebriz'i ele geçirdigini duyunca Ebu Sa'id ile anlasarak, Horasan'i Timurlulara terk etmek ve geri dönmek zorunda kaldi. Cihan Sah, oglu Hasan Ali'nin isyanini bastirdiktan sonra bu kez diger oglu Pir Budak'in isyani ile karsilasti. Fars ve Irak-i Arab'i yönetimi altina alan Pir Budak babasina karsi isyan edince, Cihan Sah, uzun mücadelelerden sonra onu yakalayarak idam ettirdi (1466). Cihan Sah Irak-i Arab ülkesini, Irak-i Acem ve Fars ülkelerine ilaveten oglu Muhammed Mirza'ya verdi. Pir Budak ile ittifak halinde bulunmus olan Hasan Ali'yi ise Maku kalesine hapsettirdi. Karakoyunlu hükümdari Cihan Sah, Akkoyunlulara büyük bir darbe vurmak üzere 16 Mayis 1466 tarihinde kalabalik bir ordu ile Tebriz'den hareket ederek Van gölü havzasina geldi. Burada Uzun Hasan Bey'in de 12.000 atli ile Karakoyunlu topraklarina akina çiktigini ögrendi ve buna çok hiddetlendi. Öte taraftan Uzun Hasan, Cihan Sah'in bir sefer yapmak niyetinde oldugunu daha önceden anlayarak daglardaki geçit ve yollari kesmisti. Bunun üzerine iki taraf arasinda karsilikli elçiler gidip gelmeye basladi. Ancak Cihan Sah'in agir sartlar ileriye sürmesi nedeniyle bir sonuca varilamadi. Mus ovasinda karargâh kurmus olan Cihan Sah, mevsimin ilerlemesine ragmen bir türlü kesin hücuma karar veremiyordu. Onun gayesinin, Hasan Bey'e metbulugunu kabul ettirmek oldugu anlasiliyor. Cihan Sah, sonunda ordusunun istegi üzerine kislaga çekilmeye karar verdi. Birlikleri Adilcevaz, Ercis, Van ve Aras kislagina dagildilar. Kendisi de Pasinler'e gitmek üzere hareket etti. Ancak yolda konakladigi bir sirada, Uzun Hasan birlikleri ani bir baskin yaparak Cihan Sah ve maiyetinin kaçmasina sebep oldular. Bu sirada Cihan Sah öldürüldü (11 Kasim 1467). Cihan Sah zamaninda Karakoyunlu Devleti en genis sinirlarina ulasmisti. Azerbaycan, Arran, Irak-i Arab, Irak-i Acem, Fars, Kirman ve Dogu Anadolu egemenlik altina alinmis ve çevredeki devletler de tabi hale getirilmisti. Zamaninin en büyük hükümdarlarindan biri olan Cihan Sah, sert ve cesur bir kimseydi. Onun ölümünden sonra, Karakoyunlu Devleti'nin yükselme dönemi sona ermis ve devlet yavas yavas yikilmaya baslamistir. 6- Hasan Ali (1467-1468) Cihan Sah'in öldürülmesinden sona bir kisim Karakoyunlu emirleri Maku kalesine giderek burada hapiste bulunan Hasan Ali'yi hükümdar ilân ettiler. Ancak onun hükümdarligina karsi çikan Iskender Bey'in oglu Hüseyin Ali Tebriz'de hükümdarligini ilân etti. Fakat Cihansah'in esi Can Begim, kardesi Kasim Bey emrindeki bir orduyu Tebriz üzerine gönderdi. Süratle Tebriz'e gelen Kasim Bey, Hüseyin Ali'yi yenerek öldürttü. Bu arada Hasan Ali de Tebriz'e yaklasmisti. Kasim Bey, sehirle beraber Hüseyin Ali'nin hazinelerini de Hasan Ali'ye teslim etti. Hasan Ali, tahta geçer geçmez Akkoyunlu hükümdari Uzun Hasan'a karsi savas hazirliklarina basladi. Oldukça kalabalik bir ordu toplayan Hasan Ali, devlet idaresinde bazi yanlis davranislarda bulundu. Babasinin emirlerini hafife alarak, kendisinin Çuli adini verdigi ayak takimi ile görüsmeye basladi. Diger yandan, tahta geçmesinde önemli yardimi olan Cihan-sah'in karisi Can Begim'i ve kardeslerini öldürtmesi gibi sert davranislarindan dolayi ordu üzerinde iyi bir otorite saglayamadi. Bu otorite eksikligi ile Akkoyunlu Uzun Hasan'in karsisina çikan Hasan Ali'nin kuvvetleri yenilerek darmadagin oldu. Hasan Ali Berda'a civarindaki Karamanli boyunun yanina kaçti ve bu sirada Azerbaycan sinirina yaklasmis olan Horasan ve Maveraünnehr hükümdari Ebu Sa'id'e sigindi. Ancak Ebu Sa'id'in de Uzun Hasan tarafindan maglup ve katledilmesinden sonra Hasan Ali, Hemadan yönüne kaçmaya basladi. Akkoyunlu kuvvetlerinin eline düsecegi bir sirada intihar ederek hayatina son verdi (Nisan 1469). Böylece Cihan Sah'in ölümünden çok kisa bir süre sonra Hasan-Ali'nin de ölmesiyle Karakoyunlu Devleti sona erdi. Son Karakoyunlu hükümdari olan Hasan Ali haris bir kimseydi. Onun ölümünden sonra Cihansah'in Uzun Hasan tarafindan gözlerine mil çekilmis olan oglu Ebu Yusuf, Fars'ta tutunmak istediyse de Akkoyunlu sehzâdesi Ugurlu Mehmed'in eline düstü. Böylece Akkoyunlular, ezeli düsmanlari Karakoyunlular'in hakimiyetlerine son vererek onlarin ülkelerine sahip oldular. II- TESKILâT VE KÜLTÜR XIV. yüzyil ortalarinda küçük bir kabile iken kisa zamanda büyük bir imparatorluk haline gelen Karakoyunlular'in devlet teskilâti Ilhanli ve Çagatay devletlerinin örgütleri esas alinarak meydana getirilmistir. Karakoyunlu Devleti'nde hükümdar seçiminde Akkoyunlular da oldugu gibi aile ve asiret reisleri etkiliydi. Ulusun yönetimine, ulusu teskil eden aile fertleri arasinda kim uygun görülürse o geçerdi. Hükümdarlik simgesi olarak çetr ve kirmizi renkte sancaklari vardi. Paralarinda sultan ünvanini kullaniyorlardi. Karakoyunlu Devleti'nin saray örgütü de Ilhanlilar ve Timurlular'in saray örgütü örnek alinarak olusturulmustu. Dergâh veya devlet-hâne denilen sarayda Inak, Feyc (Peyk), Rikâbdar, Bukavul, Mirahur, Ayakci vs. gibi ünvanlari tasiyan yoksul memurlar vardi. Diger devletlerde oldugu gibi Kara-koyunlular'da da devlet isleri Büyük Divan tarafindan yürütülürdü. Divanin reisine Sahib-Divan denilirdi. Karakoyunlularda vilâyetler, ikta ve yönetim suretiyle hükümdar ailesinden olanlara ve emirlere verilirdi. Sehzâdeler gençlik çagina geldikleri zaman bir vilâyetin yönetimine atanir ve atabeyleri ile birlikte kendilerine verilen bölgeyi idare ederlerdi. Sehzâdelerin kalabalik maiyetleri ve düzenli saray örgütleri vardi. Karakoyunlu devletinde hükümdarin maiyyetindeki asker, yaya ve atli kuvvetlerden olusmaktaydi. Devletin temelini ordu teskil ediyordu. Ordu asiret kuvvetlerinden meydana geliyordu. Ancak asiret kuvvetleri devlete tamamen bagli olmadiklarindan bir yandan diger yana geçebiliyorlardi. Bu sebeple kuvvetli ve güçlü sanilan devlet, asiret beylerinin ordudan ayrilmasi ile bir anda zayif duruma düsüyordu. Akkoyunlularda oldugu gibi, Karakoyunlularda da çerik kuvveti çok fazla idi. Eyalet valilerinin emrinde ve topraga bagli olan timarli sipahiler, devletin kurulmasi ve yükselmesinde büyük yararliliklar göstermislerdir. Hükümdari korumakla görevli birliklere "koruci" adi verilirdi. Birliklerin toplanmasi, toplanti yerinin saptanmasi, emirlerin ilân ve duyurulmasi "tavaci" adi verilen memurlarin göreviydi. Karakoyunlular'da ordunun savas düzeni de diger Türk devletlerindeki gibi idi. Ordunun merkez kismina "Ulug kol", sag kanadina "barangar" ve sol kanadina da "Cuvangar" denilirdi. Ordu kosun, tib ve feve gibi kisimlara ayrilirdi. Harp esnasinda öncü birliklere "tarakol" adi verilirdi. Karakoyunlu hükümdarlari, hayatlarinin büyük bir kismini savas ve mücadelelerle geçirmelerine ragmen bilim ve fikir hayatinin gelismesine ve ülkelerinin bayindirligina da büyük önem vermislerdir. "Hakiki" mahlasiyla siirler yazdigi bilinen Cihan Sah ünlü Abdurrahman Câmi ile mektuplasmis ve sair, yazar ve bilginlerle sohbet etmistir. Ünlü bilgin ve sair Celâleddin Devranî, Akkoyunlu ülkesine gitmeden önce Cihan Sah'in yaninda bulunmus ve Tebriz'deki medreselerde ders vermistir. Risâle-i Hurûf adli eserini de sultan Cihan-sah adina kaleme aldigi bilinmektedir. Yine Seyh Sucaeddin b. Kemâleddin Kirmanî de, Hadikatü'l-Maarif adli eseri ile 1462 yilinda tamamladigi Gülsen-i râz serhini Cihan Sah'a ithaf etmistir. Bundan baska Sair Mevlâna Tusî de Cihan Sah ve oglu Sah Budak'in sarayinda bulunuyordu. Karakoyunlular döneminde imar faaliyetleri de dikkat çekmektedir. Karakoyunlu hükümdarlari basta Tebriz olmak üzere bir çok yerde cami, medrese, hastane ve köprü yaptirmislardir. Bunlardan, Cihan Sah'in Tebriz'de yaptirmis oldugu Gök mescid ve medresesi, onun esi Begim Hatun'un medrese ve imareti, Van'daki Ulu Cami, isfahan'daki Cuma Camisi, Karakoyunlularin dini mimarîsinin en güzel örnekleridir. |
MUHTASAR OSMANLI DEVLETI TARIHI Bazi tarihçilere göre Osmanli Devletinin kurucusu Osman Bey'in babasi Ertugrul Gazi, Onun babasi Gündüz Alp (Veya Süleyman Sah) Onun babasi Kaya Alp, Onun babasi Gündüz Alp'tir. Bu soylu aile Oguz Türklerinin 24 boyunun en soylusu olan Kayi asiretinin reisi olarak bulunuyordu. Osman Bey'in babasi Ertugrul Gazi, Selçuklu Sultani Sultan Alâaddin tarafindan Bizans sinirina bir uç beyi olarak tayin edilmisti. Ertugrul Gazi'ye yurt olarak verilen yer bugünkü Bursa, Kütahya ve Bilecik vilâyetlerinin sinirlarinin birlestigi yerdir. Sonradan Sögüt kasabasi Bizans'tan alinarak merkez yapilmistir. Selçuklu Devletinde Uç Beyliklerinin vazifesi devletin sinirini korumak ve Hiristiyanlara karsi cihat etmekti.Ertugrul Bey 1281 senesinde vefat etti. Yerine çok üstün kabiliyetlerinden dolayi ailenin en küçük oglu olmasina ragmen ittifakla Osman Bey seçildi ve Uç Beyi oldu.Osman Bey üstün siyaset ve savas kabiliyeti ile komsulari bulunan Bizans tekfurlari ile zaman zaman dostluk kurdu, bazan da savasti. Kisa zamanda Bizans'tan hüyük topraklar elde etti.Bursa ve Iznik fetholundu. Yarhisar ve Karacahisar tekfurlari ile birlik kurdu. Bunun üzerine Osman Bey, Iznik üstüne yürüdü. 1288 de Karacahisar'i ele geçirdi. Kalenin kilisesi camiye çevrilerek Osman Bey adina hutbe okundu ve kadi tayini yapildi. Osman Bey, Bilecik ve Yarhisar kalelerini aldi. (1299) Yarhisar tekfurunun kizi Nilüfer'le oglu Orhan Bey'i evlendirdi. Birinci Murad ile Süleyman Pasa bu evlilikten dünyaya geldiler Osman Bey 1299'da bagimsizligini ilân etti. Gazilere timarlar verdi. Kalelere subasi, dizdar ve kadi tayin etti.1301'de Yenisehir ile Yundhisar'i aldi ve Yenisehir'i merkez yapti.Bundan sonra Yenisehir çevresindeki köy ve kasabalari alan Osman Bey, 1303'de Iznik'i kusatti. Bursa tekfurunun topladigi birligi dagitti.Sonra da bu Sehri aldi. (1326) Osman Bey, Bursa'nin fethinden sonra ayni senede vefat etti.Osman Bey'den sonra yerine oglu Orhan Bey geçti. Orhan Bey de fetihlere devam etti. Bizanslilardan Iznik ve Izmit'i aldi. Iznik kusatmasi sirasinda kalenin yardimina gelen Bizans ordusu yenildi ve Karesi Beyligi, Osmanlilarin eline geçti. Bizans Imparatoru olmak isteyen Kantakuzenos'a yardim gönderildi. Sonra sirasiyle Çimbi Kalesi, Gelibolu, Bolayir, Malkara, Çorlu ve Tekirdag ele geçirildi. Ankara ahilerden alindi.Osmanli Devletinde para ilk defa bu devirde basildi.Orhan Gazi 1362'de ölünce yerine oglu I. Murad geçti. Ankara ahileri' Sehire hâkim oldular. I. Murad hemen Ankara üzerine yürüdü ve sehri geri aldi. (1363) Sonra Çorlu ve Lüleburgaz'i ele geçirdi. Kumandanlarindan Evranos Bey ve Haci Ilbeyi de Malkara, Kesan, Ipsala, Dedeagaç ve Dimatoka'yi Osmanli topraklarina kattilar. Lala Sahin Pasa da Edirne'yi aldi. Filibe ve Gümülcine de Osmanlilarin eline geçti. Bunun üzerine Haçlilar Edirne'ye yürüdüler. Fakat Haci Ilbeyi Haçlilari perisan etti.Sonra Kizilagaç, Yanbolu, Ihtiman, Samokov, Aydos, Karnabat, Sozapol ve Hayrabolu alindi. Bulgar Krali, Osmanli himayesine girdi. Kizkardesi Prenses Marya'yi I. Murad'a verdi.Çirmen'de Sirplar yenilgiye ugratilinca (1371), Sirp despotu Osmanlilara baglandi ve yilda 50 okka gümüsle, savaslarda yardimci asker vermeyi kabul etti. (1381) I. Murad, sonra Bursa'ya döndü. Oglu Bayezid'i,Süleyman Sah'in kiziyla evlendirdi. Kütahya, Tavsanli, Simav ve Emet gelinin çeyizi olarak Osmanlilara verildi. Aksehir, Yalvaç, Yenisehir, Karaagaç ve Egridir Hamidoglu Hüseyin Bey'den satin alindi. 1385'de Timurtas Pasa, Istip, Manastir ve Ohri'yi ele geçirdi. Bulgaristan'da Sofya ve Nis Osmanli hakimiyetine geçti. Sirp Krali ve Bosna Krali, Hirvat ve Arnavut Prensleri, Osmanlilara karsi birlesti ve 30.000 kisilik bir kuvvetle, Timurtas Pasa'yi Plosnik'te yendiler.Bundan yararlanmak isteyen Avrupa'lilar, Haçli Birligi kurdular.I. Murad, daha Haçlilar birlesmeden Ali Pasa ile Bulgar Kralini ve Dobruca Prensinin kuvvetlerini yenerek onlarin Haçlilarla birlesmesini önledi. (1388) Sonra I. Murad Rumeli'ye geçti ve iki ordu Kosova'da karsilasti. Haçlilar yenildi. Savastan sonra I. Murad bir Sirpli tarafindan sehid edildi. (1389) Yerine oglu Bayezid geçti.I. Murad'in ölümünden faydalanmak isteyen Anadolu'da Aydinogullari, Saruhanogullari, Germiyanogullari, Menteseogullari, Hamidogullari Beylikleri, Osmanlilara savas açtilar. 1389'da Yildirim Bayezid,onlarin Anadolu'daki hâkimiyetlerine son verdi. Bir sene sonra da Karamanlilar'la, Beysehir'i Osmanlilara birakmak sartiyle baris yapildi. Yildirim Bayezid, 1396'da Istanbul'u kusatti. Bu kusatma yeni bir Haçli seferine sebep oldu. Nigbolu'da savas Haçlilarin yenilgisiyle sonuçlandi.Sonra Istanbul kusatmasina devam edildi. Anadolu Hisari yapildi. Istanbul kusatmasm vezir Ali Pasa'ya birakan Yildirim, Anadolu'ya geçerek,Konya'yi Osmanli topraklarina katti. Kadi Burhaneddin'in ülkesi ve Malatya ele geçirildi.Yildirirn Bayezid, Anadolu'da bulundugu sirada "Boucicant" kumandasinda bir donanma Istanbul'a yardima geldi. Istanbul'u Türklerin kusatmasindan kurtardi ve sehir yakinindaki kaleleri geri aldi. Yildirim Bayezid buna çok üzüldü. 1400'de Istanbul'u yeniden kusatti. Bu defa da Timur'un Anadolu'ya girmesi kusatmayi kaldirmasina sebep oldu. Anadolu'ya giren Timur, Sivas'i alarak yagmaladi. Oradan Dogu Anadolu ve Suriye'ye döndü. Yildirim ordusunu topladi ve 1402'de Timur ile Ankara'da karsilasti. Savas Bayezid'in yenilmesi ve esir olmasi ile sonuçlandi. 1403'de Yildirim Bayezid öldü. Onun ölümünden sonra, ogullarindan Süleyman Rumeli'de, Isa Çelebi Balikesir'de. Mehmed Çelebi Amasya'da ve Musa Çelebi Bursa'da padisahlik ilân ettiler. Sonunda Çelebi Mehmed tek hâkim durumuna girdi. Fakat 1421'de vefati üzerine yerine oglu Il. Murad geçti. Kardesi Mustafa'nin isyanini bastirdi. Bizans'i kusatti. Venediklilerle savasti. Egriboz'a ve Mora'ya akinlar yapildi. 1430'da Selânik, Venediklilerden alindi. Eflak ve Sirbistan yeniden Osmanli Devletine baglandi. (1437) Hamidili, Tasili, Konya, Beysehir alindi. Il Murad tahti oglu Mehmed'e birakti. Bu ise Haçlilarin yeni saldirilarina sebep oldu. Il. Murad, Osmanli ordusunun bayna tekrar geçerek Haçlilari Varna'da yendi ve yeniden padisah oldu. 1448'de bir Haçli ordusunu da Kosova'da yendi. Il Murad buradan Arnavutluk'a bir sefer yapti. Akçahisar kusatildi, fakat alinamadi.1451'de Il. Murad ölünce yerine oglu Mehmed padisah oldu. Il. Mehmed, Rumelihisarn yaptirorak Istanbul'u kusatti. 53 gün süren bir kusatmadan sonra sehri fethetti. (29 Mayis 1453) Sirbistan ve Mora ele geçirildi. Ege'de Limni, Tosoz, Midilli, Imroz ve Egriboz Osmanlilarin eline geçti. Fatih Sultan Mehmed sonra 1461'de Trabzon Rum Imparatorlugu'na son verdi. Kirim'daki Ceneviz Kolonileri ele geçirildi. Kirim Osmanli Devletine baglandi. 1473'de Akkoyunlular'a karsi sefere çikildi. Fatih Sultan Mehmed Otlukbeli'nde Akkoyunlu hükümdari Uzun Hasan'i kesin olarak yendi. Firat Nehrine kadar bütün Anadolu, Osmanlilarin eline geçti. 1474'de Karaman Beyligi'ne son verildi. 1480'de Gedik Ahmed Pasa, Italya'nin fethi için çikti. Otranto Kalesi'ni ele geçirdi. Fatih'in ölümü üzerine Italya'nin fethi mümkün olmadi. Fatih 1481'de Misir seferine çikti. Fakat Gebze'de öldü. Yerine oglu Bayezid geçti. Cem Sultan Bayezid ile mücadele etti. Gem Sultan Rodos sövalyelerine, oradan da Papa'ya sigindi.Napoli'de 1595'de öldü. Cem Avrupa'da bulundugu sirada, Bayezid önemli seferlere girismekten çekindi. Bayezid zamaninda Hersek ve Bogdan Osmanli hâkimiyetine girdi.Memlüklar'la Çukurova'da 1485'de baslayan savaslar alti sene sürdü. Savaslar Tunus hükümdarinin araciligi ile sona erdi. Çukurova'da Osmanlilarin eline geçirdigi yerler, Mekke ve Medine vakfi oldugundan,Misirlilara geri verildi. Mora'da Inebahti, Modon, Koron ile Adriya kiyilarindaki Draç Limani ele geçirildi. Sah Ismail, sii mezhebiyle iliskisi dolayisiyle, Sah Kulu isminde bir kimse vasitasiyla, Anadolu'da isyan kartti. Asiler, Hadim Ali Pasa kumandasindaki orduya yenildiler. Bayezid'in son zamanlarinda ogullari arasinda saltanat mücadelesi basladi.Yeniçeriler, kahramanligina ve cesaretine hayran olduklari Yavuz Selim'in tarafm tuttular. 1512'de Bayezid, tahti Selim'e birakmak zorunda kaldi.Yavuz, Anadolu'da büyük bir nüfuz sahibi olan sii'lere karsi harekete geçti. Devlete isyan eden 40.000 kisiyi öldürttü. Sonra da Sah Ismail'e savas açti. Çaldiran'da yapilan savasta, Sah Ismail yenildi. Dogu Anadolu Osmanlilarin eline geçti. Sonra Dulkadirogullari'mn ülkesi ile Maras ve Elbistan fethedildi. Memlüklar önce Merci Dabik'da (1516),sonra da Ridaniye'de (1517) yenildiler. Suriye, Misir ve Hicaz Osmanli idaresine geçti. Yavuz Sultan Selim yeni sefer için Edirne'ye giderken Çorlu'da öldü. (1520) Yerine oglu Süleyman hükümdar oldu.Misir'da "Canberdi lsyani" bastirildi. Belgrad ve Rodos Osmanli topraklarina katildi. lohac;'ta yapilan savasta Macar ordusu yenildi. Macaristan Osmanli Devleti'ne bagli bir krallik haline getirildi. 1529'da Viyana kusatildi. Fakat sehir alinamadi. Osmanli ordusunun çekilmesinden sonra, Avusturya'lilarin Budin'i tekrar almaya tesebbüs etmeleri üzerine Kanuni 1532'de Alman Seferine çikti. Avusturya topraklari yagmalandi. Avusturya'lilar ile 1533'te baris yapildi. Sadrazam Ibrahim Pasa Iran'a gönderildi. Sonra kendisi de hareket etti.Tebriz ve Bagdat alindi. Bundan sonra Akdeniz seferleri basladi. Venedik'e savas açildi. Kanuni karadan, Barbaros Hayreddin ise denizden hareket etti. 1537'de Korfu Adasi kusatildi, fakat alinamadan geri dönüldü. Bir yil sonra da Barbaros Preveze'de, Hiristiyan donanmasini yenerek Osmanli Imparatorlugu'nun Akdeniz hâkimiyetini sagladi. Bu sirada Misir Valisi Hadim Süleyman Pasa, Hint Okyanusu'nda Portekizlilerle savasti. 1540 yilinda Macaristan bir Türk eyaleti haline getirildi. 1543'te Barbaros Hayreddin Pasa, Fransa Krali I. François'e yardim etmekle görevlendirildi. Barbaros, Osmanli donanmasina katilan Fransiz donanmasiyla birlikte, Nis'i bombardiman etti. Bu arada Kanuni de Estergon Kalesi'ni aldi. Ertesi sene de Iran üzerine hareket edildi. Sah Tahmasp, padisahin karsisina çikmaya cesaret edemedigi için, birçok kale alindi.1552'de Sah Tahmasp yeniden saldirdi. Osmanli ordusu, Nahçivan'a kadar ilerledi. Sonra geri dönüldü. Sâhin elçisi gelerek baris yapilmasini istedi. Azerbeycan, Dogu Anadolu, Irak Osmanlilarda kaldi. Kanuni 1566'da Zigetvar Kalesi'ni almak üzere yola çikti. Kusatma devam ettigi sirada öldü. Ölümünden kisa bir süre sonra da kale alindi. Yerine oglu Selim geçti. Selim zamaninda Kibris ele geçirildi. (1570) Osmanli donanmasinin büyük bir kismi, Inebahti'da Haçlilar tarafindan yok edildi. Il.Selim 1574 yilinda vefat edince, yerine oglu Ill. Murad geçti. Sokullu Mehmed Pasa sadrazamlikta birakildi. Iran'la 12 yil süren savaslar, Osmanlilarin üstünlügü ile sonuçlandi. 1590'da Istanbul Anlasmasi yapildi.Tebriz, Karabag, Gence, Kars, Tiflis, sehrizor, Nihavend, Luristan Osmanli hâkimiyetine geçti.Osmanli - Avusturya savaslari yeniden basladi ve Osmanli Devleti'ne bagli olan Erdel Kraliyla, Eflak ve: Bogdan Voyvodalari da Avusturya Imparatoru Rudolf ile birleserek, Osmanli Devleti'ne isyan ettiler. Bu savaslar sirasinda Ill. Murad öldü. Yerine oglu Mehmed geçti. (1595)1596'da Egri Kalesi alindi. Hâçova'da Avusturya ordusu yenildi. Bundan sonra Kanije Kalesi alindi. 1601'de Avusturya'lilarin kaleyi geri almak için giristikleri saldirilar, Tiryâki Hasan Pasa'nin basarili savunmasi karsisinda bir sonuç vermedi. Sonra Estergon Kalesi alindi. Erdel, Eflâk ve Bogdan tekrar Osmanlilara baglandi. 1606'da Avusturya ile Zitvatorak Anlasmasi yapildi. Egri, Kanije, Oyvar Osmanlilara geçti.Avusturya savasi devam ederken Ill. Mehmed öldü. Yerine oglu I.Ahmed geçti. 1603'te Osmanlilar Avusturya savaslari ile ugrasirken, Iran Sahi Osmanli topraklarina saldirdi. Iran savaslarinin bu ikinci safha" sina da, Istanbul'da yapilan bir antlasmayla son verildi. Iran'lilar her yil Osmanlilara iki yüz yük ipek vermeyi kabul ettiler. Sah Abbas 200 yük ipegi vermeyince, Iran'a tekrar savas açildi. Bu defa bir basari elde edilemedi. 1618'de yapilan yeni bir antlasma ile savaslara son verildi. Bu arada Anadolu'da Celâli Isyânlari basladi. Devleti Aliyye zayiflamaya yüz tuttu. Askeri basarilar azaldi. Karayamci, Deli Hasan, Tavil Ahmed,Kalenderoglu, Canbuladoglu gibi Celâli reisleri, senelerce merkez idâresine ve kapikulu askerlerine karsi savastilar. Bu isyanlar Kuyucu Murad pasa zamaninda bastirildi. I. Ahmed'den sonra tahta geçen I. Mustafa,hâstaydi. Bu yüzden tahttan indirildi. Yerine Il. Osman pâdisah oldu.Il: Osman zamaninda Lehistan kazaklarinin Osmânli topraklarina saldirmalari yüzünden meydana gelen savasa Il. Osman da katildi. Il. Osman bu savasta yeniçerilerin disiplinsizligini gördü ve onlari ortadan kaldirmaya, yeni bir askeri teskilât kurmaya karar verdi. Yeniçeriler isyan ettiler. 1622'de Il. Osman tahttan indirildi ve öldürüldü. Yerine ikinci defa I. Mustafa getirildi. I. Mustafa kisa bir süre sonra tahttan indirilerek yerine IV. Murad padisah oldu. Iran'la savas yeniden basladi. 1624'de Bagdat Iran'lilar tarafindan ele geçirildi. Anadolu'da Abaza Mehmed Pasa Isyani, Istanbul'da ise Kapikulu Ocaklari'nin isyani çikti. IV. Murad siki bir disiplin kurdu ve kanli temizlik hareketleriyle asayisi yeniden sagladi. Devlet nizamina bir çekidüzen verdikten sonra, birinci Iran seferine Cikti. Revan'i Iran'lilardan geri aldi. Ikinci Iran seferinde de Bagdat'i ele geçirdi. IV. Murad 1640'da ölünce, yerine kardesi Ibrahim geçti.1645'de baslayan Girit Savasinda, Hanya Kalesi alinmakla birlikte adanin büyük bir kismi Venediklilerde kaldi. Venedikliler donanmalariyla Osmanli kiyilarina saldirdilar. Bu arada Sultan Ibrahim tahttan indirildi,yerine oglu IV. Mehmed geçti. Istanbul'da kapikulu ocaklari, Anadolu'da Celâli isyanlari ve Girit'te toprak kayiplari devam .etti. 1656'da Köprülü Mehmed Pasa. sadrâzâm oldu. Köprülü Mehmed Pasa, IV. Murad devrindeki gibi Osmanli Devletine eski kudretini kazandirdi. Istanbul'daki âsiler temizlendi. Venedikliler üstüne yüründü. Venedik donanmasi yenilerek adalar geri alindi. Sonra Osmanli Devletine isyan etmis olan Erdel Krali üstüne bir sefer yapildi. Yanova Kalesi ve daha bazi kaleler alindi. Abaza Hasan Pasa isyani bastirildi. 1661'de Köprülü Mehmed Pasa'nin ölümünden sonra yerine oglu Fazil Ahmed Pasa sadrâzâm oldu. Avusturya'ya savas açildi ve Köprülü Fazil Ahmed Pasa, "Serdâr-i Ekrem"tâyin edildi. Uyvar ele geçirildi. 1664'de Zerinvar Kalesi alindi. Fazil Ahmed Pasa sonra Girit'e hareket etti. Kandiye Kalesi ele geçirildi ( 1669).Bazi küçük kaleler Venediklilerde kalmak sartiyle Girit Adasi Osmanli Devletine geçti. Kazaklara saldiran Lehistan'a karsi bir sefer yapildi.Kamaniçe Kalesi ele geçirildi. Fazil Ahmed Pasa 1676'da öldü ve yerine Kara Mustafa Pasa sadrâzâm oldu. Ruslarin eline geçmis olan Çehrin Kalesi geri alindi.1683'de Avusturyâ'ya savas açildi. Viyana ikinci defa kusatildi. Kirim Haninin ihâneti yüzünden, Viyana'nin yardimina gelen Lehistan Krali Osmanli ordusunu yendi. Avusturya, Venedik ve Lehistan Osmanli Devletine karsi birlesti. Daha sonra bu ittifaka Rusya da katildi. Osmanli Devleti yenildi. 1699'da imzalanan Karlofça Antlasmasiyla Tamyvar disinda kalan bütün Macaristan Avusturya'ya, Mora Venedik'e, Podolya ve Kamaniçe Lehistan'a, Azak Kalesi de lstanbul Anlasmasiyle Rusya'ya biraki1di. (1700)Düzen yeniden bozuldu. Istanbul'da ve Anadolu'da birçok isyan çikti. IV. Mehmed tahttan indirildi. Karlofça ve Istanbul Antlasmalariyla ugranilan kayiplarin giderilmesi için tesebbüse geçildi. Isveç Krali'nin Osmanli topraklarina siginmasi ve yardim istemesi sebebiyle 1710'da Osmanli Devleti, Rusya'ya savas açti. Sadrazam Baltaci Mehmed Pasa mandasindaki Osmanli Ordusu Prut'ta Rus Ordusunu yendi. Savastan sonra yapilan Prut Antlasmasiyle (1711) Istanbul Antlasmasi uyarinca Ruslara verilmis olan yerler geri alindi. Sonra Venedik'e savas açildi.(1714) Karlofça Antlasmasiyla Venedik'e geçmis olan Mora ve öteki ada1ar geri alindi.1716'da Avusturya ile savas basladi ve büyük kayiplar verildi. Avusturya'lilar Tamyvar'i ve Belgrad'i ele geçirdiler. 1718'de Pasarofça Antlasmasiyle savaslara son verildi. Sonra Lâle Devri basladi. (1718 - 1730)Matbaa da bu devirde açildi. 1723'de baslayan Iran savaslarinda, Kafkasya ve Irak'a sinir olan Iran topraklarinda önem!i yerler Osmanli ordusunca ele geçirildi. Savasa 1727'de Hemedan Antlasmasiyle son verildi. Il. Sah Tahmasp tahta geçince, Osmanlilara geçen Hemedan ve Tebriz'i geri aldi. Istanbul'da Patrona Isyani çikti. Ibrahim Pasa öldürüldü. Ill. Ahmed tahttan indirildi. Yeni padisah I. Mahmud zamaninda da savaslara devam edildi. Bu sirada Ruslar Azak kalesini aldilar ve Kirim'i isti1â ettiler. Kirim Sehirlerinden Bahçesaray, Akmescid, Gözleve Ruslar tarafindan tahrip edildi. Avusturya da Osmanli Devletine karsi savas açti. Osmanli kuvvetleri bu savaslar sirasinda, özellikle Avusturya cephesinde düsmana basariyla karsi koydu. 1739'da Belgrad Antasmasiyla, Belgrad ve Semendire tekrar Osmanlilara geçti. Avusturya ile baris yapilmasindan sonra Rusya da baris istedi. Antlasmaya göre; Azak Kalesi yikildi ve her iki devletin tasarrufundan çikti. Rusya'nin Karadeniz ve Azak Denizinde savas ve ticaret gemisi bulundurmayacagi kabuledildi. Fransa'ya büyük imtiyazlar verildi. Bu defa yine Iran gailesi çikti.Iran Sahi Sii'ligin de Kâbe'de, dört sünni mezhep yaninda temsil edilmesi için özel bir yer istedi. Osmanli Devleti bu istegi kabul etmediginden, lran ile yeniden savas basladi. (1742) bu savaslar Osmanli Devletinin kazanmasiyla sonuçlandi. 1768'de Rusya ile yeni bir savas basladi.Osmanli ordulari agir yenilgilere ugradi. Kirim, Eflak, Bogdan Ruslar tarafindan istilâ edildi. Mara Rumlari Osmanli Devleti aleyhine ayaklandi.Cesme'deki Osmanli donanmasi, Rus donanmasi tarafindan yakildi. 1774'de bu savaslar Küçük Kaynarca Antlasmasi i1e son buldu. Bu antlasma geregince; Kirim Osmanli Devletinden ayriliyor, Aksu irmagi iki devlet arasinda sinir oluyor, Kafkasya'da bir kisim toprak Ruslara birakiliyordu. Bu senelerde yine Akka'da ve Arabistan'da isyanlar çikti.1783'de Ruslar Kirim'i tamamen aldilar. Bu arada Osmanli Devletinde askeri istilah1ara girisildi. Mühendishanei Bahri Hümayun açildi. 1787'de Kirim'in yeniden alinmasi için Rusya'ya savas açildi. Avusturya da hemen Rusya'ya yardima kostu. Osmanli ordulari iki cephede savasmak zorunda kaldi. Avusturya'ya karsi basarili sonuçlar alindi. Fakat Rusya karsisinda savaslar basarisizlikla sonuçlandi. Fransiz devrimi ve Osman1i Prusya Ant1asmasi, Avusturya'yi savasi durdurmak zorunda birakti. Avusturya ile Zistovi Antlasmasi imzalandi.Antlasma geregince Avusturya Osmanlilardan aldigi topraklari geri verdi. 1792'de Osmanli Rus savasi Yas Antlasmasi ile sona erdi. Özi Rusya'ya birakildi. Rusya da savaslar sirasinda isgal etmis oldugu kale ve sehirleri geri verdi.Osmanli Devleti Kirim'i alma isteginden vazgeçti.Bu savaslar devam ederken, Osmanli tahtina Ill. Selim geçti. Selim sehzadeliginde ve padisahligi dönemindeki iki büyük savasta, Osmanli ordularinin Avrupa devletlerinin ordularina göre geri kaldigini gördü. Yeniçeri Ocagindan ayri, "Nizam-i Cedid" adinda yeni bir ordu kurdu. Yeniçeri Ocagi, Topçu ocagi, Humbaraci ocagi ve Timarli Sipahiler ile donanma yeniden düzenlendi. Londra, Paris, Viyana, Berlin gibi Avrupa'nin büyük baskentlerinde devamli elçilikler kuruldu. 1789'da Misir Fransa'nin saldirisina ugradi. Misir kolaylikla Fransizlar tarafindan isgal edildi. Bu isgal karsisinda Osmanli Devleti önce Rusya, sonra da Ingiltere ile, Fransa'ya karsi anlasti. Fransizlar tarafindan isgal edilmis olan adalar geri alindi.1799'da Napolyon, Suriye'yi almak için Akka Kalesini kusatti. Fakat yenilerek Misir'a geri çekildi. Bundan sonra da Osmanli Ingiliz kuvvetlerine karsi koyamadi ve Misir'i bosaltti. 1806'da Ruslar Eflak - Bogdan'a saldirdilar. Ingiltere Osmanli Devletini Rusya ile barisa zorlamak için, donanmasi Çanakkale Bogazindan geçirerek Istanbul önlerine gönderdi.Fakat bu tehdit, bir sonuç vermedi. Ingiliz donanmasi geri çekilmek zorunda kaldi. Ingilizler Misir'a çikarma yapti. Rus donanmasi da Bozca ada'yi ele geçirdi. Bu sirada Istanbul'da Kabakçi Isyani çikti. Ill. Selim tahttan indirildi ve öldürüldü. Yerine IV. Mustafa geçti. Fakat Alemdar Mustafa, IV. Mustafa'yi tahttan indirerek, yerine Il. Mahmud'u geçirdi.Kendisi de sadrazam oldu. Yeni bir ordu kuruldu ve adina "Sekban-i Cedid" denildi. Yeniçeriler Babiâli'yi basarak, Alemdar Mustafa'yi öldürdüler. (1808) Âsiler bu arada Il. Mahmud'u tahttan indirerek yerine IV. Mustafa'yi padisah yapmak istediler. Fakat Il. Mahmud kardesi IV. Mustafa'yi öldürttü. Sekban-i Cedid de kaldirildi. Bu sirada Osmanli Rus savasi devam ediyordu. Rusçuk, Yergögü ve Nigbolu'yu alan Ruslar Lofça'ya girdiler. Savasa 1812'de Bükres Antlasmasi ile son verildi. Prut irmagi iki devlet arasinda sinir kabul edildi. Anadolu siniri da degismedi. Eflak Bogdan Osmanli Devletine geri verildi. Mora Rumlari ayaklandi. Bütün Mora âsilerin eline geçti. Mora ve Girit valilikleri Mehmed Ali Pasa'ya verildi. Mora'da. âsilerin eline geçmis olan sehir ve kasabalar geri alindi.Buna Ingiltere, Rusya ve Fransa tepki gösterdi. 1827'de bu üç devlet Navarin'de Osmanli - Misir donanmasini yakti. Rusya da savas ilân etti.Ruslar Eflak ve Bogdan'i aldi. Kalas, Ibrail, Isakçi, Tolçi, Maçin ve Silistre Kalelerini ele geçirdiler ve Edirne'ye kadar ilerlediler. Dogu Anadolu'da da Erzurum'a kadar geldiler. 1829'da Edirne Antlasmasi yapildi.Dogu Anadolu'da Anapa, Poti, Ahiska Ruslara birakildi. Rumeli'nde isgal edilen yerler Osmanlilara geri verildi. 1830'da Osmanli Devleti, bagimsiz bir Yunan Devleti'nin kurulmasini da kabul etti. Cezayir Fransa tarafindan isgal edildi. Misir Valisi Mehmed Ali Pasa da isyan etti. Misir ordusu Kütahya'ya kadar ilerledi. Mehmed Ali Pasa'ya karsi Il. Mahmud Rusya'dan yardim istedi. 1833'de Kütahya barisi yapildi. Buna göre : Suriye Valiligi Mehmed Ali Pasa'ya, Adana Valiligi de Ibrahim Pasa ya verildi. 1839'da Misir'la yeniden savas basladi. Nizip'te Osmanli ordusu yenildi. Bu arada Il. Mahmud öldü. Yerine oglu Abdülmecid geçti.Avrupa devletleri, Mehmed Ali Pasa'ya çok baski yaptilar. Suriye Valiligini terkettirdiler. Bogazlar 1841'de bütün savas gemilerine kapatildi. 1839'da Tanzimat Fermani ilân edildi ve bu ferman birçok yenilikler getirdi. Böylece Osmanli Imparatorlugu'nda Tanzimat Devri basladi.Bu arada Lübnan meselesi ortaya çikti. 1846'da Lübnan Fransa'nin müdahalesiyle iki kaymakamli hale geldi. Yine bu siralarda Eflak ve Bogdan'da ihtilâller çikti. Osmanli Devleti bu hareketleri Rusya'nin yardimiyla bastirdi. Avusturya'ya isyan ederek Osmanli Devletine siginan Macar mülteciler, Avusturya ve Rusya'nin bütün baskilarina ragmen, onlara teslim edilmedi. 1853'de Kirim Savasi basladi. Osmanli Devleti Tuna boyunda tek basina, Kirim'da ise Fransa ve Ingiltere ile birleserek, Rusya'ya karsi savasti. 1856'da Paris Antlasmasiyla savas sona erdi.1860'da Fransa, Lübnan ve Suriye'ye birlikler gönderdi. Lübnan için yeni bir nizamname hazirlandi. Bu sirada Abdülmecid öldü ve yerine Abdülaziz geçti, Onun tahta geçmesinden sonra, Balkanlarda yeni karisikliklar oldu. Osmanli Devleti, Balkanlarin isteklerini kabuI etmedi ve isyan bastirildi. Isyanin bastirilmasindan sonra Girit'te ayaklanma oldu.1868'de bir fermanla, Girit'in yeni düzeni ilân edildi.1876'da Abdülaziz tahttan indirilerek, yerine V. Murad geçirildi. V.Muradin akli dengesi bozuktu. 90 gün sonra onun da yerine Il. Abdülhamid geçirildi. Sirbistan Osmanli Devletine karsi savas ilân etti. Sonra Karadag da Sirbistan'a katildi. Osmanli ordulari, Abdülkerim Nadir Pasa ve Muhtar Pasa kumandasinda, Sirbistan ve Karadag ordularini yendiler. Sirp ordusu, Cernayev'in tesvikiyle Prens Milan'i Kral iIan ederek,savasa yeniden basladi. Osmanli ordusu, Sirplari tekrar yendi. Osmanli Devleti, Rusya'nin istegi üzerine savaslari durdurdu. 23 Aralik 1876'da Istanbul'da konferans basladi. Ayni gün, Osmanli Devleti I. Mesrutiyeti ilân etti. Konferans bir karar alinamadan dagildi. Sonra 1877 - 1878 Osmanli Rus savasi çikti. Savaslar, Balkanlarda ve Anadolu cephesinde yapildi. Ruslar, Ayastefanos ve Erzurum'a kadar ilerlediler. Önce Ayastefanos, sonra da Berlin Antlasmalari imzalandi. Abdülhamid Han, Meclis-i Mebusan'i dagitarak idareyi eline aldi. Berlin Kongresi baslamadan önce de Ingiltere, Kibris'i isgal etti. Avusturya, Bosna - Hersek'i. Fransa Tunus'u, Ingiltere de Misir'i aldi. Dogu Rumeli eyaleti de Bulgaristan'a baglandi. (1885)Albay Bassos kumandasinda 10.000 Yunanli,Girit'e çikti. Girit müslümanlari öldürülmeye baslandi. 1891'de Albay Bassos, adayi Yunan Krali adina ele geçirdigini ilân etti. Yunanistan, Rumeli sinirinda Osmanli sinirina saldirdi. Bu saldirilar karsisinda, Osmanli Devleti Yunanistan'a savas açti.Edhem Pasa kumandasindaki Osmanli ordulari, birçok savasta Yunan ordularini yendi. Yunanistan baris istemek zorunda kaldi ve 1897'de Tanbul Barisi imzalandi. Bir müddet sonra Girit de Osmanli Devletinden ayrilmis oldu. Makedonya'da 1902'de ihtilâl .çikti. Il. Abdülhamid Han,Hüseyin Hilmi Pasa'yi Selânik, Manastir ve Kosova müfettisi tayin etti.1908'de Mesrutiyet yeniden ilân edildi. Çok geçmeden de Il. Abdülhamid Han tahttan indirildi. Bu ise Osmanli Imparatorlugu'nun yikilmasi için atilan son adim oldu. Italya, Trablusgarp'a saldirdi. Oniki ada Italyan donanmasi tarafindan isgal edildi. Trablusgarp ve oniki ada, Italya'ya birakildi. Osmanli ordulari, dört Balkan devleti karsisinda yenilgiye ugradi. Balkan devletleri, Çatalca'ya kadar geldiler. 30 Mayis 1913'de Londra'da imzalanan antlasmaya göre; Midye - Enez hatti Osmanli Devletinin siniri oldu. Edirne, Bulgaristan'da kaldi. Girit de elden çikti. Bir müddet sonra Osmanl! Devleti, Kirklareli ve Edirne'yi geri aldi. Balkan savaslarindan sonra, Birinci Dünya Savasi çikti. Osmanli Devleti, Almanya'nin yaninda Fransa, Ingiltere ve Rusya'ya kary savasa girdi. (11 Kasim 1914) Savas 4 yil sürdü. Anadolu'da Ruslara, Irak, Suriye, Filistin ve M!sir'da Ingilizler'e kary savayldi. Almanya, Avusturya ve Bulgaristan ile birlikte Osmanli Devleti de, Ingiltere - Fransa karsisinda yenik düstü. 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalanarak savaslara son verildi. Bu sirada V. Mehmed Resad ölmüs ve yerine IV. Mehmed Vahidüddin padisah olmustu. Mütarekeden sonra Ittihat ve Terakki ileri gelenleri, memleketi terk ettiler. Itilâf devletleri, Istanbul'a girdi. Kars Ermeniler, Ardahan Gürcüler, Antalya Italyanlar, Izmir Yunanlilar, Urfa,Antep, Maras ve Adana Fransizlar tarafindan isgal edildi.Bu arada Anadolu da yeni bir- idare olusturuldu. 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisi toplandi. Elde kalan topraklarin müdafaa ve korunmasi, Meclis tarafindan deruhte edildi. 1908'de Abdülhamid Han'in tahttan indirilmesinden sonra, devlet idaresinde hiç fonksiyonu kalmayar padisahlik, 1 Kasim 1922'de kaldirildi. Osmanli Hanedaniin bütün fertleri için yurt disina çikarilma kanunu yapildi ve Osmanli ailesinin bütün fertleri, Türkiye'yi terkettiler.Osmanlilarin saltanati bir tek sülaleden gelen tarihin en uzun ömürlü saltanati olmustur. Osmanli Devletinin kurucusu bulunan Osman Beyin idareyi ele aldigi tarih olan 1281 tarihinden saltanatin kaldirildigi tarih olan 1922 yilina kadar tam 641 sene saltanatlari devam etmistir. Osmanlilar ayrica Yavuz Sultan Selim'in 1516 yilinda halifelik ünvanini da almasindan 1924 yilinda halifeligin kaldirilmasina kadar 407 sene müslümanlarin halifesi sifatini da üzerlerinde tasimislardir. Fakat surasi bir gerçektir ki gerek halifelik ve gerekse saltanat Ikinci Abdülhamid'in tahttan indirilmesi ile tesirini tamamen yitirmis bir mefhum haline gelmisti.Bu durum göz önüne alinacak olunursa Osmanlilarin halifeligi 393 sene devam etmistir ve Ikinci Abdülhamid Hazretleri ile son bulmustur. Ikinci Abdülhamid Hazretleri Hazreti Ebü Bekir radiyallahu anh hazretlerinden itibaren 98. halife bugün son halife olarak bildigimiz Abdülmecid ise 101.halifedir. |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 01:54 . |
2000- 2025
Tüm bağışıklıklar ve idelerden bağımsız olan sözcükleri sarfetmeye mahkumdur özgürlük