Osmanlilar ile Misir, Suriye, Güney Anadolu ve Hicaz'da hakimiyet süren Memlûk sultanlari arasindaki münasebet, ilk zamanlardan yani XIV. asrin ikinci yarisindan itibaren dostane bir sekilde baslamisti. O dönemlerde, küçük bir beylik olan Osmanlilarin Rumeli'deki muvafakiyetleri ve Islâm dünyasinin sinirlarini genisletmeleri, Memlûk Devleti tarafindan memnunlukla takip ediliyordu. Fakat daha sonra gerek Sultan II. Murad, gerekse onun oglu Fâtih Sultan Mehmed zamanindaki bazi olaylar, iki devletin arasinin açilmasina ve bir müddet sonra da birbirlerine karsi hasmâne (düsmanca) tavirlarin ortaya çikmasina sebep olmustur.
Sultan II. Bâyezid, kendisine muhalefet edip Osmanli tahtinda hak iddiasinda bulunan kardesi Cem'i, dostça karsilayip himaye eden ve ayni zamanda onu mücadeleye tesvik eden Memlûk Sultani Kayitbay'in, Çukurova bölgesindeki Üç-Oklar ile Maras ve Elbistan'a hakim olan Boz-Oklar'i devamli bir surette baski altinda tutmasi üzerine, Dulkadir'li Türkmen Bey'i Alâüddevle Bozkurd Bey'i himayeye karar verir. Sultan Kayitbay, Cem'in Anadolu'ya geçmesine müsaade etmesi onun, Osmanli Devleti'nin aleyhine çalistigini gösteriyordu.Bununla beraber ihtiyati da elden birakmiyordu. Nitekim Bâyezid'in culûsundan sonra Istanbul'a gelen Memlûk elçisi, hem Bâyezid'in saltanatini tebrik etmis hem de biraz sonra bahsedecegimiz ve gaspedilen esyayi getirip teslim ettikten sonra Sultan Kayitbay adina özür dilemisti. Bu hal, aradaki gerginligi bir derece hafifletmisti. Gerçekten, Sultan Kayitbay için baslica siyasî mesele Osmanlilar ile olan münasebet meselesi idi. Arsiv Begelerinden anlasildigina göre (Topkapi Sarayi Müzesi Arsivi, nr. 620l - 6385) Dulkadir Beyi, Sultan II. Bâyezid'i, Memlûk Devleti aleyhine tesvik ediyordu. Öbür taraftan, Hindistan'da Dekkan'da hüküm süren Behmenîler'den III. Muhammed Sah ( l463-l482)'in , Vezir-i A'zam'i Hâce-i Cihan ( Hoca Mahmud Gâvân ) ile Osmanli hükümdarina göndermis oldugu hediyeler, Kayitbay tarafindan müsadere edilmisti. Bu yüzden, Memlûk Sultani'na karsi kirginligini izhar eden II. Bâyezid'in tutumundan endiselenen Memlûklular, bazi tedbirler almak zorunda kalmislardi.Nitekim Karaman Beylerbeyi Hadim Ali Pasa tarafindan "Kubbe Vezirleri"ne gönderilen 888 ( l483 ) tarihli arizadan anlasildigina göre Atabekü'l-Asakir Emir Özbek ez-Zahirî emrinde Halep'te toplanan Memlûk kuvvetleri, Ramazanoglu Eflatun Bey ile maiyetindeki boybeylerinin yardimlarini sagladiklari gibi, Turgutoglu Mahmud Bey'i Osmanlilara müskilat çikarmak maksadiyla Ermenek üzerine göndermislerdi. Turgutoglu'nun, Süleyman Bey'le savastigi bir sirada Alaüddevle harekete geçer.
Baslangiçta Osmanlilar'dan himaye gören Alaüddevle Bozkurd Bey, Nisan l484'te Memlûklular'in Haleb ve Safed naiblerini arka arkaya maglub ettikten sonra Kayseri Valisi Yakub Pasa kuvvetleri ile birleserek, Misirlilarin kurmus oldugu tuzaklardan kurtulmustu. O, Elbistan ovasinda, Osmanli askerinin gayret ve yardimi ile Haleb Naibi'ni öldürüp Kal'atu'r-Rum (Rum Kalesi), Bire (Birecik) ve Anteb Naibleri ile Haleb büyük hacibi basta olmak üzere birçok Çerkez beyini esir etmisti.
Bununla beraber Emir Özbek es-Seyfî, Emir Özdemir ve Emir Mogolbay gibi emirlerin yönettigi Memlûk ordusu, sür'atle Malatya'ya giderek burasini takviyeye muvaffak olur. Malatya kalesine karsi giristikleri tesebbüste muvaffak olamayan Osmanli - Dulkadirli kuvvetleri, Malatya derbendinde kurulan pusuya da düsmüslerdi. Böylece, Eylül l484 yilinda Kayseri Valisi Yakub Pasa'nin komutasindaki Osmanli kuvvetleri ile Dulkadiroglunun kuvvetleri maglub olmuslardi.
Yakub Pasa, zorlukla kaçabilmis, birdenbire Osmanlilarin aleyhine dönüp Yakub Pasa'nin odugâhini yagmalayan Alaüddevle ise Trablus-Sam ve Tarsus Naiblerini serbest birakmak suretiyle Memlûklulara basvurmustu.
Içinde bulundugu malî ve idarî sikintilar yüzünden Osmanlilarla karsilasmayi arzu etmeyen Memlûk Sultani, emirleriyle bir görüsme yapmisti. Bu görüsme esnasinda Atabey Özbek ile diger emirler, Osmanli hükümdarina elçi ve hediye gönderip aralarinin düzelmesini teklif etmislerdi. Bu teklif kabul edildiginden Emir Cani Bey Habib elçi olarak gönderilmisti. Memlûk Sultani Kayitbay, II. Bâyezid'e uygun tekliflerde bulunuyordu. Bu tekliflerden en mühimi de Osmanli Padisahi'nin, elindeki bütün yerlerde "Sultan" olarak kabul edilmesiydi. Memlûk Sultani'nin emriyle Kahire'deki Abbasî Halifesi I. Mütevekkil Alallah tarafindan, buna isaret olmak üzere, Bâyezid'e bir de "Sultanlik Mensûru" gönderilmisti. Sultanlik mensûrunu göndermekle yetinmeyen halife, iki Müslüman hükümdar arasindaki ihtilafin bertaraf edilmesini de tavsiye ediyordu.
Bütün bu tavsiyelere ragmen aradaki rekabet ve bazi kiskirtmalar sonucu iki taraf arasinda savas kaçinilmaz hale gelmisti. Bu yüzden Osmanlilarla memlûklular arasinda l485'de baslayan ve l490 ( hicrî 890 - 895 ) senesine kadar bes sene devam eden ve alti seferde biten savaslar görülmektedir. Osmanlilarin, Karamanogullarini tamamen ortadan kaldirmalarindan sonra, Ramazanogullari ile ayni hududu paylasir olmalari ve Osmanlilardan himaye gören Alaüddevle Bozkurd Bey'in, Memlûklular tarafindan sikistirilmasi da iki devleti karsi karsiya getirmistir.
Bu dönemde, Misir'la son veya altinci sefer diyebilecegimiz seferde, Dulkadiroglu Alaüddevle Bey'in, Osmanlilardan yüz çevirip Memlûk tarafina geçer. O, bununla da kalmayacak oglunu rehine (kulluk) olarak Misir'a gönderdigi gibi, kizini da Atabekü'l-Asâkir Emir Özbek'in ogluna verir. Öyle anlasiliyor ki bu durum, Osmanlilarin, Çukurova'da memlûklulara maglub olmalari üzerine olmustu. Alaüddevle Bey'in Misirlilarla anlasmasi üzerine Osmanlilar yeni tedbirler almak zorunda kalmislardi.
Iki Müslüman devletin birbirleri ile olan mücadeleleri, her ikisinin de yipranmasina sebep olmustu. Zamanla yön degistiren muvaffakiyetlere ragmen devam eden savaslar, özellikle Memlûk idaresini zor durumlarda birakiyordu. Bu yüzden devlet, yeni tedbirler alma mecburiyetini hissediyordu. Memlûk idaresi, iyi teskilâtlanmis bir vergi sistemine sahip degildi. Osmanlilarin, savasa devam edebileceklerinin anlasilmasi üzerine Kayitbay, halktan zorla yeni vergiler almaya karar verir. Dönemin müelliflerince siddetli bir tenkide maruz kalan Kayitbay, Osmanlilara karsi Napoli Krali ile anlasir. Müslüman Osmanli Devleti'ne karsi kurulan bu ittifak üzerine Kayitbay'a tehdid mektubu gönderen Sultan II. Bâyezid'in bizzat kendisi sefere çikma niyetindedir. Bunun için, padisahin otagi, Besiktas'a nakledilmis ve Üsküdar'a geçme hazirliklari baslamisti.
Kismî muharebeler tarzinda uzayan Osmanli - Memlûk çekismesi, Dulkadir Beyi Alaüddevle'nin, Memlûklularin geçici zaferlerine kapilip, onlarin tarafina geçmesi ile daha da gergin bir hal aldi. Bunun üzerine Sultan Bâyezid, kayinpederi Alaüddevle'yi beylikten azlederek, yerine onun kardesi olan ve Vize Sancakbeyi bulunan Sah Budak Bey'i tayin eder. Osmanli sultani, Sah Budak Bey'in yanina Mihaloglu Iskender Bey'in kuvvetlerini de vererek onu Alaüddevle üzerine gönderir. Fakat Memlûk kuvvetlerinden de yardim alan Alaüddevle, Sah Budak Bey'i Elbistan yakinlarinda yenip esir alir. Esir alinan Sah Budak, Kahire'ye gönderilerek orada idam edilir.
Bu basarilar üzerine daha çok cesaretlenen Memlûklular, Emîr Özbek komutasinda Misir ve Dulkadir kuvvetleriyle Kayseri'yi muhasara ile Nigde, Eregli ve Larende'ye kadar akinlarda bulunurlar. Üzerlerine gönderilen Hersekzâde Ahmed Pasa kuvvetlerini yenerek Ahmed Pasa'yi esir alirlar. Iste bu haberi alan II. Bâyezid, bizzat sefere katilmaya karar verecek ve otaginin Besiktas'a nakledilmesini isteyecektir.
Osmanli devlet ricali, Memlûklularla olan savaslarda ugranilan basarisizliklarin, gevseklikten ve isin siki tutulmamasindan meydana geldigini biliyor, ayrica sefer için acele edilmemesi gerektigini düsünüyordu. Ancak bunu hükümdara nasil bildireceklerini bilemedikleri gibi buna cesaret te edemiyorlardi. Nihayet ulemadan Molla Arap demekle söhret bulmus olan Müftü Alaeddin Ali el-Arabî (öl. l496) bu hali, yani harb için acele etmenin muhatarali oldugunu arzederek isi önledi. O, daha önce Ebu Bekir adindaki kadisini Misir'a göndererek basta Atabekü'l-Asâkir Emîr Özbek oldugu halde Memlûk ümerasini barisa yanastirmis, savasin tehlikelerini arzederek dostluk kapisini açmisti. Hoca Saadeddin, Alaeddin Ali el - Arabî'nin mektubundan bahsederken, onun gönül alici sözler söyledigini, "Dinin Nasihat olduguna" temasla bunun geregi olarak barisin yapilmasi icab ettigini söyledigini, Misir Sultani'nin da bundan çok memnun oldugunu yazar. Esasen bu siralarda Istanbul'a kadirgalarla gelip bir nüsha Kur'an-i Kerim ve bazi Hadis-i Serif kitaplarindan ibaret hediyeleri Bâyezid'e takdim eden Tunus Emiri el-Mütevekkil Alallah Osman'in elçisi, bir sefaatnâme ile tavasutta bulunmus ve Tunus'un, Ispanyollar tarafindan hücuma ugradigi su sirada, iki Müslüman devlet arasinda sulh yapilmasi için Emir'in ricasini arzetmisti. Böylece barisa dogru bir adim atilmis oldu.
Nihayet, Cemaziyelahir 896 (Nisan l49l)'de daha önce elçilik vazifesi ile Osmanlilara gönderilmis olan Mamay Haseki serbest birakilir. Bundan sonra o, Osmanli Devleti'nin murahhaslari ile Kahire'ye döner. Osmanli elçisi Bursa Kadisi Seyh Ali Çelebi adinda bir kimse idi. Memlûk Sultani tarafindan huzura kabul edilen elçi, Adana ve Tarsus'un Mekke ile Medine evkafina ait yerler olmasindan dolayi, buralarla diger kalelerin anahtarlarini Memlûk hükümdarina iadeye memur edilmisti. Memlûk Sultani, elçiye büyük ikramlarda bulundu. Daha önce esir edilip hapsolunan Mihalzâde Iskender Bey'le diger esirleri serbest birakir. Bu arada Iskender Bey'i sadece serbest birakmakla kalmaz, ayni zamanda ona hil'at da giydirir. Sultan, Osmanli elçisine karsilik, Emîr Canbulat b. Yasbek'i elçilikle Osmanli padisahina gönderir. Nitekim Istanbul'a gelen müstakbel Memlûk Sultani Emîr Canbulat, birçok siyasî tesebbüslerde bulunmus, daha sonra, yaninda Seyh Bedreddin b. Cum'a oldugu halde tekrar Istanbul'a gelen Mamay el-Haseki, ayni siyaseti devam ettirmistir. Memlûk elçileri, Tunus elçisinin de yardimlariyla barisin yapilmasina muvaffak olmuslardi. Buna göre Gülek Hisari sinir kabul edilerek Çukurova eskiden oldugu gibi Sam'a ilhak edilmistir.
Cem'in sebep oldugu siyasî buhran yüzünden müskül durumda bulunan Osmanlilar, Halil Bey'in ( öl. l5ll) Ramazanogullari'nin basina geçip, Memlûklularin rizasi ile Adana ve Tarsus'a hakim olmalarini kabul ettikleri gibi, anlasma geregince adlari geçen sehirlerin Haremeyn evkafi olan vâridatini ( gelirini) da, kendi gemileri ile Iskenderiye'ye tasimislardir. Nitekim Âsik Pasazade ile Ibn Kemal'den anlasildigina göre meshur Türk denizcisi Kemal Reis, Mekke ve Medine vakif malini l498 ( 903)'de, Iskenderiye'ye gemilerle götürüp, buranin beyine teslim etmistir.
Anlasma ile iki taraf arasindaki baris iade edilmis ise de bu hal, Osmanlilari tatmin etmiyordu. Baris, zaman zaman çikan bazi engeller bertaraf edilmek suretiyle l5 sene kadar devam etmistir.