Komutanlığını Habeşistan'ın Yemen valisi Ebrehe'nin yaptığı ve Kâbe'yi yıkmak niyetiyle harekete geçip de, Mekke yakınında Cenâb-ı Hakk'ın gönderdiği bir kuş sürüsünün attığı taşlarla helâk olan ordu.
VI. asrın ortalarında Habeşistan'ın Yemen valisi olan Ebrehe, Arapların Kâbe'ye olan saygılarını görerek dinî, siyasî ve iktisadî düşünceler içinde Arapları celbdebilmek için San'â şehrinde "el-Kulleys" adında haşmetli bir kilise yaptırmıştı. Çevrede yayınladığı bir tamimle Araplar'ı Kâbe yerine Kulleys'i ziyarete çağırdıysa da, bu çağrı kabul görmedi. Hatta bir gece Kulleys'e gizlice giren bir Arap, hakaret olsun diye içine pisledi.
Duruma son derece öfkelenen Ebrehe, Kâbe'yi yıkmaya karar vererek büyük bir orduyla Mekke'ye doğru harekete geçti. Orduya heybet vermek üzere Habeşistan'dan bir fil de getirtmişti. Fil, ordunun önünde azametle yürüyordu. Bu filden dolayı bu olaya "Fil Olayı", bu seneye de "Fil Senesi" adı verilmiştir. Ebrehe, ordusuyla birlikte süratle Mekke üzerine ilerliyordu. Onun maksadını öğrenen Araplar telâşa kapılmışlar, Mukaddes Beyt'lerinin yıkılmasına mani olmak üzere mukavemet hareketlerine teşebbüs etmişlerse de Ebrehe'nin muazzam ordusu karşısında yenilip, dağılmışlardı. Zaten Arap kabileleri siyasî bir organizasyondan mahrum olup dağınık bir vaziyetteydiler ve henüz bir birlik sağlayamamışlardı. Böylece Ebrehe, küçük bir takım mukâvemetleri kolaylıkla bertaraf ederek Mekke yakınlarına kadar geldi.
Bir öncü birliği, Kureyşliler'e bu arada Mekke reisi Abdülmuttalib'e ait olup Mekke meralarında otlayan sürüleri önüne katıp ele geçirirken Ebrehe'nin bir elçisi Mekke'ye gelip, kendilerine karşı konulmaması ve Kâbe'nin yıkılmasına müdahale edilmemesi hâlinde kimseye dokunulmayacağı, fakat küçük bir direnişle karşılaşırlarsa Mekke'de taş üzerinde taş bırakılmayacağı ihtarında bulundu.
Mekke reisi olarak Abdülmuttalib b. Hâşim, bir heyetle Ebrehe'ye müracaat edip de onun Kâbe'yi yıkma hususunda kesin kararlı olduğunu görünce, çaresiz Mekke'ye geri döndü. Bu arada bizzat kendi gözleriyle Ebrehe ordusunun haşmetini görmüş, kendi mukavemetlerinin hiç bir fayda sağlamayacağını, işi Kâbe'nin sahibi olan Allah'a bırakmaktan başka çarelerinin olmadığını anlamıştı. Bu sebeple halka bir zarar gelmemesi için Mekkeliler'in derhal şehri boşaltıp dağlara çekilmelerini emretti. Kendisi de Kâbe önünde Cenâb-ı Hakk'a yaptığı bir münacattan sonra oradan ayrıldı.
Ertesi sabah Ebrehe, ordusuna hareket emrini verdi. Kısa bir mesafe katedildikten sonra Mekke'ye ve Kâbe'ye hücum edilecekti. Ancak ordunun hareketinden az zaman sonra gökte görülen bir kuş sürüsü, ordunun tam üzerine geldiği zaman taşıdıkları taş parçalarını Ebrehe'nin askerleri üzerine bırakmaya başladılar. Her kuş, biri gagasında, ikisi ayaklarında olmak üzere üç taş taşıyordu ve rivayetlere göre mercimekten biraz büyük, nohut tanesinden biraz küçük olan ve pişmiş topraktan oluşan bu taşlar, mutlaka bir askere isabet ediyor, taşın isabet ettiği yerde de derhal bir yara açılıyordu ki kısa sürede derinleşen ve iltihaplanan bu yara, askerlerin tamamen kırılıp telef olmasına sebep teşkil etmişti. Ebrehe ordusunun bir kısmı bizzat olay yerinde cansız düşmüş, bir kısmı geri kaçarken Yemen yolunda can vermişti. Bizzat Ebrehe de yara almış bir vaziyette San'â'ya dönebilmişse de orada ölmüştü.
Böylece Cenâb-ı Hak sonsuz güç ve kudretiyle, kısa bir süre sonra, içerisinde âlemlere rahmet olarak gönderilecek âhir zaman peygamberinin doğacağı şehri ve Mukaddes Beyt'i Kâbe'yi düşman taarruzundan korumuş oluyordu.
İbn Hişâm, bu olaydan sonra ilk defa bu bölgede çiçek ve kızamık hastalıklarının görüldüğünü nakleder (İbn Hişâm, es-Sîratü'n-Nebeviyye, Kâhire 1955, I-II, 43-62). Buna dayalı olarak bazı âlimler, nasslarda yer alan Ebrehe ordusu üzerine atılan taşlardan kasdın çiçek ve kızamık mikropları olabileceğini belirterek, burada mecazî bir anlatımın bulunduğunu belirtmişlerdir. Ancak Kur'an-ı Kerîm'de müstakil bir sure ile dile getirilen bu olayla ilgili ayetler, herhangi bir te'vîle ihtiyaç kalmaksızın olayı olduğu gibi kabul etmeyi gerekli kılmaktadır. Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "(Ey Muhammed! Kâbe yi yıkmaya gelen) fil sahiplerine Rabbinin ne ettiğini görmedin mi? Onların düzenlerini boşa çıkarmadı mı? Onların üzerine pişmiş çamurdan (tuğladan) taşlar atan sürülerle kuşlar gönderdi. Sonunda onları yenilmiş ekin gibi yaptı." (el-Fil, 105/1-5).
Fil olayı, 570 senesinde, Peygamber Efendimizin doğumundan yaklaşık iki ay önce vukû bulmuştu (İbnü'l-Esîr, el-Kâmil fi't-Târih, Beyrut 1965, I, 442-447).
Fil suresinde anlatılan bu kıssayı ibretle düşünmek gerekir. Tarihte ve günümüzde bir çok İslâm düşmanı sistem ve insanlar Allah'ın dinine tuzak kurmak için çalışıp durmaktadırlar. Mümin insanlar bu tuzakları bozmakta aciz kalınca Cenâb-ı Allah o zalimleri kendi tuzakları içinde bozguna uğratmıştır.
Ahmed ÖNKAL