S a h a b e l e r

ÜSAME B. ZEYD Üsame b. Zeyd b. Hârise b. Şurâhîl ashabın ileri gelenlerinden biri olup, Rasûlüllah (s.a.s)'in azadlı kölesi Zeyd b. Hârise'nin oğludur. Künyesi, Ebû Muhammed'dir. Değişik rivayetlere göre; Ebû ...


  1. Alt 03-31-2009, 19:08 #121
    emirahmedyasin Mesajlar: 1.121
    ÜSAME B. ZEYD



    Üsame b. Zeyd b. Hârise b. Şurâhîl ashabın ileri gelenlerinden biri olup, Rasûlüllah (s.a.s)'in azadlı kölesi Zeyd b. Hârise'nin oğludur. Künyesi, Ebû Muhammed'dir. Değişik rivayetlere göre; Ebû Zeyd, Ebû Yezîd ya da Ebû Hârice olarak da çağırılmaktaydı (İbn Abdi'l-Beri, el-İstiâb fı Marifeti'l Ashâb, Kâhire; I, 75 t.y, İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Ğâbe f-Marifeti's-Sahabe I, 79)

    Üsame'nin annesi Ümmü Eymen (ki, asıl adı Bereke'dir) Râsulûllah (s.a.s)'in babası Abdullah'ın cariyesi ve aynı zamanda Peygamberimizin dadısı idi. Abdullah vefat edince, Rasûlüllah onu azad etti. Zeyd b. Hârise b. Şurâhîl de Hz. Hatice'nin kölesiydi. Hz. Hatice Peygamberimizle evlenince, Zeyd'i kendisine hediye etti. Rasûlüllah (s.a.s) de onu azad edip Ümmû Eymen'le evlendirdi. Üsame, işte bu evlilik sonucu dünyaya geldi (İbn Sa'd, et-Tabakâtu'l-Kübrâ, Beyrut 1957, VIII, 223; İbn Abdi I-Berr, a.g.e., I, 75; İbnü'l Esîr, a.g.e., I, 79).

    Üsame ile Eymen, aynı anadan kardeştirler, fakat babaları ayrıdır. Üsame, İslâm döneminde, muhtemelen Rasulüllah (s.a.s)'in risâletinin dördüncü yılında Mekke'de doğdu. El-İsâbe'de kaydedildiğine göre, Hz. Muhammed (s.a.v), vefat ettiği zaman Üsame 18-20 yaşlarında bulunuyordu (el-İsâbe, Beyrut, t.y., I, 29).

    Rasûlûllah (s.a.s), Üsame ve babasını çok severdi. Bu nedenle kendisine; "Rasulüllah'ın sevdiği" anlamına gelen "Hibbu Rasûlüllah" ya da "el-Hibbu İbnü'l-Hubbi" denirdi. Peygamber (s.a.s)'in, Üsame'yi sevdiğine dair şöyle bir hadis rivayet edilmektedir: "Şüphesiz Üsame b. Zeyd bana, insanların en sevimlisidir. Sizin iyilerinizden olmasını umuyorum. Onun hakkında iyilik tavsiyesinde bulununuz" (İbnü'l-Esîr, a.g.e., I, 79; İbn Abdi'l-Berr, a.g.e., I, 76).

    Hz. Âişe'den rivayet edilen şu hadise de Rasûlüllah (s.a.s)'in daha çocuk iken dahi onu ne kadar sevdiğini gösteriyor. Hz. Âişe (r.an) diyor ki; "Bir gün Üsame'nin ayağı kapının eşiğine takılarak yere düştü ve yüzü yaralandı. Allah'ın Rasûlü bana; "Yüzündeki pisliği temizle" dedi. Ben onu kirli görerek denileni yapmadım. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.s); yüzündekileri emerek tükürmeye başladı" (İbnü'l-Esîr, a.g.e., I, 80).

    Yine, Urve İbnü'z-Zübeyr'den rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz, Üsame'nin gelmesini bekleyerek Arafat'tan inmeyi tehir etti. Üsame çıkıp geldiğinde, onun siyah, basık burunlu bir çocuk olduğunu gören Yemenler, onu küçümseyerek; "Biz bunun yüzünden mi hapsedildik?" dediler. Râvî, Yemenlilerin, Hz. Ebû Bekir zamanında bu yûzden irtidat edip İslâm'dan çıktıklarını söyler (İbn Abdi'l-Berr, a.g.e., I, 76).

    Üsame de bir çok sahâbî gibi, küçük yaştan itibaren savaşlara katılmayı arzulamıştır. Nitekim Uhud günü onbeş yaşından küçük olmasına rağmen kendi yaşıtları olan, Abdullah b. Ömer, Zeyd b. Sabit, Berâ b. Âzib, Arcır b. Hazm ve Üseyd b. Zühayr'le beraber savaşa iştirak etmek istemiş, fakat, Rasûlûllah (s.a.s) yaşları küçük olduğu için bu isteklerini kabul etmemiş ve savaş başlamadan onları Medine'ye geri göndermiştir. Hendek günü ise savaşmalarına izin verdi (İbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, Mısır 1955, II, 66).

    Üsame, Uhud savaşından sonraki tüm savaşlara katıldığı gibi, bir çok seriyyede de önemli görevler üstlenmiştir. Huneyn gazvesinde; Müslümanlar darmadağın olup sağa sola kaçışırlarken, Rasûlüllah (s.a.s)'in çevresinde sayılı birkaç sahâbî kalmıştır ki, bunlardan biri de Üsame b. Zeyd'dir (İbn Sa'd, a.g.e., II, 151; İbn Hişam, a.g.e., II, 443; İbnü'l-Esîr, el- Kâmil fı't-Târîh, Beyrut 1965, II, 263).

    Üsame'nin kendisinden rivayet edildiğine göre; katıldığı seriyyelerin birinde, düşman safında Müslümanlara karşı savaşan birine karşı kılıç çekince, o şahıs; "Eşhedü en lâ ilâhe illallah" diyerek şehâdet getirdi. Fakat Üsame yine de onu öldürdü. Dönüşte, durumu Rasûlüllah (s.a.s)'e haber verince, Allah Rasûlü, "Lâ ilâhe illallah" diyen birini ne diye öldürdüğünü sorar. Üsame; "Ey Allah'ın Rasûlü! O ölümden kurtulmak için böyle söyledi dedi. Fakat, Rasûlüllah, bu soruyu aynı şekilde defalarca sordu. Üsame, neredeyse Müslümanlığından şüpheye düşecek hale geldi. Kendi kendine; "Allah'a söz veriyorum, bundan böyle lâ ilâhe illallah diyen hiçbir kimseyi öldürmeyeceğim" dedi (İbn Sa'd, a.g.e., II,119; İbnü'l Esîr, Üsüdü'l Ğâbe, I, 80; İbn Hişam, a.g.e., II, 622; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, II, 226)

  2. Alt 03-31-2009, 19:09 #122
    emirahmedyasin Mesajlar: 1.121
    İfk olayında* Rasûlüllah (s.a.s) ashabından bazılarına danışarak Hz. Âişe hakkında görüşlerini öğrenmek istedi. Bu arada Üsame'ye de düşüncesini sordu. Üsame, Hz. Âişe'den övgüyle bahsederek, onu böylesi çirkin bir iftiradan tenzih etti (İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, II,197; İbn HiŞam, a.g.e., II, 301).

    Rasûlüllah (s.a.s) H,11. yılda, büyük bir ordu hazırlayarak Üsame'yi bu orduya kumandan tayin etti. Üsame'nin komutası altında ashâbın birçok ileri gelenleri vardı. Bunlardan bazıları; Ebu Bekir, Ömer, Ebu Ubey. de, Sa'd b. Ebî Vakkas, Saîd b. Zeyd, Katâde b. en-Nu'mân ve Seleme b. Eslem'dir. Bunun üzerine, halktan bazı insanlar; "Peygamber, ilk muhacirlere bir çocuğu komutan tayin etti!" diyerek ileri geri konuşmaya başladılar. Bunu duyan Rasûlüllah, çok kızdı ve minbere çıkarak cemaate şöyle seslendi: "Üsame hakkındaki sözleriniz bana ulaştı. Siz onun komutanlığını tenkid ettiğiniz gibi, daha önce babasının kumandanlığını da tenkit etmiştiniz. Gerçek şu ki, o komutanlığa layıktır. Nitekim babası da komutanlığa layıktı" (İbn Sa'd a.g.e., II, 189,' 190; el-Askalânî, a.g.e., I, 29).

    Üsame, söz konusu ordusuyla hareket etmek üzereyken, Allah Rasûlü dâr-ı bekâya irtihal etti. Bunun üzerine Üsame, Medine'ye geri dönerek, Rasûlüllah (s.a.s)'in yıkanması, teklifini ve defnedilmesi işlerinde Hz. Ali'ye yardım etti. Defin işi tamamlandıktan sonra, Üsame ordusunun başına geçerek ,Şam'a doğru hareket etti (İbn. Sa'd a.g.e., II,189,190, 277, 279; el- Askalânî, a.g.e., I, 29; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, II, 332).

    Üsame, Ebu Bekir (r.a) ve Ömer (r.a) zamanında yapılan birçok savaşa iştirak etmiştir. Bunlardan biri, Müseylemetü'l-Kezzab'a karşı yapılan savaştır ki, bu muharebede Halid b. Velid ile beraberdi (İbn Sa'd a.g.e., IV, 316).

    Hz. Ömer (r.a) divan teşkilatını korunca, Rasûlüllah (s.a.s)'e yakınlık derecelerine ve savaştaki başarılarına göre, Müslümanlara ulûfe dağıtmaya başladı. Bu arada Üsame b. Zeyd'e dört bin veya beşbin dirhem kendi oğlu Abdullah'a ise ikibin dirhem verdi. Abdullah babasına "Neden Üsame'ye bana verdiğinden daha fazla verdin? Halbuki onun katılmadığı savaşlara ben katıldım" dedi. Buna karşı Hz. Ömer: "Allah Rasûlü Üsame'yi senden daha çok severdi. Üsame'nin babasını da senin babandan daha fazla seviyordu" diyerek oğlunu susturdu (İbn Abdi'l-Berr, a.g.e.; İbn Sa'd, a.g.e., III; 296, 297; el-Askalânî, a.g.e., I, 29; İbnü'l-Esîr, Üsdü'l Ğâbe, I, 80).

    Üsame; Hz. Osman (r.a)'ın öldürülmesiyle ortaya çıkan fitnelere bulaşmamış, Hz. Ali'ye de bey'at etmemiş, onunla herhangi bir savaşa katılmamıştır. Bu çekimserliğini; "Lâ ilâhe illallah" diyen bir kimseyi öldürmeyeceğine dair ettiği yeminle izah etmiştir (İbn Abdi'l-Berr, a.g.e., I, 77; İbnü'l-Esîr, Üsüdil'l-Ğâbe, I, 80).

    Hz. Ali ile Muaviye arasında meydana gelen çatışmalar sırasında Üsame bir süre Şam civarında bir beldede oturdu. Sonra Vadi'l-kura'ya geldi. Bir müddet de burada oturdu, ardından Medine'ye gitti ve Muaviye'nin hilafetinin sonlarına doğru Curf denilen yerde vefat etti.

    Vefat tarihi çeşitli rivayetlere göre, H. 54, 58, ya da 59' dur. Ebû Hüreyre, İbn Abbas, Ebû Osman et-Hindî, Urve İbn Zübeyr, Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe, Ebû Vâil ve başkaları Üsame'den hadis rivayet etmişlerdir (İbn Abdi'l Berr, a.g.e., I, 77; İbnü'l Esir Usdü'l - Ğâbe, I, 81; el- Askalâni, a.g.e., I,129).


    Halid ERBOĞA

  3. Alt 03-31-2009, 19:09 #123
    emirahmedyasin Mesajlar: 1.121
    ZEYD B. HÂRİSE



    Zeyd b. Hârise b. Şurâhîl el-Kelbî. Üsâme'nin babası. Ashâbın ileri gelenlerinden olup, Resûlullah (s.a.s)'ın en çok sevdiği arkadaşlarındandır. Bu yüzden sahâbe arasında "el-hubb" diye anılırdı.

    Tam künyesi: Zeyd b. Hârise b. Şurâhîl (İbn İshak'a göre, Şurahbîl) b. Kâ'b b. Abdiluzza b. Imriülkays b. Âmir b. Abdivüdd b. Avf b. Kinâne b. Bekr b. Uzre b. Zeyd el-Lât b. Rufayde b. Sevr b. Kelb b. Vebre b. Tağlib b. Hulvân b. İmrân b. Luhaf b. Kuzâa'dır (İbn Hişâm, es-Sîretü'n Nebeviyye", I, 247; İbn Sa'd, et-Tabakâtıt'l-Kilbrâ, III, 40; İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Ğâbe fı Ma'rifeti's Sahâbe, II, 281).

    Kaynakların ifadesine göre; cahiliyye döneminde, Zeyd'in annesi Su'dâ, yanında oğlu olduğu halde akrabalarını ziyarete gider. Bu sırada Benî el-Kayn b. Cisr'e mensup bazı atlılar, Su'dâ'nın akrabaları olan Benî Ma'n evlerine baskın yaparlar. Zeyd'i de bu arada beraberlerinde alıp götürürler. Zeyd, bu sırada temyiz çağında bir çocuktur. Onu, Ukaz Panayırına götürüp satışa arzederler. Hz. Hatice'nin yeğeni Hakîm b. Huzâm b. Huveylid de o esnada panayıra uğrayıp Mekke'ye götürmek üzere birkaç köle satın alır. Zeyd b. Hârise de bu köleler arasında bulunmaktadır. Hakîm, Mekke'ye döndüğünde, halası Hz. Hatice kendisini ziyarete gider. O da halasına köleleri göstererek, dilediği köleyi seçip götürebileceğini söyler. Hz. Hatice de Zeyd b. Hârise'yi seçer. Daha sonra O'nu, Resûlullah (s.a.s)'e bağışlar.

    Kelb kabilesine mensup bazı insanlar, hac için Mekke'ye geldiklerinde Zeyd'i görüp tanırlar, Zeyd de onları tanır. Dönüşte durumu babasına haber vererek bulunduğu yeri tarif ederler. Zeyd'in babası Hârise ile amcası Kâ'b, yanlarına fidye alarak Mekke'ye gelirler ve Resûlullah (s.a.s)'ın yanına varıp: "Ey Abdulmuttalib'in oğlu! Ey kavminin efendisinin oğlu! Sizler, Harem'in ehlisiniz, köleyi azad eder, esiri yedirirsiniz. Yanında bulunan oğlumuz için sana geldik. Bize iyilikte bulun, sana fazlasıyla fidye vereceğiz" derler.

    Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.), Zeyd'i çağırtarak, kendisini istemeye gelen bu kişileri tanıyıp tanımadığını sorar. Zeyd de, bunlardan birinin babası diğerinin de amcası olduğunu söyleyerek tanıdığını ifade eder. Bu sefer Resûlullah Zeyd'e, dilerse babasıyla gidebileceğini, şayet isterse yanında kalabileceğini söyleyince, Zeyd, Resûlullah (s.a.s.)'in yanında kalmayı tercih eder. Peygamberimiz de Zeyd'i elinden tutarak Hicr denilen yere çıkarır ve: "Şahid olun, Zeyd benim oğlumdur. O bana mirasçıdır, ben de O'na mirasçıyım!" diyerek Zeyd'i evlat edindiğini ilan eder (İbn Sa'd, a.g.e., III, 40-42; İbn Hişâm, a.g.e., I, 247 vd.; el Askalânî, el-İsâbe fi Temyizi's-Sahâbe, III, 24).

    Zeyd b. Hârise, Muhammed (s.a.s.)'e risalet gelinceye kadar yanında kaldı ve Resûlullah, peygamber olur olmaz O'nun risâletini tasdik edip müslüman oldu, O'nunla birlikte namaz kıldı ve: "Onları babalarının isimleriyle çağırın..." (el-Ahzab, 33/5) meâlindeki ayet nazil oluncaya kadar "Muhammed'in oğlu" diye anıldı. Bu ayet-i kerimenin nüzulünden sonra Zeyd, Zeyd b. Hârise olarak çoğalmaya başlandı (İbn Hişâm, a.g.e., I, 247; İbn Sa'd, a.g.e., III, 42; el-Askalânî, a.g.e., III, 25).

    Zeyd b. Hârise, Resûlullah (s.a.s.)'ın cefakâr dostlarından biriydi. Hemen hemen tüm sıkıntılı zamanlarında O'nunla birlikteydi. Nitekim, çevre kabileleri İslâm'a davet etmek kabilinden Tâif'e giden Rasûlüllah'ı yalnız bırakmamış, Tâiflilerin attığı taşlar Peygamber (s.a.s.)'e isabet etmesin diye kendi vücudunu siper etmiş ve başından çeşitli yaralar almıştı (İbn Sa'd, a.g.e., I, 212).

    Müslümanlar Medine'ye hicret etmeye başlayınca, Zeyd b. Hârise de hicret etmişti. Resûlullah (s.a.s.), hicretten sonra Medine'de, ashabı arasında kardeşlik tesis ettiğinde, Zeyd'l-e Hamza b. Abdülmuttalib'i de kardeş ilan etmişti. Bu sebepten Hz. Hamza, Uhud günü şehadet şerbetini içmeden önce Zeyd'i kendisine vâsî tayin etmişti (İbn Nişâm, a.g.e., I, 505; İbn Sa,d, a.g.e., III, 44).

    Zeyd b. Hârise; Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarıyla Hudeybiye Barışı ve Hayber fethinde de bulunmuştur. Resûlullah (s.a.s.), Müreysî gazasına çıktığı zaman kendisini Medine'ye vekil olarak bırakmıştı.

    Bunun yanında Zeyd, komutan olarak da çeşitli seriyyelere katılmış ve üstün başarılar göstermiştir. Bu seriyyeler; Karede, Cemûm, el-Iys, et-Tarafa, Hisma ve Ümmü Kırfa'dır. Son olarak Mute Savaşı'na iştirak etmiş ve bu savaşta şehid olmuştur.

    Resûlullah (s.a.s.), sancağı ilk önce Zeyd'e vermiş ve: "Şayet Zeyd şehid olursa, sancağı Câfer alsın, O da şehid düşerse, Abdullah b. Ravâha alsın" buyurmuştur. Bu üç sahâbî de Mute günü, kahramanca savaşarak Hakk'ın rahmetine kavuşmuşlardır.

    Zeyd, şehid olduğu zaman 50-55 yaşları arasındaydı.

    Resûlullah (s.a.s), bu üç kahraman dostunun şehadet haberini duyunca gözyaşlarını tutamayarak ağlamış ve onlar için: "Allah'ım; Zeyd'e mağfiret et! Allah'ım; Zeyd'e mağfiret et! Allah'ım; Zeyd'e mağfiret et! Allah'ım; Câfer'e mağfiret et! Allah'ım; Abdullah b. Ravâha'ya mağfiret et!" diyerek dua etmiştir (İbn Sa'd, a.g.e., III, 45, II, 86-90 ve 128-129; el-Askalânî, a.g.e., III, 26).

    Zeyd, birkaç hanımla evlenmişti ki, bunlardan biri de Zeyneb bint Cahş'tır. Bir diğeri, Ümmü Külsüm bint Ukbe. Zeyd ondan boşanıp Dürre bint Ebî Leheb ile evlendi. Sonra onu da boşayarak Hind bint el-Avuâm (Zübeyr b. el-Avvâm'ın kız kardeşi) ile evlendi. Sonunda, Peygamber (s.a.s.), Zeyd'i, dadısı ve aynı zamanda cariyesi Ümmü Eymen'l-e evlendirdi. Ashâbın ileri gelenlerinden biri olan Üsâme, işte bu hanımdan dünyaya geldi (İbn Sa'd, a.g.e., III, 45; el-Askalânî, a.g.e., III, 25).

    Zeyd b. Hârise; kısa boylu, çok esmer ve basık burunlu idi (İbn Sa'd, a.g.e., III, 44).


    Halid ERBOĞA

  4. Alt 03-31-2009, 19:10 #124
    emirahmedyasin Mesajlar: 1.121
    ZEYD B. SÂBİT



    Zeyd b. Sâbit b. ed-Dahhâk b. Zeyd b. Levzân b. Amr b. Abdi Avf (veya Abd b. Avf) b. Ganem b. Mâlik b. en-Neccâr el-Ensârî el-Hazrecî.

    Peygamber (s.a.s.)'in ashabının ileri gelenlerinden biridir. Ensâr'dan, Hazrec kabilesinin bir kolu olan Neccâroğulları'na mensuptur. Annesi, en-Nevâr bint Mâlik b. Muâviye b. En-Neccâr'dır. Zeyd'in künyesi Ebû Hârice'dir, fakat, Ebû Saîd ve Ebû Abdi'r-Rahmân olarak da çağrılıyordu (İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Gâbe fı Ma'rifeti's-Sahâbe, II, 278,1970; İbn Abdi'l-Berr, el-İstîâb fi Ma'rifeti'l-Ashâb, II, 537; el-Askalânî, el-İsâbe fı Temyizi's-Sahâbe, III, 22).

    Zeyd, hicretten yaklaşık onbir yıl önce dünyaya gelmiştir. Babası Sabit, Buâs Günü öldürüldüğü vakit Zeyd, henüz altı yaşlarında bir çocuktu. Resûlullah (s.a.s), Medine'ye geldiği zaman Zeyd, hâlâ çürük sayılabilecek bir yaştaydı. Kaynaklar, O'nun bu sırada onbir yaşlarında olduğunu bildirmektedir. Nitekim Resûlullah (s.a.s), Bedir Savaşına katılmak isteyen birkaç genci, yaşları küçük olduğu için geri çevirmişti ki, Zeyd de bu gençler arasındaydı (İbnü'l-Esîr, a.g.e., II, 278; İbn Abdi'l-Berr, a.g.e., II, 537: el-Askalânî, a.g.e., III, 22).

    Zeyd b. Sâbit, çok akıllı, zekî ve hafızası güçlü bir sahâbî idi. O'nun bu meziyetini farkeden Peygamber (s.a.s), Zeyd'ten İbranice ve Süryanice'yi öğrenmesini istedi. Zira, Resûlullah (s.a.s)'a çeşitli yerlerden, bu dillerle yazılmış mektuplar geliyor ve bunların okunup anlaşılması, gerektiğinde cevap verilmesi icab ediyordu. Allah Resûlü, okuma yazma bilmediğinden, bunları başkalarına okutmak durumunda kalıyordu. Halbuki, mektupların içeriğini başkalarının öğrenmesini istemiyordu. Bunun üzerine Zeyd, hemen işe koyularak çok kısa bir sürede, hem İbranice hem de Süryanice okuma-yazmayı öğrendi. Bundan sonra Rasûlüllah'a gelen mektupları kendisi okuyor, cevap gerekiyorsa yazıyordu. Bu arada asıl görevi olan vahiy kâtipliğini de sürdürüyordu (İbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-Kübrâ, II, 358; İbn Abdi'l-Berr, a.g.e., II, 538; İbnü'l-Esîr, a.g.e., II, 579).

    Rivayete göre yaşının küçük olması nedeniyle Zeyd, Bedir ve Uhud savaşlarına katılmamıştır. Katıldığı ilk savaş Hendek savaşı olup, savaşa hazırlık kabilinden, müslümanlar Medine'nin etrafında hendek kazarlarken Zeyd, çıkan toprağı taşıma işinde yardım ediyordu. Resûlullah (s.a.s) O'nu bu durumda görünce: "Ne kadar iyi bir çocuk" diyerek takdir ifadelerini dile getirmiştir.

    İbn Abdi'l-Berr, "el-İstîâb"da zikredip, sahih kabul etmediği bir habere göre; Tebük seferinde, Benî Mâlik b. en-Neccâr'ın bayrağını Umâre b. Hazm taşıyordu. Resûlullah, bayrağı ondan alıp Zeyd b. Sâbit'e verdi. Bunun üzerine Umâre: "Ey Allah'ın Resûlü! Hakkımda sana herhangi birşey mi ulaştı?" diye sorunca, Resûlullah; "Hayır, lâkin Kur'ân'a öncelik vardır: Zeyd de Kur'ân'ı senden daha çok ezberlemiştir" şeklinde cevap verdi (İbn Abdi'l-Berr, a.g.e., II, 537; İbnü'l-Esîr, a.g.e., II, 278).

    Zeyd b. Sâbit, ashâbın en âlimlerinden biriydi. Sadece Kur'ân-ı Kerîm'i ezberlemekle kalmamış, mirasla ilgili feraiz ilmini de çok iyi öğrenmişti. Öyle ki, ashâb arasında bu ilmi O'ndan daha iyi bilen yoktu. Resûlullah (s.a.s), ashâbına: "Feraizi en iyi bilen Zeyd'dir" diyordu. İmam Şâfiî de, feraiz hususunda bu hadisle amel etmiştir (İbnü'l-Esîr, a.g.e., II, 279; el-Askalânî, a.g.e., III, 23).

    Gerek Hz. Ömer, gerekse Hz. Osman, Medine'den ayrıldıkları zaman Zeyd b. Sabit'i vekil bırakırlardı. Hz. Osman, O'nu ziyade seviyordu. Zaten kendisi de Osman taraftarıydı ve bu halife devrinde beytülmâla bakmakla görevlendirilmişti. Yermük günü de ganimetleri taksim işini Zeyd üstlenmişti (İbnü'l-Esîr, a.g.e., II, 279; İbn Abdi'l-Berr, a.g.e., II, 538; II, 538; el-Askalânî, a.g.e., III, 23).

    Zeyd'in vefat tarihi konusundaki rivayetler arasında tam bir mutabakat olmamasına rağmen, büyük bir ihtimalle h. 45 yılında vefat etmiştir ve buna göre tahminî yaşı da 54'tür.

    Zeyd ten; ibn Ömer, Ebu Saîd, Ebu Hüreyre, Enes, Sehl b. Huneyf ve Abdullah b. Yezîd el-Hutamî gibi sahâbîler rivayette bulunmuşlardır. Tabiînden de; Saîd b. el-Müseyyeb, Kasım b. Muhammed, Süleyman b. Yesâr, Ebân b. Osman, Büsr b. Said ve Zeyd'in iki oğlu, Harice ile Süleyman ve başkaları rivayet etmişlerdir (İbnü'l-Esîr, a.g.e., II, 279; el-Askalânî, a.g.e., III, 23; İbn Abdi'l-Berr, a.g.e., II, 540; İbn Sa'd a.g.e., II, 360).


    Halid ERBOĞA

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.