İçki, hicretin dördüncü yılında, Benî Nadir Yahudîlerinin yurtlarında sürgün edip çıkarıldıkları sırada haram kılınıp yasaklandı.
Resûl-i Ekrem Efendimiz Medine'ye teşrif ettikleri zaman Müslümanlar arasında da içki içiliyor, kumar oynanıyordu.Peygamber Efendimiz gelince, ondan içkinin ve kumarın hükmünü sordular. O sırada Hz. Ömer de, "Yâ Rabbi! İçki hakkında bize, açık ve kesin bir beyânda bulun" diye duâ etti.
Bir müddet sonra, "Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar: De ki; 'Onlarda büyük günâh ve hem insanlar için bazı faydalar vardır. Fakat günahları, faydalarından daha büyüktür..."1 meâlindeki âyet-i kerime nazil oldu.
Bunun üzerine Müslümanlardan bir kısmı zararından dolayı içkiyi bıraktı, bir kısmı ise içmeye devam etti.
Ancak, içenler arasında bu arada bazı nâhoş durumlar meydana geldi. Hatta Ashabdan biri, akşam namazını kıldırırken, kıraâti yanlış ve ters mânâ çıkacak şekilde karıştırdı.
Hz. Ömer tekrar, "Allah'ım, içki hakkında bize açık ve kesin bir beyânda bulun" diye duâ etti.
Çok geçmeden şu âyet-i kerime nazil oldu:
"Ey îmân edenler! Sarhoş olduğunuz zaman ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüp olduğunuz zaman da eğer yolcu değilseniz, gusledinceye kadar namaza yaklaşmayın."2
Bu da yasağın ikinci safhasını teşkil ediyordu.
Bu âna kadar Müslümanlar arasında da bir hayli içki içen vardı. Bunun üzerine Müslümanlar, "Yâ Resûlallah, biz, namaz vakti yaklaşınca içki içmeyiz" dediler.
Peygamber Efendimiz, onlara cevap vermeyip sustu.
Namaz kılınacağı zaman da Resûl-i Kibriyâ Efendimizin emriyle "Hiçbir sarhoş namaza yaklaşmasın" diye nidâ edilirdi.
Buna rağmen Müslümanın biri akşamleyin içki içip namaza geldi.
Hz. Ömer tekrar, "Allah'ım, içki hakkında bize açık ve kesin bir beyânda bulun" diye duâ etti. O zaman da şu âyet-i kerime nâzil oldu.
"Ey îmân edenler! İçki, kumar, putlar ve kısmet çekilen fal okları hep şeytanın işinden birer pisliktir ondan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.
"Şüphesiz şeytan, içki ve kumarla, aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz, değil mi?"3
Bundan sonra Müslümanlar, "Artık içkiden, kumardan vazgeçtik Rabbimiz" dediler.
Bu da içki yasağının üçüncü safhasıydı. Ve, böylece içki bütün Müslümanlara haram kılınıyordu.
Bu âyetlerin nâzil olması üzerine Peygamberimiz (s.a.v.)in emriyle tellal, "Haberiniz olsun ki; içki haram kılınmıştır" diyerek Medine sokaklarından nidâ etti.
Bu emri duyan Müslümanlar evlerinde bulunan bütün içkileri derhal döktüler. Dökülen içkiler, Medine sokaklarından sel gibi aktı.
Konu ile ilgili bir kaç hadîsi de nakledelim:
"Muhakkak ki Allah, içkiye, onu yapana, yapılan yere, onu içene, içirene, taşıyana, taşıtana, satana, satın alana, onun bedelini ve kazancını yiyene lânet etmiştir."4
"Her sarhoş edici şey içkidir ve her sarhoş edici içki haramdır.
"Kim dünyada devamlı içki içer ve tevbe etmeden ölürse, âhirette o kimse, âhiret şerbeti içemez!"5
"İçkiden uzak durunuz! Çünkü, o, her kötülüğün anahtarıdır."6
"İçki, bütün murdarlıkların, kötülüklerin anasıdır."7
"Çoğu sarhoş edenin, azı da haramdır."8
Ezvâc-ı Tahirattan Hz. Zeynet bint-i Huzeyme Vefât Etti
Peygamberimiz (s.a.v.)in zevcesi Hz. Zeynep, İslâmiyetten önceki devirde, yoksul ve muhtaçlara çok acıdığı, şefkat ve merhametli davrandığı, onlara devamlı yemekler yedirdiği ve sadakalar verdiği için ''Ümmü'l-Mesakîn (Miskinler, Düşkünler Annesi)" diye bilinir ve yâd edilirdi. Resûl-i Kibriyâ Efendimizle evliliği Hicretin üçüncü yılı Ramazan ayında olmuştu. Hicretin bu dördüncü yılı Rebiülâhir ayı sonunda ise otuz yaşında iken vefat etti.
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, namazını kıldırdıktan sonra onu, Baki kabristanına defnetti. Efendimizin hayatında Hz. Hatice-i Kübrâ ile Hz. Zeynep'ten başka zevcesi vefât etmemiştir!
Hz. Ali'nin Vâlidesi Fâtıma Hâtun Vefât Etti
Fâtıma binti Esed, Nebiy-yi Muhterem Efendimizin amcası Ebû Talib'in zevcesi idi. İlk sıralarda Müslüman olmuş ve Medine'ye hicret etmişti. Peygamber Efendimize çocukluğunda büyük hizmetlerde bulunmuştu. Onu çocuklarından daha çok sever ve ihtimam gösterirdi. Peygamber Efendimiz de her zaman onu saygıyla anar, halini, hatırını sorar, onu ziyaret ederdi.
İşte yüksek ahlâk sahibi bu İslâm kadını, hicretin bu dördüncü yılında Medine'de hakkın rahmetine kavuştu. Resûl-i Ekrem Efendimiz ona olan sevgi ve saygısını, "Bugün annem, vefât etti" diyerek izhar etmiştir.
Hz. Ali (r.a.), "Annem Fâtıma binti Esed vefat ettiği zaman Resûlullah (a.s.m.), kendi gömleğini sırtından çıkarıp ona kefen olarak sardırdı ve cenaze namazını kıldırdı" demiştir.
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, bu mübârek ve muhterem kadının kabrine de indi ve bir müddet kabrin içinde uzandı. Sonra kabirden çıktı. Gözleri yaşlarla doluydu.
Müslümanlar, "Yâ Resûlallah," dediler, "biz, senin buna yapmış olduğun şeyi, başkasına yaptığını görmemiştik?"
Nebiy-yi Muhterem Efendimiz şu cevabı verdi:
"Ebû Talib'den sonra bu kadıncağız kadar bana iyiliği dokunan bir başka kimse olmamıştır. Ona, Cennet elbiselerinden giydirilsin diye gömleğimi kefen olarak giydirdim! Kabir hayatı, kendisine mülayim ve kolay gelsin diye de kabirde yanına uzandım."9
Bundan sonra da Resûl-i Zişan Efendimiz şu duâyı yaptı:
"Allah sana merhamet etsin ve hayırla mükafatlandırsın.
"Allah sana rahmet etsin, ey annem!
"Sen, benim annemden sonra annem idin.
"Kendin aç durur, beni doyururdun.
"Kendin giymez, beni giydirirdin.
"En iyi nimetlerden nefsini alıkoyar, bana tattırırdın. Bunu da ancak Allah rızâsını ve âhiret yurdunu umarak yapardın.
"Allah ki, diriltendir, öldürendir. Hayy ve Kayyumdur, O.
"Allah'ım! Annem Fâtıma binti Esed'i af ve mağfiret et.
"Ona hüccet ve delilini anlat! Kabrini genişlet.
"Ben Resûlünün ve benden önceki peygamberlerinin hakkı için, duâmı kabul buyur, ey merhametlilerin en merhametlisi olan Yüce Allah!"
Peygamberimiz (s.a.v.)in Torunu Hz. Hüseyin Dünyaya Geldi
Hicretin dördüncü yılı Şaban ayında Resûl-i Ekrem Efendimizin torunu, Hz. Ali'nin ikinci oğlu Hz. Hüseyin Hz. Fâtıma'dan dünyaya geldi.
Doğumunun yedinci gününde Peygamber Efendimiz bu nur topu torunu için akika kurbanı olarak iki koç kestirdi. Kulağına ezân okuyup ismini koydu ve saçını kestirdi.Torunu Hz. Hasan gibi, Hz. Hüseyin de Nebiy-yi Muhterem Efendimize benzerdi. Bu her iki torunu için Efendimiz: "Allah'ım! Ben, bunları seviyorum. Sen de sev bunları"10 diyerek duâ etmiştir.
Birgün Ebû Eyyûbi'l-Ensarî (r.a.), Resûl-i Kibriyâ Efendimizin huzuruna girdiğinde onun Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'le oynadığını gördü, "Yâ Resûlallah, sen onları çok mu seviyorsun?" diye sorunca Peygamber Efendimiz şu karşılığı vermişti:
"Nasıl sevmiyeyim ki? Bunlar, benim dünyada kokladığım iki Reyhânımdır."11
Zeyd Bin Sâbit Arap, İbrani Ve Süryani Yazısını Öğrendi
Zeyd bin Sabit (r.a.), Hicretten önce Evs ve Hazreç kabileleri arasında Buas günü vuku bulan çarpışmalarda babasının ölmesiyle yetim kalmıştı. O sırada altı yaşında idi.
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Bedir'de esir alınan Kureyş müşriklerinden malî durumu kurtuluş fidyesi ödemeye müsait olmayan herbirisinin, Ensar çocuklarından on çocuğa iyice okuma yazma öğrettiği takdirde serbest bırakılacaklarını bildirmişti. İşte Zeyd bin Sabit de, o zaman okuma yazma öğrenmiş olan Ensar çocuklarındandı.
Hz. Zeyd bin Sabit, son derece zeki idi. Hicretin bu dördüncü senesinde Peygamber Efendimiz, kendisine Yahudî yazısını, yani İbraniceyi öğrenmesini emretti ve, "Ben yazılarımı, onların değiştirmeyeceklerinden emin değilim"12 buyurdu.
Bunun üzerine Hz. Zeyd, 15 gün içinde İbraniceyi öğrendi, hatta onda maharet sahibi oldu. Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, bundan sonra Yahudîlere birşey yazacağı zaman, onu Hz. Zeyd'e yazdırır, Yahudîlerden gelen yazıları da ona okuturdu.13
Yine birgün Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Hz. Zeyd'e, "Süryaniceyi güzelce okuyup yazabilir misin? Çünkü bana, Süryanice yazılar geliyor" dedi.
Hz. Zeyd cevaben, "Hayır, iyi okuyup, yazamam" deyince, Peygamber Efendimiz:
"O halde sen onu iyice öğren" buyurdu.14
Bu emir, üzerine Hz. Zeyd bin Sâbit 17 günde de Süryaniceyi öğrendi.l
Hz. Osman'ın oğlu Abdullah vefât etti
Hz. Osman, Habeşistan'a hanımı Hz. Rukiyye ile birlikte hicret etmişti. Orada bir çocukları dünyaya gelmiş ve ismini Abdullah koymuşlardı.
Abdullah, altı yaşında bulunduğu sırada bir horoz yüzünü gözünü gagaladı. Yüzü gözü şişti. Fenâ halde hastalandı. Bu hastalıktan kurtulamayarak da hicretin dördüncü senesi Cemaziyelevvel ayında vefât etti.
Bu torununun cenaze namazını bizzat Peygamber Efendimiz kıldırdı.
Kabrine ise, babası Hz. Osman indirdi.15
Abdullah'ın mezar taşını diken Resûl-i Kibriyâ Efendimizin gözlerinden yaşlar döküldü. Şöyle buyurdular:
"Allah Teâla, kullarından, merhametli ve yufka yürekli olanlara rahmet eder!"16
1. Bakara Sûresi, 219.
2. Nisa Sûresi, 43.
3. Mâide Sûresi, 90-91.
4. Ebû Davud, Sünen, 2:292.
5. Müslim, 5:100.
6. Hakim, Müstedrek, 4:145.
7. Dare Kutnî, Sünen, 4:247.
8. Ebû Davud, Sünen, 2:294.
9. İstiâb, 4:1891.
10. Tirmizî, Sünen, 5:661.
11. A.g.e., 5:657.
12. Taberî, 3:42; Müsned, 5:1856.
13. Ebû Davud, Sünen, 2:286; Tirmizî, Sünen, 5:67-68.
14. Müsned, 5:182.
15. Tabakât, 3:53-54.
16. Belazurî, Ensab, 1:401.