Çoğu zaman eşler boşanma davalarında konu mülk paylaşımına gelince ortak nokta bulamazlar. Bu durumlarda Avusturya kanunlarına göre her eş mahkemeye dilekçe verip ve mülk paylaşımında mahkemenin telfi hakkı kullanmasını isteyebilir. Pratikde mahkeme, özel bir durum yoksa bire bir (yani % 50 paylaştırır) paylaştırır. Lakin mahkemenin paylaştırdığı mülk, mülkün tamamını kapsamıyor. Paylaşılan sadece evlilikten sonra kazanılan eşyalar (örneğin ev eşyaları, ev, mobilya, televiyzon, resimler, halılar, v.s.) ve evlilik süresince yapılan birikintiler (örneğin para, hesap cüzdanı, hisse senetleri, altın, arsalar, v.s.). Yani sadece evlilik süresince kazanılan mülk paylaştırılıyor. Kısacası eşlerin evlilikten önce sahip oldukları mülkler bu paylaşımı kapsamıyor.
Toparlamak gerekirse yani bir eşin evlilikten önce sahip olduğu mülk, miras ve aldığı hediyeler eşler arasındaki paylaşıma girmiyor. Bu eşyalarda halefiyet prensibi (‘Surrogationsprinzip’) geçmekte, yani bu eşyalar satılıp paraya dönüştürülse bile nereden geldiği belirlenebiliyorsa mahkemece paylaştırılamaz.
Şimdi bizim geleneklerimizde olduğu gibi nişan törenlerinde verilen hediyeler, takılan altınlar (ya da bunun satılışından elde edilen para) Avusturya mahkemelerine göre kime aittir?
Yakın bir zaman önce Avusturya mahkemesi böyle bir konuyla karşılaştı. Şunuda belirtmek durumundayız, bu davada eşler Avusturya vatandaşı ve erkeğin suçlu olmasından dolayı dava boşanmayla sonuçlanmıştır.
Bu davada bayanın nişanında ailesinden ve eşinin ailesinden hatırı sayılır derecede altın takılmıştır. Kocası evlilikten sonra takılan altınları satar ve satıştan elde ettiği parayı Türkiye’de Merkez Bankasında bir hesap cüzdanına yatırır. Mahkemede bayan eşinden bu takılan altınların satışında elde edilen miktarın geri ödenmesini talep etmiştir. Eşi tabiki bu durumdan memnun olmaz ve onun görüşüne göre eşinin bu altınları talep etme hakkı yoktur. Ayrıca yapmış olduğu itirazda bunların kendisine ve ailesine ait olduğunu belirtmiştir. Eğer bu dava Türkiyede yürütülseydi Türk kanunlarına göre erkeğin eşini terk etmesi durumunda nişanda takılan altınlar bayana verilir.
Birinci mahkeme altının nişanda bayana takıldığı konusunda hemfikirdi. Bu altının evlendikten sonra satılması için değilde bayanın kendi kullanımı için takıldığı kanaatine varmıştır. Bu altının bayana evlenmeden önce verildiğinden dolayı mülk paylaşımına girmemekte yani kısacası bayana ait olmakta. Hatta altından elde edilen gelir de (‘Surrogations prensibinden’ dolayı) mülk paylaşımına girmediği için yine bayana kalmakta. Bu nedenlerden dolayı ilk mahkemeye göre bu altının değerini ayrı bir mahkeme açıp ve bu mahkemede geri istenmesine kararına varmıştır.
Bu karara karşı bayan bir üst mahkemeye gidip alınan kararın kesinlikle makul olmadığı konusunda itiraz eder, çünkü bu alınan karar sonucunda daha fazla masraf çıkacağı ve pek de mantıklı olmadığı şeklinde itirazını yapar. Dolayısıyla ilk karar veren mahkeme bu davanın hemen karara bağlamasını ister.
İtiraz mahkemesi bayana hak veriyor ve bozdurulan altından elde edilen parayı bayana veriyor. İtiraz mahkemesi temel kuralı tekrar hatırlatıyor: bir eşin evlenmeden önce sahip olduğu mülk, miras ya da başkaları tarafından hediye edilenler (örneğin altın gibi) mülk paylaşımına girmemekte. Lakin bayana nişanda takılan altınlar evlilik süresi içerisinde ortak olarak kullanıldıysa (örneğin arsa almak, biriktirilen paraya eklemek, v.s.) ozaman mülk paylaşımında göz önünde bulundurulması gerekiyor. Bunun için İtiraz mahkemesi İlk mahkemenin kararını iptal edip bozdurulan altınların parasınıda bu mülk paylaşımında ele alınmasına karar vermiştir.
Son olarak eklemek istediğim bir cümle var: Eğer bu birliktelik nişanda sonuçlansaydı yani düğün olmadan ayrılınsaydı, erkek sebep değilse eğer ozaman takılan altınları geri isteme hakkı vardır.