Vahşet, dehşet ve zulümde o kadar ileri gitmişlerdi ki, vahşi hayvanlara dahi yapılması hoş görülmeyen işkence ve eziyetleri göz kırpmadan savunmasız ve mazlum insanlara yapıyorlardı. Merhamet, şefkat ve acıma hisleri tamamen körelmiş, öz kızlarını canlı canlı toprağa gömecek derecede canavar kesilmişlerdi.
Fuhşun, işkencenin, her türlü rezilliklerin hiç çekinmeden yapıldığı bir karanlık devir yaşanıyordu. Güçlü ve varlıklı kimseler zayıfları eziyor, kadınlar bir mal gibi alınıp satılıyor, faiz ve tefecilik bütün çeşitleriyle kol geziyor, içki su gibi içiliyordu. Adalet, insaf, vefa, iffet gibi duygular unutulmuştu. Kendi uydurdukları manasız şeylere ve hurafelere öyle bağlanmışlardı ki, onları alışkanlıklarından vazgeçirecek, insanlığın tadını tattıracak İlahî bir güçten, bir Peygamber inkılâbından başkası düzeltemezdi.
İşte Peygamberimiz birkaç sene gibi kısa bir zamanda o geniş yarımadada vahşi, âdetlerine bağlı ve inatçı kavimleri, kötü ahlâk ve vahşi alışkanlıklarından kurtarıp, onları kökünden kazıyıp temizledi, yerlerine güzel ahlâk esaslarını yerleştirdi. Onları bütün dünyaya rehber ve medeni milletlere öncü birer şahsiyet haline getirdi.
Daha Hicrî birinci asırda yeryüzüne yayılan Sahabîler ve iman erleri insanlığa gerçek medeniyeti, fazilet ve ahlâk düzenini öğrettiler. Fazilete dayalı maddî kalkınma ve medeni yükseliş bu vesileyle gerçekleşti.
Resul-i Ekrem Efendimizin öğrettiği ahlâk sayesinde yüz milyonlarca insan maneviyat iklimlerinde yükselerek hem dünya, hem de âhiret mutluluğuna erdiler. Pekçok muhtaç insanın imdadına koşarak hidayetlerine ve saadetlerine vesile oldular.