Ramazan orucu, Kıble’nin Kâbe tarafına çevrilişinden bir ay sonra, Pegamberimizin Medine’ye hicretinin 18. ayının başlarında, Şaban ayında farz kılındı. Bu hususta indirilen âyetlerde meâlen şöyle buyruldu:
“Ey îmân edenler! Oruç, sizden evvelki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı—tâ ki günahtan sakınıp takvâya eresiniz.
“O Ramazan ayı ki, insanlara doğru yolu gösteren, ap açık hidâyet delillerini taşıyan ve hak ile bâtılın arasını ayıran Kur’ân, o ayda indirilmiştir. Kim bu aya erişirse orucunu tutsun. Bu ayda hasta olan veya yolda bulunan, tutamadığı günler kadar, başka günlerde oruç tutsun. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Tâ ki güçlük çekmeden oruç günlerinizi tamamlayın, sizi doğru yola iletmesinden dolayı Allah’ı tekbir ve tâzim edin—böylece Onun nimetlerine şükretmiş olursunuz.”1
Ramazan orucu, İslâm dininin beş şartından biridir.
İbni Ömer (r.a.), Resûlullah Efendimizin bu hususta şöyle buyurduğunu bildirir:
“İslâm beş şey üzerine kuruldu:
1. Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Onun Resûlü olduğuna şehadet getirmek,
2. Namaz kılmak,
3. Zekât vermek,
4. Haccetmek,
5. Ramazan orucunu tutmak”1