اِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَراءِ وَالْمَسَاكينِ وَالْعَامِلينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِى الرِّقَابِ وَالْغَارِمينَ وَفِى سَبيلِ اللّهِ وابْنِ السَّبيلِ فَريضَةً مِنَ اللّهِ وَاللّهُ عَليمٌ حَكِيمٌ "Zekâtlar, Allah tarafından farz kılınmış olarak yalnız fakirler, miskinler, zekât toplama işinde çalışanlar, kalbleri İslâm`a ısındırılmak istenenler, köleler, borçlular, Allah yolunda bulunanlarla, yolcuların (hakkı) dır. Allah Alîmdir, hikmet sâhibidir." (et-Tevbe, 60). Bu âyet-i kerîmede ifade edilen zekât almaya hak kazanan sınıfları teker teker görelim:
1 - Fakirler:
Nisâba mâlik olmayan kimselerdir. Bir kimsenin evi olsa bile nisab miktarında bir para ve mala sâhib değilse, o kimse fakir sayılır. Çünkü ev, aslî ihtiyaçlardandır. Ev sâhibi olmak, nisaba mâlik olmadıkça onu fakirlikten çıkarmaz. Nisâba mâlik olmakla beraber, sâhip olduğu mal ihtiyacını karşılamayan kimse de fakir sayılır.
2 - Miskinler:
Hiçbir şey`i bulunmayan, değil nisab miktarına sâhip olmak, yiyecek, giyecek gibi aslî ihtiyaçlarını bile kendisi te`min etmekten uzak bulunan yoksul kimselerdir.
3 - Zekât toplama işinde çalışanlar:
Devletin kendilerini zekât ve öşür toplamak ve bunlarla ilgili vazifelerde çalışmak üzere görevlendirdiği kimselerdir. Bu zekât memurlarına, fakir oldukları için değil de, bu işlerde çalıştıkları için zekât caiz görülmüştür. Bu hisse, onlara bir ücrettir. Zekât memurları zengin olsalar bile, çalıştıklarına karşılık zekâttan his alırlar.
4 - Müellefe-i Kulûb:
Kendisine zekât verilmek suretiyle, kalbleri İslâm`a karşı yumuşatılmak, zararsız hâle getirilmek veya dinde sebat ettirilmek istenen kimselerdir. Müslümanların sayılarının az, güçlerinin zayıf olduğu ilk zamanlarda bu sınıf, müslümanlığın yayılmasında, müşriklerin zararsız hâle getirilmesinde ve zayıf îmanlı yeni müslümanların îmanda sebatlarının artırılmasında bir vasıta olarak kullanılmış ve büyük faydalar sağlanmıştır. Hz. Ömer henüz halife olmadan önce, Hz. Ebu Bekir (R.A.) zamanında artık ihtiyaç kalmadığı ve müslümanların kuvvetlendiği gerekçesi ile bu sınıfa zekât verilmesini reddetmiş; Hz. Ebu Bekir ve diğer şûra üyeleri de, bu görüşe katılmışlardır. Hanefîler buna dayanarak artık müellefe-i kulûb sınıfının tamamen ortadan kalktığı görüşüne varmışlardır. Ulemadan ve mezheb imamlarından, müellefe-i kulûbün tamamen ortadan kalkmadığını, zaman ve zemine göre, bu müessesenin İslâm`ın lehine olarak yeniden işletilebileceğini söyleyenler de vardır.