Büyü Ve Cinlerin Gerçek Yüzü

İslam dinine göre büyü yapmak haramdır. Kur’anı Kerim’deki hükümlerden büyü öğretmenin, öğrenmenin ve yapmanın, şirk ve küfür olduğunu anlamaktayız. Allah Resulü, yedi büyük günah arasında büyü yapmayı da saymış, büyü ...



  1. Alt 08-20-2008, 23:39 #1
    beyza Mesajlar: 2.053
    İslam dinine göre büyü yapmak haramdır. Kur’anı Kerim’deki hükümlerden büyü öğretmenin, öğrenmenin ve yapmanın, şirk ve küfür olduğunu anlamaktayız. Allah Resulü, yedi büyük günah arasında büyü yapmayı da saymış, büyü yapanın Allah’a şirk koşmuş olacağını bildirmiştir. Bir kişi, büyücülerin her şeyi yapabileceğine inanırsa, Allah'a şirk koştuğundan kâfir olur.

    Cin ve büyü, çok eski zamanlardan itibaren insanlar tarafından merak edilmiş, her zaman ilgi çekici bir konu olmuştur. Dünya üzerinde yaşamış çeşitli toplumlar incelediğinde bir şekilde büyü ile ilgilendikleri görülecektir. Özellikle Babil, Eski Mısır ve Yahudilerin yaşamlarında büyü geniş bir yer teşkil etmektedir.

    Sihir/Büyü, etkilemek, tesir altına almak anlamına gelir. Gönüllere ve bedenlere tesir etmek, insanı hasta yapmak, karı ile kocanın arasını açmak amacıyla ortaya konulan bazı düzenlere sihir veya büyü denilmiştir. Sihir ya da büyünün şerrinden Yüce Rabbimize sığınılması emredilmiştir.

    Büyü, yapılışında ilmi bir hakikate dayanıyorsa tesiri vardır, yoksa asılsız bir hurafeden ibarettir. Yine, büyünün tesiri ancak Allah’ın izniyledir. Kainatta Yüce Rabbimizin izin vermediği hiçbir şey gerçekleşmez. İslam, büyü ve büyücülüğü yasaklamıştır.

    Büyü yapmak, kesin olarak haramdır. Vaktiyle büyü öğrenenler hakkında Kur'an-ı Kerim şöyle buyurur: "Kendilerine zarar verecek, faydası olmayacak şeyler öğreniyorlardı" (Bakara Suresi 102)


    Büyünün mahiyetini anlayabilmek için öncelikle cinlerin özelliklerinin bilinmesi gerekmektedir. Çünkü, büyü yaptığını iddia eden insanlar bu işte cinleri kullandıklarını ileri sürmektedirler.

    Cin kelimesi, örtmek, gizlemek anlamına gelen Arapça Cenne kökünden türemiştir ve geçmiş çağlarda gözle görülmeyen varlıklara Cin denilmiştir. Bu yüzden Araplar, meleklere, şeytanlara, kabirdeki ölülere, kırsal kesim evlerinde yerleşmiş yılanlara, ruhanî birer varlık olan cinlere cin demişlerdir. Bu değerlendirmeye göre mikroplar, insan sağlığı için zararlı bir kısım ışınlar da geçmişte cin kapsamında nitelendirilmişlerdir. Mikroskobun keşfedilmediği, Tıp ve Fizik biliminin gelişmediği çağlarda cinler, birtakım hastalıkların sebebi olarak gösterilmişlerdir.

    Cinlerin varlığına olan inanç insanlık tarihi kadar eskidir. Yahudilik, Hristiyanlık, Câhiliye dönemi gibi eski din ve kültürlerde cin inancının mevcut olduğu bilinmektedir. Bütün peygamberler cinlerin varlığını haber vermiş, İslam dini de cinlerin varlığını kabul etmiştir. Kur’an’ın çeşitli ayetleriyle Hz. Peygamber’in birçok hadislerinde cinlerin varlığından söz edilmektedir. Ayrıca Kur’an’da “Cin” isimli bir sure yer almaktadır.

    İslam’a göre cinler, melekler gibi ruhanî varlıklar olup, dine inanan bir kimsenin onlara da iman etmesi gerekir. Bu husus bir inanç konusu olup, bunların varlığını veya yokluğunu tartışmak gereksizdir.


    Cinlerin Özellikleri

    Cin konusunda, eski kültür ve geleneklerden geçen bir takım hurafe ve batıl inançları bir tarafa bırakarak Kur’an ve hadislerin bildirdikleriyle yetinmemiz en sağlıklı yoldur. Kur’an ve hadislerin bildirdiğine göre cinler, dumansız ateşten (ışından) yaratılmışlardır. Maddi bir bedene sahip değillerdir. Akıl, şuur ve irade sahibi varlıklardır. İnsanlar gibi, Allah’a ibadet etmek için yaratılmışlardır. Bu yüzden mükellef (sorumlu) varlıklardır. Daha önce Yahudilik ve Hristiyanlık gibi daha önceki dinlerle, Tevrat, İncil gibi kutsal kitaplara iman etmişlerdir.

    Son olarak da Kur’an’ı dinlemişler, Hz. Peygamber’e iman etmişler, O’nun buyruklarını diğer cinlere ulaştırmışlardır. Bu açıdan cinlerin de inançlısı ve inançsızı mevcuttur. Cinler de her fani gibi ölümlüdür. Cinlerin inanmayanlarına şeytan denilmektedir.

    Cinlerin kendi durumlarına göre beslenmeleri, enerji temin etmeleri söz konusudur. Beslenme kaynaklarının neler olduğunu bilemiyoruz. Ancak bunlar insanın beslenmesini sağlayan maddi şeyler değildir. Cinler de melekler gibi, kendi ruhanî yapılarına uygun bir boyutta yaşarlar.

    Manevî ışından yaratıldıkları için, maddi bedene sahip insana oranla hareket yetenekleri fazladır. Göklerde dolaşabilirler, gök katlarına çıkabilirler. Ancak Kur’an’ın bildirdiğine göre, Hz. Peygamber’e vahiy gönderilmeye başlandıktan sonra Yüce Allah’ın buyruğuyla melekler tarafından gök katlarından kovulmuşlardır.



    Büyü Ve Cinlerin Gerçek Yüzü

    Cinler gaybı bilir mi?

    Kur’an ve hadisler, cinlerin gaybı bilemeyeceğini haber vermektedir. Onların bu konuda insandan farkı yoktur. Bu yüzden, cinlerin veya onlarla irtibat halinde olduğunu ileri süren kâhin, falcı, cinci, bakıcı, medyum diye anılan bir takım kimselerin gaybı bilme iddiaları yalandan ibarettir. İslam’a göre, bu kişilerin verdikleri haberlere dayanılarak bir takım insanları suçlamak, büyük bir iftira ve günahtır. Bu yüzden bu tür şahıslara gelecekle ilgili veya kayıp eşya hakkında soru sormak ve bunlara inanmak haramdır, günahtır, Allah katında sorumluluk getiren bir davranıştır.


    Cinlerle evlenmek mümkün müdür?

    Kur’an ve hadislere göre, cinlerin de erkeği dişisi, kendi aralarında evlenmeleri ve çoğalmaları söz konusudur. Bunun nasıl olduğu konusunda elimizde detaylı bilgiler yoktur. Dumansız ateşten (ışından) yaratıldıkları için vücut yapıları insandan farklıdır. Bu yüzden insanlarla evlenmeleri, çocuk sahibi olmaları mümkün değildir. İnsanların cinlerle evlenmeleriyle ilgili olarak nakledilen şeyler eski din ve kültürlerden geçen bir takım hurafelerdir. Bunlar efsaneden öteye gidemez.

    Kur’an’da, Yüce Allah’ın, bize, kendileriyle huzur ve mutluluğa kavuşacağımız kendi cinsimizden/insan soyundan eşler yarattığı bildirilmekte ve eşlerimizle aramızda rahmet ve sevgiyi yaratmasının, O’nun varlığının delillerinden olduğu haber verilmektedir. (Nahl, 16/72; Rad, 30/21)

    Bu ayetler, çok açık biçimde insanın cinlerle cinsel ilişkisinin mümkün olmadığını haber vermekte, bu konuda akıl ve bilimin (tıp/biyoloji vs.) verileriyle paralellik arz etmektedir.

    Toplumumuzda cinlerle evlendiğini söyleyen kimseler ya şarlatandır ya da ruhsal açıdan rahatsız olan tedaviye muhtaç bir takım kimselerdir.

    Cin veya şeytanlar insanın bedenine girip damarlarında dolaşabilir mi?

    Buna vereceğimiz cevap kısa ve kesin olarak hayırdır. Cin veya şeytanlar böyle bir şey yapamazlar. Kur’an’da yüce Allah, cin ve şeytanların insanlara bir zarar veremeyeceğini bildirmiştir. Şeytanın insana yapacağı şey sadece vesvese/telkinden ibarettir. İnsan bunlara kendi serbest iradesiyle uyabilir veya uymayabilir. Bu konuda cin veya şeytanın herhangi bir fonksiyonu yoktur.

    Ancak önceki kültürlerin de etkisiyle toplumumuzda bu konuda çok yanlış bir kanaat bulunmaktadır. Buna göre güya cin veya şeytanlar, istedikleri zaman insanın bedenine girmekte, onun damarlarında dolaşabilmekte, o kişinin vücudunda tahribat yapabilmekte, hastalıklara sebep olabilmektedirler. Bu iddiaya saf halkımızı inandıran bir kısım istismarcılar, ellerine düşmüş çaresiz insanları soymak için ruhsal açıdan rahatsız olan ve tıbbî yardıma muhtaç bulunan hasta kişilerin vücudundan cin çıkarma seansları düzenlemekte, çıkardıkları cin başına büyük paralar talep etmektedirler.

    Medyada sık sık rastladığımız bu tür haberler hepimizi derinden yaralamaktadır. Şu bilgi çağında insanımızın karşılaştığı bu muameleler, baş vurduğu bu yanlış yollar, halkımıza şu olanaklar içinde bile akıl ve bilimin ışığında doğru bir şekilde dinini öğretememiş olmamız şahsen beni çok üzmektedir. İnsanımızın halen hurafeleri din sanmasından dolayı kendimi sorumlu ve suçlu hissediyorum.

    Cinlerin insan vücuduna girdikleri ve ona çeşitli şekillerde zarar verdiklerine dair Kur’an ve sahih hadislerde bir tek bilgiye rastlamak mümkün değildir. Bu tür iddiaların kaynağı, yüce dinimiz İslam değildir. Onun Yüce Peygamber’i Hz. Muhammed’de (s.a.v.) bu konuda her hangi bir buyruk ve uygulama ortaya koymamıştır.

    Cinlerin insanın bedenine girebildiği, yapılacak bir takım işlemlerle bunların oradan çıkarılabileceğine dair toplumumuzda mevcut olan inanç, Babil, Asur, Yahudilik, Hristiyanlık ve Cahiliye dönemi gibi İslam öncesinin çeşitli din ve kültürlerine dayanmaktadır.

    Kur’an ve sahih hadislerde cin çıkarma ile ilgili herhangi bir bilgi yoktur. Bazı kaynaklarda yer alan ve Hz. Peygamber’in okuyarak ya da döverek hastalardan cin çıkarıp onları iyileştirdiğinden bahseden rivayetler ise uydurmadır. (Bu tür rivayetler için bkz. Darimî, Mukaddime, 4; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 170-171; İbn Mâce, Tıb 46)

    Büyü Ve Cinlerin Gerçek Yüzü


    Cinler emir altına alınabilir mi?

    Cinleri emir altına almak sadece Peygamberler için mümkündür. Nitekim Kur’an, cinlerin Hz. Musa’ya ve Hz. Peygamber’e gelerek iman ettiklerini, Hz. Süleyman’ın emrine verilerek çalıştırıldıklarını haber vermektedir. Peygamber Efendimize de çeşitli defalar heyetler halinde gelip Kur’an dinlemişler ve iman ederek kendi kavimlerine İslam’ı tebliğ etmişlerdir. Bu husus Kur’an ve sahih hadislerde anlatılmaktadır. Diğer insanların cinleri emirleri altına aldıkları hususu ise kendi iddialarından ibaret bir yalandır. Çünkü, Kur’an ve hadislerden, cinleri emri altına alma işinin Hz. Süleyman’a mahsus bir mucize olduğu anlaşılmaktadır.

    Cinlerin, Hz. Peygamberin emrine verilmesi söz konusu olmadığına göre, bunun sıradan insanlar için mümkün olabileceğini ileri sürmek doğru değildir. Çünkü Hz. Peygamber’in cinlerden hizmetçileri yoktu, mescidini arkadaşlarıyla birlikte bizzat kendisi de çalışarak inşa etmişti. Düşmana karşı korunmak için Medine’nin etrafına kazılan hendekte kendisi de kazma kürek çalışmıştı. Ev işlerini de eşleriyle birlikte kendisi yapardı. Bu husus gözden uzak tutulmamalı, günümüz Müslümanları cinleri kendilerine boyun eğdirip onları çalıştırmayı hayal etmek yerine kendileri çalışmayı öğrenmeli dünyada perişan olmaktan kurtulmalıdırlar.

    Büyü nedir?

    Kur’anı Kerim’de büyü ile ilgili olarak en geniş bilgi Bakara Suresi’nin 102. ayetinde verilmektedir. Bu ayette Cenab-ı Hakk, şöyle buyurmaktadır: "Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tabi oldular. Hâlbuki Süleyman asla kâfir olmadı. Fakat o şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil'de Harut ile Marut isimli iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Hâlbuki o iki melek : ‘Biz ancak bir imtihan için gönderildik, sakın büyü yapmaya cevaz verip de kâfir olma’ demedikçe bir kimseye öğretmezlerdi. İşte bunlardan kişi ile karısını ayıracak şeyler öğreniyorlardı, fakat Allah'ın izni olmadan bununla hiç kimseye zarar verebilir durumda değillerdi. Onlar, kendilerine zarar verecek, faydası dokunmayacak bir şey öğreniyorlardı. Andolsun ki, onu her kim satın alırsa, ahirette onun bir nasibi olmadığını gayet iyi biliyorlardı. Fakat karşılığında canlarını sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu bilselerdi!"


    Yukardaki ayetten, büyü öğretmenin, öğrenmenin ve yapmanın, şirk ve küfür olduğunu anlamaktayız. Yüce Allah’ın buyruğuyla Babil toplumuna indirilen Harut ve Marut adlı iki melek, halkı aydınlatarak şirk ve küfürden, sihirbaz kâfirlerin şerrinden korumak, tevhidi hâkim kılmak amacıyla, istismar yoluyla büyünün de kendisine dayanılarak yapıldığı “bilgi”yi öğretmişlerdi. Bilgi haram değil, ancak bunun istismar edilmesi, şirk ve küfre alet edilmesi haramdır. Daha sonraları şeytanlar/Yahudiler, sırf kendi uydurmaları olan sihri/büyüyü ve Babil'de Harut ve Marut adlı iki meleğe indirileni, insanlara ve o zamanki İsrailoğulları'na saptırmak maksadıyla öğretiyorlardı.

    Fakat kaydettiğimiz gibi o iki meleğe indirilen şey, aslında bir sihir değil, fakat fesat ehlinin elinde küfre vesile olabilecek bir bilgi iken, şeytanlar bunu yalnızca sihir yapmak için öğretmişlerdir. Halbuki Harut ile Marut bunu öğretecekleri zaman "Biz bir fitneyiz, bu öğreteceğimiz şeyler fitneye müsaittir, kötüye kullanılması da küfürdür. Sakın sen bunu sihir yapmada kullanıp da küfre girme!" demedikçe ve bu yolda nasihat etmedikçe kimseye bir şey öğretmemişlerdi.

    Dini örfte sihir, sebebi gizli olmakla, gerçeğin zıddına tahayyül olunan, gözbağcılık, yaldızcılık, şarlatanlık, yaldızcılık, hilekârlık tarzında cereyan eden bir şey demektir. Mahiyetinde esrarengiz gizli sebep ve incelik; dış görünüşünde cazibe, hile ve kötü niyet vardır. Bizzat ilahi irade ile meydana gelen olaylardan değildir. Ortaya konulabilmesi için teşebbüs edilmesi gerekli özel bir sebebi vardır.

    Sihir/büyü, İslam'ın kesin olarak yasaklayıp reddettiği bir inanç ve işlem olup tabiat kuvvetleriyle insanlara bir takım etkilerin yapıldığı söylenen ilkel bir anlayış ve olgudur.

    Sihrin temeli, imansızlık, ahlâksızlık ve aldatmaktır. Sihirbazlar, çeşitli ilimlerden, edebiyattan, felsefeden, teknolojiden, hatta tabiattaki garip ve acaib yaratılışlardan sû-i istimaller ve istismarlar yaparak yararlanmasını bilirler.


    Büyünün tarihçesi ve İslam’da büyünün hükmü

    Büyü ve büyücülüğün tarihi, insanlık tarihini kadar eskidir ve Keldanîler zamanına kadar uzanır. Babil’de yani bugünkü Irak’ta yaşayan Keldanîler, astronomi ve astrolojide çok ileri gitmişlerdi. Keldanîler'de, büyü, her yere dağılmış olan perilerin tabiat olaylarını meydana getirdikleri inancına dayanıyordu.

    Sihir ve sihirbazlar tarihinin ikinci bölümünü de, Mısır’da Firavun’un sihirbazlarıyla Hz. Musa arasında geçen olaylar meydana getirmektedir. Kur’anı Kerim’de haber verildiği üzere (Araf, 7-116; Tâhâ, 20-66) Mısır sihirbazları da halka karşı esrarengiz bir şekilde gözbağcılık yaparlar, hayali şeyleri gerçekmiş gibi gösterirlerdi.

    Yahudilik'te ise büyü, çok revaçtaydı. Her türlü harikalar, şöhret bulmuş itikatların bütünü Yahudilik'te mevcuttu. Büyü Yahudiler arasında yayıldığı gibi hiçbir millet arasında yayılmadı.

    İslam dinine göre büyü yapmak haramdır. Allah Resulü, yedi büyük günah arasında büyü yapmayı da saymış, büyü yapanın Allah’a şirk koşmuş olacağını bildirmiştir. Yine, büyüye inanan ve doğruluğunu tasdik eden kimselerin Cennet’e giremeyeceğini haber vermiştir. Büyünün İslamî hükmü şöyle verilmiştir: Eğer yapılan büyü, küfrü gerektiriyorsa, bunu yapanın küfre gireceği açıktır. Yine yapılan sihirde imanın şartlarından birini inkâr etmek varsa, o büyü küfrü gerektirir. Mesela birisi, büyücülerin her şeyi yapabileceğine inanırsa, Allah'a şirk koştuğundan kâfir olur.

    Kur'an-ı Kerim, bize büyücülerin şerrinden Allah'a sığınmamızı öğretmiş ve bu konuda şöyle buyurmuştur: "Düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden Allah'a sığınırım de" (Felak Suresi 4). Hz. Musa ve sihirbazlar hakkında nazil olmuş olan bir âyet de şöyledir: "Sağ elindekini at da, onların yaptıklarını yutsun. Yaptıkları, sadece bir büyücü hilesidir. Büyücü ise, nereye varsa (ne yapsa) iflah olmaz." (Taha suresi :69)

    Büyü yapanlar bunu nasıl yapmaktadır?

    Şimdiye kadarki gözlemlerden anlaşıldığına göre büyü, özellikle ip, saç, tırnak, elbiseler vs.den yararlanılarak yapılır. Büyüde en önemli faktör, büyü yapanın kalbini bağlaması, yapacağı işin tesir edeceğine inanması ve şeytandan yardım dilemesi ve nefes olayıdır. Nefes etme üflemektir ki, tükürüklü veya tükürüksüz olabilmektedir. Büyü yaparken kutsal kitaplardan birtakım bölümler okunmakta, üflenmektedir. Büyücüler, yapılacak büyüye göre günün ve ayın farklı zamanlarını seçmektedirler. Ancak şunu unutmamalıdır ki, gerçek bir Müslüman böyle şeylerden medet ummaz ve bu tür şeylerle meşgul olmaz. Büyü yapmak haramdır ve günah bakımından bu işi yapanla, sebep olan arasında çok fazla bir fark yoktur. Büyücünün kazancı da, büyücüye verilen para da haramdır.

    Sihrin tesiri

    Büyünün tesiri konusunda Elmalı Tefsiri’nde şu bilgiler verilmektedir:
    Sihrin en büyük tesiri ruhlar üzerindedir; sihri yapanlar fikirleri bozar, kalbleri çeler, ahlâkı perişan eder, toplumların altını üstüne getirir.
    Sihir yapanlar, Allah'ın izni olmadıkça kimseye bir zarar veremez. Çünkü gerçek tesir, ne sihirde, ne sihirbazda, ne tabiatta, ne ruhta, ne yerde, ne gökte, ne şeytanda, ne melektedir. Hakiki müessir ancak ve ancak Allah'dır. Fayda ve zarar denilen şey de ancak O'nun izni ile meydana gelir. O halde her şeyden önce insan Allah'dan korkmalı ve Allah'a sığınmalıdır ve bunlara karşı koymak için de Allah'ın kitabına sarılmalıdır.

    Sihrin asıl zararı, başkalarından çok yapanlaradır. Bu kimseler ömürlerini nasıl çirkin şeylerle geçirdiklerini bilmezler.

    Medeniyet, fikirleri celbetmek için sihir kullanıyor

    Bediüzzaman Said Nursi, sihir kelimesini insanların fikirlerini celbetmek, onlara bazı telkinlerde bulunmak anlamında kullanarak şunları söylüyor:
    “… Bu umumî harpleri yapan ecnebî gaddarların, hırs ve hasetle bizdeki Hürriyet inkılâbının Kur'ân lehindeki neticelerini bozmak fikriyle tebeddül-ü saltanat (Osmanlı saltanatının değiştirilmesi) ve Balkan ve İtalyan harpleri ve Birinci Harb-i Umumînin patlamasıyla maddî ve mânevî şerlerini, siyasî diplomatların, radyo diliyle herkesin kafalarına sihirbaz ve zehirli üflemeleriyle ve mukadderat-ı beşerin düğme ve ukdelerine gizli plânlarını telkin etmeleriyle bin senelik medeniyet terakkiyatını vahşiyâne mahveden şerlerin vücuda gelmeye hazırlanmaları tarihine tevâfuk ederek اَلنَّفَّاثَاتِ فِى الْعُقَدِ 'in tam mânasına tetâbuk eder. (On Birinci Şua’dan, s. 349)



    Bediüzzaman, Kur’an-ı Kerim’e karşı muarazada aciz kalan şimdiki medeniyetin Kur’an’a karşı sihirleriyle muaraza ettiklerini belirtiyor:
    “Şahıslar, cemaatler muârazasından âciz kaldıkları Kur’ân’a karşı, bütün nev-i beşerin ve belki cinnîlerin de netice-i efkârları olan medeniyet-i hazıra (şimdiki medeniyet), Kur’ân’a karşı muâraza vaziyetini almıştır; i’câz-ı Kur’ân’a karşı, sihirleriyle muâraza ediyor.”


    Ancak, Hz. Mûsâ’nın (a.s.) asası sihirbazların sihirlerini yuttuğu gibi, Kur’ân’ın i’câzı da o sihirleri yutup o sihirbazları mağlup ediyor. Risale-i Nur’da ispat ettiği gerçeklerden anlıyoruz ki, şu medeniyet:


    • Kur’ân’ın i’câz ve galebesine karşı mağluptur.

    • Kur’ân’a karşı hakikat noktasında mağluptur.

    • Kur’ân’ın, sosyal hayata ait prensiplerine karşı mağluptur.

    • Şu medeniyetin hikmeti, felsefesi ve edebiyatı âcize; Kur’ân’ın hikmeti, hükümleri ve belâğati mu’cizedir…

    (Bk. Sözler: 25. Söz’ün Üçüncü Şua’ı’nın ikinci cilvesi, s. 546-552.)



    Konu kipchak tarafından (08-24-2008 Saat 00:31 ) değiştirilmiştir. Sebep: sayfa düzeni
    safinaz ve ahmet_hoca bunu beğendiler.
  2. Alt 08-20-2008, 23:47 #2
    safinaz Mesajlar: 3.348
    Her zaman merak uyandıran iki konu.

  3. Alt 09-03-2008, 10:45 #3
    ahmet_hoca Mesajlar: 16
    Allah razı olsun gerçekten güzel bir bilgilendirme

  4. Alt 09-03-2008, 22:48 #4
    beyza Mesajlar: 2.053
    amin..ecmain.

  5. Alt 08-15-2009, 05:28 #5
    xmahmutx Mesajlar: 1
    Yazdığın Yazıyı Kendi Fikirlerin İle Değerlendirmen Çok Saçma!

    Ben Bu Yazıların Çoğunu Sana Ispatlayarak Açıklayabilirim.

    Sen Kim Oluyorsunda 2 Sene Böyle Şeylerle Uğraşıpta Bu Sonuca Varıyorsun!

    Aklını Başına Topla İnsan Ol

  6. Alt 08-15-2009, 05:41 #6
    alptraum Mesajlar: 38.107
    Blog Başlıkları: 28
    KARSI CIKTIGINIZ KISIMLARI bir sekilde kendi bildiklerinizle söylerseniz daha aciklayici olur. Yoksa böyle konusmak hic hos bir TAVIR degil. Varsa bildiginiz buyrun yazin.

    emirahmedyasin bunu beğendi.
  7. Alt 12-13-2010, 23:25 #7
    Ziyaretci
    Misafir Mesajlar: n/a
    allahım seni çok sevıyorummmmm


    iyi şallah babamın borçları biter

  8. Alt 05-07-2011, 15:19 #8
    Ziyaretci
    Misafir Mesajlar: n/a
    Alıntı:
    cinler gecmisi bilirmi-Büyü Ve Cinlerin Gerçek Yüzü

    cinle geçmişte yasananları bilirmi?

  9. Alt 05-09-2011, 20:37 #9
    safinaz Mesajlar: 3.348
    Misafir´isimli üyeden Alıntı
    cinle geçmişte yasananları bilirmi?

    Evet geçmişi bilebilirler ama geleceği Allah'tan başka kimse bilemez.

  10. Alt 05-27-2011, 16:29 #10
    Ziyaretci
    HANIMKIZZ... Mesajlar: n/a
    SLM ya ben cok meraklaniyorum buyuye fala falan ama aradigim gibi tesirli birseyler yok hicbiryerde ya offf kimse yardimci olamazmi?hadi ya ablalar abiler bi yardim edi verseniz diyorum yani....

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.