(Merhum Muhsin Yazıcıoğlu Anısına)
“Vefatının üzerinden uzun bir süre geçmesine rağmen ölüm sebebi hala tartışılan ve tartışılmaya devam edecek gibi görünen merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun sadece sıradan bir siyasetçi olarak değil de, aynı zamanda Yüce Allah’ın koymuş olduğu İslami değerleri savunurken hayatını teslim ettiğini kabul etmek gerekmektedir. Bu sebeple, yazı dizisi şeklinde düşündüğümüz bu meseleyi, salt siyasi bir dil kullanarak ifade etmek yerine, Kur’an’ın bu tip şahsiyetlere verdiği değeri nazar-ı itibara alarak yazımızı sürdürme düşüncesindeyiz. Öte yandan, yazımızda bizzat merhumun ismini zikrederek değil de böyle bir şahsiyeti Kur’an’dan çıkacak olan hüzmelerle genel anlamda değerlendirme gayreti içerisinde olacağız.”
Hiç şüphesiz Allah katında en değerli insan profili, ihlas ve takva ile yoğrulmuş bir hayat yaşayıp, yine canını O’nun yolunda teslim eden bir profildir. Yüce Allah bu insanı, önüne koymuş olduğu birtakım değerlerle eğitime tabi tutmaktadır. Bu değerler ki, akıl, iman, sevgi, adalet ve hak değerleridir. İşte, böylesine bir yola konulmuş bu evrensel değerleri savunurken hayatlarını kaybeden bazı insanlar vardır. Bunlar uğruna yapılan mücadele, tıpkı Allah uğruna yapılan mücadele gibidir.
Kur’an-ı Kerim bu şahsiyetlerden bahsederken onların ölüler olmadığını, bilakis diri olduklarını ifade etmektedir. Onlar, Allah’ın koyduğu değerleri savunurken bedenen bu dünya hayatından ayrılmış olabilirler, ancak, onların asla ölüler olamayacağını Kur’an şöyle ifade etmektedir:
“Allah yolunda ölenlere/öldürülenlere, ölüler demeyiniz; tam tersine onlar diridirler, fakat siz anlayamazsınız.” (Al-i İmran, 3/154)
Peygamberler de dahil, bütün canlıların ölümlü olduğu belirtildiği halde, şehit şahsiyetlere neden ölü denilmemesi gerektiği çok manidardır. Ayetin ifadesiyle, bizzat, onlar için diri ifadesini kullanmamız gerektiğini anlıyoruz. Demek ki, Allah yolunda can vermesi canın çıkması değil, kişinin hangi amaç uğruna can verdiğidir.
Yukarıdaki söz konusu ayette, Hak yolda hayatlarını kaybedenlerin diri oldukları anlatılırken, öte yandan, bizim böyle bir diriliğin mahiyetini anlayamayacağımızda ifade edilmektedir. Yani, bu tür bir diriliğin insan aklının sınırlarını aştığını ve bu nedenle de anlaşılamayacağı belirtilmektedir. Şehitlerin diri olmaları metafizik bir konu olup tabiat kanunları ile bunu açıklamak mümkün olmadığından, onların diri olduğuna iman etmek gerekir.
Diğer yandan bu ayetle, insanın hayatını ne uğruna yaşaması ve hangi amaç uğruna canını vermesi gerektiği öğretilmektedir. İnsanlık şerefini ayakta tutan evrensel değerleri savunmaya teşvik vardır. Uğruna hayat vakfedilen ve yine uğruna can verilen şeye göre insanın Allah katında derece kazanacağına işaret vardır. Dünya hayatında, iyi ile kötü arasındaki mücadelede tavrını iyiden yana koyup ölenler, bizim farkında olmadığımız bir hayatı yaşayan dirilerdir. Ölene ölümsüzlük ödülünü kazandıran bu şerefli mücadele, aslında insanlığa da can vermektedir.
Yüce Allah uğruna hayatlarını feda eden insanlar anlatılırken, Kur’an’da onların birtakım nimetlerle rızıklandırılmaları gündeme getirilmektedir. Devamla, onların mutlu olduğu, keder ve korkunun olmadığı bir hayat yaşamaları nazara verilmektedir. Söz konusu ayet şu bağlamdadır:
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetme! Bilakis onlar hayatta olup, Rab’lerinin katında yaşarlar, rızıklanırlar. Allah’ın lütfundan ihsan ettiği nimetlere kavuşmaktan dolayı sevinç içindedirler. Arkalarından henüz kendilerine kavuşmayan şehitlere, “kendilerine hiçbir korku olmayacağına ve üzüntü hissetmeyeceklerine” dair de müjde vermek isterler. Onlar Allah’ın nimeti ve lütfu ile ve Allah’ın müminlere olan mükâfatını zayi etmeyeceği müjdesiyle de sevinirler.” (Al-i İmran, 3/169-171)
Bu İlahi beyana göre, böylesine bir rızıkla karşı karşıya kalmaları onların hayatta olduklarını göstermektedir. Onların bedenlerini kaybetmiş olmalarının, rızıklanmalarına engel olmadığını öğrenmiş oluyoruz. Yüce Allah, şehitleri adeta misafirlerimdir deyip katında özel olarak ağırlamaktadır. Yani, O’nun uğrunda feda edilen hayat, o koca şehidi Rabbi’nin katına taşımakta ve özel muameleyi de beraberinde getirmektedir.
Gelecek yazımızda ele almayı düşündüğümüz, şehitlerin Allah katında nasıl bir ortam ve nasıl bir taltifle karşılaşacakları hususunda şimdilik de kısaca bilgi verelim:
Allah’ın ihsanı sonucu duyulan mutluluk:
Şehitler Allah katında sevinçlidirler. Bu sevinç, onlara bahşedilen nimetler sebebiyledir. Aslında bu nimet, onlara verilen şehitlik ve bunun sonucu duydukları sevinçtir. Yüce Allah’ın onlara lütfu ve ihsanı neticesinde gelen bu mutluluk, onları gururlandırmakta ve tekrar dünyaya gönderilsek de bir daha böylesine bir dava uğruna hayatımızı feda etsek şeklinde bir münacata dönüşmektedir.
Şehit olmayan kardeşlerinin durumu onları sevindirir:
Şehitler, hayatta kalan kardeşlerinin korku ve keder duymayacakları müjdesiyle de sevinmektedirler. Demek ki şehitler, geride kalan dava arkadaşları ve dostlarının düzenli ve normal bir şekilde yaşadıkları haberini almakta ve bundan dolayı da mutluluk duymaktadırlar.
Bu açıklamalardan şuraya gidilebilir: Bizim burada korkusuz, kedersiz bir hayat yaşamamız, şehitleri mutlu etmektedir. Çünkü onlar, bizim durumumuzla ilgili bilgi almaktadırlar. İşte, onlara verilen ödül, bir noktada bizim mutluluğumuz olmaktadır. Kur’an bununla, şehitlerimizi mutlu edecek, onları ödüllendirecek bir hayat yaşamamız gerektiğinin bilgisini vermektedir. Neticede, İslam’a aykırı bir hayat yaşamamız bizim mutluluğumuzu yok etmekle kalmayıp, şehitlerimizin mutluluğunu da yok etmektedir. Mutluluğun bir ucunda bizim, diğer ucunda da şehitlerin olduğunu unutmayarak, dirisi ile şehidini aynı anda mutlu edebilen bir hayat, asıl arzu edilen hayattır mülahazasıyla hareket etmek ümidiyle…
Nurullah DAĞ / ..:: Haber ARZ ::...