melekler gaybı bilirlermi

Hayret verici Kur’an Ayette geçen “acaben” sözcüğü, kalıp olarak mübalâğa anlamı ifade eder. Dolayısıyla buradaki “cinn”lerin “Biz hayret verici bir Kur’an dinledik” ifadesi; “Biz öyle bir Kur’an dinledik ki, dil ...



  1. Alt 07-29-2008, 10:45 #31
    THEHAFIZ Mesajlar: 135
    Hayret verici Kur’an

    Ayette geçen “acaben” sözcüğü, kalıp olarak mübalâğa anlamı ifade eder. Dolayısıyla buradaki “cinn”lerin “Biz hayret verici bir Kur’an dinledik” ifadesi; “Biz öyle bir Kur’an dinledik ki, dil ve konu itibariyle şahane, emsali yok, alışılmışın dışında, diğer kitaplardan çok farklı” anlamına gelmektedir. Nitekim dinleyenler, Kur’an’ın ilâhî bir mesaj olduğunu hemen anlamışlar, Kur’an’ın kılavuzluğunu kabullenmişler ve hemen iman etmişlerdir.

    Kur’an, rüşde kılavuzluk etmektedir

    Kur’an’ı dinleyen “cinn”lerin (yabancıların), kendi toplumlarının insanlarına anlattıkları kılavuz öyle bir şeydir ki, “cinn”ler ondan hemen etkilenip imana gelmişler ve artık Rabblerine ortak koşmamaya karar vermişlerdir. Buradan, “cinn”lerin (yabancıların) daha önce şirk içinde oldukları ve Kur’an’daki uyarılar sayesinde akıllarını başlarına alıp şirkten kurtuldukları anlaşılmaktadır. Kur’an’dan bu şekilde etkilenmeleri ise, onların Kur’an’ın özelliklerini iyi tanımış olmalarını gerektirmekte ve Kur’an’ı peygamberimizden Arapça dinleyip anladıkları için de bu “cinn”lerin Arapçaya iyice vakıf olan birileri olduklarını göstermektedir.
    Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da, kılavuz olarak elçinin değil, Kur’an’ın gösterilmesidir. Gerçekten de Kur’an iyi tetkik edilirse görülmektedir ki, gerçeklere kılavuzluk edenler elçiler değil, “VAHY”lerdir. Bu kılavuzluğun rüşde olması ise, üzerinde ayrıca durulması gereken bir husustur.

    Rüşd

    Bakara; 186, 256, A’râf; 146, Nisa; 6, Kehf; 10, 17, 24, 66, Enbiya; 51, Cinn; 10, 14, 21, Mümin; 29, 38, Hucurat; 7, Hud; 78, 87, 97 ve bu ayette olmak üzere farklı türevleriyle Kur’an’da 19 kez yer alan “rüşd” sözcüğü; “doğru ve eğriyi ayırt etme bilinci, zihinsel olgunluk, doğru yolu bulup ona girmek, iyi ve doğru olan şeyleri yapabilme olgunluğuna ulaşmak” demektir.
    “Reşit olma”, “rüşdüne erme”, “irşat etme”, “mürşit” gibi türevleri Türkçede de kullanılan “rüşd” sözcüğünün Kur’an ayetlerindeki manasını da kısaca; “İslâm’ın öngördüğü olgunluğa ulaşmak ve yaşamak” diye tarif etmek mümkündür.
    Buna göre “rüşde kılavuzluk eden Kur’an” ifadesi; “Kur’an’ın insanları akıl kullandırtarak bilinçlendirdiği, olgunluğa ulaştırdığı, başka bir ifade ile de kimseyi büyülemediği, kimsenin beynini yıkamadığı” anlamına gelmektedir.

    3. Ayet:

    Hakikat şu ki, Rabbimizin şanı çok yüksektir. O, bir dişi arkadaş (zevce) ve de bir çocuk edinmemiştir.

    Kur’an’dan öğrendiklerini kendi toplumuna aktarmaya devam eden cinn (yabancı) bu ayette çok önemli iki hususu; Allah’ın şanının yüceliğini ve O’nun eş ve çocuk edinmemiş olduğunu dile getirmiştir.
    Eş ve çocuk, yaratılış özellikleri gereği insanların basit hayatta duydukları bir takım gereksinmelerine cevap vermektedir. Fiziksel dürtüler insanı bir eşe; neslini devam ettirip gelecekte yalnız kalmama, daha güçlü ve daha güvende olma endişesi de çocuk sahibi olmaya yöneltmektedir. Ama Allah her türlü noksanlıklardan arınık olduğu için basit hayatın bu zaaflarından münezzehtir. Zaten ayetteki, Allah’ın bir dişi arkadaş ve çocuk edinmediğini bildiren ifade de, Rabbimizin eş ve çocuk edindiği yolunda yapılan yakıştırmaların ve batıl inançların, kesinlikle reddedilmesi gerektiğini bildiren bir ifadedir. Buradan da, söz konusu “cinn”lerin (yabancıların), Yahudi ve Hıristiyanların bu konudaki sapık inançlarını bildikleri ve dinledikleri Kur’an sayesinde gerçekleri öğrendikleri anlaşılmaktadır.

    4, 5. Ayetler:

    Ve hiç şüphesiz bizim sefih (aklı ermez), Allah üzerine saçma sapan şeyler söylüyormuş. Doğrusu biz ins ve cinnin (bildik, bilmedik her kişinin) Allah’a karşı asla yalan söylemeyeceğine inanıyorduk.

    Klâsik anlayış sahiplerinin, bu ayetteki “bizim sefih” ifadesinden İblis’i anlamaları ve tüm kabahati İblis’e yüklemelerine karşılık biz, “bizim sefih” ifadesi ile kastedilen kişinin, “cinn”lerin (yabancıların) kendi imamları, yani ÖNDERLERİ olduğu görüşünü taşımaktayız.
    Anlaşıldığına göre o toplumda değer verilen, saygı gösterilen bu önder, toplumunu, Allah hakkında yalan yanlış bir sürü saçmalıklarla kandırmıştır. Zira gözünü maddî-manevî hırslar bürümüş inançsızların Allah hakkında yalan düzmeleri sık karşılaşılan bir durumdur ve bunların Allah’tan korkacak hâlleri yoktur. Bu sebeple de Rabbimiz Kur’an’da “sizi kandıran Allah ile kandırmasın” diye uyarıda bulunmaktadır:

    Tövbe; 34: Ey inanmış olan kişiler! Kesinlikle hahamlardan, rahiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yere yerler ve Allah yolundan saptırırlar. Ve kesinlikle altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar; hemen onlara acıklı bir azabı müjdele!

    Fatır; 5: Ey insanlar! Kesinlikle Allah’ın vaadi haktır. O nedenle sakın bu basit yaşam sizi aldatmasın. Sakın o aldatıcı da sizi, Allah ile aldatmasın.

    Aynı uyarılar Lokman; 33 ve Hadid; 14’te de vardır.

    Ayette geçen “cinn ve ins” terkibi, ayrıntısını “Takdim” bölümündeki “Cinn Kavramı ve Kur’an’daki Cinn” yazımızda açıkladığımız gibi; “bildik bilmedik; herkes” anlamına gelmektedir.

    Şatat

    “Saçma sapan şeyler” olarak genelleyerek çevirdiğimiz “şatat” sözcüğü; “aşırılık, küfürde aşırıya gitme, aşırı yalan, anlamsız şey, hakktan uzak olma” demektir. Bu “saçma şeyler” ile kastedilen ise; Allah’a eş, çocuk edinmişlik yakıştırma, meleklerin Allah’ın kızları olduğunu iddia etme, Yahudilerin Allah’ın seçkin kulları olduğunu zannetme gibi davranışlardır.

    6. Ayet:

    Gerçekten de insten (çok iyi tanıdığımız kimselerden) bazı kimseler, cinnden (tanımadığımız yabancı kimselerden) bazı kişilere sığınırlar idi. Böylece de onların azgınlıklarını artırırlardı.

    Dikkat edilirse bu ayette “ins” ve cinn” sözcükleri, “ins-cin” kalıbında kullanılmamıştır. Bu sebeple her iki sözcük de kendi özgün anlamlarıyla, yani “ins” sözcüğü; “çok iyi tanıdığımız kimseler” ve “cinn” sözcüğü de; “tanımadığımız yabancı kimseler” olarak çevrilmiştir.
    Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da, surenin kahramanı olan “cinn”lerin (yabancıların) kendilerini “ins” olarak, tanımadıkları ve kentlerinde ajan olarak dolaşan yabancıları da “cinn” olarak nitelemeleridir. Anlaşıldığına göre surenin kahramanı olan “cinn” (yabancı) grubunun tanıyıp bildiği bazı kişiler (insten olan bazı kişiler), bu grubun tanımadığı bazı kişilere (cinnden bazı kişilere) sığınmakta ve onlardan yardım görmekte, akıl almaktadırlar.



    Rical

    “Rical”; “kişiler, kimseler” demektir. Ama bazıları buradaki “rical” sözcüğünü özelleştirip, bu sözcükle “vadinin sahibi cinnler”in kastedildiğini uydurmuşlardır. Nitekim klâsik kaynaklarda, bu ayetlerle ilgili açıklamaların başında, bu uydurma doğrultusunda İbn-i Abbas’a atfedilen hayli mantıksız bir bilgi verilmekte ve “cinne sığınma” eylemi bu mantıksız bilgi ile ilişkilendirilmektedir. Verilen bilgi ise, Cahiliye döneminde Arapların, ıssız ve ürkütücü yerlerden geçerlerken veya böyle yerlerde konaklama yaparlarken; “Bu vadinin sahibi olan cinne sığınıyoruz” dedikleri ve bu sayede başlarına gelebilecek kötülüklerden korunduklarına inandıkları yönündedir.
    Bize göre cahil Arapların bu inançlarının ve bu davranışlarının, konumuz ile bir alâkası bulunmamaktadır. Çünkü ayette, kendisine sığınılan cinnin, kendisine sığınanları etkileyip onların sapıklıklarını arttırdığından bahsedilmektedir. Nitekim 7. ayette de görüleceği gibi cinn, kendisine uyanların inançlarını bozmakta, Allah’ın kimseyi peygamber göndermeyeceğine veya kimseyi ölümünden sonra diriltmeyeceğine inandırmak suretiyle onların sapıklıklarını arttırmaktadır. Dolayısıyla ayette bahsi geçen “sapıklık arttıran cinn” ile cahil Arapların korku ile sığındıkları “metruk örenlerin var olmayan cinni (!)” arasında herhangi bir ilişki kurmak çok yanlıştır.
    Biz, ayette bildirilen bu “inanç bozan cinn”in, Ebucehil, Velid b. Muğıyre gibi Mekke ileri gelenleri tarafından peygamberimizi etkisiz kılabilmek için çevredeki kentlere, toplumlara gönderilen ajanlar olabileceği kanaatini taşımaktayız.

  2. Alt 07-29-2008, 15:35 #32
    mhmt Mesajlar: 904
    Blog Başlıkları: 3
    Okudum bunlarıda

    Şimdi; Bu yazı size mi ait? Ait ise tamam.
    Yok değilse, kaynağı ne? ve siz sürekli kopyala yapıştır yapacaksınız bende onu okuyacağım? Öylemi. Bende dediğim gbii sayfalarca yazıyı buraya taşıyabilriim. Ama gerek yok. Sizin böyle yapmamanız lazım. Benim sorularım oldu? Varsa cevap alayım. Yoksa yok deyin ki bitsin. Niye bunu dediğimin 2 sebebi var?
    1-) Yazılarda benim sorularıma cevap yok.
    2-) Sizde direk sorularıma cevap yazmıyor kopyala yapıştır yapıyorsunuz.
    Böyle devam etmez..
    Tabi yazı sizin değilse bunlar geçerli. Yazı sizin ise amenna. Ama bu kezde cevaplar yok. Cevaplarımı alayım
    .................................

    Yazıya gelince..
    Süreki saçmalık-uydurma,hikaye gibi ithaflarla Sizin gibi düşünmeyenlerin anlattıklarına yakıştırmalar yapmışsınız. İyi hadi bunu geçelim. Doğrusu ne peki?
    Hala cevap yok. Avcı hikayelerini geri bırakan!! kısım özellikle..


    selametle..

    alptraum bunu beğendi.
  3. Alt 12-11-2008, 20:57 #33
    alptraum Mesajlar: 38.107
    Blog Başlıkları: 28
    Yok hocam kaynak su sitesi İŞTE KUR'AN

    Kuran acik ama olsun biz yinede baskalarinin bilgilerine muhtac olalim. Diyorum ya bu bir sanki kavga ve heryerinde celiski... Bu hareket bilimi 1 milyon yil geriye götürmek gibi birseydir.

    Ayetlerden hicbir yorum yapmadan bu kavrami ben neden anlayamiyorum. Belki gercekten tek Kurani okusalardi anlarlardi ama yanina ek tek Kuran diyenler gelince cok kafadan da ses cikinca böyle bir manzara ortaya cikiyor.

  4. Alt 03-09-2011, 13:42 #34
    Ziyaretci
    Misafir Mesajlar: n/a
    Alıntı:
    melekler insanlarin kan dokecegini nerden biliyorlar-melekler gaybı bilirlermi

    evet önce insan yeryüzünde yaratılıyor.Şimdi sad suresine 71.ayete bakalım.Ne diyor''insan yaratılıyor''Evet insan yaratıldı.Sonra Bakara 30.ayet de hz.Adem halife olur iken tabii ki Melekler konuya vakıf.Konuya yabancı değil ve bilgililer.Tanıyor ve izliyorlar.İnsanların ne mal olduğunu biliyorlar.Bu yüzden ''bU İNSANLAR hALİFE OLUNCA KAN DÖKERLER'' derken işin farkındalar.Önce yaratılan insanlar da halife yok.Sonra insanlara halifelik veriliyor.Bence budur.Teşekkürler; bu Teknolocin farkdır.Selamlar....

  5. Alt 02-20-2014, 00:08 #35
    Ziyaretci
    Misafir Mesajlar: n/a
    Peygamber efendimiz Hz.Muhammed (S.A.V)'in dediği gibi Bende sizin gibi bekleyenlerdenim az bir zaman sonra tüm sorularınız cevaplanacak

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.