İnsanın, kendisi ve çevresine yarar sağlamayan boş söz ve boş işlerden uzak durması dünyada mutluluğuna, ahirette ise kurtuluşuna katkı sağlayan etkenlerdendir. Müminin boş işlerle geçirecek vakti yoktur. Vakit müminin en değerli hazinesidir. Çünkü geçen her bir saniye insanın ömründen eksiltmekte; onu dünyadan uzaklaştırıp ahirete yaklaştırmaktadır. İnsan da dünyada vaktini nasıl geçirdiğinden; yararlı işlerle mi yoksa zararlı ve boş işlerle mi geçirdiğinden hesaba çekilecektir. Bu yüzden, Kur’an kurtuluşa erenlerin özellikleri içerisinde boş sözlerden ve boş işlerden yüz çevirmeyi de saymıştır. Söz konusu ayette şöyle buyurulmaktadır:
“Muhakkak ki müminler, mutluluk ve başarıya erdiler. Onlar namazlarında tam bir saygı ve tevazu içindedirler. Onlar boş şeylerden uzak dururlar.”(Mü’minun, 23/1-3)
Yani mü’minler, batıldan ve Allah’ın, kullarının yapmasından hoşlanmadığı tüm şeylerden yüz çevirirler. Gerçek mümin, yükümlü olduğu görevin ağırlığını hisseden, nefsi ve dini ile ilgili görevlerin şuurunda bulunan, bu görevlerin boynunda bir emanet niteliğinde olduğunu fark eden, bunlardan ötürü hesaba çekileceğini idrak eden, bu görevlerini ifa etmeden rahat ve huzur bulamayan kimsedir. İşte bu nitelikteki bir kimse elbette ki boş, yararsız ve anlamsız şeylerden, lüzumsuz yere vakit harcamaktan yüz çevirir. Geri kalmış tembel milletlerin bireyleri bu lüzumsuz ve anlamsız şeyleri kendileri için adet haline getirmişlerdir. Yoksa zaman ne kadar uzun olsa bile senin omzundaki görevlerini yerine getirmeye yetemeyecek kadar azdır.
Boş şeylerden uzak durmak, gözle görülen somut bir iş yapmayı gerektirmez. Kişinin, hem kendisinin hem toplumunun hem de bütün insanların sorunlarının çözümü için kafa yorması ve düşünmesi de aynı zamanda yararlı bir çalışmadır. Bu yüzden düşünce türü eylemler, dünyada sevap kazanmaya vesile olan ve ahirette kurtuluşa ermeye katkı sağlayan etkenlerdendir.
İnsanlar, yaşadığı dünyalarını huzur ve mutluluk yurdu olan cennete çevirmek istiyorlarsa, ellerinden geldiğince boş sözlerden ve boş işlerden uzak durmalıdırlar. Cennetin bilinen özelliklerini, yapabildikleri kadarıyla dünya hayatında uygulamalı ve cennet hayatını dünyada yaşamaya başlamalıdırlar.
İşte bunu gerçekleştirmiş olanlara sözlerinin karşıtı olarak selam vardır. Selam, esenlik anlamına gelir. Onlar, ruhani huzuru temin eden, her türlü hatadan, defodan, kötülüklerden çatışmalardan uzak olan sözleri duyacaklardır. Daha doğrusu, onlar orada barış, güven, esenlik, rahmet içinde bir hayat yaşayacaklardır.
Öte yandan meseleye Din Eğitimi bağlamında yaklaşırsak şunları söylemek mümkündür: Bu dünyada, eğitim öğretim faaliyetlerinde öğrencilere, hatta aile eğitiminde çocuklara, işe yaramayan, faydasız boş sözler değil, onları geliştiren, zenginleştiren ve fayda veren bilgileri öğretmek gerekiyor. Onların oyunları bile öğretici olmalıdır. Ahirette güzel söz duymaları için, bu dünyada onlara güzel sözler duyurmamız kaçınılmazdır. Bu dünyada neye kulak veriyorsak, ahirette de onu duyacağız. Şöyle ki: “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur” (İsra Suresi, 36. Ayet) buyurulmaktadır. Dolayısıyla bu sorumluluğun bilincini insanlara kazandırdığımızda ve onlar da o doğrultuda hareket ettiklerinde ümid ederiz ki "adn cennetinde" esenlik dolu sözler duyacaklardır. VESSELAM.
NURULLAH DAĞ
İstanbul/Çamlıca
10 Aralık 2010, Cuma