İlâhî dinler arasında iman esasları hususunda hiçbir fark olmadığı gibi, bilhassa temel ibadetler hususunda da fark bulunmamaktadır.
İşte dinin direği mesabesinde olan namaz da bütün peygamberlere ve onların ümmetlerine farz kılınmış bir ibadettir. Fark, sadece vakitlerde ve rekât sayısındadır. Bize ise, sevap bakımından elli vakte denk, beş vakit olarak farz kılındı.
Namazın geçmiş ümmetlere de emredildiği hususu bizzat Kur'anı Kerîm'de ifade edilmektedir. Meselâ, bir âyeti kerimede Hz. İbrahim’in devamlı namaz kıldığı ve neslinin de namaza devam etmelerini istediği şöyle haber verilir:
"Yâ Rabbi, beni ve benim neslimden olanları namaz da devamlı kıl. Ey
Rabbimiz, duamı kabul buyur." (İbrahim Sûresi, 40)
Hz. Musa da namazla emrolunmuştu. Mâide Sûresinin 12. âyeti kerimesinde İsrailoğullanndan namaz kılmaları hususunda kesin söz alındığı ifade edilir.
Hz. Şuayb da çok namaz kılardı. Hatta bu sebeple kendisine hakaret edilmek istenmişti. Bu da Kur'anı Kerîm'de şöyle beyan buyurulur:
"Onlar dediler ki: 'Ey Şuayb, atalarımızın taptıklarını terk edip mallarımız hakkında dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor?" (Hûd Sûresi, 8)
Yine Kur'anı Kerîm'de Hz. Ishak ve Yakub'un, Hz. Zekeriya'nın, Hz. İsa’nın namaz kıldıkları bildirilmektedir.
Diğer taraftan oruç ve zekât da sadece Peygamberimizin ümmetine mahsus ibadetler değildir. Nitekim, Kur'anı Kerîm'de bu ibadetlerin diğer ümmetlere de farz kılınmış olduğu bildirilmektedir. Meselâ, Bakara sûresinin 183. âyetinde mealen şöyle buyurulur:
"Ey imân edenler! Oruç, sizden evvelki ümmetlere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Tâ ki, günahtan sakınıp takvaya eresiniz."
Evet, namaz, oruç, zekât ve daha birçok ibadetler diğer peygamberlerin şeriatlarında da vardı. Fakat zamanla Yahudi ve Hıristiyanlar bu ibadetleri terk ettiler veya değiştirdiler.
O halde, "Müslümanlar namazı Yahudilerden almışlar" demek yerine, "Cenâbı Hak namazı Yahudilere ve diğer ümmetlere de emretmiştir" demek daha doğrudur.