Daha ilk yıllardı. İslam henüz yayılmamıştı. Resulü Ekrem (sav) Mekke'de Ukaz mevkiindeyken yanına gittim ve ona:
-Ey Allah'ın Elçisi! Getirdiğin dine kim inandı? diye sordum.
-Biri hür, diğeri köle iki kişi inandı, dedi. O dönemler yanında sadece Hz. Ebu Bekir (ra) ve Bilal-i Habeşi (ra) vardı.
-Müslümanlık nedir? diye sordum. Efendimiz (sav):
-Tatlı dille konuşmak ve yemek yedirmektir, buyurdu. Ben:
-Peki, iman nedir? diye sordum. O (sav):
-Sabredip dayanmak, cömert ve anlayışlı olmaktır, dedi. Ben:
-Hangi Müslüman daha üstündür? diye sordum. Efendimiz (sav):
-O; dilinden ve elinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir, cevabını verdi. Ben:
-Hangi mümin daha üstündür? dedim. Efendimiz (sav):
-Ahlakı güzel olan kişi, cevabını verdi. Ben:
-Hangi namaz daha üstündür? dedim. Efendimiz (sav):
-Ayakta uzun süre durarak kılınan namazdır, cevabını verdi.
-Hangi hicret daha faziletlidir? dedim. O (sav):
-Rabbinin yapılmasını uygun görmediği şeyi terk etmek, dedi. Ben sormaya O (sav) da cevaplamaya devam buyurdular. Ben:
-Hangi cihat daha değerlidir? dedim. Efendimiz (sav):
-Savaşçının atının öldürüldüğü, kanının döküldüğü cihat, buyurdu. Ben:
-Hangi saatler daha değerlidir? dedim. O (sav):
-Gecenin son kısmında kılınan namaz ve yapılan dua. Tan yeri ağarana kadar sabah namazının farzına melekler de katılır. Tan yeri ağarınca, sabah namazının farzından önce, sabah namazının iki rekat sünnetinden başka namaz kılınmaz. Sabah namazını kıldıktan sonra, güneş doğuncaya kadar başka namaz kılma.
Namaz kılanın yanında melekler bulunur. Güneş batıncaya kadar namaz kılmaya devam et. Ama güneş batarken namaz kılma, buyurdu.
Amr b. Abese Müslüman oldu. Mekke'de Hz. Peygamberin (sav) yanında kalmak istedi ama Efendimiz (sav) bunu kabul etmedi ve gitmesini istedi. Zira Mekkeliler ona zarar verirlerdi. Efendimiz kendinden çok arkadaşlarını düşünür ve daima onların hayatını garantiye almaya çabalardı.