
Dua için ellerimizi açtığımızda





Namaza durduğumuzda Mekke'ye yöneliriz. Orada bulunan Kâbe'ye; yani yeryüzünün ilk mescidine
Beytullah'a
Allah'ın evine yöneliriz.


Yüce Mevlâ
kıbleyi Kudüs'deki Mescid-i Aksâ'dan Mekke'deki Mescid-i Haram'a
Kâbe'ye çevirdiğini Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz'e namaz esnasında bildirmişti. Hatta namazın iki rekâtını Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya doğru kılmış
tam o esnada vahiy gelmişti. Hemen Mekke'ye Mescid-i Haram'a yönelmiş
arkasında namaz kılan cemaat de onunla birlikte yönlerini Mekke'ye çevirmişlerdi.




Haber birkaç gün içinde her tarafa yayıldı. Bütün müslümanlar artık Mescid-i Haram'a yönelerek namazlarını kılıyorlardı. Rasulullah s.a.v. Efendimiz'e itaat etme konusunda en ufak bir tereddüt geçirmemişlerdi. Bunun yanında münafıklar başta olmak üzere
gayr-i müslimlerden bazı kişiler dedikoduya başlamışlardı. Kalplerinde gizlediklerini de
açığa vurduklarını da bilen Yüce Mevlâ
onların durumunu Rasulullah s.a.v. Efendimiz'e şöyle haber vermişti:



“İnsanlardan bir kısım sefihler şöyle diyecekler: ‘Onları yöneldikleri kıblelerinden çeviren ne ki?' (Rasulüm) de ki: Doğu da batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru olan yola hidayet eder. Böylece biz
sizi adaletli ve dengeli bir ümmet kıldık ki insanlara (hem dünyada hem de ahirette) şahitler olasınız
Peygamber de size şahit olsun. Daha önceden yönelmiş olduğun kıbleyi kıble tayin etmemiz
sadece Rasul'e tabi olanlar ile ökçeleri üzerine geriye dönenlerden ayırmamız içindir. Bu
Allah'ın hidayet ettiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir…” (Bakara
142-143)





İbadetlerde bir noktaya yönelmenin hakikatini ise Yüce Rabbimiz şöyle ifade buyuruyordu:
“Yüzünüzü doğu ve batı yönüne çevirmeniz iyilik değildir. Hakiki iyilik
Allah'a
ahiret gününe
meleklere
kitaba ve nebilere iman eden; malına olan sevgisine rağmen onu akrabaya
yetimlere
yoksullara
yolda kalmışlara
dilenenlere ve kölelere veren; namazı hakkıyla kılan
zekâtı veren
verdiği söze sadık kalan; sıkıntı
hastalık ve savaşın şiddetli anında sabredenlerin iyiliğidir. Onlar sadık ve takva sahibi olanlardır.” (Bakara
177)












“Doğu da batı da Allah'ındır. Hangi tarafa yönelirseniz
Allah'ın vechi (yani sizin yönelişinize muhatap olacak şekilde O'nun zatı) oradadır (yani O
her tarafta karşınızdadır). Allah vasidir (her şeyi rahmetiyle kapsar)
alîmdir (her şeyi bilir).” (Bakara
115)




Böylece Allahu Tealâ
hayatımız boyunca dikkat etmemiz gereken büyük bir ölçüyü bize bildirmektedir. O da ºudur: Sadece şekilde şartları yerine getirmek
sadece dış görünüşü düzeltmiş olmak yeterli değildir. İbadetlerimizde Kâbe'ye yönelmemiz hatta Kâbe'nin dibinde veya içinde bulunmamız yeterli değildir; kalplerimizdeki niyetlerimiz
Allah'a karşı hassasiyetimiz yani takvâmız önemlidir



Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'in şu mübarek sözleri bu hakikati özetler:
“Allah sizin şekillerinize ve mallarınıza bakmaz. O sizin kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim
İbn Mace)

“Ameller
niyetlere göre değer kazanır.” (Buharî)

Evet
ibadetlerimizde ve işlerimizde öncelikle dikkat etmemiz gereken
gönlümüz ve niyetimizdir. Fakat bu
şeklî şartların veya dış görünüşün hiçbir önemi olmadığı anl***** asla gelmez. İnsan olarak dış görünüşe kolayca mağlup oluruz
şeklî şartları yerine getirmeyi asıl gaye haline getirebiliriz. Yüce Mevlâ
böyle bir zaafa düşmememiz için ibadetlerimizde ve yaşayışımızda mananın önemli olduğunu bize bildiriyor. Bundan sonra şeklî şartlara da riayet etmemizi istiyor.





Cenab-ı Mevlâ
kıbleye yönelmekten maksadın ne olduğunu yukarıdaki ayetlerde ifade buyurduktan sonra
ibadetlerimizde Kâbe-i Muazzama'ya yönelmemizin farz olduğunu da şöyle ferman buyuruyor:


“Nereden yola çıkarsan çık
yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu
Rabbinden gelen bir hakikattir. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. (Evet ey Rasulüm!) nereden yola çıkarsan çık
yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Sizler de nerede bulunursanız bulunun yüzünüzü o tarafa çevirin ki
zulüm yapmaya şartlanmış olanların dışındaki insanların size karşı hiçbir delilleri kalmasın. Sakın onlardan korkmayın
yalnız benden korkun. Böylece size olan nimetimi tamamlayayım da doğru yolu bulasınız.” (Bakara
149
150)







Kıble
hem kalbimize hem kalıbımıza gerek…
