Ayet-i Kerimede görüleceği üzere , düşman olan eşler ,çocuklar veya her ikisi içinde , onların İslam’a kazandırılmaları için affetmeyi , kusurlarını yüzlerine vurmamayı öğütlemektedir.
Elmalı Hamdi Yazır bu Ayet-i Kerimenin tefsirinde Tirmizi, Hakim, İbn-ü Cerir ve daha başkalarından İbnü Abbas'tan şöyle rivayet ettklerini bildiriyor: 'Bu âyeti bazı Mekkeliler hakkında nazil olmuştur ki, onlar müslüman olmuşlar ve Medine'ye Peygamber (s.a.v) 'in yanına gitmek istemişlerdi. Hanımları ve çocukları da onları bırakmaya razı olmadılar. Sonra kalkıp Resulullah'a geldiklerinde insanların dinî bilgileri kavramış olduklarını görünce zevcelerine ve çocuklarına ceza vermeyi düşündüler. Bunun üzerine Allah Teâlâ bu âyeti indirdi. Elmalı özetle şöyle devam ediyor: “Ezvacınızdan, yani eşlerinizden ve çocuklarınızdan size bir düşman vardır. Kadın ve çocuklardan oluşan ailelerinizin tamamı değilse de içlerinden bazıları; yani bazı kadın, bazı çocuk veya bazı kadınla çocuklardan teşekkül eden bir takımı, size bilerek veya bilmeyerek bir nevi düşmandır. Bununla beraber sakınacağız diye tazyik edip de sıkmamalı, her kusurlarına aldırmamalıdır. Ve eğer affederseniz yani affetmek hakkınız olup tarafınızdan affı mümkün olan suçlarını bağışlarsanız -ki bunlar, size karşı yapılan ve başkalarını ilgilendirmeyen dünya işleriyle alakalı yahut da dinî konularda olup da tevbe ettikleri suçlardır affeder yüzlerine vurmaz, başlarına kakmaz ve ayıblarını, eksikliklerini örter, müsamaha gösterirseniz, şüphesiz Allah da gafurdur rahîmdir. O da sizin günahlarınızı rahmetiyle bağışlar.” (1)
Evet, kötülüğün kökünü en keskin kılıçlardan daha güzel kesecek olan şey ihsanla muamelede bulunmak; Allah’ı görüyormuşçasına ya da en azından O’nun tarafından görülüyor olma şuuruyla kötülüklere bile iyilikle karşılık vermektir. Mesela; bir insan size, “falanın oğlu” dese ve babanızı inkar ederek hakarette bulunsa; size düşen vazife, onun babasını en güzel yanıyla zikrederek, “Sen şerefli bir babanın oğlusun, namuslu ve çok iffetli bir annenin çocuğusun. Seni de onlar gibi şerefli ve iffetli olarak biliyordum; nasıl oldu da ağzından böyle yakışıksız bir söz çıktı, anlayamadım” demekten öte mukabelede bulunmamaktır. Zannediyorum, sizin bu tavrınız muhatabınızı kendi saygısızlığının altında bırakacak ve meselenin büyümesine mani olacaktır. Bazen hasma karşı tebessüm etmek onu ve ondan gelebilecek zararı defetmeye kâfîdir.(2)
Hazreti Bediüzzaman’ın da ifade ettiği gibi, hasmı mağlûp etmenin en kısa ve emin yolu, fenalığına karşı iyilikle mukabele etmektir. Çünkü, eğer fenalıkla mukabele edilse, aradaki husumet artar. Hasımlardan biri zâhiren mağlûp bile olsa, kalben kin bağlar, adâveti devam eder. Fakat, eğer iyilikle mukabele edilirse, karşıdaki de pişman olur, belki dost halini alır. Öyleyse, mü’minler “Boş sözlerle, çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler.” (Furkan, 25/72) ve “Eğer onları affeder, kusurlarına bakmaz ve bağışlarsanız, şüphesiz ki Allah da çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.” (Tegabün, 64/14) gibi Kur’an’ın kudsî düsturlarına kulak vermeli ve bu emirleri tatbik etmelidirler. (3)
"Ey inananlar! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan bazıları size düşmandır. Onlardan sakının. Ama affeder, hoşgörür, bağışlarsanız muhakkak ki Allah da Gafûr ve Rahîm'dir (O da sizi bağışlar)". (Teğabun, 64/14) Ayetini özetlemek gerekirse ; mal ve evlat bir yönüyle potansiyel düşman, diğer yönüyle dosttur. Bunlar Allah yolunda değerlendirilebilirse, insan onlar vasıtasıyla hem dünyasını hem de âhiretini mamur edebilir. (4)
Kafir akrabalara karşı bile , affedici olma ve onlarla Diyaloğu kesmeme şiarını emreden Ayetin yüklediği mana , insanları kazanma ve iman ilke müşerref olmalarına vesile olabilmektir.
(1) Elmalı Hamdi Yazır , Teğabun(64/14) Tefsiri
(2) M.Fethullah Gülen , herkul.org, 27.06.2005
(3) Mektubat , Sayfa 256
(4) Fethullah Gülen, Akademi, 30.09.2002
yazar dr.Emin Simsek