İslam dininin Ana Kaynağı olan Kur’an-ı Kerime göre, Allah insanları ancak ve ancak kendisine kul olsunlar diye yaratmıştır.(Zariyat,56) . İbn-i Abbas (R.A.) bu Ayetin Tefsirinde derki, Allah’a “kulluktan” kast edilen, Allah’ın “bilinmesi”,“tanınması” yani “iman edilmesidir”.Peki, Diyalog olmadan, karşılıklı fikir alış-verişleri olmadan, konuşmadan bahse konu Allah’ın tanıtılması nasıl olacakki?
Kur’an-ı Kerimi aslında bir Diyalog Kitabı desek, herhalde yanlış bir tesbitte bulunmuş olmayız. Bazı hususi haller müstesna, Kur’an hep barışı, musamahayı ve yumuşak davranmayı bir mümin vasfı olarak zikreder.
- Efendimiz (SAV) için:“ Sen yalnızca Allah'ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer katı yürekli biri olsaydın kesinlikle etrafından dağılıp gitmişlerdi.(Ali İmran, 159)
- Hz.İbrahim (AS) için: Şüphesiz İbrahim, çok içli, yumuşak huylu bir kişiydi (Tevbe,114)
- Hz.Şuayb (AS) için: “Oysa sen gerçekten yumuşak huylu ve aklı başında bir adamsın. (Hud,87)
- Hz.Musa (AS) ’mı, Firavuna gönderirken: “Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır, yahut korkar.” (Taha, 44)
Diyaloğun mümkün olmadığı durumlarda, mukatele (Savaş) devreye girmekle beraber, mukatele esnasında bile düşmanınız size barış teklif ediyorsa, barışın esas olduğunu yine Kur’anı Kerim emretmektedir:
- Eğer onlar sizden uzak durur, sizinle savaşmayıp size barış teklif ederlerse; Allah, onlara saldırmak için size bir yol (yetki) vermemiştir.(Nisa,90)
- Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah’a tevekkül et (Enfal,61)
Tüm bu hakikatler Kur’an tarafından dile getirilirken, İslamı barış ve müsamahadan yoksun muş gibi göstermek, en hafif deyim ile kur’anı bilmemenin göstergesidir.
Diyaloğu emreden Ayeti Kerimeler:
1-) De ki: Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: 'Şahit olun biz müslümanlarız'. (Ali İmran,64)
Bu Ayeti Kerime açık bir şekilde: “gelin” diyor! Neye gelinmesini istiyor Kur’an? “ “Ey Ehl-i Kitab! Sizi çağırdığım, davet ettiğim şeyler, sizin bilmediğiniz şeyler değil. Tam tersine bildiğiniz, ünsiyet ettiğiniz ve bizden çok önce karşılaşıpta, şimdi unutmuş olabiliceğiniz veya yanlış hatırladığınız şeyler” olabilir. Kur’anın şu ince uslubuna bir bakınki, Ayeti Kerimede geçen “Sevaün” (sizinle bizim aramızda aynı olan kelimeye) kelimesinde bu Diyaloğu görmemek, hissetmemek mümkün mü? Kur’anın şu Tebliğ stratejisine hayran kalmamak mümkünmü?
2-) “İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak, en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: 'Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur.' (Ankebut,46)
Yine, uslub ve tebliğ stratejisi bakımından ciltlerle eser yazılsa seza bir yaklaşıma bakınki, en güzel yol ile münazara tavsiye edilirken, “ bize indirilene de, size indirilene de iman ettik” diyor! Yani Ehl-i Kitabı rencide etmeden, mümine yakışır bir uslub ile bir Köprü kurulmasını istiyor! Ancak, kibirlilik taslayan zalimler müstesna, zira o zaman hallerine uygun şekilde müdafaa yapmak vacip olur.”Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir -Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.” (9)
3-) “Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz.” (Mümtehine, 8)
Bu Ayetin nazil olduğu dönem, Müslümanlarla Mekke müşriklerinin ilişkilerinin son derece gergin olduğu bir dönemdir. Buna rağmen, inanmayanlara iyiliği, insaf ve adaleti emretmesi dikkate değerdir. Bu Ayetin inmesi ile alakalı olarak, Hz.Ebubekir (R.A.) kızı, Hz.Esma’nın müşrike (Allah’a şirk koşan) olan analığı, Mekke’den Medine’ye gelip kendisiyle görüşmek istemesi sonucu, Efendimiz (SAV) ’ den bu konuda görüş isteyince , bahse konu Ayet-i Kerime nazil olur ve görüşmenin ötesinde, ona iyilikte bile bulunmasının herhangi bir mahzurunun olmadığı ifade edilmiştir. (10)
Müslümanlara düşmanlık yapmayan, inançlarına saygılı olan gayrimüslimlerekarşı, onlara iyilik yapılmasa bile düşmanlık yapmamak ve adaletli davranmak , adaletin gereğidir. Fakat müslümanlara karşı düşmanlıklarını sürdürenler ile düşmanlık yapmayanları aynı kefeye koymak da adaletsizliktir. (11)
4-) Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez. (Nisa,36)
Ayeti Kerimede geçen Allah’a hiçbirşeyi ortak koşmayıp samimiyet ile ibadet etmek sonra, anne-babaya, akrabalara, yetimlere, yoksullara iyilik etmek sonra akraba olan komşuya ve sonrada uzak olan –akraba olmayan komşuyu kast etmektedir. İşte burda, merhum Elmalı Hamdi Yazır bo kuya açıkoık getirirken bir Hadis-i Şerife hatırlatıyor:
Komşu üç kısma ayrılır. Birisinin üç hakkı vardır; komşuluk hakkı, yakınlık hakkı ve İslâmiyet hakkı. İkincisinin iki hakkı vardır; komşuluk hakkı ve İslâmiyet hakkı. Üçüncüsünün bir hakkı vardır; komşuluk hakkı ki bu kitap ehlinden ve Allah'a şirk koşan komşudur.' (12) Demekki, komşu Hristiyan ya da yahudide olsa, ona da iyilik yapmak bir komuşuluk hakkıdır. Müslüman olmamaları onları düşman görmemizi gerektirmez. Yeterki, alenen İslama düşmanlık etmemiş olsun!
5-) Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, hoş görür ve bağışlarsanız, bilin ki Allah çok bağışlayan çok merhamet edendir. (Teğabün,14)
Yine merhum Elmalı Hanmdi Yazır bu Ayet-i Kerimenin tefsirinde Tirmizi, Hakim, İbn-ü Cerir ve daha başkalarından İbnü Abbas'tan şöyle rivayet ettklerini bildiriyor: 'Bu âyeti bazı Mekkeliler hakkında nazil olmuştur ki, onlar müslüman olmuşlar ve Medine'ye Peygamber (s.a.v) 'in yanına gitmek istemişlerdi. Hanımları ve çocukları da onları bırakmaya razı olmadılar. Sonra kalkıp Resulullah'a geldiklerinde insanların dinî bilgileri kavramış olduklarını görünce zevcelerine ve çocuklarına ceza vermeyi düşündüler. Bunun üzerine Allah Teâlâ bu âyeti indirdi. Elmalı özetle şöyle devam ediyor: “Ezvacınızdan, yani eşlerinizden ve çocuklarınızdan size bir düşman vardır. Kadın ve çocuklardan oluşan ailelerinizin tamamı değilse de içlerinden bazıları; yani bazı kadın, bazı çocuk veya bazı kadınla çocuklardan teşekkül eden bir takımı, size bilerek veya bilmeyerek bir nevi düşmandır. Bununla beraber sakınacağız diye tazyik edip de sıkmamalı, her kusurlarına aldırmamalıdır. Ve eğer affederseniz yani affetmek hakkınız olup tarafınızdan affı mümkün olan suçlarını bağışlarsanız -ki bunlar, size karşı yapılan ve başkalarını ilgilendirmeyen dünya işleriyle alakalı yahut da dinî konularda olup da tevbe ettikleri suçlardır affeder yüzlerine vurmaz, başlarına kakmaz ve ayıblarını, eksikliklerini örter, müsamaha gösterirseniz, şüphesiz Allah da gafurdur rahîmdir. O da sizin günahlarınızı rahmetiyle bağışlar.”
Diyebilirizki, müslüman olmamasına rağmen kendi eşiniz ve çocuklarınızdan size düşman olanlara bile,onları kazanma adına affetmeniz, onlara bu noktadan musamaha ile bakmanız, sizin içi daha hayırlıdır!
6-) (Ey Muhammed!) İman edenlere söyle: Allah'ın cezalandıracağı günlerin geleceğini ummayanları şimdilik bağışlasınlar. Çünkü Allah her kavmi kazandıklarıyla cezalandıracaktır.(Casiye,14)
Yine Elmalı Hamdi merhum özetle şmyle demektedir: “İmân edenlere söyle: Allah'ın (kâfirleri cezalandırıp müminlere zafer vereceği) günlerinin geleceğini ummayanları bağışlasınlar. Âyette kastedilen, gerektiğinde savaşmayı yasaklamak değil, kişisel olarak bayağı kavgaları yasaklamaktır. Bundan dolayı savaşı emreden ayetlerle bu âyetin nesh edilmesi (hükümsüz kılınması) gerekmez.
Dolaysıyla, bağışlamak herzaman bir esastır!
7-) Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa, de ki: 'Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da lanetleşelim; Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim'. (Ali İmran,61)
Bu Ayet-i Kerimeye Mübahele Ayeti denir. Mübahele:”Hangi taraf yalancı ise Allah’ın ona lanet etmesini bütün kalbiyle istemek” demektir. Hicri 9.yılda Necran Hristiyanlarını temsil eden 70 kişilik heyet, başlarında dini ve dünyevi liderleri Âkıb Abdu'l-Mesih ile beraber Medineye gelip tartışmışlardı. Medine’de var olan bir İslam site devletine rağmen, Efendimiz (SAV) onları muhatab kabul ediyor ve Tebliğ yapıyordu. Delilden anlamamaları karşısında Efendimiz (SAV) mubaheleyi teklif edince, düşünek için mühlet istediler. Bunu kendileri için tehlikeli bulup kabul etmediklerini bildirmek üzere Efendimiz (SAV) yanına geldiklerinde baktılarki, O (SAV) Hz.Hüseyin’i kucağına almış, Hz.Hasan’ın elinden tutmuş, Hz.Fatıma ve Hz.Ali’yi arkasına almış ve “Ben dua edince sizde Amin dersiniz” diyordu. Heyet Başkanı mubaheleyi kabul etmeyip cizye vererek İslam hakimiyeti alştında yaşamayı benimsediklerini bildirmişler, Allah Resulu de onlara, kendilerine verilen hakları ve yükümlülüklerini bildiren bir emanname yazılması emretmiştir. Yani, Efendimiz (SAV) Kur’anın bu emrini yerine getiriken yine Diyalog diyor ve bir Tebliğ aracı olarak önce insan kazanmayı yeğliyordu!
8-) Bir zamanlar Rabb'in meleklere: 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım' demişti. (Melekler) : 'A! .. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz' dediler. (Rabb'in) : 'Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.' dedi. Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip: 'Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin.' dedi. Dediler ki: 'Yücesin sen (ya Rab!) . Bizim, senin bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, hakîmsin'. (Bakara 30-32)
Bu Ayeti Kerimeler, Allah ile Melekler arasında geçen bir Diyaloğu bahsediyor ve insanın yaratılışından önce Diyaloğun başladığını bildiriyor!
9-) “Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana eksiksiz iade eder. Fakat öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez.” (Ali İmran,75)
ve
Ehl-i Kitabın hepsi bir değildirler. Kitap ehli içinde doğruluk üzere bulunan bir ümmet (topluluk) vardır ki, gecenin saatlerinde onlar secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini okurlar.(Ali İmran,113)
Allah, bu Ayeti Kerime ile Ehl-i Kitabın bir olmadığını, aralarında güvenilir ve samimi olanların varlığından bahsederek, bu zümrenin Allah katında bir değer kesbettiğini beyan ederek, yukarıdaki diğer Ayeti Kerimeleri teyit etmektedir.
10-) Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni Tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. (Maide,67)
Ey Muhammed! Eğer yüz çevirirlerse, artık sana düşen açık bir Tebliğden ibarettir (Nahl,82)
Peygamberin üzerine düşen ancak Tebliğdir. Allah sizin açıkladığınızı da, gizlediğinizi de bilir. (Maide,99)
gibi 20’yi aşkın Ayeti Kerimelerde, Kur’an-ı Kerim, İslamı bilmeyen veya düşman olan kitlelere Peygamberlerin yegane görevlerininin İslamı anlatmak olduğunu, bunu yaparkende yine yukarıda bahse konuı Ayetlerdede beyan edildiği üzere, davet ederek, yumuşak bir uslub ile yapılması gerektiğini teyit etmektedir.
11-) Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde ne Allah'a, ne ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimselere alçalmış oldukları halde elden cizye verecekleri hale gelinceye kadar savaş yapın. (Tevbe,29)
Kur’anı Kerim kendi mesajını kabul etmeyenlere musamahalı davranmış ve cizye karşılığı kendi dini yaşantılarına Hayat Hakkı verilmiştir. Cizye, sadece Ehl-i Kitabtan alınan bir nevi başvergisidir. Bu vergi müşriklerden alınmaz, ve Kitab ehlinden bir kişi iman edip mümin olunca, ondan bu vergi muaf olur idi. (13)
12-) Bugün size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helal olduğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir.(Maide,5)
İslam Uleması, hernekadar kesim konusunda temkinli davranılması gerektiğini, (Bakara,173) göre Allah’tan başkasının adına kesilirse, mesela Hz.İsa’nın adına, yenmiyeceği konusunda hemfikirsede, bu şartlar dışında müşrikin kesilen eti yenmezken, Ehl-i Kitabınkinin yenmesi, Ehl-i Kitab’a Kur’anın bir musamahasıdır.
13-) Ve müminlerden iffetli hür kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden namuslu ve hür kadınlar, namuslu bir şekilde mehirlerini ödediğiniz takdirde, size helâldir.(Maide,5)
Kitap Ehline gösterilen bir başka musamaha da onların kadınları ile Müslüman erkeklerin evlenebilecekleri konusudur! Bu konuda yine müşrik kadınlar ile evlenilmesi haramdır. (Bakara,221) . Bu konuda Efendimiz (SAV) ‘in: “ Ehl-i Kitabın kadınları ile evlenmenizde bir sakınca yoktur, ancak Hristiyan arablarınki ile evlenmeyiniz” (14) Burda, Efendimiz (SAV) aslen putpereset oldukları halde, Ehl-i Kitaba tanına ayrıcalıklardan faydalanmak için bu şemsiyenin altında görünen kişileri kastetmiş ve onların nikahını haram saymıştır.
14-)"Muhakkak siz, malınızda ve canınızda imtihan olunacaksınız ve sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan ve Allah'a ortak koşanlardan pek çok incitici sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvaya sarılırsanız, işte bu, uğrunda azim ve sebat edilmeye değer işlerdendir" (Al-i İmran 186). Rab Teala bir başka ayet-i kerimede de şöyle buyurmuştur: "Kitap ehlinden çoğu, imanınızdan sonra sizi tekrar inkara döndürmek isterler. Bu, kendilerine hak iyice belli olduktan sonra nefislerinde duydukları kıskançlık yüzündendir. Allah'ın emri gelinceye kadar onlara aldırış etmeyin ve onları kınamayın. Muhakkak ki, Allah her şeye hakkıyla kadirdir" (Bakara 109). Resulullah (sa), Allah'ın buradaki emrini afla te'vil ediyordu.(15)
Sonuç olarak görmekteyiz ki ; pek çok Ayet-i Kerime Ehl-i Kitab ile Diyalog kurmayı tavsiyeden öte emretmektedir.
(9) Elmalı Hamdi Yazır, Ankebut,46 Tefsiri
(10) İbn-i Kesir, Tefsir-ul Kuranil Azim, bahse konu Ayetin tefsiri.; Buhari,Hibe 29, Ebu Davut, Zekat 34.
(11) Mevdudi, Tefhimul Kur’an, VI,221
(12) El-Münazi, et-Teysir, I,492; Kenzü’l-Ummal, IX, 51 (No:24891)
(13) Schact, Prof.Dr.Josep: İslam Hukuku’na Giriş, Ankara 1977, s.139
(14) Abdurrezzak, Musannaf, h.no. 10056, IV,78
(15) Buhari, Cihad 127, Tefsir, Al-i İmran 15, Marda 15, Libas 98, Edeb 115, İsti'zan 20; Müslim, Cihad 116, (1798)