![]() |
Alıntı:
Hayatını çirkeflikle ve şirk üzerine geçiren Firavun bile son nefes te iman edebilmiştir amma, Son nefes imanı değil, HER NEFES İMANI önemli olduğu için Rabbin katın da, bir anlık harekete Allah nazar eylemez. Bu SON NEFESTE İMAN İLE GİTMEK mantığı, biraz BONUSÇULUK hastalığı gibi birşey geliyor bana. Hayatını erdemli yaşama ama, son nefeste bir iman, hadi cenhnete.. Mesele bu kadar basit değil maalesef.. Ve İsrailoğullarını denizden geçirdik. firavun ve ordusu, azgınlık ve düşmanlıkla onları izlemekteydi. Nihayet, boğulma ümüğüne çökünce şöyle dedi: "İman ettim. İsrailoğullarının inanmış olduğu dışında ilah yok. Ben de O'na teslim olanlardanım." yunus 90 |
Kim böyle bir fetva vermiş,söyleyin.Kimsenin böyle bir fetva verdiği yok... En azından meydanlara dökülüp,ver coşkuyu ver diyipte namazdan niyazdan,iandan bihaber insanlar değiller... Ayrıca tarikatlar için bir sözüm yok,Allah için taş taş üstüne kim koyarsa başımız üstünde yeri vardır ama tarikatlar sadece kendileriyle ve sadece bilen insanlarla meşgul oldukları için bilmeyenlere kim ulaşacak... Eğer uygulama açısından bakarsak ben hepsi için demiyorum tabi ama tesbih ve zikre dalarak namazı unutan çok sofu tanırım ama ben bunu tarikatlar böyledir demem,kişiye bağlarım... |
Kardeşim son nefes önemli değil tabi ama son nefese kadar muhafaza etmekten söz ediyorum... |
Alıntı:
selametle |
Alıntı:
Lakin furuat nedir biliyormusunuz? |
Sizin çeşitli ithamlarla karaladığınız kişi,tesettür risalesi için yıllarca zindanlarda kalmış ve çok çeşitli işkencelere maruz kalmış ve davasından dönmemiştir.Hatta ve hatta başındaki bir sarık için bile kimse bu kadar tavizsiz yaşamamıştır. Onun yolundan giden insanlarda böyle bir fetva asla ve kata vermemiştir... |
konu dışına genel anlamda çıktık,çünkü konunun akışı öyle gelişti,haklısınız...asıl ve furu mesleler vardır islam da,başörtüsü de furu bir meseledir...böyle fetvalar vb benzerleri dolaşıyor etraf da,kabul edemesek de...benim şahsen böyle bir iddiam yok,yanlış anlatmıyorum umarım...konu biraz tıkandı,o yüzden açamıyorum,üzgünüm...başlığı yakalayabilirsek tekrar yazacağım inşallah... |
Alıntı:
Bizki akaidleri kavramlari bilmiyorsak birbirine karistiririz yada haydar bas ne dediyse furuati teferruat yaptiysada destekleriz Buyrun yaniti 'İman esasları yanında Tesettür furuattır ' Bu cümle aslında Ehl-i Sünnet İtikadınında bir prensibidir ! Usul İlminde, gerek İbn-i Abidin ve diğer Ulemanın İslamın Genel Hükümlerini (Akaid) ikiye ayırdığını görmekteyiz: 1-) Usul'e ait hükümler: Buna göre 'lâ ilâhe illallah; Muhammedün Rasûlullah' başta olmak üzere, sair iman esasları akidede usûldür. İman esasları, muhakkikîn yaklaşımı ile dört asla irca edilebilir ki, bunlar; Allah'a, âhirete, peygamberlere iman; bir de ubudiyet veya adalettir. Yani, hayatî ehemmiyet arz eden esaslar, usûl kategorisine giren hususlardır 2-) Furuata ait hükümler: Namaz, oruç, hac, zekât ve tesettür gibi diğer ibadetler, bu asıllar üzerine bina edilen ve asla göre fürûât sayılan amellerdir. Furuata ait hükümler, usule ait hükümler üzerine bina edilir. Bu açıdan denilebilir ki, usûlün olmadığı yerde, sistemli fürûdan bahsetmek mümkün değildir. Ancak fürûât demek, Türkçemizde anlaşıldığı şekliyle 'olmasa da olur' gibi bir mefhumu akla getirmemelidir. Bunların fürûât olması, asıl ile olan münasebet ve mukayeseleri neticesi ve tamamen yukarıdaki taksim ve tasnif itibarıyladır. Yoksa ibadetsiz imanın tam olmayacağı izahtan varestedir. Bu konuya isterseniz küçük bir örnek ile tenvir etmeye çalışalım: Siz terazinin bir kefesine imanı, diğer kefesine farz olan tesettürü koyarsanız, iman kefesinin ağır bastığına şahit olacaksınızdır! Çünkü, Allah katında en önemli esas İmandır! Peki, bu tesettürün önemsiz veya ehemmiyetszi olduğu anlamına gelirmi? Hayır gelmez, sadece İmanın Allah katında ne denli büyük bir Konumunun olduğuna bir işarettir! Tesettür emrini, bu esaslar çerçevesi içinde incelediğimizde, önce onun hicretin yedi veya sekizinci yılı; yani peygamberliğin yirminci senesinde farz olduğunu görürüz. Bu demektir ki, İslâm'ın ilk yirmi yılında kadınlar, cahiliye dönemindeki giysilerini devam ettiriyorlardı.. Burada, hikmet-i teşri açısından dikkati çeken en önemli husus, teşride meselelere ehemmiyet sırasına göre yer verilmesi ve öncelik tanınması ya da geriye bırakılmasıdır. Bu itibarla da, gönüllere 'lâ ilâhe illallah' hakikatinin yerleştirilmesi en önemli mesele olduğu için, öncelik ona tanınmıştır. 13 yıllık Mekke dönemindeki nâzil olan hemen bütün âyetler ve Allah Rasûlü'nün metluv, gayri metluv bütün tebliğatı hep bu mevzu etrafında örgülenmiş gibidir. Öyleyse bizim de, tebliğ ve irşadda daha çok bu önemli noktaya dikkatleri çekmemiz gerekmektedir. Allah'ın büyük gördüğü şeyleri büyük görmek, küçük gördüğü şeyleri de küçük kabul etmek kalbin takvasındandır. Aslında bu, din-i mübin-i İslâm'ın da temel bir kuralıdır. Allah'ın vaz'ettiği şeyleri kendi ölçüleri içinde kabullenme ve hayata taşıma, Allah'a olan imanın, O'nunla olan irtibatın önemli bir göstergesidir. Tesettür meselesi, farziyetinin gereği tartışılmaz olmasının yanında iman ve imanî hakikatlerin önüne geçirilmemelidir. Hele 'tesettür -örtünme keyfiyeti mahfuz- ille de şu şekilde olacak! ' denilmemelidir. Zira tesettür başka, çâr ve çarşaf başka şeylerdir. Çarşafın tesettür yollarından biri olduğu muhakkak. O, Osmanlı döneminde bazı yörelerde kullanılmaya başlanmış bir giysi çeşididir. Onun mazisi birkaç asır gibi yakın bir tarihe dayanır. Hatta çarşafın bazı yörelerde kullanıldığı o dönemlerde bile Bağdat ve Şam gibi merkezî şehirlerde kullanılmadığı bilinen gerçeklerdendir. Hakikat böyle iken, bir tesettür türü üzerinde imanî meseleler ölçüsünde durmak ve ona her şeyin aslı nazarıyla bakmak, dinî emirlerdeki ilahî tertibi alt-üst etme demektir. Bu, dinde aslî bir mesele olmadığı halde, daha sonraki dönemlerde ibadetmiş gibi ortaya çıkartılan bir husus olması itibarıyla dinin ruhundaki itidale de münafidir. Öte yandan, yanlış bir anlayışın tesirinde kalan bazı kesimler -mâalesef- bazı kılık ve kıyafetler karşısında, kelimelerle ifade edilemeyecek ölçülerde tahrik olmaktadırlar. Dini bilmeyen kimseleri tahrik etmeme, dinde çok önemli bir esastır. Aksi halde, gücü ve kuvveti elinde bulunduran bazı kimseler, bırakın fürûâtı, usûlü dahi yaşama ve yaşatma imkânını vermeyebilirler. Yakınçağ itibarıyla tarihimiz bunun nice örnekleriyle doludur. Netice itibarıyla; usûle ait meselelerin anlatılması ve hayatın her ünitesine girilip, imanla gönüllerin itmi'nâna kavuşturulmasına şiddetle ihtiyaç duyulduğu günümüzde, yukarıda arzettiğimiz ölçüler içinde, usûl sayılmayan meselelerde takılıp kalmak, bırakın inanmayanları, inanan insanların bile cephe almasına vesile olabilir. Onun için günümüz şartlarını idrak edip realitelere sırtımızı dönmeden, İslâmî hakikatleri anlama, yaşama ve anlatma zorunda olduğumuzu bir kere daha hatırlama mecburiyetindeyiz. (Kaynak: Prizma - M.Fethullah Gülen) |
karalamak kelimesi hoş değil,böyle birf şey yapmam,eleştirmek tükürmek demek değildir,eleştrilerimi öyle anlamanız,öncelikle beni tanımadan tanımlamanızdan ve eleştriye yüklediğiniz anlamdan kaynaklanıyor...onun yolunda gidenler demişsiniz,said nursi nin yolundan gittiğini iddia eden nur cemaati gruplarının sayısını tam olarak biliyo musunuz? ve birbirlerini sapıklıkla itham ettiklerini de...fevri konuşmanızın bir anlamı yok,durum bu,farklı nur cemaati ne mensup kardeşlerin risale-i nur ları bile birbirini tutmuyor... elhasılı,karalama gibi bir niyetim yok,siz başörtüsü mücadelesi verilirken okullarda tüm cemaatlerce,bu orucu ilk kimlerin bozduğunu 1. ağızdan şöyle bir dinleyin,eminim ben gibi siz de kızacaksınızdır...bana kızmayın,ne yazık ki o kdar saf değil piyasa ve islam adına iş yapanların ne kadar sırat-i mustakiym üzere olduğu hayli tartışılır...kuran ve sünnet bilgisi olmayanlar bu farklılıkları anlayamazlar,farz-ı misal,siz kuran-ı bilmiyorsanız,sizden gizlediğim ayetleri nereden bileceksiniz,yahut kişiler birer tabu gibi öğretilirken(mesela:said nursi ve imam gazali hazretleri gibi,allah her ikisinin de mekanlarını cennet eyleye)onların kitaplarındaki nakısaları nasıl göreceksiniz,bileceksiniz(said nursi nin ebced le uğraşması,ihya-yi ulumiddin deki bir çok uydurma hadis mesela)...şunu unutmayalım,tabiin devri islamın daha ilk dönmeleridir ve sorarım size o kadar sapık mezhep nasıl çıkmış,işte aynen bu günde de adları olmasa da anlayış olarak o mezhepler halen daha var,çünkü insan aynı insan.. selam ve dua ile... |
rabbim razı olsun...tesettürün furu bir mesele olmadığını söylemedim,öyledir de,lakin teferruat kelimesnin türkçe de yüklendiği anlam farklıdır ve ben de bu toplumun karşısında başörtüsü furuttandır deyip,başın açılmasını(zaman imanı kurtarma devri ya) fetva verilmesine kızdım,yanlış olduğunu belirttim,hepsi bu... selam ve dua ile.. |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 19:22 . |
2000- 2025
Tüm bağışıklıklar ve idelerden bağımsız olan sözcükleri sarfetmeye mahkumdur özgürlük