Batının Ekonomi krizine ve onun işleyişindeki tüm olumsuzluklara, tek ve kalıcı çözüm kesinlikle İslam ekonomisidir!
Kapitalizmin beşiği olan ve geçen yüzyılın ortasından şuana kadar dünyada bu ideolojinin önderliğini üstlenmiş olan ABD, 1929 krizinden sonra en büyük ekonomik krizini şu günlerde yaşamaktadır. 1929 bunalımı dünyada 50 milyon insanın işsiz kalmasına, yeryüzündeki toplam üretimin %42 oranında ve dünya ticaretinin de %65 oranında azalmasına neden olmuştur. 1929 yılına kadar dünyada oluşan diğer krizlere bakıldığında dünya ticaretinin en fazla %7 oranında düştüğü düşünülürse 1929 bunalımının ne derece etkili olduğu tahmin edilebilir. 2008 krizi ise, öyle gözüküyor ki ABD'nin ve tüm kapitalist ülkelerin, son krizi olmayacağı gibi, onun bataklık içerisinden kurtulma hamlesi olsun diye yaptığı her çırpınışı, daha da batmasına ve dolayısıyla yıkılmaya yüz tutmuş bir hal içerisinde olmasına delalet etmektedir.Kapitalizmin ana felsefesi olan şu gerçek; yani insan doyumunun sınırsız oluşu ve onu doyuran nesnelerin ise sınırlı olmuş olması, onları devamlı meşgul etmiş ve doğal olarak devamlı tedirgin etmiştir. İnsanların günden güne artmış olduğu ve teknolojinin de hızlı bir şekilde ilerlediği bir dünyada, kapitalistler bu kör döngü içerisinde son günlerine doğru ilerlediklerini çok iyi bilmektedirler. Örneğin siyah altın diye bilinen petrol ve doğal gaz rezervlerin günden güne azalmış olması ve buna mukabil onu tüketen dünya insanların buna olan ihtiyacının azalacağına bilakis günden güne artığı bir dünyada, bu siyah altının bulunduğu yerlerde düzenli olarak kriz, açlık, sefalet ve savaşların bitmemiş olması herhalde her kesin bildiği bir hakikatır.
Ve yine kapitalist bir ülkenin olmazsa olmazı olan faizli bankacılık sistemi de buna örnek verilebilir. Kapitalist bir bankanın asıl kazanç kaynağı onun milletten toplamış olduğu düşük faizli paraları, çok daha yüksek faizle kişilere verip onları adeta sömürmesidir. Şimdi zenginlerin her geçen gün daha da zengin olduğu bir dünyada ve fakirlerin ise değil aynı kalmayı, her geçen gün daha da durumunun kötüleşmiş olması, bankaları sıkıntı içerisine ve zor duruma sokmaktadır ve sömürü çarkının yavaşlayıp yıkılmaya doğru gittiğini bize göstermektedir. Alıcı gücü temsil eden toplumun orta ve düşük gelirli insanların tüketimde adeta zorunlu boykot edişleri, zengin elitin ürettiği tüm tüketim araçlarını, yani gıdadan tutun araba ve elektronik aletlere kadar hepsinin satılamadığı anlamına gelmektedir. İşte reel kriz dedikleri de budur ve ekonomik krizin devamı doğal olarak reel kriz doğurmaktadır ve bu bir anlamda da kapitalizmin son çırpınışlarıdır.
Faiz bataklığına saplanmış olup ta, hayatını ve ailesini heder etmiş yüz binlerce ve hatta milyonlarca insan ve onların yaşamış olduğu toplumlar, bu sömürü sisteminin ne kadar acımasız ve adaletsiz olduğunu bir fiil yaşamaktadır. Lakin gerçek bir alternatif, onlar nezdinde, bulunmadığı için, bu bataklık içerisinde boğuşmak zorunda olduklarını zannediyorlar. Halbuki batılı bilim adamları da biliyor ki bu işlemeye hiç bir açıdan müsait olmayan batı kapitalist ekonomisine tek ve kalıcı alternatif, İslam Devleti Hilafet çatısı altında uygulanacak İslam ekonomisidir. Bu alternatif İslam ekonomisinden genişçe ileride bahsedeceğiz inşaAllah. Bakınız batı ekonomisi uzmanlarından, bu İslam ekonomisine isnaden söylemiş oldukları hakkında, bir örnek vermek istiyorum.
Loritta Napolonie yazmış olduğu en son kitabında (Globaleşen dünyanın pezevenkleri, orginal - Die Zuhälter der Globalisierung) ve 2008 yaz aylarında yapmış olduğu bir alman kanalındaki söyleşide, kapitalist ekonomisinin çöktüğünü ve alternatif olarak ise islam ekonomisin olduğunu çok net bir şekilde vurguluyor.
Loritta Napolonie 1955 yılında İtalya'da doğmuş olan ve daha sonra İngiltere de büyümüş ve okumuş olan ekonomi uzmanı ve uzun yıllar boyunca bankalarda ve medyada bu alanda danışmanlık yapmış olan bir kişi.
Gelelim 2008 yılında gerçekleşen Amerika'daki krizin özetine;
Kredi kriziyle 13 ay önce başladı. Konut sektöründe ortaya çıktı. Krizin nedeni 11 Eylül saldırılarından sonra finans sistemleri rahatlasın diye yapılan faiz indirimleri. Faizler inince para ucuzladı. Dolayısıyla konut alımları da ucuzladı. Böylece konut kredileri bol miktarda dar gelirlilere de açıldı. Sonra faizler yükselince bu krediler ödenemedi. Ödenemeyince de kriz çıktı.
Krediler niye bu kadar yaygın şekilde ödenemedi? Faizler yükselince konutlar teminat olarak verildiği için konut değerleri birden bire düştü. Arada bir teminat farkı doğdu. O teminatı sizin karşılamanız gerekiyor. Karşılayamayınca konutu geri veriyorsunuz. Konutu geri vermek de sistemi kriz içine soktu. Bankaların elinde konut birikiyor, onları nereye satacaklar? Böylece risk altına girmiş oluyorlar.
İşte ABD Lehman Brothers adlı bir bankanın 15 Eylül 2008 yılında iflas bayrağını çekmesi ile başlayan bu kriz dalgası, ardından onlarca bankanın ve bu bankalarla çalışan firmaların iflas etmesine sebep oldu. Akabinde toplumda bir güvensizlik hakim olmaya başladı ve insanlar; "benim mensup olduğum bankada batar mı veya paralarımı tekrar geri alabilir miyin" diye paralarını çekmeye başladı ve altın, gümüş, arsa gibi değer kaybı konusunda güvenilir olan yatırımlar yapmaya başladılar. Bu süreç içerisinde spekülatif olan borsa alak bulak oldu ve özellikle (gelişmiş ülke olarak bilinen!) batı ülkeleri 100 milyarlarca zarar görmeye başladı, hisse senetleri acil ve panik bir şekilde satılmaya başladı alıcılar azaldı ve kriz büyüdükçe büyüdü.
Özellikle batı dünyasında yaygın olan ve işlev gören borsa, yaklaşık 2 billyon dolar para dolaşımına sahip. Dünyanın en büyük on borsasına baktığımızda ise en önde New York borsası, ardından Tokio, Londra ve Frankfurt borsası geliyor. Fakat bu 2 billyon doların %14,33 ise New York borsasında işlev gördü için ve tüm borsaların ise bir şekilde birbirleri ile bağlantı içerisinde oldukları için, ABD'deki kriz bir nevi dünya finans krizi olarak nitelendiriliyor.
İşte tüm bu gerçeklerden sonra tek ve yegane kalıcı ekonomik çözümün ne olduğu sorusuna cevaben verilecek tek mutlak cevap; "İslam ekonomisidir". İslam ekonomisini biraz daha yakından tanıya bilmemiz adına ve tüm bu olumsuzluklardan beri ve uzak olduğunu anlaya bilmemiz için, İslam ekonomisinin ana sütunlarını biraz açmak istiyorum.
Evvela şu gerçeği hatırlatma gereği hissediyorum. İslam ekonomisini alternatif olduğu konusu veya işte tüm bu olumsuzluklardan ve hatadan uzak ve tek doğru ekonomik nizam olduğunu anlayabilmek için onu denemek veya ölçmek, tartmak gerekmiyor. Bilakis hiçbir tereddüde yer bırakmayacak bir şekilde doğruluğu ortada olan Allah (c.c.)'nun varlığı ve yine ondan gelen Kuran'ı Kerim'in onun hiç şüphesiz kelamı olduğunu, aklı bulunan her insan için zerre kadar şüphe duyulmayan bir hakikattır. Öyleyse Rabbimiz bize emrettiği, ekonominin nasıl olması gerektiği konusu, kesinlikle en mükemmel, tek doğru ekonomi olduğu, hiç sorgu suale tabi tutulmaksızın, kabul edilmelidir. Çünkü bu ekonomik nizam, bizleri ve her şeyi yoktan var eden, gelmişi ve geçmişi bilen, aciz, sınırlı ve hiçbir şekilde muhtaç olmayan Allah (c.c.)'nun bize göstermiş olduğu nizamdır.
İslam ekonomisi:
İslâm, genel olarak çalışarak kazanmaya ve servetin artırılmasına teşvik etmiştir. Fakat üretimin artırılmasının niteliğine ve inceliğine müdahale etmemiştir. Bilakis onu istedikleri şekilde gerçekleştirmeleri konusunda insanları özgür bırakmıştır. Serveti oluşturan mal ise doğada mevcuttur. Allah, onu insanların hizmetine uygun bir şekilde yaratmıştır. Allah şöyle buyuruyor:
"O'nun fazlında talep etmeniz için ve O'nun emriyle içinde gemilerin yüzmeleri için size denizi boyun eğdiren Allah'tır."(Casiye 12)
"Yerde ne varsa hepsini sizin için yaratan odur."(Bakara 29)
"Göklerde ve yerde bulunan şeyleri size boyun eğdirdi, hepsi Allah'tandır."(Casiye 13)
"İnsan, yiyeceğine bir baksın. Suyu (yağmuru) şarıl şarıl Biz akıttık. Sonra yeri bir yarışla yardık. O yerde ekinler, üzüm bağları, bitkiler, zeytinler, hurmalar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik. Bunlar sizin ve hayvanlarınızın istifadesi içindir."(Abese 24-31)
"Biz ona (Süleyman'a) savaş sıkıntılarınızdan sizi koruması için zırh yapma sanatını örettik."(Enbiya 80)
"Biz kendisinde şiddetli bir güç ve insanlara bir çok yararı olan demiri de indirdik."(Hadid 25)
Bu ve benzeri ayetlerde mal ve insan emeğinin Allah tarafından yaratıldığı ifade edilmiş ama mal konusunda bunda başka hiçbir özellik belirtilmemiştir. Bu da gösteriyor ki, mal kapsamına giren maddelere ve insan emeğine bir müdahale söz konusu değildir. Ancak malın insanların kendisinden yaralanmaları için yaratıldığı açıklanmıştır. Zira İslâm'da servetin üretimine müdahale edildiğine dair herhangi bir şer'i nassın bulunmayışı buna açıklamaya yeter. Bunun yanında malın üretiminin ve insan emeğinin verimli bir şekilde değerlendirilmesi ile ilgili konunun insanlara bırakıldığına işaret eden şer'i nasslar bulmak mümkündür. Rivayet edildiğine göre Rasul (sas) hurma ağaçlarının aşılanması ile ilgili olarak şöyle demiştir:
[QUOTEIT]"Dünya işlerini sizler daha iyi bilirsiniz."(Müslim, Kitabu'l-Fedai, 4358)[/QUOTEIT]
Yine rivayet edildiğine göre; "Resul (sas), Müslümanlardan iki kişiyi silah yapma sanatını öğretmeleri için Yemen'in Cüreş şehrine göndermiştir."
Bunlar da gösteriyor ki şeriat, malın üretilmesi işini insanların bilgi ve tecrübelerine bırakmıştır.
Dolayısıyla İslâm, İktisat bilimine değil iktisadi sisteme yönelerek, servetin elde edilişi ve ondan faydalanmanın niteliğini konu edinir. Servetin üretim şeklini ve fayda sağlayan araçları kesinlikle konu edinmez.
İslâm, mülk edinme sebeplerini, mülkiyetin el değiştirilmesine dair sözleşme türlerini, bünyesinde birtakım şer'i kuralları ve şer'i hükümleri, barındıracak şekilde ilgili bir çok konuyu kendisine kıyas edilerek çözülebilecek nitelikte genel hatları ile vermiştir. İnsana çalışmayı ve hükümlerini açıklamış, çalışacağı sahanın ve mesleğin seçiminde insanı serbest bırakmıştır. İster marangoz, ister ayakkabıcı, ister ziraatçı, ister sanayici vb. herhangi bir mesleği seçebilir. Mülk edinme şekillerinden hediyeyi genel ilkelerle açıklayarak, bağış konusunun kıyası yapılarak çözülebilmesini sağlamıştır. Yine vekilin ücret almayı hak etmesinde olduğu gibi vekaleti icareye kıyaslamıştır. Görüldüğü gibi şar'i mülk edinme sebeplerini ve ilkelerini genel anlamlar içerecek şekilde beyan etmiştir. İşte böylece mülk edinme sebeplerini gerçekleşebilecek yeni olgulara çözüm getirebilecek yetkinlikte ve kapsamda belirlemiştir. Fakat mülk edinme sebepleri, muamelatların yenilenmesi ile yenilenmezler. Çünkü insanların şeriatta geçen muamelatla sınırlı olmaları farzdır. Fakat bu prensipler, kapsamı ve türü ne olursa olsun ortaya çıkabilecek her konu için bir hüküm koyabilecek niteliktedir. Bundan dolayı Müslüman, temiz ve helal olmak şartı ile mal edinme konusunda hiçbir engelle karşılaşmadan süratle amacına ulaşmaya çalışabilir. Böylelikle her bireyin karşılanması gerekli ihtiyaçlarını karşılayacak ortam ve şartlar sağlanmıştır. İslâm, bireyi çalışmaya teşvik etmekle yetinmediği gibi ihtiyaçlarının karşılanmasını sadece bireylerin kendi kazancına da bağlı kılmamıştır. Bilakis gerektiği zaman beytülmalda bireylere harcanma yapılmasını da gerekli kılmıştır. Çalışma gücünden yoksun aciz kimselerin geçimini devlete yüklediği gibi ümmetin ihtiyaçlarını karşılamayı da devletin görevlerinden biri olarak kabul etmiştir. Çünkü vatandaşların bu devlet üzerinde hakları vardır.
Buhari, İbni Ömer'den Rasul (sas)'in şöyle dediğini rivayet etti:
[QUOTEIT]"İnsanlar üzerinde imam olan kimse çobandır ve güttüklerinde mesuldür."(Buhari,
Kitabu'l-Ahkâm, 6605)[/QUOTEIT]
İslâm, kanunlar çerçevesinde yüklendiği görevleri yerine getirebilmesi için devlete cizye, haraç ve zekat müesseseleri ile beytülmala düzenli bir şekilde mal toplama yetkisini vermiştir. İslâm, yolların, hastanelerin yapımı, açların doyurulması gibi Müslümanların hepsine farz olan konuların yerine getirilmesi için vergi toplama hakkını devlete vermiştir. Bireylerin kamu mülkiyetini yönetmelerini, devletin onu, mülk edindirmesini ve idaresini bireylere verilmesini yasakladığı gibi, kamu mülkiyetini devlet idaresi ve yönetimi altına vermiştir. Çünkü genel yönetim yetkisi devletin olup, devletin bir kimseyi bir işin yapılmasından yetkili kılmadıkça onun o işi yapması yasal değildir. Kamu mülkiyeti, ümmetin ekonomik açıdan ilerlemesini sağlayabilmek için devlet tarafından işletilip gelir getirmesi kaçınılmaz olan; petrol, demir, bakır vb. kaynaklardır. Çünkü bu mallar ümmetin olup, devlet bunları işletmek ve idare etmek için elinde bulundurur. Bu malların çoğaltılması için harekete geçen devlet, ümmetin işlerinin güdülmesi, gözetilmesi yükümlülüğünü yerine getirmiş olur. Aynı şekilde bireyin de mal kazanma yönünde çalışıp, uğraşması sonucunda, bir bütün olarak temel ihtiyaçların tümünün doyumu ve lüks ihtiyaçları ise doyumuna imkan sağlayacak bir durum ve servet çoğalması sağlanmış olur. Bireylerin mal kazanmaya teşvik edilmesi ve bu arada bazı malların devlet eliyle kamu yararına işletilip çoğaltılması ile hedeflenen ekonomik ilerleme ancak, malın ihtiyaçları karşılama aracı olarak düşünülme-sindendir. Yoksa malın kendisi için veya onunla böbürlenmek, günah olan işlere harcamak veya diğer insanlar içerisinde hakimiyet kurmak için değildir. Bunu için Rasulullah (sas) şöyle dedi:
[QUOTEIT]"Kim haram ve çirkin işlerden kaçınıp helal olarak dünyayı (malı) isterse, Allah'a yüzü ayın on dördü gibi parlayarak kavuşacaktır. Çoğaltmak ve cimrilik, kibirlilik yapmak için mal isteyen kimse, Kıyamet Günü Allah'ın gazabına uğramış olarak huzura çıkar.
"Ey ademoğlu senin gerçek malın; ancak yiyip bitirdiğin, giyip eksilttiğin, sadaka olarak verip geriye bıraktığın değil midir?"(Müslim, Kitabu'z-Zühd ve'r-Rakaika, 5258; Ahmed b. Hanbel, El-Medniyyun, 15736)[/QUOTEIT]
Allahu Teâla şöyle dedi: [QUOTEIT]
"İsraf etmeyiniz. Muhakkak ki Allah, israf edenleri sevmez."(En'am 141)[/QUOTEIT]
İslâm; malı kazanmada, büyüklük taslamayarak temel ihtiyaçları gidermek için bir araç kıldığı gibi, iktisadi işlerin tümünün Allah'ın emir ve nehiylerine göre yürütülmesini gerekli kılmıştır. Müslüman'a, ahiret hayatını istemesi dünyadaki nasibini de unutmaması emredilmiştir. Allahu Teâla şöyle dedi:
[QUOTEIT]"Allah'ın sana verdiği (nimet) ile Ahiret yurdunu gözet. Dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de (insanlara) iyilikte bulun. Yeryüzünde fesad yapmayı hiç kast etme."(Kasas 77)[/QUOTEIT]
Onun için İslâm'ın iktisadi felsefesi, Allah ile olan bağlantısının bilincinde olarak iktisadi işleri Allah'ın emir ve yasaklarına göre oluşan yapısı ile belirlenmiştir. Yani Müslümanların yaşamındaki toplumsal ilişkilerin düzenlenmesinin temel fikri, iktisadi ilişkilerin şer'i hükümlerini gerektirdiği yapıda olmasıdır. İslâm Devleti'nin tebaası olanların iktisadi ilişkileri şer'i kanunlarla düzenlemiştir. Böylece onları İslâm'ın mübah kıldığını mübah yasakladığı işleri de yasaklayarak kayıt altına alır. Allahu Teâla şöyle dedi:
[QUOTEIT]"Rasul size neyi getirdi ise onu alın, neden nehyetmiş ise ondan kaçının"(Haşr 7)[/QUOTEIT]
[QUOTEIT]"Ey insanlar! Size Rabbınızdan bir öğüt ve gönüllerde olan (hastalıklara) bir şifa geldi."(Yunus 57)[/QUOTEIT]
[QUOTEIT]"O'nun emrine karşı gelenler kendilerine bir fitne veya elem verici bir azabın isabet etmesinden çekinsinler."(Nur 63)[/QUOTEIT]
[QUOTEIT]"Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet."(Maide 49)[/QUOTEIT]
İslâm, Müslüman ve Müslüman olmayanların hepsini bu hükümlere bağlı kabul eder ve bunu yasal düzenlemelerle garanti altına alır. Özellikle Müslümanları bu durumun ve siyasetin uygulamasına yönelten, Allah korkusunun itici gücüdür. Bir de bu siyaseti devletin halkın üzerine uygulamasını sağlayan yasama yetkisidir. Allahu Teâla şöyle buyuruyor:
[QUOTEIT]"Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Gerçekten iman etmiş iseniz faizden geri kalanı terk ediniz."(Bakara 278)[/QUOTEIT]
"Ey iman edenler! Beli bir zamana kadar borçlanmış iseniz onu yazınız." Ve devamla şöyle buyurdu:
"Ancak aranızda çevirdiğiniz bir ticaret olursa, bu durum farlıdır. İşte o zaman yapmakta olduğunuz alışverişinizi yazıp şahit göstermeniz de bir mahzur yoktur."(Bakara 282)
İşte bu hükümler, uygulamaların niteliğini ve insanların bu hükümlerle kayıt altına alınmalarının niteliğini açıklamaktadırlar.
Görüldüğü gibi İslâm'ın iktisadi siyaseti iki temel üzere kuruludur:
1- Belli bir toplumda yaşayan her bireyin insan olarak ihtiyaçlarını karşılamak ve bu amaçla bireyleri ihtiyaçlarını karşılayabilmek üzere servet elde etmeye teşvik.
2- Bu siyaset bir tek fikri temel üzerine yani işlerin şer'i hükümlerle yürütülmesi üzerine kuruludur. Şer'i hükümler ise bireyler tarafından Allah korkusunun etkisiyle, otorite gücü ile de devlet tarafından uygulanır. Yani yönlendirme ve yasama gücü uygulamanın temelidir. (İktisad Nizamı Takiyyudin En-Nebhani)
İşte biz Müslümanların ve insanlığın tek kurtuluş reçetesi, Allah (c.c.)'nun bizlere göstermiş olduğu İslam ekonomisidir. Bu nizamın bir bütün olarak uygulanabilmesi için ikinci Raşidi Hilafet Devletinin kurulması gerekmektedir. Rabbim bizleri en kısa zamanda bu devlet ile müşerreflendirmesini dileyerek konuma son vermek istiyorum.
Mehmet Aydın