“Türk Dünyası Ankara Presbiteryen Kilisesi Başpastörü Yavuz Kapusuz: Ateistti, nurcu oldu şimdi başpastör… AKP Grup Başkanvekili Salih Kapusuz’un akrabası olan Yavuz Kapusuz, gençliğinde ateistmiş. Üniversite ile birlikte Nur Cemaati’ne girmiş, ardından da başka bir gruba. Yıllar sonra Hıristiyanlığı seçmiş. Bugünse başpastör… Türk Dünyası Ankara Presbiteryen Kilisesi Başpastörü Yavuz Kapusuz’un hikâyesi ise artık son yıllarda dindar Müslümanların bile Hıristiyanlık dinini seçebildiğini ortaya koyuyor. Gençlik yıllarında ateist olan Yavuz Kapusuz, üniversiteye başlamasıyla birlikte Fethullah Gülen Cemaati’yle tanıştı. Bir süre bu cemaatin içinde kaldıktan sonra, başka bir tarikata bağlandı. Daha sonra kendi kendine Hıristiyanlığı benimseyen Kapusuz, zamanla Kilise’nin hizmetine girerek başpastörlüğe kadar yükseldi. İmar planına aykırı olduğu için mevcut kilisede faaliyet göstermelerinde sorunlar yaşadıklarını, yeni kilise için arsa tahsisi ve izin alınması için İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun devreye girmesine rağmen sorunun halen çözülmediğini belirten Kapusuz, “AB’ye gitsek kazanırız ama o zaman bize vatan haini derler” diyor. Kapusuz, Hıristiyanlığa geçişini şu sözlerle anlatıyor: “Üniversiteye başladığım yıllarda Nur Cemaati ile tanıştım. Ankara Üniversitesi Kırıkkale Kampusu’nda okula başladım 1990’da. Bu cemaatin mensupları gerçekten hoşgörülü insanlar, saygı gösteren insanlar. Onlar gibi düşünmeseniz bile size saygı gösteriyorlar. Sıkıntılı zamanlarımda da gerçekten büyük desteklerini gördüm, yardım ettiler. Ateist olduğumu bildikleri halde saygı gösteriyorlardı ve bundan etkilendim. Onların yurdunda kalmak istediğimde ‘Buyurun, kapımız herkese açık’ dediler ve aldılar. Bu tutumları beni çok etkilemişti, halen de değer veriyorum o cemaatin üyelerine” (Tempo dergisi, 21–28 Mart 2005 sayısı).
Kızına ağlayan profesör!
Bir başka olayı da Ankara Kulisi’nde kalem oynatan değerli gazeteciler Mustafa Kurdaş–Mustafa Yılmaz’dan aynen nakledelim:
“Profesörün sıkıntısı yüzüne yansımıştı. Diğer profesör arkadaşına “Bir gün kızımın karşıma geçip Baba ben Hıristiyan oldum diyeceği 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi” dedi. Üstelik kızı İmam Hatip mezunuydu. Profesör arkadaşından kızıyla konuşup ikna etmesini istedi. Kıza ilk soru “Neden Hıristiyan olduğu” sorusuydu. Kızın cevabı, Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü söylemiyle birebir örtüşüyordu: Kızcağız tıpkı diyalogcular gibi; “Hristiyanlar da cennete girecek diyen sizsiniz. Lailahe İllallah diyen herkesin mutlaka cennete gireceğini söylüyorsunuz” dedikten sonra “O zaman niye Hıristiyan olmayayım. Hıristiyanlık, İslam’a göre çok daha kolay bir din. Başörtüsü(gerci mucburiyet dinimizdede yok) mecburiyeti yok, 5(buda abartili zaten) vakit Namaz zorunluluğu yok, Haftada bir kiliseye gitmek yeterli. Sonunda cennete gireceksem neden kolay olanını tercih etmeyeyim”.
Bu diyalog işinin gelip dayandığı noktayı görebiliyor musunuz ey diyalogcular!?Neden korkmayalim?Genc dimaglari nasil Hiristiyanlastirdiklarinizdanmi korkmayalim?Yoksa din adina kendilerini tek sözcü ilan etmenizdenmi korkmayalim?