- “İkisi, ‘Ey Rabbimiz! Kendimize yazık ettik. Şayet sen kusurumuzu örtüp, bize merhamet etmezsen, en büyük hüsrana uğrayanlardan oluruz’ diyerek yalvardılar.” (Araf, 7/27) mealindeki ayetten öyle anlaşılıyor ki, bu ayrılık da, tövbe etmelerinden önce gerçekleşmiş olduğundan, dünyaya sürgün cezasının bir devamı olduğunu göstermektedir. Bunun yanında, ilahî hikmet bu geçici ayrılıkla onlar arasında karşılıklı bir şevk, bir arzu uyandırmış, onlara ve onların nesline, aile yuvasının sürekli bir yuva olmasının gereğine işaret edilmiştir.
- Bu ayrılık, insanlık ailesi için, ölümle meydana gelen ayrılıktan sonra, hakikî vuslatın ancak cennette olacağını, bunun gerçekleşmesi ise, günahlardan tövbe etmeye bağlı olduğunu hatırlatan bir tablonun zihinlere kazınması bakımından da önemlidir. Çünkü, asıl ayrılık öteki dünyada meydana gelen ayrılık olduğu gibi, gerçek vuslat da ebedî hayatta gerçekleşen mutlu tablodur.
- Hz. Adem ile Hz. Havva’nın bu ayrılıklarını sona erdiren ve onları yeniden bir araya getiren mekân Arafat’tır. Bugün milyonlarca insanın her yıl Arafat’ta bir araya gelmesi, ahiretteki Arasat meydanını hatırlatmaktadır.
- Bu hadise bize gösteriyor ki, Allah’a karşı isyan etmek maddî-manevî ayrılıklarla doludur. Tövbe ile yaptıklarından pişman olmak, yeniden Rabbin kapısına dönüp yalvarmak, vuslatın, kavuşmanın tek yoludur. O halde sevenler-sevilenler olarak hep birlikte Allah’ın sevgisinde birleşmeli, bu yolla yokluk ve ayrılık diyarı olan cehennemden uzaklaşmalı, varlık ve vuslatın ebedî yurdu olan Cennete ehil olduğumuzu göstermeliyiz.
- Hz. Adem iki yüz sene ağlayıp yalvardıktan sonra, tövbe ve duaları kabul olup, hacca gitmesi, emredildi: “Sonra Rabbi onu seçkin kıldı; tövbesini kabul etti ve doğru yola yöneltti” (Ta'ha, 122). Hz. Adem Arafat ovasında Havva ile buluştu. Kabe'yi inşa etti.