Aliimran 32: Şunu da söyle: “Allah’a ve resule itaat edin.”Eğer yüz çevirirlerse, Allah küfre sapanları sevmez.
Aliimran 132: Allah’a ve resule itaat edin ki, merhamet görebilesiniz.
Nisa 80: Resule itaat eden Allah'a itaat etmiş olur. Yan çizen çizsin, biz seni onlar üzerine bekçi göndermedik.
Yukarıdaki ayetlere benzer onlarca ayet vardır ki, Rabbimiz elçisine kesin itaati emreder. Eğer benim doğru bir kulum olmak ve cennetime gitmek istiyorsanız, onun sözlerine uyun diyerek, kullarını elçisine itaat etmesi konusunda uyarır. Bakın bu sözüyle Rabbimiz neyi kast eder?
Nisa 170: Ey insanlar! Resul size Rabbinizden gerçeği getirdi, şu halde kendi iyiliğinize olarak ona iman edin. Eğer inkâr ederseniz, göklerde ve yerde ne varsa şüphesiz hepsi Allah'ındır. Allah geniş ilim ve hikmet sahibidir.
Bakın ayet ne güzel açıklıyor ve Ey iman edenler diyor, resulünüz size benim gönderdiğim gerçekleri, yani Kur’anı getirdi. Demek ki peygamberimizin bizlere vereceği, Allah ın gönderdiği gerçek yol gösterici Kur’an dan başka bir şey olmadığı, çok açık anlaşılıyor.
Kur’an da Haşr suresi 7. ayette şöyle bir cümle geçer. İki farklı mealden yazmak istiyorum ki, daha iyi anlaşılsın.
—Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin.
—Elçi size [ondan] ne kadar verirse [gönülden] kabul edin ve size vermediği şey[i istemek]ten kaçının.
Bu ayette geçen bu cümleyi örnek göstererek, bakın peygamber ne verdiyse onu alın, neleri yasakladıysa, haram kıldıysa ondan uzaklaşın diye anlatarak, peygamberimizin de dine hüküm koyabileceği çıkartılmıştır. İşte Allah ın ayetlerini, kendi hurafe inançlarımızı aklamak, temize çıkarmak için, ancak böyle kullanılır demekten kendimi alamıyorum.
Farklı mealden yazdığım cümle, aslında çok açık ayetin anlatmak istediğini anlatıyor. Lütfen ayetin tamamını ve önceki/sonraki ayetleriyle birlikte okuyup düşününüz. Bu ayette savaşa katılmadığı halde, ganimetlerden pay almak isteyen ve bizlerinde hakları var diyenlere, Allah ın uyarısıdır. Peygamberiniz size ganimeti dağıtırken kime ne verdiyse onu alsın, vermeyenler benimde hakkım var diyerek istemesin, itiraz etmesin diyor.
Tüm bu ayetlerden sonra, şimdide Kur’an a tekrar bakalım, acaba Rabbimiz nasıl bir görev vermiş elçisine? Daha açıkçası elçisinin görev tanımını nasıl yapıyor. Bunu öğrendikten sonra, işimiz daha kolay olacak. Çünkü görevi veren Rabbimiz, elbette yetki ve sorumluluklarını da, O tespit edecektir. Eğer Rabbin vermediği bir yetkiyi bizler vermeye kalkarsak, çok büyük bir günah işlemiş, RABBİMİZE YALAN BİR SÖZ İSNAT ETMİŞ OLURUZ. Bunu yapanların, hesap günü yüzlerine bile bakmayacağım, onların yüzleri kapkara olacaktır diyor Allah. Bakın Yaratan, elçisinin görev tanımını nasıl yapıyor.
Ahkaf 9: De ki: 'Ben elçilerden bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilemiyorum. Ben, yalnızca bana vah yedilmekte olana uyuyorum ve ben, apaçık bir uyarıcıdan başkası değilim.
Cin 21: De ki: “Şüphesiz ben, size ne zarar verebilir ne de fayda sağlayabilirim.”
Enam 50: De ki: “Ben size, ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. Ben sadece, bana gönderilen vahye uyuyorum.” De ki: “Görmeyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?”
Ankebut 18: Eğer siz yalanlarsanız, bilin ki, sizden önce bir takım milletler de yalanlamışlardı. Peygamberin görevi ise açık bir tebliğden ibarettir.
Ahzap 45–46: Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Allah'ın izniyle, bir davetçi ve nûr saçan bir kandil olarak (gönderdik).
Neml 92: 'Ve Kur'an'ı okumakla da (emrolundum). Artık kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete gelmiştir; kim sapacak olursa, de ki: 'Ben yalnızca uyarıcılardanım.
Enam 57: De ki: “Şüphesiz ben, Rabbimden (gelen) kesin bir belge üzereyim. Siz ise onu yalanladınız. Sizin acele istediğiniz azap benim elimde değil.Hüküm yalnızca Allah’a aittir. O, hakkı anlatır. O, hakkı batıldan ayırt edenlerin en hayırlısıdır.”
Rad 40: Onlara va’dettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de, (göstermeden) senin ruhunu alsak da senin görevin sadece tebliğ etmektir. Hesap görmek ise bize aittir.
Nur 54: De ki: Allah'a itaat edin; Peygamber'e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber'in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz)dir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygamber'e düşen, sadece açık-seçik duyurmaktır.
Araf 188: De ki: 'Allah'ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiç bir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı arttırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı. Ben, iman eden bir topluluk için, bir uyarıcı ve bir müjde vericiden başkası değilim.
Enam 48: Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar üzüntü de çekmeyecekler.
Gaşiye 21: Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın.
Kehf 56: Biz resulleri, sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kâfir olanlar ise, hakkı batıla dayanarak ortadan kaldırmak için batıl yolla mücadele verirler. Onlar ayetlerimizi ve uyarıldıkları şeyleri alaya almışlardır.
Allah çok açık ve net, görev verdiği elçisinin, görev tanımını yapmış. Lütfen dikkatle tekrar okuyunuz, bu görevin içinde, Kur’an ın vermediği hükümleri de elçisi verir, Kur’an dışından helal haram koyma yetkisi de vardır, benim hüküm verdiğim gibi, hüküm koyma yetkisini de ona veriyorum, türünden tek bir görevi var mı, böyle bir yetkiyi Rabbimiz vermiş mi elçisine? Elbette hayır. Çünkü Allah hükmü yalnız ben veririm diyor açıkça. HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM, DEMİYOR MUYDU?
Buraya kadar iki konuyu gördük, birincisi Allah kesinlikle elçisine uyulmasını, ikincisi ise Allah ın elçisine verdiği görev ve yetkisinin sınırları neler olduğu konusunda, açıklamalar vardı.
Şimdide acaba Rabbimiz bu görevi elçisine verirken, bizzat kendisine nasıl bir tembihte bulunmuş ve görev esnasında nasıl hareket etmesini istemiş, onu anlamaya çalışalım. Çünkü Allah elçisine bir görev verdiyse, sınırlarını da belirlemiş olmalı, kendisine bizzat bazı tembihler, ikazlar yapmış olmalı, şimdide onları araştıralım.
Maide 67: Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez.
Zühruf 43: Sen, sana vah yedilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.
Tur 48: Artık, RABBİNİN HÜKMÜNE SABRET; çünkü gerçekten sen, gözlerimizin önündesin. Ve her kalkışında Rabbini hamd ile tesbih et.
Hakka 44; Eğer bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortaya sürseydi, 45- Yemin olsun, ondan sağ elini koparırdık. 46 -Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik.
Yukarıdaki ayetlere dikkat ederseniz, peygamberimize hitaben yapıyor ve bakın neler söylüyor.
(Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun.)
Demek ki asıl görevi, RABBİN İNDİRDİĞİ KUR’ANI TEBLİĞ ETMEK, İNSANLIĞA BUNLARI ANLATMAK ONLARI İKNA ETMEK olduğu çok açık. Daha sonrada çok açık bir tembihte bulunuyor.
(Sen, sana vah yedilene sımsıkı sarıl.)
Demek ki sarılacağı, dayanacağı tebliğ edeceği kitap yalnız ve yalnız Kur’an. Şimdide elçisini bakın Rabbimiz, görevi konusunda nasıl açıkça tehdit ediyor ve ne söylüyor?
( Bazı lafları Allah sözdür diye ortaya sürseydi, onun canını alırdık.)
Sanırım her şey çok açık. Bu kadar açık bir tembih alan elçi, Rabbin emretmediği, vermediği bir konuda hükümler verir mi? Zaten verilen hükümlerde Kur’an da apaçık var. Demek ki peygamberimiz, yalnız Kur’an a uymuş ve yalnız Kur’an ı tebliğ etmiş. Tur 48. ayetinde de Rabbin hükmü konusunda SABRET diyor. Yani gerektiğinde ben, hükmümü gönderirim bilgisini veriyor. Allah bir ayetinde elçisinden bahsederek, O kendi hevasından konuşmaz der. Peki, nereden esinlenerek konuşur dememiz gerekir, tüm bu bilgilerden sonra? Elbette Kur’an dan aldığı bilgiler ışığında konuşur diyor. Nasıl olurda bunu farklı anlarız.
Kur’an a baktığımızda bazı ayetlerde, Allah ın elçisini bazı konularda uyardığının örneklerini görürüz. Peki, niçin bu örnekleri verir ve bu olayları anlatır Rabbimiz bizlere Kur’an da? İsteseydi Kur’an a geçirmeden, bizlere bildirmeden bizzat kendisine yapabilirdi bu ikazları. Elbette hiçbirisi boşuna değildir, bizlere çok önemli mesajları vardır bu ayetlerin. Tüm bu ayetlerle Rabbimiz şunu anlatıyor bizlere.
Ben elçimi yalnız bırakmadım, benim kontrolümdedir. O benim yönetimimde asla yanlış yapmaz, onun için onun sözlerine kesinlikle uyunuz, onun söyledikleri benim sizlere gönderdiğim Kur’an dır diyor. Çünkü o sizleri yalnız ve yalnız benim gönderdiğim Kur’an ile uyaracaktır, diye bizlere kesin garanti veriyor.
Hatırlayınız Allah bir ayetinde, sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim demiyor muydu? Bu sözü veren Yaradan, Kur’an da olmayan bir hükümden, sorumlu tutar mı bizleri? Bakın bahsettiğimiz ayetlerden, birkaç örnek verelim.
İsra 73: Onlar neredeyse, sana vah yettiğimizden başkasını bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman seni dost edineceklerdi.
74. Eğer biz seni sağlamlaştırmasaydık, andolsun, onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin.
Buradan da anlıyoruz ki, Rabbimiz işi garantiye almış, elçisinin yalnız Kur’an ile hükmetmesi için kontrol altında tutuyor. Rabbin kontrolündeki elçisi içinde, kullarına bakın ne diyor?
Ahzap 21: Yemin olsun, Allah resulünde sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü arzu edenlerle Allah'ı çok ananlara güzel bir ÖRNEK VARDIR.
Peki, Yaratan örnek olarak sunduğu elçisinin, nesini örnek almamızı istiyor olabilir? Elbette yaşamı, davranışları, Kur’anı hayatına geçirmesindeki örneklik, adalet anlayışı hepsi peygamberimizde toplanmış ki, sizler için en güzel örnek benim resulümdür diyor.
Buraya kadar Rabbin açıkça verdiği görev, yetki ve elçisine yaptığı göreviyle ilgili tembihleri, ikazları gördük. Dikkat ederseniz bu görevleri arasında Rabbin hüküm verdiği gibi, anayasa konumunda hüküm getirme yetkisi yok. ALLAH IN VERDİĞİ, KUR’AN IN HÜKÜMLERİNDEN YOLA ÇIKARAK, HÜKÜM KOYMA, YANİ KARAR VERME YETKİSİ VAR. Zaten bakın hüküm verme konusunda çok net hükmünü veriyor ve neler söylüyor bizlere Rabbimiz?
Kehf 26:…. O HİÇBİR KİMSEYİ HÜKMÜNDE ORTAK KABUL ETMEZ.
Enam 57: De ki: Şüphesiz ben Rabbimden gelen apaçık bir delile dayanıyorum. Siz ise onu yalanladınız. Çabucak gelmesini istediğiniz (azap) benim yanımda değildir. HÜKÜM ANCAK ALLAH'INDIR. O HAKKI ANLATIR VE O, DOĞRU HÜKÜM VERENLERİN EN HAYIRLISIDIR.
Yunus 109: Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en iyisidir
Bu ayetlerden de açıkça anlaşılıyor ki, hüküm verme konusu yalnız Rabbimiz e aitmiş. Hiç kimseyi hükmüne ortak etmeyeceğini, hükmü verecek yalnız kendisinin olduğu ve herhangi bir konuda Allah, hüküm verinceye kadar sabırla bekle, yalnız sana vah yettiğimize uy diyor.
Şimdi de şöyle düşünelim. Peki, peygamberimizin görevi yalnız tebliğ etmek miydi? Elbette hayır, eğer öyle olsaydı onca savaşlar yapılmazdı. Demek ki bu iş bu kadar kolay değil. Toplumu Allah dan gelen yeni bir kitaba alıştırmak, onlara yeni gelen ayetlerin nedenlerini, sebeplerini anlatmak ve en zoru onları ikna etmek, sanırım o kadar kolay olmasa gerek. İşte Allah ın elçisine verdiği HİKMET burada devreye giriyor ve bu görevi de layığı ile yapıyor. ÇÜNKÜ HİKMET İLİM VE BİLGELİK VERİR İNSANA.
Kur’an da öyle ayetler var ki, daha önce indirilen kitaplarda hükmü kaldırılıp, yerine yenileri gelmiş, bu durumda ehli kitabı ikna etmek, çok zor olsa gerek. İşte onun içindir ki peygamberimiz, o günkü isyankâr topluma, ayetleri anlatması, onları ikna etmesi yönünde, çok zor bir görevi de vardı.
Alışkanlıklardan vazgeçmek kolay değildir. İşte peygamberimiz o devrin uslanmaz, isyankâr, fuhşun, sapıklığın kol gezdiği bir ortamda, Rabbin kitabını dinini tebliğ etmek, anlatmak yaymak büyük bir beceri ister.
Allah Kur’an da, toplumları yöneten ister elçisi olsun, ister toplumu yöneten liderler olsun, bakın topluma nasıl hükmedilmesini istiyor.
Maide 44. Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte ONLAR KÂFİRLERİN TA KENDİLERİDİR.
Maide 45: Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar ZALİMLERDİR.
Buradan da çok net anlaşılıyor ki, peygamberimiz yada onun ölümünden sonra ki toplumların yöneticileri, Allah ın Anayasası olan, yalnız KUR’AN dan hüküm veriyordu ve Allah ta Kur’an ın dışına çıkılmaması gerektiği konusunda, çok açık bizleri uyarıyor.
Buradan da anlaşılıyor ki, peygamberimiz din ve inanç adına hükümler veriyor, ama Rabbimizin anayasa konumundaki KUR’AN dan yola çıkarak veriyordu. Din harici verdiği hükümler ise devletin başı olarak, o devrin, dönemin şartlarında toplumu yönetmek adına verdiği kararlardır. Bunları lütfen din ve iman ile karıştırmayalım.
Yukarıda sizlere birçok örnekler verdim. Hüküm koyucu, yalnız Rabbimizin olduğu çok açık anlaşılıyor. Biran tüm ayetleri unutalım ve aşağıdaki ayeti yalnız hatırlayalım.
Zühruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İLERİDE ONDAN SORUMLU TUTULACAKSINIZ.
Değerli kardeşlerim, Allah ın, Zühruf suresi 44. ayetinde, sizleri hesap günü Kur’an dan sorumlu tutacağım dediği halde, bizlere Kur’an da apaçık verilmeyen hükümlerden de sorumlu tutar mı? Böyle bir düşünceyi, adaletsizliği Rabbimiz e isnat etmekle, nasıl bir adaleti Rahmana uygun gördüğümüzün farkın damıyız?
Hiç sanmıyorum, farkında olsaydık Allah a yaptığımız saygısızlıktan dolayı, oturup günlerce Rabbimiz e bağışlaması için yalvarırdık.
Bizlere düşen elde Kur’an, bizlere rivayet edilen ve peygamberimizin hadisleridir dedikleri her sözü, Kur’an süzgecinden geçirmek, onun onayını almak olmalıdır.
Peygamberimiz söylemediği halde, bu peygamber sözüdür demenin büyük yanılgısının sonuçlarına katlanmak istemiyorsak, İslam ı Kur’an merkezinde yaşamalıyız. Çünkü peygamberimizde yalnız Kur’an a uymuş, yalnız Kur’an ile topluma hükmetmiştir.
Yorum ve karar sizlerin.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK