Duanın faydalarına geçmeden önce, 'Dua etme ihtiyacı insanda yaratılıştan mıdır, yoksa sonradan mı kazanılır.' konusuna kısaca temas etmek istiyoruz. Daha sonra da duanın, genel, psikolojik ve sosyolojik faydaları üzerinde duracağız.
Dua etme ihtiyacı insanda yaratılıştan mıdır?
Dua etme ihtiyacı, insanda yaratılıştan vardır. Bu sebepledir ki, bütün dinlerde dua mevcuttur. Üstün bir varlığa inanan her insan, şu veya bu şekilde dua eder. İnsanlar hayatları boyunca, üstesinden gelemeyecekleri birçok şeyle karşılaşmakta; keder, sıkıntı, âcizlik, çâresizlik ve ümitsizliklere mâruz kalmaktadırlar. Bu hususta Yüce Allah şöyle buyurur: "İnsan bir sıkıntıya mâruz kalınca gerek yan yatarken, gerek otururken veya ayakta iken, Bize yalvarıp yakarır. Fakat Biz sıkıntısını giderdik mi, sanki uğradığı dertten dolayı Bize yalvaran kendisi değilmiş gibi eski hâline geçip gider. İşte (hayat sermayelerini boşuna harcayıp) haddini aşanlara, yaptıkları işler, kendilerine böyle süslenmiş, hoşlarına gitmiştir." (Yunus sûresi, 10/12) Bu âyetten de anlaşıldığı gibi dua, insanda fıtrîdir ve özellikle sıkıntılı anlarda Allah'a dua etmek, sadece samimî olarak Allah'a inananlara has bir durum değildir. Allah'a ortak koşanlar da bu gibi durumlarda Allah'a yönelir ve O'na dua ederler. Çünkü insan, yaratılışı itibariyle inanma ve dua etme ihtiyacı hisseder. Bu durum, tabiatında yüzmek olan ördek yavrusunun daha dünyaya gelir gelmez su araması gibidir. Fakat nasıl ki temiz, güzel suları bulamayan pek çok ördek, çamurlu su birikintilerinde kendilerini oyalar. Öyle de, Allah'ı bilmek, O'na dua etmek fıtratında yaratılan insan, Yaratıcısını bulamayınca bu ihtiyacını başka şeylerle tatmine çalışır. Ya Mekke müşrikleri gibi putlara, ya Hz. İbrahim'in kavmi gibi gök cisimlerine tapar, onlardan yardım bekler. Veya günümüzde bir kısım ateistlerin, yani Allah'a inanmayanların yaptığı gibi, tabiatı ilâhlaştırır, Allah'ın san'atını putlaştırırlar.
Allah yerine başka şeylere tapan ve onlardan yardım umanlar hakkında âyette şöyle buyurulur: "Hak dua, ancak Allah'a yapılandır. O'ndan başka dua ettikleri şeyler, onların isteklerini hiçbir şeyle karşılayamazlar. Onların hâli, kuyu başında durup, ağzına su gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Hâlbuki o su, onun ağzına gelecek değildir. Kâfirlerin duası boşa gitmiştir." (Ra'd sûresi, 13/14)
Putu, heykeli ve benzeri şeyleri ilâh kabul edip, onlara dua ederek onlardan yardım beklemek, gerçekten aklın alacağı bir şey değildir. Kur'ân âyetlerinde onların böyle sapık hareketlerine sıkça yer verilir. Meselâ, Hz. İbrahim (a.s.) kavmine sorar: "Taptığınız şeyler, siz dua ettiğinizde sizi işitirler mi? Size fayda veya zararları olur mu?" Onlar şöyle cevap verir: "Hayır, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk." (Şuara sûresi, 26/72–73) Dikkat edilirse, gittikleri yol körü körüne taklittir.
Konumuza ilgili diğer âyetlerin meâlleri şöyledir: "O müşriklerin Allah'tan başka ibadet edip yalvardıkları sahte tanrılar ise, hiçbir şey yaratamazlar. Zaten kendileri yaratılmaktadırlar. Hep ölüdürler, diri değildirler..." (Nahl sûresi, 16/20)
"De ki; Bana haber verin bakalım! Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp taptıklarınız O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah bana bir rahmet dilerse, onlar O'nun rahmetini önleyebilirler mi? De ki: Allah bana yeter." (Zümer sûresi, 39/38)
Evet, insan kendi vicdanına müracaat ettiğinde, vicdanının daima Allah'a yöneldiğini görecektir. İnsan, bilhassa "Allah'ın yarattığı bir sanat galerisi" hükmündeki tabiatta dolaşıp, uzaydaki haşmeti, dağlardaki heybeti, çiçeklerdeki rahmeti gördükçe şöyle demekten kendini alamayacaktır: "Ey bu yerlerin Hâkimi! Senin bahtına düştüm. Sana sığınıyorum. Sana hizmetkârım ve Seni arıyorum."1 Böylece şu koca dünya hanında yalnızlıktan, kimsesizlikten, başıboşluktan kurtulacak, hayatın mânâsını ve tadını bulacaktır.
Günümüzde, sadece beş vakit namazın veya belli bir kısım ibadetlerin sonuna sıkıştırılarak küçültülen dua, gerçekte hayatın ve hayat ötesinin en büyük lâzımıdır. Hayatı, duasız düşünmek mümkün değildir. Yaşadığımız hayat, baştan sona kadar duadan ibarettir. Dua, Allah'ın rızâsının şifresi ve Cennet yurdunun da anahtarıdır. Yine dua, ‘kul'dan Rabb'e yükselen kulluk nişanı, alâmeti ve işareti, Rab'den ‘kul'a inen rahmet simgesidir. Daha doğrusu o, Allah'la kul arasında olan münasebetin tam odak noktasıdır. Dua, insanı merdiven merdiven Hakk'a yücelten mukaddes bir miraçtır.
Allah'ın Rahmet elinin üzerimizde dolaşması, dua sayesindedir. Dua, aynı zamanda gazabın da paratoneridir. Evet, hakkımızda rahmeti ve rızayı kazandıran, gazap ve öfkeyi uzaklaştıran tesirli bir kulluktur dua. Bize bakan yönüyle dua, istemektir. Biz maddî-mânevî ihtiyaçlarımızı Rabbimiz'den isteriz.
Dua Etmenin Faydaları
Dünya, hizmet yeri, âhiret de mükâfat yeridir. Onun için biz bu dünyada ibadet eder, mükâfatını âhirette alacağımıza inanırız. Aslında, ibadetin özü olan dua için de aynı şey geçerlidir. Fakat Allah'ın bir lutfu olarak dualarımızın, dünyada da birtakım faydalarını görebiliriz.
A. Genel Faydaları
1. Duanın en güzel, en lâtîf, en leziz, en hazır meyvesi, neticesi şudur ki: Dua eden adam bilir ki, birisi var; onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder. Onun kudret eli her şeye yetişir. Bu büyük dünya hanında o yalnız değil; bir Kerîm Zat var, ona bakar, ünsiyet verir. Hem onun hadsiz ihtiyaçlarını yerine getirebilir ve onun hadsiz düşmanlarını def edebilir bir Zâtın huzurunda kendini tasavvur ederek bir ferah, bir inşirah duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp Elhamdü lillâhi Rabbi'l-Âlemîn der.2
2. Dua, Allah'tan hidayet ve başarı talebidir. Dua insanı başarıya ulaştırır.
3. Rızkın genişlemesine, sağlığın artmasına, ömrün bereketlenmesine vesile olur.
4. Dua, hazinesi sonsuz, kerem ve ihsanı bol olan Allah'tan istemektir. O, bir şeye "ol!" deyince olur. Bir isteği yerine getirmekle hazinesi eksilmez.
5. Dua edeni Allah'ın rahmeti kuşatır. Allah'ın ihsanı ve yardımı ona yönelir.
6. Dua eden, Allah'a itaat etmiş olur. Duayı terk etmek günahtır, Allah'a karşı kibirlenmektir.
7. Genişlik ve sağlık zamanlarında dua etmek, darlık ve hastalık zamanlarında fayda verir.
8. Allah, kulunun çok ve ısrar ile dua etmesini sever.
9. Dua hayrı çeker, zararı savar.
10. Her dua, Allah katında muhafaza edilir, dua eden, duasının yararını ya hayatında, ya da öldükten sonra muhakkak görür.
11. Dua, öyle cömert bir Zât'tan istemektir ki, O kendisine açılan elleri boş döndürmekten hayâ eder.
12. Dua insanı belâdan korur, inmiş ve inecek musibetlere karşı bir kalkandır. Belâların tesirini azaltır.
13. Dua, düşmanların düzenlerini bozar, üzüntü ve sıkıntıları defeder. İnsanın ruhunu tasalardan arıtıp temizler.
14. Dua ettikten sonra insan gönlünde bir ferahlık ve serinlik hisseder. İsteğinin yerine getirileceği konusunda ümidi artar. Bu yönüyle dua, insana bir şifa ve rûhî bunalımlara karşı koruyucu bir sağlık tedbiridir. Bu sebepledir ki, dua etmeyen toplumlar rûhen çökmüş toplumlardır.
15. İnsan, duaya muhtaçtır. Çünkü dua, ruhun gıdasıdır.
16. Dua bütün problemlerin çözüm kaynağıdır. Küçük-büyük bütün problemler, Allah'a havale edilerek ve O'na sığınılarak çözülebilir. Zira bizi hiç yoktan yaratan ve bize yol gösteren O'dur. Bizi yedirip içiren; hastalandığımız zaman bize şifa veren O olduğu gibi; bir gün bizi öldürecek ve tekrar diriltecek de yine O'dur. Nerede olursak olalım, bizimle beraber olan O'dur ve nerede, ne yaparsak yapalım bütün yaptıklarımızı görmektedir. Dolayısıyla, iyilikleri elde edip kötülükleri def edebilmemiz için; "Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam an…" (A'raf sûresi, 7/205) emrine uyarak gece-gündüz devamlı duayla meşgul olmalıyız.
17. Bugün artık biliniyor ki, birçok hastalığın temelinde mânevî sebepler yatmaktadır, birçok derdi ve problemi olan insanlar bazı hastalıklara daha kolay yakalanabilmektedirler. Hattâ öyle görünmektedir ki, rûhen çok sıkıntılı insanlarda kısa bir süre sonra bazı rahatsızlıklar görülmektedir, işte dua maddî hastalıklara zemin hazırlayacak psikolojik ortamı yok etmektedir. Çok sevdiği yavrusunu kaybeden nice ana babanın üzüntüye dayanamayarak kısa bir süre içinde hastalanıp öldükleri bilinen hâdiselerdendir. Şuurlu Müslüman ise, onların birer emanet olduğunu, emanetin sahibinin emanetini geri aldığını, ama o yavrunun öbür dünyada onlara şefaatçi olacağını bildiği için sabretmektedir.
18. Bazı ameliyatlardan sonra veya tedavisi devam eden hastalıklarda hastanın maneviyatının, yaşama azminin tedavide büyük rol oynadığı ifade edilmektedir. Dua edip Allah'a yalvaran bir hastanın mânevîyatı yükselir, kaybolmaya başlayan yaşama azmi canlanır. Yüce Yaratıcı Kur'ân âyetlerini biz mü'minlere şifa olarak indirdiğini bildirmiştir.
19. Dar ve sıkıntılı zamanlarda dua etmek sıradan insanların yapacağı şeylerdir. Zaten sıkıntılı zamanlarda dua etmeyen insana rastlamak pek mümkün değildir. Yiğit adam, eli bol, gönlü ferah ve işi denk olduğu zaman dua eden, Allah'ı hatırlayan insandır. İşte böyle rahat zamanlarda dua eden, yalvarıp gözyaşı döken, seher vakitlerinde kuşlarla birlikte Allah'ı zikir ve tesbih eden insanlara yüce Allah, sıkıntılı anlarında yardım elini uzatır. Bazen öyle kazalar görmekte veya duymaktayız ki, âdeta bir hurda yığını hâline gelen otomobil veya otobüsün içinden burnu bile kanamadan insanlar çıkabilmektedir. Ve bazen gazetelerde okuyoruz: "Öldürmeyen Allah öldürmez." Çünkü böyle bir hurda yığınından canlı insan çıkabilmesi mümkün değildir. Bu tür kazalardan hiçbir yara almadan kurtulmanın temelinde bazı hayırlı işlerin, bazı güzel duaların bulunmadığını kim iddia edebilir? Ferah zamanlarda yapılan iyilikler ve dualar zor zamanlarda fayda verir.
20. Dua ve ibadet insanı diğer canlı varlıklardan ayıran en büyük özelliktir. Âhirette mutlu bir hayat yaşamak bu dünyadaki ibadet ve dualarla mümkündür. Allah'ın rızası O'na yürekten yapılacak dualarla kazanılabilir.
21. Dua, rızkın genişlemesini, sağlığın korunmasını ve ömrün bereketli olmasını sağlar.
22. Dua, kulun yüce Allah'ın gazabından emin ve uzak olmasına vesile olur. Bir hadîste: "Allah'a dua etmeyene Allah gazap eder." (İbn Mâce, Dua 1) buyurulmaktadır.3
23. Canlı ve zinde kalabilmek, dinî şevk ve heyecanımızın devamı için dua çok önemlidir: Bir Müslüman'ın, dinî hayatının canlı ve zinde kalması, şevk ve heyecanını yitirmemesi için evrâd u ezkâr, yani dua okuması çok önemlidir. Yoksa insan zamanla sapabilir, ayağı kayıp sürçüp düşebilir.
24. Dua eden kimsenin hâli, çoluk-çocuğu ıslah olur, malı da bereketlenir. Kendisi de sâlih amel işlemeye muvaffak olur. Her türlü hâli ve her türlü ihtiyâcı için Allah'a dua edip yalvaran kimseye, duada büyük bir sevinç ve nasîp vardır. Çünkü ona, annesi, babası ve diğer insanlar sâlih amelde bulunması için dua ederler. Fakat duadan nasîbi olmayan, Allah'a yalvarıp yakarma lezzetini tatmayan ve Rabbine dua ve ibâdet etmekten kaçınan, kendini büyük gören kişiler hayırdan, Allah'a yaklaşmaktan ve O'nun sevgisini kazanmaktan mahrum sayılırlar. Böyle kişiler, kendilerine ve dualarına cevap verilecek rahmet kapılarını kapatmış olurlar. Çünkü dua etme lezzetinin kalbden çıkarılması, bir şahsın -kendisi farkında olmadığı hâlde- maruz kaldığı en şiddetli bir cezâdır.
B. Duanın Psikolojik Faydaları
1. Mü'min dua ettiği, Allah'tan yardım dilediği zaman gerçek mutluluğu ve huzuru yakalar. Kendi gücünün hiçbir şeye yetmediğini, ancak gücü her şeye yeten Rabbimiz'in kendisini koruyup-gözettiğini hisseder. Bu, insan için en büyük mutluluktur. Bu sebeple duada bir neşve ve manevî zevk vardır ve Cennet'te de sürecektir. Kur'ân'da, bu durum şöyle haber verilir: "İman edip makbul ve güzel işler yapanları ise onların Rabbi, imanları sebebiyle kendilerini, içlerinden ırmaklar akan, o nimet dolu cennetlerdeki mutluluklara erdirir. Onların orada duaları, "Allah'ım! Her türlü mükemmellik Sana aittir ve Sen her türlü noksandan uzaksın!" demek, birbirlerine iyi dilek ve temennileri ise hep "selam!"dır. Duaları "Elhamdülillahi Rabbi'l-âlemin" (Hamd âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.) diye sona erer." (Yunus sûresi, 10/9-10)
2. Tatmin edilmemiş sonsuz istek ve arzularımız şuuraltına atılarak bizde umulmayan zamanlarda çeşitli buhranlara, iç sıkıntılarına yol açar. Dua ile en gizli, en mahrem duygularımızı dile getirir, içimizi boşaltır, ümidimizi kuvvetlendirir, korkularımızı hafifletiriz. Dua, içimize eşsiz bir rahatlık verir, gerginliklerimizi giderir. Dua ile kendimizi Allah'a daha yakın hissederiz. Duasız bir insan, ışıksız bir mahzene benzer. Duasız insan, yalnızlığın karanlık hapishanesi içinde çırpınan bir zavallıdır. Dua ile benlik duvarlarını aşabiliriz. Çünkü dua, engel ve uzaklık tanımaz. Zaman ve mekânlar ona engel olamaz. Dua ile sonsuz aczimizi yüce Allah'ın sonsuz kudretine bağlama saâdetine ereriz. Dua ile ruh gücümüzü kanatlandırırız. Duada iç varlığımız aydınlanır. Duada kendi gücümüzle değil; Allah'ın sonsuz gücüyle iç ve dış düşmanlarımıza meydan okuruz.
3. İbadet yapmamak ve dua etmemekten dolayı ruhları aç kalan nice insan vardır ki, uygarlığın bütün lüks ve konforu, ellerindeki servet ve imkânlar onları mutlu edememiştir. Huzurdan mahrum olan bu zavallılar, vicdanlarıyla baş başa kalmaktan korkarlar. Onların çılgınca eğlence ve kahkahaları iç âlemlerinde tutuşan yangını maskelese bile, kendilerini için için kemirmekten asla kurtaramaz. Hatırdan hiç çıkarmamak gerekir ki, ruhun da beden gibi birçok ihtiyacı vardır. Bu hususları gözden uzak tutan yanlış düşünce ve tavırlar, bugün insanlığı rûhen hastalıklara ve sıkıntılara sürüklemekte, kıvrandırmakta, gönül huzurundan mahrum bırakmakta ve onun felâketine yol açmaktadır. İçimiz iman nuruyla parlamadıkça, ruh yaralarına merhem olan ilâhî emirler yerine getirilmedikçe, ibâdet ve dualarla içimizi aydınlatmadıkça ne içimizin kasveti kaybolur, ne de dünya ve âhiret mutluluğuna kavuşabiliriz.4
4. Dua, ilâhî yardımın gelmesi için başvurulan genel bir rûhî mekanizmadır ve insanın yaratıcısına doğru yakınlaşma isteğini ifade eder. Bu yönüyle dua, insan zihninin maddî olmayan âleme doğru çekilmesi, ruhun Allah'a doğru yükselişi, hayat denilen mucizeyi yaratan varlığa karşı aşk ve tapınma ifadesidir; her şeyi yaratan, en üstün kemal, kudret, kuvvet ve güzellik kaynağı, herkesin kurtarıcısı olan görülmez bir varlıkla münasebete geçmek için yapılan bir gayrettir.5
5. Dua, kişide psikolojik bakımdan bir rahatlık, huzur ve mutluluk meydana getirir. Duanın en güzel faydalarından biri de Allah inancının kalblerde kökleşmesini sağlamasıdır.
6. Dua eden kimse, dua etmeden önceki durumuna kıyasla önemli bir değişim yaşamaktadır. Bu değişim göz önünde tutulduğunda herkesin, yaptığı duanın neticesini bir şekilde aldığı söylenebilir. Fakat duanın psikolojik tesiri, bazı şartlara bağlı olarak artar veya azalır. Bir kimsenin başkası için yaptığı duanın da şahsen yapılan dua kadar, hattâ bazen daha etkili olduğu gözlenmiştir. Amerika Birleşik Devletleri'nde 192 hasta üzerinde yapılan bir araştırmada, bunu destekleyen enteresan neticeler elde edilmiştir. Hastane yakınındaki bir kilise bu hastalar için kendilerinin haberi olmadan dua etmiş; hastaların ismi zikredilmeden yapılan dua sonucunda onların şikâyetlerinde azalma tespit edilmiştir. Ayrıca hastalar hastanenin tedavi şartlarını eskisine göre daha iyi bulmaya başlamışlardır.6
7. Klinik gözlemler, duanın sadece hastanın iyileşmesine olumlu katkı sağlamakla kalmayıp, daha genel olarak kişiliğin yeniden yapılanması ve bütünleşmesi konusunda çok etkili bir rol oynadığını göstermiştir.7 Depresyonla başa çıkmada, stresi yenmede, nevrotik ve psikotik birçok hastalığın yanı sıra, fizikî hastalıkların şifa bulmasında dahi duadan insanların büyük ölçüde fayda gördüklerini ortaya koyan çok sayıda gözlem ve araştırma bulunmaktadır.8
8. Dua, kişinin Allah'a yakın olduğu şuuruyla onda bir güvenlik hissi doğurur, kaygılarını hafifletir. Konuyla ilgili gözlemler, özellikle kriz zamanlarında duanın rahatlatıcı, yatıştırıcı ve kaygıları azaltıcı neticeler verdiğini göstermektedir.
9. Dua, kişinin gücünü arttırır, faaliyetlerine canlılık katar, şuur düzeyinin yükselmesine ve idrakinin güçlenmesine vesile olur.
10. Dua eden kimse sıkıntılı, bunalımlı ve gergin bir durumda ise, duanın tesiri, yatıştırma ve rahatlatma şeklinde kendisini gösterir.
11. Duanın, insanın ahlâk ve karakter yapısı üzerinde olumlu etkilerinin de bulunduğu tespit edilmiştir. Sık sık ve düzenli yapılan dua, fazîletli bir yaşayış ve karakter olgunluğunun önemli bir faktörü olabilmektedir.
12. Devamlı dua eden kimselerde vazife ve mesuliyet şuuru artar, kıskançlık ve kötülük eğilimi azalır, başkaları hakkında iyilik ve hayırseverlik duyguları güçlenir.
C. Duanın Sosyolojik Faydaları
Duanın sosyolojik tesirleri, yani topluma bakan faydaları da vardır. Çünkü duasız toplum boşluktadır. Dua etme duyarlılığını yitirmiş bir toplumu ve aynı zamanda insanlığı, hüzünlü ve ümitsiz bir gelecek beklemektedir. "Dua ihtiyacını kendinde öldüren bir toplum, pratikte fesat ve çöküşten korunabilecek unsurlara artık sahip değildir."9
Dua ettikten sonra insan, gönlünde bir ferahlık ve serinlik hisseder. İsteğinin yerine getirileceği konusunda ümidi artar. Bu yönüyle dua, insana bir şifa ve rûhî bunalımlara karşı koruyucu bir sağlık tedbiridir. Bu sebepledir ki, dua etmeyen toplumlar rûhen çökmüş toplumlardır.
Allah'a dua eden fertlerden meydana gelen bir toplum, sağlam bir toplumdur. Anarşiden, kargaşadan, intiharlardan, ahlâkî çöküntülerden uzak bir toplumdur. Birbirlerine samimi dua ederek karşılıklı sevgi ve saygılarını artırırlar. Meselâ, her Cuma günü hutbede şu meâlde dua yapılır: "Allah'ım, erkek-kadın bütün mü'minleri, Müslümanları bağışla! Hem vefat edenleri, hem hayatta olanları affet! Allah'ım, dine yardım edene yardım et! Müslümanları perişan etmek isteyenleri perişan et! Allah'ım İslâm'ı ve Müslümanları kuvvetlendir."
Bu gibi dualarla dünyanın her tarafındaki ehl-i îman kalbî-ruhanî-nuranî bağlarla birbirine bağlanır. "Mü'minler bir vücudun âzâları gibidirler..." (Buhârî, Edeb 27) hadîsinin sırrı gerçekleşir.
Bu mânânın en muazzam görüntüsü hac ibadetinde Arafat'ta meydana gelir. Dünyanın dört bir tarafından gelmiş, renkleri ayrı, dilleri ayrı milyonlarca Müslüman hep bir ağızdan "Lebbeyk Allahümme Lebbeyk" diyerek bütün Müslümanlar nâmına, Allah'a teslimiyetlerini takdim ederler. Her nimetin O'ndan geldiğini, bütün mülk ve saltanatın ortaksız olarak Allah'ın olduğunu kâinata ilân ederler.
"Hac ve umre için Ka'be'ye gidenler Müslümanların Allah'a gönderilmiş temsilcileridir. Dua ederlerse Allah kabul eder, af dilerlerse affedilirler" (İbn Mâce, Menasik 5) hadîsinin sırrınca bütün ehl-i îman için hayır duada bulunurlar. Allah'ın affını dilerler.
Bu şekilde toplu hâlde yapılan bir dua ise, kabul olmaya daha layıktır. Nasıl ki, ormanlarda milyonlarca ağaç gökyüzüne doğru dallarının elleriyle Allah'tan rahmet istiyorlar, Cenâb-ı Hak da, onların bu cemaat şeklindeki dualarını kabul edip, ormanlık yerlere bol bol yağmur gönderiyor. Onun gibi, böyle milyonlar hacıların dilleriyle yapılan dualar, elbette Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinin Müslümanlara gelmesine vesîle olmaktadır.
Sakarya Üniv. İlahiyat Fak. Öğrt. Üyesi
dayduz@yeniumit.com.tr
Dipnotlar
1. S. Nursî, Sözler, Işık yay., İstanbul 2004, s. 33.
2. S. Nursî, 24. Mektub 4. Nükte.
3. Cemal Sofuoğlu, Açıklamalı Büyük Dua Kitabı, İrfan yay., İstanbul 2000, s. 16-21.
4. Abdullah Aymaz, Psikolojik ve Sıhhî Açıdan İbadet, Nil yay., İzmir 2000, s. 72.
5. Carrel, Dua, (Terc. Kerim Güney), s. 6.
6. Brown, The Human Side of Prayer, s.166.
7. Wulf, Psychology of Religion, s. 167-168.
8. Bkz. Johnson, Psychology of Religion, s. 237-246.
9. Carrel, Dua, (Terc. Kerim Güney), s. 56.