nyilmaz@yenisafak.com.tr
Lamı cimi yok!
Bu hadisenin 'ama' kaldıran yanı hiç yok…
Lafı eğip bükmeden Hüseyin Üzmez'i şiddetle kınadığımı kayıtlara geçmek istiyorum.
Seçtiğim hiçbir kelime, kurduğum hiçbir cümle olayın dehşet boyutunu ortaya koymayacak, hislerime tercüman olamayacak, biliyorum.
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı 'vahim ötesi' bir durum neticede!
Mağdur 14 yaşında bir kız çocuğu, olay 'cinsel istismar', suçlanan neredeyse seksen yaşında bir adam olunca… ne söyleseniz boş!
Korkunç mu dersiniz, şoke edici mi, utanç verici mi?
Bakın… hiçbiri karşılamıyor!
Hal böyle iken; konuya 'hap-ilaç'tan dalmak, 'komplo'dan çıkmak, 'Ergenekon' sosuna bulamak, ne bileyim 'sizinkiler bizimkiler' denklemi yapmak düpedüz laf-ı güzaftır…
Hatta kocaman bir ayıptır!
Demek istediğim şu; ayıba başka bir ayıpla karşılık vermek, kara dipli tencerenin yanına benzer bir tencere koymak, olmaz!
Ne bu akıllara zarar iddia ortadan kalkar, ne vicdanlar rahatlar.
Beyefendinin yaptıklarını, 1970'lerde “Allah düşmanlarını” ortadan kaldırmak için ömür boyu hapse razı olan mücahit kimliği de aklamaz, 'İslam'ın ve Müslümanların gür sesi, kafirlerin korkulu rüyası' sloganı da...
Geçmiş olsun!
Zira 'insan'ın olmazsa olmazı ahlak, Müslüman için ayrıca dini bir görev, bağlayıcı bir durumdur.
Sonuçta ortada 'ahlaki zafiyet' varsa bu önce Müslümanların sorunudur.
Dahası sorgulanması gereken bir durumdur.
Yakıştıramayan, inanamayan, yaşadığı şaşkınlığı üzerinden atamayanları anlarım…
Ama bilesiniz, beyefendinin geçmişi, (art niyetliler bir yana) iyi niyetli savunma girişimlerini bile gölgeliyor.
Bu 'misyon abidesi, ekranların efendisi!' kendisinden 50 yaş küçük bir kızla evlendiğini duymayanınız var mı?
Bu tuhaf evlilik gerçekleşmeden önce de üniversiteli bir kıza aşık olduğunu, Ankara Kuğulu Park'ta kendi ifadesi ile yakınlaştıklarını, yıllarca aynı yastığa baş koyduğu eşi, duruma vakıf olanca evliliğinin noktalandığını…
Yani trendi tabiriyle beyefendi, azgın teke sendromunu bile yaya bırakmış!
Ortalama 70 yaşını sürerken üniversiteli aşkı için “Eşimden boşanmadan, onu nikahıma almadan; günaha, cehennemde yanmaya, sorulacak hesaba razı olurdum…” diyecek kadar yani…
Beklenen artık şudur;
Mahkemenin sonuçlanması ve adaletin çıkan sonuca göre tecelli etmesi…
Bu konuya nokta koyarken altını çizerek belirtmek isterim ki; evet bu korkunç bir iddia, vahim bir durumdur.
Unutulmaması gereken ise 'suçun şahsiliği' prensibidir.
Yani iddiaların odağındaki isim Hüseyin Üzmez'dir, sadece Hüseyin Üzmez…
İslami kesim diye adlandırdığınız muhafazakâr, mütedeyyin, dindar (nasıl buyurursanız artık) insanlar değil!
Bu insanların inandığı, ahlak kavramını kemale ermenin şartı sayan, naif inanç sistemi hiç değil!
Bir örnekten yola çıkarak inançlı insanların tümünü karalamak, çamur atmak için fırsat saymak…
Olmadı, müslümanların hepsini aynı kefeye koyup sonra da 'hadi konuşsanıza!' hinliği, cinliği, (af buyurun) zekasızlığını yapmak…
İşte bakın bu da bir başka ahlaki zafiyettir.
Çifte standarttır.
Düpedüz insafsızlıktır.
Ayıbın bin türlü yüzü, kostümü varsa, işte bu yapılan da bal gibi ayıptır