Evrime inananlara inanamıyorum! (Yiğit Bulut / Vatan)
(28.05.2009)
Evrime inananlara inanamıyorum
Sevgili dostlar, iki gün önce "kızım neden evlenmiyor" başlıklı yazıda "hayatta tesadüf olamayacağını" daha doğrusu "tesadüflerin" matematiksel olarak "nasıl imkansız" olduğunu "bir genç kızın" 40 milyon kişide "aradığını" bulma ihtimali üzerinden tartışmış ve "matematik olarak" imkansız görünenlerin, nasıl olabildiği noktasında konuyu bırakmıştım. Kaldığımız noktadan itibaren sizden birçok mesaj geldi. Çok önemli katkılarda bulundunuz...

Bugün "aynı olasılık" hesaplarını "evrensel yasalara, doğaya, maddenin ve hücrenin yapısı" gibi konulara uygulamak istiyorum. Daha doğrusu iki kişinin, "minimum ortak aranan şartlarda" akıl-bilinç-istek-duygularını kullanarak dahi "birlikte olmalarının" matematiksel olarak ne kadar "zor" olduğundan yola çıkarak; "milyarlarca hücrenin mükemmel bir şekilde biraraya gelişini" tartışmak istiyorum. Kimilerine göre bu "bir zekanın bilinçli biraraya getirmesi", kimilerine göre "random-raslantısal" bir "gelişme" yani "evrim"!

Dostlarım, canlı hücre yapısını bırakın bir kenara "sadece bir atom" alalım, yanlış anlamayın "atomu da" örneklemede kullanmayacağım. Sadece içine bakalım ve "raslantı sonucu milyon yıllar sonucu oluştu" denilen "elektron" yapısını inceleyelim... Bir atom içinde en çok dikkat çeken nokta, çekirdeği elektrik yükünden oluşan bir zırh gibi kuşatan elektronların atomun içinde en ufak bir kazaya yol açmamaları! Olsa ne olur? Felaket olur! Madde olmaz! Biz olmayız!

AMA... Felaket sınırında "dolaşan" matematiksel olarak "olması ihtimali" yüksek olan böyle bir kaza asla gerçekleşmez ! Matematiksel olarak "mümkündür" ama olmaz! Tüm işleyiş mükemmel bir düzen ve kusursuz bir sistem içinde devam eder. Çekirdeğin çevresinde saniyede 1.000 km. gibi akıl almaz bir hızla hiç durmadan dönen elektronlar, birbirleriyle bir kez bile çarpışmazlar! Birbirlerinden herhangi bir farkları bulunmayan bu elektronların farklı farklı yörüngelerde bulunmaları, son derece şaşırtıcıdır! Şimdi düşünün; atomdan, hücreden, atomların, hücrelerin "birleşmesinden" vazgeçtim, elektronlar "dahi" mükemmel bir "uyum içindedir" ve bu uyum "varoluştan" bugüne devam eder! Bu noktada başka bir örnek verelim. Yine hücreden, evrimden vazgeçtim. Yerde duran bir tahta parçası var. Üstünde bir tezgah var, usta matkapla "çalışıyor"! Şimdi soralım; matkabın çalışır halde yere düşüp "tahtayı" delme ihtimali ne? İstatistikler her ay o atölyede 3 kaza olduğunu ve yaklaşık her 10 çalışma gününde 1 "rastgele" delik açıldığını gösteriyor. Şimdi bir soru daha soralım; aynı deliğin yanına bir "menteşe" çakılması ihtimali ne? Yine istatistikler o atölyede son 3 yıl içinde sadece bir yani 1.000 günde 1 kez aynı yerde duran artık bir parçaya düşen bir "menteşenin" üstünden geçilmesi sonrası "son derece bozuk" bir şekilde takıldığını gösteriyor. Bu iki verinin anlamı; bir delik ve yanına bir menteşe takılması ihtimali 10 binde 1! Lütfen dikkat daha "pencere" falan yapmadık! Tahtayı kesmedik, deliklerini delmedik, menteşe takmadık!

Sevgili dostlar, bu "gerçekler" ve bu "veriler" eşliğinde bir daha soralım; bir tahtanın bir "pencere" olma ihtimalinin "olmadığı" bir gerçek düzeyinde, tek hücrenin "bir zekanın müdahalesi" olmadan bugün gördüğümüz "mükemmel bizi" ortaya çıkarma ihtimali sizce kaç? Yorulmayın ben söyleyeyim; matematiksel olarak böyle bir "ihtimal" yok! Bu gerçeğe "dünyanın oluşumu", "yer çekimi" gibi kanunların da oluşumunu ekleyin! Tekrar ediyorum; böyle bir "ihtimal" matematiksel olarak "ifade edilemez"! Biraz "matematik" bilen, evrim gibi bir "saçmalığa" asla inanamaz! Bana kendi başına "oluşan tek bir pencere" gösterin, ben de inanacağım!

Sonuç: Yukarıda anlattığım çok "basit" veriler ışığında soruyorum; "sizce evrim" sonucu "bu hale gelmemiz" mümkün mü!
Evrime inananlara inanamıyorum (II) (30.05.2009)

Sevgili dostlarım, "evrim" Türkiye'de ne kadar hassas bir konuymuş, önceki gün yaşayarak öğrendim!

Sabah kalktığımda "mail" kutularım dolmuş, gazetede "yorumları" giren arkadaşlarımız bunalmaya başlamıştı! Sizden "bilimsel ve dini açıdan" olaya bakan o kadar çok mesaj geldi ki, bunlar başlı başına bir "kaynak" oldu. Eleştirenlere de "katkı" yapanlara da çok teşekkür ediyorum.

Bugün izninizle sizden gelenlerden yola çıkarak hatta alıntılar ile paylaşarak, konuya devam edeceğim. Her şeyden önce "başlığı" çok doğru atmadığımı gördüm. İstediğimi net ifade edememiştim. Doğrusu "Evrim'in varlığına değil varoluşumuzun rastlantısal başladığı" şeklinde algılanan "evrim kavramına inananlar" olmalıydı. Evrimin varlığına "inanmamak" doğru bir tanımlama değil, en azından benim fikrim bu değil...

Evrim "süreklidir", her yerdedir ve "bilinçli bir zekanın yaradılışı başlattığı" süreç içinde "iyiye ve güzele doğru" evrim veya "tekamül" maddi-manevi anlamda devam eder. Bir sistemi kurarsınız, bileşenlerini "tasarlarsınız" sonrasında sistemin işleyişi sırasında karşılıklı etkileşim ile "yeni sonuçlar" ortaya çıkabilir. Bu da "evrimdir" ama "yaratıcı bilinci" inkar etmek gerekmez! Aynı mantık sosyal sistemlerde de geçerlidir. Sistem "evolution-evrim" geçirmek ve bileşenlerin "ihtiyaçlarına" uymak zorundadır. Evrim veya tekamül engellenir ise "birikmiş evrim devrim" getirir! Örnekleyeyim; Fransız Devrimi sosyal-ekonomik-politik sistemin "halkın düşünce dünyasının evrimine, gelişimine ayak uyduramayan" bir yapının yani "engellenmiş" evrimin "devrimi" getirmesidir... Engellenmiş "evrim" her zaman "devrim" değil bazen de "devrim" süsü verilmiş "darbelere" yol açar! Bu darbeler sivil ve askeri kaynaklı olabilir. Toplumun "evrimi" çerçevesinde onu "kapsayamayan" sistemler "kırılır"!

Diğer önemli bir konu, sizden en çok gelen tespitlerden biri de bu; elektronların "evrim" ile ne alakasının olduğu detayı...Bir okuyucumdan aynen aktarıyorum; "...Elinize bir ipe bağlı top alın ve çevirin. Belirli bir hızdan sonra onun aniden yön değiştirerek sizin gözünüzde patlaması olasılığı SIFIRdır. Çünkü evrenin temel yasalarına aykırıdır. Newton yasaları. Şimdi elektron da kalkıp yörüngesinden ayrılıp, hadi bir çekirdeğe çarpayım diyemez..."

Sevgili okuyucumun cevap vermesi gereken "elektron nasıl orada durur hale geldi", bu yasa "nasıl oluştu" sorusudur! Bir bilgisayarı açın "işletim sistemini" kullanmaya başlayın, orada şunu dersiniz; bu "işareti tıklayınca" program açılacak! Peki "o işletim sistemini yani yerçekimini, evrensel yasaları" hangi güç yazdı, oraya koydu? Şimdi içine hiç işletim sistemi yüklenmemiş bir bilgisayar alın, yerçekiminin olmadığı bir dünya düşünün ve "şimdi kurun aynı çıkarımı"!

Hazır sistem üstünde "çalışmak" ve "sebep-sonuç" üretmek kolaydır, önemli olan "üzerinde ahkam kestiğimiz" sistemi "hangi gücün" dizayn ettiğidir!

Sevgili dostlar, canlı-cansız bütün sistemler "sürekli evrim" halindedir! Evren "dışa doğru genişlemeye" yani evrimine devam eder! Bu inkar edilemez! Ama bu evrim "ilk yaratılış sırasında" konan "kuralların içinde kalır"! Ve biz tahmin edilebilen veya algıladığımız kadarıyla "öngörebildiğimiz" bu yapıya "düzen", sıçramalara da "düzensizlik" deriz!

Burada çok önemli bir not düşelim; kuantum teorisi "lineer olmayan" yani bizim "idrak kapasitemize göre" olmaması gereken ama "her seferinde şaşmadan" olan olayları açıklamada önemli bir adım atmış ve aslında "kaos" dediğimiz her şeyin bir üst algılamaya göre "kosmos" olduğunu ispat etme yoluna girmiştir. Bütün ihtimaller aynı anda gerçektir ama her seferinde sadece "olması gereken seçenek" hayata geçer! Elektron her zaman yolunu bulur!

Sonuç: Evren, maddenin yapısı, hücre, organizma ve "bizim içinde bulunduğumuz" algılama ile "logaritmasını yazamadığımız" her olay, "üst algılama seviyeleri" için rahatlıkla görülebilecek mükemmel "matematik", "sebep-sonuç" denklemlerine göre işler. Algılayamadığımız "bölümler" için herkes kendine göre "mekanizmalar" kurar! Kimi "kuantum" der kimi "Bundan sonrasına sadece inanılır sorgulanmaz" der! Algılama düzeyimiz arttıkça göreceğiz ve bileceğiz ki; evrenin özündeki "matematik gerçeklere dayanan sebep-sonuç" yasaları kesindir ve "elle tutulabilir, kağıda dökülebilir" hale gelebilir. Bir mühendis "statik hesabı" kağıda döker, bir çocuk oraya sadece "duvar" diye bakar!

Son söz: Evrim gerçektir, süreklidir ve "sistemi kuran" büyük zekanın sisteme kattığı "bileşenlerden" biridir! Sistemin "özü" veya "sistemi yaratan" kavram değil!
"İtici güç" demek, ne büyük "ayıpmış"! (3 Haziran 2009)

"Evrim-yaratıcı zeka" yazılarımı bitirdim ama sağolsunlar "köşe yazarı arkadaşlarım ve mail grupları" devam ettiriyorlar. Bazı dostlarım yazmışlar "milliyetçi bir çizgi, okyanus ötesinde icat edilen Darwin karşıtı bir çizgi ile nasıl uyuşur"! Bazıları daha da ileri gitmişler ve beni "kara gömlekli" olmakla suçlamışlar! Neyse "kara cüppeli" dememişler!

Bu "karşılaştırmalara", yine o yazıları yazanlardan biri olan dostumun cümlesi ile "aklım şaştı"! Türkiye'yi "sevmek" Darwin'i desteklemekle mi başlıyor? Veya Darwin'in teorilerini tatminkar bulmayıp "dahasını" arayanlar, Türkiye'yi sevmiyorlar mı?

Sevgili dostlar, "saçmalık" tam olarak burada başlıyor! Vay "itici güç" dedi, vay "yaratılış" dedi, vay "yaratıcı zeka" dedi, bu adam "olaylara din odaklı" bakıyor, Türkiye'de "neler oluyor"! Hatta "irtica hortluyor"! Çıkarımlar bu şekilde uzayıp, gidiyor!

Ne güzel kandırmışlar bizi yıllarca! Ne güzel bir diyalektik kurmuşlar! Bir tarafta iyi, güzel, temiz, devlet canlısı insanlar... Diğer tarafta terörist, mürteci, devlet karşıtları!

Tam "halkın içinden biri çıkacak, ne yapıyorsunuz, bu kadar faiz ödenir mi, IMF'ye bu faizle borçlanılır mı" diyecek olmuş, "patlayıvermiş İRTİCA" tartışması! ABD ve Avrupa'nın ülkede "bir menfaatini kollamak" gerekmiş, ortalığı karıştırmak lazım gelmiş, tam bir başbakan "ABD ve Avrupa bana para vermezse, Rusya ile işbirliği yaparım" deyivermiş, "hop baba demişler, irtica" var!

Sevgili dostlar, evet, zaman zaman hatta bugün, "ideoloji" devlet içine "sızmaya" çalışmış! Sızmış! İleri gitmiş ama "hiçbir zaman rejimi" yıkacak güce "erişecek" ne amacı ne de gücü olmuş! Olacak mı? ASLA olmayacak, olması da mümkün değil! Bakın neler olmuş... Erbakan-Çiller Hükümeti, tam "Devlet, biriken parasını yüzde X'le özel bankalara faize veriyor, sonra devlet yüzde 2X'le borçlanıyor, kamu için havuz sistemi kurun, bu faizi ödemeyin" demiş... Bir bakmışız "irtica" hortlayıvermiş! Lütfen dikkat edin; Erbakan "her alanda doğrudur, haklıdır, onu savunuyorum" demiyorum! Menderes'in "Rusya'ya" gitmek nasıl "en büyük suçu" ise Erbakan'ın da en büyük suçu "bankalara dokunmayı" denemek! Aynı hatayı bugün Erdoğan da yapıyor ve bankalara "neşter atmaya" çalışıyor! Bunlar ne büyük günahlar bir bilseniz! Patlar yakında yeni bir "irtica" dalgası!

Sevgili dostlar, "Big Bang" yerine Einstein'ın terimi ile "ilk itici güç" dediğim için bana bile, evet bana bile "mürteci" diyecek kadar ileri gidenlerin, "herşey tesadüftür" diyenlere karşı "yaratıcı zeka" kavramını hiç bir "dini" motif kullanmadan tercih ettiğim için beni "afaroz" eden yazarların olduğu bir ülkede, benim artık "irtica" diye ayağa "kaldırıldığımız" dönemlere karşı şüphelerim var! EVET VAR! NE ucuzmuş bu "mürteci" damgası! İşte asıl "tutuculuk" burada! Sorgulamaya bile "tahammül" yok!

Dostlarım, ben şunu gördüm ki; ciddi konulara "dalmak" ve "beraber sorgulayalım" demek büyük bir suç. ÖZÜR DİLİYORUM... Ben de artık "balinaları, uzaylıları, bağları, bahçeleri, üzümü, kayısıyı, sirkeyi, şarabı" yazacağım! Ben de artık "kimseyi eleştirmeden" kızıma-çocuğuma büyük paralar ile TRT'de dizi çektireceğim! Hatta "artist" olup ben de oynayacağım! Başbakan'a "oskar" verip, kızınca "oskarı" geri alacağım! "Ne oluyor" diyenlere de "kara gömlekli, kara vicdanlı" diyeceğim!

SÖZ VERİYORUM; ben de artık "cesur" denemeler yerine "günü masallarla" geçireceğim! Dostlarım, fikir tartışması bizim neyimize! Boşuma gelmemiş bu ülkede "hak etmeyenler, hak etmedikleri her" yere! Ve boşuna "sirkeyle" yıkanıp, üzüm suyuyla "duş" almamışlar her gece!

Son söz: Bu ülkede "şarabı" yazmak çok kolay... Ama "yaratıcı olabilir" demek "engizisyonluk" suç! İyi uykular güzel Türkiyem! "İlk itici güç de", "yaratıcı zeka da" yok! Akdeniz'de balina avına devam! Herkes "rahat" olsun!

YİĞİT BULUT / VATAN