Kâinat nasıl yaratılmıştır? Mahiyeti ve yaşı nedir?” gibi sorular, şüphesiz ilk insandan günümüze kadar sorula gelen ve cevap aranan konulardır. İlk yaratılışla alakalı bu hususlar şimdiye kadar herkesi tatmin edecek şekilde ortaya konamamıştır. Bunun en büyük sebebi, ilk yaratılış ve değişmelerin hususi kanunlar çerçevesinde cereyan etmiş olmasındandır. Biz şimdi, tabiatta cereyan eden kanunlara göre geçmişi anlamaya çalışıyoruz. Halbuki başlangıçta, tabiat yok, kainatta yok, bu kanunlar da yok. O bakımdan, geçmişle ilgili görüş ve düşünceler teori olmaktan öteye gidememektedir.

Kainattaki maddelerin ortaya çıkışıyla ilgili, şimdiye kadar iki görüş dile getirilmiştir. Birisi maddenin ezeli olduğu, diğeri de sonradan yaratıldığıdır.

1. Maddenin ezeli olduğu görüşü


Bu görüşe göre, kâinatı teşkil eden madde ezelden beri vardır. Yani maddenin var olmasında bir başlangıç noktası yoktur. Dolayısıyla sonu da olmamalıdır. Bu görüşü savunanların başında Demokritos (M.Ö. 460-370), Leukippos (M.Ö. 500-440), Epikür (M.Ö. 341-270) ve Lukretius (M.Ö. 98-55) gelir. Bunlar maddenin atomlardan meydana geldiğini ve atomların ezelden beri var olduğunu ve yok edilemeyeceğini savunan ateist ve materyalist bir felsefeye sahiptirler. Onlara göre, insanın bedeni gibi, ruhu da atomlardan meydana gelmiştir.

Bu düşünce tarzını açıklamak için; Pulsatif kâinat, yani genişleyip büzülen kâinat modeli ile Kararlı Durum teorisi modeli ileri sürülmüştür. Günümüz astronomi verileri “maddenin ezelî olduğu” iddiasını desteklemediği için, bu görüşün ancak felsefî alanda bazı taraftarları vardır.

2- Maddenin sonradan yaratıldığı görüşü


Maddenin ezelî olmadığını, sonradan yaratıldığını kabul eden bu modele göre, madde belirli bir devrede yaratılmış ve bu kâinatı teşkil için değişik devrelerden geçmiştir. Dolayısıyla bu kâinatın bir de sonu olacaktır.

Bu görüş, geçmişte Nebula, ya da Kant-Laplace Teorisiyle ifade edilmişti.

Bu modele göre nebula, uzayda bugünkü Güneş Sistemi’nin tâbi olduğu yönde hızlı bir şekilde dönüyordu. Zamanla nebu*la*nın bir taraftan soğuması, diğer taraftan da dönme hızının art*ması, bunun santrifüj kuvvetini artırmıştır. Zamanla ne*bu*lanın ekvator kuşağından bazı parçalar kopmuş, kopan bu parçalar bugünkü Güneş Sistemi ve gezegenler ile diğer peyk ve galaksileri hasıl etmiştir.

Şimdilerde Nebula Teorisi yerini, Big Bang’a, yani Büyük Patlama Teorisi’ne bırakmıştır.

Günümüzde çok fazla taraftarı olan Büyük Patlama Teorisi’ne göre, ilk kâinat maddesi, enerji dolu, sonsuza yakın yoğunlukta ve sıfıra yakın hacimde bir kozmik çorba şeklindeydi. Büyük bir patlamayla genişlemeye başlayan bu yapının sıcaklığı da süratle düşmüştür.

Sıcaklık 12 trilyon derecedeyken, kâinattaki foton kadar, nötron, proton, elektron ile kaon, pion, müon gibi atomaltı parçacıkları teşekkül etmiştir.

Bir saniye sonra kâinatın sıcaklığı 10 milyar dereceye inmiştir. Proton ve nötron çarpışması yavaşlamış, nötronların protonlara dönüşmesi de hemen hemen sona ermiştir. Neticede, bir saniye gibi bir zaman içinde kâinatın kaderi belli ol*muş, artık milyonlarca sene sonra dünya üzerinde sırlarını çözmeye çalışacağımız âlemin ham maddesi hasıl edilmiş, programı çizilmiştir.

Prof. Dr. Adem Tatlı