“İsraf” ve “savurganlık” eş anlamlı kelimelerdir.
İlki, eski dilde kullanılmaktadır.
Bu tür yola başvuran kişiler, İslam dininde hoş karşılanmazlar.
Şayet haddini aşan olursa, şeriata göre cezalandırma yoluna gidilir.
Savurganlığın gündelik hayatımızda girmediği alan yok gibidir. Efendimiz’in (s.a.v) ağzından bu konuda bağışlayıcı biçimde tek bir sözcük bile çıkmaz. Bu nitelik soyut kavramlarda dahi yerini alır.
Örneğin, ‘zamanı israf etmek’ gibi.
Şayet heba etmenin hazzını yaşamayı savunanlar varsa bu değerleri tespit edecek ve bu nitelikleri tenkit edecek hiç azımsanmayacak kadar zümre vardır. Bu hususu akıllardan çıkartmamak gerekir. Bu tipler yadsınamayacak kadar eleştiri oklarını üzerlerine çekerler.
Kur’an, insanların istifadesine sunulan maddi ve manevi nimetlerin paylaşımında gerektiği gibi kullanılmasını laubali hareketlerden kaçınılmasını emreder. Allah Resulü Hz. Muhammed(s.a.v) bir Hadis-i şeriflerinde: “Yiyip için, giyinin ve tasadduk edin. Fakat israf ve kibirden sakının.” diyerek bu halin önüne set çekilmesi için gerekli uyarıda bulunmuştur.
Bu kavram üzerine sathi bir şekilde eğildiğimizde, ortada olan sebepleri görebiliriz. Ancak, asıl önemli olan etmen, ‘BEYİN’dir.
Zamanı boşa harcamak, havai işlerle uğraş vermek, vücuda haddinden fazla gıda alımına sebep olmak, beyni atıl bir halde bırakmaktadır. Bu da israf etmek anlamına gelir.
Dikkâtinizi çekti mi bilemiyorum! Hadisi şerifte israf, “kibir” kelimesi ile birlikte anılmış. Bunun anlamı, iki duygunun birleşerek yeni bir karakteri yapılandırmasıdır. Çünkü iki kavram da birbirinin tamamlayıcısı durumundadır.
Hz. Muhammed (s.a.v), böyle hallerin insanı abartılı durumlara ittiğini düşünüyor olmalı ki, bunları söylüyor.
Bence, en çarpıcı anlamı budur.