Aziz dava Adamı Dündar Taşer'e, bir kere daha Allah' tan rahmet dilerken, onun uzun yıllar önce yazmış olduğu bir yazıyı sizlerle paylaşmak istedik.
CİNNET RÜZGÂRI
AlfonseDaudet'In bir hikâyesi vardır “M. Seguin'in Keçisi” Bütün bakım ve sevgiye rağmen,
keçiler dağlara bakıp bakıp melerler ve bir gün ağıldan kaçıp dağa çıkarlar ve kurtlara yem
olurlar.
Bizim Osmanlı Devletine dâhil olanlar bu keçilere benzediler. Milyonlarca kilometre karelik
bir ülkede bir sürü kavim, bir sürü dil, bir sürü din mensubu kendi özel şartlarına tâbi her çeşit
tecavüzden masun mut-lak bir emniyet, adalet ve hürriyet içinde yaşıyordu. Eflak ve Buğdan
da prens Rumlara tahsis edilmişti (Suçi, İpsilanti, Mavrokarda'da) Aileleri bu makamları ve
Di-van-ı Hümayun tercümanlıklarını ellerinde tutardı. Osmanlı hariciyesinde Müsürüş Paşa,
Alfred Rüstem Bey gibi Hıristiyanlar büyükelçiliğe kadar yükselebilir, Artin Paşa Maliye
Vekili olur. Müslüman teb’a için hiçbir makam memnu değildi. Cezayir'den Kafkas'a,
Belgrad'dan Yemen'e kadar bir ülkede tek kanun, tek vergi, tek pasaportla yaşanır birbirini
tamamlayan, gelişme ve yücelme için bütün İmkânların sağlandığı Osmanlı Nizamı yürürdü.
19. Asırda LordRedelife'in tavsiyesi ile gizli polis kurmak için yapılan teşebbüs boşa çıkmıştı.
Çünkü, hiçbir Türk başkasını Hıristiyan da olsa gözetleyip jurnal etmeye razı olmamış,
teşkilâtın başına geçecek adam bulunamamıştı. Şahsî hürriyet mutlaktı. Bu mutlak hürriyet
devletin lütfu değil, Türk milletinin imânının icabı idi. Padişahlıktan başka her hizmet herkese
açıktı. Sonra bir rüzgâr esti, hürriyet istendi. Rumlar, Sırplar, Bulgarlar, Rumenler bu hür
ülkede hürriyet aradılar. Varlığı mutlak olduğu için bilinmeyen hürriyetin yokluğundan
şikâyet ettiler. Dövüştüler, vuruştular devletçikler oldular Amma yine yabancı krallar emrine
girdiler. Yunanistan Alman soylu bir İngiliz’i Bulgarlar bir başka Almanı, Rumenler bir başka
Almanı kral edindiler. O günden beri de Alman çizmesinden Rus pençesine kadar görmedikleri tazyik kalmadı.
Ya müslüman teb’a? Mekke Şerifleri Ayanda âza olur. Arabistan'da emirlik eder, çöl şeyhleri
meşlâhlarında birinci sınıf nişanlarla gezerdi. Kürtler, Arnavutlar, Çerkesler müşir, vali, nazır
olarak devletin en yüksek makamlarını doldurur; bir Trablus'lu zabit Konyalılardan kurulmuş
bir tabura yadırganmadan kumanda ederdi. Sonra Şerif kral olmaya heveslendi, Peygamber'in
torunu Şeriflikten daha kudretli olmayan bir taht için Halifeye karşı İngilizlere hizmet arzında
bulundu. Irak'ın, Suriye'nin. Lübnan'ın okumuşları, alafrangalık olsun diye cemiyetler
kurdular. Sultanın «necib» teb’aları Osmanlı Devleti'nin eşit vatandaşları İngiliz’in, Fransız’ın
ikinci sınıf müstemleke mahlûku haline geldi.
Ya Kürt Teali Cemiyeti'ne, Çerkez Teavün Cemiyetine ne demeli. Ne İstiyorlardı acaba?
Padişahların karısı Çerkez, Kürtlerin beyleri aşiret alaylarında subaydı. Neyi elde etmek İçin
birleşip baş kaldırıyorlardı? Hangi tealiden mahrum, hangi muavenete muhtaç idiler?
Ya bizim, JeunTurcs v.s. hürriyetçilere şaşmaz mısınız? Sultan Hamid'e attığı bombayı İsabet
ettiremeyen Ermeni komitecisine «Şanlı Avcı» diyen şair, hürriyet, hürriyet diye Avrupa'ya kaçan vali, paşalar, mutasarrıf beyler, kime, ne için, ne hürriyeti istiyorlardı? Ferdi hürriyet
zaten vardı. Siyasî hürriyet devleti batırırdı. Senyörlerine baş kaldıran batılı «Serflere»
özenmenin manâsı var mı idi?
Evet, yüz seneden beri Türkiye'de bir cinnet rüzgârı esmekte, bir gaflet fırtınası kopmaktadır.
Halâ da durulmuş değiliz.
Sovyet ajanları, Mao hayranları, Batı mukallitleri, türemiş profesörden talebeye, memurdan
satıcıya kadar yeni bir buhrana sürüklenmiştir. Kürtçülük komünizmi, komünizm de
Kürtçülüğü istismar ederek Türkiye için yeni felâketler, etnik gruplar için de yeni esaretler
peşinde koşmaktadırlar. Yemenden Belgrad'a, Bağdat'tan Bükreş'e, kadar hiç bir yeri mantık
ve müzakere ile terk etmedik. Kurduğumuz nizamı nutuklarla bozdurmadık. Bu vatanı da bir
kaç nazariyecinin safsatasına, bir kaç hainin fesadına, bir kaç ahmağın gafletine kurban
etmeyeceğiz. Ne hürriyet, ne demokrasi, ne insan hakları hiç bir şey, hiç bir şey ülke
bütünlüğünden daha aziz, istiklâlden daha değerli değildir. Türk milletinin mukaddesatı İçin
hiç bir zaman saklamadığı gücü, kanıdır.
Gafiller uyanmalı, hainler mukadder silleyi göze almalıdırlar. Osmanlıdan kopanların hepsi
pişman ve perişandır. Yeni nedametlere fırsat vermemek Türk milletinin vazifesidir. Vazife
uğruna can vermek milletimizin itiyadıdır.