İstanbul'da hafta sonu düzenlenecek Suriye'nin Dostları Konferansı ile Beşşar Esad rejimi üstündeki uluslararası baskının artırılması hedefleniyor.
Toplantıda insani yardım için fon oluşturulması ile Suriye Ulusal Konseyi'nin statüsü gibi konular ele alınacak.
Tunus'ta Şubat ayında düzenlenen ilk toplantının ardından 1 Nisan Pazar günü düzenlenecek ikinci Suriye'nin Dostları Konferansı'na BM Güvenlik Konseyi üyelerinin yanı sıra BM Genel Kurulu'nda Suriye kararına olumlu oy veren ülkeler davet edildi. Rusya ve Çin'e davet giderken, bu ülkeler kendi çekinceleri nedeniyle konferansa katılmıyor. İran'a ise BM Genel Kurulu'ndaki Suriye kararına "hayır" oyu verdiği için davet gitmedi.
Konferansa BM ve Arap Birliği'nin Özel Temsilcisi Kofi Annan'ın gelip gelmeyeceği konusu ise henüz netlik kazanmadı. Annan'ın 2 Nisan Pazartesi günü BM'de sunum yapacağı, bu nedenle İstanbul konferansına katılamayabileceği belirtiliyor. Ancak Ankara Annan'ın katılımının sürece faydalı olacağı görüşünde.
Türk yetkililerden edinilen bilgiye göre, toplantıda genel olarak Suriye'de şiddetin durdurulması, güvenlik güçlerinin şehirlerden çekilmesi, Suriye halkına insani yardım sağlanması, ülke dışına örneğin Türkiye'ye kaçmak zorunda kalanların durumu gibi daha önce de ele alınan konular bir kez daha görüşülecek ve bu konularda Suriye halkına ve muhalefetine yardımcı ve destek olma kararlılığı bir kez daha teyit edilecek.
Toplantıda ayrıca sahada, yani uygulamada sonuç alınmadan uluslararası toplumun taleplerinden vazgeçmeyeceği mesajı da verilerek, Suriye'deki siyasi dönüşümün bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekliliği vurgulanacak ve bunun için bazı mekanizmalar öngörülecek.
İstanbul konferansı ile hedeflenen bir başka önemli husus ise insani yardım için fon oluşturulması.
Ankara bütün alanlarda daha ileri adımlar atmayı ve bu adımları toplantı sonunda yayımlanacak İstanbul bildirisi ile kayıt altına almayı, giderek büyüyen ve sesi güçlenen bir uluslararası camia ile Rusya ve Çin'i de etkilemeyi planlıyor.
Türkiye'nin bu toplantı çerçevesinde Suriye konusunda uluslararası toplumdan bir başka beklentisi de ülke dışına çıkarak Türkiye'ye sığınan ve sayıları giderek artan Suriyelilerin ihtiyaçlarına BM'nin öncülüğünde daha etkin bir şekilde yanıt verilmesi. Yetkililer, Türkiye'ye sığınanların sayısının 17 bin 794'ü bulduğunu belirterek, Türkiye'nin uluslararası yardım için daha önce yaptığı çağrıyı tekrarlayacağını da kaydediyor.
Konferansta ayrıca Suriye yönetimine yaptırımlar konusu da ele alınarak, ilave ne gibi yaptırımların uygulanabileceği da görüşülecek.
Suriye Ulusal Konseyi'nin Suriyelilerin asli temsilcisi statüsünü alma konusu da konferansta görüşülecekler arasında yer alıyor.
Annan Planı-İstanbul Konferansı
Ankara, temas ve girişimlerini sürdüren Kofi Annan'ın misyonu ile Suriye'nin Dostları Konferansı oluşumunu birbirinden ayrı ya da birbiriyle çelişkili olarak görmüyor.
Annan planının amaçladığı sonuçlar ile Konferansın amaçladığı sonuçların genel olarak birbirinden farklı olmadığını, bunların da şiddetin bir an önce kesilmesi, çok partili demokratik bir hayata gidecek siyasi geçiş sürecinin önünün açılması gibi unsurlar olduğunu belirten Türk yetkililer, iki oluşum arasında bir tutarsızlık bulunmadığını, Annan misyonundaki farklılığın Rusya ve Çin gibi çekimser ülkelerin de sürece dahil edilebilmesi için daha muğlak ifadelerin kullanılması olduğunu ifade ediyorlar.
Ankara, Annan planını başından beri desteklerken, önemli olan hususun planın hayata geçirilebilmesi olduğunu, Suriye rejiminin kabul ettiğini beyan ettiklerini fiiliyata dökmesi gerektiğini, oysa ki geçmiş örneklere bakıldığında uygulama konusunda Esad yönetiminin sağlam bir müktesabatı bulunmadığını düşünüyor.
BM'nin Suriye'ye erişimi konusunda mutabakat sağlanırsa, insani yardımın bir yerden girmesi gerektiğine dikkati çeken yetkililer, bunun için de ilk olarak sınır komşularının düşünüleceğini, bu çerçevede BM ile Türkiye arasında mutabakata dayalı bir işbirliği kurulabileceğini belirtiyorlar.
Tampon bölge oluşturulması tartışmalarına ilişkin olarak ise Türk yetkililer, Türkiye'nin kendi ulusal çıkarlarının gerektirdiği bir durum oluşması durumunda, buna ilişkin her türlü tedbiri alma hakkının uluslararası hukuktan kaynaklandığını, her türlü ihtimale karşı hazırlıklı olmanın devlet olmanın gereği olduğunu vurguluyorlar.
Toplantıda insani yardım için fon oluşturulması ile Suriye Ulusal Konseyi'nin statüsü gibi konular ele alınacak.
Tunus'ta Şubat ayında düzenlenen ilk toplantının ardından 1 Nisan Pazar günü düzenlenecek ikinci Suriye'nin Dostları Konferansı'na BM Güvenlik Konseyi üyelerinin yanı sıra BM Genel Kurulu'nda Suriye kararına olumlu oy veren ülkeler davet edildi. Rusya ve Çin'e davet giderken, bu ülkeler kendi çekinceleri nedeniyle konferansa katılmıyor. İran'a ise BM Genel Kurulu'ndaki Suriye kararına "hayır" oyu verdiği için davet gitmedi.
Konferansa BM ve Arap Birliği'nin Özel Temsilcisi Kofi Annan'ın gelip gelmeyeceği konusu ise henüz netlik kazanmadı. Annan'ın 2 Nisan Pazartesi günü BM'de sunum yapacağı, bu nedenle İstanbul konferansına katılamayabileceği belirtiliyor. Ancak Ankara Annan'ın katılımının sürece faydalı olacağı görüşünde.
Türk yetkililerden edinilen bilgiye göre, toplantıda genel olarak Suriye'de şiddetin durdurulması, güvenlik güçlerinin şehirlerden çekilmesi, Suriye halkına insani yardım sağlanması, ülke dışına örneğin Türkiye'ye kaçmak zorunda kalanların durumu gibi daha önce de ele alınan konular bir kez daha görüşülecek ve bu konularda Suriye halkına ve muhalefetine yardımcı ve destek olma kararlılığı bir kez daha teyit edilecek.
Toplantıda ayrıca sahada, yani uygulamada sonuç alınmadan uluslararası toplumun taleplerinden vazgeçmeyeceği mesajı da verilerek, Suriye'deki siyasi dönüşümün bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekliliği vurgulanacak ve bunun için bazı mekanizmalar öngörülecek.
İstanbul konferansı ile hedeflenen bir başka önemli husus ise insani yardım için fon oluşturulması.
Ankara bütün alanlarda daha ileri adımlar atmayı ve bu adımları toplantı sonunda yayımlanacak İstanbul bildirisi ile kayıt altına almayı, giderek büyüyen ve sesi güçlenen bir uluslararası camia ile Rusya ve Çin'i de etkilemeyi planlıyor.
Türkiye'nin bu toplantı çerçevesinde Suriye konusunda uluslararası toplumdan bir başka beklentisi de ülke dışına çıkarak Türkiye'ye sığınan ve sayıları giderek artan Suriyelilerin ihtiyaçlarına BM'nin öncülüğünde daha etkin bir şekilde yanıt verilmesi. Yetkililer, Türkiye'ye sığınanların sayısının 17 bin 794'ü bulduğunu belirterek, Türkiye'nin uluslararası yardım için daha önce yaptığı çağrıyı tekrarlayacağını da kaydediyor.
Konferansta ayrıca Suriye yönetimine yaptırımlar konusu da ele alınarak, ilave ne gibi yaptırımların uygulanabileceği da görüşülecek.
Suriye Ulusal Konseyi'nin Suriyelilerin asli temsilcisi statüsünü alma konusu da konferansta görüşülecekler arasında yer alıyor.
Annan Planı-İstanbul Konferansı
Ankara, temas ve girişimlerini sürdüren Kofi Annan'ın misyonu ile Suriye'nin Dostları Konferansı oluşumunu birbirinden ayrı ya da birbiriyle çelişkili olarak görmüyor.
Annan planının amaçladığı sonuçlar ile Konferansın amaçladığı sonuçların genel olarak birbirinden farklı olmadığını, bunların da şiddetin bir an önce kesilmesi, çok partili demokratik bir hayata gidecek siyasi geçiş sürecinin önünün açılması gibi unsurlar olduğunu belirten Türk yetkililer, iki oluşum arasında bir tutarsızlık bulunmadığını, Annan misyonundaki farklılığın Rusya ve Çin gibi çekimser ülkelerin de sürece dahil edilebilmesi için daha muğlak ifadelerin kullanılması olduğunu ifade ediyorlar.
Ankara, Annan planını başından beri desteklerken, önemli olan hususun planın hayata geçirilebilmesi olduğunu, Suriye rejiminin kabul ettiğini beyan ettiklerini fiiliyata dökmesi gerektiğini, oysa ki geçmiş örneklere bakıldığında uygulama konusunda Esad yönetiminin sağlam bir müktesabatı bulunmadığını düşünüyor.
BM'nin Suriye'ye erişimi konusunda mutabakat sağlanırsa, insani yardımın bir yerden girmesi gerektiğine dikkati çeken yetkililer, bunun için de ilk olarak sınır komşularının düşünüleceğini, bu çerçevede BM ile Türkiye arasında mutabakata dayalı bir işbirliği kurulabileceğini belirtiyorlar.
Tampon bölge oluşturulması tartışmalarına ilişkin olarak ise Türk yetkililer, Türkiye'nin kendi ulusal çıkarlarının gerektirdiği bir durum oluşması durumunda, buna ilişkin her türlü tedbiri alma hakkının uluslararası hukuktan kaynaklandığını, her türlü ihtimale karşı hazırlıklı olmanın devlet olmanın gereği olduğunu vurguluyorlar.