Başkonsolos Önal: “Anadil eğitiminin kurumsal tabanı zayıf”
Türkiye’nin Viyana Başkonsolosu Sedat Önal, Türkçe eğitiminde Avusturya nezdinde yürüttükleri çalışmalardan istedikleri sonucu alabilmeleri için, konunun esas muhatabı olan velilerin yeterli desteği vermeleri gerektiğini söyledi. Ailelerin, Avusturyalı kurumlara bu konudaki ihtiyaçlarını ısrarla iletmeleri gerektiğine vurgu yapan Sedat Önal, “Avusturyalı kurumlara başkonsolosluk olarak bu konularda taleplerimizi ilettiğimiz zaman, bu kurumlar konunun esas muhatabı olan velilerden neden talep gelmediğini sorguluyorlar” dedi.
Türkiye’nin Viyana Başkonsolosu Sedat Önal’ın ana konuşmacı olarak katıldığı bir programda, Avusturya’daki Türk çocuklarının Türkçe eğitimi problemi masaya yatırıldı. Avusturya Türk Aydınlar Birliği (ATAB) tarafından organize edilen ve başta Viyana Başkonsolosu Sedat Önal olmak üzere birçok sivil toplum kuruluşu, öğretmen ve idarecinin katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda Avusturya’daki Türkçe eğitiminin problemleri ve çözüm yöntemleri üzerinde duruldu. ATAB Başkanı Selahattin Çelebi’nin yönettiği toplantı, geniş bir katılımla gerçekleştirildi. Çelebi, toplantının açılış konuşmasında, eğitimin insan hayatında çok önemli bir yer teşkil ettiğini vurgulayarak, “bizim kültürümüze göre eğitim beşikten başlayıp mezara kadar devam ediyor” ifadesini kullandı.
Türkçe dersi müfredata girmeli
Başkonsolos Sedat Önal anadil eğitiminin Avusturya’daki kurumsal tabanının zayıf olduğunu belirterek, şunları söyledi: “Çünkü normal müfredat içerisinde Türkçe, her şeyden önce çocukların zorunlu olarak katılması gereken bir ders niteliğinde değil. İkincisi, öğleden sonra ve isteğe bağlı bir ders. Üçüncüsü karne notunu etkilemiyor. Dolayısıyla bu dersin çok bir anlamı olmuyor. Gördüğüm kadarıyla çoğu aile, çocuklarının Türkçeyi zaten kendilerinden öğrendiğini, okulda tekrar bir Türkçe dersi almasının gerekli olmadığını düşünüyor. Bazı okullarda veli toplantılarına gittim ve bazı velilerin çocuklarının kaçıncı sınıfta okuduklarını dahi bilmediğini gördüm. Türkçe derslerine çoğununun çocuğunu göndermediğini tespit ettim. Çoğu ailenin Türkçe derslerinin anlamsız ve gereksiz olduğunu düşündüğünü fark ettim. O nedenle, Türkçenin zorunlu bir dil haline gelmesi gerekiyor. Türkçeyi müfredata sokmak lazım. Bunun için de ailelerden yeterli sayıda bir talep gelmesi gerekiyor. Bunun dışında Türkçe eğitimini verecek kalifiye eleman eksikliği var. Avusturya hükümeti Türkçe öğretmenlerinin Türkiye’den getirtilmesini kabul etmiyor. Dolayısıyla iki şeyi bir arada yürütebilmemiz lazım. Bir, Türkçe dersinin anadil olarak kurumsallaşması için müfredat içindeki yerinin tanımlanması gerekiyor. İki, bu dersi verebilecek öğretmenlerin sistem içinden yetiştirilmesi için yapılanmaya gidilmesi gerekiyor. Bunu sürekli takip etmek ve sürekli baskı yapmak gerekiyor. Bunun için de buradaki Türk toplumunun harekete geçmesi lazım. Bunun başka bir yolu yok.”
Avusturya’da Türkçe öğretmeni yetiştirmek için çalışmalar yapıyoruz
Türkçe öğretmeni yetiştirmek üzere Viyana Üniversitesi’nde bir birim kurdurmak için çeşitli temaslarda bulunduklarını dile getiren Önal, “bunun sıfırdan kurulmasının zor olduğu anlaşıldı. Onun yerine Türkoloji Bölümü’ne biraz pedagojik boyut katarak, biraz da ders ilave ederek oradan Türkçe öğretmeni yetiştirilebilir mi yetiştirilemez mi bununu üzerinde çalışıyoruz şuan. Üniversitenin bu konuda olumlu bir yaklaşımı var. Fakat bunun bir de eğitim bakanlığı yönü var. Hükümet tarafından desteklenmesi lazım. Bunun da bizim tarafımızdan takip edilmesi gerekiyor. Ayrıca Graz’da da bir Mütercim Tercümanlık Bölümü var. Oradaki üniversite yetkilileriyle de görüştüm. Onlar da, Eğitim Bakanlığı’ndan yeşil ışık gelmesi durumunda Türkçe öğretmeni yetiştirmek üzere hazır olduklarını söylediler” dedi.
Topyekün destek ve takip gerekiyor
“Bütün bunlar için velilerin, derneklerin ve toplumun topyekün desteği ve takibi gerekiyor” ifadesini kullanan Önal, “bir takım vesileler oluşturup ilgili yerlere sürekli baskı kurmamız gerekiyor. Uzun dönemde bence buradaki Türk toplumunun karakterini değiştirebilecek en önemli araç eğitimdir. Bunun için de boş konuşmaktan ziyade, bir takım somut adımlar atmamız lazım” şeklinde konuştu.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve hükümetinin bu konuda ne gerekiyorsa yapmaya hazır olduğunu vurgulayan Başkonsolos Önal, “devletimiz ve hükümetimiz mali ve siyasi bütün desteği vermeyi taahhüt ediyor. Avusturyalılara da bunu aktarıyoruz. Örneğin, buradaki üniversitelerde Türkçe öğretmeni yetiştirecek birimlerin kurulması durumunda Türkiye’den profesörlerin getirtilmesi, bunların maaşlarının verilmesi, buradaki konaklamalarının sağlanması, malzeme temini vesaire devletimiz tarafından yapılmaya hazırdır” dedi.
Toplantıya katılan konukların bir kısmı şu görüşleri dile getirdi:
Phönix Enstitüsü Derneği Başkanı Akın Kurt: Bizim eğitim merkezlerimizde yaklaşık sekiz yıldır ücretsiz Türkçe dersleri veriliyor. Aileler genelde öncelikle çocuğunun diğer derslerinin iyi olmasını istiyor. Türkçe en sonda geliyor. Velilere neden çocuklarını okullardaki Türkçe derslerine göndermediklerini sorduğumda, ‘Hocam, şarkı öğretip gönderiyorlar’ şeklinde cevaplar alıyorum. Türkçe eğitimi, bir müfredat bulunmadığı için kontrol edilemiyor. Dolayısıyla tamamen öğretmenlerin inisiyatifine bırakılmış durumda.
İslam Lisesi Müdürü Kenan Ergün: Lise olarak Milli Eğitim Bakanlığı’ndan Türkçenin yabancı dil olarak kabul edilmesini talep ettik. Fakat altı ay boyunca velilerle yaptığımız görüşmelerde 20 küsur veliden sadece yedisini ikna edebildik. Sıkıntı bizim kendi ailelerimizde. O nedenle talebin öncelikle velilerden gelmesi gerekiyor. Benim önerim, ilgili dernekler ve okullar olarak konsolosluk bünyesinde bir komisyon oluşturup ilk önce Türkçe dersinin öğrenciler tarafından ziyaret edilebilmesini sağlayalım. Ayrıca her bölgede velileri organize ederek, ilgili yerlere Türkçe dersleriyle ilgili taleplerini iletmelerine ön ayak olalım.
Müslüman Akademisyenler Derneği (MUSAK) Başkanı ve Din Dersi Müfettişi Fuat Sanaç: Yapılan iş her ne olursa olsun, kaliteli yapıldığı sürece müşterisini buluyor. Dolayısıyla kaliteli bir Türkçe eğitimi sunulduğu takdirde öğrencilerin ve ailelerin de buna ilgi duyacağını düşünüyorum. Türkçe derslerinin müfredata sokulması görevi büyükelçiliğimize düşüyor. Biz ise buna destek veririz. Dilekçe gerekiyorsa dilekçe, imza gerekiyorsa imza veririz. Fakat buna bir resmi makamın ön ayak olması gerekiyor.
Din Dersi Öğretmeni Baki Bilgin: İnsanlarımız çanak antenler aracılığıyla artık Türkiye’deki kanalları rahat seyredebiliyorlar. Eğer bizim televizyonlarımız iyi Türkçe konuşurlarsa bu çok önemli bir faktördür. Oradaki diziler, haberler, spor programları gurbetteki insanlarımızın Türkçesine çok büyük katkılar yapabilir. Ayrıca, eğer devletimiz zamanında kendi insanına gerekli eğitimi verebilmiş olsaydı ve dolayısıyla o zamanın çocukları bugünün ebeveynleri düzgün Türkçe kullanabiliyor olsalardı, şuan bu meseleyi burada konuşmuyor olacaktık. Bunu da belirtmeden geçemeyeceğim.
Avusturya Türk Akademisyenler Merkezi (ATAM) Başkanı Alaattin Arkaç: Anadilin önemi üzerinde yeterince durulmuyor. Almancanın öğrenilmesi teşvik edildiği kadar Türkçenin öğrenilmesi teşvik edilmiyor. Anadil eğitiminin ne kadar önemli olduğunun şuur altına iyice yerleştirilmesi gerekiyor. Vatandaşlarımız, devletin özellikle maddi gücünü arkasında görmek istiyor. Türk kültür evi eksiğimiz var. Böyle bir yer devletimiz tarafından satın alınıp, burada birçok alanda çocuklarımıza eğitimler verilebilir.
Gazeteci - Yazar Ali Tokul: Türkçe eğitimiyle ilgili en büyük problemin ailelerin içinde başladığını düşünüyorum. Keşke televizyonlarımızı her akşam 10-15 dakika kapatabilsek de çocuklarımızla birlikte Ömer Seyfettin’den, Reşat Nuri’den, Hüseyin Rahmi’den bir şeyler okuyabilsek. Türkçenin önemini öncelikle ailelerimizin kavraması lazım. Ayrıca, Avusturya’da çok sayıda camimiz var. Bu camilerde hocalarımızın Türkçenin önemini mutlaka ama mutlaka anlatmaları gerekiyor. Neticede çok büyük bir kesim camilere geliyor ve minberden, mihraptan yükselen sese büyük bir saygıyla kulak veriyor. Bunu kullanmamız lazım. Türkçenin öneminin, başta camiler olmak üzere toplumun yoğun olarak bir araya geldiği yerlerde vurgulanması gerekiyor. Türkçeyi yalnızca bir ihtiyaç olarak görmememiz lazım. Türkçe dünyanın en güzel dillerinden biridir. O nedenle Türkçeyi bütün dünyaya sevdirmenin ve öğretmenin yollarına bakmamız lazım. Şuan Macaristan’da, Polonya’da bizim girişimlerimiz neticesinde üniversiteler bünyesinde Türkçe kursları açılmış bulunuyor.
Orient şirketi sahibi Ayhan Bakan: Avusturya, Türkiye’den Türkçe öğretmeni getirtilmesine izin vermiyor. Bu sorun şöyle aşılabilir. Avusturya’da doğmuş, Gymnasium bitirmiş, Avusturya vatandaşı gençlerimiz var. Bir lisan, en iyi o lisanın konuşulduğu ülkede öğrenilir. Bu gençlerimiz de Türkiye’ye gönderilip eğitimlerini orada almaları temin edilebilir. Sonra da Avusturya’ya dönerek Türkçe öğretmeni olmaları sağlanabilir.
Toplantıda öne çıkan diğer noktalar:
- Türkçe eğitiminin teşvik edilmesi adına Türkçede başarılı olmuş öğrencilere Türkiye gezisi yaptırılsın. Böylelikle çocukların isteği ve velilerin desteği artar.
- Tamamen devletimizin imkanlarıyla kurulacak ve Türkçe öğretmeni yetiştirecek bir Akademinin kurulması mümkün değil midir?
- Türkçe eğitiminin kreşlerde başlaması gerekiyor. Türkçe eğitim veren kreşler konsolosluk ya da büyükelçilik kontrolünde kurulsa ve çok cüzi bir ücret talep edilse insanlardan yoğun talep olur.
- Veliler ve çocuklar Türkçe öğretmenleriyle bir takım değerlerde barışık olmadıklarını çok net olarak ifade ediyorlar. Türkçe öğretmenleri biraz daha milli, biraz daha milli değerlere bağlı kişiler arasından seçilmelidir.