Entegrasyon: Öncelikle seçim kampanyalarında Türkler hakkında peşin hüküm verme gündeme geliyor. Uzmanlar bunun ardındaki nedenleri açıklıyor.
Avusturya’da Türk imajı öncelikle klişelerden oluşuyor. Peki ama bunun ardında yalnız klişeler mi, yoksa bir nebze gerçek de mi saklı?
‘’Türkler entegre olmak istemiyor’’.
Viyana Belediyesi’nde entegrasyondan sorumlu MA 17 dairesinin başkanı Ursula Struppe, ‘’Türk kökenli göçmenlerin karşılaştıkları başlıca sorun, Avusturya toplumu ile ilişki kurmak. Halbuki çoğu Avusturyalılar ile temas kurmak istiyor’’ diyor. O zaman arada neden böyle bir mesafe oluşuyor? Struppe, ‘’Bu güvensizlikten ve jest, mimik ve sözlerin her iki tarafta da yanlış yorumlanmasından kaynaklanıyor’’ diyor.
Bir örnek: Bir okul müdiresi Türk kadınlarının kibar olmadıklarını söylüyor ve kadınların içeri girer girmez, önce selam vermek yerine, doğrudan ‘’okula devam tasdiknamesi’’ istediklerini anlatıyor. Sonra anlaşılıyor ki, kadınlar müdürün yanına çıkmadan önce bu sözcüğü unutmamak için kendi kendilerine sık sık tekrarladıklarından, selam vermeyi unutuyorlar.
‘’İki dünya arasında yaşam’’ isimli çalışmasında göçmenlerin zihniyetlerini araştıran Sosyolog Hilde Weiss, ‘’göçmenlerin kendilerini Viyana ve Avusturya ile geniş çapta özdeşleştirdiklerini’’ belirtiyor. Weiss, Avrupa Futbol Şampiyonası’nda birçok göçmenin arabasına hem Türk, hem de Avusturya bayrağı astığını hatırlatıyor.
2) Türkler Almanca öğrenmek istemiyor’’
Struppe, ‘’Geleneksel aile yapısından gelen kadınların öğrenmekten korktuklarını’’ belirtiyor. Halbuki bu kadınlar genellikle Almanca bilmedikleri için utanç duyuyorlar. 2007 yılında MA 17’nin ‘’Anne Almanca öğreniyor’’ isimli kurslarına katılan Türk kadınların sayısı 1356’ydı. İş ve İşçi Bulma Servisi AMS’in, ya da diğer kuruluşların verdiği kurslara katılanların sayısı buna dahil değil. Viyana’da Almanca bilmeyen kadınların sayısı ne kadar? Bunu kimse bilmiyor, çünkü bu konuda hiç bir araştırma yapılmamış. Ancak bu konuda eğitim, etnik kökenden daha önemli bir rol oynuyor. Büyük şehirlerden gelen Türk kadınlarının buna benzer sorunları yok.
Ya erkeklerin eşlerinin Almanca öğrenmesine engel olduğu suçlamasına ne demeli? Struppe, ‘’Evet, bu doğru. Ama bu sadece bir azınlık. Burada her iki tarafın da ihmali söz konusu, bu bugüne dek etkisini gösteriyor’’ diyor. MA 17’nin Başkanı, ‘’Aksine birçok erkeğin kendi işlerini kendileri halledebilmeleri için, eşlerini kursa yazdırmak istediğini’’ belirtiyor.
3) ‘’Türkler hep kendi kabuklarına çekiliyor’’
Hilde Weiss’ın yaptığı araştırmada, kendilerine soru yöneltilenlerin yüzde 52’si ‘’Avusturya toplumuna ne kadar uyum göstersem de, bana hep yabancı gözüyle bakıyorlar’’ diyor. Gençlerin sorunlarıyla ilgilenen ‘’back on stage’’ isimli kuruluştan Ali Gedik bunu, ‘’Gençlerin kendilerini afişlerde bir sorun olarak görmelerinin, onları ürkütmesine bağlıyor’’. Gedik edindiği tecrübelere dayanarak, gençlerin hep benzer zihniyette gençler aradıklarını, bunun menşeyden daha önemli olduğunu söylüyor.
Ancak buna rağmen bazı çekinceler var, örneğin bir Avusturyalı ile evlenmek söz konusu olduğunda. Gerçekten de eş seçimi genelde zorluk çıkarabiliyor. Weiss: ‘’Aile gençleri sıkı kontrol altında tutuyor. Kız ve erkek çocuklar aynı oranda, eş seçiminde özgürce karar veremediklerini söylüyorlar’’ diyor.
4) ‘’Türk çocukları sınıfın seviyesini düşürüyor’’
Struppe ‘’Türk anne babalar çocuklarının kendilerinden daha iyi bir geleceğe sahip olmasını istiyor. Ancak Avusturyalı akademisyen anne babalar gibi, çocuklarının eğitimini her zaman teşvik edemiyorlar. Dar gelirli ve eğitim düzeyi yüksek olmayan Avusturyalı anne babalar da bunu yapamıyor. Bu kesimde de lise, ya da üniversite mezunu olanların sayısı oldukça az. Eğitim ve gelir düzeyi genellikle anne babadan ‘’miras kalıyor’’.
Türkler için eğitim sisteminden çok erken ayrılma gerçekten sorun oluşturuyor. Kız öğrenciler 15 yaşında okuldan alınıyor. Weiss ancak 1980’li yıllara kıyasla bu sayının azaldığını belirtiyor. Özellikle okuldan alınan kız çocukların ‘’geleneksel bir rol üstlenmeye zorlandığını’’ belirten sosyolog, ancak bunun da ‘’son yıllarda değiştiğini’’ sözlerine ekliyor.
5) ‘’Türk gençleri suç işlemeye eğilimli’’
Hukuk ve Suç Sosyolojisi Enstitüsü Başkan Yardımcısı Arno Pilgram, ‘’Gençlerin göçmen olup olmadıklarından çok, hangi semtte oturdukları önem taşıyor ve buna örnek olarak Favoriten, Ottakring ve Brigittenau gibi işçi semtlerini gösteriyor. Pilgram’a göre bu semtler Türk kökenli gençler buraya taşınmadan önce de, suç işleme oranı oldukça yüksek semtlerdi. Sosyal danışman Gedik suç işleme sorununun etnik kökenden çok, gençlerin ‘’herhangi bir perspektife’’ sahip olamamalarından kaynaklandığı görüşünde.
6) ‘’Türklerin hepsi için din büyük önem taşıyor’’
Hilde Weiss yaptığı araştırmaya dayanarak, Türk kökenli gençlerin yaklaşık üçte birinin dindar, üçte birinin laik, üçte birinin de bu ikisinin arasında yer aldığını belirtiyor ve dinin genellikle ‘’sembol rolü’’ oynadığını ve bir dayanışma etkisini birlikte getirdiğini söylüyor.
Ancak dinden de önemli başka birşey var: ‘’Yabancı bir ülkede aile önemli bir destek konumunda, bu yüzden dayanışma da artıyor. Örf ve adetler aile içindeki dayanışmaya hizmet ediyor ve genellikle de dini ve sosyal normlara karışıyor’’. Dini normlar giderek daha bağımsız bir şekilde yorumlanmaya başlıyor. Struppe örneğin genç kızların dar giysiler, ya da kısa etek giymelerine karşın, başörtüsü takmalarının, ‘’Ben göçmenim, ben modernim’’ şeklinde bir sinyal anlamına geldiğini söylüyor.
Struppe ayrıca dinin genelde göçmenler arasında Viyananılar arasında olduğundan daha büyük bir rol oynadığına da işaret ediyor ve bunun yalnızca Müslümanlar ve Türkler için değil, Katolik Polonyalı göçmenler, ya da Afrikalılar için de geçerli olduğunu ifade ediyor.
Nasila Berangy/Die Presse
Avusturya’da Türk imajı öncelikle klişelerden oluşuyor. Peki ama bunun ardında yalnız klişeler mi, yoksa bir nebze gerçek de mi saklı?
‘’Türkler entegre olmak istemiyor’’.
Viyana Belediyesi’nde entegrasyondan sorumlu MA 17 dairesinin başkanı Ursula Struppe, ‘’Türk kökenli göçmenlerin karşılaştıkları başlıca sorun, Avusturya toplumu ile ilişki kurmak. Halbuki çoğu Avusturyalılar ile temas kurmak istiyor’’ diyor. O zaman arada neden böyle bir mesafe oluşuyor? Struppe, ‘’Bu güvensizlikten ve jest, mimik ve sözlerin her iki tarafta da yanlış yorumlanmasından kaynaklanıyor’’ diyor.
Bir örnek: Bir okul müdiresi Türk kadınlarının kibar olmadıklarını söylüyor ve kadınların içeri girer girmez, önce selam vermek yerine, doğrudan ‘’okula devam tasdiknamesi’’ istediklerini anlatıyor. Sonra anlaşılıyor ki, kadınlar müdürün yanına çıkmadan önce bu sözcüğü unutmamak için kendi kendilerine sık sık tekrarladıklarından, selam vermeyi unutuyorlar.
‘’İki dünya arasında yaşam’’ isimli çalışmasında göçmenlerin zihniyetlerini araştıran Sosyolog Hilde Weiss, ‘’göçmenlerin kendilerini Viyana ve Avusturya ile geniş çapta özdeşleştirdiklerini’’ belirtiyor. Weiss, Avrupa Futbol Şampiyonası’nda birçok göçmenin arabasına hem Türk, hem de Avusturya bayrağı astığını hatırlatıyor.
2) Türkler Almanca öğrenmek istemiyor’’
Struppe, ‘’Geleneksel aile yapısından gelen kadınların öğrenmekten korktuklarını’’ belirtiyor. Halbuki bu kadınlar genellikle Almanca bilmedikleri için utanç duyuyorlar. 2007 yılında MA 17’nin ‘’Anne Almanca öğreniyor’’ isimli kurslarına katılan Türk kadınların sayısı 1356’ydı. İş ve İşçi Bulma Servisi AMS’in, ya da diğer kuruluşların verdiği kurslara katılanların sayısı buna dahil değil. Viyana’da Almanca bilmeyen kadınların sayısı ne kadar? Bunu kimse bilmiyor, çünkü bu konuda hiç bir araştırma yapılmamış. Ancak bu konuda eğitim, etnik kökenden daha önemli bir rol oynuyor. Büyük şehirlerden gelen Türk kadınlarının buna benzer sorunları yok.
Ya erkeklerin eşlerinin Almanca öğrenmesine engel olduğu suçlamasına ne demeli? Struppe, ‘’Evet, bu doğru. Ama bu sadece bir azınlık. Burada her iki tarafın da ihmali söz konusu, bu bugüne dek etkisini gösteriyor’’ diyor. MA 17’nin Başkanı, ‘’Aksine birçok erkeğin kendi işlerini kendileri halledebilmeleri için, eşlerini kursa yazdırmak istediğini’’ belirtiyor.
3) ‘’Türkler hep kendi kabuklarına çekiliyor’’
Hilde Weiss’ın yaptığı araştırmada, kendilerine soru yöneltilenlerin yüzde 52’si ‘’Avusturya toplumuna ne kadar uyum göstersem de, bana hep yabancı gözüyle bakıyorlar’’ diyor. Gençlerin sorunlarıyla ilgilenen ‘’back on stage’’ isimli kuruluştan Ali Gedik bunu, ‘’Gençlerin kendilerini afişlerde bir sorun olarak görmelerinin, onları ürkütmesine bağlıyor’’. Gedik edindiği tecrübelere dayanarak, gençlerin hep benzer zihniyette gençler aradıklarını, bunun menşeyden daha önemli olduğunu söylüyor.
Ancak buna rağmen bazı çekinceler var, örneğin bir Avusturyalı ile evlenmek söz konusu olduğunda. Gerçekten de eş seçimi genelde zorluk çıkarabiliyor. Weiss: ‘’Aile gençleri sıkı kontrol altında tutuyor. Kız ve erkek çocuklar aynı oranda, eş seçiminde özgürce karar veremediklerini söylüyorlar’’ diyor.
4) ‘’Türk çocukları sınıfın seviyesini düşürüyor’’
Struppe ‘’Türk anne babalar çocuklarının kendilerinden daha iyi bir geleceğe sahip olmasını istiyor. Ancak Avusturyalı akademisyen anne babalar gibi, çocuklarının eğitimini her zaman teşvik edemiyorlar. Dar gelirli ve eğitim düzeyi yüksek olmayan Avusturyalı anne babalar da bunu yapamıyor. Bu kesimde de lise, ya da üniversite mezunu olanların sayısı oldukça az. Eğitim ve gelir düzeyi genellikle anne babadan ‘’miras kalıyor’’.
Türkler için eğitim sisteminden çok erken ayrılma gerçekten sorun oluşturuyor. Kız öğrenciler 15 yaşında okuldan alınıyor. Weiss ancak 1980’li yıllara kıyasla bu sayının azaldığını belirtiyor. Özellikle okuldan alınan kız çocukların ‘’geleneksel bir rol üstlenmeye zorlandığını’’ belirten sosyolog, ancak bunun da ‘’son yıllarda değiştiğini’’ sözlerine ekliyor.
5) ‘’Türk gençleri suç işlemeye eğilimli’’
Hukuk ve Suç Sosyolojisi Enstitüsü Başkan Yardımcısı Arno Pilgram, ‘’Gençlerin göçmen olup olmadıklarından çok, hangi semtte oturdukları önem taşıyor ve buna örnek olarak Favoriten, Ottakring ve Brigittenau gibi işçi semtlerini gösteriyor. Pilgram’a göre bu semtler Türk kökenli gençler buraya taşınmadan önce de, suç işleme oranı oldukça yüksek semtlerdi. Sosyal danışman Gedik suç işleme sorununun etnik kökenden çok, gençlerin ‘’herhangi bir perspektife’’ sahip olamamalarından kaynaklandığı görüşünde.
6) ‘’Türklerin hepsi için din büyük önem taşıyor’’
Hilde Weiss yaptığı araştırmaya dayanarak, Türk kökenli gençlerin yaklaşık üçte birinin dindar, üçte birinin laik, üçte birinin de bu ikisinin arasında yer aldığını belirtiyor ve dinin genellikle ‘’sembol rolü’’ oynadığını ve bir dayanışma etkisini birlikte getirdiğini söylüyor.
Ancak dinden de önemli başka birşey var: ‘’Yabancı bir ülkede aile önemli bir destek konumunda, bu yüzden dayanışma da artıyor. Örf ve adetler aile içindeki dayanışmaya hizmet ediyor ve genellikle de dini ve sosyal normlara karışıyor’’. Dini normlar giderek daha bağımsız bir şekilde yorumlanmaya başlıyor. Struppe örneğin genç kızların dar giysiler, ya da kısa etek giymelerine karşın, başörtüsü takmalarının, ‘’Ben göçmenim, ben modernim’’ şeklinde bir sinyal anlamına geldiğini söylüyor.
Struppe ayrıca dinin genelde göçmenler arasında Viyananılar arasında olduğundan daha büyük bir rol oynadığına da işaret ediyor ve bunun yalnızca Müslümanlar ve Türkler için değil, Katolik Polonyalı göçmenler, ya da Afrikalılar için de geçerli olduğunu ifade ediyor.
Nasila Berangy/Die Presse