Hesap Beklerken, Hayırlı Geceler
Gözyaşlarım…
Asitin koyulduğu yeri yakıp geçtiği gibi, kalbimi yakarak delip geçen...
İsraf gözyaşlarıyla geçirilen bir ömrün ardından, bu defa, acziyetimin itiraflarıyla, doğru hedefi bulan!
Neden mi? Bir fotoğraf gördüm bugün. Yüzyılın fotoğrafıymış. Bir doktorun elini tutan küçücük parmaklar! Sanki o el tuttu parmaklarımı!..1cm’lik bir el!.. 1’er milim parmaklarıyla! O çığlık çığlığa; “Doktor (!) amca!” diye imdat beklerken, ben neredeydim?
“Diri diri toprağa gömülen kıza hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda…” (Tekvir, 8-9)
* * *
Yüreğindeki iman can çekişiyor merhamet mahrumunun, karnından bır can alınmış; ne ki?!! Akrep yavrusunu korurken kendi canıyla, taştan ne doğar ki!
“(Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırtır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gâfıl değildir.” (Bakara,74)
* * *
“-Dünkü yemekleri mi yiyeceğiz?!..”
“-Biz babanla yeriz. Sen ne istiyorsan onu yapayım kızım.”
“-Mantı istiyorum.”
“-Tamam!?”
* * *
Bir el tuttu babasının sakalını; üzerine toprak saçan…
“Babacığım (?) üstün toprak oluyor!..” derken yetişti Rasûl -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; merhametle, lütuf ve ihsanla… Zulme ve merhametsizliğe karşı!
* * *
“Ben Ümmetsem, nerdeydim?..”
* * *
“-Görecek dünya kaç bucakmış!.. Affetmeyeceğim asla!.”
“-Kızım arkadaşlar arası olur böyle şeyler, büyütme!. Ne bu kin, öfke, gurur?! Bugün gençsin, gücün kuvvetin yerinde, yarın ihtiyaç hissettiğinde çok pişman olursun.”
“-Hayır. Asla!..”
***
Belki milyarlarca el arıyor bir dal, tutunacak! Yürek rahminde büyüyen iman, ölmemek için, öldürülmemek için tutunacak bir şeyler arıyor. Ve kendini öldürene tutunurken çoğu zaman! Nerdeydim?
***
“-Of ya! Niye başım ağrıyor yine?!”
“-Çok televizyon izliyorsun kızım. Ağrı kesici vereyim mi?”
“-İstemem! Ben yatıyorum! Hayırlı geceler!”
“-Hayırlı geceler.”
“-Efnan nerde?”
“-Odasına kapandı kaldı.”
“-Hayırdır Efnan?!.. Bir sorun mu var; sapsarı olmuşsun?!”
“-Yooo! Bir şey yok. Hâlsizim biraz. Yatarsam geçer.”
“-İyi, sonra görüşürüz. Hayırlı geceler.”
“-Sana da abla! Hayırlı (?) geceler!”
Hayırlı?..
Masum çocukların hesâbı sorulacakken; “Hayırlı (?)”…
Taştan katı kalpler rahmet yağmuru beklerken; “Hayırlı(?)”
Can çekişen imanlar, imansızlarca katledilirken; “Hayırlı(?)”
Hayvandan vahşi katliâmlar normal görülürken; “Hayırlı(?)”
Ve ben yemek beğenmezken, sıcak yatağımda yatarken, sudan sebeplere kızar, küser, kırıp dökerken!
Neyime güveniyorum? Neyim ben, Allah’ım?
Neyin peşindeyim?
Neye garanti var? Gece boyu ağlasam, çözüm değil. Unutmak için uyusam, beni beklerken ölüm, küçük ölümle kucaklaşmak, akıl kârı değil! Zerreden hassas hesap karşımda dururken; “Hayırlı (?)”
* * *
“Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.” (Zilzal, 8)
* * *
Adâleti karşısında titrenen Zât ile buluşmaya kaç kala! “Hayırlı (?)”
Bedel ödemeden ümmeti olduğum Rasûlü’nün ayrılmaz parçası merhametten nasîb alamamışken; “Hayırlı (?)”
Ümmet-i Muhammed’in özelliği hayrı tebliğ, şerden nehiy iken ve ben; insanları İslâm’dan soğutacak kadar kabiliyetli, müslüman şahsiyetli, karakterli kimliğimle; “Hayırlı (?)”
* * *
“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışır ve Allâh’a inanırsınız.” (Âl-i İmrân, 110)
* * *
Rasûlüm! Merhametinle, muhabbetinle dirilttiğin gibi ölü gönülleri, bize de yetiş n’olur!
“Andolsun, size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatli, merhametlidir.” (Tevbe, 128)
* * *
Kur’an’ım! İsyanları, arzuları, şehvetleri, çözümsüzlükleri içine alan, öğüten, çözen, tatmin eden, engin kelâmınla in yeniden semâlardan taş kalbimize! Rahmet rehberımız ol, n’olur?!
“Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, mü’minler için bir hidâyet ve rahmet gelmiştir.” (Yûnus, 57)
* * *
Allah’ım! Sonsuz ümit ve duâ sana... Senâ sana, övgü sana... Bunca isyanımıza rağmen helâk etmeyen, son âna kadar tevbeyi kabul eden Rabbim; tevbe ediyorum! Affını ümit ediyorum. Huzuruna ak alınla çıkmak istiyorum. Affet, kabul et, n’olur.”
“Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de!..”(Yûnus, 62)
Hatice Kübra Kaçar-şebnem dergisi
Gözyaşlarım…
Asitin koyulduğu yeri yakıp geçtiği gibi, kalbimi yakarak delip geçen...
İsraf gözyaşlarıyla geçirilen bir ömrün ardından, bu defa, acziyetimin itiraflarıyla, doğru hedefi bulan!
Neden mi? Bir fotoğraf gördüm bugün. Yüzyılın fotoğrafıymış. Bir doktorun elini tutan küçücük parmaklar! Sanki o el tuttu parmaklarımı!..1cm’lik bir el!.. 1’er milim parmaklarıyla! O çığlık çığlığa; “Doktor (!) amca!” diye imdat beklerken, ben neredeydim?
“Diri diri toprağa gömülen kıza hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda…” (Tekvir, 8-9)
* * *
Yüreğindeki iman can çekişiyor merhamet mahrumunun, karnından bır can alınmış; ne ki?!! Akrep yavrusunu korurken kendi canıyla, taştan ne doğar ki!
“(Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırtır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gâfıl değildir.” (Bakara,74)
* * *
“-Dünkü yemekleri mi yiyeceğiz?!..”
“-Biz babanla yeriz. Sen ne istiyorsan onu yapayım kızım.”
“-Mantı istiyorum.”
“-Tamam!?”
* * *
Bir el tuttu babasının sakalını; üzerine toprak saçan…
“Babacığım (?) üstün toprak oluyor!..” derken yetişti Rasûl -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; merhametle, lütuf ve ihsanla… Zulme ve merhametsizliğe karşı!
* * *
“Ben Ümmetsem, nerdeydim?..”
* * *
“-Görecek dünya kaç bucakmış!.. Affetmeyeceğim asla!.”
“-Kızım arkadaşlar arası olur böyle şeyler, büyütme!. Ne bu kin, öfke, gurur?! Bugün gençsin, gücün kuvvetin yerinde, yarın ihtiyaç hissettiğinde çok pişman olursun.”
“-Hayır. Asla!..”
***
Belki milyarlarca el arıyor bir dal, tutunacak! Yürek rahminde büyüyen iman, ölmemek için, öldürülmemek için tutunacak bir şeyler arıyor. Ve kendini öldürene tutunurken çoğu zaman! Nerdeydim?
***
“-Of ya! Niye başım ağrıyor yine?!”
“-Çok televizyon izliyorsun kızım. Ağrı kesici vereyim mi?”
“-İstemem! Ben yatıyorum! Hayırlı geceler!”
“-Hayırlı geceler.”
“-Efnan nerde?”
“-Odasına kapandı kaldı.”
“-Hayırdır Efnan?!.. Bir sorun mu var; sapsarı olmuşsun?!”
“-Yooo! Bir şey yok. Hâlsizim biraz. Yatarsam geçer.”
“-İyi, sonra görüşürüz. Hayırlı geceler.”
“-Sana da abla! Hayırlı (?) geceler!”
Hayırlı?..
Masum çocukların hesâbı sorulacakken; “Hayırlı (?)”…
Taştan katı kalpler rahmet yağmuru beklerken; “Hayırlı(?)”
Can çekişen imanlar, imansızlarca katledilirken; “Hayırlı(?)”
Hayvandan vahşi katliâmlar normal görülürken; “Hayırlı(?)”
Ve ben yemek beğenmezken, sıcak yatağımda yatarken, sudan sebeplere kızar, küser, kırıp dökerken!
Neyime güveniyorum? Neyim ben, Allah’ım?
Neyin peşindeyim?
Neye garanti var? Gece boyu ağlasam, çözüm değil. Unutmak için uyusam, beni beklerken ölüm, küçük ölümle kucaklaşmak, akıl kârı değil! Zerreden hassas hesap karşımda dururken; “Hayırlı (?)”
* * *
“Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.” (Zilzal, 8)
* * *
Adâleti karşısında titrenen Zât ile buluşmaya kaç kala! “Hayırlı (?)”
Bedel ödemeden ümmeti olduğum Rasûlü’nün ayrılmaz parçası merhametten nasîb alamamışken; “Hayırlı (?)”
Ümmet-i Muhammed’in özelliği hayrı tebliğ, şerden nehiy iken ve ben; insanları İslâm’dan soğutacak kadar kabiliyetli, müslüman şahsiyetli, karakterli kimliğimle; “Hayırlı (?)”
* * *
“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışır ve Allâh’a inanırsınız.” (Âl-i İmrân, 110)
* * *
Rasûlüm! Merhametinle, muhabbetinle dirilttiğin gibi ölü gönülleri, bize de yetiş n’olur!
“Andolsun, size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatli, merhametlidir.” (Tevbe, 128)
* * *
Kur’an’ım! İsyanları, arzuları, şehvetleri, çözümsüzlükleri içine alan, öğüten, çözen, tatmin eden, engin kelâmınla in yeniden semâlardan taş kalbimize! Rahmet rehberımız ol, n’olur?!
“Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, mü’minler için bir hidâyet ve rahmet gelmiştir.” (Yûnus, 57)
* * *
Allah’ım! Sonsuz ümit ve duâ sana... Senâ sana, övgü sana... Bunca isyanımıza rağmen helâk etmeyen, son âna kadar tevbeyi kabul eden Rabbim; tevbe ediyorum! Affını ümit ediyorum. Huzuruna ak alınla çıkmak istiyorum. Affet, kabul et, n’olur.”
“Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de!..”(Yûnus, 62)
Hatice Kübra Kaçar-şebnem dergisi