ISINAMADIM
Yollar uzadı ben yürüdüm, yollar uzadı ben yürüdüm.
İnişlere, yokuşlara ısındım, irâdesiz ve isteksiz duruşlara ısınamadım.
Mevsim kıştı, yollardan bile şarıl şarıl sular akıyordu. Ben bu sularla konuştum.
Bu mütevâzı akışa ısındım, kin ve haset dolu bakışa ısınamadım.
Dağ başlarındaki koca taşlara ısındım, milletin sırtındaki vicdansız başlara ısınamadım.
Derelerden, tepelerden dumanlar yürüdü. Yeryüzünü, gökyüzünü karanlık bürüdü.
Akşam vakti, bu dumanlar içinde esrarlı duygulara ısındım, katı buz kesilmiş beton binâlara, sır barındırmayan şehirlere ısınamadım.
İlim, iman, vicdan; toprak, otlak, kuzu... Pek hoş, pek güzel.
Cehâlete rezâlete, atâlete ısınamadım.
Hep düşünceli, hep dumanlıydı benim başım.
Düşüncesiz kaşlara, derinliksiz bakışlara ısınamadım.
Dinlere ısındım, kinlere ısınamadım.
Giyinenlere ısındım, görünenlere ısınamadım.
Allah, iman, Kur'an ve vicdanla bağını koparmış gönüllere ısınamadım.
Günahsız ellerini Allah'a açmış yavruların meleksi tavırlarına ısındım, yılışık mevlüthan bağırtılarına ısınamadım.
Çocuksu mâsum bakışlara, çocukça konuşmalara ısındım, ihtiras dolu bakışlara, rol icâbı konuşmalara ısınamadım.
Mütevâzı, mahcub tavırlara ısındım, kibir kokan hâllere ısınamadım.
Söz yürekten geliyorsa, kaba da olsa pek hoş geldi bana. Yalanlara, dolanlara ısınamadım.
Yol yapanlara ısındım, rol yapanlara ısınamadım.
Mâsum ve mahzun bakışlara, çâresiz akışlara ısındım, samimiyetsiz akışlara, dalkavuk alkışlara ısınamadım.
Uykulara uzayan derin ve dalgın gözlere ısındım, ard niyetli, yapmacık gülüşlü yüzlere ısınamadım.
Gözü yaşlı dervişlere ısındım, kasıntı kişilere ısınamadım.
Hakperestlere ısındım, putperestlere ısınamadım.
Müşfiklere (şefkâtlilere) ısındım, müşriklere ısınamadım.
Hayretlere, gayretlere ısındım, gafletlere ısınamadım.
Arama, bulma, bilme, bildirme gayretlerine ısındım, oyalama niyetlerine ısınamadım.
Gönül insanına ısındım, günün insanına ısınamadım.
"İlim bunu, Kur'an şunu, iz'an bunu, vicdan şunu söylüyor" diyen mert adamlara ısındım, içi başka bir lâf, dışı başka bir lâf eden resmi ve samimiyetsiz adamlara ısınamadım.
Ana kuzuları, koyun kuzuları sürü sürü gelirdi. Bereket evlere dolar, sevgi yüreklerden yükselirdi. Kardeş kardeşe yardım eder, insan insanı kollardı. Allah'a giden yollar hep bizim yollardı. Herkes elinin emeğini yer, kimse elin (başkasının) emeğini yemezdi.
Elbiseler yamalı, ayakkabılar yamalı, lâkin kâlpler kalaylıydı.
Bereket ve samimiyet dolu bu dünyalara ısındım, "dışları kalaylı, içleri vay vaylı" dünyalara ısınamadım.
Mütevâzı, mahcûb çobanlara ısındım, emek sömüren kodamanlara ısınamadım.
Çalışanlara ısındım, çalanlara çırpanlara ısınamadım.
Alınterine, göznûruna ısındım, el çabukluğuna, göz açlığına ısınamadım.
Çalışarak geçinenlere ısındım, yanaşarak geçinenlere ısınamadım.
Gayretli karıncalara ısındım, leş kargalarına ısınamadım.
Çilelere, yorgunluklara, dalgınlıklara, durgunluklara ısındım, dargınlıklara ısınamadım.
Ter dökenlere ısındım, kan dökenlere ısınamadım.
Can derdine koşan tavşana ısındım, avcıya da köpeklerine de ısınamadım.
Beyin yıkama, istismar, köleleştirme içindi bütün çalışmalar. Kula kulluğa götürüyordu bütün sistemler. Biyolojik ve ruhsal kanunları gözardı eden ideolojilere tiksintiyle baktım.
Köleliği alkışlayan şahsiyetsizlere ısınamadım.
Çocukların bir damlacık yüreği, körpecik beyni üzerinde tasarrufa kalkan tâğutlara ısınamadım.
İhânet ve zorbalıktı meydanlarda caka satan, sıcak, ıpıssız çöllerde Hâbiller, Hüseyinler yalnız kalmışlardı. İhânet, zulüm ve kan kokan dünyalara ısınamadım.
Merhametlere ısındım, saltanatlara ısınamadım.
İdris Arpart