Bir gözyaşı, gül mevsiminde güle karşı akarsa aşk olur adı; sevgiyi damıtır en derin
yerinden. Suçlardan sonra tenha gecelerde akarsa tevbedir tadı; gönülleri arıtır en kara
kirinden. Madem ki gözyaşı bir kutlu demdir, elbette bir erdemdir.
Bir gözyaşı, bir cevherdir ateşten kaynayan ve alev gibi yanan. Özü sudur ama avuçta bir
yalım, gönülde bir yangın olur. Bir ateş düşünün, dumanı âh ile çıkar da külleri göz
yaşına karışır ya...Hayat bir mum alegorisidir hani, mumun başındaki yanış gözde yaş olur da
gözyaşı alevle barışır ya...Alev can ipliğini yakınca, acıdır ki, bedenini eritir de mumun,
su ile alev birbiriyle yarışır ya... Aşıka göre cennet olur cinnet ve kendi gözyaşında
boğulur akıbet...
Gözyaşıdır ki yıkayarak yakar, yakarak yıkar. Arıtır ve eritir; temizler ve gizler...
Fazilettir, diyettir...Bu yüzden denilir ki gözyaşı yiğitler kârıdır ve civanmertler
vakarıdır.
Tohumu eken bilir, Göz yaşın döken bilir, Gül kadrin diken değil, Çileyi çeken bilir,
Ve ey gözyaşım,
Bulutuna sadık yağmurlar gibi gel, ve kadim bir dostu uğurlar gibi git... Bir atımlık
mesafede yalnızlığın kurşunlanan coşkusuyla gel, geleceği savaşa mecbur annelerin korkusuyla
git...Geceyi içine döken tomurcukların yeşiliyle gel; goncayı açılsın diye bekleyen bülbülün
diliyle git...Bülbüller konan dallarda yaprak gibi gel, ve derinlerde bendini yıkan bir ırmak gibi git. Yalınkalem savaşlara meftun acılarla gel, pişmanlık dolu yüreklerden sancılarla git...
Ve ağlamaktan korkma gözüm!..
İskender Pala