Umutsuzluğun umuda, mutsuzluğun mutluluğa, karmaşanın düzene dönüşmesi için gerekli olan tek şey “sen”mişsin”
İşte bunu düşünerek uyandı Hira bu sabah ve gülümsedi odasının içini dolduran ışığa. Artık gülümseyebiliyordu, sebepli sebepsiz herkese her şeye.
Çevresinde mutsuz olarak bilinen Hira gitmiş yerine neşe saçan bir kız gelmişti sanki… Öyle bir duyguydu ki “aşk” Hira’yı bile gezdiği hayalsiz ve umutsuz dünyadan alıp hiç bilmediği ucu bucağı görünmeyen bir diyara bırakıverdi bir gün. Hira anlam veremiyordu başına gelenlerin, ilk bu diyara bırakılıverdiği gün şaşkınlık içerisindeydi, etrafı incelemeye başladı, incelediği etrafın kendi kişiliği olduğu bilmeden.
Kendi kişiliğini keşfettikçe kayboldu, kapıları açtıkça yeni kapılar buldu. Bunca sene bu diyarı nasıl görmezden geldiğine yandı. Hira bu diyarda kayboldukça, kendi içine kaçtıkça, bir el sürekli onu yukarı çekmek istedi. Bu eli görmezden gelemeyeceğini fark ettikçe kaçtı Hira. Bu ele muhtaç olma korkusuyla kaçtı.
Bir anda fark etti Hira, son zamanlarda başına ne geliyorsa bir anda geliyordu zaten. Fark etti ki nereye gitse ordaydı o el. Yorgun düştü Hira bir gece, o kadar yorgun düştü ki bulunduğu bu diyardan çıkmak istedi, hiç bıkmayacağını sandığı yerden bıktı. Ele muhtaç olma korkusuyla muhtaçtı şimdi o ele. Öylesine ihtiyacı vardı ki tutunmaya, kaçtığı ele doğru koştu kalan son gücüyle.
Şimdi içine bırakıldığı yeni dünyanın keşfinde Hira. Her şeyin çok daha aydınlık ve net olduğu bu dünya daha da ilginç geliyordu gözüne. Etrafı incelemeye başladı, incelediği etrafın “aşk”ın kişiliği olduğunu bilmeden.
Aşk’ı keşfettikçe kayboldu, kapıları açtıkça yeni kapılar buldu. Bunca sene bu diyarı nasıl görmezden geldiğine yandı. Artık buradaydı Hira, gidemezdi başka yere. İşte bu Hira için yeni ama aslında çok eski olan dünyada yaşamaya başladı, yorgun düştüğünde ona uzanan el ordaydı hep, artık ondan kaçmıyordu her fırsatta ona koşuyordu.
Oydu ona bu diyarı tanıtan, oydu onu buraya getiren. Oydu umutsuzluğu umuda, mutsuzluğu mutluluğa, karmaşayı düzene dönüştüren…
İşte bunu düşünerek uyandı Hira bu sabah ve gülümsedi odasının içini dolduran ışığa. Artık gülümseyebiliyordu, sebepli sebepsiz herkese her şeye.
Çevresinde mutsuz olarak bilinen Hira gitmiş yerine neşe saçan bir kız gelmişti sanki… Öyle bir duyguydu ki “aşk” Hira’yı bile gezdiği hayalsiz ve umutsuz dünyadan alıp hiç bilmediği ucu bucağı görünmeyen bir diyara bırakıverdi bir gün. Hira anlam veremiyordu başına gelenlerin, ilk bu diyara bırakılıverdiği gün şaşkınlık içerisindeydi, etrafı incelemeye başladı, incelediği etrafın kendi kişiliği olduğu bilmeden.
Kendi kişiliğini keşfettikçe kayboldu, kapıları açtıkça yeni kapılar buldu. Bunca sene bu diyarı nasıl görmezden geldiğine yandı. Hira bu diyarda kayboldukça, kendi içine kaçtıkça, bir el sürekli onu yukarı çekmek istedi. Bu eli görmezden gelemeyeceğini fark ettikçe kaçtı Hira. Bu ele muhtaç olma korkusuyla kaçtı.
Bir anda fark etti Hira, son zamanlarda başına ne geliyorsa bir anda geliyordu zaten. Fark etti ki nereye gitse ordaydı o el. Yorgun düştü Hira bir gece, o kadar yorgun düştü ki bulunduğu bu diyardan çıkmak istedi, hiç bıkmayacağını sandığı yerden bıktı. Ele muhtaç olma korkusuyla muhtaçtı şimdi o ele. Öylesine ihtiyacı vardı ki tutunmaya, kaçtığı ele doğru koştu kalan son gücüyle.
Şimdi içine bırakıldığı yeni dünyanın keşfinde Hira. Her şeyin çok daha aydınlık ve net olduğu bu dünya daha da ilginç geliyordu gözüne. Etrafı incelemeye başladı, incelediği etrafın “aşk”ın kişiliği olduğunu bilmeden.
Aşk’ı keşfettikçe kayboldu, kapıları açtıkça yeni kapılar buldu. Bunca sene bu diyarı nasıl görmezden geldiğine yandı. Artık buradaydı Hira, gidemezdi başka yere. İşte bu Hira için yeni ama aslında çok eski olan dünyada yaşamaya başladı, yorgun düştüğünde ona uzanan el ordaydı hep, artık ondan kaçmıyordu her fırsatta ona koşuyordu.
Oydu ona bu diyarı tanıtan, oydu onu buraya getiren. Oydu umutsuzluğu umuda, mutsuzluğu mutluluğa, karmaşayı düzene dönüştüren…