Kayıp şehirdeyim. Kimliksiz insanları var buraların. Duygular da sahipsiz bu ıssız kör karanlık yerde. Tek duygu, tek anlam sensin ben?de, belki sen bile değil cümlelerime düşen suretin sadece. Hani hatırlıyor musun, fersudeleşen bir mazidir süregelen, dilinde...
Yürüyorum sokaklarında loş şehrin; ne bir ses ne bir seda. Sokak lambalarının altından geçiyorum. Işıkları toplanıyor gözbebeklerimde. Gözbebeklerimin de ötesine geçip bakıyorum. Yalınlık sarmış her yanımı; yalnızlık. Hallice bir gülümseme savuruyorum senden hatıra kalan aynanın yüzüne. Kim daha güzeldi bu serüvende?
Çift kişi oluyorum kendi içimde. Konuşuyorum kendi kendimle... Ama aslında senle. Methiyeler yazıyorum sana. Yolluyorum ufuklara, olurda duyarsın diye.
Yürüdüğüm dipsiz sokağın, gözleri sana müteradif bir sokak lambasının, altındayım şimdi. Bağdaş kurup oturdum işte. Dayadım sırtımı tek hamlelik dokunuşta yıkılası bir duvara. Öyle yorgunum ki, cümlelerim nefes nefese. Bıraksam kendimi, duvar yıkılacak yorgunluğumun getirdiği suskunluğumun üzerine. Sensizliğin açtığı yaralarla, sensizliğin içirdiği kanı dilimde pıhtılaşmış ölümlerle kalıyorum enkazlar altında. Belki sesim duyulmayacak bir daha. Varsın duyulmasın. Biliyordum; eskiden beri şairler gece iken ölürmüş derlerdi. Her gece birkaç heceyle eceli beklerim, kelamı gönlüne gömüp... Sustururum tüm susuşlarımı sessizlikte öleyim diye. Lal-i nar bir koku. Hala üşüyorum farkında mısın?
Şehrin soğukluğunu hissediyorum iliklerimde. Bir titreme alıyor vücudumu kendimden geçip d-üşüyorum işte. Başım kaldırımın üstünde. Uykuya dalıyorum. Bin cürüm, bin kırgınlık ile kapatıyorum gözlerimi sensizliğe. Akrep ve yelkovan alabildiğine hırçın sessizliğe. İlerliyor zaman danışmadan ve daha alışamadan.
Ve...
Ben...
Bir salâ sesiyle uyanıyorum. Gün doğmuş da, fecir vakti gelmiş sanıyorum. Tekrar diriliyorum bir başka ölüme senin bıraktığın yerden. Yankılanıyor etraf ''kelam ebediyete kadar sustu'' diye. Kaçıncı ölümcül telaşımsın söyler misin? Son salâydı sana ilk kez başkasının dilinden yolladığım. İşte şimdi duyuyorsundur sensizlik girdabındaki kayboluşlarımı. Son bir istek, son bir ölüm gerçekleşiyor işte. Yazdığım methiyeye tiz bir mersiyeyle karşılık verirsin diye yükseliyorum göklere, gözümdeki birkaç damla ile?
Yürüyorum sokaklarında loş şehrin; ne bir ses ne bir seda. Sokak lambalarının altından geçiyorum. Işıkları toplanıyor gözbebeklerimde. Gözbebeklerimin de ötesine geçip bakıyorum. Yalınlık sarmış her yanımı; yalnızlık. Hallice bir gülümseme savuruyorum senden hatıra kalan aynanın yüzüne. Kim daha güzeldi bu serüvende?
Çift kişi oluyorum kendi içimde. Konuşuyorum kendi kendimle... Ama aslında senle. Methiyeler yazıyorum sana. Yolluyorum ufuklara, olurda duyarsın diye.
Yürüdüğüm dipsiz sokağın, gözleri sana müteradif bir sokak lambasının, altındayım şimdi. Bağdaş kurup oturdum işte. Dayadım sırtımı tek hamlelik dokunuşta yıkılası bir duvara. Öyle yorgunum ki, cümlelerim nefes nefese. Bıraksam kendimi, duvar yıkılacak yorgunluğumun getirdiği suskunluğumun üzerine. Sensizliğin açtığı yaralarla, sensizliğin içirdiği kanı dilimde pıhtılaşmış ölümlerle kalıyorum enkazlar altında. Belki sesim duyulmayacak bir daha. Varsın duyulmasın. Biliyordum; eskiden beri şairler gece iken ölürmüş derlerdi. Her gece birkaç heceyle eceli beklerim, kelamı gönlüne gömüp... Sustururum tüm susuşlarımı sessizlikte öleyim diye. Lal-i nar bir koku. Hala üşüyorum farkında mısın?
Şehrin soğukluğunu hissediyorum iliklerimde. Bir titreme alıyor vücudumu kendimden geçip d-üşüyorum işte. Başım kaldırımın üstünde. Uykuya dalıyorum. Bin cürüm, bin kırgınlık ile kapatıyorum gözlerimi sensizliğe. Akrep ve yelkovan alabildiğine hırçın sessizliğe. İlerliyor zaman danışmadan ve daha alışamadan.
Ve...
Ben...
Bir salâ sesiyle uyanıyorum. Gün doğmuş da, fecir vakti gelmiş sanıyorum. Tekrar diriliyorum bir başka ölüme senin bıraktığın yerden. Yankılanıyor etraf ''kelam ebediyete kadar sustu'' diye. Kaçıncı ölümcül telaşımsın söyler misin? Son salâydı sana ilk kez başkasının dilinden yolladığım. İşte şimdi duyuyorsundur sensizlik girdabındaki kayboluşlarımı. Son bir istek, son bir ölüm gerçekleşiyor işte. Yazdığım methiyeye tiz bir mersiyeyle karşılık verirsin diye yükseliyorum göklere, gözümdeki birkaç damla ile?