EN KIYMETLİ HAZİNE

İnsanoğlu, elinde bol olarak mevcut olduğunu zannettiği nice kıymetli hazine değerindeki nimetlerin çoğu kere farkında olmaz. Onu ziyan eder. Sert kayalara ve çöllere yağan yağmurlar gibi. Bu hazinelerin başında da hiç şüphesiz ki nefes nefes ömürleri eriten zaman gelmektedir. Ne hikmettir ki, elden kaçınca bir daha geri gelmeyeceği hâlde insanlar zamanı müsrif bir şekilde kullanmaktadır. Tıpkı hadîs-i şerifte buyurulduğu gibi:
“İki şey vardır ki onlar hakkında insanların çoğu aldanış içerisindedir. Bunlar; sıhhat ve boş vakittir.” (Buhârî, Rikak 1)


Zaman öyle bir kıymettir ki onun değerine dikkat çekmek üzere Cenâb-ı Hak Asr Sûresi’nde; “Zamana yemin olsun!” buyurmaktadır.

Nitekim her şeyi satın almak, değiştirmek, borç alıp, borç vermek mümkündür. Ancak zamanı satın almak, borç alıp vermek ise asla mümkün değildir. Çünkü zaman, herkes için muvakkattir.

Zaman, insana Allâh’ın lutfettiği en kıymetli bir imtihan saatidir. O saat, eldeyken fırsattır. Elden çıkınca ise, ancak nedâmettir. İnsan, bütün
yapacaklarını ancak o saatin içinde yapabilir. O saat kaçınca en mahir ustaların bile elleri tutulur artık. Gözler, sadece o saat içinde görür. O saat geçince, her yan kapkara kesilir. Kalpler, o saat içinde çalışır. O saat bitince elektriksiz bir makine gibi donup kalır. Vücutta bütün âzâlar donar, insan sanki sadece etten bir kalıba döner. Dolayısıyla o saati vaktinde değerlendirebilenler, şairin dediği gibi Azrail’e hoş geldin der:


O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrail’e «hoş geldin!» diyebilmekte hüner... [NFK]


Yine şairin dediği gibi:

Bil ki dünyâda hayat, sâdece bir sâattir,
Sor giden kullara, en faydalı iş, tâattir! [Seyrî]
Öyle ki;


KAZANÇ YÖNÜYLE DÜNYA ÂHİRETTEN HAYIRLI

Ömürlerini nefes nefes en güzel şekilde amel-i sâlihlerle bezeyen Hak dostlarından Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri der ki:

“Dünyanın bir günü, âhiretin bin senesinden daha hayırlıdır. Çünkü dünyanın bir gününde rızâ-yı ilâhîyi tahsil etmek imkânı vardır. Âhirette ise dünyadaki gibi amel-i sâlihler yapıp da kazanma imkânı yoktur. Orada sadece hesap vardır.”

Rivayete göre İlyas -aleyhisselâm- Azrâil’le karşılaşınca ürperdi. Bunun üzerine Azrâil -aleyhisselâm- dedi ki:

“–Sen bir peygambersin yâ İlyas, ölümden mi korktun?”
Hazret-i İlyas şöyle cevap verdi:
“–Hayır, ölümden ürkmedim. Fakat hayatımın bittiğine üzüldüm. Çünkü hayatımı ibadetle, tebliğle geçiriyordum. Kulluktan bir lezzet alıyordum. Fakat şimdi kabirde kıyâmete kadar rehin kalacağım. Onun için mahzun oldum.”


Görüldüğü gibi peygamberler başta olmak üzere bütün ehl-i irfan, ellerindeki zamanı bir kazanç mevsimi olarak kullanmışlar ve ömrü bu mânâda değerlendirmişlerdir. Nitekim erbâb-ı tasavvuf bu değerlendirmeyi terimleştirmiş ve sofîyi târif ederken «ibnü’l-vakt» yani vaktin, zamanın oğlu, daha açık ifadeyle zamanla bütünleşmiş, zamanın her ânını nasıl değerlendireceğini bilen ve vaktine sahip olan diyerek anlatmıştır.
Demek ki, ömrümüzden ne gitti, ne kaldı, bunu görmek gerek. Yani ömür takvimimizden dökülen yapraklara karşı âmâ kesilmemek gerek. İşte ömrümüzden;
BİR YIL DAHA GEÇTİ.

Osman Nuri Topbaş,"İhlas ve Takva", Yüzakı Yayıncılık