![]() |
Ne Kadarsan, O 'Kader'sin. http://www.muhakeme.net/clear.gif Kader deyince, aklımıza yaşayışımızla ilgisini kaybetmiş, gecemizi gündüzümüzü ciddiye almayan, ne çektiğimizi unutmuş, ilgisiz ve duyarsız, değiştirilemez ve dokunulmaz kalın ve koyu yazılar geliyor değil mi? Böylesine uzak ve ilgisiz bir kaderi, haliyle “kötü” oluyor, “zalım felek” diye anabiliyoruz Üzerimize bir kâbus fotoğrafı gibi iliştiriyoruz kaderi Bizi biçimden biçime sokuyor, bize format atıyor, bizi oradan oraya sürüklüyor ama biz ona hiç itiraz edemiyoruz, tek satırını değiştiremiyoruz Bu yüzden, hep kadere karşı direndiğimizi iddia ediyoruz Yazgımıza karşı çıkıyoruz kendimizce “Kırışıklık kaderin olmasın!” diyebiliyoruz meselâ Sanki -bir şekilde olacaksa- kırışıksız halimizi kaderden kaçırıyormuşuz gibi Ya da “Düş yakamdan ey kader!” dercesine ilgisizliğe mahkûm edildiğimizi varsayıyoruz Başına acılar üşüşmüş bir kız çocuğuna bakıp “ah kadersizim!” deyiveriyoruz Belki de “Ne halin varsa gör!” vurdumduymazlığı ile yazgımızla boğuşmaya terk edildiğimizi düşünüyoruz Hapse düşmüşsek, “kader mahkûmu” sayıyoruz kendimizi Madalya alanın kaderle işi yok sanki… Şampiyon olanlar kadere rağmen şampiyon oluyor gibi “Kaderin hükmü” değil altın madalyalar Başarıdan başarıya koşan kaderini bozuyor, yazgısının kara kutusunu parçalıyor sanki Dik duranlar alın yazısını siliyor Burnunun doğrusuna giden, inatçı, vurdumduymaz, aldırışsız, acımaz, karagözlüklü bir adam gibi hayal ediyoruz kaderi Tek düze davranışlar, muhataplarını sıradanlaştırmalar… Detayları önemsememeler Durup da bakmaz bir çocuğun gözlerinin içine… Paçalarını sıyırıp da ayağını sulara sokmaz kader… Büyük işlerin adamı, ince işlerden habersiz… Ara sıra geri dönüp de el sallamaz ardı sıra bakana… Siyah takım elbiseli Kopkoyu camlı arabasıyla kalabalığı dağıtır gibi Kader, yapıp ettiklerimizi de edemediklerimizi de, elimizden gelenleri de gelmeyenleri de, kazandıklarımızı da kaybettiklerimizi de hep birlikte kuşatan, sarıp sarmalayan şeffaf bir örtüdür oysa Kader de bizimle birlikte nefes alıp veriyor Göğsümüzün iniş kalkışlarına eşlik ediyor Kalbimizin kıpırtılarınca kıpırdıyor Eğiliyor gözlerimizin içine Parmak uçlarımıza kadar dokunuyor Elini omzumuza koyuyor usulca Yokuşlarda bizimle birlikte yoruluyor Ter döküyor yanı başımızda Kalabalıkta gelip buluyor bizi Kuyrukta beklerken yanaşıyor yanımıza Ayağımız kaydığında o da kanıyor günaha Parmakları sızlıyor bizimle birlikte Soğukta kartopu oynuyoruz çocukça Bizimle acıkıyor, bizimle susuyor Seviniyor yarım çiğnenmiş çikletimizi yeniden bulduğumuzda Yo, yo, öyle uzak değil bize kader Öyle habersiz geçmiyor yanımızdan Öyle kaygısız değil dertlerimize Güneş ne kadar uzak görünür bize Oysa, göz bebeklerimizin tâ içine sızmaktadır, tenimizin her noktasına dokunmaktadır Güneş ne kadar kaygısız durur kederlerimize Oysa, her ışıltısı sevinç bahşeder gönlümüze göğsümüze Ne kadar da küçümser gibidir hayatımızı güneş Oysa, her köşeye, her kıvrıma, her gölgeliğe ve aydınlığa sarılıverir Sıcacık “Bu kadar!” dediğimiz her köşede bekler bizi kader Nefeslerimizi kesen “Buraya kadar!”ların eşiğinde tebessümle bakar bize kader Kaderden ayıracağımız/ayıklayabileceğimiz bir şey yok ki… Kaderin bize ilgisiz kaldığı bir an yok ki Dediği gibi şairin (Necip Fazıl): “Kader beyaz kağıda sütle yazılmış yazı/Elindeyse beyazdan gel de sıyır beyazı ” Beyaz kâğıt ne kadar canlı ve somutsa elimizde, “sütle yazılan yazı” o kadar taze, o kadar sıcacık Beyazlarımızın hepsi sütün içine akıyor Süt, beyazlarımızın hepsini içinde ağırlıyor Kırışıksızlık kaderden kaçırılmış bir şey değildir meselâ Kırışıklığı düzeltecek ilaç bulma becerisi de kaderin içinde Herkese rağmen sivrilip ayakta durmak da, direnip sağ kalmak da kaderin hükmüne dahil Şampiyon da mahkum kadar “kader mahkûmu” “Kitabın anası benim yanımda” diyor Rabbimiz “Dilediğimi değiştiririm, dilediğimi sabit bırakırım ” Hakkımızda, kaderimizi bile değiştirebilir sandığımız bir kaderin takdir edilmesi ne kadar sabitse, değiştiremeyeceğimizi sandığımız sabit kaderlerimizin de değiştirilebilirliği o kadar sabit Sabit olan O’nun dilemesiyle değişebilir; değişebilen O’nun dilemesiyle sabitleşebilir Ne olursa olsun, hep O’nun dileme sınırları içinde yürüyoruz Yazgının anasıkaderin aslı O’nun dilemesidir Olan olmuşsa, O’nun dilediğidir Olmamışsa, O’nun neyi dilediğini bilemeyiz Dilemesini bekleriz Öyleyse, ne unutulduk, ne gözden çıkarıldık, ne de bir yazının soğukluğuna mahkûm edildik Kader hep bizimle akıyor Bizimle yazılıyor Bize O’nun dilediği kendi dilediğimizce yazılıyor Şu anda ‘yazı’nın tam ortasına b/akıyorsun Sen ne kadar titriyorsan ‘yazı’ da o kadar… not: yazıya eşilk eden resim gerçeküstü üstad salvador dali'ye aittir "Senai Demirci" |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 06:17 . |
2000- 2025
Tüm bağışıklıklar ve idelerden bağımsız olan sözcükleri sarfetmeye mahkumdur özgürlük