FRANSA



Yüzölçümü : 544.000 km²



Nüfus : 56.184.000



Başkent : Paris



Önemli Şehirler : Paris, Marsilya, Lyon, Toulouse, Nice, Nantes, Strasbourg, Bordeaux



Yeri : Avrupa'nın batısındadır.



Dil : Fransızca



Din : Katolik



Para birimi : Frank



Önemli coğrafi yerler : Sen ırmağı, Akitanya havzası, Cevennes dağı, Montagne Noire dağı, Ardennes dağı, Vosges dağı. Moures dağı, Esterel dağı. Pireneler ve Alp dağları.



1789 - 1799 yıllarını kapsayan Fransız Devrimi Dünya tarihi açısından önem taşır.



POMPIDOU KÜLTÜR MERKEZİ (1977 Fransa)



Seinne Nehri'nin sağ yakasında, Paris'teki Beaubourg bölgesindeki Rue du Renard'da yer alıyor.



Galeriler, müzeler, kütüphaneler, konser salonları. Ancak sağlam klasik binalarda bulunan bu tip yerler uzun süre boyunca ilham perilerinin kutsal tapınakları sayıldı. 1970'lerde Paris'te, sanata dair inanışları bir kenara iten, mimaride bir dönüm noktası sayılan çok amaçlı bir kültür merkezi yapıldı. Centre National d'Art de Culture Georges Pompidou, unutulması kolay bir bina değil. Dış cephesinde aşağı- dan yukarıya renkli devasa boruların uzandığı, ön tarafta boruların arasından bir asansörün süzüldüğü bina bir fabrika ya da petrol rafinerisine benzetilmiştir. Ancak bu görüntü, put kıran olma isteğinden kaynaklanmıyor. Modern teknolojide değişim yolu açılınca mimarlar, ısıtma ve su borularını, elektrik kablolarını ve havalandırma sisteminin duvarlar ardına saklama gereği duymadı. Bu şekilde bunların bakım ve onarımı da kolay olacaktı.

Bazıları bu yaklaşımı çirkin diye nitelendirdi. Diğerleri ise, iç mekana normalde olmayan bir esneklik kazandırdığı için bu tarz mimariyi çok cesur ve dahiyane bir fikir olarak değerlendirdi. Kütüphane, modern sanat müzesi, endüstriyel tasarım alanı ve müzikal araştırma kurumu olarak hizmet edecek bir bina tasarım yarışması duyurulduğunda, 49 ülkeden 681 mimarın projesi teslim edilmişti. Jüri üyelerine göre, tüm bu özellikleri en iyi şekilde bir araya getiren projenin sahibi mimarlar, Renzo Piano ve Richard Rogers idi.

Paris'in Beaubourg bölgesindeki Pompidou Kültür ve Sanat Merkezi'ne genelde sadece Beaubourg deniyor. 1930'larda temizlenen bölge 1971'de kazanan projenin yapı çalışmaları başlayana dek sahipsiz kaldı. Bugün burası sadece içerisinde olup bitenle değil, önündeki meydanda gösteri yapan hokkabazlar, akrobatlar, ateş yutanlarla da dikkat çekiyor. Böyle bir alan yaratma fikri yine bu iki mimara aitti. Teslim edilen projelerin arasında sadece onlarınkinde, arazinin yarısı Paris'in göbeğinde bir açık alan yaratmaya ayrılmıştı.

Paris'e ihtiyaç duyulan bir referans kütüphanesi ve sergi salonu kazandıran komplekste ayrıca bir sinema ve konser salonu, çocuk alanı, bar ve restoranlar yer alıyor. 1977'de ilk açıldığında, günde 45 bin ziyaretçinin akınına uğruyordu. Çok geçmeden Eyfel Kulesi'nden daha popüler bir yer haline geldi. Her ne kadar mimarların tam olarak istediği gibi yapılmamış olsa da (Para ve zaman sıkıntısı yüzünden, hareket eden zeminler gibi, bazı idealist planlar gerçekleştirilemedi), taklidi birçok binaya esin kaynağı oldu. 1977'de, Architectural Review onu "Batı toplumundaki teknolojik coşkunun en üstün olduğu an" diye nitelendirildi. Bugün bu coşku pek kalmamışa benziyor.



EYFEL KULESİ (1889 Fransa)



Seinne Nehri üzerindeki Eyfel Kulesi, Pont d'lena'da Trocadero Sarayı'nın karşısında.



Yeni yapım teknikleri gelişip değişimin önü açılınca, farklı yerlerden farklı kişiler, 305 yüksekliğinde bir bina yapma konusunda azmetti. Kimisi denedi ve başarısız oldu. Birçokları bunu baştan 'absürd' olarak nitelendirdi. Ancak Fransa'da, mühendis Gustave Eiffel bunu başaracağına inandı. Eiffel ile şirketi, 1884'ün sonunda 300 metrelik kulenin planlarını hazırladı. Bu daha çok Eiffel'in araştırma şefi Maurice Koechlin'in çalışmasının bir ürünüydü. 1886'da, endüstriyel gelişmelerin sergileneceği 1889'daki Paris Exposition'u (Uluslararası Sergi) dahilindeki yarışmanın duyurusu yapıldı. Organizasyon komitesi, katılımcıların 305 metrelik bina projeleriyle gelmelerini istediğini dile getirdi. Yarışmanın kuralları, Eyfel Kulesi düşünülerek yazılmışa benziyor. Yüzü aşkın proje verilse de, dünyanın en yüksek binasını yapacak kişi Eiffel oldu - 2 yılı biraz geçen bir süre içinde- Eyfel Kulesi, 1.6 hektarlık kare şeklinde bir taban üzerinde yükseliyor. Tüm yapının ağırlığı 10.668 tonu buluyor ve binada 2 çivi kullanıldığı söyleniyor.

18 bini aşkın parça kullanıldı ve çoğu ince teknik çizimleri yapılarak önceden hazırlandı. Dünyanın en yüksek binasını 250 işçi, insanı şaşkınlığa uğratan bir hızla inşa etti. Önceden çok sayıda demiryolu köprüsü yapan Eiffel, teknik anlamda en zorlayıcı sorunları çözmesiyle tanınırdı. Eiffel kulenin yapım hızını, her şeyi önceden en kesin biçimde planlama yetisine borçlu. Kuleyi ayakta tutan 16 iskelenin (her ayağa dört tane) içinde, ilk kat yapıldığında hizada durması için hidrolik ayaklar vardı. Sadece çok küçük oynamalar yapıldı ve bu olmadan binayı tamamlamak hiçbir zaman mümkün olmazdı.

Daha sonra bir restorana ev sahipliği yapan kat, 1889 Sergisi sırasında bir yemek yeme mekanı halini aldı. Le Figaro gazetesi 116 metredeki ikinci kattaydı.

26 ayda yapılan bina, 1929'da New York'taki Chrysler Binası yapılana dek, dünyanın en yüksek binası olma özelliğini korudu. Sergi süresince, birinci, ikinci ve üçüncü katlara asansörle çıkan, iki milyon ziyaretçisi oldu. En tepeye kadar, 1.671 basamaklı bir merdiven de çıkıyor. 1964'te tarihi anıt ilan edilen ve ardı sıra gelen kuşakları büyüleyen Eyfel Kulesi her yıl üç milyon ziyaretçinin akınına uğruyor.



SACRE-COEUR (1874-1919 Fransa)



Sacre-Coeur, Paris'in birçok yerinden görülüyor. Clichy ile Rochechouart bulvarlarının kuzeyinde yer alıyor.



SACRE-COEUR (Kutsal Kalp'in Kilisesi) Paris'in kuzeyindeki Montmarte'ın tepesinde ya da Butte'de yükseliyor. Perigueux'un güneybatısındaki St. Front Katedrali'nden esinlenerek yapılmış.

Beş kubbesiyle Venedik'teki San Marco kilisesini andıran St. Front, 12. yüzyılda yapılan olağandışı Bizans-tarzında bir kiliseydi. 19. yüzyılda St. Front restore edildi ve restorasyondan sorumlu mimarlardan Paul Abadie, 1874'te Sacre-Coeur'ü yaparken St. Front'dan esinlendi. Kimileri Abadie'yi, St. Front'u mahvettiğini, buna karşın Sacre-Coeur'de çok daha zarif bir yapı inşa ettiğini savunup eleştirir. Proje devletten de destek aldı ve Fransa'nın 1870-71'de Fransa-Prusya Savaşı'ndaki yenilgisi sonrasında geri kazandığı özgüvenin sembolüydü. Paris başpiskoposunun öldürüldüğü, Paris Komünü diye bilinen savaş sonrası yükselişin temelleri Montmartre'da atıldı. Bu yüzden kilisenin inşası bu hareketin bastırılışına da işaret eder. Kilise, Katolik Roma hiyerarşisinin onayıyla, ulusal pişmanlığın bir sembolü olarak yapıldı.

Yeni kilisenin, ona tipik beyaz parlaklığını veren taşları güney Paris'teki Chateau-Landın'dan geldi. İlk başlarda inşaat yavaş ilerliyordu. Temeller atılırken, sıvaların yapmak için kullanılan alçı taşlarının yapıldığı, civardaki taş ocakları kullanıldı. Bina, 1891'de ibadete açılsa da yapımı 1919'a kadar sürdü. Avrupalıdan çok oryantal bir hava veren büyük kubbe, yaklaşık 79 metre yüksekliğinde Ziyaretçiler kubbenin tepesinden ziyaretçiler engin Paris manzarasına ve kilisenin içine bakabilir. Kubbeden 30 metre yüksekteki çan kulesi, 3 metre yüksekliğinde ve 19.3 ton ağırlığında olan dünyanın en büyük çanlarından birine ev sahipliği yapıyor. Savoy ilinin 1895'te hediye ettiği çan Savoyarde diye de bilinir. Kilisenin içinde birçok mozaik çalışma yer alsa da, orijinal vitray cam, İkinci Dünya Savaşı'nda yok oldu. Mozaikler, Kutsal Kalp'e olan bağlılık temasını işliyor. Yüksek merdivenlerle çıkılan ön cephe, İsa ile Samaryalı kadın ve Simon'un evindeki Meryem heykellerini sergileyecek şekilde tasarlanmıştı. Ziyarete açık olan, kilisenin altındaki yeraltı türbesinde dini sanat eserleri sergileniyor.

Merdivenlerin bittiği yerde, kilisenin dışındaki terasın manzarası harika.

Buradan aşağıya inildiğinde Butte'nin dar geliniyor. Montmarte'ın ortaçağ manastırının dışında geriye kalan sadece St. Pierre kilisesi. 19. yüzyılda restore edilen kilisenin romantik bir bahçesi var. Place du Tertre, şirin 18. yüzyıl evleriyle, Montmartre'ın "köy meydanı". Rue de Cortot'daki Montmartre Müzesi'nde, sanatçıları, müzisyenleri, yazarları, kafeleri ve gece kulüpleriyle bölgenin Bohem yaşamına dair anılan sergileyen resimler, fotoğraflar ve hatıraların bulunduğu bir dükkan var. Ancak, Sacre-Coeur Montmartre'ın baş tacı olmaya devam ediyor.



VERSAILLES (1661 Sonrası Fransa)



Kral XIII. Louis, av etkinliklerinin üssü olacak mütevazı bir şato yapmak için, Paris'ten 24 km'den az bir uzaklıkta olan Versailles'in bulunduğu alanı seçmişti. Oğlu XIV. Louis de avcılığa meraklıydı ancak bu arsa için daha başka planları vardı. Varolan diğer saraylar (Louvre ve Tuileries de buna dahil) ona yetmediği için, 1660'da Versailles'i büyük bir kraliyet sarayına dönüştürmeye karar verdi. Her şey, tüm saray ahalisinin ağırlanabileceği tarzda, çok görkemli olacaktı. 1661'de sarayın yapımına başlandı ve iki yıl içinde, Güneş Kralı diye tanınan XIV. Louis, hazineden gelen tüm tepkilere karşın buraya inanılmaz miktarda para harcadı. Onlarca yıl sürecek yapım için binlerce işçi çalışacak ve harcamalar giderek artacaktı. Versailles üzerinde 30 yıl çalışan mimar Louis Le Vau'nun yerine Andre Le Notre geçti. Peyzajdan sorumlu Andre Le Notre'nin tasarladığı bahçeler şatoyu geri planda bırakınca saray çok daha ihtişamlı bir yer halini aldı.

Sayısız çeşmenin, heykelin ve mağaranın bulunduğu Versailles bahçeleri, Güneş Kralı'nın saltanatının ilk yıllarında Paris asaletinin görülebileceği bir merkezdi. 1664,1668 ve 1674'te Moliere ve Racine'nin oyunlarını, Lully'nin operalarının sergilendiği bir mekana dönüştü. Bu gelenek XIV. Louis'yi takip eden hükümdarlar, özellikle de Marie Antoinette tarafından sürdürüldü. Marie Antoinette, buraya bir tiyatro yaptırdı. Çobanlar ve alt sınıftan insanlarla dolu küçük bir köy yarattı, arkadaşlarıyla köylü rolleri canlandırdı. 101 hektarlık bir alanı kaplayan Versailles bahçelerinde sayısız gezi alanı ve kendi "Küçük Venedik" iyle bir "Grand Canal" yer alıyor. Sarayın boyutları da olağanüstü: ortasındaki Aynalar Odası'nın (72 metre uzunluğunda, 10.6 metre genişliğinde ve 12.8 metre yüksekliğinde bir galeri) yer aldığı bina cephesi 640 metre. Bahçeye bakan ve karşı duvarda ayna seklinde yansımaları olan 17 pencere var. Charles Le Brun'un tabloları, XIV. Louis'nin 1661-1678 yılları arasındaki saltanatının tutanağı bir anlamda.

Sarayın krala sanatsal katkısı, XIV. Louis'nin yerleştirmeye çalıştığı kraliyet ruhunu pekiştiriyordu. 1682'de Versailles devamlı evi halini aldı ve tüm kraliyet ailesi buraya yerleşti. Karmaşık ritüeller geliştirildi. Kralın suyuna gidenler ilerleyebildiği için bundan medet umanlar Versailles'e gelip imparatorun ağzına bakıyordu.

XIV. Louis, 1715'te öldü. XV. Louis, opera binası ve Petit Trianon sarayı da içinde olmak üzere, inşaatın devamında mimar Gabriel'i görevlendirdi. XVI. Louis zamanında iyi bir kütüphane yapıldı; Marie Antoinette ise Petit Trianon'un idaresini eline aldı. Ancak gerçek hayat, bu tiyatro sahnesini yıkmak üzereydi. 1789 Ekim'inde Fransız Devrimi Versailles'e ulaştı ve saray ele geçirildi.



CHARTRES KATEDRALİ (1260 FRANSA)



Eure-et-Loir'un başkenti Chartres, Paris'in 88 km güneybatısında.



Kilometrelerce uzanan düz araziye baskın çıkan Chartres Katedrali, gotik mimarinin ve eski Hıristiyan uygarlığının en büyük zaferlerinden. Kilise, Hıristiyanlıktan çok önce kutsanan bir alanda yükseliyor. Romalıların zamanında ve daha öncesinde burada putperest Keklerin önemli bir tapınağı bulunuyordu. Fransa'daki en büyük yeraltı türbesinin de burada olduğu sanılıyor. 18. yüzyılda katedralde tapılan, tahtadan bir İsa'ya hamile Meryem Ana figürü bulunuyordu. Bunun, putperest dönemlerden kaldığı söylenir. Keltlere ait bir ana tanrıça, sonradan Hıristiyanlaştırılmış olabilir. Figür, Fransız Devrimi sırasında yakıldı. MS 350'den itibaren buraya art arda kiliseler yapıldı. Hepsi yangında hasar gördü. 1194'te, yeraltı türbesinin batı yakası dışında tüm bina yandı. Bir kez daha küllerin arasından yükselen bu yüce kilise, 1260'da inşa edildi; bugün de gezilebiliyor.

Batı yakasında göze çarpan kulelerin her ikisinin yüksekliği de 91 metrenin üzerinde. Daha alçak olan 1130'larda, daha yüksek ve detaylı işlenen ise 1513'te yapılmış. Altta, binanın batı cephesinde üç büyük kapı ve 12. yüzyıl heykeltıraşlığının zenginliğini ortaya koyan Görkemli İsa yer alıyor. Bir pencere, 'Son Karar'ı betimliyor. Kuzey ve güney girişleri 13. yüzyıl heykelleriyle donanmış. Katedral baştan aşağıya, 10 binden fazla taş ve cam figüre ev sahipliği yapıyor. Kilise özellikle, yaklaşık 2.044 metrekare büyüklüğünde olan vitray camla ünlü -Güneş ışığı vurduğunda en güzel halini alan bir mavisi vardır. Kuzey ve batıda, devasa ilgi çekici pencereler vardır. Diğer bir hazine ise, Note Dame de la Belle Verriere (Güzel Camdan Hanımefendimiz) diye bilinen 12. yüzyıldan kalma pencere. Cam, kısa bir süre önce geçirdiği tuhaf "hastalık"tan dolayı tedavi edildi.



Kilisenin ortasındaki labirent, büyük olasılıkla pişman kimselerin dizlerinin üzerinde acı çekerek bir karara varmasını amaçlıyordu. İsa ile Meryem Ana'nın hayatından 40 ayrı kesit sunan büyük koro sahnesindeki oymalara 1514'te başlansa da yapımı ancak 200 yılda tamamlandı.

Hacılar, yüzyıllarca düzenli olarak Chartres'a geldi. Eski ahşap Meryem dışında Meryem Ana'nın annesi St. Anne'in kafasını ve Meryem'in İsa'yı doğururken giydiği sanılan kutsal bluzu da muhafaza etti.



PONT DU GARD (M.Ö. 19 FRANSA)



Nimes'in kuzeydoğusunda ve Provenca'da yer alan Remoulins'ten 2 km, Uzes'ten 16 km uzaklıkta. Gardon nehri üzerindedir.



Gordon Nehri'nden Güney Fransa'daki Nimes şehrine su taşımak amacıyla inşa edilmiştir. 49 metre yüksekliğinde ve 274 metre uzunluğundaki köprü, Nimes ile Uzes'teki su kaynağı arasında 48 km boyunca uzanan borular ve köprüler sisteminin bir parçasıydı. Köprü, süsten uzak, basit sorunlara belirgin cevaplar bulan fonksiyonel inşaat mühendisliği.



Bazı kayıtlar, Pont du Gard'in İmparator Augustus''un dostu ve müttefiki Roma generali Agrippa tarafından MÖ 19'da inşa edildiğini ortaya koysa da, bunu kabul etmeyen arkeologlar, teknik açıdan böylesine gelişkin bir yapının daha sonraki bir döneme ait olduğunu savunuyor. Nimes, iyileştirici güçleri olduğuna inanılan yerel bir su tanrısının tapınağının etrafında kurulmuştu. Romalıların yönetimi altında 50 bin nüfuslu 202 hektarlık bir yerleşim yerine dönüştü ve adını tanrı Nemausus'tan aldı. Hesaplara göre su kemeri günde kişi başına 409 litre su temin edilmesini sağlıyordu.



Pont du Gard, 6'sı en altta, 11 tanesi ortada ve 35 tanesi en üstte su kanalının tam altında olan üç sıra kemerden oluşuyor. Taş bloklar harç kullanılmadan sıralanmıştı, yanlardan çıkan pürüzlü topuzlar da tahta iskeleti birbirine bağlıyordu. Yapı, kaba ve yarım kalmış gibi gözükse de, bu sayede bakımı daha kolay yapılıyordu -bölgedeki akıntı çok şiddetli olduğu için, zamanla büyük miktarda mineral tortuları su kanalında toplanabilirdi. Bugün, Pont du Gard'ın üzerinde yürürken, etrafındaki kimi taşların kaybolduğu su kanalını görebilirsiniz.



En alttaki 6 kemerden sadece birinin tamamen nehirle kesiştiğini ve farklı sıralardaki kemerlerin eşit olmadığını görmek insanı şaşırtıyor. Pont du Gard da nehri 90 derecelik bir açıyla kesmiyor -akıntıyla beraber biraz kıvrılıyor. Su kemerinin sonunda ne oldu? Nimes'da hala iyi korunmuş 6 metre genişliğinde bir silindir depo görmek mümkün. Su, kemerden depoya, beş ayrı borudan da beş farklı yöne akıyordu. Deponun alandaki üç delik, gerektiğinde temizlenebilen tortuları içinde biriktiriyordu.