İyi dikilmiş sıkı bir çizmeyi andıran şekkliyle Fraser adası,Queensland açıklarında kumdan oluşan bir ada.Kıyılarında altın sarısı kumullar ve kumsallar ve 124 km uzunluğundaki bu adanın kumdan oluşmuş,çevre koşullarınca sivrilik ve sarmallar halinde oyulmuş kahverengi,sarı ve kırmızı uçurumlar var.
Buna rağmen bu kumsal ve uçurumların ardında şaşrıtıcı dercede çeşitli bitki örtüsü yükseliyor.Bazı yerlerde 240 km yüksekliğinde yığınlar oluşturan kum,gür ve kimi yerlerde bereketli ormanı koruyor.Rutubeti seven palmiye ve cajebut ağaçalrı zeminin neredeyse suya değdiği yerlerde yetişir.Başka yerlerde,servi çamları uzun karahedefler ve 19.yy seyir defterlerinde kayıtlarına sık rastlanan halka ve kauri çamları bulunur.
Fraser Adası milyonlarca yıl önce,anakaranın güneyindeki dağların rüzgar ve yağmur etkisiyle aşınmaya başladığı dönemde şekillenmeye başladı.Bu aşınmanın incecik kalıntıları okyanusa doğru savruldu,akıntılarla kuzeye doğru taşındı ve okyanus zemininde yavaş yavaş birikti.Daha sonra Buz Devri'nde deniz seviyesi düşünce birikmiş kum,kuru bir adaya dönüştü ve üzerinde dev boyutlarda kumullar oluştu.Deniz seviyesinin yükseldiği zamanlarda ise okyanus akıntıları daha fazla kum getirdi.Buz Devrinden sonra kuşların ve rüzgarın taşıdığı tohum ve sporlardan bu bakire kumlar üzerinde bitkiler yeşermeye başladı.
Bu bitkiler öldüğünde,daha büyük bitkilerin kök salabileceği bir humus tabakası oluşturdu ve kumullar daha da güçlendi.
Şimdiyse yılda ortalama 1500 mm'yi bulan yüksek yağış miktarı bu döngüyü teşvik ederken kumulları da bozuyor.Dünyanın sadece birkaç yerinde yetişen ok gibi dik ''satinay'' ağaçları da burada bulunuyor.Bu ağaçların gövdeleri 1920li yıllarda Süveyş kanalında kullanılmıştı.İsimini,kabuklarına çukurlar açan böceklerin bıraktığı izlerden alan 'çalakalem'sakız ağaçları adanın fundalık bölgelerine hakimdir.
Fraser Adasının ismi ise bütün dünyanın dikkatini buraya çeken bir kadından geliyor.1834 yılında gemileri batan bir grup kazazede Avrupalı gemilerindeki filikalardan biriyle güç bela kıyıya ulaşmayı başardı.
Kurtulanlar arasında geminin kaptanı ile eşi Elize Fraser da bulunuyordu;ancak yardımın ulaştığı ikinci ayın sonunda içlerinde kaptanın da bulunduğu birkaç kişi ölmüştü.
Bayan Fraser ise kocasının adanın Aborjinleri,Butçulla halkı tarafından öldürüldüğünü iddia etti.Londra Hyde Park'taki bir çadırın içinde üç beş kuruş veren herkese ada ve Aborjinler hakkında giderek dehşet veren hikayeler anlatıyordu.Kendisinin nasıl mızraklanıp işkenceye uğradığını,gemi ikinci kaptanının nasıl düşük ateşte canlı canlı kızartıldığını tüm detaylarıyla nakletti.Bayan Fraser'in anlattığı bu hikayeler,Patrick White'ın 'A fringe of leaves' isimli romanı da içlerinde olmak üzere birkaç kitap ve bir filme konu oldu.
Çok zaman geçmeden Fraser Adası muhteşem bir kereste kaynağı olarak da ün yaptı ve kısa zamanda testere ve bıçkı makinleriyle oduncuların akınına uğradı.Aborjinler,Avrupa'dan gelen hastalıklar afyon,alkol ve ormanların kesilmesiyle yiycek kaynakları zarar görünce zayıf düştüler.1904 yılında Butçulla halkının adada kalan son üyleri de anakaraya taşındı..
Fraser Adası gerek doğa ve gerekse insan müdahalelerinden olumsuz etkilenen kırılgan bir doğal çevre.Büyük kum kümeleri,yer yer ağaç,fundalık ve çiçekleri yutarak adanın bir ucundan diğerine sürükleniyor.Yağmur göllerine ziyaretçilerin karıştırdığı küçük miktarlardaki sabun ve deterjan bile,suyu kirleterek alglerin çoğalmasına yol açabiliyor ve bu da balık,kuş ve sürüngenler için büyük bir tehdit.Çevrecilere göre ağaçların ticari amaçlı kesimi,nadir bitkiler ve yaban hayatı tehlikeye atıyor ve adayı birarada tutan ormanları geri dönüşü mümkün olmayacak bir şekilde değiştiriyor...