Batı Nil virüsü, SARS ve Ebola’nın da yer aldığı, insanlardaki hastalıkların yaklaşık üçte ikisi, hayvanlardan insanlara bulaşabilen türde hastalıklar.
Hayvan hastanesinde yine her zamanki gibi sıradan bir gün yaşanıyordu. Gracie feci bir soğuk algınlığı vardı; Punky’ye kulak iltihabı tanısı konmuştu; Ruby kısırlaştırılmayı bekliyordu; Sheila’nın ise dilini arı sokmuştu. Veteriner hekim, ekibiyle birlikte köpekleri birer birer gözden geçiriyor, onları okşuyor ve ilaçlarını veriyor. Tüm bu işlemler yerine getirilirken insanlarda salgın bir hastalığın önüne geçilmesi gibi bir amaç güdülmüyor.
Ancak hayvanlarla ilgili en küçük ayrıntılar bile bilgisayara yüklenirken, tam da böyle bir girişime katkıda bulunuluyor. A.B.D’deki Banfield hastanesi zincirleri hayvan sağlığıyla ilgili dünyanın en büyük veritabanlarından birine sahip.
Evcil hayvanlarla ilgili yeni bir araştırma sayesinde tüm bu bilgilerin artık insan sağlığına da ışık tutması bekleniyor. Kedi ve köpeklerde görülen en zararsız hastalıkların bile insanları kırıp geçirebilecek ciddi bir salgın hastalığın habercisi olabileceğine dikkat çekiliyor.
Aralarında yeni ortaya çıkan Batı Nil virüsü, SARS ve Ebola’nın da yer aldığı, insanlardaki hastalıkların yaklaşık üçte ikisinin hayvanlardan insanlara bulaşabilen türde hastalıklar olduğu belirtiliyor. Bu nedenle de insanları ne gibi tehlikelerin beklediğini saptamanın en etkili yolu hayvanları izlemekten geçiyor.
Hastalıkların erken uyarıcısı
Hıyarcıklı vebadan ölen sıçanlar ya da veremli sığırlar olsun, hayvanlar oldum olası hastalığın erken birer uyarıcısı olmuşlardır. Ne var ki, çoğu ülkelerde çiftlik hayvanları düzenli olarak denetimden geçirilmelerine karşın, bugüne dek kimse her gün gözümüzün önünde olan evcil hayvanları ya da hayvanat bahçelerindeki hayvanları yakından izlemeyi akıl etmedi.
New York’taki Bronx Hayvanat Bahçesi’nde görevli olduğu sırada yığınla karganın ölmesi üzerine bir inceleme yapan ve böylelikle 1999’da Batı Nil virüsü salgınının ortaya çıkmasına katkıda bulunan veteriner Tracey McNamara,"Orada sisteme dahil edilmemiş olan bir tanı uzmanları ordusu var. Bunlar hayvanlarının sağlığıyla yakından ilgilenen ve her Allah’ın günü onları gözden geçiren insanlar,"diyor.
Banfield’deki veritabanının değerini çok önceden fark eden Purdue Üniversitesi veteriner hekimlerinden Larry Glickman, 2004 yılında giriştiği bir projeyle bu veritabanını tarayıp insan sağlığına yardımcı olabilecek bilgileri ayıklamaya başladı. Söz konusu projenin sonucunda Ulusal Dost Hayvanlar Araştırma Programı ortaya çıkmış oldu.
Sağlıkta da yardımcı
Evcil hayvanlar sağlıklı olduklarında bile bizlere yararlı bilgiler sunarlar. A.B.D’de her yıl yaklaşık 1,5 milyon köpek ve 200,000 kedi düzenli olarak sağlık denetiminden geçiriliyor.
Yalnızca bu denetimler bile yılda en az bir milyon kan örneğinin, hayvanlarda mutlaka bir hastalığa yol açmasalar bile, insanlar için tehlikeli olabilecek çeşitli patojenler açısından incelenmesine olanak tanıyor.
Söz gelimi, Batı Nil virüsü köpeklere bulaşabilir ve bu canlılarda antikorların oluşmasına yol açabilir. Ancak, köpekler genellikle bundan etkilenmezler.
Bu yüzden, özellikle çok minik köpek yavrularından alınan kan örneklerinin incelenmesi virüsün o bölgede ne denli yaygın olduğu konusunda bizlere ışık tutabilir ve olası bir tehlikeye karşı bizleri uyarabilir.
Glickman’ın çalışması meyvelerini çoktan vermeye başladı. 2004 yılında ekip köpeklerde olduğu kadar fare, sığır, at ve insanlarda da görülebilen ve bakterilerden kaynaklanan leptospirosis adlı hastalığı araştırmaya başladı.
Bu hastalığın insanlarda görülen ve Weil hastalığı olarak bilinen türünden ölenlerin oranının %40’lara ulaştığını belirten Glickman, hastalığın coğrafik dağılım ve nicelik açısından dünyada en sık görülen hayvanlardan insanlara bulaşan hastalık türü olduğuna dikkat çekiyor.
Tırmanışa geçen salgın
Son 30 yıldır köpeklerin sağlıklı kalmalarını sağlayan bir aşı, aynı zamanda insanların da hastalıktan korunmalarına olanak tanıyan bir önleyici işlevini görüyordu.
Ancak 1990’ların ortalarında bu aşının kapsamına girmeyen yeni virüsler ortaya çıkmaya ve yayılmaya başladı. 2002-2004 yılları arasında toplanan laboratuvar sonuçlarını inceleyen Glickman böylece bu yeni virüs türlerinin yayılımını yakından izlemiş oldu.
Glickman’ın gözlemleri sonucunda ise, en riskli bölgelerin eskiden çiftliklerin bulunduğu yerlerde oluşturulan yeni yerleşim bölgeleri olduğu ortaya çıktı.
Veritabanı pire ve keneden kaynaklanan hastalıkların da denetlenmesine yardımcı olabilir. Kedi ve köpekler pire ve kenelerle ilgili bilgilerin doğrudan veterinerlere aktarılması açısından çok ciddi bir işlevi yerine getirirler.
2004 yılında Banfield kliniklerine getirilen 60 bini aşkın evcil hayvanda pire ve keneye rastlandığı belirtiliyor. Glickman bunların herhangi bir hastalığa yol açıp açmadıklarını belirlemek amacıyla parazitleri ve onların mikrobik içeriklerini inceliyor.
Kediler ve kuş gribi
Hayvanların barındıkları evlerin adresleri veritabanında yer aldığından, elde edilen sonuçlar doğrultusunda kaynağa ulaşmak ve riskli bölgeleri belirlemek de çok kolay oluyor. Böylelikle, bu bölgeler belirlendiğinde derhal gerekli önlemler alınabiliyor.
Söz konusu araştırma programının şimdilerde en büyük katkısı kuş gribi salgınını önceden haber vermesi olsa gerek.
New Scientist’te yayımlanan araştırmaya göre, 2004 yılında, Rotterdam’daki Erasmus Tıp Merkezi uzmanlarından Thijs Kuiken, evlerde beslenen kedilerin H5N1 virüsü bulaşmış yiyeceklerden hastalık kapabileceklerini ve bu hastalığı bir olasılıkla yiyecek kapları ya da bakım için kullanılan gereçler aracılığıyla başka kedilere de bulaştırabileceklerini ortaya koydu.
Hastalığın kediden insana geçtiği yönünde henüz kesin bir kanıt bulunmamakla birlikte, laboratuvarda kendisine daha hafif bir insan gribi virüsü verilen kedinin antikor ürettiğine ve virüsü günlerce çevreye yaydığına dikkat çekiliyor.
Bu durum grip virüsünün insandan kediye geçebileceğini gözler önüne seriyor. Kuiken, bu mantıktan yola çıkıldığında, tam tersinin de söz konusu olabileceğine ve sürekli aksıran bir kedinin insanlarda bir grip salgınına yol açabileceğine inanıyor.
Bilgi ağının önemi
Gelgelelim, yakın izleme alınan hayvanlar yalnızca evcil hayvanlarla sınırlı değil. Aynı işlemleri hayvanat bahçelerindeki hayvanlara uygulayan Cornell Üniversitesi araştırmacıları elde ettikleri bilgileri 2001 yılında yayımlanan Hayvanat Bahçesi Bilgi Ağı kapsamında biraraya getirdiler.
1999 yılında yaşanan Batı Nil virüsü salgınında hayvanat bahçesindeki hayvanlarla ilgili incelemelerin büyük bir rolü oldu. Buralardan alınan kan örneklerinin karşılaştırılması suretiyle araştırmacılar virüse daha önce o bölgede hiç rastlanmadığını ortaya koyabildiler.
Dahası, hayvanat bahçelerinde ölen hayvanlara hemen her zaman otopsi yapılması da veritabanının gelişmesine olanak sağlamaktaydı.
Hayvanat Bahçesi Bilgi Ağı’na bugüne dek ülke çapında yaklaşık 170 hayvanat bahçesinden örnekler gönderildi. Bu örnekler, hayvanat bahçesinde ölen kuşlar ve sincaplar, hayvanat bahçesinin hastanesinde gözetim altına alınan hayvanlar, A.B.D Balık ve Yabanıl Yaşam Örgütü tarafından itlaf edilen hayvanlar gibi belli gruplara ayrılarak inceleniyor.
Bilgi ağının giderek geliştirilip zamanla hasta ve yaralı hayvanlarla ilgilenen örgütleri de kapsamına alması bekleniyor.