Tarık Tufan: 1973 yılında İstanbul’da doğdu. Kabataş Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünü bitirdikten sonra Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü Sosyoloji Bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamladı.
Halen Haber 7 Tv ve Marmara Fm’de programlar hazırlayan Tarık Tufan’ın yayımlanmış eserleri: “Kekeme Çocuklar Korosu”, Kraliçenin Pireleri”, “Ve Sen Kuş Olur Gidersin” ve ikibin yedi eylül ayında çıkan “Hayal Meyal”.
Öncelikle yeni kitabınızın hayırlı olmasını diliyoruz. Neden “Hayal Meyal” desek, ne dersiniz?
Hatırlaması güç şeyler…Ben var mıydım orada, sahiden benim başımdan geçti mi tüm bunlar? Hatırlaması güç…Hayal meyal her şey. İstanbul vardı. Bir de sohbahar. Gerisi hayal meyal. İlknur, Nefes Saatçisi, Nurettin Efendi, elleriüşüyenkadın çiçeği…
Bir yazar olarak yazdığınız kitaplar ile muhakkak ulaşmak istediğiniz hedefleriniz var. Bu bağlamda “Hayal Meyal” nerede duruyor, hangi gerçeklerin peşinde?
Aslında yazdığım her şey öncelikle kendime ve sonrasında okuyucuya dönük bir “farkındalık” haline katkı sağlamak amacını taşıyor. Ancak bu farkındalık kocaman cümlelerle söylenen şeyler değil. Bilakis kocaman cümlelerle konuşmaya alışkın insanların dünyasında daha küçük yaşam alanlarına işaret eden cümleler benimkisi. Bu tarafıyla bakılınca çok şey söylemek gibi bir derdim de yok. Hayal Meyal de bunun son halkası. Aslında kafam da dönüp duran şeyler var ve söylemezsem beynimi yiyecekler gibi geliyor. Ben de kalemi beynime sokup, ne varsa dışarıya çıkarıyorum.
Düşünce dünyanızın oluşmasında hangi kaynaklardan beslendiniz ve geriye dönüp baktığınızda “keşke şunlara daha çok ilgi gösterseydim, ihmal etmeseydim” dediğiniz zamanlar oldu mu, bir sakıncası yoksa paylaşabilir misiniz?
Dönemsel olarak değişen kaynaklar oldu elbette. İlk gençlik döneminde Ali Şeriati oldukça ilgimi çekmiştir. Sonraları Sezai Karakoç, Nuri Pakdil dünyama girdi. Bunlarla birlikte Rus romancıları ve 20. yüzyıl düşünürleri de felsefi söylemleriyle zihnimi, kalbimi besleyen adamlar arasında yer alıyor. Doğrusu burada uzun bir liste gerekiyor. Doğu klasikleriyle geç tanıştığımı, ihmal ettiğimi söyleyebilirim.
Bugün hangi şairleri önemsiyorsunuz?
Bu da bir çırpıda cevaplanması kolay olmayan sorulardan bir tanesi. İkinci Yeni’yi bir kenara koyuyorum. Bununla birlikte Hüseyin Atlansoy, İsmail Kılıçarslan, İbrahim Tenekeci önemsediğim şairler arasında yer alıyor. Bir de Hayriye Ünal’ı eklemeliyim.
Günümüzde toplumsal bir dönüşüm olduğu dile getiriliyor. Bir felsefe öğretmeni olarak çağımıza baktığınızda böyle bir şey var mı sizce, varsa hangi kaynakları etken olarak görüyorsunuz?
Dönüşümün olmadığı çağ yoktur. Her çağ bir halden başka bir hale doğru akışın izlerini taşıyor. Yaşadığımız yüzyıl da birçok etkenle başka bir seyrin izlerini taşıyor. Özellikle kapitalizm satabildiği her şeyin piyasasını oluşturabilmek gibi bir güce erişti. İşgal kültürü de aynı zihnin başka bir yansıması olarak farklı coğrafyalarda dişlerini, tırnaklarını gösteriyor. Güçlü iletişim kaynakları da insan etkileşiminin düzlemini farklı açılara taşıdı diyebiliriz. Yahu bu sorulara böyle birkaç cümlede cevap vermek zor. Bunu da böylece geçmek istiyorum!
Gerek radyo, gerek televizyon, gerek yazılı medya, gerekse de edebi anlamda yaptığınız çalışmaları takip eden ve size sıkı sıkıya bağlı bir kitle var. Sevenlerinizle aranızdaki bu bağlılığın sürekli ve canlı olmasını neye bağlıyorsunuz?
Kekeme Çocuklar Korosu’nu teşkil eden mahallenin çocuklarıyla böyle bir yakınlıktan söz edebiliriz. Bu arkadaşlar benim önemsediğim ve her söylediklerine dikkat kesildiğim çocuklar. Kırık dökük bir kuşağı temsil ediyoruz. Bu kırıklığımız, utançlarımız, heveslerimiz, ne bileyim küfretme ve ilan-ı aşk etme biçimlerimiz birbirine benziyor. Annelerimiz filan da birbirine benziyor ve bütün bunlar da bizi yakınlaştırıyor.
Birçok alanda faal olarak çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz. Deneme-Öykü yazarı Tarık Tufan, Radyo-Televizyon programcısı Tarık Tufan, Köşe yazarı Tarık Tufan. Bu kimliklerle toplumun karşısına çıkıyorsunuz. Bu çok yönlülüğün sizin üzerinizde oluşturduğu etkilerden bahseder misiniz?
Bütün bu yapıp ettiklerim aslında aynı derdin tasanın bir vechesini oluşturuyor. Farklı araçlarla aynı işi yapıyorum diyelim. Üzerimde oluşturduğu etkiyi söylemek istemem burada. Ama beni feci halde sarsan tarafları var. Tanrı bütün iddialarımdan sual ediyor beni.
Müslüman kimliğe sahip kişilerin popüler kültür içerisinde eriyeceğine dair bazı kanaatler dile getiriliyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz, popüler kültüre karşı duruşunuz nasıldır?
Popüler kültürü o kadar çok konuşuyorum ki sanıyorum bu soruyu da ondan soruyorsun. Açıkçası söylemek gerekirse boğazıma kadar popüler kültüre saplandığım halde kafa tutmaya çalışıyorum. İçinde bulunduğum hazin çaresizliğin farkındayım. Bütün söylemleri kendi potasında eritebilecek kadar çizgileri net belli olmayan düşmandan söz ediyoruz. Bir tarafıyla hala kafa tutmak gibi, çocukca da olsa tesellilerim var.
Ramazan boyunca iftar programları yaptınız. Sizin açınızdan nasıl bir deneyim oldu, ne gibi tepkiler aldınız?
Benim açımdan bir deneyimi, meneyimi filan yok. Yapıyorum ve evime dönüyorum. Tepkiler filan da almıyorum. Ya da haberim yok diyelim.
Hiç pişman oldunuz mu?
Evet çok kereler. Bazı şeyleri yazarken, açık ettiğim, ele verdiğim şeylerin fark edilmeyeceğini yada birilerinin bilmesinden rahatsızlık duymayacağımı düşünüp de, sonradan bunun aksini görmek pişmanlığımı büyütüyor. Pişmanlık hayatıma yapışık duruyor çok zaman. Yazarken de tabii!
İnternet üzerinde yapılan edebiyatı nasıl görüyorsunuz, bu yönde çalışmalar yapan arkadaşlara tavsiyeleriniz neler olur?
“İnternet üzerinden yapılan edebiyat” diye bir şey söylendiğinde bana ciddi bir şeyden söz etmiyoruz gibi geliyor. Bilmiyorum, sıcak değil işte. Edebiyat gibi değil. Fakat öte yandan acaip bir imkanı da içinde barındırıyor. Dediğim gibi bilmiyorum. Bu düzlemde ne yapılması gerektiğini kestiremiyorum. Bir yanım boşver diyor. Diğer yanım bir sürü genç adamın kalemi buralarda açılacak diyorum. Kafanıza göre takılın işte.
Endülüs düşünce dünyanızda ne gibi çağrışımlar yapıyor?
Koruyamadık! Bu kadar acımasız olabilecekleri aklımıza gelmedi. Bir gün bakarsınız yeniden…Öyle şeyler…
Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?
Pakdil söylenmesi gereken sözü açıkça söylemiş; “birbirimize tutundukça bıçakların ucu kapanacak!”
Bize bu imkânı verdiğiniz için teşekkür ederiz.
Söyleşi: Selman Maltaş / Yunus Emre Tozal...
Halen Haber 7 Tv ve Marmara Fm’de programlar hazırlayan Tarık Tufan’ın yayımlanmış eserleri: “Kekeme Çocuklar Korosu”, Kraliçenin Pireleri”, “Ve Sen Kuş Olur Gidersin” ve ikibin yedi eylül ayında çıkan “Hayal Meyal”.
Öncelikle yeni kitabınızın hayırlı olmasını diliyoruz. Neden “Hayal Meyal” desek, ne dersiniz?
Hatırlaması güç şeyler…Ben var mıydım orada, sahiden benim başımdan geçti mi tüm bunlar? Hatırlaması güç…Hayal meyal her şey. İstanbul vardı. Bir de sohbahar. Gerisi hayal meyal. İlknur, Nefes Saatçisi, Nurettin Efendi, elleriüşüyenkadın çiçeği…
Bir yazar olarak yazdığınız kitaplar ile muhakkak ulaşmak istediğiniz hedefleriniz var. Bu bağlamda “Hayal Meyal” nerede duruyor, hangi gerçeklerin peşinde?
Aslında yazdığım her şey öncelikle kendime ve sonrasında okuyucuya dönük bir “farkındalık” haline katkı sağlamak amacını taşıyor. Ancak bu farkındalık kocaman cümlelerle söylenen şeyler değil. Bilakis kocaman cümlelerle konuşmaya alışkın insanların dünyasında daha küçük yaşam alanlarına işaret eden cümleler benimkisi. Bu tarafıyla bakılınca çok şey söylemek gibi bir derdim de yok. Hayal Meyal de bunun son halkası. Aslında kafam da dönüp duran şeyler var ve söylemezsem beynimi yiyecekler gibi geliyor. Ben de kalemi beynime sokup, ne varsa dışarıya çıkarıyorum.
Düşünce dünyanızın oluşmasında hangi kaynaklardan beslendiniz ve geriye dönüp baktığınızda “keşke şunlara daha çok ilgi gösterseydim, ihmal etmeseydim” dediğiniz zamanlar oldu mu, bir sakıncası yoksa paylaşabilir misiniz?
Dönemsel olarak değişen kaynaklar oldu elbette. İlk gençlik döneminde Ali Şeriati oldukça ilgimi çekmiştir. Sonraları Sezai Karakoç, Nuri Pakdil dünyama girdi. Bunlarla birlikte Rus romancıları ve 20. yüzyıl düşünürleri de felsefi söylemleriyle zihnimi, kalbimi besleyen adamlar arasında yer alıyor. Doğrusu burada uzun bir liste gerekiyor. Doğu klasikleriyle geç tanıştığımı, ihmal ettiğimi söyleyebilirim.
Bugün hangi şairleri önemsiyorsunuz?
Bu da bir çırpıda cevaplanması kolay olmayan sorulardan bir tanesi. İkinci Yeni’yi bir kenara koyuyorum. Bununla birlikte Hüseyin Atlansoy, İsmail Kılıçarslan, İbrahim Tenekeci önemsediğim şairler arasında yer alıyor. Bir de Hayriye Ünal’ı eklemeliyim.
Günümüzde toplumsal bir dönüşüm olduğu dile getiriliyor. Bir felsefe öğretmeni olarak çağımıza baktığınızda böyle bir şey var mı sizce, varsa hangi kaynakları etken olarak görüyorsunuz?
Dönüşümün olmadığı çağ yoktur. Her çağ bir halden başka bir hale doğru akışın izlerini taşıyor. Yaşadığımız yüzyıl da birçok etkenle başka bir seyrin izlerini taşıyor. Özellikle kapitalizm satabildiği her şeyin piyasasını oluşturabilmek gibi bir güce erişti. İşgal kültürü de aynı zihnin başka bir yansıması olarak farklı coğrafyalarda dişlerini, tırnaklarını gösteriyor. Güçlü iletişim kaynakları da insan etkileşiminin düzlemini farklı açılara taşıdı diyebiliriz. Yahu bu sorulara böyle birkaç cümlede cevap vermek zor. Bunu da böylece geçmek istiyorum!
Gerek radyo, gerek televizyon, gerek yazılı medya, gerekse de edebi anlamda yaptığınız çalışmaları takip eden ve size sıkı sıkıya bağlı bir kitle var. Sevenlerinizle aranızdaki bu bağlılığın sürekli ve canlı olmasını neye bağlıyorsunuz?
Kekeme Çocuklar Korosu’nu teşkil eden mahallenin çocuklarıyla böyle bir yakınlıktan söz edebiliriz. Bu arkadaşlar benim önemsediğim ve her söylediklerine dikkat kesildiğim çocuklar. Kırık dökük bir kuşağı temsil ediyoruz. Bu kırıklığımız, utançlarımız, heveslerimiz, ne bileyim küfretme ve ilan-ı aşk etme biçimlerimiz birbirine benziyor. Annelerimiz filan da birbirine benziyor ve bütün bunlar da bizi yakınlaştırıyor.
Birçok alanda faal olarak çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz. Deneme-Öykü yazarı Tarık Tufan, Radyo-Televizyon programcısı Tarık Tufan, Köşe yazarı Tarık Tufan. Bu kimliklerle toplumun karşısına çıkıyorsunuz. Bu çok yönlülüğün sizin üzerinizde oluşturduğu etkilerden bahseder misiniz?
Bütün bu yapıp ettiklerim aslında aynı derdin tasanın bir vechesini oluşturuyor. Farklı araçlarla aynı işi yapıyorum diyelim. Üzerimde oluşturduğu etkiyi söylemek istemem burada. Ama beni feci halde sarsan tarafları var. Tanrı bütün iddialarımdan sual ediyor beni.
Müslüman kimliğe sahip kişilerin popüler kültür içerisinde eriyeceğine dair bazı kanaatler dile getiriliyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz, popüler kültüre karşı duruşunuz nasıldır?
Popüler kültürü o kadar çok konuşuyorum ki sanıyorum bu soruyu da ondan soruyorsun. Açıkçası söylemek gerekirse boğazıma kadar popüler kültüre saplandığım halde kafa tutmaya çalışıyorum. İçinde bulunduğum hazin çaresizliğin farkındayım. Bütün söylemleri kendi potasında eritebilecek kadar çizgileri net belli olmayan düşmandan söz ediyoruz. Bir tarafıyla hala kafa tutmak gibi, çocukca da olsa tesellilerim var.
Ramazan boyunca iftar programları yaptınız. Sizin açınızdan nasıl bir deneyim oldu, ne gibi tepkiler aldınız?
Benim açımdan bir deneyimi, meneyimi filan yok. Yapıyorum ve evime dönüyorum. Tepkiler filan da almıyorum. Ya da haberim yok diyelim.
Hiç pişman oldunuz mu?
Evet çok kereler. Bazı şeyleri yazarken, açık ettiğim, ele verdiğim şeylerin fark edilmeyeceğini yada birilerinin bilmesinden rahatsızlık duymayacağımı düşünüp de, sonradan bunun aksini görmek pişmanlığımı büyütüyor. Pişmanlık hayatıma yapışık duruyor çok zaman. Yazarken de tabii!
İnternet üzerinde yapılan edebiyatı nasıl görüyorsunuz, bu yönde çalışmalar yapan arkadaşlara tavsiyeleriniz neler olur?
“İnternet üzerinden yapılan edebiyat” diye bir şey söylendiğinde bana ciddi bir şeyden söz etmiyoruz gibi geliyor. Bilmiyorum, sıcak değil işte. Edebiyat gibi değil. Fakat öte yandan acaip bir imkanı da içinde barındırıyor. Dediğim gibi bilmiyorum. Bu düzlemde ne yapılması gerektiğini kestiremiyorum. Bir yanım boşver diyor. Diğer yanım bir sürü genç adamın kalemi buralarda açılacak diyorum. Kafanıza göre takılın işte.
Endülüs düşünce dünyanızda ne gibi çağrışımlar yapıyor?
Koruyamadık! Bu kadar acımasız olabilecekleri aklımıza gelmedi. Bir gün bakarsınız yeniden…Öyle şeyler…
Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?
Pakdil söylenmesi gereken sözü açıkça söylemiş; “birbirimize tutundukça bıçakların ucu kapanacak!”
Bize bu imkânı verdiğiniz için teşekkür ederiz.
Söyleşi: Selman Maltaş / Yunus Emre Tozal...