Mehmet Emin Birinci, 1933'te Rize-Pazar Hisarlı köyünde dünyaya geldi. Bediüzzaman Said Nursi'yi ilk defa 1953'te İstanbul'da ziyaret etti. Öğretmenliği bırakan Birinci, Risale-i Nur'un neşir hizmetinde bulundu. Birinci, Nur Risalelerini matbaada ilk bastıranlar arasında yer alıyor. Ömrünün sonuna kadar Nur Risalelerinin yayılması ve okunması için gayret gösterdi.
Bir süredir kanser tedavisi gören Birinci, 03 Nisan 2007 günü Üsküdar Hospital Türk Hastanesinde Hakk'ın rahmetine kavuştu. Birinci'nin cenazesi 04 Nisan 2007 günü Fatih Camii'nde kılınan ikindi namazını müteakip Eyüp Sultan Kabristanı'nda toprağa verildi.
Zaman Gazetesi'nden
Komada namaz vaktini sordu
M. Emin Birinci tam anlamıyla bir 'namaz kahramanı'ydı. Namazı vaktinde kılmasıyla tanınan M. Emin Birinci, ziyaretine gelenleri de bu konuda teşvik ederdi: "Namazlarınızı vaktinde kılın. İkindi ezanı okununca, 'akşama iki saat var' demeyin." Birinci'nin son zamanlarında sık sık komaya girdiği aktarıldı. M. Emin Birinci'nin komadan çıkıp kendine geldiğinde yakınında bulunan doktor veya hemşirelere ilk sorduğu sorunun 'namaz vakti çıktı mı?' olduğu aktarıldı.
Hastanede yaşanan bir olay, onun namaza ne kadar ehemmiyet verdiğini de gösteriyor; Birinci, yine bilincini kaybediyor, koma haline giriyor. Yükselen ve şiddetlenen ağrı ve sızılar biraz azalınca namaz kılmak istiyor. Zor da olsa abdest alıyor. Bu esnada biraz sendeliyor ama kimseden yardım almadan abdestini tamamlıyor. Doktor 'hiç olmazsa oturduğu yerde kılmasını' söylüyor. Birinci, bu kez doktorun tavsiyesine kısmen riayet ediyor; "Sünnetleri oturarak kılarım ama farzı ayakta kılmak lazım." diyor. M. Emin Birinci'nin ziyaretine gelenlere ise "Elhamdülillah iyiyim. Bizim hastalık ne ki? Yan odada bir hasta var; gece sabahlara kadar inliyor." diyerek teselli verdiği aktarıldı.
Birinci, Necmeddin Şahiner'in 'Son Şahitler' kitabında Bediüzzaman ile tanışmasını şöyle aktarıyor: "Fatih'e gittim, Reşadiye Oteli'ni buldum. Üstad'ın elini öptüm. Hz. Üstad da alnımdan öperek nereli olduğumu ve ne yaptığımı sordu. Dilim tutulmuştu. Üstad bana dönerek, 'Seni, hem Zübeyir, hem Bayram, hem Ceylân, hem Hüsnü, hem Tahirî, hem de Abdülmuhsin gibi kabul ettim. Risale-i Nur'a hizmet eyle.' dedi."
''
"Üstadı ilk ziyaretim"
"Artık sabrım tükenmişti. Ne yapıp yapıp Üstadı görecektim. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Fatih'e gittim. Reşadiye Otelini buldum. 'Falan odada kalıyor' dediler. Çıktım. Beni Abdullah Yeğin Ağabey karşıladı. Ve Üstadın hizmetinde bulunanların kaldıkları odaya götürdü. Üstad kendi odasından bir ara abdest almak için çıkınca tekrar odasına giderken beni gördü. 'Bu kimdir?' diye sormuş olacak ki, biraz sonra beni çağırdılar, gittim. Titreyerek, çekinerek, ürkerek Üstadın odasına gittim. Elini öpmek için yaklaşırken bana işaret ederek 'otur' dedi, oturdum. O esnada Hz.Üstad, Türk Milliyetçiler Derneği tarafından Süleymaniye Camiinde okutulmakta olan Mevlid-i Şerifi küçük el radyosundan dinliyorlardı.
"Mevlid yayını bitince kalktım ve büyük Üstadın elini öptüm. Hz. Üstad da alnımdan öperek nereli olduğumu ve ne yaptığımı sorunca dilim tutulmuştu. Orada beni tanıyanlar cevap verdiler. Risale-i Nuru okuduğumu, elimden geldiği kadar hizmet ettiğimi söylediler. Hz. Üstad bana dönerek:
"Seni, hem Zübeyir, hem Bayram, hem Ceylân, hem Hüsnü, hem Tahirî, hem de Abdülmuhsin gibi kabul ettim. Risale-i Nur'a hizmet eyle' dedi.
Fatih'te Cuma namazı
"Üstad Hazretlerini ziyaretimden kaç gün geçtiğini bilemiyorum. Bir gün dediler ki: 'Yarınki Cuma namazını Üstad Fatih Camiinde kılacak.' Namaz vakti camiye gittim. Daha evvel tanıdığım birkaç arkadaş da orada idiler. Osman Köroğlu ismindeki bir arkadaş hemen orda bulduğu seyyar bir fotoğrafçıya tembihleyerek Üstad Hazretleri camiden çıkarken fotoğrafını çekmesini söylemişti. Hz. Üstad ezan okunurken camiye geldi. Namazı müezzin mahfelinde kıldıktan sonar, Nur Talebeleriyle birlikte dışarı çıktık. Üstad bizim beş metre kadar önümüzde gidiyordu. Tam Fatih türbesine girilen kapının önüne gelince durdu. Kabristana yarım dönük vaziyette ellerini açıp Fatiha veya dua okumaya başladığa zaman fotoğrafçı hemen birkaç resim çekti Hz. Üstad ses çıkarmadı. Hep beraber Reşadiye Oteline kadar yürüdük. Onlar yukarı çıktılar. Biz de yerlerimize gittik.
"İkinci defa Üstadımızı görmüş olmak bana dünyalar verilse değişmeyeceğim bir sevinç verdi. Artık sık sık Süleymaniye'deki 50 numaralı eve gidiyor ve oradaki Nur Taleberinden hizmetin usûl ve metodlarını öğreniyordum. Baktım olacak gibi değil. Otelde çalışırken biriktirdiğim bir miktar param vardı. 'Tevekkeltü Allah, bu bitinceye kadar Allah Kerim'dir' dedim ve otelden ayrılarak ben de onların yanında kalmaya başladım. Her hallerini dikkatle takip ediyordum.
Üstad beni İstanbul'a istiyor
"1953 senesi içinde Üstad Bediüzzaman tekrar İstanbul'a gelmiş bulunuyordu. Bir gün bir telgraf aldım. Telgrafta 'Üstad seni İstanbul'a istiyor, acele gel' deniyordu. Bu telgraftan birkaç gün önce Millî Eğitim Müdürlüğünce ortaokul mezunlarına öğretmenlik için ihtiyaç olduğu ilân edilmiş, ben de müracaat etmiştim. Talebelere îman hakikatlarını anlatmak hissi galebe çaldığı için Aziz Üstadın davetine icabet etmeme hamakatını gösterdim. Hata ettim. Fakat kısa bir zaman sonra tokadını da yedim.
"Gerçi kısa sayılacak zamanda çocuklara çok şey öğrettim, örnek hareketler gösterdim. Hem dünyevî, hem uhrevî meseleleri birleştirerek akıl, kalb ve vicdanın nurlanmasını temine çalıştım. Fakat bütün bunlar Hz. Üstadın hizmeti yanında bir zerre bile olamayacağını sonradan öğrendim. Ama iş işten çoktan geçmişti.