Hollywood'un efsane ismi Marilyn Monroe, 1 Haziran 1926’da Amerika'nın Los Angeles kentinde dünyaya geldi. Asıl adı Norma Jeane Mortenson olan Monroe, babası doğumundan birkaç hafta önce annesini terkettiği için ve annesinin de ismini vermemesinden dolayı babasının kim olduğunu hiçbir zaman öğrenememiş. RKO stüdyolarında film kesicisi olarak çalışan annesinin de sinir hastalığına yakalanarak hastaneye kaldırılması, Monroe’nun bundan sonraki yaşamını yetimhanede geçirmesine neden olmuş.
Monroe henüz 16 yaşında iken uçak tamircisi olan 21 yaşındaki James Doughtery ile evlendi. Bu evlilik dört yol sürdü. James Doughtery’den boşandıktan sonra da modellik yapmaya başladı ve yarı çıplak pozlarıyla da kısa sürede ünlendi. Onu takip edenlerden biri de RKO’nun başkanı Howard Hughes’tu. Hughes’un teklifi üzerine sinemaya transfer olan Monroe, hafta başına 125 dolara 1947’de ilk filmine imza attı.
1948 yılında unutulmaz filmlerinden birini gerçekleştiren Monroe, “ Scudda Hoo!Scudda Hey ” adlı filmde rol aldı. Filmdeki üç kısa sahnesinden ikisinde yarı çıplak bir halde görünen aktris, aynı yıl içerisinde daha iyi bir rolde oynama fırsatı yakaladı. “ Dangerous Years ” filmindeki Evie karakterini canlandıran Monroe, filmin başarısız olması üzerine büyülü ekrandan bir süre için ayrı kaldı.
Fox şirketinin kendisiyle yeni bir kontrat yapmamasından dolayı boşta kalan aktris, bir yandan modelliğe devam ederken diğer yandan da oyunculuk dersleri almaya başladı.
Kendisine yüklenmek istenen –başta aptal sarışın ve onun gerçek yaşamdaki karşılığı olmak üzere- her şeyden nefret etmiş ve onca yapaylık arasında biraz gerçek yaşam, biraz içtenlik aramış bir kadındı o... Herkesin tırmanmayı düşlediği dorukların anlamsızlığını anlayan ne ilk, ne de son sanatçıydı... Ne var ki onun bu denli bilinçli olmasını, el yordamıyla da olsa starlığın, ünün ve popülerliğin kimi gizlerini en çıplak haliyle görüp göstermesini yadırgadı, giderek mahkum etti Hollywood... Onun yalnızlığa, mutsuzluğa, dolayısıyla ölüme yargıladı. Marilyn yazgının, yani sinemanın kendisine yüklemek istediği bir rolü oynamadı. Ve sonunda o role isyan etti. Onun öyküsü, yüzyılımızdaki medya starlarının sahip olduğu en acıklı öykülerden biridir. Gerçek bir tragedyaya en çok yaklaşanlardan biri... Ve kitleler, kimi konularda yanılsalar da, kamu önünde yaşanan özel yaşamlardaki trajiği hiç kaçırmazlar. Marilyn’in de bu trajedi yüküyle bir efsaneye dönüşmesi kaçınılmazdı. Ve öyle de oldu. Atilla Dorsay/100 Yılın 150 OyuncusuColumbia stüdyolarının 1948 yapımı “ Ladies of the Chorus ” adlı kısa filminde iki kez şarkı söyleme fırsatı bulan Monroe, filmdeki Peggy Martin rolüyle eleştirmenlerin dikkatini çekti. Columbia şirketinden de olumlu yanıt alamayan aktris, tekrar modelliğe döndü. 1949 yılında karşısına yeni bir fırsat daha çıkan Monroe, United Artist’in “ Love Happy ” filminde rol aldı. Aynı yıl birçok takvime çıplak pozlar veren Monroe, 1953 yılında bir erkek dergisine kapak oldu.
1950 yılı Monroe için güzel bir yıldı. Aktris, oynadığı iki filmdeki kısa rolleriyle ilgi çekmeyi başardı. “ The Asphalt Jungle (Elmas Hırsızları)” ve “ All About Eve (Perde açılıyor) ” filmlerinde oynayan Monroe, daha sonra pek çok dalda Oscar’a aday gösterilen bu filmlerin aptal sarışını olarak anıldı.
Ertesi yıl “ Don’t Bother to Knock ” filminde akli sorunları olan bir bebek bakıcısını canlandıran Monroe, daha sonra oynadığı “ Monkey Business (Maymun Aklı) ”deki platin sarısı saçlarıyla ticari filmler için iyi bir para kaynağı olduğunu gösterdi. Aynı yıl içerisinde beyzbol yıldızı Joe DiMaggio ile birlikte olan Monroe, kariyerinde giderek yükselmeye başladı. Betty Grable, Lauren Bacall ve Rory Calhoun gibi usta oyuncularla birlikte “ How to Marry a Millionaire ” filminde rol alan aktris, her ne kadar diğer oyuncuların yanında fazla dikkat çekmese de güzelliğiyle box office’e oynayan her filmde vazgeçilmez olduğunu ispatladı.
1954 yılının Ocak ayında Joe DiMaggio ile evlenen Monroe, ertesi yıl tüm zamanların en komik filmlerinden biri olan “ The Seven Year Itch ”de rol alarak komedi yönünü keşfetti. Evliliğini sekiz ay sonra noktalayan aktris, oynayacağı iki filmin yapım şirketleri tarafından iptal edilmesiyle birlikte bir süre ekrandan uzak kaldı.
1956 yapımı “ Bus Stop ”daki performansıyla eleştirmenleri, dramatik bir rolün üstesinden gelebileceği konusunda ikna eden Monroe, aynı yıl ünlü oyun yazarı Arthur Miller ile evlendi. Ertesi yıl İngiltere’ye giden aktris, “ The Prince and the Showgirl ” adlı filmde rol aldı. Filmler her ne kadar iş yapsa da fazla ağır bulunduğu için seyircinin beğenisini kazanamadı.
1958 yılında adını en çok duyuran komedi filmi “ Some Like It Hot ”da Tony Curtis ve Jack Lemmon ile birlikte oynayan Monroe, güzelliği ile yine insanları büyüledi. İşsiz kalan iki genç adamın kadın kılığına girerek kızlar bandosunda iş bulmasını konu alan film yılın en iyi iş yapan filmi olurken pek çok filme esin kaynağı olan Hollywood klasikleri arasına girdi.
1960 yılında kocası Arthur Miller’dan boşanan aktris, George Cukor’ın “ Let’s Make Love ” adlı filminde Tont Randall ve Yves Montand ile başrolü paylaştı.
1961 yapımı “ The Misfits ” ile bitirilmiş son filmine imza atan Monroe, filmden hemen sonra kalp krizi sonucu hayata veda eden Clark Gable ile oynadı. Bir western olan filmde hem seyircileri hem eleştirmenleri memnun eden bir performans ortaya koyan aktris, ertesi yıl “Something’s Got to Give ” adlı filmde oynamaya karar verdi. Fakat tam bu sırada şiddetli bir ateşe yakalanan Monroe, yüksek dozda yatıştırıcı ilaç alarak hayata gözlerini yumdu. Daha 36 yaşında olan aktris, 8 Ağustos 1962 günü yatağına uzanmış bir halde ölü olarak bulundu.