Bozdağ'ın Yazarlık ve Kültürel Hayatı
Bozdağ’ın yazarlık hayali ortaokul mezuniyetinden sonra başlar. Eğitimini sürdüremeyeceğini düşünerek yazarlığa yönelmek ister; okul müdürünün teşvikiyle gerçekten de yazmaya başlar. İlk çalışmaları, şiir, hikaye, roman tarzındadır. Ortaokulda tek zayıf dersi “Güzel konuşma Yazma” olduğu halde, öğretmenin teşvikine güvenerek çalışmıştır.
Ortaokul ve lisede şiirlerinin dereceye girmesi, şiiri çok önemsemesine yol açtı. Üniversite de ise şiirin aşağılandığı bir sohbetten etkilenerek, yazmayı bıraktı.
Lisede şiir ve kısa yazıları Tercümen Çocuk ve Diyanet Çocuk dergilerinde yayınlanmıştı. Buradan aldığı teşvikle, üniversitede de yazmayı sürdürdü.
Üniversiteye başladığı yıl, bir daktiloya kavuşma hayalindeydi. Bir eğitmen kendi adına ikinci el bir daktilo aldı ve beş yıl bu daktilosunun başında çalıştı. Bir süre köşe yazarlığı yaptı; deneme, makale, araştırma ve tefekkür türü yazıları dergilerde yayınlandı.
İş hayatına başladığında, kazandığı parayla yaptığı ilk iş bilgisayar almaktı. Bilgisayar, hayatındaki en ayrılmaz ikizi olacaktı. Bilgisayarı aldığı ilk yıl kendisiyle aynı evde kalan öğrenciler okuldan erken çıkar ve geç saatlere kadar bilgisayar oyunu oynarlardı. Bu yüzden hazırlık sınıfında kaldılar. Bozdağ, bundan sonra bilgisayarında oyun bulundurmadı ve oynamadı. Böylece bilgisayarını ulaşabileceği hemen her türlü yazılımı öğrenip geliştirmek için kullandı. İnternet devriminin en başından beri içinde yaşadı. Bilgisayarda, müzik, tasarım, grafik, animasyon ve benzeri bulabildiği her yazılımla ilgilendi. Ama, fazla geniş alanda at koşuşturmanın, bir konuda uzmanlaşmasını engellediğini görerek, kendini sınırlamaya başladı. Başarı ilkesi artık daha net görünüyordu: “Her şeye el atan her şeyden mahrum kalıyor. Her şeyden bir şey bil; ama bir şeyi her yönüyle bil.”
Bu dönemde klasik öğrenme stilinin yetersizliğini fark ederek merhum Mustafa Ruşen hocadan hızlı okuma eğitimi aldı. Kısa süre sonra hızlı okuma, etkili öğrenme ve etkili iletişim eğitmeni oldu; stilini geliştirdi ve hafta sonu eğitimlerinden 2000 civarında öğrenci mezun oldu.
Türkiye’de özel radyoculuk kapısının açılmasıyla birlikte, güçlerini birleştirerek bir radyo kurmak isteyen arkadaşlarına katıldı. Ankara’da kurulan yerel radyoda, düzenli olarak kişisel gelişim, ahlak ve din odaklı konuşmalar yaptı. “Yüksek Ahlak, Yüksek Yetenek, Kişisel Değişim, Teleterapi, Ruhsal Zeka, İstemenin Esrarı” gibi isimler altında programlar sundu. Bu konuşmaları çeşitli yerel radyolarda da yayınlandı. Bunlardan bazılarını sitemizden dinleyebilirsiniz. Bozdağ’ın, geçmiş deneyimlerini ve bilgi birikimini yoğurarak yaptığı konuşmalar, daha sonraki kitaplarının da temeli olacaktır.
Bozdağ’ın hayatının ilginç renklerinden biri de vakıfçılık faaliyetleri oldu. Üniversite yıllarında İngilizce pratiğini geliştirmek için, ülkemizdeki yabancı öğrencilerle kurduğu iletişimlerinin dostluğa dönüştüğünü hatırlıyor. Bu dostluklar, kaldığı öğrenci evinde İngilizce dilinde verdiği seri konferanslara dönüştü. Daha sonra bu faaliyetler, bir dizi gönüllünün kurduğu Kültürlerarası Araştırma ve Dostluk Vakfı çatısına taşınacaktı. Bozdağ, 1999-2001 yılları arasında bu vakfın başkanlığı yaptı.
Vakıf yöneticileri ülkemizde eğitim gören 80 ülkeden yaklaşık 20 bin öğrencinin 5 binine ulaşmış; Türk kültürüyle ve aileleriyle kaynaşmalarına katkıda bulunmuştu. Öğrencilere “hoş geldin” ve “mezuniyet” törenleri, şehir gezileri organize etmiş; dönemin cumhurbaşkanları ve başbakanları da bu öğrencileri ilgiyle kabul etmişlerdi. Bu gençler ülkelerine döndüklerinde, etkin görevlere geliyorlar, gönüllerinde büyük bir Türkiye sevgisi oluşuyor ve bir anlamda gönüllü kültür elçilerimiz olarak çalışıyorlardı. Vakfın sloganı “Dost bir Dünya için” ibaresiydi. Halen vakıf her şeye rağmen çalışan değerli insanların omuzlarında hizmetlerini sürdürüyor.
Hedefler, etkinlikler ve yığılan işler arasında yorgunluğunu atmak için karate sporuna merak saldı. Tüm bu işler, TBMM’deki tam mesaili görevinin yanında hafta sonları ve geceleri sergilediği çalışmalarla gerçekleşiyordu.
Bozdağ 1998 yılının Ramazan ayında, Ankara Kocatepe Kitap fuarında derin bir duygusal deneyim yaşadı. Yeni kitaplar ve eserlerini imzalayan yazarlar arasında, kalbinde sarsıcı bir kitap yazma isteği uyandı. Bu istek öylesine dokunaklıydı ki, yaptığı duadan aldığı enerjiyle evine koştu ve hemen o gece ilk kitabını yazmaya koyuldu. Kısa sürede kitabı tamamlamış; ama “hallettim, başardım, yapabiliyorum” derken gelen Çernobil virüsü bilgisayarını tamamen çökertmiş ve tüm yazdıkları silinmişti. Bilgisayarın hafızasını kurtaramadı; tövbeyle ilahi lutfa dayandı ve tekrar başlayarak eserini tamamladı.
İlk kitap Düşün ve Başar’dı. Yayınevleri, tanınmayan yazarların bilinmeyen eserlerine yatırım yapmaktan çekinirler düşüncesiyle, ilk kitabını 1999 yılında kendi imkanlarıyla bastı. İlk baskının tükenişi dikkat çekince, Nesil Yayınları, arkadaşı Cemil Tokpınar aracılığıyla kitaba talip oldu. Aynı yıl Ruhsal Zeka kitabını yazdı ve eser 2000 yılında ilk baskısını yaptı. Ardından İstemenin Esrarı takip etti. Yazarın eserleri o zamandan beri Nesil Yayınlarından çıkmaktadır.
Muhammed Bozdağ, kitaplarını yazarken kişisel geçmişine, başından geçen olayların sıra dışı yönlerine dikkat ediyordu. Algıladığı ilkelerin farklı hayatlara yansımasını gözlemliyordu. Başarının sistemli yolları olduğunun farkındaydı. Ama, insan ne yaparsa yapsın, kaderden umulmadık müdahaleler gelebildiğini; hayatın görünür sebep olmaksızın kimilerini zirveden çukura, kimilerini de çukurdan zirveye taşıdığını görüyordu.
Düşün ve Başar, Batı tarzı kişisel gelişimciliğin etkisinin en güçlü yansıdığı eseridir. Oysa aynı Batı, maddeci ve ateistik felsefeden yola çıkarak çözüm öneriyor; huzur ve başarı arayışları temelde paraya dayanıyordu. Eğer Batının çaresi işe yarıyor olsaydı, zenginlik toplumun yüzde yirmisinde birikmez; geriye kalan yüzde 80 fakirliğe terk edilmezdi. Dahası, dengesiz zenginlikleriyle birlikte o insanlar büyük ölçüde yalnızdılar; depresyon kol geziyordu ve aile kurumuyla birlikte cinsel ahlak da felç olmuştu. Batının geleceği kararıyordu.
Böyle bir felsefenin ürettiği kişisel gelişimciliğin yetersizliğinin Batıda da farkına varıldığını ve Hinduizm veya materyalistik ruhçuluk gibi yaklaşımların satır aralarında rahatlatıcı olarak kullanılmaya çalışıldığını gördü. Modern insan fiziğe saplanmış; ruhundan mahrum kalmıştı ve en önemlisi, herkesi kuşatmayan ve ölümle son bulacak başarıya başarı denilemeyeceği düşüncesiydi.
Bu yüzden Bozdağ kendi tarzına yöneldi. İslam felsefesinden beslenen Mevlâna, Yunus, Arabî, Bediüzzaman gibi düşünce öncülerinin başarı ve huzur yaklaşımlarını özümsedi ve eserlerine yansıttı.
Bu amaç çerçevesinde çıkardığı Sonsuzluk Yolculuğu kitabı, insanın anlamını bütünsel olarak ortaya koyan en ciddi çalışmalarından biridir. İnsanın geleceğini karartan dengesiz dünyevileşmenin bizi Batı taklitçiliğinde tüketeceğinin bilinci içerisinde bu kitabı yazdı.
Yazarın kullandığı dini söylemden rahatsızlık duyanlar da olmadı değil. En azından adı Muhammed… “Yaratıcı ve ahıret” olgularına vurgu yapıyor tüm eserlerinde; ebedi hayatını batıranın dünyada zirveye çıkmasının kalıcı bir değeri olmadığını düşünüyor. Elli yıllık dünya saltanatı uğrunda tüm sonsuzluğunu karartmayı seçenlerin gönüllerindeki gizli enginliği bilinçlerine sunmaya çalışıyor. Yaradanla dostluğa dayanmayan bir başarı yolculuğunun ölümle sıfırlanacağına inanıyor.
Bozdağ yoğun mektuplara ve e-postalara cevap verebilmek için özel zaman ayırdı. Kitaplarının yüz baskıyı geçip yüzbinlere ulaşmasının yoğunluğu karşısına çıkınca, kişisel gelişim seminerlerini durdurdu; vakıf görevinden istifa etti ve düzenli radyo programlarına da son verdi. Çok şeye el atmak yerine, küçülerek hizmetlerinin etkinliğine yöneldi.
Yazar halen en büyük ihtiyaçlarımızdan biri haline geldiğini düşündüğü sevgi üzerinde çalışıyor ve yeni kitabını 2006 yılı sonuna kadar tamamlamayı umuyor.
Bu arada Bozdağ, uzun sure uzağında durduğu NLP’yi son zamanlarda inceledi; eğitimlerini aldı. Bu çözüm yaklaşımının kültürümüzle etkileşimini inceledi.
2005 yılından bu yana TRT Televizyonunda Dünya Türklerine manevi değerlerimizle barışık bir gelişim yaklaşımı veren Sonsuzluk Yolcusu isimli programı hazırlayıp sundu. Program TRT Int ve TRT Gap kanallarında Cumartesi ve Pazar günleri saat 14.00’de yayınlanıyor.
Yazar zaman zaman “Ruhsal Zeka, Sonsuzluk Yolculuğu” gibi isimler altında konferanslar vermektedir. Şu ana kadar, Bursa, İzmir, Trabzon, Batman, Diyarbakır, Siirt, Antalya, Çorum, Konya, Elazığ gibi şehirlerde, Almanya’da ve Belçika’da konferanslar verdi. Konferansları daha çok okullar, yayıncılar, Milli Eğitim Müdürlükleri ve sivil toplum kuruluşları organize etti. Bozdağ’ın konferanslarında gözlemlenen önemli bir husus, katılanların genellikle gençler olmasıydı.
Bozdağ’ın yazarlık hayali ortaokul mezuniyetinden sonra başlar. Eğitimini sürdüremeyeceğini düşünerek yazarlığa yönelmek ister; okul müdürünün teşvikiyle gerçekten de yazmaya başlar. İlk çalışmaları, şiir, hikaye, roman tarzındadır. Ortaokulda tek zayıf dersi “Güzel konuşma Yazma” olduğu halde, öğretmenin teşvikine güvenerek çalışmıştır.
Ortaokul ve lisede şiirlerinin dereceye girmesi, şiiri çok önemsemesine yol açtı. Üniversite de ise şiirin aşağılandığı bir sohbetten etkilenerek, yazmayı bıraktı.
Lisede şiir ve kısa yazıları Tercümen Çocuk ve Diyanet Çocuk dergilerinde yayınlanmıştı. Buradan aldığı teşvikle, üniversitede de yazmayı sürdürdü.
Üniversiteye başladığı yıl, bir daktiloya kavuşma hayalindeydi. Bir eğitmen kendi adına ikinci el bir daktilo aldı ve beş yıl bu daktilosunun başında çalıştı. Bir süre köşe yazarlığı yaptı; deneme, makale, araştırma ve tefekkür türü yazıları dergilerde yayınlandı.
İş hayatına başladığında, kazandığı parayla yaptığı ilk iş bilgisayar almaktı. Bilgisayar, hayatındaki en ayrılmaz ikizi olacaktı. Bilgisayarı aldığı ilk yıl kendisiyle aynı evde kalan öğrenciler okuldan erken çıkar ve geç saatlere kadar bilgisayar oyunu oynarlardı. Bu yüzden hazırlık sınıfında kaldılar. Bozdağ, bundan sonra bilgisayarında oyun bulundurmadı ve oynamadı. Böylece bilgisayarını ulaşabileceği hemen her türlü yazılımı öğrenip geliştirmek için kullandı. İnternet devriminin en başından beri içinde yaşadı. Bilgisayarda, müzik, tasarım, grafik, animasyon ve benzeri bulabildiği her yazılımla ilgilendi. Ama, fazla geniş alanda at koşuşturmanın, bir konuda uzmanlaşmasını engellediğini görerek, kendini sınırlamaya başladı. Başarı ilkesi artık daha net görünüyordu: “Her şeye el atan her şeyden mahrum kalıyor. Her şeyden bir şey bil; ama bir şeyi her yönüyle bil.”
Bu dönemde klasik öğrenme stilinin yetersizliğini fark ederek merhum Mustafa Ruşen hocadan hızlı okuma eğitimi aldı. Kısa süre sonra hızlı okuma, etkili öğrenme ve etkili iletişim eğitmeni oldu; stilini geliştirdi ve hafta sonu eğitimlerinden 2000 civarında öğrenci mezun oldu.
Türkiye’de özel radyoculuk kapısının açılmasıyla birlikte, güçlerini birleştirerek bir radyo kurmak isteyen arkadaşlarına katıldı. Ankara’da kurulan yerel radyoda, düzenli olarak kişisel gelişim, ahlak ve din odaklı konuşmalar yaptı. “Yüksek Ahlak, Yüksek Yetenek, Kişisel Değişim, Teleterapi, Ruhsal Zeka, İstemenin Esrarı” gibi isimler altında programlar sundu. Bu konuşmaları çeşitli yerel radyolarda da yayınlandı. Bunlardan bazılarını sitemizden dinleyebilirsiniz. Bozdağ’ın, geçmiş deneyimlerini ve bilgi birikimini yoğurarak yaptığı konuşmalar, daha sonraki kitaplarının da temeli olacaktır.
Bozdağ’ın hayatının ilginç renklerinden biri de vakıfçılık faaliyetleri oldu. Üniversite yıllarında İngilizce pratiğini geliştirmek için, ülkemizdeki yabancı öğrencilerle kurduğu iletişimlerinin dostluğa dönüştüğünü hatırlıyor. Bu dostluklar, kaldığı öğrenci evinde İngilizce dilinde verdiği seri konferanslara dönüştü. Daha sonra bu faaliyetler, bir dizi gönüllünün kurduğu Kültürlerarası Araştırma ve Dostluk Vakfı çatısına taşınacaktı. Bozdağ, 1999-2001 yılları arasında bu vakfın başkanlığı yaptı.
Vakıf yöneticileri ülkemizde eğitim gören 80 ülkeden yaklaşık 20 bin öğrencinin 5 binine ulaşmış; Türk kültürüyle ve aileleriyle kaynaşmalarına katkıda bulunmuştu. Öğrencilere “hoş geldin” ve “mezuniyet” törenleri, şehir gezileri organize etmiş; dönemin cumhurbaşkanları ve başbakanları da bu öğrencileri ilgiyle kabul etmişlerdi. Bu gençler ülkelerine döndüklerinde, etkin görevlere geliyorlar, gönüllerinde büyük bir Türkiye sevgisi oluşuyor ve bir anlamda gönüllü kültür elçilerimiz olarak çalışıyorlardı. Vakfın sloganı “Dost bir Dünya için” ibaresiydi. Halen vakıf her şeye rağmen çalışan değerli insanların omuzlarında hizmetlerini sürdürüyor.
Hedefler, etkinlikler ve yığılan işler arasında yorgunluğunu atmak için karate sporuna merak saldı. Tüm bu işler, TBMM’deki tam mesaili görevinin yanında hafta sonları ve geceleri sergilediği çalışmalarla gerçekleşiyordu.
Bozdağ 1998 yılının Ramazan ayında, Ankara Kocatepe Kitap fuarında derin bir duygusal deneyim yaşadı. Yeni kitaplar ve eserlerini imzalayan yazarlar arasında, kalbinde sarsıcı bir kitap yazma isteği uyandı. Bu istek öylesine dokunaklıydı ki, yaptığı duadan aldığı enerjiyle evine koştu ve hemen o gece ilk kitabını yazmaya koyuldu. Kısa sürede kitabı tamamlamış; ama “hallettim, başardım, yapabiliyorum” derken gelen Çernobil virüsü bilgisayarını tamamen çökertmiş ve tüm yazdıkları silinmişti. Bilgisayarın hafızasını kurtaramadı; tövbeyle ilahi lutfa dayandı ve tekrar başlayarak eserini tamamladı.
İlk kitap Düşün ve Başar’dı. Yayınevleri, tanınmayan yazarların bilinmeyen eserlerine yatırım yapmaktan çekinirler düşüncesiyle, ilk kitabını 1999 yılında kendi imkanlarıyla bastı. İlk baskının tükenişi dikkat çekince, Nesil Yayınları, arkadaşı Cemil Tokpınar aracılığıyla kitaba talip oldu. Aynı yıl Ruhsal Zeka kitabını yazdı ve eser 2000 yılında ilk baskısını yaptı. Ardından İstemenin Esrarı takip etti. Yazarın eserleri o zamandan beri Nesil Yayınlarından çıkmaktadır.
Muhammed Bozdağ, kitaplarını yazarken kişisel geçmişine, başından geçen olayların sıra dışı yönlerine dikkat ediyordu. Algıladığı ilkelerin farklı hayatlara yansımasını gözlemliyordu. Başarının sistemli yolları olduğunun farkındaydı. Ama, insan ne yaparsa yapsın, kaderden umulmadık müdahaleler gelebildiğini; hayatın görünür sebep olmaksızın kimilerini zirveden çukura, kimilerini de çukurdan zirveye taşıdığını görüyordu.
Düşün ve Başar, Batı tarzı kişisel gelişimciliğin etkisinin en güçlü yansıdığı eseridir. Oysa aynı Batı, maddeci ve ateistik felsefeden yola çıkarak çözüm öneriyor; huzur ve başarı arayışları temelde paraya dayanıyordu. Eğer Batının çaresi işe yarıyor olsaydı, zenginlik toplumun yüzde yirmisinde birikmez; geriye kalan yüzde 80 fakirliğe terk edilmezdi. Dahası, dengesiz zenginlikleriyle birlikte o insanlar büyük ölçüde yalnızdılar; depresyon kol geziyordu ve aile kurumuyla birlikte cinsel ahlak da felç olmuştu. Batının geleceği kararıyordu.
Böyle bir felsefenin ürettiği kişisel gelişimciliğin yetersizliğinin Batıda da farkına varıldığını ve Hinduizm veya materyalistik ruhçuluk gibi yaklaşımların satır aralarında rahatlatıcı olarak kullanılmaya çalışıldığını gördü. Modern insan fiziğe saplanmış; ruhundan mahrum kalmıştı ve en önemlisi, herkesi kuşatmayan ve ölümle son bulacak başarıya başarı denilemeyeceği düşüncesiydi.
Bu yüzden Bozdağ kendi tarzına yöneldi. İslam felsefesinden beslenen Mevlâna, Yunus, Arabî, Bediüzzaman gibi düşünce öncülerinin başarı ve huzur yaklaşımlarını özümsedi ve eserlerine yansıttı.
Bu amaç çerçevesinde çıkardığı Sonsuzluk Yolculuğu kitabı, insanın anlamını bütünsel olarak ortaya koyan en ciddi çalışmalarından biridir. İnsanın geleceğini karartan dengesiz dünyevileşmenin bizi Batı taklitçiliğinde tüketeceğinin bilinci içerisinde bu kitabı yazdı.
Yazarın kullandığı dini söylemden rahatsızlık duyanlar da olmadı değil. En azından adı Muhammed… “Yaratıcı ve ahıret” olgularına vurgu yapıyor tüm eserlerinde; ebedi hayatını batıranın dünyada zirveye çıkmasının kalıcı bir değeri olmadığını düşünüyor. Elli yıllık dünya saltanatı uğrunda tüm sonsuzluğunu karartmayı seçenlerin gönüllerindeki gizli enginliği bilinçlerine sunmaya çalışıyor. Yaradanla dostluğa dayanmayan bir başarı yolculuğunun ölümle sıfırlanacağına inanıyor.
Bozdağ yoğun mektuplara ve e-postalara cevap verebilmek için özel zaman ayırdı. Kitaplarının yüz baskıyı geçip yüzbinlere ulaşmasının yoğunluğu karşısına çıkınca, kişisel gelişim seminerlerini durdurdu; vakıf görevinden istifa etti ve düzenli radyo programlarına da son verdi. Çok şeye el atmak yerine, küçülerek hizmetlerinin etkinliğine yöneldi.
Yazar halen en büyük ihtiyaçlarımızdan biri haline geldiğini düşündüğü sevgi üzerinde çalışıyor ve yeni kitabını 2006 yılı sonuna kadar tamamlamayı umuyor.
Bu arada Bozdağ, uzun sure uzağında durduğu NLP’yi son zamanlarda inceledi; eğitimlerini aldı. Bu çözüm yaklaşımının kültürümüzle etkileşimini inceledi.
2005 yılından bu yana TRT Televizyonunda Dünya Türklerine manevi değerlerimizle barışık bir gelişim yaklaşımı veren Sonsuzluk Yolcusu isimli programı hazırlayıp sundu. Program TRT Int ve TRT Gap kanallarında Cumartesi ve Pazar günleri saat 14.00’de yayınlanıyor.
Yazar zaman zaman “Ruhsal Zeka, Sonsuzluk Yolculuğu” gibi isimler altında konferanslar vermektedir. Şu ana kadar, Bursa, İzmir, Trabzon, Batman, Diyarbakır, Siirt, Antalya, Çorum, Konya, Elazığ gibi şehirlerde, Almanya’da ve Belçika’da konferanslar verdi. Konferansları daha çok okullar, yayıncılar, Milli Eğitim Müdürlükleri ve sivil toplum kuruluşları organize etti. Bozdağ’ın konferanslarında gözlemlenen önemli bir husus, katılanların genellikle gençler olmasıydı.