Yoksullara ve muhtaçlara yardım edebilmek için zenginliklere ve zevklere sırt çeviren, doktor, müzisyen ve filozof olan Alman asıllı Albert Schweitzer, ''İsa'nın Tarihsel Açıdan İncelenmesi'' adlı eserinde, o zamana kadar kimsenin cesaret edemediği din dogmalarını modern görüşler ışığında tartıştı. Çok yönlü bir adam olan Schweitzer'in ayrıca müzik alanındaki J.S. Bach üzerine iki ciltlik bir denemesi bulunmaktadır. Bu eser, Bach üzerine bir benzeri daha yazılmamış, sanatçının en iyi incelemesidir.
14 Ocak 1875'te o zaman Almanya'ya şimdi ise Fransa'ya ait olan Alsache bölgesindeki Günsbach kasabasında doğdu. Schweitzer ailesi, kasabanın varlıklı ailelerinden sayılırdı. Albert'in kasabanın diğer çocuklarına göre çok daha iyi imkanları vardı. Küçükken başından geçen bir olay Schweitzer'in geleceğini ve hayat görüşünü belirledi. Bir gün okuldan hep birlikte eve döndüğü arkadaşı George, Albert'e ''Sen benimle dövüşmeye cesaret edemezsin, çünkü ben senden daha kuvvetliyim dedi,''. Böylece bir iddiaya tutuşan çocuklar itişmeye başladılar. Derken Albert, ani bir hareketle rakibini ayaklarını yerden kesti, onu yere yıktı ve çıkıp göğsüne oturdu. ''Al bakalım '' dedi sonra, ''Şimdi buna ne diyeceksin?'' ''Sen kazandın'' diye mırıldandı George, ''Ama ben de senin gibi haftada iki kez et suyuna çorba içebilseydim kazanamazdın''.
Albert arkadaşının bu cevabına karşılık veremedi. Kısa bir süre durdu, sonra George'un üzerinden kalktı. Eğilip çantasını kaptı ve tek kelime bile söylemeden evine doğru koşmaya başladı. O akşam yine sofrada et suyuna çorba vardı. Ama Albert tek lokma yiyemedi, arkadaşının sözleri kulağında çınlıyordu. Artık kasabadaki diğer çocuklardan farklı olmayacaktı. Paltosunu giymeyi bıraktı. Arkadaşları paltosuz gezerken o giyemezdi. Tıpkı diğerleri gibi elbisesi, tahta tabanlı ayakkabıları, parmaksız eldivenleri ve yün başlığıyla yetindi. Albert'e göre diğer çocuklarla arkadaş olmak demek onlarla eşit olmak demekti. Ne var ki çocuğun bu tutumuna anlam veremeyen ailesiyle arasında çatışmalar başladı.
Derslerinde de belirgin bir başarı göstermeyen Albert'in tek tutkusu beş yaşından beri babasından aldığı piyano dersleriydi. Bu konudaki dikkat çeken yeteneğiyle kısa sürede kilisede org çalmaya başladı.
Albert, Mulhausen'de öğrenimine devam ederken, St. Stephen kilisesinin orgçusu Eugene Munch 'tan piyano dersleri aldı ve on beş yaşına girince orga geri döndü. Munch gerçekten usta bir müzisyendi. Onun verdiği bilgiler sayesinde Albert kısa sürede usta bir orgçu oldu. 1893'te Paris'teki teyzesinin yanına gitti, teyzesi onu büyük bir org ustası ve bestecisi Charles-Marie Widor 'la tanıştırdı, yeğenini dinlemesini sanatçıdan rica etti. Wildor, bunu önce sırf nezaketen kabul etti ama genç Schweitzer'i dinler dinlemez ondaki büyük yeteneği fark etti ve onunla çalışmak istediğini söyledi. Böylece iki yıl boyunca, her fırsatı düştüğünde Paris'e kadar uzanıp önce St. Sulpice, sonra Notre Dame Kiliselerinin orglarında ders aldı.
Paris'e yaptığı ilk geziden dönüşte Strasbourg Üniversitesi'ne girdi. Kendi isteğiyle teoloji okudu. Yirmi dört yaşındayken doktorasını verdi. Bundan sonraki altı yıl boyunca Paris'e gitti ve Wildor'la aralarındaki dostluktan yararlanarak Paris'in müzik çevreleriyle ilişki kurdu. Mezun olduktan bir yıl sonra Lüter mezhebine girerek, St. Nikolas katedraline rahip olarak atandı.
Bu arada kafasını Hz. İsa üzerine karşılık verilmesi gereken bir çok soru kurcalıyordu. Bu konuda derin bir araştırmadan sonra ''İsa'nın Tarihsel Açıdan İncelemesi''ni yazmaya başladı. Bu, İsa'nın hayatını çeşitli modern görüşlerle yazmak hedefini güden bir çalışmaydı. En sonunda 1911'de yayınlandığında meslektaşlarının pek çoğu bunun tehlikeli bir kitap olduğunu söylediler ve insanların incile olan inançlarını sarsabileceğini ileri sürdüler. Schweitzer onlarla aynı fikirde değildi, eserini: '' Olaylara apaçık bakmayan inanç, inanç değildir'' diyerek savundu. Ancak yinede kitap büyük tartışmalara neden oldu.
Müzik alanında da büyük bir yeteneği ve bilgisi olan Schweitzer, Wildor'un isteği üzerine Paris'teki kilise orgçularının yararlanabileceği nitelikte ünlü besteci J. S. Bach üzerine bir deneme yazdı. Eser bach üzerine yazılmış en kapsamlı denemedir. Bach müziğinin en büyük yorumcusu olarak ünü uluslararası boyuta ulaştı.
Ayrıca bir din bilgini olarak da Strasbourg Üniversitesi otoritelerinin hayranlığını kazanan Schweitzer, henüz yirmi sekiz yaşındayken St. Thomas Teoloji Koleji Müdürlüğü'ne atandı. Yeni görevinde henüz bir yıl olmuştu ki, Paris Misyonerler Derneği'nden gelen bir rapor tesadüfen dikkatini çekti. Bu raporda Kongo Misyonunun İhtiyaçları başlığını okudu. Raporu okuyunca birden ne yapması gerektiğine karar verdi. Avrupalılar zenginlik içinde yaşıyordu ama Afrikada yerliler çok ciddi sıkıntılar çekiyor. En basit ihtiyaçtan haytlarını kaybediyorlardı. Böylece kararını verdi, Afrika'ya gitmeli, yerlilerin doktora ihtiyaçları olduğuna göre doktor olmalıydı. Bunun üzerine St Thomas'tan çekildi ve Strasbourg tıp okuluna girdi. Altı yılın sonunda doktor ünvanını alır almaz Misyonerler Derneği'ne başvurarak hizmete hazır olduğunu bildirdi. Derneğin doktora çok ihtiyacı olduğu halde, Schweitzer'e görev vermekte kararsız kaldılar. İsanın Tarihsel Açıdan İncelenmesi kitabıyla dinsel düşünceleri türlü yorumlara sebep olan birine görev vermeye cesaret edemiyorlardı. Fakat Schweitzer'in ısrarı üzerine isteği yerine getirildi.
Bir sonraki yıl Pairs'te tropik hastalıklar üzerine incelemelerde bulundu. Fransız Ekvator Afrikası'nın Ogowé Nehri üzerindeki Lambaréné şehrinde açacağı hastanenin yapımı, donatımı için vaktini para toplamakla geçirdi. Bu amaçla konserler veren Schweitzer, eski dostlarının da yardımıyla kısa sürede yeterli parayı topladı.
1912'de eski arkadaşı Helen Bresslau ile evlendi ve 1913'te eşiyle birlikte Afrika'ya yollandı. Lambaréné'ye bir doktorun geldiği haberi hızla yayıldı. Hastalar kilometrelerce uzaktan onun sihirli ilaçlarının nimetinden yararlanabilmek umuduyla akın ediyorlardı. Schweitzer de elinden geldiğince herkese yardım ediyordu. Karısı da dispanserde var gücüyle çalışıyordu. Hava kararıp hastalar gittikten sonra Paris'ten getirttiği piyanosunun başına geçiyor, balta girmemiş tropikal ormanın içinde Bach'ın eşsiz melodilerini çalıyordu.
I. Dünya Savaşı patlak verince, Schweitzer'ler her ne kadar bir Fransız misyonunda görevli olsalar da Alman vatandaşı oldukları için, göz hapsine alındılar ve evlerinden çıkıp iki adım ötedeki hastanelerine gitmelerine izin verilmedi. Ne var ki aradan bir kaç gün geçtikten sonra yasak kaldırıldı ve tekrar doktorluk yapmasına izin verildi. Ancak bir süre sonra eterne edilerek Fransa'ya gönderildiler. Ateşkese kadar da savaş tutsağı olarak alıkonuldular.
Bu arada Schweitzer'in ''Uygarlığın Felsefesi'' adlı kitabının ilk iki cildi tamamlanmıştı, yayınlanmak üzereydi. Ayrıca o sırada Lambaréné'ye dönüşü de pek mümkün görünmüyordu. Ne var ki Avrupa geçirdiği iki yıldan sonra dönmesi gerektiğine karar verdi. Fakat önce paraya ihtiyacı vardı. Bu nedenle dört yıl Avrupa'yı dolaşıp resitaller verdi, konferanslar düzenledi ve gereken parayı topladı ve1925 yılında tekrar Afrika'nın yolunu tuttu.
Eşiyle birlikte yeniden Afrikalıların yaralarını iyileştirmeye acılarını biraz olsun dindirmeye çalıştılar. Albert Schweitzer sayesinde dünya bir insanlık dersi aldı ve 1952 yılında insanlığa yaptığı büyük hizmetler dolayısıyla kendisine Nobel Barış Ödülü verildi. Ve Albert Schweitzer, son nefesine kadar yılmadan görevine devam etti ve 4 Eylül 1965'te hayata gözlerini kapadı. Cenazesi Lambaréné'ye hastanesinin bahçesine gömüldü.
14 Ocak 1875'te o zaman Almanya'ya şimdi ise Fransa'ya ait olan Alsache bölgesindeki Günsbach kasabasında doğdu. Schweitzer ailesi, kasabanın varlıklı ailelerinden sayılırdı. Albert'in kasabanın diğer çocuklarına göre çok daha iyi imkanları vardı. Küçükken başından geçen bir olay Schweitzer'in geleceğini ve hayat görüşünü belirledi. Bir gün okuldan hep birlikte eve döndüğü arkadaşı George, Albert'e ''Sen benimle dövüşmeye cesaret edemezsin, çünkü ben senden daha kuvvetliyim dedi,''. Böylece bir iddiaya tutuşan çocuklar itişmeye başladılar. Derken Albert, ani bir hareketle rakibini ayaklarını yerden kesti, onu yere yıktı ve çıkıp göğsüne oturdu. ''Al bakalım '' dedi sonra, ''Şimdi buna ne diyeceksin?'' ''Sen kazandın'' diye mırıldandı George, ''Ama ben de senin gibi haftada iki kez et suyuna çorba içebilseydim kazanamazdın''.
Albert arkadaşının bu cevabına karşılık veremedi. Kısa bir süre durdu, sonra George'un üzerinden kalktı. Eğilip çantasını kaptı ve tek kelime bile söylemeden evine doğru koşmaya başladı. O akşam yine sofrada et suyuna çorba vardı. Ama Albert tek lokma yiyemedi, arkadaşının sözleri kulağında çınlıyordu. Artık kasabadaki diğer çocuklardan farklı olmayacaktı. Paltosunu giymeyi bıraktı. Arkadaşları paltosuz gezerken o giyemezdi. Tıpkı diğerleri gibi elbisesi, tahta tabanlı ayakkabıları, parmaksız eldivenleri ve yün başlığıyla yetindi. Albert'e göre diğer çocuklarla arkadaş olmak demek onlarla eşit olmak demekti. Ne var ki çocuğun bu tutumuna anlam veremeyen ailesiyle arasında çatışmalar başladı.
Derslerinde de belirgin bir başarı göstermeyen Albert'in tek tutkusu beş yaşından beri babasından aldığı piyano dersleriydi. Bu konudaki dikkat çeken yeteneğiyle kısa sürede kilisede org çalmaya başladı.
Albert, Mulhausen'de öğrenimine devam ederken, St. Stephen kilisesinin orgçusu Eugene Munch 'tan piyano dersleri aldı ve on beş yaşına girince orga geri döndü. Munch gerçekten usta bir müzisyendi. Onun verdiği bilgiler sayesinde Albert kısa sürede usta bir orgçu oldu. 1893'te Paris'teki teyzesinin yanına gitti, teyzesi onu büyük bir org ustası ve bestecisi Charles-Marie Widor 'la tanıştırdı, yeğenini dinlemesini sanatçıdan rica etti. Wildor, bunu önce sırf nezaketen kabul etti ama genç Schweitzer'i dinler dinlemez ondaki büyük yeteneği fark etti ve onunla çalışmak istediğini söyledi. Böylece iki yıl boyunca, her fırsatı düştüğünde Paris'e kadar uzanıp önce St. Sulpice, sonra Notre Dame Kiliselerinin orglarında ders aldı.
Paris'e yaptığı ilk geziden dönüşte Strasbourg Üniversitesi'ne girdi. Kendi isteğiyle teoloji okudu. Yirmi dört yaşındayken doktorasını verdi. Bundan sonraki altı yıl boyunca Paris'e gitti ve Wildor'la aralarındaki dostluktan yararlanarak Paris'in müzik çevreleriyle ilişki kurdu. Mezun olduktan bir yıl sonra Lüter mezhebine girerek, St. Nikolas katedraline rahip olarak atandı.
Bu arada kafasını Hz. İsa üzerine karşılık verilmesi gereken bir çok soru kurcalıyordu. Bu konuda derin bir araştırmadan sonra ''İsa'nın Tarihsel Açıdan İncelemesi''ni yazmaya başladı. Bu, İsa'nın hayatını çeşitli modern görüşlerle yazmak hedefini güden bir çalışmaydı. En sonunda 1911'de yayınlandığında meslektaşlarının pek çoğu bunun tehlikeli bir kitap olduğunu söylediler ve insanların incile olan inançlarını sarsabileceğini ileri sürdüler. Schweitzer onlarla aynı fikirde değildi, eserini: '' Olaylara apaçık bakmayan inanç, inanç değildir'' diyerek savundu. Ancak yinede kitap büyük tartışmalara neden oldu.
Müzik alanında da büyük bir yeteneği ve bilgisi olan Schweitzer, Wildor'un isteği üzerine Paris'teki kilise orgçularının yararlanabileceği nitelikte ünlü besteci J. S. Bach üzerine bir deneme yazdı. Eser bach üzerine yazılmış en kapsamlı denemedir. Bach müziğinin en büyük yorumcusu olarak ünü uluslararası boyuta ulaştı.
Ayrıca bir din bilgini olarak da Strasbourg Üniversitesi otoritelerinin hayranlığını kazanan Schweitzer, henüz yirmi sekiz yaşındayken St. Thomas Teoloji Koleji Müdürlüğü'ne atandı. Yeni görevinde henüz bir yıl olmuştu ki, Paris Misyonerler Derneği'nden gelen bir rapor tesadüfen dikkatini çekti. Bu raporda Kongo Misyonunun İhtiyaçları başlığını okudu. Raporu okuyunca birden ne yapması gerektiğine karar verdi. Avrupalılar zenginlik içinde yaşıyordu ama Afrikada yerliler çok ciddi sıkıntılar çekiyor. En basit ihtiyaçtan haytlarını kaybediyorlardı. Böylece kararını verdi, Afrika'ya gitmeli, yerlilerin doktora ihtiyaçları olduğuna göre doktor olmalıydı. Bunun üzerine St Thomas'tan çekildi ve Strasbourg tıp okuluna girdi. Altı yılın sonunda doktor ünvanını alır almaz Misyonerler Derneği'ne başvurarak hizmete hazır olduğunu bildirdi. Derneğin doktora çok ihtiyacı olduğu halde, Schweitzer'e görev vermekte kararsız kaldılar. İsanın Tarihsel Açıdan İncelenmesi kitabıyla dinsel düşünceleri türlü yorumlara sebep olan birine görev vermeye cesaret edemiyorlardı. Fakat Schweitzer'in ısrarı üzerine isteği yerine getirildi.
Bir sonraki yıl Pairs'te tropik hastalıklar üzerine incelemelerde bulundu. Fransız Ekvator Afrikası'nın Ogowé Nehri üzerindeki Lambaréné şehrinde açacağı hastanenin yapımı, donatımı için vaktini para toplamakla geçirdi. Bu amaçla konserler veren Schweitzer, eski dostlarının da yardımıyla kısa sürede yeterli parayı topladı.
1912'de eski arkadaşı Helen Bresslau ile evlendi ve 1913'te eşiyle birlikte Afrika'ya yollandı. Lambaréné'ye bir doktorun geldiği haberi hızla yayıldı. Hastalar kilometrelerce uzaktan onun sihirli ilaçlarının nimetinden yararlanabilmek umuduyla akın ediyorlardı. Schweitzer de elinden geldiğince herkese yardım ediyordu. Karısı da dispanserde var gücüyle çalışıyordu. Hava kararıp hastalar gittikten sonra Paris'ten getirttiği piyanosunun başına geçiyor, balta girmemiş tropikal ormanın içinde Bach'ın eşsiz melodilerini çalıyordu.
I. Dünya Savaşı patlak verince, Schweitzer'ler her ne kadar bir Fransız misyonunda görevli olsalar da Alman vatandaşı oldukları için, göz hapsine alındılar ve evlerinden çıkıp iki adım ötedeki hastanelerine gitmelerine izin verilmedi. Ne var ki aradan bir kaç gün geçtikten sonra yasak kaldırıldı ve tekrar doktorluk yapmasına izin verildi. Ancak bir süre sonra eterne edilerek Fransa'ya gönderildiler. Ateşkese kadar da savaş tutsağı olarak alıkonuldular.
Bu arada Schweitzer'in ''Uygarlığın Felsefesi'' adlı kitabının ilk iki cildi tamamlanmıştı, yayınlanmak üzereydi. Ayrıca o sırada Lambaréné'ye dönüşü de pek mümkün görünmüyordu. Ne var ki Avrupa geçirdiği iki yıldan sonra dönmesi gerektiğine karar verdi. Fakat önce paraya ihtiyacı vardı. Bu nedenle dört yıl Avrupa'yı dolaşıp resitaller verdi, konferanslar düzenledi ve gereken parayı topladı ve1925 yılında tekrar Afrika'nın yolunu tuttu.
Eşiyle birlikte yeniden Afrikalıların yaralarını iyileştirmeye acılarını biraz olsun dindirmeye çalıştılar. Albert Schweitzer sayesinde dünya bir insanlık dersi aldı ve 1952 yılında insanlığa yaptığı büyük hizmetler dolayısıyla kendisine Nobel Barış Ödülü verildi. Ve Albert Schweitzer, son nefesine kadar yılmadan görevine devam etti ve 4 Eylül 1965'te hayata gözlerini kapadı. Cenazesi Lambaréné'ye hastanesinin bahçesine gömüldü.