Başbakan'ın gözüyle Sadık Albayrak
Başbakan Erdoğan, yazar Sadık Albayrak için düzenlenen gece konuştu. Erdoğan hem dava arkadaş hem de dünürü olan usta yazarın, Mevlana, Yunus Emre, Mehmet Akif, Necip Fazılların bulunduğu zincirin bir parçası olduğunu dile getirdi.
BaÅŸbakan ErdoÄŸan, yazar Sadık Albayrak için düzenlenen gece konuÅŸtu. ErdoÄŸan hem dava arkadaÅŸ hem de dünürü olan usta yazarın, Mevlana, Yunus Emre, Mehmet Akif, Necip Fazılların bulunduÄŸu zincirin bir parçası olduÄŸunu dile getirdi. BaÅŸbakan Recep Tayyip ErdoÄŸan,Â*Ä°stanbul BüyükÅŸehir Belediyesi Kültür ve Sosyal Ä°ÅŸler Daire BaÅŸkanlığı Kültür Müdürlüğü'nce, Cemal ReÅŸit Rey Konser Salonu'nda düzenlenen "Sadık Albayrak'ın 50. Yazarlık Yılı Saygı Gecesi"ne katıldı.
Sadık Albayrak'ın hayatının anlatıldığı sinevizyon gösterimiyle başlayan gecede konuşan Erdoğan, Albayrak'ın ilim yoluna vakfettiği 50 yılla ilgili böyle bir program düzenlenmesinden büyük heyecan ve memnuniyet duyduğunu söyledi.
Başbakan Erdoğan, salonda bir duasını, niyazını samimiyetle dile getirmek istediğini belirterek, Arif Nihat Asya'nın, "Biz kısık sesleriz... Minareleri, sen ezansız bırakma Allah'ım! Bize güç ver, cihad meydanını pehlivansız bırakma Allah'ım! Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız ve vatansız bırakma Allah'ım! Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah'ım!" dizelerini okudu.
"İşte tıpkı Arif Nihat Asya'nın duasındaki gibi, Rabbim, bizi, ezansız, susuz, havasız, vatansız bırakmasın ama en çok da bizi Sadık abi gibi pehlivansız bırakmasın, bizi cengaversiz bırakmasın, yani bizi, ilmiyle, irfanıyla, medeniyet tasavvuruyla, bizatihi kimliğiyle ve kişiliğiyle yönlendiren gönül insanlarından, gönül erlerinden, gönül fatihlerinden mahrum bırakmasın" diyen Erdoğan, gönül insanlarının yıldızlar gibi olduğunu, insanların yeryüzünde yönlerini yıldızlarla tayin ettiğini, yıldızı bulanın, yıldızın peşine takılan kişi ve toplumların, varacakları yere ulaştığını ve menzillerine vasıl olduğunu dile getirdi.
Erdoğan, yıldız yerine parlayıp sönen ışığın peşine takılanların ise karda, tipide, ayazda kaybolmayı, çölde kavrulmayı bırakın, düz yolda bile kaybolduğunu kaydederek, şöyle devam etti:
"Bizim medeniyetimizin, bizim milletimizin, özellikle de bizim tarihe mührünü vuran büyük devletlerimizin arkasında, büyük fikirler, mütefekkirler, engin gönül dünyasıyla yıldızlar gibi ışık saçan büyük gönül insanları vardır. Mevlana olmasa Selçuklu Devleti olmazdı, Yunus Emre olmasa, Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli olmasa Anadolu olmaz, Rumeli olmazdı. Şeyh Edebali olmasa, Molla Fenari, Molla Gürani, Akşemsettin olmasa Osmanlı olmaz, Osmanlı cihan devleti olmazdı. Devletlerin, özellikle de medeniyetlerin gıdası, herkesin zannettiği gibi savaş değildir, gözyaşı değildir, kan değildir; gerçek devletlerin, gerçek medeniyetlerin gıdası, menbaı, ana kaynağı, sevgidir, gönüldür ve gönülden neşet eden ilimdir, irfandır, fikirdir ve emektir. Nasıl ki, gönlü olmayan, fikri olmayan, zikri olmayan bir beden sadece bir et yığınından ibaretse; temelinde sevgi olmayan, ilim, irfan ve fikir olmayan bir devlet, bir medeniyet de sadece taştan, tuğladan, zahirden ibarettir. Bizim kadim medeniyetimizi, bunun yanında milletimizi ve devletimizi diğerlerinden farklı kılan, inanın işte bu anlayıştır."
"Mevlana sadece bir mütefekkir, Yunus sadece bir ozan değil"
Başbakan Erdoğan, Mevlana'yı sadece bir mütefekkir, Yunus Emre'yi sadece bir ozan zannedenlerin ciddi şekilde yanılacağını, Fuzuli'yi, Nedim'i, Mehmet Akif'i, Necip Fazıl'ı sadece birer şair olarak görenlerin yanılacağını ve medeniyetlerini anlayamayacağını aktararak, zira bu isimlerin, bu isimler gibi nicelerinin birer söz ustası oldukları kadar, sahip oldukları medeniyet tasavvuruyla, sınırsız gönülle, gönüller yapma yolundaki cehtleriyle, yaşamlarıyla, adeta kendilerinin bir fikir, kitap ve şiir olduğunu ifade etti.
Bu kişilerin fikir serdettikleri ve ortaya güzel eserler koydukları kadar, devletin ve milletin mayasını da teşkil ettiğini, o mayayı tamamen sevgi, aşk ve ilimle mürekkep haline getirdiklerini belirten Erdoğan, kendisinin medeniyetlerini tanımlarken her zaman çınar örneğini verdiğini, bu düşüncenin ufkunda adeta tohumlama yaptığını anlattı.
Erdoğan, kökleri derinde olan, derinlerden beslenen bir çınarın gövdesiyle, dallarıyla, yapraklarıyla bir bütün olduğunu, kökleri olmayan, kökleri kesilmiş bir çınarın ise toprağa devrileceğini, toprak olup gideceğini ifade ederek, "Köksüz çınar nasıl yaşayamazsa, nasıl ayakta kalamazsa, köksüz bir millet, köksüz bir devlet de yaşayamaz, ayakta kalamaz, hayata ve tarihe tutunamaz" ifadelerini kullandı.
Albayrak bir çınar
Erdoğan, Albayrak'ın hem 50 yılını ilme, araştırmaya adamış bir çınar, hem de kendilerinin, Selçuklu ve Osmanlı çınarıyla irtibatlarını kuran, gönül köprülerini imar eden bir mimar olduğunu söyledi.
Kendilerinin kökleri kesilmek istenirken, kökleriyle irtibatları kesilmek istenirken, Albayrak'ın cesaretle bir adım öne çıktığını, kollarını açtığını, o irtibatı muhafaza etmek için adeta göğsünü, bedenini siper ettiğini belirten Erdoğan, etkinlik öncesi Albayrak'ın yaşamının konu edildiği sinevizyon gösterimine değindi.
"Şer'iye Sicilleri'ni perdede izledik gördük. Acaba bugün oraları inceleyebilen veya oralara girip o bütün belgeleri tasnif edebilen elimizde kaç insanımız var?" diyen Erdoğan, bu konuda yeni yeni adımlar atmaya çalıştıklarını aktardı.
Erdoğan, "Bizim köklerimizi adeta budamak suretiyle bizi aslımızdan koparma gayreti içine girenler oldu ve bunu da başardılar. Şimdi yeniden bir nesil inşa ediyoruz, yeniden bir nesli inşa etmenin kodlarını verdik. Şimdi bu kodlar üzerinde yükselen bir nesil, inşallah onlar Sadık abi gibi, şu anda burada bulunan birçok abimizin, kardeşimizin izinde hikmet dolu ilimle yola çıkarlar, böylece geleceğin Türkiye'sini onlar inşa ederler diye düşünüyorum" diye konuştu.
"Albayrak, bir kültürün, medeniyetin yok olup gitmesine karşı çıktı"
Sadık Albayrak'ın, bir kültürün, medeniyetin, özellikle de bir medeniyet tasavvurunun yok olup gitmesine, unutulmasına ve unutturulmasına karşı çıkan bir kahraman, cengaver ve pehlivan olduğunu ifade eden Erdoğan, Albayrak'ı Silivri Cezaevi'nde ziyaret ettiği askerlik döneminde, Albayrak'ın bir ürkeklik, "ne yaptım da buraya girdim?" gibi bir hali yansıtmadığını dile getirdi.
Erdoğan, Albayrak'ın cezaevinde bile bir düşünce insanının geleceğe nasıl hazırlanması gerekiyorsa öyle hazırlandığını, aralarında geçen sohbette bunları yakaladığını, aradan geçen zamanda Allah'ın kendilerine çok daha farklı bir zeminde, mekanda, hem bir dava arkadaşı olarak aynı yolda, güzergahta yolculuğa devam etmeyi, yürümeyi nasip ettiğini ve aynı ailenin bireyleri haline getirdiğini, kader planının da bir taraftan dokunduğunu bildirdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti:
"Sadık Albayrak, onun gibi gönül erleri, fedakar, cefakar ilim insanları olmasaydı, inanın, geçmişten bugüne elimizde çok az şey kalırdı. Sadık Albayrak, bizim neslimiz üzerinde, bütün gelecek nesiller üzerinde oynanan bir oyunu, bedeli çok ama çok ağır olacak bir oyunu, karşılığında hayatını feda edecek kadar bir gözü karalık içinde bozan kişidir. Biz, onun sayesinde, bize anlatılanların çok ama çok farklı olduğunu öğrendik. Kendisinin aynı zamanda Mercan'da cuma cemaatindendim. Çünkü orada bir çantacıda çalışıyordum. Kendisi de oraya cuma günleri vaaza geliyordu. Onun çabaları, onun araştırmaları, onun eserleri sayesinde, geçmişin aslını, geleceğin tasavvurunu idrak ettik. Biz, medeniyetimizi, düşündüğü ile yaşadığını örtüştüren gönül erlerine borçluyuz. Fikri ile zikri bir, kalpleriyle dilleri bir, ruhlarıyla vücudları bir gönül insanları sayesinde bir medeniyet ve bir millet inşa ettik. Mevlana'dan bize kalan, sadece Mesnevi değildir, ondan bize sema kalmıştır, ondan bize, Hak'tan alıp halka verme anlayışı kalmıştır, ondan bize sevgi ve hoşgörü kalmıştır. Yunus'u Yunus yapan, sadece o süt gibi arı Türkçesi değil, Taptuk Emre'nin kapısında gösterdiği sebat, adanmışlık ve sabırdır. Mehmet Akif'ten bize kalan, sadece İstiklal Marşı, sadece Safahat değildir. Mehmet Akif, edebi, hayayı, tevazuyu, dava adamlığını da bize miras bırakmıştır. Necip Fazıl'ın geride bıraktığı eseri evet, Çile'dir."
"Ömrünün büyük kısmını DGM'lerde, hakim karşısında geçirdi"
Erdoğan, Necip Fazıl'ın sadece "Çile" isimli bir eser bırakmakla kalmadığını, gençlere, yeni nesillere, dava, hakikat ve mücadele çilesini miras bıraktığını, Albayrak'ın da bu zincirin bir halkası olduğunu kaydederek, onun kitaplarının bir eser olduğu kadar, hayatının da bir eser olduğunu, kitaplarının ilimle yoğrulduğu kadar, hayatının da ilimle yoğrulduğunu aktardı.
Albayrak'ın kendilerine kitaplarında gerçeği anlattığı kadar, hayatıyla da sırat-ı müstakimi, doğruluğu, diklenmeden dik durmayı anlattığını, bu uğurda hapislerde yattığını, ömrünün büyük kısmını ağır cezalarda, sıkıyönetimlerde, DGM'lerde, hakim karşısında geçirdiğini dile getiren Erdoğan, salonda bulunun birçok abisi ve dava arkadaşının da bu şekilde olduğunu söyledi.
Başbakan Erdoğan, Albayrak'ın bütün yıldırma girişimlerine karşı, aynen, yol arkadaşı Üstat Necip Fazıl gibi, davasından, düşündüğü fikri zikretmekten geri durmadığını, ilim, hakikat peşinde, önce kendisini bilmeyi başardığını, elde ettiği belgeleri yayınlarken, milletten saklanan bilgileri, fikirleri yayınlarken, herhangi bir hesabın derdine düşmediğini, ilmin namusuna, kalemin namusuna, yazının ve fikrin namusuna bir damla leke düşürmediğini anlattı.
"Sadece kitaplarını değil, hayatını da ibretle okuyacağız"
Kendilerinin ve gelecek nesillerin Albayrak'ın sadece kitaplarını değil, bir kitap kadar değerli ve bir şiir gibi olan hayatını da ibretle okuyacaklarını ve okutacaklarını ifade eden Erdoğan, Albayrak'ı tanımış, onunla yol arkadaşlığı yapmış olmaktan büyük gurur duyduğunu ve bundan dolayı Allah'a hamd ettiğini kaydetti.
Başbakan Erdoğan, böyle bir etkinliğin çok önemli olduğunun altını çizerek, bu zinciri başlatan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü'ne teşekkür etti.
Albayrak'a çabalarından, gayretlerinden, yaptığı hizmetlerden, verdiği eserlerden dolayı şükranlarını ifade eden Erdoğan, iftihar vesilesi 50 yılın mübarek olmasını diledi.
Tesbih ve tablo hediye etti
Başbakan Erdoğan, konuşmasından sonra Albayrak'a, yazarlık hayatının 50. yılı olması nedeniyle üzerinde hat yazısı bulunan bir tablo ve tesbih hediye etti.
Tabloyu inceleyen Albayrak, tablonun 1975 yılına ait olduğunu belirterek, üzerinde yazan sözleri okudu.
Albayrak, burada yaptığı konuşmada, ezanın Türkçe okunduğu dönemlere ve imam hatip lisesinde okuduğu döneme ilişkin bazı anılarını anlattı.
Sadık Albayrak, kendisine gazeteci diye hitap edenlere "Hayır, ben okur-yazarım" dediğini kaydederek, insana ilk hitabın "Oku" olduğunu söyledi.
Başbakan Erdoğan'ın, eşi Emine Erdoğan, oğlu Bilal Erdoğan, kızları Sümeyye Erdoğan, Esra Albayrak ve torunlarıyla katıldığı geceye, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, bazı milletvekilleri ve ilçe belediye başkanları, AK Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclis Başkan Vekili Göksel Gümüşdağ, gecenin organizasyonunu yapan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Abdurrahman Şen, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay, Anadolu Ajansı Spor Haberleri Editör Vekili Ersin Şiyhan, Anadolu Ajansı İstanbul Bölge Müdürlüğü Haber Müdürü Zeki Gümüş ve TAV Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Erdoğan da katıldı.
Usta yazar Sadık Albayrak'a saygı gecesi İstanbul Büyükşehir Belediyesi araştırmacı yazar Sadık Albayrak'ın 50.yazarlık yılı için özel bir gece düzenliyor. Peki kimdir Sadık Albayrak? İşte bir devre damgasını vurmuş usta kalemin hayatından kısa bir kesit...
Kaynak: AA
Başbakan Erdoğan, yazar Sadık Albayrak için düzenlenen gece konuştu. Erdoğan hem dava arkadaş hem de dünürü olan usta yazarın, Mevlana, Yunus Emre, Mehmet Akif, Necip Fazılların bulunduğu zincirin bir parçası olduğunu dile getirdi.
BaÅŸbakan ErdoÄŸan, yazar Sadık Albayrak için düzenlenen gece konuÅŸtu. ErdoÄŸan hem dava arkadaÅŸ hem de dünürü olan usta yazarın, Mevlana, Yunus Emre, Mehmet Akif, Necip Fazılların bulunduÄŸu zincirin bir parçası olduÄŸunu dile getirdi. BaÅŸbakan Recep Tayyip ErdoÄŸan,Â*Ä°stanbul BüyükÅŸehir Belediyesi Kültür ve Sosyal Ä°ÅŸler Daire BaÅŸkanlığı Kültür Müdürlüğü'nce, Cemal ReÅŸit Rey Konser Salonu'nda düzenlenen "Sadık Albayrak'ın 50. Yazarlık Yılı Saygı Gecesi"ne katıldı.
Sadık Albayrak'ın hayatının anlatıldığı sinevizyon gösterimiyle başlayan gecede konuşan Erdoğan, Albayrak'ın ilim yoluna vakfettiği 50 yılla ilgili böyle bir program düzenlenmesinden büyük heyecan ve memnuniyet duyduğunu söyledi.
Başbakan Erdoğan, salonda bir duasını, niyazını samimiyetle dile getirmek istediğini belirterek, Arif Nihat Asya'nın, "Biz kısık sesleriz... Minareleri, sen ezansız bırakma Allah'ım! Bize güç ver, cihad meydanını pehlivansız bırakma Allah'ım! Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız ve vatansız bırakma Allah'ım! Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah'ım!" dizelerini okudu.
"İşte tıpkı Arif Nihat Asya'nın duasındaki gibi, Rabbim, bizi, ezansız, susuz, havasız, vatansız bırakmasın ama en çok da bizi Sadık abi gibi pehlivansız bırakmasın, bizi cengaversiz bırakmasın, yani bizi, ilmiyle, irfanıyla, medeniyet tasavvuruyla, bizatihi kimliğiyle ve kişiliğiyle yönlendiren gönül insanlarından, gönül erlerinden, gönül fatihlerinden mahrum bırakmasın" diyen Erdoğan, gönül insanlarının yıldızlar gibi olduğunu, insanların yeryüzünde yönlerini yıldızlarla tayin ettiğini, yıldızı bulanın, yıldızın peşine takılan kişi ve toplumların, varacakları yere ulaştığını ve menzillerine vasıl olduğunu dile getirdi.
Erdoğan, yıldız yerine parlayıp sönen ışığın peşine takılanların ise karda, tipide, ayazda kaybolmayı, çölde kavrulmayı bırakın, düz yolda bile kaybolduğunu kaydederek, şöyle devam etti:
"Bizim medeniyetimizin, bizim milletimizin, özellikle de bizim tarihe mührünü vuran büyük devletlerimizin arkasında, büyük fikirler, mütefekkirler, engin gönül dünyasıyla yıldızlar gibi ışık saçan büyük gönül insanları vardır. Mevlana olmasa Selçuklu Devleti olmazdı, Yunus Emre olmasa, Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli olmasa Anadolu olmaz, Rumeli olmazdı. Şeyh Edebali olmasa, Molla Fenari, Molla Gürani, Akşemsettin olmasa Osmanlı olmaz, Osmanlı cihan devleti olmazdı. Devletlerin, özellikle de medeniyetlerin gıdası, herkesin zannettiği gibi savaş değildir, gözyaşı değildir, kan değildir; gerçek devletlerin, gerçek medeniyetlerin gıdası, menbaı, ana kaynağı, sevgidir, gönüldür ve gönülden neşet eden ilimdir, irfandır, fikirdir ve emektir. Nasıl ki, gönlü olmayan, fikri olmayan, zikri olmayan bir beden sadece bir et yığınından ibaretse; temelinde sevgi olmayan, ilim, irfan ve fikir olmayan bir devlet, bir medeniyet de sadece taştan, tuğladan, zahirden ibarettir. Bizim kadim medeniyetimizi, bunun yanında milletimizi ve devletimizi diğerlerinden farklı kılan, inanın işte bu anlayıştır."
"Mevlana sadece bir mütefekkir, Yunus sadece bir ozan değil"
Başbakan Erdoğan, Mevlana'yı sadece bir mütefekkir, Yunus Emre'yi sadece bir ozan zannedenlerin ciddi şekilde yanılacağını, Fuzuli'yi, Nedim'i, Mehmet Akif'i, Necip Fazıl'ı sadece birer şair olarak görenlerin yanılacağını ve medeniyetlerini anlayamayacağını aktararak, zira bu isimlerin, bu isimler gibi nicelerinin birer söz ustası oldukları kadar, sahip oldukları medeniyet tasavvuruyla, sınırsız gönülle, gönüller yapma yolundaki cehtleriyle, yaşamlarıyla, adeta kendilerinin bir fikir, kitap ve şiir olduğunu ifade etti.
Bu kişilerin fikir serdettikleri ve ortaya güzel eserler koydukları kadar, devletin ve milletin mayasını da teşkil ettiğini, o mayayı tamamen sevgi, aşk ve ilimle mürekkep haline getirdiklerini belirten Erdoğan, kendisinin medeniyetlerini tanımlarken her zaman çınar örneğini verdiğini, bu düşüncenin ufkunda adeta tohumlama yaptığını anlattı.
Erdoğan, kökleri derinde olan, derinlerden beslenen bir çınarın gövdesiyle, dallarıyla, yapraklarıyla bir bütün olduğunu, kökleri olmayan, kökleri kesilmiş bir çınarın ise toprağa devrileceğini, toprak olup gideceğini ifade ederek, "Köksüz çınar nasıl yaşayamazsa, nasıl ayakta kalamazsa, köksüz bir millet, köksüz bir devlet de yaşayamaz, ayakta kalamaz, hayata ve tarihe tutunamaz" ifadelerini kullandı.
Albayrak bir çınar
Erdoğan, Albayrak'ın hem 50 yılını ilme, araştırmaya adamış bir çınar, hem de kendilerinin, Selçuklu ve Osmanlı çınarıyla irtibatlarını kuran, gönül köprülerini imar eden bir mimar olduğunu söyledi.
Kendilerinin kökleri kesilmek istenirken, kökleriyle irtibatları kesilmek istenirken, Albayrak'ın cesaretle bir adım öne çıktığını, kollarını açtığını, o irtibatı muhafaza etmek için adeta göğsünü, bedenini siper ettiğini belirten Erdoğan, etkinlik öncesi Albayrak'ın yaşamının konu edildiği sinevizyon gösterimine değindi.
"Şer'iye Sicilleri'ni perdede izledik gördük. Acaba bugün oraları inceleyebilen veya oralara girip o bütün belgeleri tasnif edebilen elimizde kaç insanımız var?" diyen Erdoğan, bu konuda yeni yeni adımlar atmaya çalıştıklarını aktardı.
Erdoğan, "Bizim köklerimizi adeta budamak suretiyle bizi aslımızdan koparma gayreti içine girenler oldu ve bunu da başardılar. Şimdi yeniden bir nesil inşa ediyoruz, yeniden bir nesli inşa etmenin kodlarını verdik. Şimdi bu kodlar üzerinde yükselen bir nesil, inşallah onlar Sadık abi gibi, şu anda burada bulunan birçok abimizin, kardeşimizin izinde hikmet dolu ilimle yola çıkarlar, böylece geleceğin Türkiye'sini onlar inşa ederler diye düşünüyorum" diye konuştu.
"Albayrak, bir kültürün, medeniyetin yok olup gitmesine karşı çıktı"
Sadık Albayrak'ın, bir kültürün, medeniyetin, özellikle de bir medeniyet tasavvurunun yok olup gitmesine, unutulmasına ve unutturulmasına karşı çıkan bir kahraman, cengaver ve pehlivan olduğunu ifade eden Erdoğan, Albayrak'ı Silivri Cezaevi'nde ziyaret ettiği askerlik döneminde, Albayrak'ın bir ürkeklik, "ne yaptım da buraya girdim?" gibi bir hali yansıtmadığını dile getirdi.
Erdoğan, Albayrak'ın cezaevinde bile bir düşünce insanının geleceğe nasıl hazırlanması gerekiyorsa öyle hazırlandığını, aralarında geçen sohbette bunları yakaladığını, aradan geçen zamanda Allah'ın kendilerine çok daha farklı bir zeminde, mekanda, hem bir dava arkadaşı olarak aynı yolda, güzergahta yolculuğa devam etmeyi, yürümeyi nasip ettiğini ve aynı ailenin bireyleri haline getirdiğini, kader planının da bir taraftan dokunduğunu bildirdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti:
"Sadık Albayrak, onun gibi gönül erleri, fedakar, cefakar ilim insanları olmasaydı, inanın, geçmişten bugüne elimizde çok az şey kalırdı. Sadık Albayrak, bizim neslimiz üzerinde, bütün gelecek nesiller üzerinde oynanan bir oyunu, bedeli çok ama çok ağır olacak bir oyunu, karşılığında hayatını feda edecek kadar bir gözü karalık içinde bozan kişidir. Biz, onun sayesinde, bize anlatılanların çok ama çok farklı olduğunu öğrendik. Kendisinin aynı zamanda Mercan'da cuma cemaatindendim. Çünkü orada bir çantacıda çalışıyordum. Kendisi de oraya cuma günleri vaaza geliyordu. Onun çabaları, onun araştırmaları, onun eserleri sayesinde, geçmişin aslını, geleceğin tasavvurunu idrak ettik. Biz, medeniyetimizi, düşündüğü ile yaşadığını örtüştüren gönül erlerine borçluyuz. Fikri ile zikri bir, kalpleriyle dilleri bir, ruhlarıyla vücudları bir gönül insanları sayesinde bir medeniyet ve bir millet inşa ettik. Mevlana'dan bize kalan, sadece Mesnevi değildir, ondan bize sema kalmıştır, ondan bize, Hak'tan alıp halka verme anlayışı kalmıştır, ondan bize sevgi ve hoşgörü kalmıştır. Yunus'u Yunus yapan, sadece o süt gibi arı Türkçesi değil, Taptuk Emre'nin kapısında gösterdiği sebat, adanmışlık ve sabırdır. Mehmet Akif'ten bize kalan, sadece İstiklal Marşı, sadece Safahat değildir. Mehmet Akif, edebi, hayayı, tevazuyu, dava adamlığını da bize miras bırakmıştır. Necip Fazıl'ın geride bıraktığı eseri evet, Çile'dir."
"Ömrünün büyük kısmını DGM'lerde, hakim karşısında geçirdi"
Erdoğan, Necip Fazıl'ın sadece "Çile" isimli bir eser bırakmakla kalmadığını, gençlere, yeni nesillere, dava, hakikat ve mücadele çilesini miras bıraktığını, Albayrak'ın da bu zincirin bir halkası olduğunu kaydederek, onun kitaplarının bir eser olduğu kadar, hayatının da bir eser olduğunu, kitaplarının ilimle yoğrulduğu kadar, hayatının da ilimle yoğrulduğunu aktardı.
Albayrak'ın kendilerine kitaplarında gerçeği anlattığı kadar, hayatıyla da sırat-ı müstakimi, doğruluğu, diklenmeden dik durmayı anlattığını, bu uğurda hapislerde yattığını, ömrünün büyük kısmını ağır cezalarda, sıkıyönetimlerde, DGM'lerde, hakim karşısında geçirdiğini dile getiren Erdoğan, salonda bulunun birçok abisi ve dava arkadaşının da bu şekilde olduğunu söyledi.
Başbakan Erdoğan, Albayrak'ın bütün yıldırma girişimlerine karşı, aynen, yol arkadaşı Üstat Necip Fazıl gibi, davasından, düşündüğü fikri zikretmekten geri durmadığını, ilim, hakikat peşinde, önce kendisini bilmeyi başardığını, elde ettiği belgeleri yayınlarken, milletten saklanan bilgileri, fikirleri yayınlarken, herhangi bir hesabın derdine düşmediğini, ilmin namusuna, kalemin namusuna, yazının ve fikrin namusuna bir damla leke düşürmediğini anlattı.
"Sadece kitaplarını değil, hayatını da ibretle okuyacağız"
Kendilerinin ve gelecek nesillerin Albayrak'ın sadece kitaplarını değil, bir kitap kadar değerli ve bir şiir gibi olan hayatını da ibretle okuyacaklarını ve okutacaklarını ifade eden Erdoğan, Albayrak'ı tanımış, onunla yol arkadaşlığı yapmış olmaktan büyük gurur duyduğunu ve bundan dolayı Allah'a hamd ettiğini kaydetti.
Başbakan Erdoğan, böyle bir etkinliğin çok önemli olduğunun altını çizerek, bu zinciri başlatan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü'ne teşekkür etti.
Albayrak'a çabalarından, gayretlerinden, yaptığı hizmetlerden, verdiği eserlerden dolayı şükranlarını ifade eden Erdoğan, iftihar vesilesi 50 yılın mübarek olmasını diledi.
Tesbih ve tablo hediye etti
Başbakan Erdoğan, konuşmasından sonra Albayrak'a, yazarlık hayatının 50. yılı olması nedeniyle üzerinde hat yazısı bulunan bir tablo ve tesbih hediye etti.
Tabloyu inceleyen Albayrak, tablonun 1975 yılına ait olduğunu belirterek, üzerinde yazan sözleri okudu.
Albayrak, burada yaptığı konuşmada, ezanın Türkçe okunduğu dönemlere ve imam hatip lisesinde okuduğu döneme ilişkin bazı anılarını anlattı.
Sadık Albayrak, kendisine gazeteci diye hitap edenlere "Hayır, ben okur-yazarım" dediğini kaydederek, insana ilk hitabın "Oku" olduğunu söyledi.
Başbakan Erdoğan'ın, eşi Emine Erdoğan, oğlu Bilal Erdoğan, kızları Sümeyye Erdoğan, Esra Albayrak ve torunlarıyla katıldığı geceye, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, bazı milletvekilleri ve ilçe belediye başkanları, AK Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclis Başkan Vekili Göksel Gümüşdağ, gecenin organizasyonunu yapan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Abdurrahman Şen, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay, Anadolu Ajansı Spor Haberleri Editör Vekili Ersin Şiyhan, Anadolu Ajansı İstanbul Bölge Müdürlüğü Haber Müdürü Zeki Gümüş ve TAV Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Erdoğan da katıldı.
Usta yazar Sadık Albayrak'a saygı gecesi İstanbul Büyükşehir Belediyesi araştırmacı yazar Sadık Albayrak'ın 50.yazarlık yılı için özel bir gece düzenliyor. Peki kimdir Sadık Albayrak? İşte bir devre damgasını vurmuş usta kalemin hayatından kısa bir kesit...
Kaynak: AA